Hep siz yaratmak / Jıneps Temmuz



Toplumumuz kendine küçük-küçük, irili-ufaklı bir çok cemiyet kurmuş ve her bir cemiyetin ayrı bir Çerkesliği yaşıyormuşçasına, ayrı ayrı konulara, toplumumuzun en büyük sorunlarıymış gibi yaklaşım gösteriyor olmasından dolayı yazıyorum bu ay.


Bizim sorunumuz nedir biliyor musunuz?
Bizim sorunumuz daha biz ol(a)madan “siz” yaratmak. Bizi bul(a)madan, sizi icat etmek. Bu önemli sorun çünkü bir türlü olmayan “bizler” sürekli “sizleri” tartışıyoruz her mecrada.  Bakmayın şu alemde her yere yazılan “biz” kelimesine. Tek başına biz olandan tutunda, 3-5-10-100 kişiyle biz olana bakmayın. Böyle biz mi olunur yahu! Biz dediğinin temel bir doğrusu olur, bu temel doğrusu içinde sağı olur, solu olur.. erkeği olur, kadını olur.. büyüğü olur, küçüğü olur.. cahili olur, aydını olur… kavgası olur, barışı olur… hepsi birbiriyle mücadele halinde olur, ama hepsinin birbiriyle olan mücadelesinde bile temel doğruyu büyütmek ve güçlendirmek gibi bir amacı olur.
Oysa biz sürekli küçülmekteyiz
Var mı? Yok.
Eline kalem değen, kendini “biz” kabul ettirmek için sürekli bir “siz” yazıp duruyor. Daha “ben” olamamış kişilere: daha bu dünya için, kendi ailesi için, kendi geleceği için doğru karar verecek, düşünecek yetisi olmayan kişilere: “siz” demeyi öğretiyorlar.
İşte bu yüzdendir ki: Dünyanın diğer halklarında olduğu gibi iyisi ve kötüsüyle, eğrisi ve doğrusuyla oluşan “BİZ”, Çerkeslerde YOK. Çerkeslerde iyisiyle, kötüsüyle, eğrisiyle, doğrusuyla hep SİZ var.
Bir Çerkes toplumsal alanda kendini “ben” olarak var edebilmek için hep “sen” diye hitap eder bir ötekine. Ben bunları başardım, bunları ortaya koydum, bunun sağlanmasında katkılarım oldu demez! Bunlarla “ben” olmak zordur. O da “ben” olmanın bir diğer yolunu seçer: sen hiçbir şey başaramadın, sen ortaya hiçbir şey koymadın, hiçbir şeyin sağlanmasında katkıların olmadı deyiverir. Yani “sen yoksan; ben varım”
Oysa sen varsan, ben varım. Ben varsam, siz varsınız. Siz varsanız, biz olmalıyız. Ancak bu benliğin, senliğin, bizliğin ve sizliğin ortak bir birliği olmalı. Toplum olmak böyledir. Toplum; kişilerin aileleri, ailelerin kültürleri, kültürlerin dilleri, dillerin milletleri yarattığı bir yerde durur ve emin olun aynı aileyi oluşturan kişilerin bile arasında doğal bir mücadele, doğal bir çatışma hep olur. Ancak temelde bu; aile de bir “siz” yaratmak için değil, aileyi bir tutmak için önemlidir.


*

Ben küçük bir Çerkes iken hatırlıyorum da arkadaşlarımızla hep sülalelerimizi yarıştırırdık. Herkesin kendi sülalesi kendine en iyiydi, ama kimse kendi sülalesinin en iyi olduğunu kanıtlamak için sülalenin topluma katkısını konuşmazdı, diğer sülaleyle (veya sülaleye mensup bir kişiyle) ilgili o zamanlar doğru saymamayı öğrettikleri (uyuşturucu bağımlılığı, yabancılarla evlilik vs.) şeyleri ortaya koyardık kendi sülalemizi en iyisi yapabilmek için. Kendi taşralı (Reyhanlılı) Çerkesliğimizi övmek, göklere çıkarmak için Reyhanlı Çerkeslerinin, Çerkeslik (veya insanlık) için örnek gösterilecek derecedeki çalışmalarını değilde, başka Çerkes taşralarının yapmadıkları şeylerle ilgili konuşur dururduk. Hele ki çoğunluğumuzun Abzeh olduğu taşramızda, ne yüce bir boydan olduğumuzu Kabardeylikle kıyaslayan o zavallı halimizi hiç yazmayayım. O zamanlar başka Çerkeslerin, başka yerlerde aynı şeyi yaptığının garantisini veremem, ama yaptıklarınada eminim.  Çünkü; bugün dahi Çerkeslerin en iyi yaptıkları şey, kendilerini (veya ait hissettiklerini) var edebilmek için başkalarına saldırmak ve onları suçlamak. Biz olmanın bir çok güzel yolu varken, inatla ve sürekli bir siz yaratmaya çalışmak. Çünkü eğer bir siz yaratabilirlerse, kendilerinin “biz” olacağına inanıyorlar.  
Gelin; eğrisiyle-doğrusuyla “bir” olabileceğimiz, farklı şekil ve yöntemlerle düşünüp amacına Çerkesliği yerleştirebileceğimiz bir “biz” zemini oluşturalım. Hayat bizi nereye götürüyor, biz hayata iz bırakabiliyor muyuz? Toplumsal olanı tekrar hayat için üretebiliyor muyuz konuşalım.

Bu yazı Jıneps Gazetesi Temmuz baskısında yayınlanmıştır.

Share:

Dağ Yahudileri ve "Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesler"



Hayatımın laneti olarak ilgi duyduğum hikayeler, konular, haberlere hep vaktim yokken kavuşurum ben. Ne kadar ilgi duysam bile yeteri kadar zaman ayıramayacağım için hep not alırım böyle şeyleri: vaktin bol olduğu bir zamanda ilgi ve dikkatle araştırmak, okumak ve öğrenmek için… ama ne fayda? Kendi geleceğimle ilgili yaptığım en uzun plan dahi 6 günü geçemezken yani sözün özü ben hayatımdaki 7. günü bile ön göremezken, genelde aldığım notla kalırım ve aldığım not benim onu görmemi dahi yıllarca bekleyebilir. Geçtiğimiz akşam notlarımı şöyle karıştırırken buldum kendimi.. Hangisini bir diğerinden daha çok merak ediyorum acaba diye bakınırken..“Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” diye bir not almışım. Rahmetlik nenem geldi aklıma, Yahudileri hiç sevmezdi, çünkü Yahudileri sevemeyeceği, Yahudileri sevmemek için nedenleri olacak bir ömür yaşamıştı kadıncağız. 85’li yaşlarda alzheimer olduğunda bazı geceler aniden kalkıp evdeki havluları ıslatır eve hava giren ne kadar kapı ve pencere aralığı varsa oraları kapatırdı İsrail yüzünden. Evet: İsrail-Suriye savaşından kalma bir travmaydı. Yoksa hiçbir Yahudi kişisi ile alıp veremediği yoktu kadıncağızın. Yahudilere dair bildiği tek şey savaştı, bombardımandı, ölümdü, çocuklarını korumaktı sonuçta. Nenem en sinirlendiği zaman, bildiği en büyük küfür olarak “Yahudi” derdi. Nenemin dizleri dibinde geçen çocukluğumun cahil evresi süresince, Yahudiliğin ne olduğunu, Yahudilerin kim olduğunu bile bilmezken bende mecburen nenemin Yahudi nefretini paylaşırdım. Aydınlanma sürecim içinde, sebebini ve nedenini bilmediğim ve çocukluktan gelen bir çok nefretim gibi Yahudilere olan nefretimden de kurtuldum. Yinede defterimin arasında gördüğüm “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” notu içimde çocukluğumdan bu yana yaşadığım her süreci hatırlatırken merağımı iyice cezbetti diyebilirim. İşte bu not üzerinden ve teknolojinin de epey yardımıyla bu konuyu irdeledim. Prof. Yair Auron’un Barış müzesinde “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” üzere düzenlediği etkinlikten yola çıkarak bu sizlere bu yazıyı hazırladım. Bu yazıda hem etkinliğin sebebi olan kurtarılmış Yahudi çocuklarının hikayesini kendi tarzım ve çapımda anlatmaya karar verdim. Ancak belki hikayeden önce Kafkasya bölgesinde Yahudi varlığını ve Nazi ordularının Kuzey Kafkasya’daki etkinliklerini kısaca hatırlamakta fayda vardır.

Kovalev’e göre Naziler 1942 sonbaharında Hazar Denizi’nin petrol sahalarını ele geçirmek maksadıyla ilerlerken Kuzey Kafkasya bölgesine girdiklerinde; ele geçirdikleri bir çok yerde yaptıkları gibi Essentuki, Pyatigorsk ve Kislovodsk’ta yaşayan 8 bin Yahudi’yi öldürdüler.

Kuzey Kafkasya bölgesindeki bu denli Yahudi varlığı Nazi subaylarının kafasını karıştırmıştı. Bunlar, bugün bile araştırma konusu olan ve uzun zamandır Kafkasya bölgesinde yaşayan Dağ Yahudileriydi. Bu Dağ Yahudileri grubundan bazıları doğrudan Nazi işgali altında olan bölgelerde hayatta kalmayı başarmıştır. Kabardey’in başkenti Nalçik Yahudileri, Nazi işgali sırasında etkinlenmeyen gruplardan biridir. Nalçik Yahudilerinin doğrudan Nazi işgali altında olması dolayısıyla Naziler tarafından katledilmemiş olmasıyla ilgili bazı araştırmalar yapılmış olsada kesin bir sonuca varılamamıştır. Yahudilerin Kafkasya bölgesindeki varlığı çok eskidir. Ancak Kafkasya bölgesi insan tarihinin başından bu yana bir çok halk için bir kavşaktır. Bu bölgeden geçmemiş bir halk olmadığı bile söylenebilir. Hazar Denizinin batı kıyısı, Orta Avrasya ve Ortadoğu arasında seyehat etmek isteyenler için Kafkasya önemli bir yoldur. Sonuç itibariyle Kafkasya için söylediğimiz bu güzergahtan bakınca mesela Dağıstan Cumhuriyeti etnik açıdan dünyadaki en farklı bölgelerden birisi haline gelmiştir. Dilleri ve gelenekleri ilişkisiz bir çok halk yanyana yaşayabilmişlerdir . Ayrıca bu bolluğun bereketi olarak geliştirdikleri barış sayesinde bu farklı halkların her biri kendi dil ve geleneklerini binlerce yıldır korumayı ta ki Rusya’nın bölgeyi işgaline kadar korumayı başarabilmişlerdir. Rusya’nın bölgeyi işgal girişimiyle birlikte dine dayalı bazı hoş görüsüzlüklerden bahsedilebilir. İşte konumuzun bizi ilgilendiren kısmıda bizim bildiğimiz kadarıyla burada başlar. Gerisini araştırmak isteyen: Rusya’nın Kafkasya’yı işgaliyle birlikte din ve savaşın nasıl bir politikaya çevirildiğini araştırabilir. Biz konumuza dönecek olursak: Rusya’nın Kafkasya’yı işgal etmek üzere başlattığı askeri politikanın Kafkasya’nın (en çokta Dağıstan’ın) farklı halkları arasındaki ilişkileri bozması: (Daha çok 1820’lerde Rus barbarlığının vahşiliğini arttırmasıyla) bahsettiğimiz bölgedeki yerel liderler İslam bayrağı altında birleşmeye ve savaşı cihada çevirmeye başlamasıyla gelişmişti. Bu sebeple bahsettiğimiz bölgede yaşayan Dağ Yahudileri gerek Rus işgal politikasının yarattığı bu savaştan kaçmak gerekse bölgede artık kendilerini güvende hissetmemeleriyle, canlarını ve dini özgürlüklerini güvence altına almak üzere batıya göç ettiler. Ulaşmak istedikleri yer bir kaç farklı sebepten ötürü Çerkesya’nın en doğusundaki Kabardey bölgesiydi. Mesela ilgili tarihlerde Kabardey bölgesindeki savaş bitmiş sayılırdı ve bölgenin nüfusu 1790lı yıllardaki nüfusunun %10’nu kadar kalmıştı. Ayrıca Nalçik şehri bütün bölge için bir ticaret merkezi haline dönüştürülüyordu. Rus-Çerkes savaşı batıya doğru kaydığından, Çerkesya’nın doğusu batı Çerkesya’ya oranla daha istikrarlıydı. Ancak Dağ Yahudilerinin bu bölgeye ilgilerinin belkide en önemli sebebi, Çerkeslerin çoğunluğunun İslam dinine mensup olmalarına rağmen toplumsal ilişkilerinin Xabze tarafından belirleniyor olmasıdır diyebiliriz. Çerkesler hem kendi aralarındaki ilişkilerinde hemde çevrelerinde bulunan diğer halklar ile olan ilişkilerinde xabze kanunlarını uyguluyorlardı. Belkide bu özellikleri, Dağıstan’da kendini güvende hissetmeyen Dağ Yahudilerinin bu bölgeye gelme arzularındaki en büyük sebeplerden biriydi. Konuğun neredeyse kutsal olduğu düşüncesi Çerkes kültürünün önemli bir parçasıydı ve misafir asla teslim edilmezdi, misafirlerin sorgulanmasına dahi izin vermezlerdi. Dağ Yahudilerinin Çerkesya’daki varlığı böylece oluştu ve zamanla Çerkesya’nın bir çok bölgesi olmak üzere Kuzey Kafkasya’da Yahudi toplulukları oluşmuş oldu. Konuyla ilgili ayrıntılı okuma yapmak isterseniz kaynak yazının en altında [Kaynaklar] bölümünde bulunacak. Ancak henüz sona gelmeden önce Prof. Yair Auron’un Barış müzesinde “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” üzere düzenlediği etkinlikte bahsettiği hikaye nedir diyecek olursak onuda şöyle anlatabilirim:



Nazi ordusunun Leningrad’ın kapısına kadar geldiği 2nci dünya savaşının en kritik zamanlarında Gürcistan SSC ülkede yaşayan Yahudi çocukları trenle tahliye etme girişimiyle başlıyor hikaye.. Çocukların bir çoğu 13-14 yaşlarında. Günlerce süren tren yolculukları sırasında bir gün Nazi ordusu treni bombalıyor ve onlarca çocuğun öldüğü söyleniyor bu bombalamadan. Tren bombardıman sonucunda hasar alıyor ve hayatta kalan çocukların artık trenle kaçma umudu kalmıyor. Bir Rus subayı eşliğinde at arabalarıyla ilerliyorlar. Bazı köylerden (muhtemelen Kazak köyleri) geçen çocuklar köylerde barındırılmıyor ancak Kazaklar çocukları Çerkes köylerine hiç girmemeleri, girerlerse öldürülecekleri konusunda uyarıyor. Ayrıca Nazi kuvvetleri de bölgededir. Ancak çocuklar geçen zamanda açlık ve hastalıktan perişan olmuş ve çaresiz durumdadırlar ve şanslarını denemekten başka kurtulma şansları kalmamıştır. Netekim Müslüman bir Çerkes köyüne girerler. Köyün erkekleri savaş yüzünden köylerinden uzaktadır. Köyde yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardır. Durumlarını anlattıklarında ise köylüler toplantı yaparlar. Toplantının konusu: Çocukları kabul edip etmemek değildir, çünkü çocuklar misafirdir ve Çerkeslerde misafirlik kutsaldır. Toplantının konusu gelen çocukların nasıl barındırılacağıydı ve neticesinde her hanenin bir çocuğu misafir etmesine karar verildi. Çerkesler çocukların Yahudi olduklarını ve Yahudileri barındırmanın tüm köyü tehlikeye atmak anlamına geldiğini biliyorlardı. Bu nedenle misafirlik boyunca hem köyün hemde çocukların güvenliğini sağlamak amacıyla Yahudi çocuklara hızlıca Çerkes isimleri olan yeni kimlik belgeleri çıkarttılar ve kendi evlerinde sakladılar. 152 gün süresince bu çocuklar Nazilerin kontrolünde kalan bu köyde Çerkeslerin içerisinde yaşadılar. Bu süre boyunca Naziler tarafından yalnızca 1 çocuk yakalandı ve katledildi. Diğer çocukların kaç kişi oldukları ve daha sonra ne yaptıklarıyla ilgili yeteri kadar belgeye ulaşamadım, ancak çeşitli kaynaklarda 30-40 kadar çocuk geçtiğini söyleyebilirim.






Kaynakça:


Avraham Burg, Haaretz tarafından okunan incelemeyi -
haaretz.com/jewish/books/.premium-1.727542
Amiramov, Sergei. Interview by Irina Moshel, October 12, 1998, Interview 39735, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.
Arad, Yitzhak. The Holocaust in the Soviet Union. Lincoln, Nebraska and Jerusalem. University of Nebraska Press and Yad Vashem, 2009.Asailova, Maral. Interview by Irina Moshel, January 10, 1998, Interview 39801, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Ashurov, Mikhail. Interview by Svetlana Danilova, undated, unpublished paper.Ashurova, Bisirit. Interview by Irina Moshel, January 7, 1998 Interview 38626, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Aslanbek, Mahmut. Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciasi. Ankara: Çankaya Matbaası, 1952.Babich, Irina. Evoliutsiia Pravovoi Kul’tury Adygov (1860-1990-e gody). Moscow: Institut etnologii i antropologii RAN, 1999.Begun, I., ed. Gorskie Evrei: Istoriia, Etnografiia, Kul’tura. Jerusalem/Moscow, DAAT/Znanie, 1999.Biazrova, Zhneya. Interview by Sergei Shpagin, January 9, 1998, Interview 39800, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Bugai, Nikolai, et al., eds. Natsional’no-Gosudarstvennoe Stroitel’stvo Rossiiskoi Federatsii: Severnyi Kavkaz (1917-1941 gg.). Maikop: Adygeiskii Resoublikanskii Institut Gumanitranykh Issledovanii, 1995.----------------. The Deportation of Peoples in the Soviet Union. New York: Nova Science Publishers, 1996.------------------ and Askarbi Gonov. Kavkaz: Narody v Eshelonakh. Moscow, Insan, 1998.Danilova, Svetlana, ed. Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. Nalchik: “El’brus,” 1997--------------------------. “Zhivi i Pomni!” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 56-60.-------------------------. “Moia Bol’, Gordost’ i Nadezhda,” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 8-16.David, Itskhak. Istoriia Evreev na Kavkaze. Volume II. Tel Aviv: Kavkasioni, 1989.Feferman, Kirill. “Nazi Germany and the Mountain Jews: Was There a Policy?” Holocaust and Genocide Studies 21.1 (Spring 2007): 96-114.Gammer, Moshe. personal correspondence.Goble, Paul. “With a Stroke of a Pen, Daghestani City Tats Officially become Mountain Jews,”http://windowoneurasia2.blogspot.com/2013/05/window-on-eurasia-with-stroke-of-pen.html.Ifraimova, Shura. Interview by Irina Moshel, January 11, 1998, Interview 39747, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Isakova, Fenia. Interview by Maria Lackman, February 8, 1998, Interview 39744, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Kabuzan, Vladimir. Neselenie Severnogo Kavkaza v XIX-XX Vekakh: Etnostatisticheskoe Issledovanie. St. Petersburg: BLITs, 1996.Karcha, Ramzan. “Genocide in the Northern Caucasus,” Caucasian Review 2 (1956): 76.---------------------. “The Peoples of the North Caucasus,” Nikolai Deker, Andrei Lebed, eds. Genocide in the USSR: Studies in Group Destruction. New York: The Scarecrow Press, 1958: 41.Kovalev, Boris. Natsistskaia Okkupatsiia i Kollaboratsionizm v Rossii 1941-1944. Moscow: Tranzitkniga, 2004 .Motaeva, Guri. Interview by Sergei Shpagin, January 6, 1998, Interview 39597, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Rabaev, E. A. «K Istorii Evreiskikh Obshchin Severnogo Kavkaza.» 1999. http://www.istok.ru/library/131-k-istorii-evreyskih-obschin-severnogo-kavkaza.html. 7 9 2013.Semenov, Igor. Kavkazskie Taty i Gorskie Evrei: Nekotorye Svedenii o nikh i Problemy Proiskhozhdenia. Kazan: Tan, 1992.Shamilov, Rovino et al., “Bud’te Prokliaty, Fashistskie Izvergi!” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 50-4.Yagudaev, Nagdimoso. Interview by Maria Lackman, August 19, 1998, Interview 46312, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.

Share:

Geleceğin bir Gelecek Hayali



Bizim Çerkeslerin en büyük sorunlarından birisi odak problemi galiba. Ne zaman güncel hayatımızı kaleme almayı ilke edinmiş bir Çerkes yazarını açıp okumaya başlasam; güncelin hep Çerkesleri teğet geçen ifadeleriyle aklımı karıştırıyorum. Dernekleri ve federasyonları saymazsak Çerkeslerin içinde birçok irili-ufaklı enformel grup var. Bu grupların çok olmasının nedeni çok fazla fikir ayrılıkları barındırmaları değil. Aynı düşünceden beslenen ancak yine de iç içe geçmeyen gruplar da var. Grupların bir çoğunun içerisinde de kişisel farklılıkları grup içine yansıtarak hep an kollayan bir mücadele var. Her an bir grubun içinden çıkıp, başka bir grubun içinden çekerek yeni bir grup olarak harekete geçecek bir potansiyel var. Gruplar genelde iki merkezli ve bir merkezleri elbette hepimizin şıp diye anlayabileceği gibi; Çerkeslik merkezi. Diğer merkez ise genel olarak çok fazla ayrıntılara bölünmüş şekilde Çerkeslik olmayan merkezleri. Yani nedir derseniz; işte kimisi felsefe, kimisi ekonomi, kimisi inanç gibi şeyler. Bir taraftan hepsinin ortak merkezi olan Çerkeslik, bu grupları pekiştirmek ve çalıştırmak için fırsat gibi gözükse de, diğer taraftan ikinci merkez olan diğer şeyler bu grupları ayrıştırmak ve hatta çatıştırmak isteyenlere fırsat oluyor.

Burada insanın motivasyon faktörü çok önemli tabi ama; genelde insanımızın düşünürken ve yazarken kendisini motive ettiği alan Çerkes merkezli olmayınca yani diğer ikinci merkezinden gelişince; insan yukarıda anlattığım bu grupların ikinci merkezlerine saldırarak Çerkes merkezlerini fethetmek üzerine bir düşünceye kapılıyor. Bu sadece birinin birine yaptığı şey değil, genel olarak farklı merkezlerin birbirine sürekli uyguladığı strateji. Belki strateji bile değil... Plansız, üstüne düşünülmeden, doğal olarak gelişen bir refleks.

Böyle konuları okuyunca ya da yukarıda anlattığım bir olayı tam da yaşarken, bu sorunun çözümü için herkesin aklına “ikinci merkezi” dışarıda bırakmak gerektiği geliyor. Çünkü ikinci merkez ortadan kalktığında herkesin Çerkes merkezinde birbiriyle kenetleneceği gibi saf ütopyalar kuruyoruz. Ancak ne yazık ki sadece Çerkesler değil, hiçbir insan tek kimlikli yaşamıyor hayatta. İnsanların ve doğal olarak Çerkeslerin hem toplumsala dönüşmüş hemde bireysel olarak hayatlarında taşıdıkları birçok kimliği bulunuyor. Çerkes gruplarının kendi içinde ve Çerkeslerin umuma açık meclislerinde de yeteri kadar konuşulmamış şeylerden birisi de dünyada insanların artık tek kimlikli bir hayatı yaşamıyor oluşu. Her insanın artık birden fazla kimliği var ve insanların önceliklerini de belirliyen şeyler olabiliyor bu kimlikler. Artık insanlarımız sadece Çerkes değiller. Hayatı sadece Çerkesliklerine bakarak değerlendirmiyorlar. Kazanmak istedikleri, korumak istedikleri, büyütmek istedikleri tek şey Çerkeslik değil. Belki bir çoğunda, söylemin dışında gelişen pratiğe bakılınca; Çerkeslik ‘korunmak, yaşanmak, büyütülmek, kazanmak’ istenen şeylerin listesinde bile olmuyor. Bunları gözetmek gerekir. Bunları konuşmak, tartışmak gerekir ve hatta bunları konuşurken, tartışırken; bir disiplin de olmalıdır. Bilimsel bir disiplin olmalıdır. Uzman kişilerin bu disiplini oluşturması gerekir. Tartışmaları atışmalardan ayırararak; farklı görüşleri bu disiplin içinde tartışmaya açmak ve bu tartışmalardan bu disiplin çerçevesinde bir sonuç çıkarma amacı gütmek gerekir.

Bu disiplinden yoksunuz ve gruplarımızın birbiri arasında yaptıkları şeyler de, tartışmaktan ziyade atışmaktan öteye gitmiyor. Çerkes camiasının alanlarında ortaya çıkan önemli ya da önemsiz her konu bir atışma alanına çevriliyor. Bu alanda gruplar, daha doğrusu grubu kalemleriyle motive eden yazar-çizer takımları; Çerkeslik meselesine sadece kendi doğrularına nicelik kazandırmak amacıyla kullanılabilir bir insan kaynağı gözüyle bakıyor. Daha temiz deyimle: İnsanları örgütlemek için değil, örgütü kalabalıklaştırmak çabası sürdürüyor. Eğer bu bir politika ise, bu politikaya Çerkesleri ilgilendiren yakın tarih üzerinden şöyle açıklama getirebiliriz.

* Demokratik açılım sürecinde Türkiye’de hiçbir haktan yararlanamayan tek kalabalık unsur Çerkes halkı oldu.

* Çerkes sorunu hiç kimseye anlatılamadı.

* Çerkes talepleri Çerkesler tarafından dahi kabul göremedi.

* Suriye’deki terör saldırıları ve iç savaş sürecinde bu savaştan etkilendiği halde Çerkesler ne dünya gündeminde, ne Rusya gündeminde ne de Türkiye gündeminde çok ilgi gören bir konu olamadı.

* Çerkesler hiçbir zaman hiç kimse için caydırıcı bir kamuoyu oluşturamadı.

* Hiçbir toplumsal proje üretilemedi, üretilen projeler hiçbir zaman toplumsal olamadı.

* Çerkes kimliği siyaset için şahıslar tarafından üniforma yapıldı. Şahsi kariyer için bu kimlik araçsallaştırıldı.

Ben dünyadaki hiçbir etnik kimliğe beğenmemezlik etmem, ancak toplumumuzun genelinde insanlar ne yazık ki Çerkes kimliklerini sözle-lafla öyle yüceltmişlerdir ki; Çerkes olmayan hiçbir toplumu beğenmezler. Onlar şöyledir, bunlar öyledir, bizde falanca yüzyıldır şöyleyken bunlarda daha yeni böyledir gibi laf kalabalığından geçilmez. Ancak şunu da not olarak düşeyim: Yaşadığımız bu coğrafyada son 10 yılda olan biten her şeyde hiç kazanmadan hep kaybeden tek kalabalık unsur: biz yani Çerkesler olmuştur.

Şapka öne konulmalı; kelimiz de kimseden saklanmamalıdır.

Gelecek vizyonu, geçmiş deneyimler olmadan hiçbir şey ifade etmez ve Çerkesliğin geçmiş 150 yıllık deneyimi tek cümlede: hep kaybedip, utanmadan sürekli övünmek olmuştur.

Peki ne olmalıydı? derseniz; olmayan şeylerin değerlendirmesini yapmanın bu saatten sonra bir değeri yok. Uzak veya yakın tarihin birçok kırılma noktasında bulunmuş Çerkes halkı için, her kırılma döneminin kendi şartlarına uygun yüzlerce teoride bulunabiliriz. O zaman şöyle olsaydı, böyle olmazdı diye iddialarda bulunabiliriz. Ancak her çağ kendi içinde farklı gerçeklikler ve gereksinimler barındırıyor. Bizim sormamız gereken soru bugünden yarına doğru “peki ne olmalı?” sorusu olmalı.




Peki Ne Olmalı?

Bu soruya tek başıma benim cevap vermemin de, başka birilerinin de bu soruya tek başına cevap vermesinin de toplumsal bir değeri yok. Bu soruya hep birlikte - atışarak değil tartışarak- bir disiplin içinde cevap vermemiz gerekir. Niceliği örgütlemeye çalışan anlayışımızdan önce, niteliği örgütlemeye çalışmamız gerekir. Doğrusu ise, niteliğin kendisini Çerkeslikte örgütlemesi gerekir. Bu örgütlenmenin temelinin Çerkeslik olan bir disiplinle inşa edilmesi ve bugün Çerkeslerin, Çerkeslik haricindeki diğer tüm kimliklerini içinde nitelik olarak barındıran üyeleriyle çalışması gerekir. Bu örgüt; Çerkes halkının ‘Aydınlar topluluğu’ olarak Çerkeslerin içinde yaşayan her ikinci-üçüncü vs. kimlikleri barındırmalı, bu kimliklerin Çerkeslikle ilişkilerini değerlendirerek formüller bulmalıdır. Daha da önemlisi Çerkesliği bu kimliklere eritmeyen, bu kimlikleri Çerkeslikte eriterek toplumu önce bir HALK olarak; her düşünceden, her sosyal sınıftan, her cinsiyetten örgütlemelidir.



 Bu makale Jıneps Gazetesi Mayıs 2018 baskısında yer almıştır.

Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.


https://www.jinepsgazetesi.com/makale/gelecegin-bir-gelecek-hayali-2078

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler