Delirmiş bir çağın içindeyiz.


Belki algımızı oluşturan, bir görüşe dönüşen ve yaşamlarımıza akan tüm pak- kapsayıcı ve çözümcü bir bakış açısının sahibiyiz. Savaşıyoruz.. Savaşımız Tanrının kutsal savaşı değil, ulusumuzun kendi refah savaşı değil; savaşımızın -insanın, yaşama tılsımıyla yüreğine uzanan -onur- savaşı-! Savaşımız; zalimin karşısında mazlumun direnişidir. İnsanoğlunun kavimlere, medeniyetlere, uluslara bölünüşü; her birinin kendi refah seviyesini arttırmak için bir diğerine açtığı savaşın parçası olması; aidiyetin yaşamaktan uzaklaşıp, yaşatmaktan bahsettiği insanoğlunun ilk mülkiyet kavramları, bunlar deli zırvalığı. İnsanın-da, yaşayan herşey gibi ilk görevi; yaşamaktır. İnsanoğlunun kimliği yaşamdır. Yaşamak için tüm doğalkaynakları ele geçirip, onları başka canlıların(insanlarda dahil) varlığından temizlemek mi gerekiyor? Elbette bu saçmalık, Doğalkaynaklar; sadece birilerini daha zengin kılmak için zaptediliyor... Birileri daha zengi olsun diye, asla zengin olamayacak birileri; milliyetçilik adı altında başlayan bir başka deli zırvalığı yüzünden ölüme neredeyse koşarak gidiyor. Biz asker değiliz, insanız! Ne tanrının, ne de bir halkın askeri değiliz. Biz insanız! Babamızın yumurtalıklarından, anamızın kucağına düştüğümüz, anamızın kucağından ayağa kalkıp, ilk arkadaşlar edindiğimiz ana kadar bütün arzumuz yaşamaktır.  Hiçbir şeyi bencilce tüketme hakkımız yoktur. Akan suları zaptetmek, ağaçları kesmek, toprağın içini boşaltmak, kendi yaşamımızı kolaylaştırmak için, kendi yaşamımızında parçası olduğu doğayı zehirlemek, diğer canlıların özgür yaşama iradelerini tanımamak, bunlar insanoğlunun tarihte yazdığı sözcükler içinde en masumane olarak ancak "faşizm" olarak tanımlanır. Daha az emek verip, daha çok elde etmek isterken; çocuklarımıza lazım olan hayatın içini boşalttığımızı göremiyoruz, çünkü bu deli saçmalığının içindeyiz ve hepimizi tımarhanelerde yetiştiriyorlar. Onların ulusal tarihleri, dini savaşları; onların mülkiyet kavramı ve refah yaşam öğretileri.. beynimizi yıkıyor. Beyni yıkanmayan tüm canlıları seyredin, yaşamak için ne gerektiğini gösteriyorlar. Doğumun, ölüme uzanan yolunda; yaşamın amacını burnumuzun dibinde sergiliyorlar. Biz bize yetmeziz gibi, bir-de onlara uzanıyor pisliğimiz. Bunlar hep deli zırvalığı. Delirmiş bir çağın içindeyiz.


Share:

Sakallının günlüğü.


Yıllanmış varlığını incelediğimiz-de sakalın kerametine- mutlaka rastladığımız oluşumların, kör-topal da olsa nihayet! bir yerden harekete geçebilmeleri belkide teselli kaynağım olabilir.
Malum; işçiye ölümün helal olduğu ama patrona kar hırsının bir türlü haram olmadığı senelerin belkide içinde-bilinçle yaşadığımız en dehşet verici zamanlarındayız. Yanıbaşımızda insan kanının oluk oluk aktığı bir coğrafya, insan başı kesmenin normalleştiği çağ, tecavüzün, alıkoymanın şahlandığı bir dönem geçiriliyor. Bu çağda; açlıktan ölmek pahasına, susuzluktan ölmek pahasına, tarihini, yaşamını, anılarını, bazen çocuklarını, bazen annelerini bırakarak bir "göç" oluşturmuş. Buna göç yazmakta benim patavatsızlığım. İşte Çerkes halkı; bugün içinde bulunduğu legal politik organizasyonun, yanıbaşında halka biçtiği hayata mercekle baksın. Baksın da; 1864te kendi halkının yaşadığı zulümü izleyebilsin. O zamanlar şimdi ki kadar kameralar yoktu, kaydedilemedi belki; ama inanın dünyanın bütün savaşları birbirini andırır. Bugün yanıbaşında ölümden kaçan halk, ölen halk, zulümü gören halk Kürtlerdir, Araplardır belki.. ama bu halkların ne yazık ki kaderi; 1864 yılında Çerkeslere, Abhazlara yapılanla birebir. Diller farklı, ağıtlar başka.. zalim aynı zalim (iktidar) mazlum aynı mazlumdur (halk). 1864'te, dilini bilmediklerini, daha önce hiç gelmedikleri topraklara gelerek, açlıktan-hastalıktan ölen Çerkesler (Bknz: Talihsiz Çerkeslere İngiliz Peksimeti), yoksulluktan kadınlarını hareme satan kimseler (Bknz: Osmanlı'da Çerkes Köleler).. bugün 2014te; Çerkeslerin 150 sene önce çağın şartlarıyla yaşadıkları zulmü revizyon geçirmiş şekilde Kürtler, Ezidiler vs. yaşamaktadır. Biz isteriz ki; bu haksızlığa karşı ses çıkarılsın, mücadele verilsin. Bu haksızlık hasıraltı edildikçe; savaştan kaçanların, açlıkla ve yoklukla yaşadığı bu ülkede; ölüm riskinin çok yüksek olduğu şantiyelerde çalışmayı "koşa koşa" kabul edenler de çok olur, patron bu çokluktan güçte alır, proleterya'nın "üretim" gücü de zayıflar. Görüyorum ki; sakallı, daha önce girilmemiş bir yoldadır, isterim ki orada kalsın. Orada kaldıkça; muzaffer amacımızın bizi birbirimize iteceği günde yaklaşır elbet. Nihayet; salonun yasakladığı "sokak" taşmıştır artık. Salonlar can sıkıcı yerlerdir, nihayete ancak sokakta varabilirdik. Görüyoruz ki; yakınızda. Ancak dikkat etmekte fayda var, yaşadıkları şehir gibi kapitale dönüşen göbekli bürokratların zehri; sokağı hep el altında tutmak ister. O halde; gençlik, içeriden-dışarıya karşı.. her yerde direnişe geçmelidir. O günde yakındır artık.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler