Dünya Anadil Günü, halklar ve kadınlar

Bundan iki yıl önce bugün "konuşamayan anaların hatrına" bir yazı kaleme almıştım, şöyle başlıyordu:

Bugün dünya anadil günü yoldaşlar!
Tarih ile yitip biten ve tek konuşanı kalmayan ölü dilleri bugün teker teker selamlamalıyız ve hala konuşulabilen, bu fırsatı olan dillere de sarılmalıyız. Bugün anadil günü, bugün diğer dilleri kendi adlarıyla selamlamalıyız. Neşe günü değil, sevinç günü değil çünkü hala öldürülen dillerin var olduğunu bilmeliyiz, katillerin failleri teker teker öldürdüklerini ve öldürülen dillerden sonra sıranın bizim dilimize geleceğini de idrak etmeliyiz! Bugün, kardeş halkların kendi dilini konuşmasını kucaklamalı ve dosta-düşmana şu mesajı vermeliyiz: BİZİM KAYBEDECEK BİR DİLİMİZ KALMADI!


Tarih ile yitip biten ve tek konuşanı kalmayan ölü dilleri teker teker selamlarken, bu dillerin faillerini de teker teker lanetleyelim! Farklılığa tümüyle düşman, kendisinden olmayanı yok edenleri iyi tanıyalım. Onlar Almanya'daki Hitler, İspanya'daki Francisco, İtalya'daki Mussolini, Romanya'daki Antonescu, Portekiz'deki Salazar, Cinsiyetteki Erkek, Meclis'teki İktidar, Eldeki Silah, Kanundaki yasak, yasalardaki baskıdır fakat bunların hepsinin tek bir meclisi vardır, o mecliste faşizmdir!

Faşizm sokakta yürüyen genç kadına, mahallede yaşayan eşcinsel bireye ne kadar düşmansa, duyduğu farklı bir dile, gördüğü farklı bir kültüre de o kadar düşmandır. Faşizm gece saat 3'te bir erkek, mahallede bir teyze, Kürdistan'da bir bomba, iktidar da bir parti, karakter de bir hastalıktır. Ne hepsi ayrıdır ne de hepsi aynıdır. Faşizm farklı dillerde  kasetlere yasak, pipiye övgü, silaha kurşundur. Faşizmin birden çok karakter vardır ancak tüm karakterleri tek bir amaca hizmet eder; farklı olanı yok et.

Bugün Dünya Anadil Günü,

Farklı diller konuşan insanların öldürüldüğü, kadın cinayetlerinin bir katliam boyutuna vardığı, savaşın hissedildiği, bombaların patladığı, halkların sustuğu şu günler de, bildiğimiz tüm diller de faşizme karşı haykırmalıyız!

Tüm diller de; Halkların kardeşliğini!
Tüm diller de; Barış istemini!
Tüm diller de; Adaleti, özgürlüğü, eşitliği haykırmalıyız, ama;

en çokta dilimizi kendisine adadığımız ve onun dilinde sevgiyle, merhametle, aşk ve özlemle büyüdüğümüz anamızın hatrına, tam bugün; patriyarkaya karşı saf tutmalıyız..

Her dilde; Yaşasın Kadın diye de haykırmalıyız.



Share:

Sahibinin Sesi: Amir Dışekov!

Bırakın anlatsınlar şu meşhur "Asalet Masallarını" uyuyanlar, biz de burnumuzun dibinde, kokmaktan burnumuzun direğini kıran şu kokuyu anlamaya çalışalım. Pislik burnumuzun dibine kadar yaklaşırken belki kaşen peşinde koşuyorduk, belki düğün kim bilir? Ancak burnumuzun direğini kıran bu kokudan sonra, onu yok sayıp daha ne kadar sürdürebiliriz şu meşhur "asalet masalını" bilmiyorum. Adigey Cumhuriyetinin Resmi gazetesi   Sovyetskaya Adıgeye gazetesinde adını evvelden hiç işitmediğimiz bir yazar olan Dışekov, Çerkes soykırımından yüzyıllar sonra kendi anavatanına dönmüş bir geri dönüşçü için, onu hedef alan, itham eden ve hedef gösteren 2 sayfalık bir yazı kaleme aldı. Yazının Türkçe Tercümesini Cherkessia.Net web sitesinden okuyabilirsiniz. 

Adnan Khuade ismini önüne alıp, anavatanından tam 152 yıl önce, kılıç ve süngü zoruyla sürgün edilenlerin torunlarına küfür etti. Adnan Khuade'yi tanır mısınız bilmiyorum, tanımadığınızı varsayarak çok kısa açıklayayım. Adnan Khuade'de 152 yıl önce kılıç ve süngü zoruyla anavatanından sürgün edilen bir ailenin mensubu olarak Türkiye'de doğdu. Fakat Adnan Khuade yüzbinlerce Çerkes gibi burada yaşlanıp ölmeyi istemedi. Bir çoğu sadece istemezken, Adnan Khuade eyleme geçti ve anavatanına geri dönüş yaptı. Adnan Khuade, sadece kendi değil aynı zamanda yüzbinlercesinin hayalini kurduğu bir şeyi eyleme döken bir politik bir şahıstır. [1] Diğer bir taraftan anavatanına dönmeyi kişisel bir amaç olmaktan öteye taşıyan, bu uğurda örgütlenmek üzere diaspora-anavatan bağlantılı çalışmalar yürüten siyasal bir şahıstır. [2] Özellikle diasporadaki soydaşlarımızın anlayabilmesi açısından söylüyorum ki; Türkiye'dekinden daha baskıcı bir devlette, aldığı riskin ne olduğunu çok iyi bilen, yine de siyasal düşüncesini gizlemeyen tutarlı biridir. [3] Kısacası Adnan Khuade; Amir Dışekov değildir. Amir Dışekov bir kişidir ancak Adnan Khuade bir fikirdir, bir eylemdir, istikrardır. Amir Dışekov en fazla, sahibini kızdırmadan ücretli bir memur olarak yaşayabilir, bunu da ilk defa tanık olduğum isminin üstünde Adigey Cumhuriyetinin resmi gazetesinde ortaya koyduğu tutumla ispatlamıştır. Ancak Adnan Khuade, bir zamanlar kendi anavatanından, topraklarından, köylerinden zorla sürgün edilen ve bugün anavatana geri dönmek isteyenler içinde yüzbinlerce kişiyi temsil etmektedir. Eleştiri hakkına saygı duyan ve hiç kimseyi eleştirilemez görmeyen benim açımdan Amir Dışekov, Adnan Khuade'ye o ithamlarda bulunabilecek birisi değildir, bugünden sonra da hiçbir zaman olamayacaktır.

Diğer bir taraftan Amir Dışekov'un gazetede yayınlanan yazısında Adnan Khuade'nin "Ticari faaliyetlerinden daha çok özel ve siyasi yaşamıyla ilgili dikkatleri üzerinde toplayan kişi" notuna kadar anlattığı bölüm, eğer Türkiye jetleriyle bir Rusya bombardıman uçağını düşürüp, Rusya'nın Türkiye'ye yönelik yaptırımlarıyla başlayan süreçte Çerkesleri etkileyen serüveni olmasaydı, gerçekten inandırıcı olabilirdi. Hemde Rusya'nın mirasçısı olduğunu inkar etmediği, sürdürücülüğüyle övündüğü Çarlık zamanlarında boşalttıkları Çerkessizleştirdikleri Çerkesya'da Çerkeslerin tekrar çoğunluk olmasını istemese bile.  Ancak Amir Dışekov'un unuttuğu şey bizler de henüz bunu göremeyecek kadar kör değiliz ve olup biten herşeyi görüp anlayabiliyoruz. Tesadüfe bakın ki; arkamızda ne ABD, ne İsrail, ne de Avrupa yok. Yapayalnızız da. Avrupa, Türkiye veya diğer ülkeler bizim arkamızda olsaydı, Kbadaa gibi bir yerde yapılan sochi olimpiyatları daha farklı olabilirdi. Bizim yapayalnız halimiz, orada sahibinin sesi olmuş bazı soydaşlarımızın ilginç şeyler yazmasına varacak kadar bir telaş yaratıyorsa, bu halimizin potansiyel gücümüzün çok azı olduğunu da bilmesi gerekecek. 

Adnan Khuade için 80'li yılların başında Türkiye'den T.C. vatandaşı olarak gelmiş diye başlayan kısımlar ise, sanırım düşülebilecek en aciz yer olsa gerek. 1864 yılında Osmanlı topraklarına sürgün edilmiş ve bugün sürgün diasporasının en kuvvetli nüfusunun yaşadığı Türkiye topraklarında bir asır yaşadıktan sonra oraya Japon vatandaşı olarak geleceğimizi mi düşünüyor kendisi bilemiyoruz. Güya falan soy isimden, Khuade soy ismini alması ise sizin için ilginç gelecektir Amir Dışekov, ancak burada sizin anlayamadığınızı düşündüğüm Adnan'ın soyadının Güzey'den Khuade'ye, sahteden-gerçeğe, dayatılmıştan-sahip olunana geçmesi değildi. Burada garip olan Khuade sülalesine mensup Adnan'ın soyadını Güzey'e taşıyan serüvendi. Sizin tüylerinizi diken diken etse de, bu serüvende Rusya için yüzleşmedikçe asla kurtulamayacağı Çerkes Soykırımı utancından başkası değil.

Biz açıkça ve netlikle şunu söyleyebiliriz. Rusya, 1864 yılı olarak ifade edilen o tarihten yüzleşmekten asla korkmamalıdır, bunu da Ruslara düşmanca ve intikam hırsıyla tutuşarak söylemiyoruz; dostça ve adalet arzusuyla diliyoruz. Bu tarihten kaçmak korkaklıktır ve zavallılıktır, bizler Rusların korkak ve zavallı hallerinden memnun değiliz ve en başta, bütün dünya bir yana bu Çerkes Soykırımını önce Rusların sonra da Rusya'nın kabul etmesini istiyoruz. Sizin küçük bir örneği olduğunuz yaftalama ve karalamanın en doğal sonucu olarakta, yaptığı soykırımı kendi erdemiyle kabul etmeyeceği anlaşılmış bir Rusya'ya karşı bu soykırımı dünyaya taşımak, yurdu istila edilmiş, köyleri yakılmış-yıkılmış ve koca bir denizi mezarlığına çevirmiş Çerkes halkının en doğal hakkıdır. Khuade'de öyle yapmaktadır, bizler de öyle yapmaktayız. Bizler, bir tarihten önce adına soykırım denmediği için, soykırım tanımının bütün alametlerini içinde barındıran tarihimizi soykırım olarak saymamalı mıyız? Sadece üç on yıl sonra böyle bir kavram hukuki geçerlilik kazandığı için, bu kavramın gerekçelerini tamamen taşıyan bir tarih yok hükmünde midir size göre? O halde söylemeliyim ki, Çerkes Soykırımı 1864 yılında sona ermemiştir, bugün de hala etkileri sürmektedir ve son Çerkes, kendi öz yurduna dönmek isteyipte dönebileceği güne kadar 1864'ten şuana-şimdiye kadar bu suç işleniyor olacaktır.

Sizin kadar uzun yazmayacağım Amir Dışekov,

Türkiye'de ne zaman demokratikleşme talepleri dile getirilse, devlet bu talepleri dile getirenler için onların arkasında dış mihraklar var politikası yapmaktadır, bizler de sizin o hikayelerinizin daha vahimlerine çoktandır alışkınız. Çerkeslerin yaşadığı trajediyi dünyaya anlatması bir suç değildir ancak Rusyanın bunu inkar etmesi hala o suçun failliğini sürdürdüğünün bir yansımasıdır. 2016 yılında 1864 diye simgeleşen bir soykırımı devam ettirmekte olan bir zihniyet, sizler gibilerin bataklığından nem buluyor. Fakat o batak, dünyanın bütün kardeş halklarıyla birlikte kuruyacak. Ruslar ve Çerkesler, Türkler ve Kürtler, Filistinliler ve İsrailliler o gün, hep birlikte daha özgür ve adil bir hayatı tartışacaklardır.

Tarih sizin yarattığınız batakları, o bataklardan avuçlayarak savurduğunuz çamurları elbette bir köşesine yazacaktır.










Share:

Sonra değil, şimdi bağırmak zorundayız..!

Öyle bir atmosfer var ki, psikolojik olarak hepimizi böldüler. Kime neden düşmanız düşünemiyoruz, ya öylesin ya böyle diye bir dayatma var ve hepimiz bu dayatmadan ötürü öyle ya da böyle hissediyoruz kendimizi. Küçücük yaşta bir Kürt öldürüldüğü zaman sevinecek kadar alçak olanlarımızdan tutun, zorla askere götürülmüş bir asker öldürüldüğü zaman sevinecek alçaklarımıza kadar her türlü psikolojik bölünmenin alametini görüyorum. Bir gün bu satırları yazmak zorunda kalacağım da açıkçası hiç aklıma gelmezdi, hiç düşünmezdim. Ben sınırsız ve sınıfsız bir dünya hayali taşıyan anti-militarist ve anti-kapitalist bir kökenden gelen Anarşist birisiyim. Benim esas meselem, azıcık kalmış insanlığımızı da bir tarafa ait etmek suretiyle insanlıktan bölünmek. Sebep sonuç ilişkisi çok konuşuldu, bende fikrimi defalarca belirttim. Defalarca Kürt çocuklarını zorla dağa çıkarıyorlar ikiyüzlülüğü karşısında, siz de geri kalan her halkın çocuğunu zorla silah altına alıyor ve dağa çıkarıyorsunuz dedim. Bugün genel çevremde izlendiğim edinim artık toplum içinde ciddi kampların olduğu ve bu kampların iki tarafında ölüleri üzerinden bir futbol maçının skoruymuşçasına ölü seviniciliği yapması. Toplumun bu iki kampı kendi ölülerine üzülmekten daha çok karşı tarafın ölülerine sevinir hale gelmiş durumda. Gördüğüm kadarıyla da ne yazık ki artık bu savaşı yaşayanların durdurması çok zor, bu savaşı ölenler biterecek...

Bu savaş bitince, çıkıp konuşacak bir sürü insan. Bir sürü insanın bu savaş bir çözüm masası umuduyla ara verdiği zaman çıkıp konuştuğu gibi, konuştuğu gibi sokaklarda esnafların kardeşliği vesayire. Fakat ne anlamı var, zaten durmuş bir savaşı konuşmanın? Esas olan savaş zamanı barışı bağırmak değil mi? Durmuş savaşı övmek kolay, yaşanan savaşa direnmek önemli. İşte şimdi biz, tam şuan konuşmak zorundayız! Ölen bizim abimiz, evladımız.. Ağlayan bizin annemiz, kardeşimiz, babamız. Türk'te bizim, Kürt'te! Bu savaşı elbette birileri kazanıyor, birileri bu savaşın arkasından çok sular yürütüyorlar, bu savaşı kaybeden yalnızca biziz, biz; halklar! Türkler, Kürtler, Çerkesler, Araplar..

Şuanda ölen onlarca genç, ki kimi asker, kimi polis kimi de gerilla.. çocuğu ölmesin diye dua etmekten dili kanayan her halktan ana, baba.. şuan henüz yaşayanların hatrına, bölündüğümüz yerden tekrar birleşmek, birlikte ve kardeşçe yaşamak için aynı anda bağırmak zorundayız barışı.

Emin olun, barış bizim; halkların iki dudağı arasında.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler