Kafkas deryasındaki Çerkes balıkları ve Pşıko Suadin



Ben kendimi bildiğimde herkes bana "Sen Çerkessin!" diyordu. Çerkes olmak öyle kan meselesi değildi, babam Hasan Apiş diye ben Canberk Apiş olamazdım. Canberk Apiş olmalıydım, hak etmeliydim. Çerkesliğimin damarımda akan kandan, resmi nüfusa göre babamdan aldığım soydan olmadığını bilmeliydim. O küçük yaşımda, her türlü haylazlığa ve yaramazlığa rağmen sorumlu olduğum alanı bilmeli ve sorumlu olduğum şeyleri yapmalıydım. Reyhanlı bana, bir adamın soyundan çalarak Çerkes olmayı değil; bir toplumun okulunda hak ederek Çerkes olmayı öğretti. Günümüze benzetmeye çalışırsak; Babam Çerkesliğin ilköğretim öğretmenimdi, Yenişehir mahallesi ise Çerkes lisesiydi... Geri kalan bütün yaşantım ise yükseköğretim olarak sürecek. Benim notuma da esasen hepimizin olduğu gibi tarih karar verecek.

Size bunları okutuyorum, çünkü şunu bilmenizi istiyorum: Eğer emek vermiyorsak, değer bilmiyorsak, unutuyorsak, aksatıyorsak, yaşamıyorsak babamızdan aldığımız soyun bize katacağı Çerkeslik beş para etmez. Bu toplumun kendini ilmek ilmek ördüğü tarihi, bu tarihe sığdırdığı nice değeri var. İşte Çerkeslik tüm bu tarihi ve tarihine sığdırdığı değeri yaşatıldıkça, bunu yaşatanların veya yaşatmak için mücadele verenlerin en kıymetli hazinesi olur.

Bundan beş sene evvel kendi halkı için, yüzümüzü yere eğdirecek tek bir anısı olmadan, hakkı/hukuku çiğnemeden mücadele verirken katledilen Pşıko Suadin'i unutacaksak, üstümüze yapıştırdığımız Çerkeslik ancak "Kafkas deryasındaki Çerkes balıkları" olarak boğazımıza düğümlenebilir. Bugün şatafatlı "asalet" masallarıyla kendimizi öve öve düştüğümüz şu durum ne yazık ki bir çoğunun Pşıko Suadin'i bile hatırlayamadığı kahredici hafızasızlıktan  öte başka nereye gidiyor?




Share:

Demokrasi görünümlü Darbe pratiği

15 Temmuz gecesi yaşananları herkes bir defa düşündü "kurgu muydu?" diye. Bunu yazanlar ve konuşanlar da oldu her kesimden ve bugünde birileri hala 15 Temmuz gecesi yaşananlar üzerine "eğer gerçek olsaydı" üzerinden bir şeyler yazıyorlar ve konuşuyorlar. Şuana kadar o kadar olasılık üzerinden düşünceler kaleme alındı ki ben bu konuda yazacak hiçbir yan bulamadım. Ne yazarsam yazayım, birisinin yazdığı veya söylediği bir şeyin tekrarı olacağı kesin.

Ama benim aklımda dönüp dolaşan başka bir şey var. 16 Temmuz. Bana öyle geliyor ki, 15 Temmuz gerçekten de birilerinin sandığı gibi iktidarın kurgusu değildi, ancak iktidar 16 Temmuz günü kıl payı sıyrıldığı askeri darbe girişimini yok etmek yerine ona kendi lehine müdahale etti ve dizginlerini eline alarak aylarca düşünüp bir türlü hukuki altyapısını hazırlayamadığı bir yönetim biçimini Türkiye'de yürürlüğe soktu.

Üstelik iktidar ta en başından bu yana uzmanı olduğu mağdur edebiyatı için her türlü kıvıracak bir zemine de sahipti. Sonuçta artık darbeyle indirilmeye çalışılan bir iktidarı oynuyorlardı. Mağdurlardı. Argümanları oluşmuştu. 16 Temmuz günü; "Tehlike devam ediyor" diye bir başlık açtılar ve "birlik olmalıyız" dediler. Bir miting düzenlediler; bir "ruh" yarattılar. Anlayan işte ta o zaman anladı; darbecilere "ne istedilerse verenler" ile, darbecilerin adayının çatısı altında birleşenlerin yarattığı o "ruh" bize zifiri bir karanlık olarak çökecekti. 

Velhasıl darbe girişimi yapanların bağlı olduğu örgütün devlet içerisindeki olağanüstü yapılanmasına dikkat çekilerek bir OHAL ilan edilmişti bile. Hissedenler tam o an hissettiler; kısa bir film gösterisinden sonra kararacak "demokrasi sahnesini". Bunlar hep yazıldı, çizildi. Tahmin edilmesi zor değildi zaten. 

İşte o sebeple başbakan çıkıp OHAL'i bizlere tam şu cümlelerle aktarıyordu: "OHAL'i kendimize ilan ettik."  Diyeceğim o ki, o gün bu açıklamayla yüreğine su serpilenler; gidip istedikleri kadar morarmakta özgürler.

Bu saatten sonrası; içinde kendi parçası bulunan şu meşhur "ruhu" tırtıklamakla düzelmeyecek. Tırtıklayanlar da bunun farkındalar, onların ki de kendi içlerindeki sosyal demokratları rahatlatma senaryolarından ötesi değil artık.

Çünkü bugün o ruhun karanlığı yaydan fırlayan bir ok. Bu yayı geren iktidar olsa bile, sizde yenikapı da gerilmiş o yaydan ötesi olmayacaksınız. 

İlk günden bu yana hedef biziz, direnen de biziz. Dün evet diyerek bugün hayır okuyanlar değiliz. İlk günden bu yana aynı şeyleri tutarlılıkla söylüyoruz. Bugün ise bu yüzden en çok bizleri susturmak istiyorlar. Kendi emeklerimizle inşa ettiğimiz basın/yayın organlarına saldırıyorlar; 16 temmuz günü yürürlüğe giren: demokrasi görünümlü, darbeci zihniyetli ittifakları ifşa olmasın istiyorlar. Televizyonlar, Gazeteler önündeki "it dalaşlarının" kapılar kapandığında nasıl bir samimiyete dönüştüğünün görülmesinden, bunun yazılmasından korkuyorlar.

Hiçbir darbe bize huzur vermedi, biz de hiçbir darbeden medet ummadık. Tarihleri darbecilerin arasında oluşanlar ile her darbede bedel ödeyenler fil gibi ortada. Bir darbede olması gereken herşey bugün Türkiye'de yürürlükte.

Bize düşen ise, herşeye rağmen gerçekleri söylemek ve belli ki işimiz bu sefer de çok zor fakat tarihimiz de hiç kolay bir gün yaşayamamanın avantajlarına nailiz. Bu karanlığı da yaracağız, yarına elbet güneş olacağız.




Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler