İhtiyarların dünyasında...


Babamız herşeyin bizim için olduğunu söyledi bize, muhtemelen bizde babamızın bu davranışını çocuklarımıza aktarmak üzere yetiştirildik. Babamıza; herşeyin ailemizin de selameti için olduğunu söyledi devletimiz.. Devletimiz; ailemizin teminatı olarak tam yerini aldı babamızın kafasında; devlete hizmet etmeli, vergi ödemeli, çağırdığında gerekirse ölmek için gitmeliyiz. Sanki kitleleri ölüme sürükleyen ve dünya üzerinde milyonlarca öksüze neden olan, yüzbinlerce ailenin parçalanmasından sorumlu olan tek şey; devlet zekalı çıkar mekanizmaları değilmiş gibi. "Ağaç yaş iken eğilir" der bir atasözü; devlet kavramının bu coğrafyadaki gelenek algısı tamda budur. Çocuklara yönelik şiddetli propaganda! Neden; çünkü birey, henüz dışarıyı keşfetmeye başladığı andan itibaren, devletin çıkarlar uğruna yarattığı "gerçeklik" algısını kazanması gerekir. Yoksa; burjuvazinin herhangi bir çıkar savaşında, birilerinin servetini koruması veya arttırması uğruna vahşice insan öldürecek askerleri nasıl yetiştirebilir? Üstelik kapitalist modernitenin yarattığı algıyla birlikte yürüyen gelenekçi devlet halkı aptal yerine koymanın daniskası iken.. Düşünsenize; sokaklarında açlık çeken insanlara bile bir kab yemek vermeye aciz, kendi ekonomisi perişan halk yığınları; burjuvazinin çıkar savaşında asla elde edemeyecekleri bir serveti korumak için ölmeye gidebilirler. Evet; ihtiyarların dünyası.. çocukken esir edilen yaratıcı-keşfin; tam anlamıyla törpülenerek, ağacı yaşken eğme işlemiyle bunu mümkün kılar. Bu dünya; çocukların psikolojisine şiddetin en yoğununu uygulayan ihtiyarların elindedir, ihtiyarların dünyasında bütün çocuklar işkence altında tutulan özgür algıları sarsılan, yok edilen esirler sayılırlar.
Share:

Teoride "yerden 5 karış havada" Pratikte "yerin dibinde"

Örgütlülük, kişisel becerilerin bir araya gelme tesadüfünü hızlandırmak için yapılmaz. Örgütlülük; temelde bir amaç için, bir hedefi misyon edinen ve o misyona ulaşabilmek için mücadeleyi organize eden başlı başına bir öz disiplin ve öz yönetim halinin koordinasyon halinden başkası değildir zaten.  Ama bu durumu çok çetrefilli bir şekilde, misyonun; kendine çağırdığı insanları ürkütecek şekilde karmaşıklaştırmakta, "amaç" ları doğrultusunda bir "örgüt"ün ancak kendi tercihi olabilir. Fakat misyon konusunda bile ortaklaşamayan kişilerin, gerçeğe hitap eden bir salt bir amaç etrafında nasıl birleşemeyecekleri konusunda bakıldığında, bu tip insanları birbirine zorlayan ve anlaşılabilir bir dile döküldüğünde "slogan"dan öteye geçmeyecek söylemleri, kullanılan dilin insan aklındaki etkileri konusunda önümüzde inceleme olarak duracak ve bizim için birbirine zorlanan insanlar ile birbiriyle buluşan insanlar ikileminin "tam" ayrımı olarak duracaktır.

Örgütlülük, üslup, teori ve pratik olarak konumuzu Çerkesliğe indirgeyelim.

Yaşanılan bunca pratik deneyim tüm arkadaşlarımıza bazı fikirler verdi ve vermeye de devam edecek. Özellikle; teorik olarak kendini geliştirmiş ancak pratik olarak çok eksiği bulunan arkadaşlarımız; bugüne kadar okuyarak bildikleri herşeyi yaşayarak sınamaya başladılar. Bu biraz sancılı bir dönemdi ve elbette hiçbirimiz çok kolay günler yaşamayacağımızın da farkındaydık. Birbirimize birgün yalan atmadık, tartıştık-kavga ettik ama küsmedik. Harekette genel sorumluluklarımızı hep birlikte belirledik, belirlenen bu sorumlulukları hiç kimse atomize edip birilerine dayatmadı; herkes yapabileceği kadarını kendi üstlendi ve gayette başarılıydı. Gecikmeler, aksamalar, yavaşlamalar; başka saçma sapan insanların söylediklerini kafaya fazla takıp üzülmeler, kırılmalar oldu; ama hep birlikte, birimizin eksik kaldığı yeri bir diğeri tamamlayarak geride belirlediğimiz sorumluluklardan birini bile eksik bırakmadan bugüne ulaştık. Bu organik bağlar ile, öz disiplin kavramsallığımız; tüzük örgütlenmelerin yapay olan bütün kudretsel duruşlarına, beton gibi dikilmiş ama ağırlığından hareket edilmeyen ilkelerine karşın; amaçtan zerre sapmadan, hedeften milim oynamadan pratik bir hareket kapasitesi kazandırdı bize. Bu yaptığımız; örgütün organik haliydi. Herhalde örgütün geleceğini öz fedakarlığın tesadüflerine bırakmayacağız; referans olarak bizi birbirimizle buluşturan "enternasyonalizm" bunu içselleştirmek için daraltıp temsil etmeye gönüllü olduğumuz "Çerkeslik" ve yaşadığımız coğrafyanın mücadele geleneklerine uygun, enternasyonal ölçekte; "adalet, eşitlik ve özgürlük" isterken bunu özellikle "Çerkes" olarak yapabilmek için "kardeşlik, dayanışma" kavramlarını kullanacağız. Bunu başaracağız, kritik sayımızın bir önemi yok ve sanılandan daha da kalabalık olduğumuz artık fark edilir bir durumdadır. Kısacası; Başlık atıp, ilkeler belirleyen ve o ilkelerin içini doldurmak için didinirken kilitlenen, örgütsel niceliğe, nitelikten daha fazla önem gösteren örgütlülüklerin aksine; uyumlu ve dayanışabilen niteliği yakalamış insanların bir araya gelerek bu "enternasyonalizm"den "çerkesliğe" daralan bu amaç için örgütlenerek; birikimsel ilkelerin bu doğrultuda buluşmasını ve hareket etmesini sağlayabilmemiz bizim için başarıdır. Hiç kimse taşıyamayacağı bir ilkeye zorlanmamış, kapasitesi olmayan insanlara işkence mahiyetine varacak ilkesel teyammül fetişizmi yaşatılmamıştır. Teyammül fetişleri; teorilerinin çıtasını bir hayli yüksek tutarken, bunu pratiğe dökme (dökememe) konusunda yerin altına saplandıklarını her halleriyle gösteriyorlar. Kaldı ki; tüm ilkesel duruşlara rağmen, normal şartlarda yanyana gelemeyen ve uzlaşamayan insanların "çerkes" ağırlığıyla "akp karşıtlığı" gibi daracık bir yerde buluşabilmeleri de şahsen bana çok enteresan geliyor.

Yakaladığımız ivme, açtığımız yol ve bu yolun şuanlık cezbediciliği; ulusal (çerkes) hareketin diaspora kanadında fark edilmiş ve tartışmaya açılmış durumda. Ben ve ÇSD-Aktif hiçbir arkadaşım ulusal bir mücadele vermiyoruz, ancak dayanıştığımız ya da bizzihati başını çektiğimiz temasların ulusal mücadele veren "çerkes" hareketlerine ilham vermesinide eleştirecek değiliz. Aksine; batağa saplanmış "Çerkes Milliyetçiliğinin(Türkiyede)" milliyetçiliğin tüm sağlıksızlığına rağmen, kendi öznel zeminini yakalaması ve bu durumun tecrübe edilerek atlatılmasınıda gerekli buluyoruz. Türkiye'de Çerkes Milliyetçiliğine soyunan kesimin Türkçülük yapması, Çerkes Milliyetçilerini düşündürmelidir ve diaspora olmanın onları taşıdığı zemin değerlendirilerek kavramsal netleşme için Türk Milliyetçiliği işe Çerkes Milliyetçiliği ayrıştırılmalıdır. Çerkes Milliyetçiliğinin neden Kürt düşmanlığı olmaması gerekliliği de tartışılmalıdır. Bir üslup yakalanmalı, bu üslup savunulmalı ve gerçek netleşme konusunda gerekirse kırıcı ayrışmalar bile göze alınmalıdır. Bu elbette milliyetçilerin tartışmasıdır ve ne yapacakları kendi tasarruflarıdır. Bizim irdelememiz, tartışmaya açmamız gereken konu; mücadele verdiğimiz "tekçi devletin" zihniyetiyle hembir olmuş "herkes çerkes" şiarını sanki solun gerçekçiliği gibi savunanlar olmalıdır. Biz farklılıkların, birbiriyle dayanışma içerisinde olmasını savunuyoruz; ama dayanışmak için ödün vermeyi/verdirmeyi benzemeyi/benzetmeyi reddediyoruz. Örneğin; hepimiz türküz dediğimizde, kimliksel bir sıkıntının kalmayacağı bu ülkede neden çerkes kimliği için örgütleniyoruz? Çünkü "ne mutlu türküm" diye bizi asimile eden bir sistemle savaşıyoruz. Kendini Çerkes, halkını da Çerkeslerin bir boyu sanan Oseti, Abhazı görünce bu bizim ayıbımızdan başka hiçbir halt değildir. Bunu anlamalıyız. 

Pratiğin bizi çıkardığı yol, bizde bıraktığı tecrübe; kudretli teorilerini yerinden kımıldatacak enerji bulamayan yıllanmış örgütlere de ilham kaynağı olmalıdır.









Share:

Duvarlara saldırın!

Bizi, içimize zorlayana ve kendi kendimize çürümemize neden olanlara bakın arkadaşlar. Bugün, resmi tarihin en acımasız neferliğine soyunan kişiler, resmi parlementonun milletvekili olan, hatta yarın cumhurbaşkanlığı seçimine girecek bir adaya destek verdildiği için çıldırmışa döndüler. Tüm yoldaşlarında hemfikir olduğu gibi; "otomatik asker-polis" zihniyetiyle donanmış bu insanlar; ışığımızın etrafına örülmüş duvar kafalardan başkası değiller, bu duvar kafaların canını acıtan şey; 150 senedir sakat bırakılan acınası yarım zekalarını zorlayan girişimlerimizdir. Öyle ki; kendilerini zehirleyen resmi tarihin temsilcisi devlet ideolojisinin bile sınırlarını belirleyen "anayasa"ya uygun girişimlerimiz dahi; onların karanlığını yaran ışık zümresi olmayı başarmış vaziyettedir. Bunun tek bir anlamı vardır, onların cehaletleriyle kararttıkları halkımızın geleceğinde, onların karanlıklarını parçalayan ışık kaynağı belirginleşmiş vaziyettedir. Acınası vatan edebiyatlarının, yalan tarih ajitasyonlarının, kendilerini yara gibi saran ve kanatan ucube milliyetçiliklerinin sonunu hızlandırmak için, geleceğimizde; dünyanın bütün halklarıyla eşit, özgür ve dünyanın bütün insanlarına adil bir yarının kavgasını güçlendirelim. Halkımızı zehirleyen, inkar eden başkalarının bize biçtiği siyasete son verelim; bir sonraki jenarasyona daha ileriye gitmeleri için bir ışık gösterelim arkadaşlar! Bu hepimizin halkına ve insanlığa borcudur! 

Duvarlara saldırın!

Share:

Düşünceyi eyleme geçirmek


Çerkesya'da ırkçılık ve faşizmin kurbanı gençler, bugün oradan-buraya uzanan bu acıya yaklaşımımız; bizi "Çerkes" ekseninde netleştiğimiz kadar harekete geçiriyor. Kurbanın milliyetini ve dinini asla sorgulamayacağız elbette, ama örgütlülüğümüzde bir "Çerkes"likte varsa; faşizmin kanlı elleri arasında katledilen Çerkesler içinde asla susmayacağız. Bugün, istediğimiz adalet, istediğimiz eşitlik ve özgürlük dünyanın bütün halklarıyla birlikte Çerkes halkı için"de" değil midir? O halde, halkımız için istediğimiz değerleri, en başta bu halkın bireyleri olarak konuşmak, halkımızın uğradığı zulümü eleştirmek, halkımızın haklarını aramakla başlamalıyız yola, ama en başta; halkımız kavramını; hiçbir açık bırakmayacak şekilde netleştirmek gerekiyor.

Bir düşünce taşıyoruz, bu düşünce bugün yüreğimizden kalemimize, kalemimizden ağzımıza ulaşmış vaziyette. Bu düşünce; karanlığı, bulanıklığı, bilgi kirliliğini, sebepsizliği ve hedefsizliği reddediyor. Bu düşünce; artık kendini eyleme geçirecek yolları keşfetmiş, kendini eyleme geçirecek inancın temellerini bitirmiş vaziyettedir. Düşünceyi eyleme geçirmek, somut değerler üzerinde geleceğimize kazanımlar sağlamaktır. Bu yüzden şunu iyice içselleştirmeliyiz; netleştiğimiz kadar gerçekleştirebileceğimiz şeyler vardır.

Çok eskiye değil, biraz yakına dönük bakınca; üzerine politika yapılmayacak ama değerleri kendine "Çerkes" diyen herkesin değerleriyle örtüşen iki gencecik insan, -ki biri; halkı için mücadele eden bir aktivist- azgın bir faşizmin kurbanı oldular yakın tarihte. Aşine Timur ve Timur Kuashev.. Bu iki cinayet "anti faşist" değerler taşıyan bütün örgütler için ciddi birer vaka, aydınlatılması için mücadele verilmesi gereken dava ve faşizmin potresini çizmek için eşkaldir. Ama en çokta; "anti-faşist" değerler üzerinden "örgütlenen" "Çerkesler" için çok önemlidir. Hatta "yurtsever" "vatansever "milliyetçi" değerler üzerinden "örgütlenen" "Çerkesler" içinde önemlidir. Ama ne yazık ki; bu iki cinayet; üzerine politika yapacak kadar malzeme vermediğinden, bir çok kendini örgüt sanan topluluklarca görülmemektedir. Neden politika yapılamamaktadır? Çünkü; Çerkes kavramsal varlığının net bir tarifi verememek, bu iki cinayetin kurbanlarının salt Çerkes kimliğiyle bize ulaşan değeri, yurdumuzdan uzaklaşmamız ve genelde politika eksenini yaşadığımız coğrafya ile hizalamamız bu iki vakayı; sansasyonal bir politika yapamayacak diye üzerine durulmaz. 3 Çerkes'in bir CB adayı ile fotoğraf çektirmesi, 2 genceci Çerkesin faşistler tarafından öldürülmesinden daha korkunç gözükür. Diaspora Çerkeslerinin gündemini bombalayan son 2 hadise; 21 Mayısa HDP'nin gelişi ve Çerkesler Selahattin Demirtaş'ı destekliyor pankartıydı. Ama Aşine Timur'u linç ederek öldüren ırkçıları protestoya sadece 11 kişi gelmişti. Gelen 11 kişinin 11'i Çerkes de değildi.

Bu yakın zamandan verilen örnekler, "eyleme" dönüşecek "düşünce" üretemeyişimizin adeta tablolarıdır. KAFFED, eyleme dönüşecek hiçbir düşünce barındıramamaktadır. ÇERFED'i ise konuşmaya bile lüzum yoktur. Bu iki federasyonun güdümündeki kişi ve kurumlar ise; ya nefret dilini yükseltmekte ya da politik dansözlük yaparak herşeye kıvırmaktadır. Oysa, eyleme geçecek düşünce; düşüncesi etrafında toplanacağımız gerçekliğin netliği kadar güçlü olabilir. Biz bugün burada; Çerkes halkının, yakından uzağa bütün halklarla eşitçe; özgür ve adil bir dünyada yaşaması için bir düşünceyi eyleme geçirmek istiyoruz. Çerkesiz ve Çerkesliğin ne olduğu konusunda son derece samimi ve net vaziyetteyiz. Bizim Çerkesliğimiz; bizi ne Kürtlere, ne Türklere, ne Abhazlara, ne de başka halklara düşman yapıcı bir sebep değil, askine hepsiyle kardeş olmak için bir fırsattır. Bir kardeşlik ve dayanışma söylemiyle hem kendimiz ne olduğumuzu bilerek hem de karşımızdakini olduğu gibi kabul ederek bir mücadele verebileceğimizi düşünüyoruz. Bu düşünce; eyleme geçiyor. Eyleme geçen bu düşüncede;

Çerkes halkının her bireyinin uğradığı haksızlığı teşhir etmek, bununla ilgili mücadele vermek, peşini bırakmamak bizim Antifaşist değerler üzerinde örgütlenen tüm Çerkes örgütlerinin birinci ödevi olmalıdır. Çerkes halkının var kalabilmek için gerekli olan haklarını savunmak, bu uğurda mücadele vermek, örgütlülüğü yükseltmek ve politika yapmakta öyle. Ama tüm bunları yaparken; Nefret dilinin, savaş söylemlerinin büyük birer yanılgı olduğunu unutmamak, intikamdan öte adalet ve eşitlik istemek olduğunuda bilmek gerekir.





Share:

Penisli Devlet ve Kadın

Devlet, penisli devlet halinde; kadını tanımlıyor. Neymiş; kadın kahkaha atmayacakmış, kadın iffet sahibi, yemek yapan, doğuran, emziren olacakmış. Aynı penisli devlet; kürtajı da yasaklamış, tecavüzle hamile kalan kadına bile, o çocuğu "doğuracaksın" demişti. Hemcinsleri tarafından şiddete maruz kalan kadınları da sistemli olarak korumamış ve ölümü onlara "hak" biçmişti. Biz; kadın adına konuşmayacak kadar erkeğiz. Patriyarka'nın bize sağladığı her türlü ayrıcalığı kullanırken, bunu kullanamayan kadınlar için bir defa bile dövüşmeden, kendi içimizdeki diktatör erkeği durdurmadan, onu yokoluşa mahkum etmeden; erkekliğimizi yaşamın sokaklarından, ormanlarından, akarsularından, dağlarından çekmeden de; kadın adına konuşamayız. Eğer konuşursak; bu ikiyüzlülük, bir sol-siyaset ve propagandadan ötesi sayılabilir mi? İçimizdeki erkeğe karşı savaş açmak, onu yaşamımızda indirgediğimiz heryerden uzaklaştırmak, aklımızı ve erkekliğimizden eleklenerek bize sunulmuş tüm haklarımızı reddetmeliyiz. Penisli devlete karşı; en acımasız söylemler revadır, çünkü bu devlet; penisini hayatımıza dayamaktan ve bütün canlılığa tecavüz etmekten hiç geri durmuyor! Şimdi bu devletin, bir sulugözü; sözüm ona kendi iğrenç dünyasında yetişmiş bir kadın şablonu çizerken "kızmanın ötesinde en fazla acıyabilir"miş bize. Öyleyse; bizde bu penis kafalıya acımanın ötesinde en fazla savaş açabiliriz! diyoruz!

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler