Herşeye rağmen, hiçbir şey kaybetmeden!

Halkların adalet ve özgürlük mücadelelerinde her zaman yan yana olduk, bunu yaparken kendi halkımızı da bu mücadelenin dışında görmedik ve elimizden geldiğince bu mücadele alanlarında temsil etmeye çalıştık.

Binlerce kilometre yolda otostop çekerek Çerkes Soykırımını anlatmak,
Çerkes Soykırımının Tanınması için imza kampanyası başlatmak
Siyasi yakınlığımız olan örgütlerde Çerkes sorunlarını ve çözümlerini konuşmak
Halkları organik olarak buluşturmayı denemek 
ve Halkımızın gençleriyle halkların gençliğini adalet ve özgürlük için bir araya getirmek bunlardan biriydi.

İşçi mücadelelerine gücümüz yettiğince tam aktif katılım sağlamak
halk mücadelelerinde aktif bir şekilde rol almak ve savunmak
Gezi Parkı içerisinde savunma güçleriyle yol almak
Adalet için 1200 km yürümek
Plastik mermi ve gaz kapsülleriyle vurulana dek direnmek vs.

Bugün halkımızı temsilen halklarla birlikte adalete ve özgürlüğe olan yürüyüşümüz, herkese ve herşeye rağmen hiçbir şey kaybetmeden devam edecektir.

Share:

Türk yapımı Çerkesler


150 yıl nelere kadir siz bilemezsiniz, bir halkın kendi özvarlığından kopup ulaşabileceği son noktaya gelmiş bazı Türk yapımı Çerkeslerin, soykırım için verdikleri mücadelede; kendilerine desteğe gelen siyasi yapılara "dışarı, dışarı" diye bağırtabileceği yere kadir, organizatörlerin bu kişilere müdahale edemeyeceği ezikliğe kadir 150 yıl, sebep olarak; "içimizde her siyasi görüşten insan var" diye böyle küçülüp, böyle zavallılaşacağı yere kadir o 150 yıl.. kaldı ki; partileşeceğini ilan eden bir hareketin organizatörlüğü bu, bunlar ki; Çerkes öbeğinde siyasi parti yönetecekler... önce organize oldukları eylemlerdeki tabanlarını kontrol etme yetisi edinmeleri gerekecek.. önce öyle "her siyasi görüşten insan var" diye fukaraca ezilmeyecekler. Perçimleşecek, çelikleşecek ve siyasi bir davanın, tabanını nasıl kontrol edebileceğini; bazı şeylerde basit mazaretlerin siyasi hareketi nasıl küçültebileceğini öğrenecekler. Düşe-kalka öğrenirler belki. Şimdi ÇHİ, ozgurcerkes.com adresinden; Çerkes Hakları İnisiyatifi imzası ile HDP'den kamuoyu önünde açıkça özür dilediğini deklare etti. Peki ya Çerkes Fed? Peki ya ÇDH? Peki sosyal medya'da bunların bayrağıyla Kürt Hareketine hakaretler edilmesine neden olan kurşun askerleri? Bunlar?.. Kaldı ki, hepsi birden özür dilese dahi; bunun artık bir önemi yok. Nasıl ki o gün orada küfür edip, ortalığı karıştıran Türk yapımı Çerkesler susturulmadıysa, herşeye rağmen HDP'liler "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diye slogan atıp, Çerkes Soykırımının faillerini lanetlediklerini açıkladılarsa, nasıl ki HDK Gençlik 22 Mayısta tekrar Çerkes Soykırımı eylemi koyduysa ve basın açıklamasında Çerkes Haklarından bahsettiyse, nasıl ki bu "dışarı-dışarı" diye yuhalatılan parti Çerkeslerin lehine önergeler vermişse ve parti meclislerinde Çerkes sorunlarına çözümsel yaklaşımlar aramışsa, TBMM'ne Çerkes Soykırımının Tanınması için başvuru yapmışsa, nasıl ki Sochi Olimpiyatlarına giden başbakan'a "Sochi'ye gitme başbakan, orada Çerkes tarihi yatıyor" diye bağırdıysa; çizgisini ne bu faşist Türk yapımı Çerkesler için bozacaktır ne de bu Türk yapımı Çerkesleri susturamayan Çerkes Fed için Çerkes halkına küsecektir. Yine; ezileden yana ezene karşı tavrını koruyacaktır. Çünkü bu partiyi oluşturan insanlar; kimlikten-emeğe ezilmişler tarafından ezene karşı mücadele şiarıyla birleşmiş, devlet aklıyla zehirlenerek düşmanlıklar üreten insanlar değillerdir.

Benim şahsi olarak bu tavır sonrasındaki konumlanmam, 21 mayısı organize eden örgütlerin bu olayda sorumluluğu bulunan ve kendi bünyelerinde taşıdıkları kişilerden özeleştiri istemeleri, hatta onları derhal örgütlenmelerinden teşhir ederek çıkarmalarıdır. Böylesi ithal, devşirilmiş bir yaklaşımı hiçbir örgütlenme hak etmez ve bu tip düşünceleri açıkça veya gizlice içinde taşıyan insanlardan hiçbir örgüte fayda gelmez. Türk yapımı Çerkesler; son yıllarda artan Çerkes hareketliliğinden olağanca rahatsız ve her girişimi baltalamak için her yere saldırmakta ve Çerkeslik maskesi ardında bazı kurumlarda barınmaktadır. Bu kurumlar; bu kişileri ya rehabilite etmeli ya da inkar etmelidir. Türk milliyetçiliği hassasiyeti olanların yeri, Çerkeslik özadında, Çerkesya şiarıyla, Çerkeslere faydalı birşeyler kazandıracak örgütlenmeler değildir. Onlar, Çerkeslere, Çerkesyaya zarardan başka hiçbir şey getirmezler. Bu durumdan sonra, HDP'ye yapılan çirkin saldırıyı kınayanlara hepimiz şahidiz ve onları bu gerçekçi duruşlarından ötürü tebrik etmek istiyorum. Halklar dayanışmalıdır ve kendi kaderlerini, başka ulusların gözükleriyle baktıkları yarına göre değil, kendi özvarlıklarının yarını görüşlerine göre konumlandırmalıdır.

Açıkça, HDP'ye yapılan bu saldırı sonrası; saldırıyı yapanlar.. Çerkeslik kimliğiyle dava için örgütlenen bütün inisiyatif ve örgütlenmeler tarafından kınanmalıdır ve bu durumdan bir ders çıkarılmalı; örgütlenmelerimiz kendi tabanlarında bir şekilde muhafaza olmuş Türk yapımı Çerkeslere karşı bir çalışma başlatmalıdır. Türk yapımı Çerkesler artık içimizde barınmamalıdır.

***
İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar için;

İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar, partilerini Çerkes halkının yanında olmaya ikna etmek için ne yapmışlar? Partileri ne yapmış? ben kısaca size anlatayım; Saadet Partisi ve Halkların Demokratik Partisinden başka hiçbir parti bugüne kadar Çerkesler için kritik konularda konumlanmayı gündem etmeyi bırakın, bunu tartışmamışlar bile. Saadet Partiside, Kafkasya Masası olarak bir birim ile tam gerçeği yansıtmayan, dini açıdan konulara yüzeysel değinerek Çerkesleri (elbette buradaki Çerkesler aslında, Kafkasların tümünden nasibini alarak) gündem etmişlerdir. Ama o gün orada; MHP'nin işaretini yapanlar, CHP hassasiyetiyle davrananlar, kısacası Türklük ve Türkçülük üzerinden HDP'yi yuhalatanlar, onların partileri bu halk için zerre kadar birşey yapmamıştır. HDP ise, tüm bunlara rağmen Çerkes Halkı için, Çerkesya için, Çerkes Soykırımı için elinden gelenin fazlasını yapmıştır, hem parti hemde bu partideki örgütlü insanlarımız tarafından. Yapmaya devamda edeceğini, 21 mayısta olan herşeye rağmen 22 mayısta yaptıkları eylemle göstermişlerdir.

***
Davet meselesine gelince;

Şubat ayında, Caferağa Kapalı Spor salonunda, HDP'nin dayanışma gecesinde; 21 eylemlerini organize eden ve her gittiğimizde organizasyonuna şahit olduğumuz, bize örgütü tarafından muhatap kılınan Murat Özden bey; her ayın 21nde, 21de RF konsolosluğunun önünde yaptıkları eylemlerde HDP'ye ithafen sizleri aramızda görmekten onur duyarız diye bağırmıştır. Bunu şahsım tarafından bizzat kulaklarıma duymakla birlikte, bu konuşmanın video kaydı da bulunuyor. Diğer bir yandan Mayıs ayıyla ilgili 21 eylemi için Cemal Demirok Bey tarafından bu arkadaşlarla nasıl iletişim kurulduğunu da bizzat bilmekteyim. Şimdi tabanı rahatlatacak, ne şiş yansın ne kebap mantığıyla orada burada yalan yanlış haberler empoze etmek xaynaptır.

***
Çerkes Soykırımıyla ilgili açıklama;

13 Mayıs 2013'te başlayan gündemimiz, Türkiye Halklarına Çerkes Soykırımını anlatma eylemiyle 24 Mayıs'ta KAFFED'e bağlı SAKARYA derneğinde bize yapılan bir terbiyesizlik ile sindirilmeye çalışılmıştı. O gün orada, sözde Çerkesliği elinde tesbih gibi çekenler; Çerkes kimliğinin kimlerin elinden kurtarılması gerektiğini bize yansıtmış, 25 Mayıs'ta samsun'a gidilip oradan 31 Mayıs'a kadar da devam ettirilmişti. Yine 2013'ün Ekim ayında; somut bir imza kampanyasıyla Çerkes Soykırımının TBMM tarafından tanınması için arkadaşlarımızla organize olarak 10 bin imza toplamıştık. Toplanan imzalar daha önemli olan şey ise; Çerkes Soykırımını duyurmak olmuştu. Galatasaray Lisesi, Kadıköy, Sakarya, Antalya ve Adana, Mersin de standlar açarak bunu yapmıştık. HDP ile Çerkes Soykırımı sesini daha ilerilere taşımıştık. Adalet Yürüyüşündeki Adalet talebi; Çerkeslere de adalet'i temsil etmişti. 30 Ağustos'ta polisler saldırmadan tam 10 dk önceki oturma eylemine "Abluka Forumu" adını verip, ilk gündeme Çerkescenin asimile edilmesini koymuş, Ümit bey tarafından onca basın ve polisin arasında Adiğabze kurs almıştık (sembolik olarak) bugünde HDP üzerinden bize yapılan bu ahlaksızlık bizi Çerkesliğe tutunma ve Türk yapımı Çerkeslerin elinden kurtarma aşkı veriyor. Biz, Çerkesliği böyle faşist embesillerin ellerine teslim etmeyeceğimizi herkesin bilmesini istiyoruz.

Çerkes Soykırımı, politik bir sorundur diyor; siyasi çözüm için siyasallaşmayı yükseltiyoruz.

Share:

Bu normallik, normal değil...


Türkiye, en azından bizim yaşadığımız zamanların en acılı olaylarına tanık oluyor ve görünen o ki; iyileşmeye hiç niyeti yok. Hani herkes için demeyeceğim ama; bir çok insan gündeme tutunmuş yoğunluğa odaklanmış ve belki sadece gündemin en sıcak kısmı var gibi görsede; son beş yıldır ateş üstündeyiz. Henüz bir acımız dinmeden, öteki acımız başlıyor yanmaya; yanmaya alışıyoruz. Belli ki bir yerde birikiyoruz. Biriktiğimiz yer ise nedense bana ürpertici geliyor. Ben ürperiyorum açıkçası; paranoya sahibi oluyorum gittikçe, şu beş yılda yaşanan şeyler karşısındaki normallik, bana hiç normal gelmiyor arkadaşlar. Şurayı da es geçmiş gibi gözükmek istemem, Türkiye'de vahşet, katliam ve savaş; son beş yılın eseri değil, son on yılın, son yirmi yılın da eseri değil; bu ülke henüz kurulmadan toprağı kanlandırılmış; vahşet, katliam, soykırım, cinayet, savaş, barut üstüne kurulmuş evet, ama son beş yılın birikmesi (belki bizim daha aklı başında olayların bizzat içinde oluşumuzdan kaynaklı hissimizdir) çok anormal. Dolduğumuz yerin tahlilini yapmalı, patlamaya en zayıf noktamızı öngörmeye çalışarak ona göre dikkatli olmalıyız. Çünkü, bu kadar anormal şey yaşanırken; bu kadar normal süren yaşam; büyük bir krizin elçisiymiş gibi geliyor bana.

Share:

Toplulaşma, seslileşme ve haykırma!

Hiçbirimiz, günden güne yüreğine bir kor gibi düşen asimilasyondan memnun değiliz, aksine muzdarip haldeyiz! Bizi, en çok bize iten şey bu, benzeştiğimiz şey bu: amacımız: bize yokoluşu reva görenlere varlığımızı haykırmak ve sesimize engel olmak isteyenlerin kulaklarını sesimizle sağır etmek.. İşte bu nedenle; sesimizi duyulabilir kılmanın ve bunu yaparken de başkalarına düşmanlaşmamanın yollarını aramalıyız. Arıyoruz da; en çok acılarımızın bizi kardeş kıldığını söylüyoruz; Acılarımız bizi, dünyanın bütün halklarıyla kardeş kılıyor evet, evet bunu sonuna kadar bağırmakta ısrarcıyız fakat içimizde bazı zümreler; bırakın dünyanın kardeş halklarını, birlikte mücadeleyi ve dayanışmasını; henüz kendi kimliği etrafında; doğru bir hedef için birlikte mücadele veremiyor ki! Onlar; mesela soykırım için yapılacak etkinliklerde kendilerini bir araya getirecek şeylerden öte, uzaklaştıracak şeyleri konuşuyorlar. Kendi tabanlarına; birbirleri için düşmanlık pompalıyorlar. Bu onların zavallılığı; ya eksikliği ya hainliğidir, fakat biz; bunu irdelemekte ısrarcıyız, teorik ve pratik olarak ilk başta; Çerkesi-Çerkesten uzaklaştıranlara karşı mücadele edeceğiz ve elbette Çerkesi-Kürdden, Çerkesi-Türkten, Çerkesi-Çerkes olmayandan uzaklaştıran herşeyi yerle-bir edeceğiz. Bugün; yapmaya çalıştığımız şey-de tam bu!

Bütün ihtimalleri, bütün sorumluluğu, bütün fedakarlığı; kendi irademizle edinmiş vaziyetteyiz. Emeğimizle ördüğümüz mücadelemiz; emeğimizle yükselecek ve bu öznel bir grubun kendini yüceltmesinden öte; hakkı gasp edilmiş; yurdunda kılıçtan geçirilmiş, soykırıma uğramış, yurdundan kovulmuş, kullanılmış, ezilmiş bir halkın; kendisine dayatılmış yokluğa karşı "varız!" demesi için olacaktır. Aldığımız riskten zerre kadar çekinmiyoruz, bu konuda kimseden alkışta beklemiyoruz; bizim amacımız amaç için örgütlendiğimiz yapının markalaşmasından öte, bu yapının amaçta doğru yola sevk edici tarihselliğini sırtlamasını sağlamaktır.

Diyoruz ki;

Geç kaldık! Ama henüz çok geç değil, dönüm şansımız hala var.. Seslerimizi duyuyoruz; her dalda bir sesimiz, her sokakta bir kolumuz, her yapıda bir fikrimiz var! Bunlar olağan; bunlar mutlak gereklilik.. Tek tip değiliz.. Fakat şuan tüm bu karmaşık ve dağınık sesleri; bir araya getirmeliyiz, sesimizi yükseltmeli ve haykırmalıyız.  Bakın; bunu önce kendi kimliğimizle yapabilmeliyiz; yapmak için değil, amaç için yapmalıyız bunu. 21 Mayıs 1864 acılarımızın, soykırımımızın, kendi yurdumuzdan kovuluşumuzun ilk günüdür. 21 Mayıs 2014 150nci yılıdır ve biz acılarımızın tam da 150nci yılında, tam da muhataplarımızın işiteceği yerdeyiz.

HAYKIRACAĞIZ!

Bunu, biz bize değil; hep birlikte; Çerkes olarak, diğer kardeş halklar ile dayanışarak yapacağız. Bunu dağıtmanın, cılızlaştırmanın, sessizleştirmenin telafisi mümkün değildir. Bugün, sesimizi bölenler; halkımıza hedef şaşırtanlar; bu kadim halka ihanet etmektedirler.
Share:

Devrimci gerçekçilik; "sokak-salon üzerine"

aslında anlatmak istediğim şeyin söylemi çok basit! birileri belki birilerinin teşviği ile belki de gerçekten böyle hissettiği için bizi ait olmadığımız bir tarafa itekleme derdine düşmüşler. Kaldı ki; bir defa bile bizimle iletişim kurmaya tenezzül etmediler, tanışmaya kalkışmadılar, soru sormaya yeltenmediler ve en önemlisi; bir defa bile "şurada" yanlışsınız diyemediler. Konumlandılar ve konumlandıkları yerde kapanıklaştılar ve böylelikle; kendi içlerinde olmayan hiçbir sözü duymadılar.. ama o konumlanabildikleri daralandan; seslerini duyurabilecekleri en uzağa bağırırcasına seslerini iletmeye çalıştılar. O cılız seslerini, anlamlandırabilmek için dinlemeye çalıştık, o kalabalık laf salatalarının içinde; vermek istedikleri basit bir mesajı çıkarabilmek için, toplandık, tartıştık.. çünkü birleşmenin, birlikte yürümenin bir sebebi olmalıydı, birlikte yürümemiz gerektiğine inandığımız yollar olduğunu düşünüyorduk; burada birbirimizi anlamamız, birbirimize karşı dürüst ve net olmamız; mesajımızı net olarak iletmemiz gerekiyordu çünkü. Bugün-de birlikte yürümemiz için sebeplerimiz olduğunun farkındayız üstelik, bunun en yalın hali ile farkındayız; inkar edemeyeceğimiz kadar gerçekle yaşıyoruz;

-hani aynı sofrayı paylaşıp aynı yemeği yediğimiz insanların içinde Anarşistler, Troçkistler, Leninistler var, ne kadar ütopik hayaller kurabilsekte, o kadar gerçekle yaşadığımız anılarımızda oluyor...

mesela; Gezi parkı gibi, Greif Direnişi gibi, Cumartesi anneleri gibi, Soykırımlar gibi... zalimin zulmünü; gerek bir fabrika'da hakları yenmiş işçilerle dayanışma içine girmişken, bu işçilerin fabrikalarını işgal edişlerine şahit, destek olurken; polisin bir şafak baskınında salladığı yağlı copu tenimize nüfuz ederek tanıyoruz. gerek 11 haziranda, sabah 7 de; haksızlığa başkaldırmış nice insanın işgal ettiği parkı; evinde yazı yazarak desteklemek varken barikatta nöbet tutarak geçiren belki öğrenci, belki işçi birine çay götürürken; polisin attığı bir kapsülün göğsümüze çarpmasıyla tanıyoruz. Acıyı; her hafta cumartesi günü galatasaray lisesinin önünde, ölü oğlunun cesedine hasret annelerin gözlerinde biriktirdiği yaşlarla tanıyoruz. Haziran ortasında, parklar bizimdir diyerek bulundukları her yerde parkları işgal edip doğrudan "demokrasi" örneğini canlandırabilmek için emek veren insanların emekleri yakılırken tanıyoruz acıyı.  Biz acı çekeni, hakkı yeneni anlıyoruz; bunu tarihsel olarak bize aktaran büyük yazarların bizlere aktardığı tecrübeleriyle "Paris komününe bakınız, o bir proleterya diktatörlüğüydü" diye haykıran satırlarıyla tanıyoruz ve bu nedenle niceliğe açılan kanalın, toplumsal tecrübenin önemini hep vurguluyoruz.

ama bizi, pasifize etmeciliğe itekliyen birileri var! onlar, koyun postu giymiş kurt mu? bu onların gerçek niyeti mi yoksa bunu talihsizlik olarak mı yapıyorlar bilemiyoruz.

o zaman diyeceğimiz şey basittir;

Manifestoları masaların üzerine çıkaralım, kapalı vitrinleri eşit dereceli şeffaflaştıralım ve birbirimize karşı; "onlar bu" demeyi kesip, "biz buyuz" diyelim

buyrun, manifestolarımız kapışsın..

buyrun, kim işçi sınıfının kurtluşuna ne söyledi, ne yaptı buna bizi takip edenler karar versin;
buyrun, kim kimliğine daha yakışır, daha çözümsel yaklaştı buna bizi takip edenler karar versin!

Biz ne yaptığımızı bilmiyoruz, ne yapmadığımızı ise çok iyi biliyoruz ve yapmadığımız şeyleri tartışıyoruz.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler