Tsey Murat, çevre zevatı ve küme ahlaksızlara cevap:




Anti-Faşist Çerkeslerin geçtiğimiz günlerde, bugün savunduğunuz Halis Din'in gönderisini paylaştığı an gördük. Bizzat bu şahsın sayfasına girerek, hiçbir çarpıtılmaya maruz kalmamış halini de okuduk. Anti-Faşist Çerkeslerin paylaştığı resim ile, Halis Din'in paylaştığı gönderi arasında hiçbir fark yoktu. Peki şimdi sizin bu, sahip çıkmak adına; yalana ölesiye tutunduğunuz başkanınız, ilgili gönderisini neden sildiğini açıklayabilecek mi? Bakın, zaten yeterince kötü insanlarsınız, daha kötüsü olmaya çabalamanız da gerçekten ilginç. Sizleri epeydir tanırım, bilirim. Cemal Demirok ve Ümit Örten koordineli 21 Mayıs (bahsettiğiniz) etkinliğinizi de dün gibi hatırlarım. O gün, kim kiminle görüşmüş, kim kiminle neyi planlamış; Konsolosluk önüne koyduğunuz çelenki kim yaptırmış, size kim iletmiş çok iyi bilirim. Peki şimdi bu neyin telaşından doğan bir hafızasızlıktır ki; elinize yüzünüze bulaştırdığınız bu konudan bile medet umar oldunuz? Herkesi bilmem, ama adımızın önünde doğma bir Çerkeslik öneki var, işte benim sırtımda; hayatım boyunca tek leke sürmeden, onurlu ve şerefli bir şekilde bugüne kadar üzerimde taşıdığım ve büyüklerimin "başınızı kesseler yalan atmayın" nasihatleriyle süslediğim bu Çerkesliğimin yüzümdeki yansımasında, zifiri karasınız. Öyle olmaya, böyle anılmaya da mahkumsunuz. Siz toysanız ben hatırlatayım; ÇHİ'den başlayan bu serüveniniz, kendini 40'a bölüp, her birisi bugün farklı bir teneke sesi çıkarsa da, aynı ebenin dünyaya çektiklerisiniz. Yolunuz bir, aynı yere yürüyor. Her dilde yalan atmaya yelteniyorsunuz. Anti-Faşist Çerkesleri ve onun paylaşımı altından yayılan herkesi "Hukuki Süreç" ile tehdit ediyorsunuz? Hakkaten de bir o kalmıştı. Siz avaz avaz yalanlar atarken, çeperleriniz gani gani tehditler ve küfürler savuruyordu. Siz her yeri ararken, dostlarınız "Ayyıldız" isminde şeylerle, bazı sayfalarda adımızı sözde hedeflere koyuyordu. Şimdi herşey bitti, bir o kaldı. Açıkça davet ediyorum, eğer birazcık adamsanız, sözünüzü tutacak kadar mertseniz buyrun beni mahkemeye verin. Anti-Faşist Çerkeslerin Halis Din ile ilgili yaptığı paylaşımı üstleniyorum. Gördüm, şahidim.  Ekran resmi alınarak yayınlanmış materyal olduğu gibi gerçek, ölülerin arkasından, ölülerin miraslarına/anılarına karşı, ailelerini ve sevenlerini incitecek, onları öfklelendirecek ve toplumda intifal yaratacak türden çirkin, nefret söylemleriyle kuşanmış ve kışkırtıcıydı. Hatta, yalanını ölümüne savunduğunuz başkanınız o yayını silmesine rağmen ve hatta "kendi tükürdüğünü yalamak" deyimine anlam katacak türden yaptığı ikinci paylaşımı altına, ilk paylaşımının etkisi sürdü. Hepsini sildiniz. Pisliğinizi saklamaya çalıştınız. Fakat o kadar kirliydi ki, o pisliği saklayamazsınız. Yapmanız gereken pisliği saklamak değil, bizzat ortaya çıkarmak ve temizlemektir. Özür dilemesi gereken insanlara cesaret veriyorsunuz. Günlerdir, içinde kümelendiğiniz ve toplam oyunun bilmem kaçını Laz adayının aldığı partinizin içerisinde adeta "militarize" ettiğiniz insanlar bizlere "ölüm" tehditleri dahil, insan onuruna yakışmayacak nice gönderiler paylaştılar. Biz onların seviyesinde değiliz. Fakat, yalan kapatma girişiminizle anlaşılıyor ki; sizin seviyeniz de, onlarınkinden farklı değil. Aynı seviyeyi paylaşıyorsunuz. Tekrar söylüyorum; bahsi geçen paylaşımın doğruluğuna şahidim ve o kadar eminim ki; üstleniyorum. Lütfen hiç gecikmeden hukuki süreci başlatın.

Share:

Devletin "AHLAKSIZ" Çerkeslerine karşı, Halkların "ONURLU" Çerkesleriyiz!

Devletin "AHLAKSIZ" Çerkeslerine karşı, Halkların "ONURLU" Çerkesleriyiz!

Son yıllar, "yüce devletin" pimini çektiği bazı Çerkesler, yırtık çoraptan fırlayan parmak misali çıktılar karşımıza. Bizleri sindirmek için her yolu denediler, bizleri yıldırmak için her pisliğe bulaştılar, bizleri susturmak için her kapıyı dolaştılar. Gördük ki, efendilerinin arzularını yerine getirmek için yapmayacakları şey kalmamış. Fakat olmadı! Dosta ve düşmana ilan ettiğimiz gibi, bizler de hemen yılmayacağımızı, sonuna kadar direneceğimizi gösterdik onlara.  Her geçen gün yurdumuza ve insanlığa bir adım atmaya başladık. Bizi duymayanlar, duydu. Bizi görmezden gelenler, gördü. Asırlık sessizliğimiz, kardeşlik çığlığıyla yardı halkımızın geleceğine örülen karanlık duvarı. Artık daha duyulur, daha görülür, daha sesli bir kimlik anlayışı; eşitlik kavramıyla yanyana; düşmanlıklar üreten politikaları sarsacak biçimde konumlanmaya başladı. Kime neden düşmanlık ettiğimizi sorduk, sordurduk. Ermeniler neden bizim düşmanımızdı? ya da Kürtler, ya da Rumlar ya da nice güzel halk? Neyi paylaşamıyor olabilirdik? Her birimizin iliğini kurutan anlayış, dilimizi susturan, tarihimizi çarpıtan, geleceğimizi törpüleyen, geleceğimizi silikleştiren, geleceğimizi sessizleştiren anlayış aynı değil miydi? Biz konuştukça, kardeşlik güçleniyordu. Bu kimliği temsil eden karanlığı yardık, aydınlık bir kere düştü onların karanlığı ortasında. Çıldırmış ite döndüler. Bunu her yerde gösterdiler. Küfür ederek susturmak istediler, yalan atarak karalamak istediler. Tehdit ederek korkutmak istediler. Ama ne yaptılarsa olmadı. Bu ülkede sınıfsal ve kimliksel adalet istedik, cinsiyet eşitliği istedik, eşitlik istedik! Özgürlük istedik. Kim bunları istediyse, onların yanına koştuk. Yoldaş olduk. Bir yol bulduk, o yolda yürüdük. Biz yürüdükçe karanlık aralandı, aralanan karanlık ortasında, "Çerkeslik İnsanlıktır" diyen bir aydınlık parıldadı. Biz o aydınlığı, atalarımızdan; çocuklarımıza teslim etmek üzere ödünç almıştık. Tüm bunlarla birlikte, tarihsel yurdumuza da yakınlaşmaya başladık. Gördük ki, yurdumuza yakınlaştıkça, buradaki hastalıklarımız eriyor. Burada egemenlerin halkımıza yazdığı yalan tarih ortaya çıktıkça, paramiliter zihniyetlerde kümelenmiş Çerkeslik anlayışı dağılıyordu. Daha çok tutunduk. Biz tutundukça; dünyada olup bitene sesi çıkmayan pısırık Çerkes modeli, yerini direnişin en ön saflarında yer alan cesur Çerkes modeline bırakıyordu. Bu mücadelenin en güzel yüz metresini koştuğumuz arkadaşlarımız; 
21nci yüzyılın bölgemizde veba gibi yayılan barbar örgütlerince harabeye çevrilmiş umutlar bölgesi Rojawa'daki çocuklara gülücük olmaya karar verdiler. Bohçalarına, bölüşecekleri ekmeği.. Çantalarına çocukları için oyuncakları koydular, yola düştüler. Okullar kurmak ve bölgeye umut vaadeden Rojawa'ya sahip çıkmak için. İşte tam bu sırada, Suruç'tan bir kara haber düştü içimize. Ciğerimiz yandı! Daha adil, daha eşit ve daha özgür bir dünya için omuz omuza verdiğimiz yoldaşlarımızı katletmişlerdi. Yalanlarıyla, baskılarıyla, tehditleriyle, yıldırma politikalarıyla durduramadıkları çocukları, silahlarıyla, bombalarıyla vurmuşlardı. Bu aydınlığa karşı işlenen soykırımın bir parçasıydı. Bizler de bu soykırımın en büyük mağdurlarıyız. Fakat, bölgeye ışık saçan bu hareketin karartılmasına asla müsaade etmek niyetinde değiliz. "Bir ölür, bin doğarız" bunu da dosta düşmana karşı tekrar iletmek, bildirmek isterim. Yalanlarız, baskılarınız, tehditleriniz nasıl vız geldiyse bugüne kadar, silahlarınız, bombalarınız da öyledir. Katliam girişimleriniz bizi korkutmaktan ziyade, içimizdeki öfkenin ateşini harlamakta ve bizleri bu kavgayada daha sıkı tutundurmaktadır. Bu uğurda hiç yılmayacağız, adaletten ve eşitlikten asla vazgeçmeyeceğiz. Kardeşlerimizi ne Rojawa'da ne Türkiye'de ne de K. Irak'ta asla yalnız bırakmayacağız. Devletin  Ahlaksız Çerkesleri, ölülerimizin arkasından bile ağza gelmeyecek laflar ederken hatırlatmak isteriz, daha düne kadar bizlere "Xabze" diye, göz yummayı tembihleyenler, sessiz kalmayı öğütleyenler; işte bu alçak namussuzların doğumunun ebeleridir. Onların, tüm insanlık değerlerini hiçe sayarak; egemenlerin faşist politikalarını en sadık köpekler olarak sahiplenmeleriyse; onlara cesaret veren efendileridir. Fakat "ok yaydan çıkalı" çok zaman geçti. Biz; dünyada adaleti ve eşitliği bölgede kardeşliği bağırmaya başlayalı, çok şey değişti. Siz nasıl devletin ahlaksız çerkesleri olduysanız, biz de halkların onurlu Çerkesleri olduk çoktandır. Çoktandır sizin açtığınız yaralara tuz bastık biz. Siz sindiğiniz köşelerden varın, istediğiniz kadar havlayın. Varın ölümümüz arkasından bayram edin ey köpekler! Sizin gibi, bir kab yemek uğruna şerefini ve onuru satanların yolunda olmayacağız. Onurumuz için ölenler olacağız. Siz alçaklığınızla, biz onurumuzla anılacağız. Alçaklık sizin, ölüm de bizim kaderimiz olsun. Siz 70 yıllık ömrünüzde ekmeğiniz için onurunuzu satın, biz şu kısacık ömrümüzde onurumuz için ekmeğimizden vazgeçmeye hazırız ve emin olun, son sözü biz söyleyeceğiz! Biz Söyleyeceğiz! BİZ SÖYLEYECEĞİZ!

Share:

Söz konusu Şamil olduğunda; hepimiz kardeş oluyoruz öyle mi?

Bir kaç gün önce, sosyal medya hesabımdan bir yazı paylaştım. Yazıyı da, 20 Temmuz Suruç katliamından hemen sonra, saldırıda şehit edilen kardeşlerimize edilen küfürleri, hakaretleri okuduktan sonra, planlamadan yazmıştım. O yüzden burada yayınlamadım. Fakat demek ki bir çok insan, aynı manzaradan dertlenmişti ki, yazı genel paylaşım kitlemin ötesinde birilerine ulaştı. Sonra Pangea Kültür'den tanıdığım yoldaş İlknur, idare ettikleri direnisteyiz.org sayfasından bu yazıyı paylaşmak için müsaade istedi ve bende elbette buna müsaade ettim. Benim paylaştığım yazının herhangi bir başlığı olmasa da, İlknur; yazıda kullandığım metafora uygun bir başlık attı. "Ya Şamil'in torunusun, ya Nartan'ın yoldaşı! Söyle: Kimsin sen?" diye. İşte bu andan itibaren Suruç Katliamını açıkça onaylayan, yoldaşlarımıza alenen veya dolaylı olarak hakaret eden ve onların paralel düşüncesinde, tüm bu katliamı yok sayan birileri; bir anda duyarlı oluverdi ve yazımın paylaşıldığı tüm ortamlarda sözde beni milliyetçilikle itham etti. Çok kolaydı değil mi beni milliyetçi ilan etmek. Siz, çevrenizde devletin ve devletin beslediği terör örgütü mensuplarının planlı ve programlı şekilde silahsız yurttaşlara yaptığı tüm bu katliamlara sessiz kalırken ve söz konusu Şamil'e geldiğinde hemen duyarlılaşanlar, beni milliyetçi ilan etmeden önce kendinizi bir araştırın. Sözüm ona, facebook sosyalisti birileri de; sanki şamil'in benim yazımda kullandığım metaforu ben yaratmışım gibi benim yok etmemi (haliyle yok etmemi değil, bunu görmememi, bunu konuşmamamı) istemiş, buna karşılık verdiğim cevaba verecek cevap bulamayınca da beni "yeni yetme solcu" ilan etti. Komediye bakın, kendileri yaşlarından aldıkları anormal bir yetkiyle kendilerinden küçük olan birilerini aşağılamanın kolayını bulmuşlar. Fakat haberleri olsaydı bir sosyalist olmadığımın, belki bu talihsiz açıklamayı yapmayabilirlerdi. Halbuki benimle konuşan pek çoğu ve elbette kendisi de bilir ki, ben sosyalist değilim. Neyse.

Şimdi de, Şeyh Şamil metaforundan yola çıkarak, kardeşliğe verdiğim zarara ilişkin ek bir not yazmam gerekti. Zira, ben Çeçen, Çerkes kardeşliğine zarar veriyorum ya, işte o yüzden. Söz konusu Nartan olduğunda, bugün kardeşliğimizi böldüğümü bangır bangır bağıran bazı Çeçen arkadaşlar, söz konusu Nartan olduğunda, söz konusu Tsey Mahmut olduğunda, Soçentsuk Aliy olduğunda, Yusuf olduğunda neden kardeşimiz olmayı akıl edemediler. Neden, zalimlerin bu zulümlerine tek kelime etmediniz? Biz biliyoruz ki, Çeçenler bizim kardeşimizdir ve Şamil, ne metafor olarak ne de tarihte düşmanına teslim olup hacca giden bir savaşçı olarak bizim kardeşliğimizin bağlayıcısı, sonlandırıcısı olmayacaktır. Kaldı ki, Şamil'in Çeçen olduğu da bir tartışma konusudur fakat biz öyle varsaysak bile Çeçenlerle kardeşlik bağlarına sahibiz. Aynı şekilde, bazı Çeçen örgütlerin Beslan'da baskın yaptıkları okulda öldürdükleri Oset çocuklarının da kardeşliğine sahibiz. Aynı şekilde Çeçenistan'dan Suriye'ye geçerek, amansız bir savaşta en iyi katil olmayı sürdüren Çeçen Hilafetçilerin katlettiği Alevilerin de kardeşliğine sahibiz. Sizden, bizden ve bölge egemenlerinin neredeyse hepsinden küfür işiten Kürtlerin de kardeşliğine sahibiz. Biz, makro adaletçi ve eşitlikçiyiz. Beni mikromilliyetçi gibi absürd bir kelimeyle yanyana getirmeye, hiçbirinizin anıları yetmez. Asıl milliyetçi sizsiniz, fakat milliyetçiliğiniz bile özürlü. Türk jargonuyla kuşandığınız Çeçen/Çerkes milliyetçiliğiniz, bütün ucubeliğine rağmen sizi dik tutan tek şeyse, onunla birlikte yerin dibine batın. Battığınız yerde boğulun.


Share:

Barbar örgütün, Çerkes üyeleri...


Bizim "BARIŞ" çığlıklarımızı "TERÖRİZM" olarak adlandıran bazı insanlar, İnsanları topluca kurşuna dizmekle, başlarını kesmekle, kadınları pazarlarda köle olarak satmakla nam salmış bir barbar örgütün içerisinde Silahla yatıp, Silaha secde eden gerçek terörist ÇERKESLERE karşı neden tek kelime etmezler bilir misiniz?

Bizim "KARDEŞLİK" çığlıklarımızı "PROVAKATÖRLÜK" olarak velveleye veren bazı insanlar, din istismarlarıyla insanları cinayete sevk eden bazı örgütleri ve o örgütü açık seçik destekleyen siyasi akımlları neden hiç görmezler ve onun politik jargonunu kuşanırlar bilir misiniz?

Çünkü asıl terörist onlar, çünkü dini istismar ederek gençlerimizi "İnsan başı kesecek, toplu infaz yapacak, pazarda kadın satacak" militarizme sevk ediyorlar.

Çünkü asıl provakatörler onlar, "Çerkeslik İnsanlıktır" diyen ataların çocuklarını, İnsanlığı katleden canavarlara çeviriyorlar.


Share:

Öfkeliyim, hüzünlüyüm, acı çekiyorum..!


Daha bir kaç gün önce yine buradan Rojava'ya gidişlerini selamladığımız yoldaşlarımızın dün ölüm haberlerini aldık. 32 ölü, 32si de ölümüzdür. 32si de kardeşimizdir, 32si de yoldaşımızdır ve 32si de şehidimizdir, hiçbiri bir diğerinden daha iyi olamazdı çünkü hepsi melekti. Çocuklara oyuncak ve umut, kadınlara gıda ve sağlık malzemesi taşıyorlardı. Hiçbirisi, bizden kötü değildi. En az bizim kadar iyiydi hepsi. Dün gece yüreğime düşen ateş, öfkemle harmanlı. Hiçbir şey yapamıyor olmanın muazzam acısını çekiyorum. Acı çekiyorum! 32 meleği, elimiz ellerine değerken, gözümüz gözlerine bakarken, göz göre göre aldılar götürdüler hayatımızdan. Acı çekiyorum çünkü; hala ölümün arkasından iğrençliğinden zerre sapmamış bir cehalet kabusu çökmeye çabalıyor. Katillere, dünya tarihinde eşi benzeri olmayan katliamlarına destek olunsun diye tırlar dolusu silah gönderilirken tek kelime etmeyen bu kabus sürüsü, çocuklara umut olsun diye oyuncaklar taşınırken ölen ölülerimizin arkasından şeytanın bile etmeyeceği kelimeler savuruyorlar cesur cesur. Bunlara o cesareti verenleri biliyoruz, yıllardır onlara karşı mücadele ediyoruz çünkü. Sabır taşımız Suruç'ta çatlarken öfkemiz hiçbir masumun tırnağına zarar gelmesin diye içimizden kendimizi parçalıyor.

Daha bir kaç hafta önce, Çatalkaya'da barışın umudunu konuşarak tekrar buluşmak üzere ayrıldığımız yoldaşlarımız, tabutlar içinde Sabiha Gökçen'e indirildi. Bir kaç hafta, bir kaç hafta sonraya randevulaşmıştık. Barışa katkı, demokrasiye güç, adalete hizmet etmek için oturup konuşmuştuk, bunları nasıl gerçekleştireceğimizi düşünüyorduk. Daha bir kaç gün önce, Suruç'taki çocuklara sıcacık sevgimizi taşısın diye umduğumuz yoldaşlarımızın bugün arkasından okunan rahmeti işitiyoruz.

Öfkeliyim, hüzünlüyüm... acı çekiyorum!
Share:

Rojava'ya bin selam!

Ortadoğuyu kan gölüne çevirmek isteyen faşistlerin en kanlı silahlarıyla kuşanmış en vahşi ucubelerine karşı insanlık onurunun en üst savunmasında bulunarak bu topraklardaki umudu muzaffer kılan Rojava'nın özgürlük şahinleri! Size, bu halkın içerisinde kendi değerlerini en üst seviyede yaşayan dostlarımızı yolluyoruz!  Size bu dostlarımızla, en sıcak selamlarımızı ve teşekkürlerimizi gönderiyoruz ve bugüne kadar nasıl bir dayanışma içerisinde olduysak, dayanışmamızı daha da yükselteceğimizi bilmenizi istiyoruz. Biz sizin, bizi de kapsayan bir insanlık savaşında; nelerden fedakarlıklarda bulunduğunuzu biliyoruz. Biliyoruz ki; sizlerin oradaki direnişi bu topraklar üzerinde yaşayan bütün halklara ve elbette biz Çerkeslere bir umut vaadetti. Bir arada, adil, eşit ve özgür şekilde yaşayabileceğimizi, tüm dünyanın faşistleri tarafından açıkça veya gizlice desteklenen insanlık zerresi kalmamış barbarlara karşı savaşırken bile haykırdınız. İşte bugün yola çıkan dostlarımız, bu büyüklüğünüz ve olgunluğunuzdan ötürü sizlere bizim ve bizim temsil ettiğimiz toplumsal değerlerimizi paylaşan diğer Çerkesler adına açıkça teşekkür edecektir. Siz de bilin; Biz bugün  Türkiye'de ve vatanımızda bu onurlu savaşınızda sizlerin yanındayız ve bugün her türlü fedakarlıkta bulunmaya, sizlerle güzel bir yarını yaşatmak adına, gerekirse ölmeye bile hazırız.

Yaşasın Rojava,
Rojava yaşadıkça, insanlık ölmeyecek!
Yaşasın İnsanlık.

Share:

Şimdi değilse ne zaman? Toplumun kabuğu kırıldı...

Yıllardır süregelen bir mücadelenin bugün ki yansımalarını okuyabiliyor musunuz?  Yoksa, ezbere bir yolda, doğaçlama bir gelişmenin peşinde misiniz bir karar verin? Toplumsal değişimin fitilini ateşlemek üzere nice zamandır bir çok kişi/grup elinde meşale misali ateşiyle diaspora kulvarında kendi içinde yarışıyordu. İşte şimdi, Çerkes toplumuna egemenler tarafından örülmüş sakarya kabuğu, tarihin en derin darbesini aldı ve çatladı ve o çatlakta süregelen mücadeleler ışığında, mücadele unsurlarından birinin parçası olarak bende rahatça söyleyebilirim ki, ne mutlu bize ki; halkımızın gözüne set gibi örülmüş bu algı duvarı kırıldı ve hatta param parça oldu. Ne zaman harekete geçeceksiniz, şimdi değilse ne zaman? Biz değilsek kim arkadaşlar. Halkımız, tarihte hak ettiği yere belki bugün soykırımdan sonra en yakın mesafede duruyor. Bundan seneler önce, salonlara hapsedilmiş örgütlerin çeperlerine giriştiğimiz operasyon, sokağa taşan bir harekete gebe bırakmıştı bir çok dinamiği, işte bugün o dinamiklerin salonda kalmak için direnenleri ya kapandıkları salonların enkazı altındalar, ya da o enkazın altında kalmak üzereler. Fakat sokakta akan pratiklere karışanlarımız, halkımız adına somut delillere dayalı nice umudun kaynağına dönüştüler. Biz, elimizden egemenlik hakkımızı zorla kendine yedekleyenlerin siyasetlerine, bizimle aynı kadere zorlanmış halklarla birlikte itaatsizlikte bulunmuştuk. Şimdi bu halkın kendini temsil etme egemenliğini, kendisinde halkından emsal kalmayan ucubelerin ellerinden söküp aldık ve bu halkı temsil etme yetkisini, bu halkı geleceğe bugünden daha kararlı bir şekilde ulaştıracakların ellerine uzattık. İşte şimdi sokakta, toplumsal meselelerine duyarlı ve görülen ve duyulan bir halk olmanın kapıları aralıktır. İşte şimdi, yıllar önce salonda kalmak için her türlü direnişi sergilerken tabanı tarafından sokağa zorlanan yapıların, fedakarlık yapmasına öncülük etme şerefi de bizlere kaldı. Bugüne taşıdığımız anlamı, yarına etkili bir güce çevirmek üzere hiç kimsenin fedakarlıkta bulunmasını beklemeden, kendimizden fedakarlık ederek başlamaya hazırız. Biz halkız ve bir halk olduğumuz müddetçe güçlü kalacağız ve gücümüz yurdumuzdan diasporaya, içerisinde bulunduğumuz her bölgede haksızlığa uğrayanların silahı, haksızlık edenlerin korkusu olacaktır. Tarihten bize miras kalan bu adalet anlayışı, hiçbir zaman terk etmeyeceğimiz ve her zaman sahipleneceğimiz onurumuzdur. 

Sokaktaki kazanımlarımız ortada, salon arayan gözlere sokaktaki şenliği tattırmalıyız. Salona yürüyen ayakları, sokaktaki mücadeleye yormalıyız. Salondan iyice kopmalı, sokağa iyice dolmalıyız. Duyulur, görülür olmalıyız ve bunu en diri şekilde uygulamak üzere hazırlanmalıyız.

Yoldaşlar! Hazır olun... 

Her seferinde olduğu gibi, içeriden ve dışarıdan onlarca çirkin saldırıya direneceğiz ve benim inandığım gibi sizde inanın; biz kazandık, biz kazanıyoruz ve biz kazanacağız! Zafer, iftiracıların ve yalancıların değil, zafer halkı için fedakarlık etmeyi onur sayanlarındır ve nasıl ki şimdiye kadarki tüm çirkin saldırılardan daha güçlü çıktıysak, şimdi de güçleneceğiz.

Sorumluluğumuz, çocuklarımızdan ödünç aldığımız Xabzemizdir, Bzemizdir, Xekumuzdur! Adaletiyle büyüleyen toplumsal tarihimizdir. Eşitliğiyle göz kamaştıran geçmişimizdir. Sorumluluğumuz, Çerkeslik insanlıktır diyen atalarımızdır.

Nasıl ki, bir kab yemek uğruna başkasının şatafatlı köpeği olmayı içselleştiren onursuzların bu topluma ördüğü kabuğu paramparça ettiysek, şimdide küçücük emeğiyle böbürlenen egoistler sürüsünü darmadağın edeceğiz. 

Zafer Geleceğin olacak!
Zafer geleceği örgütleyenlerindir.

Ha marje.


Share:

Adige televizyonu için, internette yayın neredeyse hazır.


Sırrı Süreyya'nın söyledikleri hala hafızamda, hani o devlet televizyonu olan TRT'nin Kürtçe, Arapça yayınları örnek gösterilerek bir de Adigece yayın isteniliyordu  ya, işte o zamanların birinde adına Lejen Xase denen bir çalıştaya katılmıştı Sırrı Süreyya. Ne demişti sayın Önder? Devlet televizyonunun anadil yayınları üzerine "ucube" televizyon açın demişti. Bunu yapacak şartlar, bunu yapacak nitelikler var demişti. İş o gündür, kapandı. Sadece eylem yapabilmiş olabilmek için sürdürülen söylemlerin ardına, bu olanakları hayata geçirip ne kadar ciddi olduğumuz daha da anlaşılabilirdi. Fakat şuan, yaklaşık 2 aydır gençlik meclislerinde tartışması dönen Adigece Televizyon projesi için, nitelik ve prensip sağlandı. Şimdi, istemekten öte, yapma aşamasında duruyor. Bilinmesini isterim ki; Adigece yayın yapan bir televizyonu, internetten hayata geçirecek konumdayız ve çalışmalarımız şuan için yeterli, şimdi prensipte anlaşılan konular üzerine bir yapının inşası kalıyor. Küçük ekonomi yüzünden, adımlar yavaşta olsa yüksek kararlılık bu problemlerin yoldan vazgeçilmesine engeldir. Bu televizyonu yayına sokacak nitelik ve becerideki arkadaşlarımızın da, ısrarcı ve kararlı duruşları beni heyecanlandırıyor. İyi şeyler sadece talep edilmekten ziyade, şartları değerlendirerek bir yandan uygulamaya geçilmelidir. Bu arada, biz yayın hayatına başlasak, trt çerkesçenin bir ucubeye dönüştürüleceğini savunsakta, devletin halklara eşit yaklaşımı gereği trt çerkesçenin de yayın hayatına girmesi konusunda ısrarcılığımızı sürdüreceğiz.

Şimdi gelelim sizin elinizden ne geleceğine?
Konu hakkındaki toplantılarımıza katılıp, fikirlerinizle ve düşüncelerinizle bizleri ilerletebilirsiniz. Kurulacak yayın inisiyatifi içerisinde görev üstlenebilir, bu görevinizle televizyonumuzu daha da güçlendirebilirsiniz.
Kültürel, tarihi veya kurgu senaryolar yazabilirsiniz. Ya da yazılmış senaryolarda rol üstlenebilirsiniz. Bu projenin bir parçası haline gelebilir ve bu projeyi genişletmeye yardımcı olabilirsiniz. Fazla kameralarınızı bizimle geçici-kalıcı olarak paylaşabilir, Çerkes kıyafetleri konusundaki sorunlarımızda yarımcı olabilirisniz. Ya da bir kamera veya malzeme almaya yönelik kampanyamızda onlarca kişi gibi siz de katkıda bulunabilirsiniz.

Share:

Konuşacaksınız, Konuşacaksınız, Konuşacaksınız!


Biz sömürülen her taraftayız ve sömürülen her yerimizde, sömürgecilere karşı birleşmenin arifesindeyiz. Fedakarlık yapmayı öğreniyoruz, fedakarlık yapmayı paylaşıyoruz, fedakar olmaya çalışıyoruz ve emin olun, fedakar olmanın da arifesindeyiz ve eğer birleşebileceksek bunu fedakar olmayı başararak yapacağız. Herkesin biraz fedakar olmasını istiyoruz, zamanınızdan fedakarlık edin, bireysel düşüncelerinizden fedakarlık edin, kişisel yaklaşımlarınızdan fedakarlık edin. Birbirimize aşık olmak zorunda değiliz, birbirimize karşı fedakar olmak zorundayız. Fedakarlığın da beşiğinde, bir öncesinde, bir adım gerisindeyiz ve şuan ki tek arzumuz, çalışmamız, bir sonraki adımımız da fedakar olmaya yönelik. İşte bu yüzden, umudumuz hiç olmadığı kadar yüksek. İşte bu yüzden inanıyoruz. Birbirimize güveniyoruz. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ama birbirimizi anlamak zorundayız ve anlamak için fedakarlık ediyoruz.

İşte şimdi, sessiz kalma anlayışını içimizden söküp atalım! Ne varsa dökelim ortaya. Biz susamayız, zaten karşımızda konumlanan tüm faşist güçlerin tek arzusu bu değil mi? Sessizliğimiz onların cesareti değil mi? Onların bu aptal cesaretlerini sarsmak için konuşacağız! Olmadı bağıracağız! Hiç sessiz kalmayacağız!  Çözüm bu, aramıza giren sessizlik bloklarını yok ettikçe, hiç görmediğimiz yerlerden bizim gibi düşünen insanlarla tanışacağız. Her nitelik sahibi insan, kavgamızı daha anlamlı kılacak. Korkmayın, çünkü bugün tepki almaktan korktuğunuz toplumun izbe yerlerinden insanlığa ve adiğeliğe faydalı hiçbir nitelik kalmadı. Nitelikli olmak, nicelikli olmaktan daha şereflidir ve bu toplumun insanlığa karşı onurlu tarihi, bugün bizlerin omuzlarına oturmuştur. Biz konuştukça; tarih bu onurlu halkı asla unutmayacaktır.

Tarihimize yakışır bir yarının ipucu veriyorum! Konuşacaksınız! Konuşacaksınız! Konuşacaksınız!

Sessiz kalıp, ortak olmayacaksınız. Konuşacaksınız! Nerede bir ezilen görseniz yanına gidip omuz verecek, onu ezene karşı savaşacaksınız ve bunu konuşacaksınız!
Bu dünyayı kadın mezarlığına çeviren eril zihniyete karşı en önde savaşacaksınız ve bunu konuşacaksınız!

Asla, Asla sessiz kalmayacaksınız!

Share:

Kadın meclisleri şart.

Genelde ekonomik ve sosyokültürel değişimler üzerine konuştuğumuzu ne yazık ki görüyorum, halbuki tüm bu sorunların da derin merkezinde 'kadın' vardır ve genelde eksik kalınan mühim yerlerden birisi de bu konudur. Geçenlerde, bir Wubıh köyünde yapılan toplantıda da bu anlaşıldığından olsa gerek, söz konusu edilmiş ve konuyla ilgili çalışmaların yapılacağı sinyali verilmişti. Şimdi dört gözle, kadın arkadaşlarımızın bu konuda çalışmalar yapmasını beklemekteyim. Olacağına dair de güçlü bir umudum var, olması gerekliliğine de inancım tamdır. Kadının bu coğrafyadaki konumunun hayatımıza taşıdığı eksikliği çok fazla yaşasakta, bu coğrafyanın erkek egemen anlayışıyla birlikte bize sinen asimilasyona maruz kaldığımızdan olsa gerek, bu konuyu genellikle es geçmiştik. Bundan yıllar önce, bir örgütlenmede bu konu hakkındaki taslak önerime müdahale edildiğinde, müdahalenin edilme biçimi ve örgütlenmenin yürütme kısmındaki sağlıksızlıklardan ötürü henüz yeni girdiğim bu hareketin içinden hemencik geri çıkmıştım. Gerçi o arkadaşlar, benim çıkışım üzerine bir spekülasyon yaratma denemesinde bulunmuşlardı. Halbuki o arkadaşların sözde beklentisi gerçekleşmiş olsaydı, o zaman kendileri için daha rezil bir durumda olabilirdi. Neyse, sonuç olarak tüm dünyada, kadın özgürlüğünü destekliyorum ve elbette tüm dünyayla birlikte bir de Çerkes kadınlarının özgürlüğünü önemsiyorum. Onları; evinde yemek pişiren, oda süpüren, gönüllü hizmetkarlar olarak asla ve asla kabul edemem. Onların yaşadıkları dünyaya etkileri, halkımızın gelişimidir ve mutlaka bunun farkına varmalıdırlar. Türkiye, kadın hakları ve özgürlüklerine sürekli ve sistematik olarak vahşileşen bir ilerleme çizmektedir. Türkiye'de kadın hareketinin ve özgürlüğünün en başta buna bir son vermek üzere ortaklaşması ve dayanışması lazımdır. Biz de, Çerkesler olarak bu ülkede kadına reva görülmüş o rezil geleceği altüst etmekte üstümüze düşeni mutlaka yapmalıyız. Bir adım geri durmadan, kadın hakları ve özgürlüklerini örgütlü yapılarımıza anlatmalı ve kadın meclisleri oluşturmasını sağlamalıyız. Bu konuda bir ivedilik şart.
Share:

Doğru yol, Sol ur ve yanlış yöntem: Çerkesyasız Çerkes Diasporası?

Hiç kimse, bir ötekinin öfke beşiğini test etmeye kalkmasın. Hepimiz öfkeliyiz ancak, öfkemizi kendini var ettiği yöne doğru kanalize etmekte problem yaşıyoruz. Mahalle deyişi ile biyo Çerkeslerin, Türk'lük çığlıkları midemizi ne kadar kaldırsa az, ancak daha da ötesi; işte bu kişilere karşı kimlik mücadelesinde ortaklaşanlar bile, birbirleri arasında üstünlük arzularına kapılıyorlar, işte asıl midemizi kaldıran da bu oluyor. Ne desem, nereden başlasam bilmiyorum. Fakat yeterince problem olduğu aşikar. Çerkes mahallesinde, "ne mutlu türküm" demeyi bir onur haline getirmiş yüzsüzler, bu karaktersiz duruşlarının hiç ama hiç farkında değilken, bu türlü kişilerin yarattığı kimliksel tahribata karşı mücadele yürüten unsurların içinde büyüyen bir sol ur, kimlik mücadelesinde milim milim gelinen noktadan santim santim geri alıyor. Üstelik bir kaç aydır, insanlara; onların anladığından emin olmak arzusuyla defalarca 'müşterekler' üzerine fikirler sunuyorum. Kaç seferdir, Çerkesliğe yönelik tüm yazılarımda, diasporadaki kimlik hareketinin yurttan kopuk olamayacağını da anlatıyorum. Fakat diasporanın, bunlara en yatkın sol duyusu içinde ne yazık ki yurda karşı körleştiren bir ur büyüyor. Ne iyi, ne kötü; hiçbir şekilde yurdunun değerlerini yansıtamayan, onu bilmemezlikten, görmemezlikten, ona sessizleşmekten, yok saymaktan ötesi yok. İşte artık bir şekilde, kimliği için bir mücadele yürüten nitelikli kişilerin, yurdunun ve oradan başlayan kadim tarihinin yok sayılmasına karşı, seferber halde 'farkındalık' kampanyaları başlatması lazım. Çerkeslere, içinde olduğumuz coğrafyalarda mutlaka ama mutlaka tüm hareketlerinin yanısıra, yurduna dönük bir hareketin de neden olması gerektiğini anlatacağız. Zira, bugün diasporada yok olmasına karşı büyük bir kızgınlık duyduğumuz bu dil ve kültürün temeli,  yurdundadır ve onu tekrar kazanmaya yönelik ve onu korumayı amaçlayan hareketin de yurduyla ilişkili olması gerekecektir. Hiç kimse, bit pazarında ucuz hayal satmasın, zira bugün satılmış hayallerin kullanıcıları yarın kırıklığa uğradığında, bunun izahatini veremezler. Hep diyorum, bugün Çerkes diasporası içindeki sol duyunun, siyaseten ve kültüren yurduna yönelmesi, yozlaşmasından ziyade, ihtiyacından ve gerçekliğinden olacaktır. Ötesi, teori kitaplarında bit pazarı kurup, bunu Çerkes gençliğine yönelik bir sınıf-kimlik harmanlı sol argümanlı hayaller satımından fazlası değil. Biz, nereden geldiğini bilen, nereye gideceğine dair fikir sahibi bir gençliğin taraftarıyız. Biz, nerede olursa olsun; ezene karşı ezilenin safında, barışı ve adaleti savunan bir yarının arzulayanlarıyız. İsteriz ki; bu halkın gençliği, Çerkesya'da ve bütün dünyada, insan hakları ve özgürlüklerine saygılı, ezene karşı, ezilenin safında bir anlayışın bayrağını kuşansınlar. İsteriz ki, tarihin bize miras bıraktığı bu insanlığı, biz de onlara, onlar da kendi çocuklarına miras bıraksınlar. Her duyduğuna inanmayan, araştıran, entellektüel ve aydın bir kuşak olsunlar. Fakat, bunların şartı yurdunu yok saymaktan geçmiyor. Asıl olan, kendi kadim tarihlerinin kökenini ve kültürel köklerinin salındığı yeri bilen, başka vatanların ajitatörlerine prim vermeyen, özgürlüğü ve vicdanı dışında hiç kimsenin askeri olmayan bir gelecek yaratmaktır. İşte ondandır ki; bu geleceğe yönelmiş her yol, Çerkesya'dan geçmek ve onu bilmek, onu tanımak zorundadır.
Biraz daha fedakar, biraz daha mütevazi insanlar olmayı başarabiliriz ve bunu yapmak zorundayız. Kırmızı çizgilerimizi kaldırmayalım! Fakat, onları gerektiği yerlere çekelim. Çerkesyasız Çerkes diasporasının, Çerkescesiz Çerkes asaletinin varacağı en güzel yol, bir kab yemeğe tamah eden zavallı bir tarihtir ve o tarih bugün paçalarımızdan bizlere bulaşmaya başladı. İşte biz, özgürlüğe, barışa ve adalete giden her yolumuzu Çerkesya bilinci ile kuşatacağız ve bu bilincin tarihten bize miras bıraktığı insanlık onuruyla dünyanın bütün halklarıyla kardeş, dünyanın bütün ezilenleriyle omuz omuza olabilmenin yollarını keşfedeceğiz.

Share:

Uykularınızı bile kaçıracağımız günlere and olsun.

 Ne istediğinizi biliyorum, fakat sizde şunu bilin ki; sizin o bencil isteklerinizi hiçbir zaman gerçekleştirmeyeceğim. Benim neyi bildiğimi, neyi bilmediğimi siz bir çok kişiden daha çok biliyorsunuz ve işte bu yüzden de bu tedirginliğiniz çok normal. Size bir söz veriyorum, sizin uykularınızı kaçıracağım. Bu halkın geleceğine dolanmış ellerinizi kıracağım ve Çerkes halkının geleceğine sağdan soldan gizli ittifaklar halinde saldıran her türlü politikanızı, karaktersizliğinizi, adınızı yerin dibine sokacağım. Nasıl yalan attığınızı insanlara tane tane anlatacağım. Bugün çevrenizdeki insanları nasıl aptal yerine koyduğunuzu, telefonlarla insanları nasıl kandırdığınızı, kendinize engel gördüğünüz insanları nasıl yıldırma politikalarıyla sessizleştirmeye çalıştığınızı da bu halk öğrenecek. Üç kişilik yapılarınızı nasıl şişirdiğinizi, ağaran saçınızı kültürel değerlerimizi suistimal ederek nasıl kullandığınızı da anlatacağım. Korkun. Uykularınızı kaçıracağımız o günlere and olsun ki; bu halk iyiyle kötünün, yalanla gerçeğin, doğruyla yanlışın ayırdını yapacak kadar aydın insanlarıyla toplumda sizi hakkettiğiniz o yerin dibine sokacaktır.

Bugün fütursuzlaşan, ahlaksızlaşan, yalancının jargonunu kuşanıp birebir bize karşı uygulayan zavallılar olarak siz, yarına ne kadar rezilleşebileceğiniz ancak resmini çizmiş oldunuz. Üstelik, kendi söylediklerinizi yutacağınız nice kanıtı ortadan kaldırmadan bu yaptıklarınız, sizin utanmasız olduğunuz kadar da düşüncesiz ve plansız insanlar olduğunuzu gün yüzüne çıkardı. Şimdi siz, Çerkes Soykırımı Tanınsın İnisiyatifinin topladığı imzaları ne yaptığınızı, o imzaların şuan nerede olduğunu filan araştırın. O sürecin özeleştirisi verecek kadar hafızalı mısınız, kendinizi test edin. Metropol bir meydanda, basına Çerkesya bayrağıyla ilgili cehaletinizi kustuğunuz o açıklamanızın da özeleştirisini verin. Biz geçmişimizi unutmuyoruz, geleceğimize tutunuyoruz. Siz bize 'geçmişle ilgili' kelimeler etmeden önce, kendi unuttuğunuz geçmişi anımsamaya çalışın bence. Sakarya HDP il yönetim kurulunu arayın mesela. Bunu mutlaka tavsiye ederiz. Bizim veremeyeceğimiz hiçbir hesap yokta, sizin vermediğiniz kaç hesap var onun sayısını toplayacak kadar matematik bilgisi de edinin. Cahil cesaretiyle, halkın kendi iletişim yollarınıza yedeklediğiniz kısımlarını aptal yerine koymanın bedeli ağır olacak. Bugün hakkında atıp tuttuğunuz Çerkesfed'in etkin ve politik derneklerinden Maltepe Çerkes Derneğinden, bizim de adımıza aldığınız ödülleri, malum derneğin başkanının Caferağa'da bulunma sebebini, ilişkilerinizi düşünün.

Bugün ne söylüyorsanız, bu sizin karakterinizin bir yansımasıdır.

Biz iki günde bir yol ve kanaat değiştirenler değiliz. Sizin tek başınıza idare edeceğiniz bir hareketin kulları da değiliz. Üstelik siz, kendinizi bile yönetebilmekten, özeleştiri verebilmekten aciz insanlarsınız, bu halk adına; dün oturduğunuz insanlara bugün küfürler ederek siyaset mi yaptığınızı sanıyorsunuz?

Sayın Sahte Gandalf,

Siz çok hafızasız bir insansınız. Size geçmişinizi tek tek hatırlatarak, sizin ve yaverinizin uykusunu kaçıracağımız o günlere and olsun!


Share:

Jıneps Gazetesi / Temmuz 2015: BU SEÇİMLER, ÇERKESLER İÇİN BİR MİLAT OLACAK MI?


Meclise hiçbir vekil çıkaramadık, ancak bize 'talepleriniz taleplerimizdir' diyen, halkların ihtiyaçlarına yönelik örgütlenmiş, anadili eğitimiyle, gelişimiyle savunan ve eşitlik şiarıyla mücadele yürüten bir anlayıştan siyaset yapan 80 vekile sahibiz. Mecliste hiçbir vekilimizin olmaması, üzücü olsa bile, bu seçimlerin bizler için milat olmayacağı anlamına gelmiyor. Bu irade sanıyorum artık daha fazla bizde ve biz bu iradenin sorumluluklarıyla; taleplerimizi savunmaya söz vermiş 80 vekil aracılığıyla siyaset yapmaya ne kadar hazırız? İşte, bizi milatın eşiğinde tutan, kıldan ince çizgi bu. Artık top; bütünlüklü olarak hareket edebilme, bize verilmiş sözleri takip etme ve talep etme sorumluluğundayız ve bu sorumluluklarımızı yerine getirebildiğimiz müddetçe, 7 haziran seçimleri her geçen gün, bizler için daha fazla milat olmaya adaydır. İşte şimdi biz, kimliğimizle; halkımızı bir "milat" kıyısında tutan ve onu, her an emeğiyle ve inancıyla o milata taşıyabilme şansına sahip gençleriz. Halkımızın sırtına yerlemiş olan "tembellik hakkı" savuşturulmalı, halkımız ve kimliğimiz için mücadele verilmelidir ve bugün vereceğimiz mücadele; sonuç almaya müsaittir. 
Bu milatı; "ÇERKESLER" olarak, "ÇERKESLİK" için var etmeye hazır mıyız? Küçük gruplarımızı, halkımızın değerlerinden ve ihtiyaçlarından daha alta almaya, halkımızın yarını adına; bizi ayıran şeyleri yok etmeye, birleşmeye ve birlikteliğimizin ilkelerini oluşturup, bu ilkelere dayalı talepler yaratıp, bize "Talepleriniz, Taleplerimizdir" diyen vekillere; "İşte bunlar da, talebimizdir" demeye ne kadar yakınız? İşte bilin ki; bu seçimleri milata çevirmeye de o kadar yakınız. Bilin isterim, bu seçimleri halkımız için milata çevirmeye çok yakınız, birazcık fedakarlık, birazcık birliktelik, birazcık inanca ihtiyacımız var, kısacası bu milatın tek bir yolu var, o da birbirimize adım atmak. İşte bu seçimleri milat kılmanın en büyük yolu budur ve bugün mecliste hiçbir vekilimiz yok diye üzülmek yerine, mecliste en az 80 vekilimiz var, ancak bu 80 vekilimize verebileceğimiz ortak bir talebimiz yok diye üzülmeliyiz. Ortak taleplerimiz ve birliğimiz olmadan, mecliste 500 vekilimiz olsa neye yarar ki? Bizi, bir arada durmaya uzaklaştıran, birlikte hareket etmemizi engelleyen " En iyisini ben bilirim, en doğru yol benim bildiğim, benim istediğim gibi olsun" gibi düşünceler, buna dayanak aramalar ve bu hastalıklı düşüncelere saplanmalar, bizi o milatın eşiğinde, o milata ulaşamaz kılan yegane şeyler. Bugün bizi milattan uzak tutan şey bu, meclisteki yokluğumuz değil.  Zira; temsil ettiğimizi iddia ettiğimiz halkımızı, kendi kişisel kaprislerimizin siyasetine hapsetmenin mümkün olmadığını da anlamak gerekir.
Buradan sesleniyorum,
Asgari müştereğimiz insanlık, adalet, eşitlik ve onur olsun. Bu çerçevede bir olmaya, güçlenmeye ve o milata yürümeye başlayalım ve bugün diasporada var kalma mücadelemiz somutlaşsın. Bugün somutlaşmaya çok yakınız ve Bizler bu siyasi olgunluğa hazır ve bilinci yüksek insanlarız ve halkımızın ihtiyaçları, bizlerin kaprislerinden daha önemlidir. İşte bu anlaşıldığında, milat yarın kadardır.
 Bu seçimleri Çerkesler için "MİLAT" edecek irade, bugün bizlerin sorumluluğuna verilmiştir.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler