Qamışlo'da İnsanlık ölüyor.

Ne desem, nasıl yazsam bilmiyorum..

Manzara çok net değil mi?

Çok açık değil mi vahşetin fotoğrafı?


Düşünüyorum, düşünmek zorundayım, kendime pay çıkarmalıyım, suça iştirakimi anlamalıyım, anlatmalıyım. Konuştuğum için, karşı çıktığım için, gördüğüm için, ağladığım için masum değilim, olamam-olmamalıyım.
Çok değil, fırından aldığım ekmek kadar yakın mı acaba cinayeti fonlamam? Katliamı oluşturan bomba da acaba, benim ödediğim vergiden alınmış zerre kadar barut var mı? Cinayeti işleyen, katliamı sağlayan ruhu yok edilmiş vahşet makinası acaba, benim ülkemdeki açtıkları koridorlardan mı geçti oraya? Benim ödediğim vergilerle, benim ülkemde güvenliği sağlayan kaç personel uyuyordu o geçerken?

Peki ya o giden tırlar?
Peki onların içinden giden bir şeyi mi kullanmışlardı?
Biz yeteri kadar ses mi çıkarmamıştık, anlatamamışmıydık yeteri kadar?

Ne desem, nasıl yazsam bilmiyorum..

Bir soru sormak geliyor içimden,
Acaba diyorum; sırf Kürtlere mi kapanmış vicdanımız, onları mı işitmez kulağımız? Kalbimiz de onlar için hiç mi yer kalmamış?

Çocuklar ölüyor efendiler, çocuklar!
Bombalarla harabelerin altında, toz yuta yuta..
Kendi kanında boğularak, ağlamaya dahi fırsat bulamadan!

Oturmuş, hayatın olağan akışı devam ediyormuşçasına deli saçması tiyatrolarınızla boğuyorsunuz gündemi!

Ben sizden sorumluyum,
hesap sormakla sorumluyum!

Qamışlo‬'ya  neden kapalı gözleriniz, açsanız patlayan bombadaki varlığınızı göreceğiniz için mi korkuyorsunuz?

Share:

Tahakküm Boyunun Demokrasi Akını


Bir gece, daha önce ne kadar halk hareketlerini karalayanlar, üzerine kurgular kuranlar varsa hepsi merkez kayması yaşayarak; bize dönüştüler. Nur topu gibi demokrasi doğdu, hoppala hemen büyüdü memleketin kucağında.

Bilirsiniz, Kavimler göçüyle ilgili bir rivayet vardır.
Türklerin Oğuz boyu anadoluya akın akın gelirken, anadolu'daki kabileler bu akınlardan dolayı batıya sürüklenmiş, hatta avrupalıları işte bu sürüklenen anadolu kabileleri oluşturmuş diye.

Bizim ki de bu,

İktidarın tahakküm boyu akın akın demokrasiye geliyor, gelirken demokrasi'deki kabileler biz bir yere sürükleniyoruz ama; allah sonumuzu iyi yazsın bari.

Şimdi bu tahakküm boyu akın akın demokrasiye geliyor, eğer bir parça rahatsızlık hissediyorsam da namerdim; gelin kardeşim gelin, koşa koşa gelin, beni geçin, en ileriye gidin bu akında ama; demokrasinin ne demek olduğunu da hızla geçerken şöyle bir düşünün, açın okuyun, hatta youtube'da belgeselleri vardır belki, açın izleyin.

Çerkeslerin içinde yazan-çizen bir takım eski yandan çarklı merkez sağ türbilansında ara sıra demokrasiye savrulup sonra hemen geri mevzisine dönen abilerimizin kaleminden, bırakın dökülmeyi, resmen demokrasi fışkırmaya başladı.

Hayırlara vesile olsun.

Fışkıran bu demokrasilerinden bizde öyle-böyle nasibimizi almayı elbet biliyoruz. Eğer ödeyecek bir diyetimiz varsa zaten ödeyelim de.

Ama bugünden itibaren bize demokrasi kahramanlığı yapacak abilerimizin ve hatta kardeşlerimizin de; at izini, it izine karıştırmamayı öğrenmesi kendileri için hayırlı olacak, sonra vay efendim falan demeyin.

Bizim düşüncemiz, ideolojimiz, ideolojik mevzimiz ortada. İdeolojik mevzimizin demokrasiyle olan ilişkisi de ortada. Eğer demokrasi, en kısa tanımıyla; halkın kendini yönetme biçimiyse; ki siz demokrasi saçayağından sadece bu kadarına kadir insanlarsınız; halkın kendini yönetme biçimi olarak ortaya koyduğumuz tavır, bu uğurda verdiğimiz mücadele, ödediğimiz bedel, aldığımız risk daha ortada.

Şimdi "bağdat caddesinde" tankların geçişini alkışlayan bir kısım ruh hastasını bize itelemeye çalışmanız manidar, bağdat caddesinde tankların geçişini alkışlayan bir takım ruh hastası, gezi parkına jandarma panzeri müdahale ederken de divan otelin lobisinden dışarı çıkıp darbe oluyor diye onları alkışlayan ruh hastalarıyla aynı. Bu ruh hastaları ki; doğu illerinde taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayan askeri rejimin tüm hukuksuzluğunu da açıkça savunan ve alkışlayan kesimdi. Biz bunlara kısaca; "faşistler" diyoruz. Tabi içlerinde kendisini Kemalist olarak tanımlayanından tutunda, Türkçü olarak tanımlayanına kadar geniş yelpazede merkezin azıcık sağından başlayıp, dibine kadar yürüyen bir sağcı zihniyet var (nasyonalist, ulusalcı). Siz bizi öğrenemediyseniz biz size kendimizi en özet tabirle anlatalım; bizler Anti-Faşistleriz, uluslararası antifaşist hareketin de bu topraklardaki kalpleriyiz. Dünyayla ilişki halindeyiz; bu sebeple de dünyadaki halk hareketlerinin hepsinde bizim savunduğumuz değerlerin nüveleri açık ve berrak biçimde bulursunuz.

Tarihin tozlu sayfalarını açıp, hangi halk hareketine, özgürlük girişimine baksanız; bizim değerlerimiz yüzünüze yüzünüze çarpar.

Siz bu değerlerin adını anmaya dahi korkarken, biz meydanlarda bu değerler için can verenlerin de ta kendileriydik.

Şimdi esasta size daha çok yakışan bağdat caddesi tank sevicilerini bize doğru itelemeniz traji komediden ötesi değil.

Krizi fırsata çevirme eğiliminiz, bugün merkez sağın izlediği politikanın tıpkısı; bu yüzden şimdi siz Türkiye'nin merkez sağını oluşturanlarla el ele, kol kola mitingler düzenleyeceksiniz. Bunun adı da milli birlik olacak, o laf-ı ancak siz yersiniz ve eşinize dostunuza yedirirsiniz; gerçekte olan merkez sağın krizi fırsata çeviren tutumundan pay kapmak isteyen ahlaksız siyasi eğiliminizden başkası değil.
Eğer bizde sizinle aynı dilden konuşacak olsaydık, teşşebüs gecesi sokağa dökülenlerin "ne demokrasisi biz allah için iniyoruz" beyanatlarını size itelemeye çalışıyor olacaktık.

Eğer bizde sizinle aynı dilden konuşacak olsaydık, askerin kafasını kesme haberini bugün beslendiğiniz iktidarın medya güçlerinin yaptığını da söyleyecektik.

Eğer bizde sizinle aynı dilden konuşacak olsaydık, söylenecek çok şey vardı.

Cihat çağrılarının demokratik yanlarını da konuşacak olacaktık.

Eğer bizde sizinle aynı dilden konuşacak olsaydık, o gece saldırılan kiliselerin, saldırılmak istenen sosyalist mahallelerin sebeplerini darbe teşebbüsünün önüne koyup; o mermer kafanıza bir şeyleri zorla anlatacaktık.

Sizinle aynı dilden konuşan yumurta ikizleriniz var; siz onlara dalıp bizleri hayal ederek bir yere varacağınızı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Siz ve yumurta ikizleriniz bu kadar demokrasiye gelmişseniz; hoş gelmişsiniz ve biz size demokrasiyi öğreteceğiz zamanla ama, öğrenmeniz gereken "demokrasiye giriş - temel dersler" var.

Birincisi demokrasi öyle bir şeydir ki; renksizdir, kokusuzdur, yenmez, içilmez, el konulmaz, mülk yapılmaz.

Eğer birisi demokrasiye bir renk vermeye çalışırsa, bir koku karıştırırsa; demokrasi bozulur. Demokrasi yenmeye/içilmeye çalışılırsa  zehirler. Demokrasi el koymaya/mülk yapmaya çalışılırsa yıkılır. Demokrasi okyanus gibidir, bir zemindir ve içinde çok fazla düşünce barındırır. Ancak hiçbir düşüncenin olamaz.

Yani şimdi o demokrasiye kurduğunuz parselleri diyorum, isterseniz memleketin semalarına bırakın ki bir işe yarasın.Yoksa tanklara-uçaklara siper olarak kurtardığınız o güzelim demokrasi; cumhuriyetin başından bu yana olduğu gibi; bozuk, zehirli ve yıkıntı olarak ha askeri ha değil ama bir darbenin etkisinde hiçbirimizin işine yaramaz.

Memleketin semalarından kıskanılan demokrasi, bağdat caddesinde tankları alkışlayan insanları tamamen bir tarafa yedekleme kabızlığı yaratmaya müsaittir. Aynı zamanda gezi parkındaki direnişi yabancı istihbarat faaliyeti sanacak kadar zavallıdır.

Memleketin semalarına bırakın demokrasi ise, sizin zihninizi ve ufkunuzu açacaktır.

Demokratik ufkunuzun açılması, demokrasinin ilerleyebilmesi için olmazsa olmazdır bu arada, çünkü demokratik ufkunuz açıldıkça; demokrasinin sandıkta oy vermekten ötesi olduğunu, anti-demokrasinin de sadece batıda yürüyen ve öldüren tanklar-uçaklar olmadığını da anlamanızı sağlar.

Demokrasi sürekli sorgulamaya ihtiyaç duyar, sorgular çünkü; ilerlemesi lazımdır. Sizin gibi demokrasi kahramanlarına anlatmak zorunda değilim tabii ama biz belki demokrasi kahramanı olmayan arkadaşlarımız okuyabilir diye hatırlatmış olalım; ilerlemeyen her şey zamanla geriler.

Eğer sorgulamazsa, geri kalır. Geri kaldıkça incelir, pamuk ipliğine döner.

Açın ufkunuzu ey demokrasi kahramanı Çerkesler,
madem bugün tahakküm boyundan demokrasi adasına akın akın geliyorsunuz, madem artık hepiniz kahraman birer demokratlarsınız, ufkunuzu açın ve demokrasiye güç verin.

Sizler az-çok demokrasi için kalem sallayabilecek ufka sahip insanlar olabilirsiniz tabii, ama kalemlerinizi diyorum arkadaşlar; kitlelerinize demokrasiyi anlatmaya da sallasanız biraz. Kalemlerinizi bize bize sallayıp; bağdat caddesindeki postal öpücülerden, yandaş medyadaki kelle haberlerinden bizi itham etmeniz yani gerçekten çok saçma. Bizim yıllardır anlattığımız ve dahası Haziran seçimlernden beri konuştuğumuz Taybet analar, Miray bebekler falan cidden yalan değil, kentleri obüslerle, havanlarla, savaş helikopterleri ve tanklarla yerle bir eden askeri rejim de yalan değil. Yalan değil; Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş... yalan değil 45 derecelik açıyla ortamıza düşmesi gereken gaz bombalarının nişan alınarak kafamıza-kafamıza atılması. Devletin laik yapısını tarumar eden politikalara karşı çıkışımız, dayak yememiz yalan değil. Cemaatin valisinin 20 ağustos'ta gümüşsuyunda bizi cemaatin polislerine linç ettirmesi falan yalan değil. Biz demokratik haklar ve özgürlükler için 15 Temmuz'da televizyon televizyon çağrılarla, cami cami anonslarla demokrat olmuşlardan değiliz. Hiçbir askerin halka zulüm etmesini kabul etmediğimiz de, suçlunun da hukuksuzca ilkel yöntemlerle cezalandırılmasını kabul etmeyeceğimiz de; doğru.

Sizce de doğruysa sıkıntı yok.

Sizce de doğruysa, sizden de "biz de halkın sokaklara çıkmasını ve demokrasiyi sahiplenmesini destekliyoruz ama... " cümlesiyle lütfen "ilkel cezalandırma yöntemlerine" de karşı olduğunuzu belirten paragraflar yazın.

Yazmıyorsanız, yazamıyorsanız; gelin demokratik devletin nasıl hukuk üzerine inşa edildiğini uzaktan uzağa, sahaya oynayan kalemlerle değil de, sizinle yüz yüze tartışalım.

Tanklara, bombalara karşı bugüne kadar verdiğimiz direnişleri ortaya da koyalım.

Bugün argümanlarına sarılmaktan ve o argümanları soslayarak bizeymiş gibi sahayı mest etmeye yönelik kalem sallamaktan ötesine gitmek istiyor musunuz?

Gelin biz demokrasiyi savunduğunu iddia edenlerin, demokrasiden ne anladıklarını konuşalım.

Demokrasi ve Darbe başlığıyla yazdığım yazımda,  sizinle birlikte sokaklarda demokrasiyi koruyan, bir çoğunuzun sosyal medyadan arkadaşları olan insanların; demokratlıklarının ar damarlarının nasıl ve neden çatladığını konuşalım!

Askeri vesayete karşıymışsınız, destekliyorum.

Sivil siyaseti destekliyorum, Ankara'da Kahire'de, İstanbul'da Şam'da, Diyarbakır'da, Konya'da, Şırnak'ta; çifte standardım yok. Benim için askerin sivillerin karşısında olduğu her yerde demokratik direniş meşrudur. Tıpkı cumhurbaşkanımızın, başbakanımızın, bakanlarımızın, meclisimizin 15 temmuz'da meydanlara çıkın çağrısı gibi, asker nerede bir sivil öldürse, asker hangi kente tankla-helikopterle girse; sokağa çıkıp demokrasiyi savunma taraftarıuyım ben. Bu konuyla ilgili geçmişe yönelik bir çok yazım da var, isteyen blogumu araştırıp bulabilir. Peki siz?

Siz de gelin benim kadar açık açık; her yerde askeri vesayete karşı olduğunuzu açıklayacak kadar tek yüzlü olun da-

-demokrasinizi baş tacı yapayım. Memleketin bütün televizyonlarından, bütün camilerinden sokağa çıkın çağrısıyla sokaklara dökülen halkın temsilcisi ne sizsiniz, ne de biziz; onlar da ne sizi ne de bizi temsil etmezler. Hali hazır bir mücadeleye dalıpta; "Oo demokrasi, alırım bi dal" demekten başka ne yaptınız bugüne kadar? Onları konuşalım.

Ama nerede? İki günde demokrat olanların, demokrasiden anladıkları sanırım ancak bu kadar.

Vesselam.

Share:

Çok demokratiksin Türkiye...

"Demokrasi ve Darbe?" başlığıyla yayınladığım yazımdan sonra aklı kanayan bazı insanlar bana küfür ve tehditler ettiler. Neden? Çünkü demokrasiyi koruyorlardı, demokrasiyi öyle-böyle korumuyorlardı; canla-başla koruyorlardı. Ellerinden gelse, beni öldüreceklermiş gibi bir hisse de kapıldım, onlar için demokrasi öyle bir şeydi çünkü. Onlara az sonra değineceğim ama ilk başta değinmek istediğim, nazik ve kibar bir Çerkes beyefendisinin bananazikçe "demokrasi düşmanısın" demesini sesli düşünmek istiyorum müsadenizle.
Hatta böyle bir ithama maruz kaldığım an, diğer demokrasi koruyucularına yapmadığım bir şeyi yaptım ve aynı nezaketle "siz demokrasi nedir biliyor musunuz?" diye sordum. Beyefendi bana "bildiğini ima etti". Umarım bir ara bildiğini, bilinenle karşılaştırır ve uyumluluk kıyaslaması yapar.

Ben neden demokrasi düşmanıyım? Çünkü Ankara'da yapılan askeri müdahale Diyarbakır'da da yapılıyor dedim diye. Hem bunu sadece tankıyla-bombasıyla anlatmışım, yani birebir yarattığı şiddeti kıyaslıyarak. Yani detaysız, uzatmadan, hatta Diyarbakırlılara haksızlık ederek biraz. Tabi Diyarbakırlılara güvenmişim, anlayacaklarını düşünmüşüm. Haksızlıkta etmemişim ayrıca. Çünkü Ankara'da patlayan bombalarla, Diyarbakır'da patlayan bombalar aynı değil. Çünkü Diyarbakırın Haziran'dan bu yana yaşadığını, Ankara bir gece yaşadı. Hepsini de yaşamadı, birazını yaşadı. Ankara'da yapılana anında müdahale edildi, Diyarbakır'da yapılana ise bizzat emir verildi. Bizzat Diyarbakırı bombalayanlara yasal zırh giydirildi. Bunu tamamıyla, bir çırpıda anlayamayacağınıza eminim, anlayamamanızı anlıyorum, anlayabileceğiniz bir şey değil. Çünkü askeri vesayeti ve faşizmi herkes bir çırpıda iki satır okuyarak anlayamaz, yani bazılarının hakikaten yaşaması gerekir ve Ankara'da hissettiğiniz de buydu. Ben sadece empati kurabilecek misiniz diye merak ettim. Yani "istisnalar kaideyi bozmaz" ise, anlayamadığınızı da anladım. Ayrıca askeri darbeye karşı olduğumu yazının başında, sırf böyle ithamlara maruz kalacağımı düşünerek ısrarla belirtmeme rağmen, yazımın geri kalan kısımlarında da defalarca tekrar etmeme rağmen nasıl bir demokrasi düşmanı ilan edilebilirim? Basit: onlar artık demokrat, bize ise takacak kulp bulamadılar daha. Yani elbette onlar; farklı olana, farklı konuşana, talep edene, itiraz koyana, direnene bu kadar düşman iken demokrasi kahramanı oluyorlarsa, bizim demokrat olmamızın imkanı olamaz. Yani farklı olanı, farklı konuşanı seven, destekleyen, adalet, özgürlük talep eden, bedel ödeyen, yaşamımızı dizayn edenlere karşı tepki gösteren, itiraz eden; meydanları yasaklayanlara direnen biz nasıl olurda onlarla aynı zeminle tarif edilebiliriz? Onları da anlıyorum ama, şunu anlamalarını da istiyorum: Bu işte bir iş var, ya onlar demokrasiyi bilmiyorlar, ya da biz demokrasiyi bilmiyoruz. Bence iki tarafta açıp bir demokrasiyi öğrensin; kim demokrasi düşmanı netleştirelim. Bu arada, aşağıda yazacaklarımı da burayla bağlantılı düşünün.

Demokrasi ve Darbe? başlıklı yazımdan ötürü beni tehdit eden, bana küfür eden demokrasi kahramanları, vazgeçtim tarihinizden de, hepimizin reşit olduğu zamanlar içerisinde toplu çocuk tecavüzleri ortaya çıktığı zaman, kadın cinayetleri ve tecavüzleri ortaya çıktığı zaman bugün üstünüze giyindiğiniz o meşhur demokrasi kahramanı kimliğinizle neler yaptığınızı haydi açıklayın.

Güzelim demokrasimize kast eden bu darbeci generalleri, o meşhur fetö terör örgütünün mensuplarını o makamlara kimler tayin etti, ne zaman o makamlara geldiler? Herşeye rağmen, tüm hukuksuz atamalara ve keyfi ihraçlara rağmen o darbecilerin bu güzelim demokrasiye kast etmeleri elbette savunulamaz. Savunmuyoruz ama, siz bizi sapanla helikopter düşürmediğimiz için suçluyorsunuz da, bu darbecileri makamlarına taşıyan politikalara karşı direnirken, dayak yerken ve hatta ölürken; sizi kahraman ilan eden efendiniz bizi yine sizinle tehdit etmiyor muydu? Demiyor muydu? %50'yi evlerinde zor tutuyoruz diye. Sonra bir hakikaten jetlere, uçaklara, helikopterlere, g3lere rağmen ülkeyi darbeden kurtardınız; helal olsun. Süper kahramanlarsınız. Ama hiçbiriniz bizim anısını yaşattığımız Erdal Eren'i tanımaz, bilmezsiniz de. Neyse.

Şimdi siz kendinize lütfen bu soruları sorun,

* Askerin kentleri bombalamasına, şehirleri yıkmasına, yönetime el koymasına, sıkı yönetim ilan etmesine karşı mısınız?

* İnsanların seçimle başkanlarını seçtikleri kurumların zorla değiştirimelerine karşı mısınız?

* Seçimle işbaşına gelen milletvekillerinin, zorla düşürülmelerine karşı mısınız?

Benim cevabım: Evet.

Peki sizin cevabınız ne?

Siz beni tehdit ederek, bana küfür ederek, hemde demokrasi ve darbe isimli makaleme dayanarak, hemde demokrasi kahramanı sıfatıyla küfür ediyorsunuz ya, gerçekten çok demokratik şeyler bunlar.
Demokrasiniz karşısında nutkum tutuldu.

Share:

Demokrasi ve Darbe?


Bende iki gündür bir klasiğe dönen "Bende darbeye karşıyım" ile başlayayım.   Malum, çok hassas zamanlar ve her eleştiri karşısında bir bakmışsınız "darbe sevici" ilan olmuşsunuz, Allah muhafaza... siz de bir şeyleri eleştirirken böyle söylemeyi ihmal etmeyin bence. Bir gece ülkece hepimize kabus gibi çöken bir "kalkışma" ile uyuyamadık, bir çoğunuz için bu sıradışı bir gece olabilir ama bizim son 2 yıldır neredeyse sıradanlaşan gecelerimizden biriydi. Yani siz görmemiş olabilirsiniz ama, dün gece Ankara'nın göbeğinde ve hatta Gazi Meclisinin çatısında/bahçesinde patlayan o bombalar bizi alaştıracak bir süredir psikolojik olarakta, fiziksel olarakta bizim üzerimizde patlıyorlar. Sadece patlamıyorlar, kardeşlerimizi de katlediyorlar. İşte 3 gün sonra 1nci yılına gireceğimiz Suruç katliamı, daha bir yıl önce hayatta olan sevgi ve yaşam dolu Ferdane abla, dimdik duruşuyla hepimize güven ve cesaret veren Nartan kardeşimiz.. geçen yıl bu zamanlar yaşıyorlardı. Biz şimdi 3 gün sonra katledilişlerinin 1nci yılına hazırlanıyoruz. Suruç Katliamı soruşturmasının gizliliğinin  kaldırılmasını talep ediyoruz, neden ve nasıl katledildiler; kimler işbirliği yaptı, kimler yapmadı, kimin nasıl ihmali oldu bilmek istiyoruz. Tam 362 gündür...



Demokratik siyasetin ne kadar önemli olduğunu defalarca dile getirdik, darbe teşebbüsü karşısında da elbet getireceğiz! Ne sanıyorsunuz? Biz demokratik yollarla meclise gönderilenlerin, demokratik yollarla meclisten çıkarılmasını şu 2 gündür değil, ne zaman uzun bir süreden beri söylüyoruz biliyor musunuz? Biliyorsunuz, biliyorsunuz ama işinize gelmiyor belki. Siz bizim demokratik yollarla seçtiğimiz vekilleri, demokratik olmayan yollarla meclisten dışarı atılmasını desteklemiyor muydunuz? Hala desteklemiyor musunuz? Yani merak ediyorum, sizin seçtikleriniz askeri darbeyle indirilmeye çalışıldığında  hissettiğiniz öfkeyi, hatta katılmadığınız kadar ileri giden; insan kafası kesen, insan kırbaçlayan, linç eden bu öfkeyi bizi anlamak için de bir araç olarak kullanabilecek misiniz merak ediyorum. Sizin seçtikleriniz vekilde, bizim seçtiklerimiz karpuz mu? Sizinkiler demokrasiyle geldi de, bizimkiler gökten vahiyle mi geldi meclise? Daha iki gün önceye kadar, bizim demokratik yollarla meclise yolladığımız vekilleri, yargı darbesiyle meclisten dışarı atmak için can atıyordunuz, şimdi hala atıyor musunuz merak ediyorum. Merak ediyorsanız söylüyeyim; dün askeri darbeyle demokratik siyasete kelt vurulacak diye taşıdığım kaygı, iki gün önce yargı darbesiyle demokratik siyasete kelt vurulacak diye taşıdığım kaygı ile aynıydı ve eşit oranda karşıydım.

Dün kentlerimiz de jetler uçtu, bomba attı.. caddeleri tanklar kesti, askeri helikopterler insanlara ateş açtı. Sivilleri öldürdü, yaraladı askeri darbe teşebbüsünde, sanırım inkar edecek değilsiniz.
Peki aylardan beri; tankların, helikopterlerin, askerlerin kentleri, şehirleri yerle-bir ettiğini, masum sivilleri öldürdüğünü neden inkar ediyordunuz? Görüyorsunuz; TSK içinde küçük bir grup dahi neler yapabiliyor değil mi? Şimdi kabul edebilecek misiniz askerlerinizin devletin-milletin parasıyla alınan silahlarla kadın-çocuk demeden milletin parçası olan sivilleri katledebileceğine?

Hadi dürüst olun...

Kentlere askerler tanklarıyla-tüfekleriyle girdiklerinde Cumhurbaşkanı dahil, bütün bakanlar sokaklara çıkma çağrısı yaptı, camiilerden 24 saat tekrarlandı. Peki başka yerler de yine kentlere askerler tanklarıyla-tüfekleriyle girip, evleri apartmanları bombaladıklarında, bizimde sokağa çıkma çağrısı yapmamızı normal karşılayacak mısınız?

Siz hiç yorulmayın, ben sizin adınıza cevap vereyim. Hayır... Çünkü asker kürdistan'da yıkarken kahraman, ankara'da yıkarken terörist oluyor.

Olsun...

Ben yine de askeri darbeye başından-sonuna kadar karşıyım. En iyi askeri darbenin, en kötü demokratik sistemden daha beter olduğuna dair düşüncem ve inancım tamdır. Bu yüzden Ankara'da kentleri bombalayan, caddeleri kesen, insanları vuran, televizyon kanallarına el koyan, bana sokağa çıkma yasağı ilan eden darbeye sonuna kadar direneceğim. İki gündür de direnmiyorum, geçen yıl haziran ayından bu yana direniyorum.
Direniyorum ama hiçbir askerin başını kesmek, onu döverek, linç ederek öldürmek veya ona zarar vermek aklımın ucundan bile geçmedi.
Direnirken bile demokrasiye inanıyorum, insanlığımı koruyorum; bazılarınız bunu hiç anlamayacak ama olsun.
Bu arada, ben batı da hiç darbe görmedim, usulü ve yöntemi nedir sadece okuduklarım kadar biliyorum; bugüne kadar okuduğum darbeler içinde şahit olduğum en aptalca ve cahilce olan girişimi buydu. Acaba diyorum, acaba?

Teşebbüs edenler, karşı çıkanlar, ölenler...
Meclisin ve milletin başarısı, bir grup askerin başarsızlığı; acaba.. kötü yazılmış bir senaryonun, kanlı sayfaları mıydı?

Bunu da çok yakında anlayacağız diye korkuyorum.

Share:

Doğru bildiğimiz yolun yolcusuyuz Kardeşlerim

Kendimizi neye göre konumlandırmalıyız diye soruyor genç arkadaşlarım, bunu bana soruyorlar ve elbette verdiğim cevaplar birileri için muazzam iken diğerleri için felaket oluyor. Yani cevabımı beğenenin de beğenmeyenin de bilmesi gereken tek şey; benim verdiğim cevap bütün doğru yolların en doğrusu değil, benim inandığım yolun kendisi. Ben başkalarının inandığı başka yolların olduğunu kabul ediyorum, yadırgamıyorum da. Hatta eğer gerçekten aynı amaca hizmet etmek için, farklı yollara inanıyorsak; benimle aynı yolda olsun ya da olmasın, bütün yolların yolcularına helal olsun.

 Ama benimle aynı amacı paylaştıklarını iddia etmiyorlar ve hatta benim amacıma can havliyle tutunup, benim amacımın o olmadığını da iddia ediyorlar. Benim beyan ettiğim amacımın, esasında kendi amaçları olduğunu ancak benim kendilerinin amacını kullanarak farklı bir amaca hizmet ettiğimi bile söylüyorlar. Bunu açık saçık ya da gizli kapaklı yapıyorlar, ortalıkta örneğinden bol bir şey yok.

Bana "partizan" yaftası yapıştırmışlar, amacıma alet ettiğim ve bunu kendilerinden de saklamadığım partiye "terör" yaftası yapıştırmışlar, eksenimize topladığımız insanlara "aptal" ya da "hain" muamelesi yapıyorlar.

Kısacası biz onlar için büyük ihtimalle "teröristiz" hiç yoksa "sempatizanıyız"
Aslında öyle değil, aslında benim partizan olmadığım, amacıma alet ettiğim ve bunu kendileriyle de gönül rahatlığıyla paylaştığım partinin terör partisi olmadığı, eksenimize toplanan insanların da ne aptal ne de hain olmadığı bal kabağı gibi ortada.
Yani demem o ki, o kadar da ortadayız ki; işte asıl içlerine sinmeyen bu. Bu kadar ortada olmamız. Yoksa benim gibi de, parti içinde, eksendeki topluluklar gibi de insanlar 3-5 yılın ürünü değiliz; devasal köklerimiz yok, ama belirli bir tarihimiz var.
Şimdi tekrar gelelim amacımıza, bizim amacımız nedir? Yani uluslararası emperyalist düzeni bırakmış, bütün ezilenler içinde hangi farklı kimliği temsil ediyoruz? Çerkeslerin tamamını temsil etmediğimizi söylüyorlar, başından sonuna kadar katılıyorum bu tespitlerine. Çerkeslerin tamamını temsil etmiyoruz, edemeyiz de. Sizde edemezsiniz. Yani bu olay yalnızca bizim içinde geçerli değil, iktidar partisi bütün Türkleri ve hatta Türkiye'yi de temsil etmiyor aslında o gözle bakınca, hatta Cumhurbaşkanı da öyle.  Mesela beni etmiyor, etmediğini bildiğim binlerce insan var, etmediğini iddia edecek milyonlarca insanda çıkar.  Kaldı ki bu saydıklarım Türkiye devletini hukuken temsil de ediyorlar, yani buna dayalı bir sistemleri var, biz ise o dayalı sisteme de sahip değiliz; yani hiç kimse hukuken de, siyaseten de Çerkesleri tamamen temsil etmiyor.  Bütün Çerkesleri temsil etme iddiası bizim değil, onların. Hem bizi öyleymişiz gibi eleştiriyorlar  hemde bunu yaparken öyleymiş gibi davranıyorlar.

Amacımız Çerkesleri demokrasi alanında görünür kılmak, siyasete angaje etmek. Bir örgüte değil, yani biz bütün Çerkesler HDP'li olmalıdır demedik, biz aslında HDP'li olmayan Çerkeslere; hangi partili olursanız olun, hangi siyasi anlayışı benimserseniz benimseyin, amacınız Çerkeslik olmalı, HDP'li Çerkeslerin başarabildiği gibi, kendi siyasi kulvarınızda Çerkesleri, kendileri gibi görünür kılın. Sochi'nin neresi olduğunu anlatabilin, Çerkescenin Çerkesler için ne kadar önemli olduğunu hissettirin, Çerkesya'yı unutturmayın diyoruz. Bunları yapmak için HDP'li olmanız şart değil, size bu şartı koştuğumuz tek gün olmadı; biz HDP'de yaptık, siz de kalkın CHP'de yapın, HKP'de yapın KP'de yapın, ÖDP'de yapın, hatta gidin AKP'de yapın, MHP'de bile yapın bizim için hiç fark etmez. Bizim Çerkesler olarak, Çerkeslik için önemsediğimiz bu, diğerleri ise tamamiyle insanlığımız gereği hissettiğimiz hamleler. Yani Kürdistan'daki savaşa, insanları silah baskısıyla göçe zorlamaya, işkenceye, gözaltında kayıplara, cinayetlere, katliamlara tamamen insanlık anlayışımız gereği karşı çıkıyoruz, Rojawa'ya tamamen insanlık değerlerimiz gereği destek veriyoruz. Ermeni Soykırımını tamamen adalet duygularımızla kabul ediyoruz, işçinin emekçinin gasp edilen emeğine tamamen vicdanen sahip çıkmaya çalışıyoruz. Oraya-buraya yollanan tırlara, tamamen kendi vergimizle katliamlara sebep olmamak adına dur diyoruz. Tabi size göre Çerkeslik "insanlık değerlerinin" ötesinde veya dışında bir şey olabilir, bizim için içindedir ve insani değerlerimizle yaptığımız şeylerin Çerkeslere de katkı verdiğine inanıyoruz ama bunları Çerkes duygularımızla değil, insani duygularımızla yaptığımızın da altını çizmek lazım.

Biz 'Çerkesler içinde, Çerkeslik için; zaruri bir anlayışı' temsil ettiğimizi iddia ediyoruz. Ediyoruz da değil, ettiğimizi İDDİA ediyoruz. Bu iddiaya dair; barış, adalet, eşitlik, özgürlük ile beslenen hipotezlerimiz var, bakın teorilerimiz değil, HİPOTEZLERİMİZ. Yani inanın artık bunu anlatmanın her yolunu denedim, son günlerin moda söylemiyle bir tek "bilale anlatır gibi" anlatmadığım kalmıştı.
Yanıldığımızı düşünmüyorum, çünkü yanıldığımıza dair hiçbir emareye rastlamadım. Ama tabi bu mutlak doğru olduğunu dayatmak anlamında da anlaşılmamalı. Yani eğer bizim bildiğimiz yolun dışında, farklı bir yolla Çerkesler için iyi bir şey yapacağınıza dair iddialarınız varsa lütfen çekinmeyin, söyleyin, misyonunu üstlenin, pratiğe geçin. Sakın geri durmayın. Hatta eğer benim ve de arkadaşlarımın bu iddialarınız için katkısı olabileceğine inandığınız bir nokta varsa lütfen iletin, eğer insanlık değerleri sınırları dışına çıkmıyorsa ben kendim elimden geleni yapmazsam namerdim. Ama bugüne kadar görebildiğim tek şey oldu; onların varlık kaynağı da, biziz. Biz varız diye varlar, biz olmazsak onlar da olmayacaklar. Yani varlıkları bizi eleştirmekten, kulp takmaktan, yafta yapıştırmaktan ötesi değil.    Ben anladım ki; biz barışın ve kardeşliğin sokaklarında adımızla, şanımızla; onların söküp atamayacağı, bizimde terk edemeyeceğimiz Çerkeslikle var oldukça, irili-ufaklı bu kişiler olacak. Yani sadece bizde olsa, eyvallah. Hatta bazı kardeşlerimiz öyle sanıyorlar, böyle tipler sadece bizde var gibi, yanlış! Bu insanlar her halkta, her mezhepte var. Yani Türkiye sosyolojisinin bir gerçeği haline gelmişler. Çok takmayalım arkadaşları, nasıl bütün varlıkları bizim varlığımızla bağlantılıysa, değerleri de; bize etkileri kadar. Kendilerini bizden başka hiç kimsenin dinlemediğinin farkına bir gün onlar da bizler de varacağız; işte o gün sıfırı bile tüketecekler.
Bazıları çok doğru tespitler yapıyor ama hiçbir icraat yok. Yani anlamıyor gibi gözükmekte istemem, Türkiye'de icraat hakikaten zor ve tehlikeli. Onlara "siz hatalısınız" demiyorum, siz haklısınız ancak bu haklılığınızı harekete geçirecek mekanizma yok; bakın söylemlerinizle bir noktadan sonra uyuşuyoruz, ama öncelikli yapmamız gereken şeylerimiz var, bunların öncelik sıralamasını keyfiyetten değil, zaruretten yapıyoruz. Çünkü o tespitlere karşı harekete geçirecek mekanizmanın da bu yolla inşa edileceğine inanıyoruz. Bu mekanizma olmadan ancak salon takımı olursunuz, bizim halkımızın sokağına, halkların sokağına inmemiz lazım, politika yapmamız lazım, varlık göstermemiz lazım. Farkında değil değilsiniz, bal gibi farkındasınız fikirleri üreteceklerin, fikirleri taşıyacaklara olan ihtiyaçlarına; nedir bu inat?

Bize şart koşun, deyin ki şöyle olacak, böyle olacak; ancak koştuğunuz şartı tartışmamıza müsade edin, gelin birlikte tartışalım! Tartışmadan nasıl anlaşacağız?

Şimdi bazı arkadaşlarımız, büyük-küçük, bizden-onlardan; hiçbir şey yapmamaktan iyi bir şey yapıyorlar; "Çerkes Soykırımının Tanınması ve Demokratik Haklarımız İnisiyatifi" olarak hem En temel ihtiyaçlarımızla ilgili kamuoyu oluşturmaya çalışırken, hem demokrasiyi ve Çerkes Soykırımı meselesini canlı tutuyorlar.  Sakın başkaları gibi yapmayın, içinde duymaya alıştığınız felsefeleri, argümanları, jargonu aramayın. Bakın size söylüyorum; tabanla temas etmek zorundasınız. Çünkü amacın hareket mekanizması tabandır. Katılın, tartışın, önerin, görev alın, hiçbir hamleyi küçümsemeyin; insanlarda siyasi aynalar aramayın, sizin gibi düşünmüyorlar diye, sizin gibi talep etmiyorlar diye baştan savmayın. Katılın. Kendinizi hem toplumsal realiteye, hemde amacın hizmetine göre konumlandırın. Amaçlarınız içinde "Çerkes soykırımının tanınması" var mı? "Demokratik haklarınızı almak var mı" Tamam, bütün amaçlarınız bir anda olmayabilir, hatta olmayacak. Amaçlarınızı; toplumsal hareket mekanizmalarına göre sınıflandırın ve her alana yayın.
Kardeşlerim, şimdi siz bana soruyorusunuz ya kendimizi neye göre konumlandırmalıyız diye işte size açık seçik söylüyorum; bize gelin dersem toplumun ikiye ayrıldığı bir konumda birileri için yoldaş, diğerleri için hain olacaksınız. Olmayın. Bize gelin dersem; birileri sizi dinleyecek, diğerleri size küfür edecek; ettirmeyin. Biz zor bir yoldayız ancak bu zaruri bir yol. Biz bu yolu sırtladık, merak etmeyin. Biz sizi biliyoruz, sizde bizi bilin. Bize gelirseniz; siyaset tartışmaktan, siyasi programları yürütmekten, bunun bütçesini, planını, taslağını hazırlamaktan toplumun diğer parçalarından izole kalabilirsiniz. Kalmayın. Toplumun içine inin, toplumun kendisi olun!  Ben size iyi olmanın ne demek olduğunu söyleyecek küstahlıkta birisi değilim; bizden olsun ya da olmasın hiç kimse sizden aksini talep edecek kadar cesur da değil kardeşlerim; nerede olursanız olun, iyi insanlar olun. Susamış kedilere su verin, acıkmış köpeklere mümküse yardım edin, yardıma ihtiyacı olduğunu gördüğünüz yaşlılara mutlaka yardım edin, hiç kimsenin hakkını yemeyin, yalan söylemeyin, herşeye inanmayın, kitap okuyun, nefret etmek için değil, sevmek için emek harcayın. Birileri söylediği için değil, inandığınız için yapın ne yapıyorsanız. Zulme uğrayan bir insan görünce sessiz kalmayın, kadınların da sizin kadar insan olduğunu unutmayın, onlarla eşit olduğunuzu bir an olsun aklınızdan çıkarmayın. Birisine bir dine inandığı veya inanmadığı için kötü gözle bakmayın, küfür etmeyin, şiir yazın, şarkı söyleyin. Evlerinizde sıkışmayın, dışarı çıkın. Çevrenizi inceleyin, insanları hissedin, insanları anlayın. Herkesi dinleyin, önyargılı olmayın. Dünyanın küçük, insanın büyük olduğunu öğrenin. Arka sokağınızda sizin bıktığınız şeylere karşı ihtiyacı olan insanlar olduğunu unutmayın, ön sokağınızda sizin sahip olmak istediğiniz şeylerden bıkan insanlar olduğunu da unutmayın; hayat zor, ama yine de güzel kardeşlerim. İnsan olmaktan, iyi olmaktan, adil olmaktan, hür olmaktan, bilmekten, şiir yazmaktan, şarkı söylemekten, dışarı çıkmaktan, gökyüzüne bakmaktan asla vazgeçmeyin.

Bu yol uzun bir yol ve biz, bizden öncekilerin bize bıraktığı yerden, bizden sonrakilerin devralacağı yere kadar ki kısmındayız.

Siz de, sizden öncekilerin bıraktığı yerden, sizden sonrakilerin devralacağı yere kadar ki kısmında olursanız; bu yolun sonunu mutlaka getireceğiz.

Yolumuz mu? Hedefimiz mi?..
Yolumuz İnsanlık, Hedefimiz Çerkeslik!

Share:

Suriyeli Mülteciler, Vatandaşlık ve Faşizm

İçinizdeki yabancı düşmanlığının her çeşidini gösterdiniz. Kiminiz iktidara, kiminiz farklılığa, kiminiz siyasete, kiminiz o'na, kiminiz bu'na olan tahammülsüzlüğünüzü ulu-orta sergiliyorsunuz, hele bazılarınız; "Ne olur gerçek olmasın" diye gözümü açıp kapatıyorum, ne yazık ki gerçek.
Gittiğiniz yol, yol değil kardeşlerim! Açın gözlerinizi, açık kulaklarınızı; sesiniz çakalların ulumasına karışıyor, sirkelenin ve kendinize gelin!

Tescilli faşistlerin nutukları beni hiç şaşırtmadı. Onlar en başından beri, farklı olan kim varsa hepsine düşmandılar. Onların iktidarı, bizim tarihimizde derin yaralar açtı; bugün de açıyor. Böyle gidersek yarın da açacak. Ne dedik? "Ezildikten sonra, hepimiz şarabız" demedik mi Kazım abiyle biz.
Faşistler zaten faşist, faşistler için; ben "at hırsızıydım" sana ise kardeşim "en iyi kürt, ölü kürt" dediler. Lazlar için "Kürdün deniz görmüş hali" dediler. Çingeneler için söylemediklerini bırakmadılar, hepimize bol bol kulplar taktılar, hepimizi bol bol aşağıladılar, ötekileştirdiler. Bizi her daim hain gördüler. Sen bunları unuttun, sen bunları unutmasaydın; bugün ırkçılığın bu yeni furyasına kapılmazdın en başta.

Garip garip mesajlar dolanıyor, irite oluyorum; neymiş Suriyeli mülteciler tacizciymiş, suriyeli mülteciler senin-benim paramı yiyorlarmış, neymiş suriyeli mülteciler şöyle böylelermiş!
Bunları yazanlar faşist olsa, gocunmayacağım! Faşistler bunları yüzyıldır bize, size yazıyorlar zaten. Hani biz mücadele ediyoruz ya bu zihniyete karşı hatırlıyor musun?
Bunları yazanlar biziz, biz..  biz karşı çıkacakken, biz kol kanat gerecekken; diktatör veriyor bize ayarı, biz alıyoruz; biz küfrediyoruz! Neden? Çünkü diktatör artık biz solcuyuz dese, neredeyse sağcı olacak kıvama gelmiş sığ bir politikaya daralmışız! Sirkelenin, bu yol yol değil kardeşlerim!
Daha üç gün önce, Avrupa Birliğine şantaj malzemesi olarak kullanılan bu göçmenler, Avrupa'ya geçmeye çalışırken ölen Aylan bebekler, içine milletvekillerinin bile giremediği kamplar ve o kampların içinden bize kadar ulaşanları unuttunuz mu? Unuttunuz mu Can Dündar'ın uğruna cezaevinde yattığı o haberi. Onlar yalnızca bizim vergilerimizle yemek mi yiyorlar, üstlerine düşen kaç bombada, evlerini yıkan kaç bomba da bizim de vergilerimiz vardı? Daha dün biz bağırmıyor muyduk! Ne oldu birden bire...

Arkadaşlar, mültecileri ötekileştirerek nefret saçıp gittiğiniz bu yoldan hemen geri gönün. Yol yakınken geri dönün; eleştirecekseniz mültecilerin demografik dengeleri bozacak şekillerde "DEVLET ELİYLE" yerleştirilmelerini eleştirin ama MÜLTECİLERE küfür etmeyi bırakın.


Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler