"TC" Çerkes'e: Bölücü sizsiniz, sempatizan sizsiniz, it sizsiniz.

Siz kendinizi ne kadar inandırırsanız inandırın bizim kötü olduğumuza, biz; ezilmiş bir halkın mücadelesini omuzlarken, ezilen kadınların çığlıklarını sırtlanırken, katledilen doğanın işitilmeyen acısına ses olurken, sömürülen emekçinin hakkını ararken; sizin tüm o iftira gürültülerinizin arasından tüm dünyaya, tüm zamanlara, tüm yüreklere kim olduğumuzu zaten gösteriyor olacağız. Dün olduk, bugün oluyoruz ve yarın olmaya devam edeceğiz! Bunun için bir karşılık beklemeyeceğiz! Teşekkür beklemeyeceğiz! Dua beklemeyeceğiz! Bunu hiçbir beklenti içerisine girmeden yapacağız ve tüm niyetimiz; tüm halkların kardeşçe, güvenle, eşit ve özgür bir gelecekte buluşması olacak. Tüm amacımız hünerleriyle patronlarını zenginleştirip, kendileri hergün fakirleşen emekçilerin hak ettiği bir yarında çocuklarıyla, aileleriyle, kendi anadillerinde, hep birlikte eşitlik türküleri söyleceği bir yarının temelini atmaktır. En başta, tüm şovanist ve deli zırvalığı olan vatan edebiyatını bir kenara bırakıp bakmanız, hepimizin bu dünyayı paylaştığını ve hiçbir suni kavramın yaşayan bir canlıdan daha önemli olmadığını anlamanız gerekir bizi anlamanız için, oysa siz; hiç yaşamayan kavramların insan öldürmeyi meşru kıldığı bir zorbalık, bir faşistlik felsefesinin neferleri olduğunuz için! Biz eşitlik dedikçe siz bölücülük diyeceksiniz. Asıl bölücülük, anneleri evlatlarından ayırmak, halkları dillerinden ayırmak, kadınları erkeklerden ayırmak, işçileri haklarından ayırmaktır. Asıl bölücülük yapan sizlersiniz ve bugüne değin nice insanı sırf kendi değerini taşıdığı için; yaşamından ayırdınız. Biz bunu reddediyoruz! Biz; kanla yazılmış, toprağı kanlandırmayı öven, kanla kutsanan bu hasta felsefenizi reddediyoruz! Biz, halklara ölümü vaadeden bu faşist düşüncenizi reddediyoruz! Bizi suçlayacağınız ve yaşamsal boyutta hiçbir değeri bulunmayan düşüncelerinizi reddediyoruz. Bizler, Anti-Faşist Çerkesleriz, Çerkes soluyuz, HDK-P'li Çerkesleriz! Kobane'de faşist islam örgütünün cehenneme çevirdiği hayata karşı dimdik savaşan Suphi Nejatlarız! Yaşasın halkların kardeşliği diye haykıran Yusuf Aslan'ız! Halkı için verdiği mücadelede kalleş bir kurşunla vurularak katledilen Mahmut Özden'iz! Nazi kampında işkenceyle öldürülmüş Soçentsuk Aliy'iz! Devlet-i Aliyye tarafından zenginleştirilip halkını köleleştiren Çerkes beylerine karşı Bzeyiko savaşını sürdüren isyancılarız! Kadın hakları için, belkide yaşadığı çağda çok riskli bir görevi üstlenip feminist dergi çıkaran Ulviye Nuriye Civelek'iz! Abbasi'de toprak ağalarının Afrika'dan getirtip bataklıkta çalıştırarak kırdığı ve bu duruma isyan edip El-Muhtare'yi kuran Zenc'leriz! Ya siz kimsiniz? Övündüğünüz değerler nedir hiç kendinize soruyor musunuz? Bu topraklarda ölmekten-öldürülmekten övünüyorsunuz, kabdan yediğinizi kabullenip, ona pislemeyeceğinizle övünüyorsunuz! Tüm asimilasyon programları uluorta dururken, böyle birşey olmadı zırvalığıyla ortalığı karıştırıyorsunuz velveleye veriyorsunuz! Nice evlat anasından babasından, nice baba evladından, sevdiğinden bölünürken, katilleri hiçbir ceza almıyorken; faşizmi inkar etmek lazımken siz faşizmin askeri olmaktan övünüyorsunuz! Bölücü sizsiniz! Biz kardeşliği, siz düşmanlığı bağırıyorsunuz! Bir köpek gibi, dilini-tarihi unutarak yaşamak ve sahibinizin size düşman öğrettiğine havlamak marifetse haberiniz olsun, 1864de atalarınız; kendilerine sizin bugün yaşadığınız hayatı reva görselerdi hiçbir soykırım ve sürgüne tabi olmadan bugüne kadar sizin gibi köpek gibi yaşayabilirlerdi! Ama onlar başkalarının köpeği olmayı reddettikleri için savaştılar, soykırıma ve sürgüne tabi tutuldular, onlar gibi özgür ruhlu insanlardan bugün evrildiğiniz nokta; köle ruhlu alçaklar olmamalıydı! Atalarımızın kemiklerini biz değil, siz titretiyorsunuz ve işin en kötüsü bugün atalarımızın değerlerini de en çok siz sömürüyorsunuz! Hemde bunun bile farkında olmadan..

*Not: Konudaki köpek sözcüğü; hayatı boyunca hiçbir canlıya nefret gütmeyen, insan tarafından dünyası gasp edilmiş ve insanlarla birlikte kentleri paylaşmak zorunda kalan, eziyetler ve işkenceler gören o masum canlı değil; birisinin emrini icra etmek için komut bekleyen köle ruhlu insan türü tabir edilmiştir. Yinede biz insanların aynı zamanda bu güzel ve sevimli canlı türüne köpek-it gibi tabirler kullandığını bildiğimiz için yeryüzünde yaşayan tüm köpeklerden özür dilerim.
Share:

HDP 'ye oy vermek: İdeolojik tavırdan öte; sorumluluk ve insanlık halidir.

Bir atasözü vardır biz de; "Çerkeslik, İnsanlıktır" diye. Bizler de hangi partiye oy verirsek verelim ya da benim gibi oy vermeyelim ama bu sözü unutmayalım. İnsanlığımızı, hiçbir egemenin tarihine saplı kalmadan ve kendi milliyetçiliğimizden de arındırarak vicdan terazimizde tartalım ve Çerkes miyiz - değil miyiz? diye kendi iç hesaplaşmamızı yapalım. Daha öncede yazdım: Çerkeslik; teknik anlamda bu halka aidiyeti bulunan anne ve babadan dünyaya gelmek olabilir ama bu çok sığ bir Çerkesliktir. Bu üzerine emek verilmeyen, anısına mücadele edilmeyen, yaşamak için bedel ödenmemiş, tarihte ödenmiş bedelleri sayıklayarak bugüne kadar gelmiş kişinin tarihsel sömürüsüdür. Halbuki; bugün kişinin tarihindeki referansları sömürerek övündüğü bu kimliğin övünç tarihini yazan insanlar, ki-onlar atalarımızdır... bizlere bu tarihin içinden bugüne kadar gelebilmiş bazı sorumluluklarımızı da haykırmışlardır. Mesela; "Çerkeslik, İnsanlıktır" demişlerdir. Bu geçmişten-bugüne gönderilmiş bir mesajdır ve bugün geleceğe taşınmakla mesulüz. Mesuliyetimizi unuttuğumuz an, tarihini sömüren kişiler olarak geçmişteki referanslarımıza dayanarak böbürlenen ve hatta kibirlenen; tarihimizin yüz karaları olacağımızı da hiç unutmadan-sürekli hatırlamalıyız. Bunun tek yolu; parlementer sistemde HDP'ye oy vermek değildir. HDP'ye oy vermemek elbette sorumluluklarımızı ihlal ettiğimiz anlamına gelmez, ancak insanlık kavramının tüm değerlerini ayakları altına alarak; cinayetlere, hırsızlıklara, saldırılara, baskılara, işkencelere, asimilasyonlara, çevre düşmanlığına ve hatta ırkçılığa, milliyetçiliğe, tecavüzcülüğe yol açanları ve bunlardan herhangi birini yapanları, yapılmasına yol açanları, bunu körükleyenleri desteklemek, onların çirkin çığlıklarını içinde haykırmak, koltuk, makam, şöhret, para için tüm bu insanlık dışı olguları hayatımıza taşıyanları desteklemek; sorumluluğumuzu ihlal etmekten daha da kötü, insanlık değerlerine saldıranlara ortak olmaktır. Aynı zamanda Çerkes kimliğimiz, kanımızda bulunan özel bir genin değil, ağzımızla konuştuğumuz dilin, hayata tutunduğumuz toplumsal vicdanımızın göstergesidir. Bir halkın varlık alameti; ancak konuştuğu dildir. Kendi alametleri için endişelenmeden, kendi kimliğini eriten unsurların egemenliği için gönüllü asker olmaya, en hafif tabirle devşirilmişlik diyoruz. Bugün ise egemenlerin alametleri için ortalığı yangın yerine çevirenlerin yoldaşı, davadaşı, ülküdaşı olmuş biyolojik Çerkeslerin, halkı için, dili ve tarihi için mücadele veren Çerkeslere değil hesap sorma, yüzlerine bakma hakları bile yoktur. Ancak onuru törpülmüş, kendi karanlığına gömülerek aptallaştırılmış bu utanç kaynaklarımız tarihinden uzaklaşmanın ve kimliğini yitirmenin bir alameti olarak, yüzümüze bakmaya dahi utanmaları gerekirken, hesap sormaya yelteniyorlar. Halkımızın acısını paylaşan siyasi kurumlara, tüm halkımız adına nefret söylemleriyle bağırıp, hatta küfür edip ve üstüne utanmadan ve sıkılmadan "ben çerkesim" de diyerek bu onursuzluklarıyla bizleri de utandırıyorlar. Bir daha anlatmak gerekirse; HDP'ye oy verecek Çerkesleri kutlarım. Bunu ideolojik bir mesele olarak değil, halkıma karşı sorumluluk sahibi bir Çerkes ve dünyaya duyarlı bir insan olarak yapıyorum. Hırsızlığa ve bunu meşrulaştıran sisteme, bu sistemi oluşturan düzen partilerine, bu düzen partilerinin ırkçı-gizli ırkçı tarihlerine karşı tarihsel mücadele veren en kesin mücadeleyi yürüten Halkların Demokratik Partisi, açıkça; Çerkes halkının dili ve tarihiyle ilgili tavrını beyan etmiş, Çerkes soykırımının tanınması için önerge vermiş (iktidar partisi tarafından reddedildi) Sochi olimpiyatlarıyla ilgili net tavrını göstermiş, partisindeki "Halklar ve İnançlar Komisyonuna" Çerkesleri temsil eden Çerkesleri getirmiş, parti meclisine Çerkes üyeleri oturtmuş, TBMM'ndeki kürsüsünde Çerkeslere yer vermiş, bizlere adaleti, insanlığı ve tarihimizi garanti edebilen, bu ülkede yaşayan herkes Türk'tür demeyen, her halkı olduğu gibi kabul eden ve onların değerlerine önem gösteren, emekçiler için düşünen, önergeler üreten, çözüm arayan, savaşın değil barışın, ırkçılığın değil kardeşliğin bayrağını taşıyan bu partiye oy vermeyi; ideolojik tavırdan öte; sorumluluk ve insanlık hali olarak görüyorum ve atalarının "Çerkeslik, insanlıktır" diye bağırdığı Çerkeslere, yakınımızdan-uzağımıza kendi vicdan muhasebelerini yapmalarını öneriyorum.

Bu seçimlerde de oy kullanmayacağımı, bunun da tamamen ideolojik bir tavır olduğunu bilmenizi isterken, bunu güçlü bir şekilde örgütleyemediğimiz ve etkili bir duruma dönüştüremediğimiz için şimdilik en azından çevremizde chp'ye mhp'ye akp'ye oy veren ve kesinlikle içlerinde kötü bir kişilik bulundurmayan insanları HDP'ye oy vermeye ikna ederek destek olduğumu da bildiriyorum. Şuana kadar çeşitli yerlerden 100den fazla kişiyi ikna ettim. Bende bu durumda sanırım bir makul şüpheliyim :)





Share:

Xabze ve İfade Özgürlüğü (Jıneps Şubat)

Bu ay gözü dönmüş canilerin, yeryüzünün hemen her köşesinde saldırılarıya geçtikleri, kan ve gözyaşı akıtılan “ifade özgürlüğü”nü yazmak istedim. Bugün gençlerimizin büyükleriyle aralarına koydukları mesafelerin temel sebeplerinden birisi de ifade özgürlüklerinin yok denecek kadar az olmasındandır. Gençlerimiz, dernekler de, organizasyonlar da, siyasi meseleler de, ülke de, toplum da kendilerini, hem kendileri (bireyler) adına hem de toplumları (Çerkesler) adına temsil etmek, ifade etmek ve aslında bunu özgürce yapmak istiyorlar. Fakat Xabze'nin büyüklerin “işine gelen” tarafıyla engellendiklerini düşünüyorlar. Haklılar, haklıyız, bunu ifade etmemiz bile aslında ayıplanıyor, ancak bunu ifade etmediğimiz sürece geçmişin-geleceğe bıraktığı miras; bu oto-baskı ve ifade sansüründen nasibini alacak ve bu kötü miras, gelecekte, geçmişe duyulan herşeyi kırılgan bir hale dönüştürecektir. Bu hem kültürel aidiyeti, hem de henüz tam yerine oturmamış olsa bile, ulusal değerlerimizi diasporanın yarınlarından koparabilir. Büyüklerimizin, sarsılan otoritelerinden daha çok korkması gereken şeyleri hissetmeleri gerekir. Bu ki; artık giderek küçülen, yok olan, bize “biz” sıfatını kazandıran kültürümüz, tarihimiz, yurdumuz, belleğimiz ve dilimizdir. Müştereklerimizin “biz”e bürdüğünü, Çerkesliği, Xabzeyi, Bzeyi, bugün gençlere; karşı gelinemez bir otoriter yapı olarak sabitleyerek; büyüğünden korkan, soramayan, araştıramayan, her söylenene hemen inanan bir nesil yaratma amacıymış gibi kullanmak mıdır Xabzemiz? Yoksa; araştıran, sorgulayan, inceleyen, sorabilen bir nesil için; kendi toplumsal otoritelerini gençlerin yolunu açmak için kullanmak mıdır? Bu da düşünen kafanın bize sorusu olmalıdır.. Gençlerimizin kendilerini hem kendileri hemde toplumları adına ifade edebilmesi ne kadar korkulasıdır? Kimin için korkunç olabilir? Bugün toplumu adına endişe hissettiğini söyleyen tüm büyüklerimizin; bu kültürü kimden miras, kimden ödünç aldığını iyice düşünmesi lazım. Atalarından miras mı, gençlerinden ödünç mü? Çünkü bunun bir sonucu vardır, miras yediciler ile, sorumluluk taşıyanların arasındaki kıldan ince çizgi budur ve bu çizginin bir tarafı toplumsal felaketimizin, diğer tarafı ise güçlü varlığımızın yolunu açacaktır. Toplumu adına kendini ifade etmesine saldırılan çocuklar, toplumu adına endişe duyan çocuklardan başkası değildir. Yemug ilan edilen, aşağılanan, küçük düşürülmeye çalışılan bu çocuklar, toplumu adına endişe duyabilen çocuklardır ve bugün onlara saldıran zihniyet, Xabzeyi vücudunda bir zırh gibi taşımakta, toplumsal hiyerarşiyi bu kadar küçültmekte ve gençlere “Xabze”nin dışında hiçbir şey söyleyememektedir. Asıl ayıp olan, Xabzemizin otoriter saygıcılığını bilgiye ve bilince göre değilde, zamana ve yaşa göre tertip etmektir, buna inanmak, bunu yaşatmak, buna dahil olmaktır. Aslında bu-da, toplumsal tarihimizden uzaklaşmanın ve 150 yıllık sürgünlüğümüzün bizden çaldıklarının bir işareti olabilir mi? Nihayetinde 150 yıl, bizden bize ait bir çok şeyi götürdüğü gibi, bize ait birşeyleri de değiştirmiş olabilir. Xabzeyi, toplumsal bir oto-sansüre dönüştürüp, bunun denetleme mekanizmasını da “yaşçılık” ile sağlanmışta olabilir ve gençliğin bunu ciddi anlamda düşünmeleri gerekir. Xabze, toplumsal duruşumuzu ve yarınımızı yönetecek kişileri sadece yaşlı olduğu için yetkilendireceğimiz aptalca bir inanç değil, aksine toplumsal tarihimizin tecrübelere dayalı bir öğretisi olmalıdır. Büyüklerimizde, yaşçılığa indirgenmeye çalışılan bu koca öğretiyi anlamalı ve bugün onu kendi işlerine geldiği gibi yorumlayıp gençlerin kendilerini ifade etmesini engelleyenlere karşı bir tavır sahibi olmalıdır. Gençlerimiz ise; bugün Xabze'yi kendilerine bir silah gibi doğrultan herkese inat, bu öğretinin yaşçılığa indirgenemeyecek kadar değerli olduğunu ve toplumsal iletişimimizi yöneten bu büyük öğretinin; korkan, susan, sinen, zavallılaşan bir Çerkes nesli yaratmaktan ziyade, cesur, bağıran, soran, arayan, hesap soran bir nesil yaratmak için var olduğunu haykırmalı, kadim halkının bu değerini; kötü niyetli kişilerin tekelleştiremeyeceğini ilan ederek, Xabze'yi ifade özgürlüğünü engel olmaktan ziyade, ifade özgürlüğüne garanti olacağı yönüyle sahip çıkmalıdır. Yarınlar korkanların değil, cesurların yarınıdır ve cesur çocuklar oldukça; yarın ki varlığımız, bugün ki yokluğumuza sebep olanlara hesap sorarak daha güçlü olacaktır. Toplumu adına düşünen, sorgulayan, araştıran gençler olarka hepimiz, bu toplum adına konuşma, toplumu adına kendini ifade etme özgürlüğüne sahibiz ve bu özgürlüğümüzü asla teslim etmeyeceğiz. Bu özgürlüğümüze saldıranlara karşı direneceğiz ve herşeye rağmen, tüm deformasyona rağmen Xabze bizi susturanların değil, bizimle bağıranların bir değeri olarak; biz oldukça, kendisini bizlerle yaşatacaktır.

Bu yazı Jıneps Gazetesi Şubat 2015 sayısında yayınlanmıştır.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler