Çerkes Nezaketi: Saygı ve Adalet



Çerkesler bir kişinin yaşına, cinsiyetine, sosyal durumu veya milliyetine bakılmaksızın saygı duymayı öğütleyen bir kültürün sahibidir. Üstelik Çerkeslerin karşılarındakilerine duydukları bir saygı koşulsuzdur yani bu saygı hiç kimsenin değiştiremeyeceği, kişinin doğuştan hak ettiği bir şeydir. Eüer Eski Çerkesler bu konuda şöyle öğütlerdi: “insanın adına dikkat edin”, “insanın adını yok etmeyin.” diyerek. Bir kişiye gösterdiğiniz saygı, sizin görmeniz gereken saygının yansımasıdır. Kişinin saygınlığına ve onuruna yapılan her girişim, utanç vericidir. Herkes onur ve saygınlığını ancak kendisi yitirebilir. Onur ve saygınlık başka hiç kimse tarafından yok edilemez.




Herhangi bir konuda anlaşmazlık olduğunda ve toplum bu anlaşmazlığa müdahil kılındığında şu unutulmamalıdır. Çerkeslerde hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Hiç kimsenin sülalesine, yaşına, cinsiyetine bakılmaz ve herkes eşit kabul edilir ve eşit haklara sahiptir. Bu da herkese yalnızca kişi oldukları için gösterdikleri saygının yansıması olarak kabul edilir.




Çerkesler kendi toplumsal işleyişlerindeki bazı özel noktalar hariç ayrımcılığı hoş görmezler. Herkese hak ettiği saygıyı gösterirler. Ancak özel noktalar şöyledir: Hiçbir Çerkes sadece kendi onurunu korumakla sorumlu değildir. Toplumsal onuru oluşturan -Yaşlıların onuru-, -Ebeveynlerin onuru-, -Kadınların onuru- ve -Misafirlerin onuru- bütün Çerkesler tarafından korunmalıdır. Bu insanlara karşı yapılan saygısızlık bütün Çerkeslere yapılmış sayılır ve bu insanların onurunu korumak, göreceli olarak Çerkesliğin şerefinin de büyük bir parçası sayılır.




Çerkeslerin ulusal karakteristik özelliklerinden birisi haline gelen bu onur ve saygı, Çerkes nezaketini oluşturan inceliğin temelidir. Çerkesler başkalarının şerefini ve onurunu incitmekten, en az kendi onurları ve şereflerinin incinmesi kadar korkarlar. Bu yüzden günlük iletişimlerinde dahi olağanüstü bir incelik bulunur. Yaşlıların konuşmalarını kesmezler ve onları asla suçlamazlar.Yaşlıların ve kadınların herhangi bir isteklerini yerine getiremeyecek olduklarında bunu özür dileyerek ve onları ikna edecek argümanlar eşliğinde söylemek zorundadırlar. Yaşlıların, kadınların ve misafirlerin isteklerine önem gösterilmek zorundadır. Birileri hakkında utanç verici söylentilerin yayılması çok büyük bir hak ihlalidir. (Örn: Boşanmış eşlerin birbirleriyle ilgili utanç verici söylentiler yayması) Yaşlıların, kadınların ve misafirlerin oldukları yerlerde asla yüksek sesle konuşulmaz ve onları rahatsız edecek şeyler söylenmez/yapılmaz. Bu kişilerin rahatsız olabilececeği ancak söylenilmesi zorunlu olan hallerde yine özür dilenerek ve son derece hassas bir şekilde söylenmesi gereklidir.




Çerkeslerin misafirlerine olan saygısı ve onların onurlarını kendi onurları saymalarıyla ilgili şöyle bir öykü bulunmakadır:




Bir zamanlar bir prens birisini yemeğe davet etmiştir. Davet ettiği konuk yemeğini çatal ve bıçak kullanmadan elleriyle yemeye başlayınca, Prens onu utandırmamak için kendi bıçağını ve çatalını bırakarak yemeğini elleriyle yemeğe başlamıştır. Böylelikle konuğunun onurunu ve itibarını korumuştur. Çerkesler için nezaket; onur ve şerefin başlangıcıdır. Yazılı olmayan ancak güçlü bir şekilde uygulanan ve bilinen güçlü bir yapıdadır.




Ayrıca Çerkeslerde “kişisel alan” saygısıda bulunmaktadır ve hiç kimse geçerli bir sebebi olmadıkça başkasının alanını işgal edemez. Bu durum genellikle ayakta durulan halleder 2 metredir.




Ayrıca hangi yaşta veya şartta olursa olsun, bir kişinin kendisinin veya birisinin onurunun takdir edilmesini istemesi ve talep etmesi doğru karşılanmaz. Çerkeslere göre herkes kendi onurunu ve şerefini kazanmak zorundadır. Dolayısıyla en başta belirttiğimiz gibi: herkesin kendi onurunu ve şerefini ancak kendi davranış ve hayatıyla yitirebileceği gibi, onurunu ve şerefini davranış ve hayatıyla kendisi kazanabilir. Çerkeslerde hiç kimse başka birine onur veremez ve alamaz.
Share:

Çerkeslerin Asaleti: Xase ve Demokrasi


Çerkesleri “asaletin ve nezaketin” timsali saydıran en önemli özelliği, halkın içinde soylu bir sınıfın bulunmasından ziyade toplumun tamamının soylu olması için tasarlanmış kültürüdür. Çerkesler çok eski zamanlardan beri bir insanın soylu sayılabilmesi için ihtiyaç duyduğu “onur ve şerefi” toplumun içinde en önemli değer olarak yaşadılar ve böyle yaşamayı ilke edindiler. Yaşlılar hayatlarıyla gençlere bu ilke etrafında yaşamayı nesiller boyunca aktarmayı başardılar.


İşte bu onur ve şerefin en değerli olduğu ilkenin nesiller boyunca kusursuz aktarımı Çerkes halkını “asaletin” bir yansıması haline getiriyordu. Ancak yinede her kişinin bu asaleti koruması beklenirdi. Çerkeslere göre onur ve şeref çok zor kazanılan ancak çok kolay kaybedilebilirdi. Birinin asaletini koruması için, en temel olarak kendisinde olan bir şeyi, ihtiyacı olan başka bir kişi istediğinde verebilmesiydi. Cimrilik Çerkes toplumunda şeref kaybına yol açan bir hadiseydi. Bu sebeple, feodal düzende prensler dahi şereflerini kaybetmemek için kendileri için dikilmiş elbiseleri başkalarına verir ve kendileri herkesin ulaşabildiği mütevazi kıyafetler giyerlerdi.

Her Çerkesin en temel görevi: Yaşlılara, yetimlere, dullara ve elbette çocuklara bakmaktı, onları gözetmek, korumaktı.

Ayrıca asaletin korunmasıyla ilgili belli başlı yasalarda bulunurdu. Bunlar şöyleydi:


Düşmanını asla arkasından vurarak öldürmemek

Silahsız bir düşmanı öldürmemek

Rakiplere karşı her zaman eşit şans vermek

Atını bir dost olarak görmek, öyle yetiştirmek

Kibirli, egolu, düşkün olmamak

Arzularını kontrol altında tutabilmek

Güzel konuşmak ve nazik olmak

Yiyeceklerde seçici olmamak,

Onurun çok yavaş kazanıldığını ancak hızlıca kaybedilebileceğini unutmamak

Şeref kaybetmeyi ölmekten beter saymak

İnsanlara karşı, özellikle kadınlara karşı dikkatli ve saygılı davranmak.


Çerkesler toplum olarak bu onur ve şeref için yaşarlar ve onu asla kaybetmemek ve lekelememek için herşeyi yaparlardı. Bu insanlar içerisinde halk içinde en sevilenler Çerkes Xasesinin içinde olurlardı.


Çerkesler çok eski zamanlardan bu yana bu yasalar konusunda çok titizlerdi ve her aile çocuğunu “Xase’ye katılmayı hak et” felsefesiyle büyütürdü.


Xase Çerkeslerin toplumsal düzenini belirleyen ve dışarıya karşı bir duruş sergileyen bir parlamentoydu. Xase konseylerinde bulunanlar gündemde olan her türlü önemli mesele için kararlarını verirler ve arkasından okçuluk, aş atma, güreş ve dans, şarkı söyleme ve ustalık yarışmaları düzenletirlerdi. Xase konseyleri periyodik olarak toplumsal düzeni sağlayacak ciddi kararlar alır, böylece daha değerli demirciler, silah ustaları, savaşçılar, bilgeler, kahramanlar, terziler ve harika hatipler çıkmasına vesile olurlardı. Bir halk meclisi olarak Xase’nin en önemli başarılarından biri; alınan kararların en uzakta kalmış Çerkesler tarafından dahi takip edilmesiydi. Modern dünyanın demokrasi ile yürürlüğe girmiş bu hakkı, Çerkesler için eskiden eskiden bu yana yürürlükte olan ve asaleti koruyan en önemli değerlerden biriydi.
Share:

Dünya Pelte, Xabze Xabzeyken...




XABZE

Xabze bugün yeni formu ile Çerkes dünyasında yaşamaya devam ediyor. Kendi özünden çıkalı ve değişeli bir insan için çok eski, bir toplum için ise çok yeni olsa da toplum eskiyi unutmakta, insan geçmişi hatırlamakta çok mahır.

Xabzenin bugün ortalarda dolaşan formatı her yerde, her görüşe, her mezhebe uygun biçimde bulunabilir; peki Xabze’nin xabze olduğu zamanlardaki formatı?

Ben bu küçük belgeyle sizlere XABZE’nin okyanusundan bir Kepçe vermeye çalışacağım.

****
Xı kelimesi sınırsız, okyanus, evren anlamına gelir, bze sözcüğü dil anlamındadır. Yanı Xabze Dünyanın, Evrenin dili, temeli ve yasası anlamındadır.

Bugün Çerkeslerin yazılı olmayan anayasası olarak bilinen Xabze, Eski Çerkes dininin (Çerkes paganizminin) topluma şekil veren ve toplumun kişiden kişiye, toplumdan topluma, insandan dünyaya ve doğaya karşı yaklaşımını belirleyen öğretileridir. Çerkeslerin eski dinlerindeki hayattan bugüne yaşamlarında bir çok şey değişmesine rağmen Xabze’nin format değiştirerek toplumla bugünlere gelmesinin temel nedeni; Xabze’nin değişimi engelleyen değil, hatta onu destekleyen bir din olmasından kaynaklanmaktadır.

Xabze dininde “Tha” tek tanrıdır. Görünmezdir. Evrene yayılmıştır. Dünyanın ve yasalarının yaratıcısı ve kaynağıdır. İnsana bilgisinin olanağını sunar ve böylece insan Tha yakınlaşır. Tha doğrudan günlük hayata karışmaz, mucizeler ve diğer doğaüstü olaylar ona özgü değildir. İnsanlardan ibadet beklemez. Evrenin yaratıcısı, insanın ibadetine muhtaç değildir. Tha’ya saygı göstermek, O’na, O’nun dünyasına ve yasalarına saygı ifade etmek için insanlar dini kendi seçimleriyle ibadet ritüellerinde bulunur.

Xabze Geleneksel İbadet Ritüeller şu şekildedir:

1-21 Mart arası -Bahar Sonrası

Bu tarihler arasında hiçbir şekilde et yenmez, ancak süt ve yumurta gibi gıdalar yenilebilir.

21-22 Mart Gece yarısı -Yeni Yıl

22 Mart sabahı -Yılbaşı gecesi

21-23 Haziran -Kadınlar şöleni

Efsaneye göre Setenay Guaşe güneşten 3 gün durmasını istemiş ve güneş 3 gün durmuştur


Sonbahar ekinoksundan bir ay önce -Oruç (1 ay)

Gündüz vakti yemek yemekten kaçınılır ancak su içilir.

Sonbahar ekinoksundan sonraki ilk perşembe -Sonbahar sonrası

21-22 aralık -Kış Gündönümü


Bu tür ibadetleri; Thamade, Thakako, Thapsh, Ahokh uzmanları başlatır. Thamade, Thakako, Thapsh, Ahokh uzmanları bilginin taşıyıcısı, ayinlerin lideri, ibadetlerin başlatıcısıdır; ancak bu sistemde bir tapınak kültürü yoktur, bu din doğal ve açık alanda yaşanır. Ancak bu ritüellerin yapılması için seçilen doğal yerler “kutsal” ilan edilir ve oradan hiçbir zaman hiçbir şey kesilmez ve alınmaz. Genellikle yerin seçiminde de üzerine yıldırım düşmüş bir ağacın altı seçilir. Her insanın doğrudan Tha’ya ulaşabileceği inancından dolayı; peygamber, rahip, kahin benzeri ilahi iradenin tercümanı olabilecek kimse bulunmaz. Tha ile insanlar arasında aracı yoktur.

Xabze yasaklayıcı bir sistem değildir ve istisnalar dışında yasaklar üzerine kurulmamıştır. Xabze hem insan hemde toplum için insani gelişmenin mümkün olduğu bir sistemdir ve değişimle uyumludur. Xabze sisteminde ceza olarak bedensel yaralama yoktur. Xabzenin bir diğer özelliği ise genellikle sürekliliği ve geleneği korurken, değişim şartıdır. Bu insanı ve toplumu çevreleyen dünyanın sürekli değişmesi gerçeğinden kaynaklanmaktadır ve yeni ortaya çıkan görevleri başarılı bir şekilde çözmek için, probleme yaklaşımları ayarlamak gerekir. Bu özelliği Xabzenin temel felsefelerinden birinin ne kadar başarılı olduğunun kanıtıdır, değişen dünyada gelişen sorunlara çözüm üretebilmektedir. Xabze dört bütünleşik felsefi yaklaşımıyla:

1-Kişinin sahip olması gereken niteliklerini
2-Bir kişinin başkalarına karşı tutumunu
3-İnsanın dünyaya ve doğaya karşı tutumunu
4-İnsanın Tha ile olan ilişkisini belirler.

XAbze’nin doğaya karşı tutumunu belirleme örneklerinden:

İnsanın doğaya karşı tutumu, etrafındaki dünyaya karşı tutumu Xabzenin bir parçasıdır.

Xabzeye göre doğa, Tha’nın yaratması, tezahürü ve yaşayan tapınağıdır.

Xabze doğaya sadece saygı duymayı değil, onu sevmeyi ve korumayı gerektirir.

20 Ekim gününden önce ve şubat ayından sonra avlanılmaz.
Avlanmak için dışarı çıkan kişi; karada dolaşan, havada uçan yada suda yüzen hayvanlardan sadece bir tane yakalama hakkına sahiptir. Bu nedenle Çerkesler avlanmak için sadece 3 ok alırlar.

Dişi, genç ve özellikle güzel-büyük hayvanları avlamak yasaktır.

Ağaçlar ancak sap akış süresi sona erdikten sonra kesilebilir.

Baltayla ormanda yürüyen bir kişi baltasını saklamak zorundadır.

Bir evin inşaatının tamamlanmasından sonra doğaya olan borcunuzu iade etmeniz gerekir. Bir ev inşa etmek için kestiğiniz ağaç kadarını dikin.

Meyveleri toplarken, dallarını kırmadan toplamalısınız ve yabani hayvanlar için meyvelerin en az üçte birini ağaçta bırakmalısınız.

Ormanlık alanlarda, ibadet yeri olarak seçilen alanlarda ne dallar ne de ağaçlar kesilemez.

Çimler elle yolunmaz.

Nehirler ve Akarsular dünyanın atardamarlarıdır. Temiz ve özenli tutulmalıdır.

Xabze insana bu dünyada geçici olarak bulunduğunu hatırlatmayı gerektirir ve bu nedenle doğa sadece bizim değil, bizden sonra gelenlerindir.



Xabze, Psape

Psape, onurun korunması, şefkatin tezahürü gibi kategorilerle birlikte insanın ruhunu iyileştirmenin bir yolu olarak; muhtaçlara yapılan yardımdır. Kelime iki bileşenden oluşur “Pse” Ruh - “Pe” Başlangıç, Kaynak, Üs. Bu nedenle Ruhsal başlangıç olarak ifade edilebilir. Psape’nin yardıma ihtiyacı olanlara yardım sağlayarak manevi doyum sağladığına, ruhsal olarak zenginleştirdiğine inanılır. Ruhu kusursuzlaştırmanın bir aracı olarak kabul edilir. Psape işleyen kişi hakkında büyük bir saygıyla bahsedilir.

Psape işleyen kişi hiçbir karşılık maddi manevi hiçbir karşılık beklememelidir. Bunların peşinde koşarsa, karşılığında bir beklentiye girerse o zaman yapılan Psape sayılmaz çünkü ücretsiz değildir. İzin verilen tek ödül: neşe ve memnuniyet duygusudur yani yaptığı iyilikten alacağı tek ödül Psape gerçekleştirdiğinin farkına varmasıdır.

Makbul olan Psape’nin isimsiz olduğu, yardım sağlanan kişinin bunu kimin yaptığını bilmediği şekildir. Örneğin: Yakacak odun kesmek için yalnız yaşlı bir kadının bahçesine geceleri gelir ve odunlarını gizlice keserler. Başka bir örnekte: Ekonomik durumunu kötü olan bir kişinin kapısının önüne sabah erken saatlerde gizlice yiyeceklerin bulunduğu sepet bırakılır.

Böyle gizli Psape’nin önemli yönü şudur: Yardımın verildiği kişinin şükranları bu durumda belirli bir yararlanıcıya yönelik olmaz. Bu yardımı alan kişiyi hayırsevere ahlaki bir bağımlılıktan, onun lehine bir zorunluluktan kurtarır. Psape’yi işleyen kişi memnuniyet, rahatlama ve neşe hissederse Psape hedefine ulaştı sayılır.

**

Sizlere bu belgede eski Xabze’yi ve bu eski Xabze’de Thamade’yi.. ve Thamade’nin görevini ve Xabzenin dünyaya ve doğaya karşı tutumuzu belirleyen bir takım bilgileri aktarmaya gayret ettim. Eksiğinin çok olduğu kuşkusuz doğrudur, ancak yazılı tarihi olmayan bir halkın radikal deformasyonlar geçirmiş ve kendi formatını kaybetmiş önemli bir değeriyle ilgili doğru-tarafsız bilgiler bulmak kolay değil. Bu konulardaki araştırmalarım ilerledikçe sizlerle paylaşacağım.
Share:

Jıneps Gazetesi Mayıs Baskısı: 19 Mayıs, 20 Mayıs, 21 Mayıs…





Soykırımın 155. yılı…





Yüzlerce yıllık tarihe akmış kan ve gözyaşını düşünüyorum. Anaların, genç kadınların ve çocukların sessiz feryatlarını.. Oğullarını toprağa vermek zorunda kalan ihtiyar bir babanın yürek sızısını.. Tarih bunları tarif edebiliyor mu acaba? Kendini vatanını savunurken ölenlerin acısı mı daha ağırdır yoksa vatanını savunmak için ölenlerin ardında kalanların, gemilere bindirilip gitmek zorunda olması mı vatanlarından? Sürgün çocuklarının kendi vatanlarına yabancı olması mı yoksa; hangisi?





Üstümüzde tarihin yükü, iki imparatorluk arasında; özgür olmak kolay mı sandınız? İki canavarın dövüşünden arta kalana bakın hele: kanayan bir tek biz kalmışız! Çerkesyamızın yarasıyız biz, 155 yıldır kanamaktan artık kurumaya başlayan Çerkeslik yarasıyız. Bakın; bu toprakların yabancısıyız biz, Türkiye’nin yabancısıyız! Suriye’nin yabancısıyız! Irak’ın yabancısıyız, Lübnan’ın, Ürdün’ün, İsrail’in yabancısıyız. Biz: Karadeniz’de batan gemilerden değil, sahile vuran ölülerimizden değil, 40 gelin Çeşmesindeki gelinlerimizden değil, bataklıklardaki sıtma virüsünden değil, Gönen’den, Manyas’tan, Kosova’dan, Menbiç’ten, Golan’dan, Hicaz demiryollarında sürünmekten değil; vatanımızdan kanıyoruz! Sürgünde kanıyoruz! Sürgünden ölüyoruz! Çünkü Çerkes olmak yetmiyor, Çerkes kalmak zorundayız! Çerkesler Çerkesya olmadan, Çerkesya Çerkesler olmadan olmuyor: ikisini bir arada tutmak zorundayız! İkisinden biri olmayınca sürekli kanıyoruz! Azalıyoruz! Tükeniyoruz...





Ey Çerkes evladı! Bir halkın en büyük düşmanı, kendi içinde yarattığı düşmanlarıdır. Çünkü her vuran Çerkesliğe vuracak, her vurulanda Çerkeslikten vurulacaktır böyle bir düşmanlıkta! Ne diye kendine, kendinden düşmanlar yaratmakla uğraşır durursun? Yetmez mi kanadığın, 155 yıldır kanıyor yaran! Sen vatansız mısın? Sana yetecek kan kalmadı sende; yetmez mi başkasına akıttığın? 155 yıldır vatanından uzakta, sürgün bir kaderin girdabındasın, ama sen vatansız mısın? Ne diye vatansız vatansız dolaşırsın! Yetmez mi artık bu anlamsız vatansızlığın? Ey Çerkes evlatları, hepinizinde kanayan yeri ortak yarasıdır artık vuruşmayın! Sarılın ve düşünün! Atalarımızı vatanından sürgün eden mi daha illettir, yoksa bizi vatansızlaştıranlar mı? Dilimize yasak koyanlar mı daha kötüdür, yoksa bizi dilsizleştiren mi? Varlığımızı tanımayanlar mı daha haindir yoksa yanlış tanıtanlar mı? Ey Çerkes evladı: Başkasına dökecek kanın kalmadı, sen bizim son damlamızsın.. En kıymetli damlamız! Ya yeniden dolacak bir okyanusun başlangıcı ya da tükenmekte olan okyanusun son damlası.. Tüketme kendini, tükenme artık! Yok olma… Hiç kimseye faydası yok yokluğunun. Var ol! Var olmaya çalış! Artık barış kendinle, kendin ol artık. Başkalarına verecek hiçbir güzelliğin kalmıyor bu yoklukta, tükenmişliğine hiç kimsenin ihtiyacı yok.. Var olmalısın, başkalarının senin kardeşliğine ihtiyacı var! Önce sen olmalısın! Senin gücüne, senin varlığına ihtiyacı var..! Artık barış kendinle, kendin ol: dünyayla, halklarla kardeş ol artık..





...Soykırımın 155. yılı





155 yıldır her gün devam eden bir süreç bu soykırım.





Çerkes Soykırımı:


Çerkesya’nın Çerkessizleştirilmesidir… Bunun tarihi ve sorumluları bellidir, gelişmesi ve sonucu ortadadır. Mücadele etmenin ana hattı 155 yıldır sürgün yaşayanların vatanlarına geri dönebilmeleri için mücadele yürütmek ve Çerkesya’nın yeniden Çerkesleştirilmesi için demokratik yollarla 365 gün sürecek bir mücadeleyi örgütleyebilmektir. Bu örgütlenmeyi engelleyen yegane sebep Çerkeslerin kimliksizliğidir. Bu kimliksizliğin en temel nedeni vatansızlaşmadır, yani Çerkeslerin Çerkesya’sızlaştırılmasıdır.


Bu yüzden bizler yılda 364 gün Çerkesleri tekrar Çerkesya’lılaştırmak için mücadele etmedikçe 1 günlük anmanın hiçbir önemi kalmamaktadır. 155 yıldır vatanımız Çerkessizleştirilmekte, Çerkesler vatansızlaştırılmaktadır.. Bunu engellemeli ve 21 Mayısları toplumsal dirilişimizin temellerine çevirmeliyiz.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler