tag:blogger.com,1999:blog-41073253494459407592024-03-28T02:54:05.924+03:00#APiSCANBERKCanberk Apiş'in Kişisel GünlüğüUnknownnoreply@blogger.comBlogger283125tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-77731868486086904692023-06-19T22:03:00.006+03:002023-06-19T22:05:13.726+03:00Bu seçimler Çerkesler için bir Milat mıydı?<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxr5EhvM1yngolnZNMh8nuWTa55mgYPNveXZ_QosNX2YwR6mjzjdzFmiv_EJFiK5ETnOR_X9-q9091UusHX5miHBt-Hmr3CE8N8-3eX5Gsqx-P9lVICI_lAok5TjQH0hBM8cd_vBqdiKaen4LWwcBPRNxjPiUNW3Hnu_-9-DuaaZmbRppJTbtRHaEaRGc/s864/metinkilic.jpeg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="644" data-original-width="864" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxr5EhvM1yngolnZNMh8nuWTa55mgYPNveXZ_QosNX2YwR6mjzjdzFmiv_EJFiK5ETnOR_X9-q9091UusHX5miHBt-Hmr3CE8N8-3eX5Gsqx-P9lVICI_lAok5TjQH0hBM8cd_vBqdiKaen4LWwcBPRNxjPiUNW3Hnu_-9-DuaaZmbRppJTbtRHaEaRGc/s320/metinkilic.jpeg" width="320" /></a></div><p></p><p>Türkiye'nin kutuplaşmış aktörlerinin (sağlı-sollu) seçimde birbirlerini hedefe koyarak ortaya çıkardıkları performans bir Çerkes olarak ancak midemi bulandırdı. Beterlerin içinden az beteri olduğuna kanaat getirilmiş (ki bana göre hiç öyle olmamıştı) bir aday etrafında "Hak, Hukuk, Adalet" söylemiyle bir araya gelmiş ülkemin ılık solu ve hatta kendisi kazanamayacağı için "belki kazandırabilirsem" mottosuyla bu ılık solun adayını destekleyen ülkemin "sıcak solu" kaybetme sersemliğini bir kenara atmış ve kaybetmenin onurlu tarihini kendilerini temizleyecek argümanlar ile yazmaya koyulmuştur. Devletin bütün olanaklarını arkasına alan gibi sihirli sözcükler ile nasıl destansı kaybettiklerini anlatmanın binbir yolunu arıyorlardır. Hatta bir kesim taraftarları da pusuda; kaybettikleri için teşekkür etmeye hazır kıta bekliyor da olabilir. </p><p>Fakat olay öyle ya; şimdi ben kaybettiği için teşekkür edeceğim 2 kişiye...</p><p>Seçimlerde Kayseri'den bağımsız Milletvekili adayı olarak kaybettiğiniz için teşekkürler Mutlu Akkaya! </p><p>Çerkeslerin siyasette temsil edilmediğini, temsil edilebilmek için sadece Çerkes doğmanın yetmeyeceğini; Çerkes olmanın ve Çerkes kalmanın mücadelesini vermenin farkındalığını oluşturdun. Sadece Çerkes doğmuş olsaydın belki kazanabilirdin. Sadece Çerkes doğduğu için seçime katılan ve seçimler kazanan birçok kişi var. Fakat hiçbiri Çerkes olamadı ve Çerkes kalamadı. Ancak sadece Çerkes doğmuş olmayı seçmedin, Çerkes olmayı ve Çerkes kalmayı seçtin ve bu yüzden kaybettin. Bunu bize tarafsız bir kişilik olarak gösterdin. Bunu görmek isteyen herkese gösterdin ve bu senin Çerkes olarak, Çerkes kalarak seçime girerek kaybetmenle izleyen herkesin gözünde mıhlandı. Bunu anlatabilmek için kaybetmen gerekiyordu. Zaten böyle bir ülkede, böyle bir halkı temsil etmeye aday olmanın gereğiydi kaybetmek ve dolayısıyla kaybetmene şaşırmadım, eminim ki sende şaşırmadın, 2015'de olsa yine kaybedecektin, 2011'de olsa yine kaybedecektin... Çünkü kazanmaya giden yollar kaybetmekten geçmektedir. </p><p>Sen şimdi bir kazanma hayalisin! </p><p>Belki kendinin tekrar kazanma hayalisin belki bir gencin kazanma hayali ve en önemlisi doğru kurulmuş bir kazanma hayalisin Çerkesler için. Kaybederek bize böyle bir hayal kazandırdığın için teşekkürler Mutlu Akkaya! </p><p>Seçimlerde Ankara'dan Yeşil Sol Partinin Milletvekili adayı olarak kaybettiğiniz için teşekkürler Metin Kılıç!</p><p>Çerkesleri yıllarca hiçbir derdi ve talebi yokmuş gibi gösteren ve halklar ile aralarına duvarlar ören zihniyeti kendi enkazı altında bıraktın! Çerkeslerin talepleri bugün dernekleri aştı, şehirleri aştı; sokaklara doldu ve halklar ile buluştu. Çerkeslerin talepleri halkların yüreklerine mıhlandı ve halkların yüreklerinde büyüyor. Sayende kardeşlik sofrasında Çerkeslik adı, Çerkeslik sofrasında kardeşlik kavgası büyüyor. Bir yol açıldı, o yolu arayan buluyor. Çerkeslere halkları, halklara Çerkesleri kazandırdığın için, taleplerimizi tohumlara çevirip ormanlara yaydığın için Teşekkürler Metin Kılıç.</p><p>Bu seçimleri kim kaybetti bilmiyorum ama bu seçimleri Çerkesler kazandı! </p><div><br /></div><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-1110407749878624802021-07-30T23:49:00.006+03:002021-07-30T23:49:48.518+03:00Çürümüşlük ve Çerkeslik: Mecbur değiliz! <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLODfi-YLksg7rLwTXiVy00wBmyIEY9XEB_OzEENgKJYMEpk_w3SbJ1OMhMjIKw6zSOo3MK2xSHo8_o-lOekdlBki4hGGIjHdCXDI3ZLXvtdrBjkyR68qb1rhK_XJHkGaa9pF3o3KJKn0/s391/canberk+api%25C5%259F.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="271" data-original-width="391" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLODfi-YLksg7rLwTXiVy00wBmyIEY9XEB_OzEENgKJYMEpk_w3SbJ1OMhMjIKw6zSOo3MK2xSHo8_o-lOekdlBki4hGGIjHdCXDI3ZLXvtdrBjkyR68qb1rhK_XJHkGaa9pF3o3KJKn0/s320/canberk+api%25C5%259F.jpg" width="320" /></a></div> Elimizde olmadan inşa olunan gelecek umurumuzdada olmayınca, bu geleceğin toplumsal alanımızda yarattığı çürümüşlük ve çözümsüzlükte gün geçtikçe kökleniyor. Allah'ın her bir günü hiçbir Çerkesin kendisine yakıştıramayacağı bir çok şey, Çerkesliğin içerisinde kol geziyor ve hiç kimsenin de umurunda değil. Niye? Çünkü ola ola normalleşmiş, normalleşe normalleşe görülmez olmuş. Çerkeslerin büyük bir bölümü bir Çerkeslik ütopyasının içinde mışıl mışıl uyurken; bir şiddet kültürü Çerkesliğin içini oya oya tüketiyor. Biz şiddeti görüyor muyuz? Hayır... peki görenler buna tepki gösteriyor mu? Hayır! Bu ütopyanın sonu; şiddetin giderek normalleştiği ve Çerkesliğin de pek çok yer gibi insanlarımız için güvenli olmadığı bir alana çıkıyor. Ne ben güvendeyim, ne sen, nede hiç kimse! Bu şiddet; en başta çocuklarımızı yiyor. Bu şiddetin içinde gençlerimiz ve kadınlarımız çürütülüyor. Bu çürümüşlük yeni mi? Hayır! Ama artık kokuyor. Bunu en çok dert edinmesi, buna karşı en çok mücadele vermesi gereken sözüm ona toplumun kendisini temsil ettiği yerde oturan asillikten çatlamış efendiler ise; bu ütopyanın içinde geçmişle şişire şişire büyüttükleri balondan asalet ve nezaketleriyle pekte rahatlar. O güzelim saçlarını böyle şeylerle ağartmaktansa, yaşayabildikleri kadar asil olarak yaşayıp, övünebildikleri kadar Çerkes olacaklar. İşte durum böyle genç kardeşim; artık karar senin kararın.. çünkü gelecek senin geleceğin... Ben artık toplumsal alanımızda kokmaya başlayan bu çürümüşlüğü yok sayarak, geleceğe miras bırakmak istemiyorum. Geleceğe; kadınına, doğasına, çevresine, komşusuna şiddetin normalleştiği bir Çerkesliği de bırakmak istemiyorum. Sende isteme kardeşim! Çünkü hiçbir insan, hiçbir toplum böyle bir geleceği hak etmiyor. Çerkesliğe gelince; Çerkeslik hiç kimsenin tekelinde değil, ama hepimizin sorumluluğunda. Eğer ayrışmak yerine birleşir, çatışmak yerine tartışırsak; doğru bir yol bulacağız. Eğer birbirimizi anlamaya çalışırsak, o yol yoksa bile o yolu açacağız. Bu çürümüşlüğe mecbur değiliz; ne ben, ne sen nede kimse! ne insanlık, nede Çerkeslik... Gel; el ele verelim ve şiddeti içimizden defedelim! <p></p><div><br /></div><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-21426097060050294102021-07-01T02:35:00.000+03:002021-07-01T02:35:03.791+03:00Bozulan Kültür ve Direnen Çerkeslik <p> </p><p><br /></p><p><br /></p><p>Bozulan Kültür ve Direnen Çerkeslik </p><p><br /></p><p>Küçük yaşlarda ailemin gerek sosyal gerek ekonomik gerekçeler ile aldığı bir takım kararlarıyla ani ve hızlı değişen sosyal dokular içerisinde bulundum. Dünyanın bir mahalleden bir taşraya, bir taşradan bir şehre, bir şehirden bir büyükşehire akan ve sonra ülke denen sınırları da aşarak genişleyen düzlüğünde gezindim. Bütün bunlar olurken hem arkadaş çevrem hemde tanıyıp-adapte olmaya fırsat bulamadığım sosyal dokulardan geçtim. Bugün geriye dönüp baktığımda ise, bütün bu hayatım boyunca hem hayatımda hem düşüncemde ne çok değişimler olduğunu rahatça görebiliyorum. Ancak yine bugün geriye dönüp baktığımda değişmeyen bazı şeyleriminde kaldığını yazmak zorundayım. Bütün hayatım boyunca değişmeden üzerimde taşıdığım şeylerden birisi de elbette Çerkesliğimdir. Çerkeslik benim için hiçbir zaman düğünde kuru bir dansa, mutfakta bir lezzetli bir yemeğe, gereksiz bir övgüye, emeksiz bir tanıma uygun olmadı. Kuşkusuz bunda hem rahmetlik nenem Pihava Guga'nın, babam Apiş Hasan'ın, annem Albegte Hülya'nın katkısı çoktur ve yine Reyhanlı'dan bugün hayatta olan, olmayan; erkeğiyle-kadınıyla ve genciyle-yaşlısıyla o güzel insanların emekleri yadsınayamam. Düğününden cenazesine, kavgasından eğlencesine kadar herşeyin imece usülüyle toplumun iç içe girerek ve birlikte gocunmadan, erinmeden çalışıp üreterek çocukluğumuzda zihnimize inşa ettikleri Çerkeslik, küçük yaşlardan itibaren yaşadığım bütün sosyal ve ekonomik değişimlere direnerek bir yer edindi yüreğimde. İşte bu sebeple, ne ideoloji ne felsefe, ne din ne küreselleşme, ne siyaset ne de başka şeyler; Çerkesliğe olan yaklaşım ve mücadelemi değiştirmedi. Hayata bakış açım okuduğum her kitapta, dinlediğim her müzikte, yaşadığım her ilişkide yeniden inşa oluyorken, Çerkesliğim yüreğimde oturmuş bütün bu değişimlere karşı direniyordu bünyemde. Buna şaşıranlar, bunu görüp anlamayanlar, buna kızanlar ve sevinenler oldu elbette. İnsanı hep tek kimlikle görmek isteyenlere her zaman anlattım insanların bir çok kimliği olduğunu. Dinleyenler oldu, dinlemeyenler de. Görenler oldu, görmeyenlerde. Benimde elbet tek kimliğim olamazdı, beni anlamayanlarında tek kimlikleri yoktu, olmayacaktı. Hiç kimse tek bir kimlikle yaşayacağı bir dünyada değildi çünkü artık. İşte kendini tek bir kimlik altında göstermek isteyenlerin anlamadığı bundan başkası değildi. Oysa, her insan kendi geçmişine dönüp baktığında, ne çok değiştiğini görecektir. Elimizde olanıyla, olmayanıyla içerisinde akıp gittiğimiz bu yaşamda; zihnimizde ve yüreğimizde bir çok duygu ve düşünce olması o kadar normal ki; bunun olmaması anormal. Değişmek ayrı, bozulmak ayrıdır. Değişmek; eğer değişimi görerek ve değerlerimizi koruyarak mümkünse; değişmemekten daha iyidir. Ancak değerlerimizi çürüten, bizleri kalben ve zihnen hasta ederek dokunduğumuz yerleri de kirleten değişim; bozulumdur. Elbette değişeceğiz, değişmek zorundayızda; ancak bozulmamalıyız ve inanın bunu bugün ilk defa anlatmıyorum, bunu defalarca anlattım. Eğer üretmeden tüketiyorsak, bozuluyoruz. Bunu hayatın neresine koyarsanız koyun öyledir. Ben bunu Çerkesliğe koymayı, Çerkesliğe kafa yormayı ve evet değişerek ama Çerkes kalarak mücadele vermeyi anlatıyorum. Tarihler değişiyor, nesiller ve araçlar değişiyor, doğrular ve yöntemler değişiyor; bizde değişmeliyiz. Burada önemli olan, bu değişimi Çerkes kalarak yapabilmek. Ben buna: "Geleceği örgütlemek" diyorum. Diyorum ki; gelin değişelim, değişimimize yön vererek, bize miras kalmış Çerkesliğimizi kendi zihnimize ve günümüze yine ve yeniden inşa ederek, z kuşağının kendisine yer açarak, bize dokunmasını ve bizim üzerimizden geçmişiyle buluşmasını sağlayarak; üreterek değişelim. Bizlere 21 Mayısı acıyla ve hüzünle inşa eden tarihe, 22 Mayısı örgütleyerek; mücadeleyle yanıt verelim. Artık mesafeler bize engel değil, bize en büyük engel; egolar! Gelin bu egoları ayaklarımızın altında çiğneyelim ve yarın için direnelim. </p><div><br /></div><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-48978396838208752342021-03-01T00:20:00.001+03:002021-03-01T00:20:10.528+03:00Martin, Rusya, STK'lar ve Gençler... (kısa)<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://www.cerkes.org.tr/images/articles/large/timthumb.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" data-original-height="365" data-original-width="650" height="112" src="https://www.cerkes.org.tr/images/articles/large/timthumb.jpg" width="200" /></a></div>Biz Rusya’nın zulmünü ilk Martin’in davasında öğrenmedik.
Martin’e yapılan zulüm; gördüğümüz onlarca, bildiğimiz yüzlerce ve yüksek
ihtimalle bilmediklerimiz dahil binlerce zulmünden birisi. Aynı zamanda Rusya’nın
hukuk kurumunu dahil adaleti tecelli eden bir yapıdan uzakta tutuşunun, adeta
bir silaha çevirişinin tezahürü. Rusya’nın bir terör devleti olduğu; asayişi
sağlamakla görevli kurumlarının çevirdiği kumpaslardan, cinayet dahil; suç
üretip yasallaştırma gayretlerinden, sözde adaleti sağlamakla görevli olması
gereken hukuk sisteminin üretilmiş suçla bir insanın yaşadığı; ölmek dahil
bütün zulmü meşrulaştırma gayretinden belli.<p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Doğal olarak böyle bir terör ortamında, terörün
devletleştiği yada devletin teröristleştiği ortamda; yaşamaya
alışamayan-alışamayacak halklardan birisi olan Çerkesler <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve onca farklı halkın belki yaşadıkları
travmaları bir şekilde vicdanlı Ruslara da anlatması gerekmektedir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Onca yıldır soykırım yaşadıkları halde “intikam değil,
adalet istiyoruz” diyebilecek insanlığı toplumunda örgütleyen Çerkeslere karşı
yaptırımları “adalet yok, düşmanlık masada” tarzında ilerliyor. Sözüm ona Musa
Anter’in “ başkasının kapısında” tarzında her defasında bu adalet arayışını
farklı mecralara çekerek ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kendi
ayrıcalık ve imkanları herkesin elindeymiş gibi anlatarak (dahası aslında öyle
olmadığını herkesten daha iyi bilen) tartışmaları uzay felsefesine çeviren,
elektiriğini Rus faşizminden alarak zoraki parlatılan bazı aydınların ne Martin
için, ne<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ahmet için fir faydasının
olmayacağı açık.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">O yüzden ya; artık onların seviyesine dönüp bakarak geri
kalmaktansa; hatalı bile olsa ileri bakmayı denemek zorundayız.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Martin nedzinde (aslında Martin’den önceki bir çok dava
dahil) hepimiz iyi anladık ki; bizim bizden başka kimsemiz yok. Bizim bize
sahip çıkan bir örgütümüz yok, bizim bize cesaret veren bir kurumumuz yok,
bizim bize güç veren eniştemiz, dayımız yok. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Biz varız ve biz bize yeteriz. Bizim dışımızdaki bir çok
kişi; bizim bize yeteceğimizi unutturmak için var gibi. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Artık kurumlarımız, örgütlerimiz, aydınlarımız, yazarlarımız
falan oturup bunca şeyler dönüyorken biz halkımızı neden örgütlemiyoruz diye
düşünsünler. Gençlerle aralarındaki ilişkilerine de isim versinler! Kurumların
gençliği örgütlemesi gereken yerlerde, gençler kurumları örgütlemeye
çalışıyorken gördüğümde gözlerim yaşardı. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Gençlere tavsiyem ise; gidip izbe salonlarda balon
milliyetçilikleriyle tarihten çala çala övünenlere benzemeyin. En kötüsü;
birbirinizi örgütleseniz herşeye yetersiniz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-89138137807172962542021-02-01T23:14:00.002+03:002021-02-01T23:14:32.165+03:00Çerkesmetreleriniz Almastı'yı mı ölçüyor?<div><span><br /></span></div><span id="docs-internal-guid-71f0b7c3-7fff-9550-9ac8-d5e9f2fd5c2d"><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimn0U9SCsj8io_7IjNrlLQxr4LPsdNrDbogFMw7Tsp1sXfwLA0i0s0DCVEwET_Qqa7F5RaIaEvF8j0GRRZGfixG9Y71l3cimtduu8GZibboSkcdsLkzF784QxcnshW5-Hd_iCk-bSmsZ8/s400/Almasti.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimn0U9SCsj8io_7IjNrlLQxr4LPsdNrDbogFMw7Tsp1sXfwLA0i0s0DCVEwET_Qqa7F5RaIaEvF8j0GRRZGfixG9Y71l3cimtduu8GZibboSkcdsLkzF784QxcnshW5-Hd_iCk-bSmsZ8/s320/Almasti.jpg" /></a></div><br />Almastı isminde, ismini, cismini, manifestosunu da; ilgisiz-alakasız bir Çerkes sanal topluluğunda kendisine nefret saçılırken öğrendiğim bir kadın hareketi var.. Günlerdir sosyal medyada cadı avına çıkılıp; sadece kendisini Almastı ilan edenlere de değil ve hatta sadece Almastı’yı destekleyenlere bile değil; Almastı’ya karşı nefret hissetmeyenlere, nefretlerini kusmayanlara yönelikte bir cadı avına çıkılıp içinde ismimde olan bir listeyle sözüm ona bazı beyler-paşalar bizi Çerkeslikten aforoz edecekler.</span><p></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Lafın kısası yine nereden ve ne hakla ellerinde olduğunu bilmedikleri Çerkesmetreleri ile soytarılık peşindeler.</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Kendimi tutayım tutayım diyerek ve işin açıkçası bu nefret abidelerini çokta tınmayarak geldiğim şu günlerde, haliyle içinde ismiminde geçtiği bir liste yüzünden yine sanal kabadayıların sanal zorbalıklarına uğruyorum. </span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Ben uğrarım sorun değil…</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Çünkü Çerkesler içinde Çerkesliğin ismi hariç hiçbir nasibini alamamış olmasına rağmen atasından soy çalarak Çerkes olmuş ve dahası işte bu zahmetsiz, emeksiz, direnişsiz, mücadelesiz elde ettikleri Çerkesliğinden başka hiçbir övünecek yanı olmayan, olmamış karaktersiz kimseler benim Almastı ile tanıdığım kişiler değil. Yine bu kişilerin bırakın Almastı Çerkes Kadın Hareketini anlamayı, Çerkesliğin Türk-İslamcılık dışındaki varlığıyla ilgili zerre-i miskal bilgileri yok ve onların korumaya çalıştığı kendi içi boş, bilgisiz, beceriksiz, absürt egolarından başkası değil. Bu kişi kimseleri; farklılık düşmanı. Farklılığın ne olduğunun bile bir anlamı yok!</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Zaten özellikle yukarıda anlattığım kimselerin benim için hiçbir değeri yok. Yıllarca düşmanlıklarına uğradım, yıllarca nefretlerini okudum bu kişilerin. </span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Ancak benimle aynı fikirde yada değil; ancak genç bazı arkadaşlarında hedef kitlesine konulması, sanal zorbalığa uğruyor olması gerçekten beni üzen en büyük şeylerden birisi. Bu gençlerin Çerkeslik alanı içerisinde bulundurulması ve toplumsal dinamiğimize kazandırılması gerekiyorken; işte yukarıda bahsettiğim bu sanal kabadayıların yaptıkları ve ilginç bir yobazlık ile bu sanal kabadayıların zorbalıklarına toplumun sessiz kalıyor olması onları giderek Çerkesliğin dışına itiyor. </span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Söz konusu Almastı’ya gelirsek…</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Almastı’nın anlattığı bir çok şeyi bu dünyada yaşayan, bu coğrafyada bulunan ortalama zeka birisi olarak tek tek savunabilirim. Ama ne gerek var? Çünkü onlar kendini savunacaklar. Haklı eleştiriler ile gelişecek, giderek toplum ile aynı dili konuşmaya başlayarak savundukları ne varsa toplumun anlayacağı dille zaten topluma anlatacaklar. Giderek değişen sadece köylerimiz, şehirlerimiz, evlerimiz, kıyafetlerimiz, telefonlarımız değil. Bunu hepimiz görüyoruz ancak azımız anlıyoruz. Ancak değişen sadece Çerkeslikte değil; dünya değişiyor. Değişen bu dünyada hem kolaylıklar hem zorluklar, hem iyilikler hem kötülükler var. İyi olanı tutup kötü olanla mücadele etmesi gereken biz değiliz sadece. Kendi ailemize bakarak, kendi komşumuza, köyümüze, şehrimize bakarak bunu görebilecekken; şimdi asla sahip olmadığımız maziye bakarak birbirimize nefret mi kusuyoruz?</span></p><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Kimden neyi saklıyoruz? En önemlisi de niye saklıyoruz!?</span></p><br /><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bugüne kadar babasının soyundan çalarak elde ettikleri hariç hiçbir Çerkesliği olmayan, mücadelesi bulunmayan, vizyonsuzların fitnesiyle-fesatıyla; nefret makinesine dönüşerek farklılıkları ezmeye çalışan; elleri kirli, dilleri kirli, zihinleri ve yürekleri kirlilerin gençleri Çerkesliğin dışına öteleyen tutumuyla mı savunacaksınız xabzeyi?</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bütün gün kendinizi izleyin, ailenizi izleyin, şehrinizi izleyin; savunduğunuz xabzenin neresinde duruyorsunuz Allah aşkına?</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Siz kendinizin bile nasıl değiştiğinin farkında değilken, toplumun nasıl değiştiğini göremiyorken; bu değişimi tartışacak kadar yürekli olamıyorken; neye karşısınız?</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Sizin yaptığınız Almastı’yı eleştirmek mi? Yoksa linç etmek isteyip - edemeyip; küfür etmek mi?</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Sizde ellerinizi, dillerinizi, zihniyetinizi, ve yüreğinizi kirletmekten korkmuyorsanız, sizde, sizin xabzenizde, çerkesliğinizde kirlenmiş demek benim için.</span></p><br /><p dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;"><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bu kadar pisliğin içinde, pisliğe karşı çıkmak; bu yüzden bir adı bir listede bulunmak bana şahsen gurur veriyor.</span></p><br /><br /><br /><br /><p> </p><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-74188460773140232432019-11-28T09:38:00.002+03:002019-11-28T09:38:45.807+03:00Çerkeslere kahramanlar devşirmek<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="400" data-original-width="600" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirBkaA5tRUu_I-t7m6ga-GVHxBzVWf7jSmHioi9nZx61HTGyVRoLQ_HcK2IvkzbuH5BUQg8OVtrW08Nzcpp7HR62vzdU2dAh9WtR-KDDtB3M_-AiL7w76CMlVc34RC2K-9_jw53_WAe3c/s320/seyhsamil.jpeg" width="320" /></div>
<br />
Düzenli aralıklarla Çerkeslerin tarihine iliştirilip bir tartışmaya yol açan ancak Çerkes tarihiyle ve bazende Çerkeslerle doğrudan hiçbir ilgisi olmayan bazı tarihi önemli şahsiyetler oluyor. Biz Türkiye diasporasındaki örneklerden birisi “Çerkes Ethem” şahsiyetidir mesela. Ethem beyin Çerkesliği de ne yazık ki ancak “hainliği” kadardır. Peki Ethem bey gerçekten Çerkes midir? Bu sorunun cevabı “Çerkes kimdir?” sorusunun içinde saklıdır. Türkiyeli Çerkeslerin kürsü hakkı, söz hakkı, temsil hakkını bir şekilde elinde tutanların büyük bir bölümü ne yazık ki “Çerkes kimdir?” sorusunun düpedüz açık olan cevabını vermemek ve hatta vermek isteyenleri susturmak için olan çabalarıyla, zaten kimliğiyle arasına yüzyıllık savaşlar, soykırım ve sürgünler dolarak kendisine yabancılaşması için her türlü felaketin yaşandığı Çerkes halkını iyice kendine yabancı hale getirdiğinden, Çerkesler kim olduklarını anlayamıyor ama; Ethem beyin Çerkesliği de tıpkı hainliği gibi pek kıymetli bir yalandan ibarettir. Ethem beyin genetik soyundan çaldığı Çerkesliği, onu Çerkeslik için bilinmesi gereken önemli bir şahsiyet yapamaz. Onu bizim tarihimize sokan tek nedeni; Türkiye iktidarı kurulurken; meydan savaşları bitip, masa savaşları yaşanırken cephedeki askeri başarısını masadaki siyasi mücadelesinde sürdürememiş olması ve sonucunda onun bu yenilgisinin Çerkes milletini Çerkeslikten utandırmak üzerine bir kampanyaya dönüştürülmesidir. Yani; Ethem beyin Çerkesliği, hainliği kadardır. Onu bizim tarihimize Çerkes diye iliştirenler, aynı zamanda onu vatan haini ilan edenlerinde ta kendileridir. İktidar ile masa savaşı vermeyen ve en az Ethem kadar Çerkes olan diğer genetik Çerkeslerin bugün Çerkes olarak anılmıyor olmasıda zaten bunun belgesidir.<br /> <br />Yaşadığımız diasporanın bize dokunmuş bu tarihiyle konuyu biraz daha anlamlandırabileceğime inandığım için yukarıda Ethem’in Çerkesliğinden biraz söz ettim. Ancak asıl anlatmak istediğim o değil, Şeyh Şamil’dir. Çerkes tarihine birileri tarafından öyle ulvi ve kutsal bir lider olarak iliştirilmektedir ki, bu konuyu ele almanın zamanı geldi.<br /> <br />Daha önce kişisel blogumda yazdığım “Dağ Yahudileri ve Yahudi Çocukları Kurtaran Müslüman Çerkesler” başlıklı yazımdaki “ Yahudilerin Kafkasya’daki varlığı çok eskidir. Kafkasya bölgesi insan tarihinin başından bu yana birçok halk için bir kavşaktır. Bu bölgeden geçmemiş bir halk olmadığı bile söylenebilir. Hazar denizinin batı kıyısı, Orta Avrasya ve Ortadoğu arasında seyahat etmek isteyenler için Kafkasya önemli bir yoldur.” bölümüyle başlıyorum. <br /> <br />Şeyh Şamil’i anlatmak için ilk başta İslam dininin Kafkasya bölgesine girişiyle ilgili kısa bir giriş yapmak gerekir. Daha sonra ise elbette Şeyh Şamil dahil tüm gazavat önderlerinin mensubu olduğu Nakşıbendi tarikatının Kafkasya’daki varlığını mercek altına alabilmek önemlidir. <br /> <br />Kafkasya’nın sosyo-kültürel yapısını dışarıdan etkileyen bir çok kavim ve medeniyet vardır. Savaş yada ticaret yoluyla Kafkasya’dan neredeyse geçmeyen tarih kalmamıştır. Eski anadolu ve mezopotamyalıar, Yunanlar, Romalılar, Cenevizliler, Kimmerler, İskitler, Hunlar, Alanlar, Hazarlar… 8nci Yüzyılda Ebu-Müslim önderliğindeki Araplar, Hazarlar’a karşı saldırmış ve bazı kısımlarını ele geçirmişti. Ancak kısa sürede Arap ordularına karşı koyarak onları püskürten Hazarlılar, Arapların beraberinde getirdiği İslamiyet’in Kafkasya ve Doğu Avrupaya yayılmasını engellemiş oldular. İşte bu saldırı ve karşı koyma arasında bazı Arap gruplarının Dağıstan’da kalarak buraya yerleşmeleri sonucu İslamiyet 8nci yüzyıldan itibaren Dağıstan’da yayılmaya başladı. Lezgilerin bir kısmı 8nci yüzyılda müslüman olurken, Çeçenlerin bir kısmı 10-11nci yüzyılda müslüman olmuştu. Bunu 13ncü yüzyılda Akuşa’lar, 14ncü yüzyılda Dargılar izledi. <br />Dağıstan ve Çeçenistan’ın aksine, Çerkesya’da ise islamiyet 15-17nci yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı vasıtasıyla yayılmaya başlamıştır. 1404 yılında Kafkasya’da bulunan Avrupalı Başpiskopos Johannes’in bildirdiğine göre Karadeniz kıyısında yaşayan Çerkeslerin Yunan dinini benimsedikleri, kiliseleri, ikonları ve yortularının Yunanlıların ki gibi olduğu anlaşılmaktadır. Galonifontibus’un verdiği bilgilerden 1404 yılında Karadeniz kıyılarında yaşayan Çerkeslerin hristiyanlığı kabul ettikleri ancak eski putperest-pagan inançlarının halk arasında çok canlı bir biçimde yaşadığı anlaşılmaktadır. 16ncı yüzyılda ise Osmanlı arşivindeki Mühimme defterlerinin 32. cildinin 383 numaralı ve 6 Recep 989/ 6 Ağustos 1581 tarihli hükmünde Besleney ve Temirgoy prensinin hristiyan, Kabardey prenslerinin ise müslüman oldukları bildirilmektedir. 17nci yüzyıl ortalarında Kafkasya’da Çerkesler arasında bulunan Evliya Çelebi ise Çerkesler hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Kafir ve müslüman değillerdir. Kendilerine kafir deseler kızarlar, behey müslüman desen göz yumarlar. Haşır ve neşri inkar ederler... Çerkeslere kafir desek aman vermeyip öldürürler. Lailaheillallah derler. Ama semiz domuzları kuyruğundan yerler. Oruç tutmazlar, namaz kılmazlar”. <br />Ancak Çerkeslerin İslamlaştırılması konusundaki en etkili rollerden birini kuşkusuz Ferah Ali Paşa isimli Osmanlı Valisinin, Anapa’yı karargah tutarak başlattığı çalışmalar yarattı. Tabii az sonra yöntemlerine değineceğimiz Kırım Hanlığı’nında Çerkesler içinde İslamlaştırma çalışmalarıda önemliydi. İslamiyetin Çerkesler arasında henüz toplumsal bir kabul görmediği 17-18. yüzyıllarda hukuk davaları geleneksel hukuka, örf ve adetlere göre çözülüyordu. 19. yüzyılda islamiyet Kabardeyler dışında Çerkes kabileleri arasında pek yaygın değildi. Çerkes toplumunda müslüman ulema sınıfı henüz oluşmamıştı. Din adamları Çerkesler arasında sayı ve sosyal etki açısından önemli bir tabaka meydana getirmemişlerdi ve o dönemde Dağıstan ve Çeçenistan’da olduğu gibi toplumsal güce sahip değillerdi. Çerkeslerin çoğu şeriat kurallarından ve ibadetlerden uzaktılar. Bir Rus yetkilisinin Kafkasya’dan Moskova’ya gönderdiği raporda şöyle deniyordu: “Çerkesler Muhammed peygamberin dinindendirler, fakat dine pek önem vermezler. Hele Lezgi ve Çeçenler’de olduğu gibi, hiç şeriat tutkunu değildirler”. (Kasumov 1995: 32) Karaçaylara gelince ise 1890’lı yıllarda Karaçay’da bulunan N. Aleksandroviç Ştof şu notu düşmüştür. “17. yüzyıl başındaki savaşa kadar Karaçaylılar derin dağ vadilerinde putperest olarak yaşamışlar. Kırım Hanı Kafkasya’da islam dinini yaymak için iki bölük asker göndermiş. Zelençuk ırmağı kıyısındaaki Çerkes köylerini islam dinine sokmuşlar. Kuban ırmağının başında ise şimdiye kadar hiç kimseye boyun eğmeyen Karaçaylılara rastlamışlar. Yurtlarını, hürriyetlerini korumak için Karaçaylılar “Marca” adlı kutsal putlarından güç alarak düşmanlarına karşı koymuşlar. Kırım Hanı’nın askerleri islamiyeti Karaçay’a zorla kabul ettiremeden geri dönmüşler. İslamiyet ancak 18. yüzyıl sonunda Karaçay’a girmiş”. (Şamanlanı 1987: 166) 18nci yüzyılda ise Kırım Hanlığı gibi askerler vasıtasıyla değil, Kabardeyler vasıtası ile tanıyıp kabul ettiler. İslamiyeti Karaçay’a 1782 yılında Kabardeylerin Abuk soyundan İshak Efendi adlı bir din adamı getirdiği bilinir, ancak Karaçayların yinede İslamiyeti sadakatle tutmadıkları gözlenir. Karaçaylar arasında islamiyetin yayılmasında en etkili rolü yine Dağıstan’dan gelerek Karaçay-Malkar halkına islamiyeti öğreten Kumukluların önemli rolü olmuştur. 18. yüzyılda Dağıstan’dan Karaçay’a gelen Kumuklu Aliy adında bir din hocası Karaçaylılara islamiyeti öğretmek amacıyla Karaçay’ın Kart Curt köyüne yerleşmiş ve onun soyundan bugün Karaçay’da Aliy adında bir soy meydana gelmiştir. <br /> <br />İslamiyetin Kafkasya’nın batısındaki Çerkes ve Karaçay-Malkar halkları ile doğusundaki Çeçen-İnguş ve Dağıstan halkları üzerindeki etkileri farklı olmuştur. İslamiyetle henüz 8. yüzyılda Araplar vasıtasıyla tanışan ve daha sonraki yüzyıllarda islamiyeti peyderpey kabul eden Dağıstan ve Çeçen-İnguş halkları şafi mezhebine dahil olurlarken, islamiyeti 17-18. yüzyıllarda Osmanlılar ve Kırım Hanlığı vasıtasıyla tanıyıp kabul eden Çerkes, Abaza ve Karaçay-Malkarlılar hanefi mezhebine girmişlerdir.Dağıstan ve Çeçenistan’da Kafkasyalıların bağımsızlık savaşı dini bayrak altında, müridizmin dini ideolojisi çatısının altında sürerken, Batı Kafkasya’da bu mücadele farklı şartlarda gelişerek değişik bir tablo çizmiştir. <br />Kafkasya’nın doğusundaki yani Çeçenistan ve Dağıstan’daki savaşın dini bir ideoloji çatısı altında sürmesinin nedeni Nakşibendi tarikatıdır. <br /> <br />Nakşibendiler 18nci yüzyılın sonlarında Şirvan yolu üzerinden Dağıstan’a geldiler ve 19ncü yüzyılda Çeçenistan ve bazı Batı Kafkasya bölgelerine yayıldılar. Ancak Nakşibendiler hiçbir zaman Çerkesya’da güçlü bir varlık gösteremediler. 1785 yılında Şeyh Mansur’un ““Ey halk; gaflet ve tembellik içinde olmayın. Günah işlemekten, tütün içmekten kaçarak tövbe edin. Mücadeleden kaçınmayın. Başkasının aleyhinde konuşmaktan kaçının. Af edin. Teshil-i teehhümedin, tasadduğa davet edilince gelin… Boş yere bağırıp çağırmayın. Cihada koşun.1” diyerek seslenen beyannamesi ile Çeçen-Dağıstan bölgesinde bugün Rusların “Müridizm” olarak isimlendirdikleri Gazavat hareketi başlamış oldu. Hatta Çeçen-Dağıstan bölgesinde kısmende olsa İslam ideolojisi altında Rus yayılmacılığına karşı birlik oluşturdu. 1785 yılında Rus kuvvetlerini Elda’da yenilgiye uğrattı. Rusların yine aynı yıl toplanarak tekrar saldırdılar ancak yine kaybettiler. 30 Ekim 1785 yılında bu defa karşılarındaki düşmanı ciddiye alarak takviye ile gelen Ruslar Tatartub savaşında Şeyh Mansur’un birliklerine büyük bir darbe vurdu. Şeyh Mansur bu darbe sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı. 1786 yılında Çerkesya’nın Küçük Kabardey bölgesinde, Çerkesler ile birlikte Rus birliklerine karşı mücadelede yer aldı. Bu mücadele başarılıydı, ancak Şeyh Mansur bu tarihten sonra 1787 yılındaki Osmanlı-Rus savaşına kadar hiçbir faaliyette bulunmamıştır. Şeyh Mansur’un faaliyette olmadığı bu dönemde Çerkesler, Batı Çerkesya’daki Rus ilerleyişine karşı hep mücadele içinde olmuştur. Çerkeslerin Rus ilerleyişine olan direncinin kırılması ve Rusların Anapa ile Tsemez’i ele geçirip Kuban’ın güneyine doğru inmeye başlamalarıyla Şeyh Mansur tekrar harekete geçmiş ve 1789 yılında Ruslara ağır bir yenilgi yaşamasındaki yerini almıştır. Ruslar bu yenilgiyle birlikte Anapa önlerinden çekilmek zorunda kalsada, 1791 yılında Anapa’ya tekrar saldırmışlardır. Bu saldırıda Şeyh Mansur esir edilmiş ve 1794 yılında kimi kaynaklara göre ağır işkence altında öldürülmüş, kimi kaynaklara göre doğal yollarla ölmüştür. Ancak şunun altınıda önemle çizmek gerekir ki Şeyh Mansur’un bu savaşta, Çerkeslerden daha çok 1787’de başlayan Osmanlı - Rus savaşında Osmanlıların ve Osmanlının Anapa kalesinin savunmasında bulunmuştur. Zaten bu savaşta esir edilmesinden sonra Osmanlı hükümeti Şeyh Mansur’un serbest bırakılması için çok uğraşmış ancak Çariçe’yi ikna edememiştir. Şeyh Mansur’un esir edilmesi ve 3 yıl sonra ölmesinden sonra Nakşibendiler 1820’li yıllara kadar bölgede hiçbir faaliyet yürütmemişlerdir. 1820’lerin sonunda tekrar Şirvan’da ortaya çıktılar ve Dağıstan’da hızla yayıldılar. 1829 yılında Gazavat’ın yeni imamı Gazi Muhammed oldu. 1830’da Hunzah’ta Ruslara karşı çarpışmasında çok ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. 1832 yılında Gimri’deki Rus saldırısı sonucu ölümüne kadar Ruslara karşı küçük çaplı saldırılarda bulunmuştur. 1832 yılında Gazi Muhammed’in ölümüyle birlikte Gazavat’ın yeni imamı Şeyh Hamzat olmuştur.. Hamzat’ın ilk hedefide Hunzah olmuştur. Dağıstan’ın Avar bölgesindeki Rus nüfuzunu kırmak maksadıyla Hunzah şehrini kuşatmış ve Rus yönetimiyle iyi ilişkilerde bulunan Hunzah yönetimine son vermeye çalışmıştır. Hunzah kuşatmasında, Humzah Han’ının annesi Bahu Bike; oğullarını Hamzat ile görüşmek üzere göndermişse bile Hamzat Rus işbirlikçisi olarak gördüğü bu hanı ve yönetimini ortadan kaldırmış ve şehrin yönetimini ele geçirmiştir. Ne var ki Şeyh Hamzat; 1834 yılında şaibeli bir suikast sonucu öldürülmüştür. Onun ölümüyle birlikte; 49 yıl önce Nakşibendi tarikatının Şeyh Mansur ile başlattığı gazavatın başına Şeyh Şamil geçmiştir. Şeyh Şamil gazavatın başına geçtiğinde 37 yaşındaydı. Gazavat ise Şeyh Şamil doğmadan 12 yıl önce başlamıştı. Şeyh Şamil’in aksine bütün Gazavat liderleri savaşın içinde ölmüşlerdi. Üstelik Şeyh Şamil’in gazavat lideri olduğu zaman ilk işi kendisinden önceki gazavat liderleri gibi Rus askeri yayılmacılığına karşı mücadele etmek değildi, Dağıstan halkını şeriata riayet ettirmekti. Bu bağlamda bölgedeki Rus Generali Klug von Klugenav’a amacını bir mektupla belirtmiş ve bahsi geçen mektupta; “Kendi Müslüman kardeşlerim arasında şeriatı yaymaktan başka arzum ve başkaca aradığım bir şey yoktur. Kendi istekleriyle şeriatı kabul edenleri ben güzellikle bırakırım. Kabul etmeyenlere zorla onu kabul ettiririm. Ümit ediyorum General, benim barış işlerimi sen de tasdik ediyor ve bunların neticelenmesini istiyorsundur. Ama general bu doğrultuda benim sana inancım sarsılıyorsa benim davamla senin davan çatışmadan durmayacaktır.” ifadelerini kullanmıştı. Netekim Rusya’nın Dağıstan’daki askeri faaliyetlerinin artması ve barışçıl bir yol izlememesi üzerine Şeyh Şami kısa sürede cihad ilan ederek Çeçenistan’a çekildi. Ensal’da Ruslar ile işbirliği yapan grupların, kendisinin çekildiği yerle ilgili Rus ordusuna istihbarat verdiği bilgisini edinen Şeyh Şamil, Rus ordusunu başarılı bir şekilde pusuya düşürerek ağır kayıplar verdirdi. Ancak bölgedeki kırılganlık karşısında daha sert politikalar uygulamaya başladı. Bu anlamda Çeçen köylerine girmiş ve kendisine biat etmeyen gruplarla mücadele etmiştir. Aynı zamanda Hunzah halkından olup Urutalılara yardıma gelenlerle çarpışmıştır. Daha sonra Andilel, Tıhnusulel ve Çerbilel, Burjuna geçmiş bölgede kendisine biat etmeyen hareketler ile mücadele etmiştir. 1837 yılına gelindiğinde Ruslar tarafından Hunzah köyü işgal edilmiş ve burada bir kale yapılmıştır. Yine İkic, Zatnuh, Huzal, Girgeb, Zeran, Belegun, Muksuh ve Gimre köylerinde de kaleler inşa edilerek köyler işgal edilmiştir. Yaşananlar üzerine Şeyh Şamil kuvvetlerini alarak sarp mevkilere sahip olan Ahulgoh köyüne gitmiş, etrafı tahkim ederek buraya yerleşmiştir. Netice olarak Ruslar ile yapılan çarpışmalarda iki tarafta nihai bir başarı elde edememiştir. 1838’de Rusların tekrar Ahulgoh köyüne doğru yöneldikleri haberini alan Şamil, Irgan köyüne doğru harekete geçmiş, bu mevkide Ruslara karşı direnerek ilk başlarda başarı sağlayabilmiş fakat çarpışmalar neticesinde mağlup olarak geri çekilmiştir. Irgan yenilgisinden sonra önce Çirukta’ya, oradan da Ahulgoh’a çekilen Şamil, kendisine karşı olan Ensallılarla mücadelelere devam etmiştir. Şeyh Şamil durmaksızın mücadelelere devam ederken Ruslar da Ahulgoh köyünü muhasara altına alabilmişlerdir. Bu muhasara sonucunda Şamil’in oğlunu rehin almak şartıyla anlaşma teklif eden Rusların bu isteği kabul edilmek zorunda kalınmış ve Şeyh Şamil oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin olarak göndermiştir. Aldıkları rehineyle yetinmeyen Ruslar, Şamil’in teslim olmasını istemişlerse de, asla teslim olmayacağını belirten Şeyh Şamil direnişini sürdürmüştür. Taraflar arasında yaşanan şiddetli çatışmalar sonucunda Şeyh Şamil maiyeti ile birlikte Ahulgoh köyünden çıkmayı başarabilmiştir. Ahulgoh çarpışmalarında oğlu Cemaleddin’i rehin olarak vermek zorunda kalan Şamil aynı zamanda büyük kayıplar vermiş, bir oğlu, ablası ve kesin olmamakla birlikte eşi de bu çarpışmalarda şehit düşmüştür. Uğradığı ağır kayıplardan sonra geri çekilen Şeyh Şamil, sıkıntılı bir süreç ve zorlu bir yolculuktan sonra az sayıda kalmış olan müritleriyle birlikte Çeçenistan ormanlarına ulaşmayı başarmıştır. Rus Çar’ının kendisine gönderdiği barış teklifini şu şekilde reddetmiştir:<br /> <br /> “Ben, Kafkas Müslümanlarının hürriyetlerine kavuşması için ilaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil, Allahü Teâlâ’nın himayesini, Çar’ın efendiliğine feda etmemeye yemin eden, özü sözü doğru bir Müslümanım. Çarla görüşmek üzere, beni hala Tiflis’e çağırıp duruyorsunuz. Davete icabet etmeyeceğimi bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve hayatımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem, kararımı asla değiştirmeyeceğim. Savaşacağım… Cevabım bundan ibarettir. Nikola’ya ve kölelere malum ola…” <br /> <br />4 Ekim 1853’te Kırım Savaşı’nın resmen başlaması Osmanlı Devleti’nin Kafkasya ile ilgilenmesini zorunluluk haline getirmiştir. Sultan Abdülmecid Şeyh Şamil’e 9 Ekim 1853’te bir ferman göndererek onu Ruslara karşı cihada çağırmış, Şeyh Şamil’de bu çağrıya 13 Aralık 1853 tarihli bir mektupla cevap vermiştir. Mektubunda Tiflis üzerine bir askeri harekâta girişilirse Rusların Kafkaslardan çıkarılabileceğini belirtmiş ancak Osmanlı Devleti içinde bulunduğu zor şartlar sebebiyle bu teklifi uygulamaya geçirememiştir. Buna karşın Osmanlı Devleti 1854 mayısında Dağıstanlı Halil Bey’in teklifiyle Şeyh Şamil’e “Dağıstan Serdar-ı Ekremi” unvanını vermiştir.<br /> <br /> Kırım Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte Rusya bütün kuvvetlerini Kafkasya’da toplamış ve Osmanlı Devleti ile İran’dan gelen bütün ikmal ve silah yollarını kesmiştir. Bunun yanında Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Eflak-Boğdan ve Karadağ’da çıkan isyanlar gibi birçok iç ve dış mesele ile uğraşan Osmanlı Devleti,Dağıstan Serdar-ı Ekremi’nin destekleyememiştir. Rusya Çeçenistan üzerine yürümüş ve iki yıl süren bir direniş sonucunda Çeçenistan Rusya’nın eline geçmiştir. Şeyh Şamil uzun süren kanlı çarpışmalardan sonra Gunup Dağına çekilmek zorunda kalmıştır. Yanında bulunanların çoğunun ölmesi ile birlikte artık yapılacak bir şey kalmamış ve netice olarak elçiler aracılığı ile bir anlaşma yapılma yoluna gidilmiştir. 1859’da Şeyh Şamil ve ailesi Rusya’nın esiri olmuş ve kendilerine misafir gibi davranılmıştır. Prens Baryatinsky’nin karargâhına götürülen Şeyh Şamil ve oğulları saygıyla karşılanmış, ertesi gün de Temirhanşura’ya, Temirhanşura’dan Saint Petersburg’a, oradan da Kaluga’ya götürülmüşlerdir. On yıl sonra 1869’da kendi isteği ile Kiev’e gönderilen Şeyh Şamil, Çar II. Aleksander’dan daha önce de dile getirmiş olduğu Osmanlı Devleti’ne ve oradan da Hacca gitme isteğini yinelemiş, Çar da bu defa: “Bize karşı silah kullanmayacağınızı vaad ederseniz ala, dediğiniz gibi olsun.” Diyerek bu isteğini kabul etmiştir. Şeyh Şamil Rusların müsaade etmesi üzerine 31 Mayıs 1869’da İstanbul’a gelmiş, aynı gün Sadrazam, Şeyhülislam ve Dâhiliye Nazırını ziyaret etmiştir. Devlet erkânı ile yaptığı görüşmelerden sonra padişah ile de görüşmek isteyen Şeyh Şamil, 15 Ağustos 1869’da Sultan Abdülaziz tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda kabul edilmiştir. 15 Ocak 1870’te Sultan Abdülaziz’e veda için ziyarette bulunan Şeyh Şamil, 25 Ocak’ta İstanbul’dan hacca gitmek üzere ayrılmıştır. Hacdan sonra 4 Şubat 1871’de 74 yaşında Medine’de ölmüş ve orada defnedilmiştir.<br /> <br />Şeyh Şamil’in buraya kadar Çerkesler ile ilgili hiçbir ilişkisi olmadığı çok açıktır. <br />Kaynakların verdiği bilgilere göre Çerkesler, kendilerine naip gönderilmesi için İmam Şamil'e defalarca başvurdular. General Vorontsov'un General Çernışev'e yazdığı 8 Kasım 1847 tarihli mektupta "Eylül (1847) sonunda Kubanlılar şeriatı yaymak ve hükümetimize karşı askeri faaliyetlerde onları yönetmesi için kendisine yakın Çeçenlerden veya Lezgilerden birini naip olarak göndermesi ricasıyla Şamil'e bir heyet yolladılar" deniyordu (AKAK X 590). Birkaç girişimden sonra Abadzehler Şamil'e ulaşmayı ve isteklerini iletmeyi başardılar. Şamil temsilcilere, böyle zor bir görevi yerine getirmeye muktedir, güvenilir biri olmadığını gerekçe göstererek ret cevabı verdi. Abadzehlerin kendisinden naip alma konusunda ısrarlı olduklarını görünce, yardımcısı Mirza Amir Han'a Kuban'a gitmesini teklif etti, fakat Amir Han bunu kabul etmedi (AKAK XII 1522). Görüşmeler sırasında orada bulunan Muhammed Emin, büyük sorumluluk gerektiren bu görevi üzerine almaya hazır olduğunu bildirdi. Muhammed Emin bir kaç açıdan dolayı Çerkesya mücadelesi içerisinde bulunmuş birisidir ve 11 yıl boyunca yok sayılmayacak çalışmalar yapmıştır. Yaptığı çalışmalar tüm Çerkesler içerisinde kabul görmemiş olsada ve hatta bu durum kendisini çok zorlamış olsa bile; tarihi bizim tarihimizdir. Çerkes tarihi içerisine gazavattan bir önder çıkarılacaksa bu Şeyh Şamil’den daha çok Muhammed Emin’in hakkıdır. Ancak şurası unutulmamalıdır ki Çerkeslerin vatanlarını savunması 1763 yılında başlamış ve 1864 yılında çok acı bir şekilde sona ermiştir. Muhammed Emin ise Çerkesya’nın bir bölümüne 1848 yılında gelmiş ve mücadeleye katılmış 20 Kasım 1859 yılında ise General Filipson'la yaptığı görüşmelerden sonra, ömür boyu yıllık 3 bin ruble maaşla ödüllendirilerek savaştan çekilmiştir. Yani Çerkesler Gazavat Çerkesya’ya gelmeden 85 yıl önce savaşa başlamış, gazavat’ın lideri teslim olduğundan, naibi yıllık 3 bin ruble maaşla ödüllendirileceği bir çekilmeden sonrada 5 yıl vatanlarını savunmaya çabalamışlardır. Gazavatsız 90 yıl boyunca Ruslara karşı savaşan Çerkesler, bu savaştan kendilerine bir lider çıkaracaklarsa 25 yıl savaşın sonunda Ruslara teslim olup Hacca giderek ölen Şeyh Şamil’den yada 11 yıl Çerkeslerle olup yıllık 3 bin ruble maaşla savaştan çekilen bir Muhammed Emin’den çok daha kutsal ve önemli liderler çıkarabilirler. <span id="docs-internal-guid-671eb92b-7fff-8d7f-c875-cf6de1a27571"><br /></span><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-37745559063394141692019-09-29T23:15:00.001+03:002019-09-29T23:15:56.630+03:00Hep siz yaratmak / Jıneps Temmuz <br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="415" data-original-width="739" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAwpfbv-ykGdAta4LHVHPisZyAhJVq_gyzIWqQEkcrvzyeo3dd_ypxQsswYM98w4CuwmTcbcXYnlkX0naZ4ymH7F0jE30qevjGtyIVYOsly64gb5VzpkZSzqKntAHyDe5hH0qemW6lsIU/s320/images.jpeg" width="320" /></div>
<br />
<blockquote class="tr_bq" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Toplumumuz kendine küçük-küçük, irili-ufaklı bir çok cemiyet kurmuş ve her bir cemiyetin ayrı bir Çerkesliği yaşıyormuşçasına, ayrı ayrı konulara, toplumumuzun en büyük sorunlarıymış gibi yaklaşım gösteriyor olmasından dolayı yazıyorum bu ay.</span></blockquote>
<br />
<blockquote class="tr_bq" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bizim sorunumuz nedir biliyor musunuz?</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bizim sorunumuz daha biz ol(a)madan “siz” yaratmak. Bizi bul(a)madan, sizi icat etmek. Bu önemli sorun çünkü bir türlü olmayan “bizler” sürekli “sizleri” tartışıyoruz her mecrada. Bakmayın şu alemde her yere yazılan “biz” kelimesine. Tek başına biz olandan tutunda, 3-5-10-100 kişiyle biz olana bakmayın. Böyle biz mi olunur yahu! Biz dediğinin temel bir doğrusu olur, bu temel doğrusu içinde sağı olur, solu olur.. erkeği olur, kadını olur.. büyüğü olur, küçüğü olur.. cahili olur, aydını olur… kavgası olur, barışı olur… hepsi birbiriyle mücadele halinde olur, ama hepsinin birbiriyle olan mücadelesinde bile temel doğruyu büyütmek ve güçlendirmek gibi bir amacı olur.</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Oysa biz sürekli küçülmekteyiz</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Var mı? Yok.</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Eline kalem değen, kendini “biz” kabul ettirmek için sürekli bir “siz” yazıp duruyor. Daha “ben” olamamış kişilere: daha bu dünya için, kendi ailesi için, kendi geleceği için doğru karar verecek, düşünecek yetisi olmayan kişilere: “siz” demeyi öğretiyorlar.</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">İşte bu yüzdendir ki: Dünyanın diğer halklarında olduğu gibi iyisi ve kötüsüyle, eğrisi ve doğrusuyla oluşan “BİZ”, Çerkeslerde YOK. Çerkeslerde iyisiyle, kötüsüyle, eğrisiyle, doğrusuyla hep SİZ var.</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bir Çerkes toplumsal alanda kendini “ben” olarak var edebilmek için hep “sen” diye hitap eder bir ötekine. Ben bunları başardım, bunları ortaya koydum, bunun sağlanmasında katkılarım oldu demez! Bunlarla “ben” olmak zordur. O da “ben” olmanın bir diğer yolunu seçer: sen hiçbir şey başaramadın, sen ortaya hiçbir şey koymadın, hiçbir şeyin sağlanmasında katkıların olmadı deyiverir. Yani “sen yoksan; ben varım”</span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Oysa sen varsan, ben varım. Ben varsam, siz varsınız. Siz varsanız, biz olmalıyız. Ancak bu benliğin, senliğin, bizliğin ve sizliğin ortak bir birliği olmalı. Toplum olmak böyledir. Toplum; kişilerin aileleri, ailelerin kültürleri, kültürlerin dilleri, dillerin milletleri yarattığı bir yerde durur ve emin olun aynı aileyi oluşturan kişilerin bile arasında doğal bir mücadele, doğal bir çatışma hep olur. Ancak temelde bu; aile de bir “siz” yaratmak için değil, aileyi bir tutmak için önemlidir.</span><br /><br /><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">*</span><br /><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Ben küçük bir Çerkes iken hatırlıyorum da arkadaşlarımızla hep sülalelerimizi yarıştırırdık. Herkesin kendi sülalesi kendine en iyiydi, ama kimse kendi sülalesinin en iyi olduğunu kanıtlamak için sülalenin topluma katkısını konuşmazdı, diğer sülaleyle (veya sülaleye mensup bir kişiyle) ilgili o zamanlar doğru saymamayı öğrettikleri (uyuşturucu bağımlılığı, yabancılarla evlilik vs.) şeyleri ortaya koyardık kendi sülalemizi en iyisi yapabilmek için. Kendi taşralı (Reyhanlılı) Çerkesliğimizi övmek, göklere çıkarmak için Reyhanlı Çerkeslerinin, Çerkeslik (veya insanlık) için örnek gösterilecek derecedeki çalışmalarını değilde, başka Çerkes taşralarının yapmadıkları şeylerle ilgili konuşur dururduk. Hele ki çoğunluğumuzun Abzeh olduğu taşramızda, ne yüce bir boydan olduğumuzu Kabardeylikle kıyaslayan o zavallı halimizi hiç yazmayayım. O zamanlar başka Çerkeslerin, başka yerlerde aynı şeyi yaptığının garantisini veremem, ama yaptıklarınada eminim. Çünkü; bugün dahi Çerkeslerin en iyi yaptıkları şey, kendilerini (veya ait hissettiklerini) var edebilmek için başkalarına saldırmak ve onları suçlamak. Biz olmanın bir çok güzel yolu varken, inatla ve sürekli bir siz yaratmaya çalışmak. Çünkü eğer bir siz yaratabilirlerse, kendilerinin “biz” olacağına inanıyorlar. </span><br /><span style="font-family: Arial; font-size: 11pt; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Gelin; eğrisiyle-doğrusuyla “bir” olabileceğimiz, farklı şekil ve yöntemlerle düşünüp amacına Çerkesliği yerleştirebileceğimiz bir “biz” zemini oluşturalım. Hayat bizi nereye götürüyor, biz hayata iz bırakabiliyor muyuz? Toplumsal olanı tekrar hayat için üretebiliyor muyuz konuşalım.</span></blockquote>
<br />
Bu yazı Jıneps Gazetesi Temmuz baskısında yayınlanmıştır.<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-65627458108117599712019-09-29T01:45:00.000+03:002019-09-29T01:47:18.641+03:00Dağ Yahudileri ve "Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesler"<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="739" data-original-width="500" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij-JUFI7FAEkY6e3qiGg1p0E8YnxeqcFrWeaRjsWZxvevGkX2XjW8hYnlpPLyLbjOG9H1X-hOLQknjTxddPXEqUPsAWU38FUE3msvRrO4ztt49wOC0qEb4e6eogcfysvr6KKrtrviCyCc/s320/da%25C4%259F+yahudileri.jpg" width="216" /></div>
<br />
Hayatımın laneti olarak ilgi duyduğum hikayeler, konular, haberlere hep vaktim yokken kavuşurum ben. Ne kadar ilgi duysam bile yeteri kadar zaman ayıramayacağım için hep not alırım böyle şeyleri: vaktin bol olduğu bir zamanda ilgi ve dikkatle araştırmak, okumak ve öğrenmek için… ama ne fayda? Kendi geleceğimle ilgili yaptığım en uzun plan dahi 6 günü geçemezken yani sözün özü ben hayatımdaki 7. günü bile ön göremezken, genelde aldığım notla kalırım ve aldığım not benim onu görmemi dahi yıllarca bekleyebilir. Geçtiğimiz akşam notlarımı şöyle karıştırırken buldum kendimi.. Hangisini bir diğerinden daha çok merak ediyorum acaba diye bakınırken..“Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” diye bir not almışım. Rahmetlik nenem geldi aklıma, Yahudileri hiç sevmezdi, çünkü Yahudileri sevemeyeceği, Yahudileri sevmemek için nedenleri olacak bir ömür yaşamıştı kadıncağız. 85’li yaşlarda alzheimer olduğunda bazı geceler aniden kalkıp evdeki havluları ıslatır eve hava giren ne kadar kapı ve pencere aralığı varsa oraları kapatırdı İsrail yüzünden. Evet: İsrail-Suriye savaşından kalma bir travmaydı. Yoksa hiçbir Yahudi kişisi ile alıp veremediği yoktu kadıncağızın. Yahudilere dair bildiği tek şey savaştı, bombardımandı, ölümdü, çocuklarını korumaktı sonuçta. Nenem en sinirlendiği zaman, bildiği en büyük küfür olarak “Yahudi” derdi. Nenemin dizleri dibinde geçen çocukluğumun cahil evresi süresince, Yahudiliğin ne olduğunu, Yahudilerin kim olduğunu bile bilmezken bende mecburen nenemin Yahudi nefretini paylaşırdım. Aydınlanma sürecim içinde, sebebini ve nedenini bilmediğim ve çocukluktan gelen bir çok nefretim gibi Yahudilere olan nefretimden de kurtuldum. Yinede defterimin arasında gördüğüm “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” notu içimde çocukluğumdan bu yana yaşadığım her süreci hatırlatırken merağımı iyice cezbetti diyebilirim. İşte bu not üzerinden ve teknolojinin de epey yardımıyla bu konuyu irdeledim. Prof. Yair Auron’un Barış müzesinde “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” üzere düzenlediği etkinlikten yola çıkarak bu sizlere bu yazıyı hazırladım. Bu yazıda hem etkinliğin sebebi olan kurtarılmış Yahudi çocuklarının hikayesini kendi tarzım ve çapımda anlatmaya karar verdim. Ancak belki hikayeden önce Kafkasya bölgesinde Yahudi varlığını ve Nazi ordularının Kuzey Kafkasya’daki etkinliklerini kısaca hatırlamakta fayda vardır.<br /><br />Kovalev’e göre Naziler 1942 sonbaharında Hazar Denizi’nin petrol sahalarını ele geçirmek maksadıyla ilerlerken Kuzey Kafkasya bölgesine girdiklerinde; ele geçirdikleri bir çok yerde yaptıkları gibi Essentuki, Pyatigorsk ve Kislovodsk’ta yaşayan 8 bin Yahudi’yi öldürdüler. <br /><br />Kuzey Kafkasya bölgesindeki bu denli Yahudi varlığı Nazi subaylarının kafasını karıştırmıştı. Bunlar, bugün bile araştırma konusu olan ve uzun zamandır Kafkasya bölgesinde yaşayan Dağ Yahudileriydi. Bu Dağ Yahudileri grubundan bazıları doğrudan Nazi işgali altında olan bölgelerde hayatta kalmayı başarmıştır. Kabardey’in başkenti Nalçik Yahudileri, Nazi işgali sırasında etkinlenmeyen gruplardan biridir. Nalçik Yahudilerinin doğrudan Nazi işgali altında olması dolayısıyla Naziler tarafından katledilmemiş olmasıyla ilgili bazı araştırmalar yapılmış olsada kesin bir sonuca varılamamıştır. Yahudilerin Kafkasya bölgesindeki varlığı çok eskidir. Ancak Kafkasya bölgesi insan tarihinin başından bu yana bir çok halk için bir kavşaktır. Bu bölgeden geçmemiş bir halk olmadığı bile söylenebilir. Hazar Denizinin batı kıyısı, Orta Avrasya ve Ortadoğu arasında seyehat etmek isteyenler için Kafkasya önemli bir yoldur. Sonuç itibariyle Kafkasya için söylediğimiz bu güzergahtan bakınca mesela Dağıstan Cumhuriyeti etnik açıdan dünyadaki en farklı bölgelerden birisi haline gelmiştir. Dilleri ve gelenekleri ilişkisiz bir çok halk yanyana yaşayabilmişlerdir . Ayrıca bu bolluğun bereketi olarak geliştirdikleri barış sayesinde bu farklı halkların her biri kendi dil ve geleneklerini binlerce yıldır korumayı ta ki Rusya’nın bölgeyi işgaline kadar korumayı başarabilmişlerdir. Rusya’nın bölgeyi işgal girişimiyle birlikte dine dayalı bazı hoş görüsüzlüklerden bahsedilebilir. İşte konumuzun bizi ilgilendiren kısmıda bizim bildiğimiz kadarıyla burada başlar. Gerisini araştırmak isteyen: Rusya’nın Kafkasya’yı işgaliyle birlikte din ve savaşın nasıl bir politikaya çevirildiğini araştırabilir. Biz konumuza dönecek olursak: Rusya’nın Kafkasya’yı işgal etmek üzere başlattığı askeri politikanın Kafkasya’nın (en çokta Dağıstan’ın) farklı halkları arasındaki ilişkileri bozması: (Daha çok 1820’lerde Rus barbarlığının vahşiliğini arttırmasıyla) bahsettiğimiz bölgedeki yerel liderler İslam bayrağı altında birleşmeye ve savaşı cihada çevirmeye başlamasıyla gelişmişti. Bu sebeple bahsettiğimiz bölgede yaşayan Dağ Yahudileri gerek Rus işgal politikasının yarattığı bu savaştan kaçmak gerekse bölgede artık kendilerini güvende hissetmemeleriyle, canlarını ve dini özgürlüklerini güvence altına almak üzere batıya göç ettiler. Ulaşmak istedikleri yer bir kaç farklı sebepten ötürü Çerkesya’nın en doğusundaki Kabardey bölgesiydi. Mesela ilgili tarihlerde Kabardey bölgesindeki savaş bitmiş sayılırdı ve bölgenin nüfusu 1790lı yıllardaki nüfusunun %10’nu kadar kalmıştı. Ayrıca Nalçik şehri bütün bölge için bir ticaret merkezi haline dönüştürülüyordu. Rus-Çerkes savaşı batıya doğru kaydığından, Çerkesya’nın doğusu batı Çerkesya’ya oranla daha istikrarlıydı. Ancak Dağ Yahudilerinin bu bölgeye ilgilerinin belkide en önemli sebebi, Çerkeslerin çoğunluğunun İslam dinine mensup olmalarına rağmen toplumsal ilişkilerinin Xabze tarafından belirleniyor olmasıdır diyebiliriz. Çerkesler hem kendi aralarındaki ilişkilerinde hemde çevrelerinde bulunan diğer halklar ile olan ilişkilerinde xabze kanunlarını uyguluyorlardı. Belkide bu özellikleri, Dağıstan’da kendini güvende hissetmeyen Dağ Yahudilerinin bu bölgeye gelme arzularındaki en büyük sebeplerden biriydi. Konuğun neredeyse kutsal olduğu düşüncesi Çerkes kültürünün önemli bir parçasıydı ve misafir asla teslim edilmezdi, misafirlerin sorgulanmasına dahi izin vermezlerdi. Dağ Yahudilerinin Çerkesya’daki varlığı böylece oluştu ve zamanla Çerkesya’nın bir çok bölgesi olmak üzere Kuzey Kafkasya’da Yahudi toplulukları oluşmuş oldu. Konuyla ilgili ayrıntılı okuma yapmak isterseniz kaynak yazının en altında [Kaynaklar] bölümünde bulunacak. Ancak henüz sona gelmeden önce Prof. Yair Auron’un Barış müzesinde “Yahudi Çocukları kurtaran Müslüman Çerkesleri onurlandırmak” üzere düzenlediği etkinlikte bahsettiği hikaye nedir diyecek olursak onuda şöyle anlatabilirim:<br /><br /><br /><br />Nazi ordusunun Leningrad’ın kapısına kadar geldiği 2nci dünya savaşının en kritik zamanlarında Gürcistan SSC ülkede yaşayan Yahudi çocukları trenle tahliye etme girişimiyle başlıyor hikaye.. Çocukların bir çoğu 13-14 yaşlarında. Günlerce süren tren yolculukları sırasında bir gün Nazi ordusu treni bombalıyor ve onlarca çocuğun öldüğü söyleniyor bu bombalamadan. Tren bombardıman sonucunda hasar alıyor ve hayatta kalan çocukların artık trenle kaçma umudu kalmıyor. Bir Rus subayı eşliğinde at arabalarıyla ilerliyorlar. Bazı köylerden (muhtemelen Kazak köyleri) geçen çocuklar köylerde barındırılmıyor ancak Kazaklar çocukları Çerkes köylerine hiç girmemeleri, girerlerse öldürülecekleri konusunda uyarıyor. Ayrıca Nazi kuvvetleri de bölgededir. Ancak çocuklar geçen zamanda açlık ve hastalıktan perişan olmuş ve çaresiz durumdadırlar ve şanslarını denemekten başka kurtulma şansları kalmamıştır. Netekim Müslüman bir Çerkes köyüne girerler. Köyün erkekleri savaş yüzünden köylerinden uzaktadır. Köyde yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardır. Durumlarını anlattıklarında ise köylüler toplantı yaparlar. Toplantının konusu: Çocukları kabul edip etmemek değildir, çünkü çocuklar misafirdir ve Çerkeslerde misafirlik kutsaldır. Toplantının konusu gelen çocukların nasıl barındırılacağıydı ve neticesinde her hanenin bir çocuğu misafir etmesine karar verildi. Çerkesler çocukların Yahudi olduklarını ve Yahudileri barındırmanın tüm köyü tehlikeye atmak anlamına geldiğini biliyorlardı. Bu nedenle misafirlik boyunca hem köyün hemde çocukların güvenliğini sağlamak amacıyla Yahudi çocuklara hızlıca Çerkes isimleri olan yeni kimlik belgeleri çıkarttılar ve kendi evlerinde sakladılar. 152 gün süresince bu çocuklar Nazilerin kontrolünde kalan bu köyde Çerkeslerin içerisinde yaşadılar. Bu süre boyunca Naziler tarafından yalnızca 1 çocuk yakalandı ve katledildi. Diğer çocukların kaç kişi oldukları ve daha sonra ne yaptıklarıyla ilgili yeteri kadar belgeye ulaşamadım, ancak çeşitli kaynaklarda 30-40 kadar çocuk geçtiğini söyleyebilirim.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Kaynakça:<br /><br /><br /> Avraham Burg, Haaretz tarafından okunan incelemeyi - <br />haaretz.com/jewish/books/.premium-1.727542<br />Amiramov, Sergei. Interview by Irina Moshel, October 12, 1998, Interview 39735, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.<br />Arad, Yitzhak. The Holocaust in the Soviet Union. Lincoln, Nebraska and Jerusalem. University of Nebraska Press and Yad Vashem, 2009.Asailova, Maral. Interview by Irina Moshel, January 10, 1998, Interview 39801, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Ashurov, Mikhail. Interview by Svetlana Danilova, undated, unpublished paper.Ashurova, Bisirit. Interview by Irina Moshel, January 7, 1998 Interview 38626, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Aslanbek, Mahmut. Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciasi. Ankara: Çankaya Matbaası, 1952.Babich, Irina. Evoliutsiia Pravovoi Kul’tury Adygov (1860-1990-e gody). Moscow: Institut etnologii i antropologii RAN, 1999.Begun, I., ed. Gorskie Evrei: Istoriia, Etnografiia, Kul’tura. Jerusalem/Moscow, DAAT/Znanie, 1999.Biazrova, Zhneya. Interview by Sergei Shpagin, January 9, 1998, Interview 39800, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Bugai, Nikolai, et al., eds. Natsional’no-Gosudarstvennoe Stroitel’stvo Rossiiskoi Federatsii: Severnyi Kavkaz (1917-1941 gg.). Maikop: Adygeiskii Resoublikanskii Institut Gumanitranykh Issledovanii, 1995.----------------. The Deportation of Peoples in the Soviet Union. New York: Nova Science Publishers, 1996.------------------ and Askarbi Gonov. Kavkaz: Narody v Eshelonakh. Moscow, Insan, 1998.Danilova, Svetlana, ed. Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. Nalchik: “El’brus,” 1997--------------------------. “Zhivi i Pomni!” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 56-60.-------------------------. “Moia Bol’, Gordost’ i Nadezhda,” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 8-16.David, Itskhak. Istoriia Evreev na Kavkaze. Volume II. Tel Aviv: Kavkasioni, 1989.Feferman, Kirill. “Nazi Germany and the Mountain Jews: Was There a Policy?” Holocaust and Genocide Studies 21.1 (Spring 2007): 96-114.Gammer, Moshe. personal correspondence.Goble, Paul. “With a Stroke of a Pen, Daghestani City Tats Officially become Mountain Jews,”http://windowoneurasia2.blogspot.com/2013/05/window-on-eurasia-with-stroke-of-pen.html.Ifraimova, Shura. Interview by Irina Moshel, January 11, 1998, Interview 39747, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Isakova, Fenia. Interview by Maria Lackman, February 8, 1998, Interview 39744, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Kabuzan, Vladimir. Neselenie Severnogo Kavkaza v XIX-XX Vekakh: Etnostatisticheskoe Issledovanie. St. Petersburg: BLITs, 1996.Karcha, Ramzan. “Genocide in the Northern Caucasus,” Caucasian Review 2 (1956): 76.---------------------. “The Peoples of the North Caucasus,” Nikolai Deker, Andrei Lebed, eds. Genocide in the USSR: Studies in Group Destruction. New York: The Scarecrow Press, 1958: 41.Kovalev, Boris. Natsistskaia Okkupatsiia i Kollaboratsionizm v Rossii 1941-1944. Moscow: Tranzitkniga, 2004 .Motaeva, Guri. Interview by Sergei Shpagin, January 6, 1998, Interview 39597, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.Rabaev, E. A. «K Istorii Evreiskikh Obshchin Severnogo Kavkaza.» 1999. http://www.istok.ru/library/131-k-istorii-evreyskih-obschin-severnogo-kavkaza.html. 7 9 2013.Semenov, Igor. Kavkazskie Taty i Gorskie Evrei: Nekotorye Svedenii o nikh i Problemy Proiskhozhdenia. Kazan: Tan, 1992.Shamilov, Rovino et al., “Bud’te Prokliaty, Fashistskie Izvergi!” in Gorskie Evrei v Kabardino-Balkarii: Stat’i, Ocherki. ed. Svetlana Danilova.Nalchik: “El’brus,” 1997: 50-4.Yagudaev, Nagdimoso. Interview by Maria Lackman, August 19, 1998, Interview 46312, video, Shoah Foundation, University of Southern California, Los Angeles, California.<br /><br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-5206936240921036352019-09-08T10:58:00.001+03:002019-09-08T10:59:13.233+03:00Geleceğin bir Gelecek Hayali<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="300" data-original-width="400" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgksP9eSVthlnxxyymSHhH0ciKsdxqCJ1sHIpVL3ssD-ce3BKP0GaZ3di9pGHdYNB0qQjz48d7UqTQjvWO8QsXsqwOmvug3ZrwMPK-3TFRk9w6h5-omwHahgwZ9no8WcSHmtM58-rEKHO4/s320/suadin.jpg" width="320" /></div>
<br />
Bizim Çerkeslerin en büyük sorunlarından birisi odak problemi galiba. Ne zaman güncel hayatımızı kaleme almayı ilke edinmiş bir Çerkes yazarını açıp okumaya başlasam; güncelin hep Çerkesleri teğet geçen ifadeleriyle aklımı karıştırıyorum. Dernekleri ve federasyonları saymazsak Çerkeslerin içinde birçok irili-ufaklı enformel grup var. Bu grupların çok olmasının nedeni çok fazla fikir ayrılıkları barındırmaları değil. Aynı düşünceden beslenen ancak yine de iç içe geçmeyen gruplar da var. Grupların bir çoğunun içerisinde de kişisel farklılıkları grup içine yansıtarak hep an kollayan bir mücadele var. Her an bir grubun içinden çıkıp, başka bir grubun içinden çekerek yeni bir grup olarak harekete geçecek bir potansiyel var. Gruplar genelde iki merkezli ve bir merkezleri elbette hepimizin şıp diye anlayabileceği gibi; Çerkeslik merkezi. Diğer merkez ise genel olarak çok fazla ayrıntılara bölünmüş şekilde Çerkeslik olmayan merkezleri. Yani nedir derseniz; işte kimisi felsefe, kimisi ekonomi, kimisi inanç gibi şeyler. Bir taraftan hepsinin ortak merkezi olan Çerkeslik, bu grupları pekiştirmek ve çalıştırmak için fırsat gibi gözükse de, diğer taraftan ikinci merkez olan diğer şeyler bu grupları ayrıştırmak ve hatta çatıştırmak isteyenlere fırsat oluyor.<br />
<br />
Burada insanın motivasyon faktörü çok önemli tabi ama; genelde insanımızın düşünürken ve yazarken kendisini motive ettiği alan Çerkes merkezli olmayınca yani diğer ikinci merkezinden gelişince; insan yukarıda anlattığım bu grupların ikinci merkezlerine saldırarak Çerkes merkezlerini fethetmek üzerine bir düşünceye kapılıyor. Bu sadece birinin birine yaptığı şey değil, genel olarak farklı merkezlerin birbirine sürekli uyguladığı strateji. Belki strateji bile değil... Plansız, üstüne düşünülmeden, doğal olarak gelişen bir refleks.<br />
<br />
Böyle konuları okuyunca ya da yukarıda anlattığım bir olayı tam da yaşarken, bu sorunun çözümü için herkesin aklına “ikinci merkezi” dışarıda bırakmak gerektiği geliyor. Çünkü ikinci merkez ortadan kalktığında herkesin Çerkes merkezinde birbiriyle kenetleneceği gibi saf ütopyalar kuruyoruz. Ancak ne yazık ki sadece Çerkesler değil, hiçbir insan tek kimlikli yaşamıyor hayatta. İnsanların ve doğal olarak Çerkeslerin hem toplumsala dönüşmüş hemde bireysel olarak hayatlarında taşıdıkları birçok kimliği bulunuyor. Çerkes gruplarının kendi içinde ve Çerkeslerin umuma açık meclislerinde de yeteri kadar konuşulmamış şeylerden birisi de dünyada insanların artık tek kimlikli bir hayatı yaşamıyor oluşu. Her insanın artık birden fazla kimliği var ve insanların önceliklerini de belirliyen şeyler olabiliyor bu kimlikler. Artık insanlarımız sadece Çerkes değiller. Hayatı sadece Çerkesliklerine bakarak değerlendirmiyorlar. Kazanmak istedikleri, korumak istedikleri, büyütmek istedikleri tek şey Çerkeslik değil. Belki bir çoğunda, söylemin dışında gelişen pratiğe bakılınca; Çerkeslik ‘korunmak, yaşanmak, büyütülmek, kazanmak’ istenen şeylerin listesinde bile olmuyor. Bunları gözetmek gerekir. Bunları konuşmak, tartışmak gerekir ve hatta bunları konuşurken, tartışırken; bir disiplin de olmalıdır. Bilimsel bir disiplin olmalıdır. Uzman kişilerin bu disiplini oluşturması gerekir. Tartışmaları atışmalardan ayırararak; farklı görüşleri bu disiplin içinde tartışmaya açmak ve bu tartışmalardan bu disiplin çerçevesinde bir sonuç çıkarma amacı gütmek gerekir.<br />
<br />
Bu disiplinden yoksunuz ve gruplarımızın birbiri arasında yaptıkları şeyler de, tartışmaktan ziyade atışmaktan öteye gitmiyor. Çerkes camiasının alanlarında ortaya çıkan önemli ya da önemsiz her konu bir atışma alanına çevriliyor. Bu alanda gruplar, daha doğrusu grubu kalemleriyle motive eden yazar-çizer takımları; Çerkeslik meselesine sadece kendi doğrularına nicelik kazandırmak amacıyla kullanılabilir bir insan kaynağı gözüyle bakıyor. Daha temiz deyimle: İnsanları örgütlemek için değil, örgütü kalabalıklaştırmak çabası sürdürüyor. Eğer bu bir politika ise, bu politikaya Çerkesleri ilgilendiren yakın tarih üzerinden şöyle açıklama getirebiliriz.<br />
<br />
* Demokratik açılım sürecinde Türkiye’de hiçbir haktan yararlanamayan tek kalabalık unsur Çerkes halkı oldu.<br />
<br />
* Çerkes sorunu hiç kimseye anlatılamadı.<br />
<br />
* Çerkes talepleri Çerkesler tarafından dahi kabul göremedi.<br />
<br />
* Suriye’deki terör saldırıları ve iç savaş sürecinde bu savaştan etkilendiği halde Çerkesler ne dünya gündeminde, ne Rusya gündeminde ne de Türkiye gündeminde çok ilgi gören bir konu olamadı.<br />
<br />
* Çerkesler hiçbir zaman hiç kimse için caydırıcı bir kamuoyu oluşturamadı.<br />
<br />
* Hiçbir toplumsal proje üretilemedi, üretilen projeler hiçbir zaman toplumsal olamadı.<br />
<br />
* Çerkes kimliği siyaset için şahıslar tarafından üniforma yapıldı. Şahsi kariyer için bu kimlik araçsallaştırıldı.<br />
<br />
Ben dünyadaki hiçbir etnik kimliğe beğenmemezlik etmem, ancak toplumumuzun genelinde insanlar ne yazık ki Çerkes kimliklerini sözle-lafla öyle yüceltmişlerdir ki; Çerkes olmayan hiçbir toplumu beğenmezler. Onlar şöyledir, bunlar öyledir, bizde falanca yüzyıldır şöyleyken bunlarda daha yeni böyledir gibi laf kalabalığından geçilmez. Ancak şunu da not olarak düşeyim: Yaşadığımız bu coğrafyada son 10 yılda olan biten her şeyde hiç kazanmadan hep kaybeden tek kalabalık unsur: biz yani Çerkesler olmuştur.<br />
<br />
Şapka öne konulmalı; kelimiz de kimseden saklanmamalıdır.<br />
<br />
Gelecek vizyonu, geçmiş deneyimler olmadan hiçbir şey ifade etmez ve Çerkesliğin geçmiş 150 yıllık deneyimi tek cümlede: hep kaybedip, utanmadan sürekli övünmek olmuştur.<br />
<br />
Peki ne olmalıydı? derseniz; olmayan şeylerin değerlendirmesini yapmanın bu saatten sonra bir değeri yok. Uzak veya yakın tarihin birçok kırılma noktasında bulunmuş Çerkes halkı için, her kırılma döneminin kendi şartlarına uygun yüzlerce teoride bulunabiliriz. O zaman şöyle olsaydı, böyle olmazdı diye iddialarda bulunabiliriz. Ancak her çağ kendi içinde farklı gerçeklikler ve gereksinimler barındırıyor. Bizim sormamız gereken soru bugünden yarına doğru “peki ne olmalı?” sorusu olmalı.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Peki Ne Olmalı?<br />
<br />
Bu soruya tek başıma benim cevap vermemin de, başka birilerinin de bu soruya tek başına cevap vermesinin de toplumsal bir değeri yok. Bu soruya hep birlikte - atışarak değil tartışarak- bir disiplin içinde cevap vermemiz gerekir. Niceliği örgütlemeye çalışan anlayışımızdan önce, niteliği örgütlemeye çalışmamız gerekir. Doğrusu ise, niteliğin kendisini Çerkeslikte örgütlemesi gerekir. Bu örgütlenmenin temelinin Çerkeslik olan bir disiplinle inşa edilmesi ve bugün Çerkeslerin, Çerkeslik haricindeki diğer tüm kimliklerini içinde nitelik olarak barındıran üyeleriyle çalışması gerekir. Bu örgüt; Çerkes halkının ‘Aydınlar topluluğu’ olarak Çerkeslerin içinde yaşayan her ikinci-üçüncü vs. kimlikleri barındırmalı, bu kimliklerin Çerkeslikle ilişkilerini değerlendirerek formüller bulmalıdır. Daha da önemlisi Çerkesliği bu kimliklere eritmeyen, bu kimlikleri Çerkeslikte eriterek toplumu önce bir HALK olarak; her düşünceden, her sosyal sınıftan, her cinsiyetten örgütlemelidir.<br />
<br />
<br />
<br />
Bu makale Jıneps Gazetesi Mayıs 2018 baskısında yer almıştır.<br />
<br />
Bu metni kaynak göstererek kullanabilirsiniz.<br />
<br />
<br />
https://www.jinepsgazetesi.com/makale/gelecegin-bir-gelecek-hayali-2078<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-30005631745839320292019-08-29T06:04:00.002+03:002019-08-29T06:04:45.930+03:00Çerkes Nezaketi: Saygı ve Adalet<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="297" data-original-width="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSix2FusrUxqN89YgzeB-ju-8HDp-bSALo0iumGHjD2Vp-H6MUjNMVte-zyxmzVW_XR5F9oPLI3Ud_4pZUiQOgAPgRzNzO8now9wIQJtLdrpxtM2xJr959SJMtflbf2jmUpEte5OqEDXY/s1600/250px-SAWSROUQA.jpg" /></div>
<br />
Çerkesler bir kişinin yaşına, cinsiyetine, sosyal durumu veya milliyetine bakılmaksızın saygı duymayı öğütleyen bir kültürün sahibidir. Üstelik Çerkeslerin karşılarındakilerine duydukları bir saygı koşulsuzdur yani bu saygı hiç kimsenin değiştiremeyeceği, kişinin doğuştan hak ettiği bir şeydir. Eüer Eski Çerkesler bu konuda şöyle öğütlerdi: “insanın adına dikkat edin”, “insanın adını yok etmeyin.” diyerek. Bir kişiye gösterdiğiniz saygı, sizin görmeniz gereken saygının yansımasıdır. Kişinin saygınlığına ve onuruna yapılan her girişim, utanç vericidir. Herkes onur ve saygınlığını ancak kendisi yitirebilir. Onur ve saygınlık başka hiç kimse tarafından yok edilemez. <br /><br /><br /><br /><br />Herhangi bir konuda anlaşmazlık olduğunda ve toplum bu anlaşmazlığa müdahil kılındığında şu unutulmamalıdır. Çerkeslerde hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Hiç kimsenin sülalesine, yaşına, cinsiyetine bakılmaz ve herkes eşit kabul edilir ve eşit haklara sahiptir. Bu da herkese yalnızca kişi oldukları için gösterdikleri saygının yansıması olarak kabul edilir.<br /><br /><br /><br /><br />Çerkesler kendi toplumsal işleyişlerindeki bazı özel noktalar hariç ayrımcılığı hoş görmezler. Herkese hak ettiği saygıyı gösterirler. Ancak özel noktalar şöyledir: Hiçbir Çerkes sadece kendi onurunu korumakla sorumlu değildir. Toplumsal onuru oluşturan -Yaşlıların onuru-, -Ebeveynlerin onuru-, -Kadınların onuru- ve -Misafirlerin onuru- bütün Çerkesler tarafından korunmalıdır. Bu insanlara karşı yapılan saygısızlık bütün Çerkeslere yapılmış sayılır ve bu insanların onurunu korumak, göreceli olarak Çerkesliğin şerefinin de büyük bir parçası sayılır.<br /><br /><br /><br /><br />Çerkeslerin ulusal karakteristik özelliklerinden birisi haline gelen bu onur ve saygı, Çerkes nezaketini oluşturan inceliğin temelidir. Çerkesler başkalarının şerefini ve onurunu incitmekten, en az kendi onurları ve şereflerinin incinmesi kadar korkarlar. Bu yüzden günlük iletişimlerinde dahi olağanüstü bir incelik bulunur. Yaşlıların konuşmalarını kesmezler ve onları asla suçlamazlar.Yaşlıların ve kadınların herhangi bir isteklerini yerine getiremeyecek olduklarında bunu özür dileyerek ve onları ikna edecek argümanlar eşliğinde söylemek zorundadırlar. Yaşlıların, kadınların ve misafirlerin isteklerine önem gösterilmek zorundadır. Birileri hakkında utanç verici söylentilerin yayılması çok büyük bir hak ihlalidir. (Örn: Boşanmış eşlerin birbirleriyle ilgili utanç verici söylentiler yayması) Yaşlıların, kadınların ve misafirlerin oldukları yerlerde asla yüksek sesle konuşulmaz ve onları rahatsız edecek şeyler söylenmez/yapılmaz. Bu kişilerin rahatsız olabilececeği ancak söylenilmesi zorunlu olan hallerde yine özür dilenerek ve son derece hassas bir şekilde söylenmesi gereklidir.<br /><br /><br /><br /><br />Çerkeslerin misafirlerine olan saygısı ve onların onurlarını kendi onurları saymalarıyla ilgili şöyle bir öykü bulunmakadır:<br /><br /><br /><br /><br />Bir zamanlar bir prens birisini yemeğe davet etmiştir. Davet ettiği konuk yemeğini çatal ve bıçak kullanmadan elleriyle yemeye başlayınca, Prens onu utandırmamak için kendi bıçağını ve çatalını bırakarak yemeğini elleriyle yemeğe başlamıştır. Böylelikle konuğunun onurunu ve itibarını korumuştur. Çerkesler için nezaket; onur ve şerefin başlangıcıdır. Yazılı olmayan ancak güçlü bir şekilde uygulanan ve bilinen güçlü bir yapıdadır. <br /><br /><br /><br /><br />Ayrıca Çerkeslerde “kişisel alan” saygısıda bulunmaktadır ve hiç kimse geçerli bir sebebi olmadıkça başkasının alanını işgal edemez. Bu durum genellikle ayakta durulan halleder 2 metredir.<br /><br /><br /><br /><br />Ayrıca hangi yaşta veya şartta olursa olsun, bir kişinin kendisinin veya birisinin onurunun takdir edilmesini istemesi ve talep etmesi doğru karşılanmaz. Çerkeslere göre herkes kendi onurunu ve şerefini kazanmak zorundadır. Dolayısıyla en başta belirttiğimiz gibi: herkesin kendi onurunu ve şerefini ancak kendi davranış ve hayatıyla yitirebileceği gibi, onurunu ve şerefini davranış ve hayatıyla kendisi kazanabilir. Çerkeslerde hiç kimse başka birine onur veremez ve alamaz.<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-88378170520311928892019-08-29T02:58:00.004+03:002019-08-29T03:01:04.261+03:00Çerkeslerin Asaleti: Xase ve Demokrasi<div>
<br /></div>
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ_9wyMxz4OzRDhG1gCNBQuh_vtavNZovkEEZxT7iTElMe7G2JyDekPozK-FyMtXaPIOHmRW0TpKaG_wtX0Q8fIpMoD7rJLqYHPZzMe2l6uDqlFaYlX_25pCaiwdlGYtCCHExhqPOCo-o/s320/cherkess.jpg" />Çerkesleri “asaletin ve nezaketin” timsali saydıran en önemli özelliği, halkın içinde soylu bir sınıfın bulunmasından ziyade toplumun tamamının soylu olması için tasarlanmış kültürüdür. Çerkesler çok eski zamanlardan beri bir insanın soylu sayılabilmesi için ihtiyaç duyduğu “onur ve şerefi” toplumun içinde en önemli değer olarak yaşadılar ve böyle yaşamayı ilke edindiler. Yaşlılar hayatlarıyla gençlere bu ilke etrafında yaşamayı nesiller boyunca aktarmayı başardılar. <br /><br /><br />İşte bu onur ve şerefin en değerli olduğu ilkenin nesiller boyunca kusursuz aktarımı Çerkes halkını “asaletin” bir yansıması haline getiriyordu. Ancak yinede her kişinin bu asaleti koruması beklenirdi. Çerkeslere göre onur ve şeref çok zor kazanılan ancak çok kolay kaybedilebilirdi. Birinin asaletini koruması için, en temel olarak kendisinde olan bir şeyi, ihtiyacı olan başka bir kişi istediğinde verebilmesiydi. Cimrilik Çerkes toplumunda şeref kaybına yol açan bir hadiseydi. Bu sebeple, feodal düzende prensler dahi şereflerini kaybetmemek için kendileri için dikilmiş elbiseleri başkalarına verir ve kendileri herkesin ulaşabildiği mütevazi kıyafetler giyerlerdi. <br /><br />Her Çerkesin en temel görevi: Yaşlılara, yetimlere, dullara ve elbette çocuklara bakmaktı, onları gözetmek, korumaktı.<br /><br />Ayrıca asaletin korunmasıyla ilgili belli başlı yasalarda bulunurdu. Bunlar şöyleydi:<br /><br /><br />Düşmanını asla arkasından vurarak öldürmemek<br /><br />Silahsız bir düşmanı öldürmemek <br /><br />Rakiplere karşı her zaman eşit şans vermek<br /><br />Atını bir dost olarak görmek, öyle yetiştirmek<br /><br />Kibirli, egolu, düşkün olmamak<br /><br />Arzularını kontrol altında tutabilmek<br /><br />Güzel konuşmak ve nazik olmak<br /><br />Yiyeceklerde seçici olmamak,<br /><br />Onurun çok yavaş kazanıldığını ancak hızlıca kaybedilebileceğini unutmamak<br /><br />Şeref kaybetmeyi ölmekten beter saymak<br /><br />İnsanlara karşı, özellikle kadınlara karşı dikkatli ve saygılı davranmak.<br /><br /><br />Çerkesler toplum olarak bu onur ve şeref için yaşarlar ve onu asla kaybetmemek ve lekelememek için herşeyi yaparlardı. Bu insanlar içerisinde halk içinde en sevilenler Çerkes Xasesinin içinde olurlardı. <br /><br /><br />Çerkesler çok eski zamanlardan bu yana bu yasalar konusunda çok titizlerdi ve her aile çocuğunu “Xase’ye katılmayı hak et” felsefesiyle büyütürdü.<br /><br /><br />Xase Çerkeslerin toplumsal düzenini belirleyen ve dışarıya karşı bir duruş sergileyen bir parlamentoydu. Xase konseylerinde bulunanlar gündemde olan her türlü önemli mesele için kararlarını verirler ve arkasından okçuluk, aş atma, güreş ve dans, şarkı söyleme ve ustalık yarışmaları düzenletirlerdi. Xase konseyleri periyodik olarak toplumsal düzeni sağlayacak ciddi kararlar alır, böylece daha değerli demirciler, silah ustaları, savaşçılar, bilgeler, kahramanlar, terziler ve harika hatipler çıkmasına vesile olurlardı. Bir halk meclisi olarak Xase’nin en önemli başarılarından biri; alınan kararların en uzakta kalmış Çerkesler tarafından dahi takip edilmesiydi. Modern dünyanın demokrasi ile yürürlüğe girmiş bu hakkı, Çerkesler için eskiden eskiden bu yana yürürlükte olan ve asaleti koruyan en önemli değerlerden biriydi.<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-76424784228249789952019-08-29T01:27:00.001+03:002019-08-29T03:05:10.431+03:00Dünya Pelte, Xabze Xabzeyken...<br /><br /><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNHFMPIySqwXSAn6BMtvzONPotB1bdO6jClfJ1CLpXKwY70dwefyARaLp454j8AaVnZ3M0dG-_fgHq7t8mevnd2M6wjnx3QZnkjiQu9T5O4988AiCQXTkuzvG3gcr9RYvZjAU1OMm2j08/s320/xxabbze.jpg" /><br />XABZE<br /><br />Xabze bugün yeni formu ile Çerkes dünyasında yaşamaya devam ediyor. Kendi özünden çıkalı ve değişeli bir insan için çok eski, bir toplum için ise çok yeni olsa da toplum eskiyi unutmakta, insan geçmişi hatırlamakta çok mahır.<br /><br />Xabzenin bugün ortalarda dolaşan formatı her yerde, her görüşe, her mezhebe uygun biçimde bulunabilir; peki Xabze’nin xabze olduğu zamanlardaki formatı? <br /><br />Ben bu küçük belgeyle sizlere XABZE’nin okyanusundan bir Kepçe vermeye çalışacağım.<br /><br />****<br />Xı kelimesi sınırsız, okyanus, evren anlamına gelir, bze sözcüğü dil anlamındadır. Yanı Xabze Dünyanın, Evrenin dili, temeli ve yasası anlamındadır. <br /><br />Bugün Çerkeslerin yazılı olmayan anayasası olarak bilinen Xabze, Eski Çerkes dininin (Çerkes paganizminin) topluma şekil veren ve toplumun kişiden kişiye, toplumdan topluma, insandan dünyaya ve doğaya karşı yaklaşımını belirleyen öğretileridir. Çerkeslerin eski dinlerindeki hayattan bugüne yaşamlarında bir çok şey değişmesine rağmen Xabze’nin format değiştirerek toplumla bugünlere gelmesinin temel nedeni; Xabze’nin değişimi engelleyen değil, hatta onu destekleyen bir din olmasından kaynaklanmaktadır.<br /><br />Xabze dininde “Tha” tek tanrıdır. Görünmezdir. Evrene yayılmıştır. Dünyanın ve yasalarının yaratıcısı ve kaynağıdır. İnsana bilgisinin olanağını sunar ve böylece insan Tha yakınlaşır. Tha doğrudan günlük hayata karışmaz, mucizeler ve diğer doğaüstü olaylar ona özgü değildir. İnsanlardan ibadet beklemez. Evrenin yaratıcısı, insanın ibadetine muhtaç değildir. Tha’ya saygı göstermek, O’na, O’nun dünyasına ve yasalarına saygı ifade etmek için insanlar dini kendi seçimleriyle ibadet ritüellerinde bulunur.<br /><br />Xabze Geleneksel İbadet Ritüeller şu şekildedir:<br /><br />1-21 Mart arası -Bahar Sonrası<br /><br />Bu tarihler arasında hiçbir şekilde et yenmez, ancak süt ve yumurta gibi gıdalar yenilebilir.<br /><br />21-22 Mart Gece yarısı -Yeni Yıl<br /><br />22 Mart sabahı -Yılbaşı gecesi <br /><br />21-23 Haziran -Kadınlar şöleni<br /><br /><div>
Efsaneye göre Setenay Guaşe güneşten 3 gün durmasını istemiş ve güneş 3 gün durmuştur<br /><br /><br />Sonbahar ekinoksundan bir ay önce -Oruç (1 ay)<br /><br />Gündüz vakti yemek yemekten kaçınılır ancak su içilir.<br /><br />Sonbahar ekinoksundan sonraki ilk perşembe -Sonbahar sonrası<br /><br />21-22 aralık -Kış Gündönümü<br /><br /><br />Bu tür ibadetleri; Thamade, Thakako, Thapsh, Ahokh uzmanları başlatır. Thamade, Thakako, Thapsh, Ahokh uzmanları bilginin taşıyıcısı, ayinlerin lideri, ibadetlerin başlatıcısıdır; ancak bu sistemde bir tapınak kültürü yoktur, bu din doğal ve açık alanda yaşanır. Ancak bu ritüellerin yapılması için seçilen doğal yerler “kutsal” ilan edilir ve oradan hiçbir zaman hiçbir şey kesilmez ve alınmaz. Genellikle yerin seçiminde de üzerine yıldırım düşmüş bir ağacın altı seçilir. Her insanın doğrudan Tha’ya ulaşabileceği inancından dolayı; peygamber, rahip, kahin benzeri ilahi iradenin tercümanı olabilecek kimse bulunmaz. Tha ile insanlar arasında aracı yoktur. <br /><br />Xabze yasaklayıcı bir sistem değildir ve istisnalar dışında yasaklar üzerine kurulmamıştır. Xabze hem insan hemde toplum için insani gelişmenin mümkün olduğu bir sistemdir ve değişimle uyumludur. Xabze sisteminde ceza olarak bedensel yaralama yoktur. Xabzenin bir diğer özelliği ise genellikle sürekliliği ve geleneği korurken, değişim şartıdır. Bu insanı ve toplumu çevreleyen dünyanın sürekli değişmesi gerçeğinden kaynaklanmaktadır ve yeni ortaya çıkan görevleri başarılı bir şekilde çözmek için, probleme yaklaşımları ayarlamak gerekir. Bu özelliği Xabzenin temel felsefelerinden birinin ne kadar başarılı olduğunun kanıtıdır, değişen dünyada gelişen sorunlara çözüm üretebilmektedir. Xabze dört bütünleşik felsefi yaklaşımıyla:<br /><br />1-Kişinin sahip olması gereken niteliklerini<br />2-Bir kişinin başkalarına karşı tutumunu<br />3-İnsanın dünyaya ve doğaya karşı tutumunu<br />4-İnsanın Tha ile olan ilişkisini belirler.<br /><br />XAbze’nin doğaya karşı tutumunu belirleme örneklerinden:<br /><br />İnsanın doğaya karşı tutumu, etrafındaki dünyaya karşı tutumu Xabzenin bir parçasıdır.<br /><br />Xabzeye göre doğa, Tha’nın yaratması, tezahürü ve yaşayan tapınağıdır.<br /><br />Xabze doğaya sadece saygı duymayı değil, onu sevmeyi ve korumayı gerektirir.<br /><br />20 Ekim gününden önce ve şubat ayından sonra avlanılmaz.<br />Avlanmak için dışarı çıkan kişi; karada dolaşan, havada uçan yada suda yüzen hayvanlardan sadece bir tane yakalama hakkına sahiptir. Bu nedenle Çerkesler avlanmak için sadece 3 ok alırlar.<br /><br />Dişi, genç ve özellikle güzel-büyük hayvanları avlamak yasaktır.<br /><br />Ağaçlar ancak sap akış süresi sona erdikten sonra kesilebilir.<br /><br />Baltayla ormanda yürüyen bir kişi baltasını saklamak zorundadır.<br /><br />Bir evin inşaatının tamamlanmasından sonra doğaya olan borcunuzu iade etmeniz gerekir. Bir ev inşa etmek için kestiğiniz ağaç kadarını dikin.<br /><br />Meyveleri toplarken, dallarını kırmadan toplamalısınız ve yabani hayvanlar için meyvelerin en az üçte birini ağaçta bırakmalısınız.<br /><br />Ormanlık alanlarda, ibadet yeri olarak seçilen alanlarda ne dallar ne de ağaçlar kesilemez.<br /><br />Çimler elle yolunmaz.<br /><br />Nehirler ve Akarsular dünyanın atardamarlarıdır. Temiz ve özenli tutulmalıdır.<br /><br />Xabze insana bu dünyada geçici olarak bulunduğunu hatırlatmayı gerektirir ve bu nedenle doğa sadece bizim değil, bizden sonra gelenlerindir.<br /><br /><br /><br />Xabze, Psape<br /><br />Psape, onurun korunması, şefkatin tezahürü gibi kategorilerle birlikte insanın ruhunu iyileştirmenin bir yolu olarak; muhtaçlara yapılan yardımdır. Kelime iki bileşenden oluşur “Pse” Ruh - “Pe” Başlangıç, Kaynak, Üs. Bu nedenle Ruhsal başlangıç olarak ifade edilebilir. Psape’nin yardıma ihtiyacı olanlara yardım sağlayarak manevi doyum sağladığına, ruhsal olarak zenginleştirdiğine inanılır. Ruhu kusursuzlaştırmanın bir aracı olarak kabul edilir. Psape işleyen kişi hakkında büyük bir saygıyla bahsedilir. <br /><br />Psape işleyen kişi hiçbir karşılık maddi manevi hiçbir karşılık beklememelidir. Bunların peşinde koşarsa, karşılığında bir beklentiye girerse o zaman yapılan Psape sayılmaz çünkü ücretsiz değildir. İzin verilen tek ödül: neşe ve memnuniyet duygusudur yani yaptığı iyilikten alacağı tek ödül Psape gerçekleştirdiğinin farkına varmasıdır.<br /><br />Makbul olan Psape’nin isimsiz olduğu, yardım sağlanan kişinin bunu kimin yaptığını bilmediği şekildir. Örneğin: Yakacak odun kesmek için yalnız yaşlı bir kadının bahçesine geceleri gelir ve odunlarını gizlice keserler. Başka bir örnekte: Ekonomik durumunu kötü olan bir kişinin kapısının önüne sabah erken saatlerde gizlice yiyeceklerin bulunduğu sepet bırakılır.<br /><br />Böyle gizli Psape’nin önemli yönü şudur: Yardımın verildiği kişinin şükranları bu durumda belirli bir yararlanıcıya yönelik olmaz. Bu yardımı alan kişiyi hayırsevere ahlaki bir bağımlılıktan, onun lehine bir zorunluluktan kurtarır. Psape’yi işleyen kişi memnuniyet, rahatlama ve neşe hissederse Psape hedefine ulaştı sayılır.<br /><br />**<br /><br />Sizlere bu belgede eski Xabze’yi ve bu eski Xabze’de Thamade’yi.. ve Thamade’nin görevini ve Xabzenin dünyaya ve doğaya karşı tutumuzu belirleyen bir takım bilgileri aktarmaya gayret ettim. Eksiğinin çok olduğu kuşkusuz doğrudur, ancak yazılı tarihi olmayan bir halkın radikal deformasyonlar geçirmiş ve kendi formatını kaybetmiş önemli bir değeriyle ilgili doğru-tarafsız bilgiler bulmak kolay değil. Bu konulardaki araştırmalarım ilerledikçe sizlerle paylaşacağım.<br /></div>
<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-84030352245721103892019-08-18T06:05:00.002+03:002019-08-18T06:06:38.664+03:00Jıneps Gazetesi Mayıs Baskısı: 19 Mayıs, 20 Mayıs, 21 Mayıs…<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="395" data-original-width="752" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXJEUnBH3TVFfKs32b0yImtSZVEqq3Yg1VD-kcMwkcjiNdG6EzD6bkJXvb3t0OGxUke61dFukogbuiu4Q2IEV4YbWYgdwbk0xSqwM2AIRi6iFqL-yPQbFFHhQLMPvEdAo4l6oBUDLltBc/s320/jj.jpeg" width="320" /></div>
<br />
<br /><br />Soykırımın 155. yılı…<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Yüzlerce yıllık tarihe akmış kan ve gözyaşını düşünüyorum. Anaların, genç kadınların ve çocukların sessiz feryatlarını.. Oğullarını toprağa vermek zorunda kalan ihtiyar bir babanın yürek sızısını.. Tarih bunları tarif edebiliyor mu acaba? Kendini vatanını savunurken ölenlerin acısı mı daha ağırdır yoksa vatanını savunmak için ölenlerin ardında kalanların, gemilere bindirilip gitmek zorunda olması mı vatanlarından? Sürgün çocuklarının kendi vatanlarına yabancı olması mı yoksa; hangisi?<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Üstümüzde tarihin yükü, iki imparatorluk arasında; özgür olmak kolay mı sandınız? İki canavarın dövüşünden arta kalana bakın hele: kanayan bir tek biz kalmışız! Çerkesyamızın yarasıyız biz, 155 yıldır kanamaktan artık kurumaya başlayan Çerkeslik yarasıyız. Bakın; bu toprakların yabancısıyız biz, Türkiye’nin yabancısıyız! Suriye’nin yabancısıyız! Irak’ın yabancısıyız, Lübnan’ın, Ürdün’ün, İsrail’in yabancısıyız. Biz: Karadeniz’de batan gemilerden değil, sahile vuran ölülerimizden değil, 40 gelin Çeşmesindeki gelinlerimizden değil, bataklıklardaki sıtma virüsünden değil, Gönen’den, Manyas’tan, Kosova’dan, Menbiç’ten, Golan’dan, Hicaz demiryollarında sürünmekten değil; vatanımızdan kanıyoruz! Sürgünde kanıyoruz! Sürgünden ölüyoruz! Çünkü Çerkes olmak yetmiyor, Çerkes kalmak zorundayız! Çerkesler Çerkesya olmadan, Çerkesya Çerkesler olmadan olmuyor: ikisini bir arada tutmak zorundayız! İkisinden biri olmayınca sürekli kanıyoruz! Azalıyoruz! Tükeniyoruz... <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Ey Çerkes evladı! Bir halkın en büyük düşmanı, kendi içinde yarattığı düşmanlarıdır. Çünkü her vuran Çerkesliğe vuracak, her vurulanda Çerkeslikten vurulacaktır böyle bir düşmanlıkta! Ne diye kendine, kendinden düşmanlar yaratmakla uğraşır durursun? Yetmez mi kanadığın, 155 yıldır kanıyor yaran! Sen vatansız mısın? Sana yetecek kan kalmadı sende; yetmez mi başkasına akıttığın? 155 yıldır vatanından uzakta, sürgün bir kaderin girdabındasın, ama sen vatansız mısın? Ne diye vatansız vatansız dolaşırsın! Yetmez mi artık bu anlamsız vatansızlığın? Ey Çerkes evlatları, hepinizinde kanayan yeri ortak yarasıdır artık vuruşmayın! Sarılın ve düşünün! Atalarımızı vatanından sürgün eden mi daha illettir, yoksa bizi vatansızlaştıranlar mı? Dilimize yasak koyanlar mı daha kötüdür, yoksa bizi dilsizleştiren mi? Varlığımızı tanımayanlar mı daha haindir yoksa yanlış tanıtanlar mı? Ey Çerkes evladı: Başkasına dökecek kanın kalmadı, sen bizim son damlamızsın.. En kıymetli damlamız! Ya yeniden dolacak bir okyanusun başlangıcı ya da tükenmekte olan okyanusun son damlası.. Tüketme kendini, tükenme artık! Yok olma… Hiç kimseye faydası yok yokluğunun. Var ol! Var olmaya çalış! Artık barış kendinle, kendin ol artık. Başkalarına verecek hiçbir güzelliğin kalmıyor bu yoklukta, tükenmişliğine hiç kimsenin ihtiyacı yok.. Var olmalısın, başkalarının senin kardeşliğine ihtiyacı var! Önce sen olmalısın! Senin gücüne, senin varlığına ihtiyacı var..! Artık barış kendinle, kendin ol: dünyayla, halklarla kardeş ol artık.. <br /><br /><br /><br /><br /><br />...Soykırımın 155. yılı<br /><br /><br /> <br /><br /><br />155 yıldır her gün devam eden bir süreç bu soykırım. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Çerkes Soykırımı:<br /><br /><br />Çerkesya’nın Çerkessizleştirilmesidir… Bunun tarihi ve sorumluları bellidir, gelişmesi ve sonucu ortadadır. Mücadele etmenin ana hattı 155 yıldır sürgün yaşayanların vatanlarına geri dönebilmeleri için mücadele yürütmek ve Çerkesya’nın yeniden Çerkesleştirilmesi için demokratik yollarla 365 gün sürecek bir mücadeleyi örgütleyebilmektir. Bu örgütlenmeyi engelleyen yegane sebep Çerkeslerin kimliksizliğidir. Bu kimliksizliğin en temel nedeni vatansızlaşmadır, yani Çerkeslerin Çerkesya’sızlaştırılmasıdır. <br /><br /><br />Bu yüzden bizler yılda 364 gün Çerkesleri tekrar Çerkesya’lılaştırmak için mücadele etmedikçe 1 günlük anmanın hiçbir önemi kalmamaktadır. 155 yıldır vatanımız Çerkessizleştirilmekte, Çerkesler vatansızlaştırılmaktadır.. Bunu engellemeli ve 21 Mayısları toplumsal dirilişimizin temellerine çevirmeliyiz.<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-42086917295116448862019-06-09T01:33:00.002+03:002019-06-09T01:34:25.833+03:00Korkun ama Yalan atmayın!<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Eğer Çerkesseniz veya Çerkeslerle uzaktan-yakından bir ilginiz varsa hayatın zaman tünelinde mutlaka Yermolov adını duymuşsunuzdur. “ismimin yarattığı terör, sınırları kalelerden daha iyi koruyacak” mottosuyla Rusya’nın belki gelmiş geçmiş en büyük canavarı, insan kasabı general Yermolov. Bir başka deyişle “dağlıların yüreğine öncelikle korku salmak isteyen” ve bunun için bir insanda olması gereken asgari ahlaki ve vicdani değerlerini yitiren ve bu değersizlik eşliğinde vatanımızı-halkımıza mezarlığa çeviren katil Yermolov. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Yermolov hakkında çok şey yazılır başka bir zaman.. benim bugün yazmak istediğim Yermolov’dan ziyade; onun isminin yarattığı terörün ve içimizden birilerinin yüreğine saldığı korkunun bugünlere kadar gelen hali…<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Çocukluk zamanlarımız hem cahil hemde cesaretliyiz. Empati yeteneğimizde gelişmemiş.. Birilerinizin beğenmediği o Reyhanlı’da hep bir Arap-Çerkes mücadelesi var o zaman irili ufaklı. İki toplum o coğrafyada birlikte yaşamaya mecbur, bir kere orası onların vatanı, bizde sürgün bir halkın parçasıyız… ama bir doku uyuşmazlığı var bizlerle onlar arasında.. Aslında şöyle Çerkese Çerkes diyerek bakarsak, Türkiye’nin her noktasında, her halkla bir doku uyuşmazlığımız var o zamanlar. Çünkü toplumada, kadınada, doğayada farklı yaklaşıyoruz, farklı örflerimiz, adetlerimiz var.. düğünlerde çaldığımız çalgılarda, oynadığımız oyunlarda farklı. Ama biz o birilerinin beğenmediği Reyhanlı’ya geri dönelim, bildiğim yerden yazayım. Bazen büyük sorunlar yaşanır, bazen küçük sorunlar yaşanır ama hep sorun olurdu. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Bazen bizde kendi cürmüğümüzde ateş olur, yapılması doğru olmayan bir şeyi yapıverirdik. Bir çocuğu döverdik, bir topu patlatırdık, bir bisikleti göle atardık, bir tavuk çalardık vs. vs. Yaptığımız şey “olay” olursa; evde mahkeme kurulur ve babamızın karşısına geçerdik. Babamız bize karıştığımız olayla ilgili sorular sorardı. Ama sorular sormaya başlamadan önce bize bir Çerkesin nasıl olması gerektiğiyle ilgili bilgi verir ve sonuna “Sakın yalan söylemeyin, başınızı keseceklerini bilseniz yalan söylemeyeceksiniz” diye ekler, olayla ilgili sorular sorardı. Bizde ne halt yemişsek olduğu gibi anlatırdık ve babamızda ettiğimiz halta göre bizleri cezalandırırdı. Bizim söylediklerimiz esastı, başkasını dinlemeye ihtiyaç bile duymazdı babam. Yalan atmayacağımızdan da öyle emindi. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Şimdi açık yüreklilikle soruyorum: Babanız size hiç “başınızı keseceklerini bilseniz bile yalan atmayın” demedi mi yahu? Ne kadar kolay, yüzünüz hiç kızarmadan, utanmadan sıkılmadan yalan atabiliyorsunuz?<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Bir insanı beğenmeyebilirsiniz, fikirlerini ve eylemlerini gerek şahsi menfaatleriniz gerekse toplumsal düzenimiz için zararlı görebilirsiniz.. Eleştirilerinizle, karşı fikirlerinizle bir kişiyi yerden yere bile vurabilirsiniz hepsi normal. Farklı düşünüyor olabilirsiniz, düşünceleriniz çatışıyor olabilir, bunlarda normal. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Hatta Katil Yermolov’un yüreğinize saldığı korku bugün yaşıyor da olabilir, korkuyor olabilirsiniz bu da normal. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Ama; <br /><br /><br /> <br /><br /><br />yalan atamazsınız.. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />iftira atamazsınız..<br /><br /><br /> <br /><br /><br />algı yaratamazsınız..<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Çünkü farklı düşündüğünüzde, fikirleriniz çatıştığında yada korktuğunuzda değil, yalan attığınızda, iftira attığınızda, algı yarattığınızda alçak olursunuz!<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Yermolov’un isminin yarattığı terör; sizi kendi vatanınızdan uzak tuttuğunda, sessiz kıldığında, asimile ettiğinde değil, Yermolov isminin sınırları koruyan terörüne katkı sunduğunuzda köpek olursunuz!<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Ne olursanız olun; alçak olmayın ve köpeklik yapmayın.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfgz_faV4SbGZu360kaTQ8cHe_tkLvegSUynUq6TfDffYfe97kiflq2M-7wy3uAwvmbpZuDEo3UcDUb-A5jYXa4pzEhAQJifyyVGTK4onWNMb0EieCQVll_esL7OZlUtZEfaCwqie1EWA/s320/cerkesya.jpg" /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Toplum için her biri kendi yöntemleriyle, bilgileriyle, yapabilecekleriyle ve iyi niyetleriyle bir şeyler yapan her insana bugüne kadar denmeyen kalmadı. Çerkes Soykırımı Tanınsın İnisiyatifi olarak İstanbul’da imza toplarken benimde birlikte olduğum grubu “bölücü” ilan ettiler. Diğer halklarla birlikte Çerkes olarak katıldığımız etkinliklerden sonra bizi kendi küçük kafalarıyla akıllarınca aşağılamak için “Ermeni, Yahudi” ilan ettiler. Toplumsal barış için kaleme aldığım şeylerden sonra “Ajan” dediler. Türkiye’nin en ötekilerinin ölümcül sorunlarına karşı yanlarında olduğumda “İbne-Top” dediler. Arkamdan “Çerkes değil” dediler. <br /><br /><br /> <br /><br /><br />Ya alçaldılar ya köpeklik yaptılar.<br /><br /><br /> <br /><br /><br />Bugün kendi vatanlarında Çerkes olarak yaşamak ve Çerkes olarak kalmak için mücadele veren, mücadele verenleri destekleyen insanlar için gizli bir ajanda açılıyor. Hepiniz bunu konuşmak zorunda değilsiniz, ama yalan ve iftira atmak yada yalanlarla-iftiralarla dolu bir algıyı yaymak zorunda da değilsiniz.<br /><br /><br /><br /><br /><br />Hayra açılmayan ağzınızı şerre de yormayın bir zahmet.<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-60243389620985311942019-04-06T18:58:00.000+03:002019-04-06T19:39:16.279+03:00Çerkes Dövüşü<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwX0vCgHrgGg13cmk0vLOGmsFnCKH0EknixR1ILfCRGjos5gq0vUpK1WIYlPEpP4zVjheNCKrdfu8pZT1U8BotEVXgVICDq3LFu8g6MVC2HUqDkQiqFjISe_PNpHswl87RFw9sjYEXKUo/s1600/a11.jpg" />Çerkeslerde ulusal bir birlik duygusu gelişmediğinden mi yada öyle bir duygu bastırılsın diye sürekli maniple edildiğimizden mi bilmiyorum ilginç bir örgüt holiganlığı var. Ne zaman bir tartışma çıksa; insanlar kendilerini yakın hissettikleri örgütün holiganına dönüşüp karşılarında gördüklerini ezmek için akla-vicdana sığmayacak şekilde saldırgan oluyorlar. Ortak idealleri olan örgütlerin bile birbirine karşı tutumu bu şekilde. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Geçenlerde sosyal medyada ‘Çerkeslerin Sorunları’ başlığıyla bir yazı yayınladım, yazdığım yazıda sayın Halbad Muharrem ‘Bizim Düşmanımız Kim?’ diye sordu bana. Bende ‘bizim en büyük düşmanımız yine biziz’ dedim.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bize bizden beter düşman mı var? <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çerkeslerin en büyük düşmanları yine Çerkesler. Bu da yetmiyormuş gibi halkın içinde yan yana gelip dernekleşenler var mesela; onların da en büyük düşmanı başka dernekçiler. Bazı dernekler yan yana gelip Federasyon kurmuşlar, onların da en büyük düşmanları diğer federasyonlar. 10-15 kişi bir grup oluşturmuş mesela ‘demokrasi’ temalı.. onların da en büyük düşmanları diğer demokrasi temalı gruplar. Çerkes sorunuyla ilgili çözüm örgütlemek isteyenler var, karşılarındaki en büyük düşmanları yine Çerkes sorunuyla ilgili çözüm üretmek isteyenler. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Hal böyleyken bir gündeme dair iki kelam ettiğinizde, sizden bir taraf seçmeniz bekleniyor. Bağımsız olmak ise herkesin düşmanı olmak demek. Bir taraf olunca da sizden hep karşı tarafa saldırmanız bekleniyor, durup ‘arkadaş bir dakika ne oluyor’ diye sorunca kıyamet kopuyor, tabiri caizse fişleniyorsunuz.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bir kaç madde yazıp, sonra noktayı Dünya Çerkes Birliği ile Kafkas Dernekleri Federasyonu arasında gelişen sürece dair yaşanan tartışmalarla ilgili yorum yaparak koymak istiyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
0- Çerkesler ve herkesler.<br />
<br />
<br />
Bu madde özellikle 0 ile başlıyor, çünkü aşağıdaki diğer maddelerin en solunda gizli bir sıfır bulunuyor. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sebebi yağmalanmış tarihimizdir, bu yağmayı Çarlık mı yapmıştır, Osmanlı mı yapmıştır, Sovyetler mi yapmıştır, Türkiye mi yapmıştır, Rusya mı yapmıştır, içimizdeki Fransızlar mı yapmıştır ya da hepsi bunu parça parça mı yapmıştır bilemem. Ancak doğrusu yağmalanmış bir tarihimizin olduğudur. Tarih bizim için Büyük savaştan önce ve büyük savaştan sonra ikiye ayrılmıştır. Bizler sonrasında kalmışız mecburen (Bakunin’in dediği üzere: Tarih kazananların propagandasıdır) Daha sonra soykırımla birlikte; soykırımdan önce ve soykırımdan sonra diye ikiye ayrılmıştır. Bizler (Türkiye’dekiler) soykırımdan sonrasında kalmışız mecburen. Daha sonra Osmanlıdan önce ve Osmanlı’dan sonra diye ikiye ayrılmıştır. Bizler yine mecburen Osmanlıdan sonrasında kaldık. Daha sonra tek partili dönemden önce ve tek partili dönemden sonra diye ikiye ayrıldı ve yine biz mecburen tek partili dönemden sonrasında kaldık. Şimdinin adını koyamıyorum tarihin henüz. Ama bu yolla ilerlersek yarının adını koyabiliyorum ne yazık ki: varlığımızdan önce ve varlığımızdan sonra olacak bu gidişle.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Benim kişisel görüşümü yazmayacağım şimdi, kimilerine göre karadenizden hazara kadar olan herkes Çerkes, kimilerine göre bütün Kafkasya Çerkes, kimilerine göre sadece Kuzey Kafkasya Çerkes, Kimilerine göre Apsuvalar ve Adığeler Çerkes. Çözümü basit. Çerkes nedir, ne değildir onu iyice ortaya koyacağız. Önce biz Çerkes miyiz, değil miyiz ona cevap vereceğiz. Neden Çerkesiz, neden Çerkes değiliz onu da söyleyeceğiz. Sonra kim Çerkestir, kim Çerkes değildir düşüneceğiz. Neden Çerkesler, neden Çerkes değiller onu da katacağız düşünürken. Sonra gidip onları temsil eden en büyük kurumlara soracağız: Siz Çerkes misiniz diye. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1- Bana göre Çerkeslerin en büyük düşmanı Çerkeslerdir<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sebebiyle ilgili bir çok şey yazılıp çizilebilir, ancak en temel neden Çerkeslerin kendi sorunlarıyla ilgili farklı görüşlerin kavga gürültü olmadan, medeni bir şekilde tartışabilecekleri.. fikir alışverişi yapabilecekleri bir zeminlerinin bulunmamasıdır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çözümü ise bu halka emek veren farklı görüşlerde samimi insanların bu zemini inşa etmesi ve örgütlemesidir.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
2- Kurumlarımızın en büyük sorunu, içlerindeki “İrlandalılardır.” <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kurumlarımız bütün dikenlerini kabuklarına örmüş, kendileriyle aynı şeyleri savunmayan herkesi düşman ilan ederken.. onlara en büyük zararı veren içlerinde onları dışarıda farklı şeyler söyleyen herkesi düşman ilan edenlerdir. Her eleştiri bir saldırı değildir, bazı şeyler daha iyi olsun diye eleştirilir.<br />
<br />
<br />
Çözümü ise kurumlarımızın kabuklarında halkına karşı uzanan bu dikenleri kaldırması ve her eleştiriyi bir saldırı olarak görmemesidir. Böylelikle hem hepimizin hem de halkımızın kurumlarına dönüşebilirler ve dahada önemlisi ancak böyle gelişebilirler.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
3- Geçmişin geleceği yoktur, tek bir gelecek vardır.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çerkeslerin büyük çoğunluğu Çerkesliğini geçmişten almaktadır, geçmişiyle Çerkes olmaktadır ve geleceğe doğru sürekli başkalaşarak yaşamaktadır. Geleceklerini bir Çerkeslik üzerinden inşa etmeyenlerin gelecekleri en son nokta bir Çerkes olarak yok olmaktır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çözümü ise Çerkesliğe dair bir gelecek inşa etmektir, bu geleceğin yolu ise vatana dönüştür. Önce vatana dönüşün bilincini örgütlemek gerekir. Dönüş geçmişte kalmış husumet ve düşmanlıklarla: saldırgan ve agresifçe değil, barış ve kardeşlik içinde: evrensel hukuk ve demokrasiye uygun olarak yol aramalıdır.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
4- Kabardeyli Çerkesler ile Abzehli Çerkesler hastalığı..<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bazen şaka yollu, bazen ciddi bir şekilde zuhur eden Kabardey, Abzeh, Şapsığ gibi kabilecilik bir geri kalmışlıktır. Bazen bilerek yada bilmeyerek bir kabileden olmayı övmenin aslında o kabileden olmayanı aşağılamak olduğunu da anlamak gerekir. Bunlar toplumun psikolojik olarak bölünmüş kalmasını sağlayan, zihnen Çerkeslerin arasına sınırlar çizen şeylerdir.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çözüm olarak Kabardeyleri ya da Abzehleri yok edelim demiyorum elbette, ancak en öne, en önemliye Çerkesliği yerleştirmektir. Kabardeyliliği, Abzehliliği bir kimlik olarak değil, bir kimliğin tarihi olarak ortaya koymak ve Çerkes kimliğini tek parça inşa etmektir. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
5- Kayserili Çerkeslerle, Manisalı Çerkesler hastalığı..<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Başkalaşımın bir diğer örneği Türkiye’de Çerkeslerin kendi aralarında zuhur eden bir hemşericiliktir. Bu da Çerkeslerin aralarında oluşan psikolojik bir sınır oluşturmaktadır. Bazı büyükşehirlerdeki Çerkes derneklerinin yönetim seçimlerinde bu psikolojik sınırın ortaya çıkışı görünmektedir. Bunlar bizim buralı değil, derneğimizi yönetiyor şeklinde. Bu sınırlar Çerkeslerin doğal sınırları olmadığından bunlardan vazgeçilmelidir.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çözümü ise bütün Çerkeslerin vatanı Çerkesyadır, Türkiye’deki bütün Çerkesler de tek bir diasporadır ve hemşeridir bilincini yaymaktır.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
6- Çerkes Parası hastalığı…<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Belki dünyadaki en şeffaf para akışı Çerkes parasıdır. Çünkü hortumlanacak, dolandırılacak bir niteliği yoktur ve her zaman bu parayı alan kişi veren tarafından hak edildiğine inanıldığında verilebilir. Ancak biliyorsunuz ki; dünya Çerkes dünyası değildir ve Çerkesler bu dünyada bir halkın geliştirmesi gereken bazı şeyleri üretebilecek araçlara sahip değiller. Şimdiki dünya olanaklar dünyası, ancak bütün olanaklar uluslararası kabul gören para üzerinden satılmaktadır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Çözümü ise bir Çerkes fonu oluşturmaktır. Bu fonla toplumsal üretim desteklenmelidir.. Çerkes müziği akademileri açılmalı, geleneksel Çerkes müziğini sürekli tüketmek yerine profesyonel Çerkes müziği inşa edilmelidir. Çerkes kütüphaneleri açılmalıdır, Çerkes yazarlar fonlanmalıdır, Çerkes medyası oluşturulmalıdır. Çerkesleri yeni çağa taşıyan: gerek sanal (bilgisayar, cep telefonu oyunları.. sanal kütüphaneler vs..) gerek reel atılımlar yapılmalıdır. <br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Dünya Çerkes Birliği ile Kafkas Dernekleri Federasyonu arasında gelişen sürece dair<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bir tarafta Kaffedçiler DÇB’ye haklı-haksız ver yansın ederken ilgimi çeken en garip şey bir grubun DÇB’yi Rusçulukla suçlaması oldu… Bunlar doğru şeyler değil; bir kurumun yanlılarının diğer bir kurumun yanlılarını bu şekilde eleştirebilmek için, kendi kurumlarının bağımsız olması gerekir. Şimdi DÇB yanlısı kurumlar çıkıp KAFFED’i Türkçülük bazı sebeplerden ötürü Türkçülük ile suçlarlarsa, bu suçlamayla ilgili savunma yapacağınız bütün argümanlar DÇB içinde geçerlidir. Ayrıca karşılıklı Rusçuluk-Türkçülük suçlamalarının hiçbir faydasıda yoktur. Kaffed DÇB’den ayrılır mı, DÇB Çerfed’i alır mı bunlar ayrı şeyler.. Eğer varsa böyle bir durum DÇB Kaffed ayrılırsa Çerfed var diyorsa ya da Kaffed ayrılığı DÇB’ye zarar vermek üzerine bir tehdit olarak düşünüyorsa; burada tartışılması gereken tutumlar farklıdır. Birbirlerine karşı kullandıkları yöntemler eleştirilmelidir.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Kurumlara, kurumların holiganlarına önerim, tartışmaları kurumsal partizanlık boyutuna çekerek tartışmaktansa; bugüne kadar temsil ettikleri halka verdikleri zarar veya veremedikleri faydalar üzerine yıkıcı olmaktan ziyade yapıcı bir şekilde yürütmeleridir. Çünkü Kaffed DÇB’nin en büyük örgütüyse veya DÇB Çerkeslerin Rusya’daki sesiyse veya öyle olmaya çalışmak istiyorsa ikisinin de dinamiği Çerkes halkıdır ve Çerkes halkı her ikisinden daha büyüktür. <br />
<br />
<span id="docs-internal-guid-f3ed9b3a-7fff-9c54-2c65-3bfffeaa108d"><br /></span>
Kurumlara, kurumların holiganlarına önerim, tartışmaları kurumsal partizanlık boyutuna çekerek tartışmaktansa; bugüne kadar temsil ettikleri halka verdikleri zarar veya veremedikleri faydalar üzerine yıkıcı olmaktan ziyade yapıcı bir şekilde yürütmeleridir. Çünkü Kaffed DÇB’nin en büyük örgütüyse veya DÇB Çerkeslerin Rusya’daki sesiyse veya öyle olmaya çalışmak istiyorsa ikisinin de dinamiği Çerkes halkıdır ve Çerkes halkı her ikisinden daha büyüktür. Kurumlarımız kendini birbirinin rakibi olarak görmekten vazgeçmeli, birbirini tamamlayan biçimde inşa etmelidir. Doğrusu; özeleştiridir. Kaffed DÇB’yi eleştirirken kendisinin DÇB’yi oluşturan bir kurum olduğunu, DÇB’de Kaffed’i eleştirirken Kaffed’in kendisini oluşturan bir kurum olduğunu bilmelidir ve eleştiriler taraflar arasında oluyordan ziyade bir özeleştiri niteliği taşımalıdır. Çünkü DÇB bir parça Kaffed, Kaffed’te bir parça DÇB’dir. Böylesi bir ilişkide yaşanan tartışmaların iki grubu farklı bir oluşumun kavgası gibi sürdürmek hem nezaketsizlik hemde haksızlıktır. Bu tartışmaların topluma yansıyan biçimi: Her kurumun tartışma olan konuyla ilgili kendi özeleştirisini vermesi olacaktır.<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-57731126674890028942019-04-02T06:01:00.000+03:002019-04-02T06:01:09.865+03:00 Yerel Seçimler ve Çerkes Adaylar Üzerine:<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1142" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkAANA8CDNRr_bvAv0Zc-EYBubL1P25_1HsI7mru1N2iKzxh0rL8utsJdvchhlG0TM7fIAsFqHJWSEzlidkzueRcYQE3UrW3MopeD-vmoM9Ktf6dSsUqpBwL7ODjrKnbIvl9ruXS5GhzA/s200/dogan+duman.jpg" width="142" /></div>
<br />
<br />Hayatımda yaşadığım en ilginç seçim dönemini geride bıraktık, yankıları bir müddet daha sürecek ve en sonunda her zaman olduğu gibi çoğunluk ileriye bakmaya devam edecektir. Ben ve benim gibi birileri ise yasal bir seçim gerekmeksizin geleceğe bakarken geçmişi izler, geçmişi izlerken geleceği düşünürüz sürekli.. <br /><br />Bu yerel seçimlerin hiçte adil olmayan bir şekilde gerçekleştiğini gönül rahatlığıyla söylemem gerekir, aksini iddia etmek için toprakta yeni bitmiş bir ottan daha duyarsız yaşamak gerekir sanırım. Adil olmadığını kabul edelimde, öyle istediğimiz kılıfı uyduralım yani illa savunacaksak bu adaletsizliği. Bir tarafta devletin her olanağını sınırsızca kullananlar; Cumhurbaşkanı ve tüm olanakları, Bakanlar ve tüm olanakları sahadaydı… Ulusal medya; tek bir tarafın propaganda aracı gibi çalışıyordu.. Diğer tarafta kendi yağında kavrulmaya çalışırken bile risk almak zorunda bırakılanlar vardı.. <br /><br />Adil olmayan, toplumu beka, din, terör, ekonomi, demokrasi baskısıyla sıkıştıran kampanya sürecinden sonra gerçekleşen seçimde kesin olmayan sonuçlara göre herkes bir seçim yaptı. Gerçekleşen seçimi; yukarıda anlattığım gerçeklik ile birlikte düşünecek olursak ortaya çıkan sonucun basit başarı olarak anlatamayız. Bu başarının tek bir mimarı var, o da tüm devlet olanaklarını sadece karşısındakileri ezmeye çalışanlardır. Bu devasal olanaklar ile seçimi kazanmak için yaptıkları tek şey: tehdit, karalama, baskı ve manevi istismar olmuştur. Toplum bu olanaklara rağmen bu başarısızlığa sandıkta gereken yanıtı vermiştir. Bundan bir ders çıkarılır mı, yoksa aynı yoldan devam mı edilir bilemeyiz ama artık kendi şahsi bekaları için bunu düşünmelerini şahsen tavsiye ederim.<br /><br />Bu seçimleri her açıdan yazıp çizebiliriz, neresinden tutsak o tarafından yürünür bir yönü vardı çünkü. Her açıdan yazan çizende var, içlerinde benim görüşümü yansıtanlar da.. O yüzden ben kendi birincil kimliğimi oluşturan bir yönüyle görüşümü ifade edeyim.<br /><br /><br /><b>Çerkes Adaylar</b><br />Seçimlerde en ilgimi çeken şey seçimlere katılan “Çerkes adayları”ydı. En başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Adaylığına, Çoğulcu Demokrasi Partisinin destekleriyle Bağımsız aday olarak katılan Doğan Duman ile ilgili görüşümü; Doğan beyin adaylığını önemsediğim ve adaylık biçimini ve adaylık sürecindeki genel duruşunu desteklediğim için aşağıda uzun uzun yazacağım ancak ondan önce çeşitli partilerden aday olarak katılan ve “Çerkes Adaylar” olarak oluşan gündemle ilgili kısacık bir şeyler yazmak isterim:<br /><br />Bazı bölgelerden parti adayı olarak seçime giren Çerkesler vardı. İlk defa gördüğümde bir Çerkes olarak, bir adayın biyolojik Çerkes olmasından dolayı oy vermeyi doğru bulmadığımı ifade ettim. Çünkü adaylara oy toplamak isteyen kişilerin söylemi: Bu adaylar Çerkesdir, bunlara oy verin üzerineydi. Partizanlık yapmakla itham edildim. Halbuki ben ifademi bir Çerkes olarak yaparken, ülkede yönetime katılan birçok biyolojik Çerkes kişiyi ortaya koyarak yapıyordum, partizanlık ile bir ilgisi yoktu. Olup olabileceğim en katıksız Çerkesliğimle bu ifadeyi kullanıyordum. Ancak sevip saydığımız büyüklerimizin bile beni anlamayı denemektense, karşı ifadede bulunanları deyim yerindeyse vatan haini ilan etmeye varacak kadar suçladığını gördüğümde, konuyla ilgili düşüncemi seçimlerden sonra açıklamaya karar verdim. Allah muhafaza, “Çerkes adayların” kaybetmesinin sorumlusu olmak istemedim. Şimdi artık yazdığım bu yazının kimseye kaybettirme gibi bir değeri kalmadı, gönül rahatlığıyla yazıyorum. Eğer ben partizanlık yapacak olsaydım, hiç kimsenin yönlendirmesine gerek duymaksızın Antalya’nın Konyaaltı ilçesindeki veya Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesindeki adaylara oy verirdim yada imkanım dahilinde verilmesi için mücadele ederdim. Çünkü kendimi en yakın bulduğum görüşü savunan parti bu yönde karar almıştı. Konu benim partizanlığım değildi ve zaten hayatımın hiçbir evresinde partizan olmadım. Hayatımda olduğum ve gururla taşıdığım üç kimliğim oldu benim; birincisi insan olmak.. ki ikincisi varlığını “Çerkeslik insanlıktır” şiarına dayandıran Çerkes olmak.. üçüncüsü de liberterizmdir. Benim bu konuyla ilgili görüşümden seçimlere çeşitli partiler altında giren bildiğimiz veya bilmediğimiz bütün Çerkes adaylar muaftır, çünkü hiçbirisini hakkında yorum yapacak kadar tanımadığım için Çerkes kimliğimle onları doğrudan değerlendirmem hatalı olur. Benim eleştirdiğim şey, bu adaylarla ilgili seçimlerin bir Çerkesliğe dayandırılmasının biçimidir. Bu adayları inanılmaz bir baskıyla savunan kişiler; adaylıkları salt biyolojik Çerkesliğe indirgeyerek, bütün Çerkesleri bu adaylara sadece anne ve babalarından aldıkları Çerkesliğe işaret ederek bir kampanya yürüttüler ve adayların Çerkeslere yada Çerkesliğe ne gibi faydaları olacağı konusunda konuşmayı asla kabul etmediler. Bütün çalışmaları adayların anne ve babalarından aldıkları Çerkes kimliğinde takıldı kaldı, onlara oy vermemek dünyanın en büyük ayıplarından biriymiş gibi konuşuldu, en ufak eleştirilerde insanlar itham edildiler. Buna karşı çıktım, buna hala karşıyım ve yarında hep karşı olacağım. Benim kimsenin soyuyla ilgili bir derdim yok, zaten olamazda. Dünyevi görüşüme göre; böyle ayrıntılara girerek insanlara değer biçmenin adı gerici milliyetçiliktir. Milliyetçilik bile değildir. Kimsenin kendini ifade ettiği kimliğinden dolayı hor görülmesini savunmadığım gibi, savunana da sessiz kalamam. Bir insan Rus olduğu için, Kürt olduğu için, Ermeni veya Gürcü olduğu için, Arap olduğu için kötü birisi olmadığı gibi , Çerkes olduğu içinde iyi biri olamaz. Bu dünyada belkide bir Çerkesin başka bir Çerkese yaptığı kötülüğü hiç kimse yapmamıştır ya da bir Kürdün bir Kürde yaptığı kötülüğü.. Ancak bu da bir yargı mantığı olamaz. İyilik veya kötülük şahsi karakter meselesidir. Birileri bu adayları desteklemek üzerine şöyle diyorlardı; “uzayan kol, bizden olsun.” bunun ne anlama geldiğini bildiğinizi varsayarak söylüyorum: Böyle aday desteklenmez, böyle seçim yürütülmez, böyle demokratik davranılmaz ve böyle Çerkeslikte olmaz olsun. Kimi arkadaşlarımız bu tavırları Çerkes milliyetçiliği olarak tanımlamaya çalıştılar, ancak böyle milliyetçilik olmaz. Milletini seven, kendini temsil etmesini istediği kişileri bu ifadelerin ardına sığınarak savunamaz. Milletini seven, kendisini temsil eden insanları erdemiyle, irfanıyla, duruşuyla kendi milletini en iyi şekilde temsil edeceği için savunur. Söylediğim gibi; ilgili adayların şahsiyetiyle ilgili hiçbir bilgim olmadığı, onları savunan kişilerin bunları öne çıkarmak yerine sadece biyolojik Çerkesliklerine atıf yaptığından dolayı onların özelinde hiçbir yorum yapmıyorum, yazdığım herşey onları savunan birilerinin yaptıkları üzerinedir.<br /><br /><br />Diğer bir taraftan bu adayların Çerkeslerden bu yönde, bu açıda, bu söylemde bir oy isteyip istemediğini bilmek gerekir. Seçimlerde yarışa katılan bütün siyasetçiler elbette herkesten oy almak isteyecektir. Ancak özel bir gruba yönelik, özel bir gündemle oy istemek farklı bir detay doğurur. Ben bu adayların Çerkeslerden bu yönde, bu açıda ve bu söylemde bir oy isteyip istemediğini bilmediğim için detaylara girmiyorum. Ancak parantez açarak benimle ilgili bir durumu netliğe kavuşturmak istiyorum. Benim Çerkeslik tanımıma göre; seçim zamanlarında biyolojik Çerkesliği öne çıkan bir çok Çerkes varken Çerkes meselesi ve sorunlarıyla ilgili en ufak bir görüşleri olmayan siyasetçilerin Çerkeslikleri değersizdir. Çünkü sizlerde benden iyi biliyorsunuz ki; benim bahsettiğim bu tür Çerkesler her siyasi partide oldukları gibi, Belediye başkanı, Milletvekili, Bakan gibi görevlerde ülke yönetimine katılmışlardır ancak o kişilerin Çerkes meselesi ve sorunlarına yönelik hiçbir katkısı olmamış hatta olabilecek katkıların önünü ilk başta bu kişiler kesmiştir. Siyasi seçimlerime, siyasi eğilimime ve yönüme Çerkes kimliğimin etkisinin olduğunu da söylemek isterim; ben halkımın ulusal sorununa çözüm üretebileceğine inandığım herkese Çerkes olduğum için destek olurum. Belediyede veya mecliste; Çerkesliğe faydası dokunabileceğine inandığım herkesi desteklerim. Destek olacağım bu kişilerde ilk arayacağım şey; Çerkes sorununa yönelik çözümlere destek olabilme potansiyeli olur, annesinin-babasının Çerkes olup olmadığı inanın son bakacağım şeydir. <br /><br /><br />İBB’den adaylığını koyan Doğan Duman’la ilgili yoruma gelecek olursak; bütün eksik ve yanlışları ile Doğan beyin adaylığı ve adaylığı sürecinde yürüttüğü kampanya çok değerlidir. Doğan beyin seçimi kazanmamış olmasının hiçbir değeri olmamakla birlikte, sadece seçime katılmış olması ve toplumda seçime katılmış olmasının yarattığı dalgalanma dahi büyük bir kazançtır. Bu yüzdende bu başarının hakkını vermek gerekir. Kendisi bu başarının farkında olmalı, aldığı oy sayısına takılıp üzülmek yerine toplum içerisinde yarattığı tartışmanın aslında ne kadar büyük bir başarı olduğunu bilmesi gerekir. Çerkeslere, Çerkes olarak yönetime katılmanın bir şeklini göstermiş, bunu Çerkes toplumunda bir tartışmaya dönüştürmüştür. Seçimlere Çerkes kimliğiyle nasıl girileceğini ve Çerkeslerden nasıl oy isteneceğinin en net örneği olmuştur. Seçimlerde öne çıkardığı Çerkes kimliği, soyundan çalınmış bir kimlik değil; uğruna mücadele verilen bir Çerkes kimliğidir. Kuşkusuz bir çok hata olmuştur. Kimi hatalar, katıldığı bir televizyon programında kullandığı bazı ifadelerde (Bunu yerinde eleştirmiştim) kendisi tarafından olsada bunlar skandal değildir. Kimi hatalar, kendisinin birlikte olduğu ve hatta kendisini İBB adayı olarak gösteren ÇDP’nin süregelen hataları olmuştur ancak kimi hataları ise Çerkesler Doğan beye karşı yapmıştır. Kendisinin adaylığını ülkenin mevcut tartışmalarında eriten, yok sayan ve karşı propaganda yapanlar olduğu gibi.. ÇDP ile geçmişten gelen bir anlaşmazlık ile baştan kendisini yok sayanlar da oldular. Ancak tüm bunlar küçük detaylardır. Bu detayların gelecek seçimlerle ilgili bir değeri vardır, eğer kendileri gelecekte tekrar aday olmayı düşünürlerse veya aday olan biriyle çalışırlarsa bu detaylar üzerine çalışmalı ve sergiledikleri kimlik siyasetini, kimliğin sağını-solunu kapsayacak şekilde içine alacak biçime taşımak için araçtır. Doğan Duman’a bu seçimlerde bizleri, bizim gibi temsil etmeye yönelik olan çabalarından ve bir adayın Çerkesliğinin nasıl değerli olunabileceğini canlı kanlı yansıttığından dolayı teşekkür ederim. Kuşkusuz Doğan beyin adaylığını, ÇDP’den bağımsız değerlendiremeyiz. Bu yüzden aşağıda küçük bir ÇDP başlığı açalım:<br /><br /><br />Doğan Duman’ın seçimi kazanmamış olması bir sürpriz değil, inanıyorum ki kendisine de, ÇDP’ye de değil. Çünkü bizim buradan okuyabildiğimiz ve takdir ettiğimiz şey: Doğan beyin ve ÇDP’nin bu seçimi kaybetmeye girdiklerini bilmektir. Kazanmak istedikleri şey de bellidir aslında. ÇDP, Çerkesleri kazanmak istemektedir. Çünkü varlık felsefesini bunun üzerine inşa etmiştir ÇDP, ancak kuruluş ve ilerleyişiyle ilgili kendisininde pay sahibi olduğu birçok sebepten ötürü ÇDP bugüne kadar Çerkeslere kendini anlatamamış, Çerkesleri kazanamamış ve onlarsız bir yolu bulunmayan partidir. Ben iyi niyetimle bu partiye gönül ve emek veren bütün arkadaşlarıma şunu söylemek isterim. Çerkeslerin ÇDP’yi anlayamamış olmasını, anlayamıyor olmasını ilk önce kendi içinizde aramayı deneyin. İnsanları suçlamaktan, yargılamaktan vazgeçin. Toplumsal tabana (ama gerçekten toplumun tabanına) inmenin yolu: insanlarla ve gruplarla istişare etmektir ve eğer gerçekten Türkiye’de Çerkeslerin partisi olmak gibi bir iddianız varsa; kendinizi övmekten vazgeçin, hatalarınızı saklamaktan, gecikmiş bile olsa olması gerekenleri yapmaktan sakınmayın. Toplumsal bir taban oluşturmak için, toplumsal diyalog şarttır. Toplumla diyaloglar kurun, toplumun eleştirilerine saldırmayın, toplumun tavsiyelerine yüz çevirmeyin. Olmadığınız gibi görünmeyin, olduğunuzu saklamayın, hatalarınızı kabul edin, küstürdüklerinizden özür dileyin, küstüklerinizle barışın, toplumun düşünürleriyle, yazar-çizerleriyle, irili-ufaklı örgütleriyle bir iletişim kurun, tartışın, danışın, sorun, soruşturun.. Sizi inkar etmeyen siyasi oluşumlar ile iletişim kurun. Doğan bey ile girdiğiniz bu seçim size Çerkeslere dokunabilmenin bir yolunu açtı, bunu hiç etmeyin. Kazandıklarınızla kör olmayın, kaybettiklerinizle yok olmayın. Kibirden uzak duran, tevazu sahibi olun. Çağın iletişim araçlarını daha verimli kullanın, Çerkesleri de dolaylı olarak ilgilendiren (sosyal, ekonomik,politik vs.) konulardan uzak kalmayın. <div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-17085970063395516422019-03-12T21:37:00.000+03:002019-03-12T21:42:56.145+03:00Bir kadın isterse herşey olabilir<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="fbnef-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="fbnef-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="fbnef-0-0" style="font-family: inherit;">Biliyorsunuz ve belki yaşıyorsunuz da. Üç paragraftan daha uzun yazı olduğu zaman çoğunluk yazının sonunu getirmiyor. Böyle “ilginç” özelliklerimiz var, sırf bu sebepten dolayı en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: </span><br />
<span data-offset-key="fbnef-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="bj0sm-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="bj0sm-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="bj0sm-0-0" style="font-family: inherit;">“Bir kadın isterse herşey olabilir” </span><br />
<span data-offset-key="bj0sm-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="cvth7-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="cvth7-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="cvth7-0-0" style="font-family: inherit;">Bundan 2 yıl önce soğuk bir kış akşamında Da Vinci’nin Melekleri isminde yabancı bir dizi izliyordum. Dizide Da Vinci, bulunduğu şehirden başka yerlere giderken bindiği gemide demir parmaklıklar arasında Çerkes köleler vardı. Gemi denizde yol aldıkça parmaklıklar arasındaki Çerkesler çıldırıyor, kendine zarar verme noktasına geliyorlardı, Da Vinci’de bu duruma şaşırıp sorunu anlamaya çalıştığında, Çerkeslerin inancına göre dünyanın sonuna gittiklerini sandıkları için böyle olduklarını anlıyordu. Onlara dünyanın düz olmadığını, yuvarlak olduğunu kendine teknikleriyle anlatmaya çalışıyordu.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Da Vinci gerçekten hiç Çerkeslerle karşılaşmış mıdır? Bilemem.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="eam3c-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="eam3c-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="eam3c-0-0" style="font-family: inherit;">Da Vinci’nin annesi Çerkes midir? Hiç bilemem.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Yukarıda anlattığım şey bir dizinin 10 dakikadan fazla sürmeyen kısa bir bölümü, kurgusu var, hikayesi var… doğru mu, yanlış mı derseniz yüzde 99 yanlış, yüzde 1 doğru derim bu sahneye.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Fakat şöyle bir gerçek var ki: Çerkesler ve Xabzesi; bildikleri, inandıkları, saydıkları, sevdikleri şeyler.. Allah eliyle yaratılmış ve bozulmadan olduğu gün gibi bu güne gelmiş şeyler değil. Sadece Çerkesler içinde geçerli değil bu, her millet, her bilgi, her inanç için geçerli şeyler..</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Dünya çok değişti, biz dünyadaki değişimden de çok değiştik aslında.. Biz henüz neler olduğunu kavramış bile değilken; imparatorluklar yıkıldı, cumhuriyetler kuruldu. 2 büyük Dünya savaşı oldu, sanayi devrimi gerçekleşti. Töre kalktı, hukuk geldi, ulus devletler kuruldu, seçme seçilme hakkı diye bir şeyler çıktı, Arabalar yaygınlaştı, atlar kayboldu.. demokrasi’nin her çeşidi görüldü, kayboldu (temsilisi, doğrudanı) sonra kadınlara da verildi bu haklar, dünya iki kutba ayrıldı, insanlar aya ayak bastı, uzaya uydular gönderdiler, insanlar kırsaldan kentlere doğru akın akın aktılar.. internet diye birşey icat edildi, geliştirildi. Google denilen bir şey ortaya çıktı, sonra sosyal medya.. vs. vs.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Biz bütün bunlar olup biterken, kendi ulusallaşmasını tamamlayamamış şekilde birçok coğrafyaya sürgün olduk, gittiğimiz yerlerde bile yan yana durdurulmadık. Bütün bunları xabzenin hakim olmadığı, bizleri yok etmek isteyenlerin olduğu yerlerde yaşadık. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Bir zamanlar Çerkes erkeğinin giyimiyle ilgili ““at üstünde doğup yine at üstünde ölecek bir millet” kibarlığındaydı denirdi. Bugün ne at üstünde doğan, ne de at üstünde ölecek kişi erkek kalmadı, o giyim de kalmadı.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Değiştik. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Uzun lafın kısası “Attan indik, otomobile bindik” artık. At bizim atımızdı ama otomobil bizim otomobilimiz değil.. tekerleri bile bizim değil.. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Şimdi biz bu otomobille 150 küsür yıl ileri gittikten sonra; 150 yıl geride bıraktığımız atımızın “nalını” neden tartışıyoruz? </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kadından thamade olurmuymuş?</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Rahmi Tuna’ya göre Thamade olmak için şu şartlar yetiyor:</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">“1) Akıl ve anlayış sahibi olmalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="14vfd-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="14vfd-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="14vfd-0-0" style="font-family: inherit;">2) Fiziksel ve zihinsel engeli bulunmamalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="bqsqd-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="bqsqd-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="bqsqd-0-0" style="font-family: inherit;">3) Üzerine almış olduğu görevin bilincinde ve bilgisinde olmalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="dbc18-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="dbc18-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="dbc18-0-0" style="font-family: inherit;">4) Kişisel olarak yeterli deneyim birikimine sahip olmalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="7bic8-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="7bic8-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="7bic8-0-0" style="font-family: inherit;">5) Üzerine almış olduğu görevi (thamadelik görevini) başarabilecek kadar yetenekli olmalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="94p7s-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="94p7s-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="94p7s-0-0" style="font-family: inherit;">6) Duygu ve düşüncelerini ifade edebilme ve ikna edebilme yeteneğine sahip olmalıdır.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="8q776-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="8q776-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="8q776-0-0" style="font-family: inherit;">7) Suçlu ve toplumsal yaşama ters düşen bir aileden gelmemelidir.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="dsrff-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="dsrff-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="dsrff-0-0" style="font-family: inherit;">8) Kendisi toplumun gözünde davranışları ve sözleri ile güvenilir ve inanılır bir kimse olmalıdır.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">O zaman kadından thamade olmaz diyen kişilere soruyorum, kadında yukarıdakilerden hangisinin noksan olduğunu düşünüyorsunuz? Çerkes kadını akılsız, engelli, bilinçsiz, bilgisiz, deneyimsiz, birikimsiz, yeteneksiz, başarısız, kendi duygu ve düşüncelerini ifade edemeyen, ikna kabiliyeti zayıf, güvenilmeyen ve inanılmayan bir karakter mi? Ya da Hz. Havva’nın elmayı ısırmasından bu yana cinsiyeti suçlu bir insan mı? </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">ya da,</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Nahit Serbes’e göre bakalım..</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">“Thamade: kendini bilen, kendini sorgulayan objektif bakış açısıyla kendini kendi karşısına alarak, noksan taraflarını tespit etmeye gayret eden, kendini tanıyıp tekâmül etmeye çalışan kişidir. Kendini bilmek neden çok önemlidir? </span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="5vbh0-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="5vbh0-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="5vbh0-0-0" style="font-family: inherit;"> Belli bir kimliğimiz, doğum tarihimiz, adresimiz, anamız babamız belli şeklinde düşünenler, bu kavramla ilk kez karşılaşmış olanlar olabilir. Böyle düşünenlerimiz varsa, onları rahatlatmak için, kendini bilmek derken ne kastediyoruz?</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="bn30q-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="bn30q-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="bn30q-0-0" style="font-family: inherit;">İsterseniz buna, “İnsanlaşmak” ya da “Kendini yeniden inşa etmek”, kâmil olmak diyebiliriz.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Soruyorum size kadın yukarıda Rahmi Tuna ve Nahit Serbes’in “Thamade” tanımındaki neye aykırıdır?</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">**</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="409" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjt5-2g-Nz9KSqe_UL8X9IxK8qnyZX4KbAouj8sSEQlBN5X7wBOzLv2H9Sfk1K3NnOYHJ36Iz_2KyNSNc4pVwN7HGGcq-9AdgGi6sCb_TSHmo9devIRfNitC3Fqlm4t-wDZFxQMOinCNA/s320/cerkeskadini.jpg" width="218" /></span></div>
</div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="20hus-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="20hus-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Çerkes kadını thamade olur mu? diyorsunuz..</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="1kgrf-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="1kgrf-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="1kgrf-0-0" style="font-family: inherit;">Kadın;</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="2js5o-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="2js5o-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="2js5o-0-0" style="font-family: inherit;">Yazabilir, düşünebilir, anlayabilir, bilim insanı olabilir, dünyayı yeniden keşfedebilir, uzaya çıkabilir, okyanusa dalabilir..</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kadın;</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="b9vaj-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="b9vaj-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="b9vaj-0-0" style="font-family: inherit;">Devrim yapabilir, lider olabilir, yönetebilir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kadın;</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="ask1-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="ask1-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="ask1-0-0" style="font-family: inherit;">Dernek başkanı olabilir, Sendika başkanı olabilir, Federasyon başkanı olabilir, Başbakan olabilir, Cumhurbaşkanı olabilir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kadın;</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="16mu2-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="16mu2-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="16mu2-0-0" style="font-family: inherit;">Savaşabilir, barışabilir, karar verebilir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Kadın isterse herşey olabilir! Yani Thamade'de olabilir.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Ama siz iflah olmazsınız….</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="brvp8-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="brvp8-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="brvp8-0-0" style="font-family: inherit;"><br data-text="true" /></span></div>
</div>
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="1ebe5" data-offset-key="2r8ml-0-0" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
</div>
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-34087117311355115522019-02-26T16:04:00.000+03:002019-02-26T16:17:15.849+03:00Çerkes parası ve Kaffed'in kozmik aklı. <div dir="ltr" id="docs-internal-guid-ad2a8c37-7fff-5426-d5bc-a7df319e4932" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Şimdiki Reyhanlı Çerkes Derneğinin binası yoktu, Reyhanlı yolu üzerinde bir apartman dairesiydi.. kaç yıl oldu hatırlamıyorum bile… Şuanda Yenişehir muhtar adayı olan Şaban Güneşko, o zamanlar muhtardı. Tahmin edeceğiniz üzere bende çocuktum. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Çocukluk saflıktır ya, </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bütün gün arkadaşlarımızla haylazlıklar yapıp, yüzüp, top oynayıp, ağaçlara çıkmaktan yorulmuş halimiz yüzümüzden okunuyor. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Muhtar Şaban abi büyük ihtimalle yüzümüzden okuyor bu yorgunluğu. Yanımıza gelip şimdiki derneğin olduğu yeri gösterip (tabi o zamanlar daha orada bina yok) “buradaki taşları temizlerseniz size Çerkes parası vereceğim” dedi. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Parayı söylemese bile temizleyeceğimizi Allah biliyor ya, ama parayı duyunca hele de Çerkes parası.. ne yorgunluk kaldı ne halsizlik o zamanlar.. Hemen temizleyelim bitsinde Çerkes parası alalım diye var gücümüzle temizledik orayı… </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Paragöz sanmayın ha bizi, biz doğduğumuzda kulağımıza ezan okunmadan önce pşıne çalınmış bizim. Dik durun, temiz giyinin, saygılı olun, terbiyeli olun, yalan atmayın, ağlamayın, şöyle yapın, böyle yapmayın denmiş ama sebebi hep “çünkü siz Çerkessiniz” denmiş bize o yaşa kadar. Çerkesliğimiz, canımızın önüne geçirilmiş kutsanmış. Biz böyle büyüdük. Çerkes parasını duyunca, hani paranın değerini de bilmeyiz ama para Çerkes parası ya, hiç görmemişiz ya biz onu.. Canhıraş çalışmışız ondan. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">… </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Tahmin edebileceğiniz üzere, biz o parayı </span></div>
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">“Aferin” olarak aldık. Çocukken insan anlamıyor ama, eğer büyüdüğü zaman çocukluğu hâlâ yaşıyorsa hafızasında.. o zaman idrak ediyor gerçekten. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Şimdi bizim cebimizde o Çerkes parası var. Bunu bilen var bilmeyen var. Taşın üstüne taş koymuşuz, bir biriiketi alıp dört metre taşımışız biz. Çocukluğumuz var, çocukluğumuzun alınteri var. Böyle koymuşuz biz o parayı cebimize. Heyecanla, umutla, sevinçle kazanmak istemişiz.. yorumlamış ve pes etmemişiz. Hakkımız olmuş bizim Çerkes parası. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Şimdi siz “ee yani diyorsunuz”</span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Yani şu; işte bu bizim cebimizdeki parayı hiç kimse, değil şahsi arabayla bir yerden bir yere gitmek, evlerini satıp harcarsa satın alamaz. İşte biz iki kelime ediyoruz diye “kaç para harcadınız bugüne kadar cebinizden” diye sormakta sakınca görmeyenlere, çıkarırız cebimizden Çerkes parasını gösteririz. Değerini bilmeyen olur, bilen olur ya… Bilenin kıymetidir, bilmeyenin ise hiçbir zaman kurtulamayacağı cehaleti. </span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">… </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="278" data-original-width="500" height="177" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2w7hORM-_oGXtoEpPZUbPJnQVJdPVBaWcUoi-81wtnvFpeBSsdgsNXLjwVxAGjSa5zHt4XhsfcwsInl6TLQTs8asRQGFcLhknUvOloKISOfCG3Ioncc5vdpoVievWwwQCsB-bp8s_mjg/s320/images+%25283%2529.jpeg" width="320" /></div>
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;"><br /></span></div>
<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<span style="font-family: "arial"; font-size: 11pt; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">Bunu yazmadan önce, Kaffedin eski başkanının bir ilçe belediyesi meclis üyeliği adaylığı için “kanaat önderleri” ile istişare ederek, Kaffedten ayrılıp belediye meclis üyeliğine aday olma sürecini, Çerkeslik/Çerkesler için Kaffed başkanı olmaktan daha büyük bir hizmet gibi anlatan Kaffedin resmi duyurusu ile ilgili düşüncemi yazmak isterdim. Ama bahçesinin taşını temizlediğimiz, biriketini biriketinin üstüne koyduğumuz, içinde çocukluğumuz olan derneğimizin, Reyhanlı Çerkes Derneğinin açıklamasının altına imzamı atıyor ve cebimdeki Çerkes parasını da masanın ortasına bırakıyorum. </span></div>
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-1749938617677161142019-01-02T02:13:00.004+03:002019-01-02T02:18:56.212+03:00Boşluk Doldurma - Jıneps Kasım 2018<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="230" data-original-width="300" height="153" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZiMtY5ngik0S3Mmrn8sgTVsZz0PfNNiA8by6bn89lmVVb-p69v__yaVniOrUp9ZAAiuANI4eUY5Lj0Du_cE8hEHCVvP4abVAd96VFdDKW2JPKiMCS_93qLut2iuDtbTbWj45sRe8GPkg/s200/bosluk+doldurma.png" width="200" /></div>
Kafam çok karışık, çünkü içinde düşünüp durduğum herşeyin sırası karışık, oysa toplumsal konularda sorunların ve çözümlerin bir sıraya doğru düşünülmesi gerekir. Kafamdaki karmaşıklığın sebebi; düşünüp durduğum şeylerin hangi sıradan başlayacağını bilemiyor olmak. Hepsi birbirinden önemli olan sorunlarımızın hangisinin çözümü bir diğerinin anahtarı? Beceremiyorum. Kafamın içindeki bu karmaşanın bir bölümünü gazetenin arasına koyup sizlere servis ediyorum, afiyet olsun.<br />
<div dir="ltr" style="line-height: 1.38; margin-bottom: 0pt; margin-top: 0pt;">
<br />
<br />
<br />
Kendi küçük geçmişime bakıyorum; kendi küçük geçmişim benden daha büyük. Herşey iç-içe girdiği için mi, yoksa herşey birbirini dışarı ittiği için mi emin değilim, ama emin olduğum şey minik bir kaos yaşadığımız. Toplumumuz bir refleks kazanmış ama daha yeni doğmuş bir çocuğun refleksi gibi. Bizler; Canberkler, Kadirler, Ümitler, falanlar, filanlar olarak bir şeyler yapmışız. Yaptığımız herşeyde adını Çerkesler koymuşuz. Her yere girmişiz; özel alanlara, derneklere, federasyonlara, siyasi partilere.. Eskiden bazı yerlere girerken siyasi düşüncemizi askıda bırakıp sadece Çerkes olarak girmemiz istenirdi ya bizden.. sanki bizde işte tüm bu yerlere girerken Çerkesliğimizi giyinip girmişiz her yere. Ama toplum dışarıda kalmış biraz herşeyden, çünkü girdiğimiz her yere toplumdan çıkarak girmişiz.<br />
<br />
<br />
<br />
Çünkü zaman hepimizi küçük adalarda yaşamaya zorluyor. Birlikte yaşamak bir seçim değil, bir zaruret artık. Artık ya sen dışarıya çıkarsın ya da dışarı içeriye gelir. Aklımdaki bu hikaye; peki bizim dışarıya çıktığımız yerler neresi? ya da dışarıdan içimize giren şeyler neler? Emin değilim.<br />
<br />
<br />
<br />
Çünkü artık bir çok Çerkes genci gibi; hem dışarının hemde içerinin bir parçasıyım. Hangi parçam içerinin, hangi parçam dışarının; aklım bu iç-dış karmaşanın hangi argümanlarında çatışıyor, şahsen yaşadığım bu kriz halinin Çerkes toplumundaki durumu ne? Kestiremiyorum. Siz kestirebiliyor musunuz?<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Öyle ki; sen kendini Çerkes olarak dışarı çekersin, ama onlar seni Canberk olarak, Setenay olarak, falan olarak-filan olarak içeri geçirmenin bir yolunu bulurlar. Böylece sen içeride olursun ama Çerkesliğin dışarıda kalır.. Seni bir şeylere bulaştırırlar, önce sen olarak bulaşırsın içeride, dışarıya çıkarken ya paçanda, ya kalbinde, ya aklında seninle gelir bulaştığın şeyde dışarıya. İçeride neye bulaşmışsan işte, tıpış tıpış yürüyerek gidersin onu Çerkesliğe bulaştırmaya. Zerre zerre bulaşır, senden-benden-ondan… aynıları birleşir önce, sonra farklıları çatışır. Artık senin Çerkesliğini dışarıda bırakıp içerisine girdiğin ne varsa Çerkesliğin içine girmiştir işte.<br />
<br />
<br />
<br />
Hikayemiz bu..<br />
<br />
Bu sadece Canberk’in gerçekliği değil, hepimizin gerçekliği. Toplumun dışarı kapalı olduğu her zaman birileri dışarıyı içeriye taşıdılar zaten. Bizi tanımladılar, kodladılar, parçaladılar.. Hep başkalarının tanımına uygun Çerkesler olduk, bize anlatılan Çerkesliği yaşamaya başladık.. Tarihimize uymayan, gerçekle bağdaşmayan şekillerde bütün mantıksal boşlukları hiçe sayarak bir kalabalık oluşturduk. O boşlukları başkaları doldurdular. Başkalarının doldurduğu boşluklarda çözülmeye başladık.<br />
<br />
<br />
<br />
***<br />
<br />
<br />
<br />
Yazının başına farklı bir yerden dönelim..<br />
<br />
<br />
<br />
Yıllar yıllar önceden, Çerkeslerin içine kapanık olarak kendini koruduğunu sandığı dönem, korunmayan çok şeyimiz; ama en çokta korunmamış gençliğimiz ortaya çıktıkça kapanıyor. Olabilecek en iyi başlangıç sayılamaz ama hiç başlamamaktan çok daha iyi olduğuda inkar edilemez. Bizim elimizde olmayan bir çok değişim geçirdik; bunlardan en kırıcı ve yaralayıcı olanı kuşkusuz soykırım ve sürgündü, bu askeri bir politikaydı. Daha sonra bizlerin farkına varamadığı sosyal politikaların bizi sürdüğü yerleri göremedik, unutmamamız gerekenleri unuttuk, hatırlamamız gerekenleri yok saydık.. Küçük ve izole köylerden şehirlere, şehirler meydanlara doğru yavaş yavaş akıyor hala. Arada bir çok boşluk var o günden bugüne. bilinçsizlik, söylemsizlik, eylemsizlik, tepkisizlik.. hepsi birer boşluk.<br />
<br />
<br />
<br />
Bilgi var ama bilinç yok, ses var ama söylem yok, hareket var ama eylem yok, his var ama tepki yok. Hepsi ayrı ayrı boşluk ve her boşluğun içinde ayrı ayrı çok daha fazla boşluk bulunuyor. Çünkü doldurmamız gereken bir çok yeri öyle bıraktık. O boşlukları başkaları doldurdu.. bugünde dolduruyor, o boşluklar olduğu sürece birileri de hep doldurmaya çalışacak zaten.<br />
<br />
<br />
<br />
Bugün olan şey bu değil mi zaten? Boşluk doldurma..<br />
<br />
<br />
<br />
Derneklerimiz var, derneklerimizin doldurduğu bir boşlukta var ama derneklerin doldurduğu boşluk yetmiyor. Derneklerimizin bıraktığı boşluğu hayat dışarıdan doldurup duruyor. Dışarıdan doldurulan yerlerimiz ise hep birbiriyle çatışıyor ve en büyük boşluğumuzu besleyip duruyor: siyasi birlik! Neredeyse giydiğimiz elbisenin bile siyasetle belirlendiği şu çağda; siyasi birliğimizin sürekli dışarıdan beslenen boşluğu bizi eritiyor. Herkes dışarıdan doldurduğu siyasi kimliğiyle kendine göre doğru olan bir çok şey yapmaya çalışıyor halkı için.. bunu yaparken uzlaşma ve hoşgörünün yeri olmadığı için; kendisinden olmayanı yok sayarak ve daha da beteri yok etmeye çalışarak bir şeyler yapmaya çalışıyor.<br />
<br />
<br />
<br />
Bir televizyon kanalının önünde protesto yapılmış, sebep-sonuç ilişkisi belli.. ama sorulması hiçbir işe yaramayan o sorular meydanda cirit atıyor:<br />
<br />
<br />
<br />
-Kim yapmış? Organizatörü kim? Kurumlarımız varken neden onlar yapıyor? vs. vs.<br />
<br />
<br />
<br />
Sonra kendi sorduklarına cevap veren arkadaşları tarafından söylenmesi hiçbir işe yaramayıp hatta halkı yaralayan, tiksindiren, korkutan, çekindiren cevaplar çıkıyor:<br />
<br />
-Onlar falancı, onlar filancı, onlar öyledir, onlar böyleler...<br />
<br />
<br />
<br />
Onlar eylemi yapanların kim olduğunu, nasıl olduğunu, neler yaptığını açıklamıyorlar aslında verdikleri bütün uzun cevapların kısaca özeti şudur:<br />
<br />
<br />
<br />
BİZDEN DEĞİLLER VE BİZDEN OLMAYAN HERKES KÖTÜDÜR.<br />
<br />
<br />
<br />
Televizyon kanalının önündeki protesto, kanalın insanda hiç iyi şeyler çağrıştırmayan o yayınından sonra Çerkeslerin önündeki bir boşluktu. O boşluk beğenmediğiniz kişilerden önce ilk başta sizler tarafından pek tabii doldurulabilirken; o boşluğu orada bırakıp, büyümesine izin veren siz değil misiniz ki; o boşluğa dolanları eleştiriyorsunuz. Önce siz neredeydiniz; onun özeleştirisini yapmalısınız.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Boşluğun kaderi dolmaktır… Bugünde doluyor; kim dolduruyor, iyi mi?-kötü mü? bu farklı bir konu... ama yıllar önce arkadaşlarıma söylediğim gibi; mücadelemizin kaderi, dört tarafı duvardan salonlar olmamalı.. meydanlara-sokaklara çıkartmalıyız!<br />
<br />
<br />
<br />
...<br />
<br />
<br />
<br />
Neticede yıllar öncesinden cumhuriyetin yürüyüş yolları altına serdiği kum; ait olduğu yere gitmemiş bile olsa; adını koyuyor artık. Kumsalı görüyor, tanıyor, biliyor. Hesabını, öfkesini, neşesini, talebini; salon beyefendilerinin keyfine bırakmıyor. Kendi içinde yanıp, kül etmiyor hiçbirini bunların; ufacıkta olsa, bir kibritlik dahi yansa; çıkıyor sokağa, öyle yanıyor.<br />
<br />
Çerkesler bayraklarını süslediklerini yıldızlarla buluşmaya, gökyüzünün altına çıkmaya başlıyorlar. Çerkeslerle gökyüzü arasındaki o soğuk ve renksiz duvarlar yıkıldıkça; sesleri duyulur oluyor.<br />
<br />
<br />
<br />
Arada çok boşluk var evet, evet birileri o boşluklara dolmaya çalışıyor.. Kimileri o boşlukları, kimileride o boşlukları dolduranları koyuyor masaya işte; diyor ki bu boşluk olmuyor, olmamalı.. buraya şunlar gelmiş, bunu onlar yönetiyor diye…<br />
<br />
<br />
<br />
Acaba o boşluğun kendisi siz olabilir misiniz? Orayı boş bırakan siz misiniz yoksa? Gökyüzünün altından uzak, salonlarda; boşluk doldurmacayı tartışıp; Çerkesliğin içini oya oya bitirmekten usanmadınız mı?<br />
<br /></div>
<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-65945872343438294522018-12-06T22:20:00.000+03:002018-12-06T22:20:01.722+03:00Fatih midir ne zibildir! Çerkeslerin üzerinden at mı koşturacaksınız?<br />
<br />
Türkiye'de milliyetçi sağın en popüler gündem oluşturma biçimidir vatandaşların kendilerinden olmayan bir bölümünü ötekileştirip bir nefret furyası yaratmak. Hayatımız boyuncada bunun çeşit çeşit örneklerini gördük, duyduk, okuduk, yaşadık.<br />
Bu ülkede adına, diline, kültürüne, talebine hakaret edilmeyen bir halk bırakmadılar bugüne kadar. Böylece kendi küçük dünyalarının popüleri olurken, insanlığın yüz karası olmak umurlarında bile olmadı.<br />
İnsanlar uzayı araştırırken bunlar hala kapı komşularının dilini, rengini, hakkını, talebini gözetip çağımızda hayvanın kendi türüne yapmadığı düşmanlığı körüklüyorlardı.<br />
İnsanlar uzaya uydu yollarken bunlar hakkını arayan insanları sözde kendilerinin olan bu ülkeden kovmaya çalışıyorlardı.<br />
İnsanlar uzayda maden arıyor ve bunlar haklı taleplerini demokratik yollarla arayan insanları hedef olarak nefret tohumları serpmeye devam ediyorlar.<br />
Çağımız; bilim ve teknoloji çağı, dünya giderek küçüldü.. sınırlar önemsizleşti; ülkelerdeki zenginlik kavramı; halkın refah seviyesiyle ölçülür oldu. Sadece insanlar değil, insanla dünyasını paylaşan köpekler kediyle, kediler fareyle, fareler börtü böcekle kardeş oldular; bu dangalaklar hiçbir şeyden nasibini almadan, orta çağdan kalma milliyetçilikleriyle yaşamayı marifet sanıyorlar.<br />
Tabii bu dışarıdan masumane bakınca, en temiz gözüken şey..<br />
Kirli olan ne biliyor musunuz? Kirli olan şey; insanların birbirine olan bu düşmanlıklarıyla prim yaptıkları için ortaya durmadan nefret dilini kusan; siyasetçiler, politikacılar, gazeteci kılıklı parazit insanlar.<br />
Farzı misal; daha dün üniversiteler önünde başörtülü okula alınmadıkları için demokratik bir eylem yapan kadınlara fahişe demekten utanmayan, nefret ve ötekileştirme dilini basbaya ortaya kusan bir parazit, geçtiğimiz gün bir televizyon programında en demokratik yollarla haklarını talep eden Çerkeslere yönelik bu ülke tapulu malı gibi, beğenmeyen gitsin diye bir cümle sarfetmiştir.<br />
Üstelik bu medya kanallarında bu sıralar Çerkeslere yönelik aşağılayıcı olan ilk durum değildir. Düzenli periyotlarla Çerkes halkının sinir uçlarına dokunmaktadırlar. Çerkes halkının en kutsal varlıklarından biri olan Çerkes kadınına hakaret edilen dizi bölümünün yankıları dinmeden yine televizyonlarda yine tekrar ve açıkça Çerkes halkı hedefe konarak başka türlü aşağılamalar yapılmaktadır. Hiç kimse Çerkeslere başka adres gösterecek kadar bu ülkenin Çerkeslerden fazla sahibi değildir. Milliyetçi sağın Çerkeslere yönelik bu ayrıştırıcı ve bölücü tutumu sadece bugünün meselesi de değildir Çünkü bu ülkede milliyetçi sağın cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana için için yanan bir Çerkes düşmanlığı vardır. Bunların eseridir ki; cumhuriyetin ilk iç sürgünü Çerkeslere yapılmış, ilk kapatılan sivil toplum kurumları Çerkes kurumları olmuştur. Ethem Pşevu olayı ile ilk sindirilmeye çalışılan halkta Çerkesler olmuştur. Sebebine gelince araştırılmalıdır ancak Çerkes toplumu kendi kültüründen gelen ve yüzyıllardır bünyesinde sindirdiği demokratik toplum olma eğilimiyle; demokrasi düşmanları için bu ülkede her zaman kabus olmuştur ve etmeye de devam edecektir.<br />
Çerkesler tüm haklarını ve hiç ara vermeksizin demokratik yollarla talep etmeye devam edecek ve kendi renkleriyle; sanat, siyaset ve ekonomi alanına girmeye devam edecektir. Çerkesler üzerinden at koşturanlar; atı Çerkeslerden daha iyi koşturabileceklerine inana dursunlar ve kendi zihniyetlerine uygun biçimde kitlelerinin nefret duygularını istedikleri kadar kırbaçlasınlar. Ancak unutmasınlar ki; onların kırbaçla koşturdukları at bin yıllardır Çerkeslerin kardeşi olup koşan atların her zaman tozunu yutmaya mahkum olacaktır.<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-64165975066166572532018-10-17T02:30:00.000+03:002018-10-17T02:36:55.571+03:00Kadir deyip geçmeyin..<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="99lm2-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="99lm2-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="99lm2-0-0" style="font-family: inherit;">Bundan çok değil, 5 sene önceleriydi. Havalar yine böyle tam soğumamıştı; istanbul’da devletin kadife eldiven giymiş demir yumruklarını hala bedenimizde taşıyorduk arkadaşlarımızla. Arkadaşlarımızdan biri; Kadir Canbek’ti. Daha tanışalı 6 ayı geçmemişti Kadir Canbek ile, Kadir’i sanki kader sürükleyip getirmişti hayatıma; iyi kötü, öyle böyle çok şey yaşadık onunla geçen 6 ay içerisinde.. birden fazla ortak yönümüzün olduğu nadide Çerkes arkadaşlarımdan olsa gerek kanım hemen kaynamıştı ona. Kadir ile beni Çerkes olmayan bir ortak arkadaşımız tanıştırmıştı, dün gibi de aklımda Antalya otogarında onları karşıladığım zaman. Arkadaşımıza ilginç gelen benim adım ile onun soyadının bir harf eksik çok benziyor oluşuydu üstelik. Yani kader bizi tanıştırmak için bulabileceği en saçma bahaneyi bulmuştu diyebilirim. Tanışınca; ben onun, o benim Çerkes olduğunu şıp diye anlamış, Antalya’nın tarihi Kaleiçi’nde bir kafede oturup arkadaşımızın şaşkın gözleri önünde Çerkeslik hakkında konuşmaya başlamıştık. </span><br />
<span data-offset-key="99lm2-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="cfil9-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="cfil9-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="cfil9-0-0" style="font-family: inherit;">Siz Kadir’i tanımazsınız, size Kadir’i anlatayım biraz..</span><br />
<span data-offset-key="cfil9-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="7tg86-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="7tg86-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="7tg86-0-0" style="font-family: inherit;">Kadir Canbek, uzunyayla’dan böyle birisinin çıkma ihtimali veremeyeceğiniz düzeyde aklen, kalben, madden marjinal bir tip. Bir Çerkes düğününe gelse bir çoğunuzun dönüp “tövbe estağfurullah” çekeceği bir insan. Emin olun buna. Yılların bizde hem şahsi hemde toplumsal olarak biriktirdiği önyargıları yaşamış, öyle bir karakterden kendimi kitap okuyarak, müzik dinleyerek yıllarca uğraşa uğraşa bir parça arındırmış bir kardeşiniz olarak şöyle söyleyebilirim: Kadir benim önyargılarımın temel olarak hala içimde varolduğu gerçekliğini en yoğun hissettiğim insanlardan birisi oldu. Velhasılı kelam; bu adam herhangi bir Çerkes cemiyetinin içerisine girdiğinde, ona orada olmaması gerektiği bir şekilde hissettirilirdi. Kaldı ki; hep öyle yapılmış. </span><br />
<span data-offset-key="7tg86-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="53kvb-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="53kvb-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="53kvb-0-0" style="font-family: inherit;">Kadir hepimizin olduğu kadar yanlışları ve doğruları olan, hisseden, üzülen, sevinen o enteresan şekliyle en az hepimizin olduğu kadar Çerkes olan, o kaba görüntüsünün altında Çerkes nezaketi ve asaletini de sonuna kadar taşıyan bir adamdır.</span><br />
<span data-offset-key="53kvb-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="9f17q-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="9f17q-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="9f17q-0-0" style="font-family: inherit;">Hani dedim ya; bu adam bir düğüne girse diye.. bu adam bunların hepsini de yaşamış ve dışlandığını hissetmiş, üzülmüş bir adamdı. Biz Kaleiçi’ndeki o kafede oturup Çerkeslikle ilgili konuşmaya başladığında; sevindiğini de hissetmemek elde değildi. </span><br />
<span data-offset-key="9f17q-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="3i9qs-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="3i9qs-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="3i9qs-0-0" style="font-family: inherit;">-Değiştirebiliriz dedim bunları, önyargıları ancak onlara çarpa çarpa kırabiliriz. Sen yeter ki; kendine inan, olduğunu inkar etme, Çerkeslik mi? ne hali varsa görsün deme. Seninde en az hepimiz kadar Çerkesliği yaşamaya hakkın var ve yine seninde en az hepimiz kadar sorumluluğunda Çerkeslik. </span><br />
<span data-offset-key="3i9qs-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="eju8k-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="eju8k-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="eju8k-0-0" style="font-family: inherit;">Sonra hep birlikte otostop çeke çeke Ankara’ya gittik. Sonra Sakarya’ya. Benim tanıdığım, Kadir’in akrabası olan birisini ziyaret ettik. Kendisi Sakarya’da dernekteydi. Biz derneğe girdiğimizde; bizi kovan bakışlarıyla oradakiler duruyordu tam karşımızda, Kadir’in o zamana kadar hissettiği o üzüntüyü iliklerime kadar hissettim bende. O zaman KAFFED’in Samsun’da düzenleyeceği 21 mayıs anması vardı gündemde… Dernekler araç kaldırıyordu hatta, bizde rica ettik bizi de listeye eklemeleri için; tahmin edin ne olmuştu? Yanına gittiğimiz kişi, koskoca adam mahçup olmuştu yanımıza geldiğinde, nasıl söyleyeceğini bilmiyordu bize, bizi istemediklerini. Zaten biz anlamıştık istenmediğimizi, ifade ettik bunu kendisi bize söylemeden…. O bize size bilet alayım Samsun’a.. Otobüsle gelin dedi.. İstemedim gitmek, öyle bir acı yaşattılar bize çünkü... </span><br />
<span data-offset-key="eju8k-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="fdvoc-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="fdvoc-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="fdvoc-0-0" style="font-family: inherit;">Araçlar kalkarken 21 mayısı anmaya… biz Sakarya’daydık daha. Hadi İstanbul’a gidelim dedim Kadir’e.. Tamam dedik, yola çıktık otostop çekmeye.. Kadir bana döndü ve dedi ki; onlar bizi istemiyorlar ya… onlar bizi istemiyorlar diye; bizde kendimizi dışlayacak mıyız 21 mayıs anmasından? Şaşırıp ona baktım öylece. Samsun’a gidiyoruz dedi. Tamam ulan dedim, hadi gidelim ve otostopla Samsun gittik, anmaya katıldık; yine korkunç bakışlar, yine kovan bakışlar üstümüzde, ama artık hiçbiri ezmiyordu beni de Kadir’i de. </span><br />
<span data-offset-key="fdvoc-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="6mvmm-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="6mvmm-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="6mvmm-0-0" style="font-family: inherit;">Anma bittiğinde yine otostopla çıktık yola, Kadir yolda bindiğimiz her araçta 21 Mayısı anlatıyordu insanlara.. İster inanın, ister inanmayın; 30 gün boyunca, otostopla o kadar çok yere gittik ki; Kadir her seferinde Çerkes olduğunu söylüyor, Çerkes sorunlarını açıyor ve anlatıyordu insanlara. </span><br />
<span data-offset-key="6mvmm-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="cb6li-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="cb6li-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="cb6li-0-0" style="font-family: inherit;">İşte bu, bugünlerde kurumsal akıldan bahsedenler var ya… Çerkes meselesi için kurumsal bir kapital yaratıp; herkesin onun sınırları içerisinde “mücadele” etmesi gerektiğini söyleyenler.. İşte bizi o gün; bu kurumsal akıl istemiyordu.. biz de bireysel çabalarımız ile Çerkeslik yapıyorduk. </span><br />
<span data-offset-key="cb6li-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="aijjc-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="aijjc-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="aijjc-0-0" style="font-family: inherit;">Kurumsal akıl bir gün anmaya gidip, ertesi gün dernek salonunda çayını yudumlayarak kendisinden olmayanı nasıl ötekileştireceğini düşünürken, Kadir; 30 gün boyunca Çerkes soykırımını anlatıyordu insanlara. </span><br />
<span data-offset-key="aijjc-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="e45u1-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="e45u1-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="e45u1-0-0" style="font-family: inherit;">Kadir deyip geçmeyin… </span><br />
<span data-offset-key="e45u1-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="7uip0-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="7uip0-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="7uip0-0-0" style="font-family: inherit;">Bu Kadir ilerleyen zamanlarda “Çerkes Soykırımı Tanınsın İnisiyatifi” adıyla imza toplayan ekibin her aşamasında bulunan, bu imzaları meclise taşıyacak girişimin göbeğinde olan, Adalet yürüyüşünde; devletin kadife eldiven giymiş demir yumruklarını yerken üstünde hala 21 Mayıs elbisesi olan Kadir Canbek. </span><br />
<span data-offset-key="7uip0-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="bgrqs-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="bgrqs-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="bgrqs-0-0" style="font-family: inherit;">Kadir deyip geçmeyin!!! </span><br />
<span data-offset-key="bgrqs-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="5vnlq-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="5vnlq-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="5vnlq-0-0" style="font-family: inherit;">Bu Kadir sizi değişmeye zorlayan, yıllardır yapmanız gerekeni yapmayıp onun yüzünden yapmak zorunda kaldığınız Kadir Canbek. </span><br />
<span data-offset-key="5vnlq-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="7ki11-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="7ki11-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="7ki11-0-0" style="font-family: inherit;">Şimdi… </span><br />
<span data-offset-key="7ki11-0-0" style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="8a5jp-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="8a5jp-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<span data-offset-key="8a5jp-0-0" style="font-family: inherit;">Kanal D televizyonunun yayınladığı Çerkesleri ve kadınları aşağılayan o sahnenin ardından başlayan itirazı merkeze almayıp, daha bir kaç gün öncesinde kurumsal olarak özür dilenmeye gittiğiniz binanın önünde özrün dilenilecek bir şey olmadığını size hatırlatan insanları aforoz etmeye kalkacağınıza.. </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Bir adım ileriye atmaya çalışın.</span></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="35grl-0-0" style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; white-space: pre-wrap;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="35grl-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative;">
<br /></div>
</div>
<div class="" data-block="true" data-editor="pbh2" data-offset-key="340to-0-0" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: start; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: pre-wrap; widows: 2; word-spacing: 0px;">
<div class="_1mf _1mj" data-offset-key="340to-0-0" style="direction: ltr; font-family: inherit; position: relative; text-align: left; white-space: pre-wrap;">
<span data-offset-key="340to-0-0" style="font-family: inherit;"><span data-text="true" style="font-family: inherit;">Demedi demeyin, Kadir deyip geçmeyin. </span></span></div>
</div>
<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-26300558462487192492018-01-09T05:33:00.002+03:002018-09-19T14:18:53.378+03:00Çerkesya'da Sınıf Tarihinin Kısa Özeti<br />
<br />
Çerkeslerde Prensler, Soylular, Sınıflar ve bunların özet tarihi üzerine<br />
<br />
<br />
Natukhay ve Şapsığ kabileleri hariç tüm Çerkeslerde genel olarak; prensler, soylular, özgür köylüler ve köleler olmak üzere dört sınıf bulunurdu. Bu sert sınıflar içinde çeşitli ailelerin de hiyerarşik sıralamaları vardı. Prensler (bölgesindeki) köylerinin genel servetini (tarım ve hayvancılıktan elde ettikleri ürünleri) yönetme, köylülerden vergi toplama (genelde senede bir veya iki hayvan şeklinde), ve dış ilişkilerini düzenleme hakkına sahiptiler. Soylular askeri birlikler eğitme ve eğittikleri askerler ile baskınlar ve savaşlar gerçekleştirirlerdi. Özgür köylüler bağlı oldukları Prenslerin izni dahilinde hayvancılık ve tarımla uğraşırlardı. Köleler genellikle savaş esirlerinden oluşurlardı. Prensler ve soylulara hizmetçilik yapar, onların arazilerinde çalışır ve hayvan sürülerine bakarak görev yapardı. Soylu atlara yalnızca soylular binebilirdi, kölelerin ise ata binmesi yasaktı. Bu sınıflar sadece Çerkes beyleri ve Çerkes köylüleri arasında düzenlenmezdi. Çerkes prenslerinin ve soylularının bölgelerinde yaşayan bir çok halka karşı uygulanırdı. Bu konuda Adilhan Adiloğlu "Kafkasya'da yaşayan Tatar kabileleri" isimli makalesinde şunları yazmıştır "Karaçaylar'da Kabardey beylerine "bek" denilir, bütün Karaçaylı beyler, asilzade ve köylüler Kabardey beylerine tabidir. En üst makan olarak yalnızca Kabardey beylerini bilirler. Kabardey beyleri, Karaçaylılardan vergi almaktadırlar, genellikle her sene aile başı 5 koyun alırlar. Ancak varlıklı kişilerden iyi bir at, bir öküz, çok sayıda yamçı ve kürk, bakır eşyalar ve diğer şeyleri alırlar."*2 Bu sınıfların arasındaki farkı belki en iyi 1957 yılında Zekoşnığ Sanat-Edebiyat almanağında Tlevusten Yusuf tarafından düzenlenerek yayınlanan (Açumıj Hilmi tarafından çevirisi yapılan) halk tarafından sürekli anlatılan bir gerçek bir hikaye olan Dyepçen Huseyn hadisesindeki şu ifade anlatır: "hiç kimse prens ve soylulara ateş etme özgürlüğüne sahip değildi, onlarsa istedikleri gibi ateş ediyorlardı."1<br />
<br />
Ancak Çerkesya'daki sınıfları da, hacimleriyle ve sosyal politikalarıyla 2'ye ayırarak inceleyebileceğimizi düşünüyorum.<br />
<br />
BATI ÇERKESYA:<br />
<br />
18nci yüzyılın ortalarında Çerkesler içindeki bu sınıfların arasında bir çatışmalar başladı. 1770 yılında Prens ve soylulara karşı ayaklanan Abzehler, diğer bölgelerdeki prenslerin (ve onlara tabi soyluların) ve Rusların Abzeh beylerine sundukları yardımlarıyla başarısız oldular. Ancak 20 yıl sonra 1790'lı yıllarda tekrar ayaklanan Abzehler bu defa başarılı olarak bazı beyleri öldürdüler, hayatta kalan beylerin bir çoğu, diğer Çerkes bölgelerindeki prens ve soylulara ya da Moskova'da Ruslara sığındılar. Asiller sınıfına (verk) da aşağıdaki şartlarda canlarını bağışlama ve Abzeh bölgesinde yaşama hakkı verdiler;<br />
1 - Abzeh bölgesinde yağma yapmayacaklar<br />
2 - Diğer bölgelerde yağmaladıkları ganimeti vs. Abzeh topraklarından geçirmeyecekler<br />
3 - Abzeh ülkesinde yaşamaya karar verenler, herkes gibi kendi emeği ile çalışarak geçinecek<br />
<span style="white-space: pre;"> </span>Abzehlerin bu ayaklanmaları neticesinde çevre bölgelerde prens ve soyluların baskılarından bıkan köylüler ya kendi bölgelerini bırakarak Abzeh bölgesine sığındılar ya da Abzeh bölgesindeki ayaklanmalardan ilham alarak kendi beylerine karşı ayaklanmaya başladılar. Bunun neticesinde Bjeduğ bölgesinin beyleri Abzeh bölgesine saldırmaya başladı. Bu saldırılarının bir çoğunda Çeçenlerden de yardım aldılar. Ancak 1799 yılında, demokratik bir toplum olmasına rağmen Şapsığlar ve Ruslardan da yardım alarak Abzeh bölgesine saldıran Bjeduğlar Abzehleri yenilgiye uğrattılar. Ancak bu yenilgi de Batı Çerkesya'da feodalitenin kaderini değiştiremedi. 19ncu yüzyılın ilk yarılarına kadar Batı Çerkesya'da feodalitenin izi dahi kalmadı.<br />
<span style="white-space: pre;"> </span>Çerkeslerde bu sınıf çatışmaları hakkında Tsığo Tevçoj'un "Derebeyi savaşı" adlı şiirsel destanı ile Meşbaşe İshak'ın "Bzyıko Savaşı: Bitmeyen umutlar" adlı 2 ciltlik romanı da bulunmaktadır.<br />
<span style="white-space: pre;"> </span>19ncu yüzyılın ikinci yarısından sonra ise Batı Çerkesya'nın büyük kısmında feodal kalıntılar da yok oldu. Sadece Rus egemenliği altında olan Kabardey bölgesi ve diğer küçük yörelerde bir süre daha kaldı. Feodalitenin yok edildiği yerlerde egemenlik Xase adı verilen seçilmiş insanlardan oluşan halk meclislerinin eline geçti ve meclislerin her biri kendi bölgelerini ilgilendiren konularda karar alma ve bu kararları kendi oluşturdukları yürütme organları tarafından uygulamaya sokmaya başladılar. Bu yöre xaselerinin üstünde Zefes adı verilen ve tüm Çerkesya'nın ulusal meclisi bulunuyordu. Meclis Xabze olarak bilinen toplumsal sözleşme (geleneksel yasalar, kurallar) ile tüm Çerkesya'yı kapsayacak düzeyde karar alıp uyguluyordu. Ne var ki bu dönemden sonra Çerkesler Rus imparatorluğunun doğrudan ve kuvvetli işgal harekatına maruz kalarak çağın ötesinde olan demokratik yönetimlerini geliştiremediler ve bu işgalle başlayan süreçte başlayan savaşta çok büyük bedeller ödeseler de savaşı kaybederek kendi ülkelerindeki yönetimi kaybettiler. Kabardey bölgesinin aksine, kendi özgürlüklerini kendi mücadeleleriyle sağlayan batı Çerkesya bölgelerinin kendi iradeleri ile örgütledikeri demokrasi Rus çarlığının askeri politikaları karşısında ayakta çok fazla ayakta kalamadan altüst edilmiş oldu.<br />
<br />
DOĞU ÇERKESYA<br />
<br />
<span style="white-space: pre;"> </span>Baştan belirtmek gerekir ki Çerkesya'daki tüm sosyal sınıflar bir tarafa, Kabardey bölgesindeki sosyal sınıflar bir tarafadır. Bu anlamda Kabardey soylu sınıfını özel olarak incelemekte gerekir.. Özellikle Kabardey bölgesinde beylerin komşuları olan bütün halklardan vergi aldığı da bilinir. Kabardey beyleri, Kabardey bölgesine yakın komşu olan Balkar, Karaçay ve Nogaylar üzerine her yönde tam bir hakimiyet kurarlarken, uzak komşuları olan Çeçen-İnguş ve Osetinler de Kabardeylerin vasalları idiler. Kafkasların bu küçük monarşilerine Şamhal beyliklerinden Abaza beylerine kadar herkes vergi ödemek zorundaydı. Sınıflar meselesinde belki de Kabardey bölgesini, geri kalan diğer tüm Çerkesya bölgelerinden ayrı olarak ele almakta fayda vardır. Zira Kabardey bölgesi; Çerkesya içerisinde en köklü feodal sınıf düzenini yaratmış, uygulamış bölgedir ve ayrıca Kabardey beylerinin Çerkesya'da siyasi rolleri de güçlüdür. Kabardey bölgesi çok büyük tahminle 15nci yüzyılda diğer Çerkes kabilelerinden koparak oluşmuştur. Sözlü tarihe göre efsanevi Kabardey beyi Yinal tarafından Kuban nehrinin doğusuna yerleştirilmiştir. Kırım Tatarlarının bölgede yarattıkları baskılarla birlikte daha sonraları güneye ve doğuya ilerleyerek bilinen büyük Kabardey bölgesine yerleşmişlerdir. En büyük yerleşme göçü ise Alan kabileler birliğinin Moğol istilasıyla yıkılmasından sonra gerçekleşmiştir. Kabardeyler 15nci yüzyılın sonlarına kadar Altınorda devletine tabii kaldılar. Kabardeyler 16ncu yüzyılda kendilerini Tatar saldırılarına karşı koruyabilmek için Moskova ile politik ilişkiler içine girmiştir. Hatta Kabardey beyi kızını Rus çarı ile evlendirerek Rusya'nın vasallığına da girer ve Tatar saldırılarına karşı sürekli destek gördüğü de bilinir. Bu politik ilişkiler de Temruk'un oğlu Boyar'ın idam edilmesi dahil bir çok pürüzler olsa bile sürmüştür. Rus Çarı 1661 yılında Kabardey beyi Kazbulat Mirza'yı tüm Çerkeslerin beyi olarak ilan etmiş ve Çerkesleri Terek üzerinden kontrol edecek bir kale sözü vermişti. Kazbulat'da Moskova'nın dostu olarak Kırım ve Osmanlı'lara karşı sık sık savaşlara katılmıştır. Kabardey beyleri ile Moskovanın arasındaki en büyük problemi Kabardey bölgesinden Rus bölgesine kaçan köylülerin Rus Çarı tarafından Kabardey beylerine geri vermemesi oluşturuyordu. Bu problem Kabardey beyleri arasında bir çatışmaya da neden oluyordu; bazı Kabardey beyleri Ruslar ile savaşan Kırım hanlığı ile iyi ilişkiler geliştirmek isterken bazı Kabardey beyleri Ruslar ile olan iyi ilişkileri sürdürmekten yanaydılar. 1758 yılında gerçekleşen Çeçen-Rus savaşında bazı Kabardey beyleri Ruslarla birlikte Çeçenlere karşı savaşmışsa da 2nci Katerina döneminde Kabardey bölgesinden kaçarak Rus bölgesine yerleşen köle ve köylülerin hristiyanlaştırarak bağımsızlaştırılmasının etkisiyle, İslam Kabardey beyleri arasında iyice kök salmıştır. Rusların Kabardey bölgesinde Terek kıyısına askeri kale kurması ise b Kırım dostu Kabardey beylerinin taraftarlarının çoğalmasına yol açmış, Kabardey beyleri 1765 yılında Kızılyar kalesini kuşatmış ve Tatarlar ile Mezdegu kalesinden gelebilecek askeri yardıma karşı anlaşarak Rusların bölgede Kabardeylere karşı politikasını askerileştirmesine sebep olmuştur. 1768 yılında gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar Kabardey bölgesini bir düşman toprağı gibi istila etmiştir ve egemenliğine almıştır. Bu seferki egemenlik, 1557 yılındaki gibi Kabardey beylerinin istek ve arzularına göre yönetilen değil; askeri bir yönetim olmuştur. 1779 yılına kadar bölgeyi Çar'ın Kafkasya'daki memurları yönetse de, bu memurların baskısına dayanamayan Kabardeyler bir ayaklanma başlatmıştır, ancak ayaklanma hemen bastırılmıştır. Ayaklanmaya katılan herkes bölgeden sürgün edilmiş ve Kabardey beylerinin ayrıcalıklarına karşı harekete geçilerek, köylülere beylerine karşı bağımsızlık ve eşitlik hakkı verilmiştir. Bir Kabardey beyi olan Jancot Peterhan tüm Kabardeyin valisi ilan edilmiş ve onunla birlikte hareket eden askeri-polis şefleriyle Kabardey beyleri baskıya alınarak bir halk toplantısına zorlamıştır bu toplantıda Kabardey beylerine, tüm köylüleri azat ettikleri ilan ettirilirmiştir. Bu baskılara dayanamayan Kabardey beylerinin Osmanlı ve başka ülkelere gitme istekleri de reddedilirmiştir. General Yermolof'un bölgedeki politikalarıyla Kabardey beylerinin tüm ayrıcalıkları kaldırılırmış ancak bu politikaların; bölge halkını batıdaki direnişten koparma niyetiyle olduğu uzun bir süre anlaşılamamıştır. Yüzyıllardır beylerinin baskıları altında yaşayan Kabardey Çerkesleri, beylerin tüm ayrıcalıklarını yok eden bu politikalar ile Ruslara karşı sempati duymaya başlarlar. Yermolof, Çerkes geleneklerine göre idare dilen, fakat sıkı Rus kontrolü altında olan bir yeni yönetim tarzı kurar. Kabardey hükümetinin başında bir bey ya da kadı bulunurdu. Hem gelenek görenekler, hem de şeriat kanunları anlaşmazlıkların çözümünde uygulanıyordu. Bu sıkı kontrollü yönetim tarzı 1858 senesine kadar sürmüştür. Bu yönetime dayanamayan Çerkesler dağlık bölgelere çekilirken Yermolof ile Paskeviç arasındaki bir anlaşmazlık sebebiyle Yermolof'un istifasını fırsat bilen Kabardey beyleri 1827 yılında Rus Çarı'na eski ayrıcalıklı haklarının ve sınırlarının tanınmasını ve Osetlerin tekrar Kabardey beylerine bağlanmasını isteyen bir dilekçe gönderirler. Çar İvan ile daha önce kurdukları ilişkiyi örnek göstererek, Rus soylularının faydalandıkları haklardan kendilerinin de faydalanması gerektiğini de belirtirler.Bu sırada Şamil'in Çeçenlerle birlikte Kabardey bölgesine saldırmasıyla bazı Kabardeyler Şamil'e katılsa da, pek çok Kabardey'in Ruslarla birlikte Şamil'e karşı savaştığı bilinmektedir. 1866 yılından sonra da Kabardey bölgesindeki feodaliteye karşı çıkarılan kanunlarla Kabardey beylerinin ayrıcalıkları iyice yok olmuştu. Ancak beylik haklarıyla yaşamayı özleyen Kabardey beyleri Graf Loris, Melikof'a kölelik ve bağımlı köylüler müessesesinin yıkılmaması için ricada bulunurlar. Bu rica mektubunda, şimdiye kadar ağır işlerini yapan köleleri olmazsa beylerin yaşayamayacaklarını belirttiler. Pşılar, azat edilen alt sınıf insanlarının tavır ve davranışlarıyla toplumu bunalıma götüreceklerine inanıyorlardı. Her azad ettikleri köle içinde Çar’dan ücret istediklerini ilettiler. Bu rica ve istekler karşısında Çar 1867'de çıkarılan bir kanunla azad edilen 21.000 kişiye karşılık, her bir kişi için 200 Ruble ödemeyi ancak bu ödeme karşılığında da beyler ellerindeki toprakların yarısını azad edilenlere verilmesi karşılığında kabul etti. Kabardeylerde prens, soylu ve beylerin dönemi 1870lerde, onlara bu gücü politik ilişkilerinde sağlayan Rus Çarlığı tarafından yine politik olarak bitirilmiş oldu.<br />
<br />
Kaynakça:<br />
<br />
*Jineps gazetesi,Eylül 2006 eki<br />
*Encyclopedia of World Cultures - Circassians, 1996<br />
*Vorlesungen von Prof. Dr. M. Sarkisyanz. SAI- Heidelberg<br />
Trubetykoy, Nikolaj Sergejewitsch Fürst Erinnerungen an einen Aufenthalt bei den Tscherkessen des Kreises Tuapse. In: Caucasica, 1934, 11, S. 1-39<br />
*Dyepçen Huseyn, Zekoşnığ Sanat-Edebiyat almanağı 1957 (Tr çeviri Açumıj Hilmi bağlantı:io-soz.blogspot.com.tr/2014/07/dyepcen-huseyn-olmus-bir-vaka.html)<br />
*2:Adilhan Adiloğlu, "Kafkasya'da yaşayan Tatar Kabileleri S. 29<br />
*Kabardey Tarihi Moskova, 1957 Kabardino-Balkarskij Nauçno issledovatelskij institut<br />
<div>
<br /></div>
<div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-12809889220189769172018-01-05T01:00:00.001+03:002018-01-05T01:00:57.965+03:00Dünya bizi kıskanıyor<br />
<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;">
<img border="0" data-original-height="636" data-original-width="964" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJhYMroVC_wL9VCpv0A9gp4v7ncUIZPDDIAcgcg4V7isKspSOux6lmaG0lbkL9k0V_16R60R9XDlHtAXIkgLfZTCvAAeKS8NDD1J2dUvGaUYEogF3H9Sxd0Uk-s1r8dhdseavZHpkOq_E/s320/Devlet+Makinesi.jpg" width="320" /></div>
<br />
Türkiye'nin iç siyasetinde özellikle sağ politikacılar iktidar olduklarında vatandaşlara sürekli "dünya bizi kıskanıyor" derler. Ne zaman bu lafı duysam gülmekten çatlayacak hale geliyorum ama,oturup sakin kafaya düşündüğüm de; hakikaten de kıskanabileceklerini düşünüyorum. Biz tabi artık dünyanın geri kalanını Türkiye üzerinden değerlendirdiğimiz için, (mecburen) mesela bir Almanya, bir İngiltere, bir Yunanistan falan bizim için bulunmaz hint kumaşı gibi yerlere dönüştü.<br />
<br />
<br />
Sanki oraların devletleri öyle cicili-bicili yapılarmış ki; "ez beni, dümdüz et, kemiğimin bir de iliği var, gel onu da sömür" diyen halklarına karşı "hayır, siz insansınız ve insanlık onurunu standartlarında yaşamayı hak ediyorsunuz" diye direniyormuş gibi düşünüyoruz. Tabi iş bu kısımlara gelince; hepimiz de iyi biliyoruz ki marifet devlette değil, toplumdadır. Toplum neyse, devlet o olmak zorundadır! Toplum açlığa şükür ederse, devlet toplumu beslemez ki. Devlet toplumdan beslenen bir makinedir, toplum devletten değil. Toplumu eğitmeden devleti demokratikleştiremezsiniz.. cahil bir toplum her devletin arzusudur. Devlet bir makinedir; bu makinenin de doğası; hayatı tamamen sermayeye çevirmektir. Toplum devletten ne kadar az almaya razı olursa, devlet toplumdan o kadar sermaye devşirir. Ekonomik sistem ideolojilerini çatallaştıran şey de işte bu sermayenin bölüşümüyle ilgili görüş ayrılıklarıdır. Devlet yeryüzünde olduğu sürece, hangi toplumu egemenliği altında tutuyorsa, o toplumun izin verdiği kadar hayatı sermayeye çevirecek ve bu sermayeyi de yaslandığı sisteme uygun bölüştürecektir.<br />
<br />
Vatana gelirsek; vatan tarlarımızı ekip biçtiğimiz, üstünde ev yaptığımız, evde aile kurduğumuz, köy olduğumuz; 4 mevsimi yaşadığımız, kışın üşüdüğümüz, yazın karardığımız, dağlarında çiçekler açan, ovalarında otlar fışkıran, vadilerinden nehirler fışkıran bir toprak parçasıdır. Sadece bizim değil ha; bizimle birlikte yaşayan kurdun, çakalın, börtü-böceğin, çiçeğin de vatanıdır bu vatan... ne öyle bir bez parçasıdır ne de bir devlet binasıdır vatan...<br />
<br />
Devlet işte bizim vatanımızın üstünde; hayatı sermayeye çevirmek için çalışan bir makineden öte hiçbir şey değil ki.. tarlaya ektiğimiz mahsülden tutun, doğan çocuğumuza kadar her şeyde hak sahibidir, kimin adına? Vadinin suyunu kesip, toprağın bize bedavaya verdiğini parayla satan değil midir? Ağaçlara, hayvanlara; sınırlar koyan, onları vatanda bir metaya çevirerek sermayeye dahil eden makine değil midir? Bizi günde 12 saat çalıştırıp, bizim emeğimizle zengin olanlara yük olmayalım diye kendi belirlediği açlık sınırının altında yaşatan bu makine değil midir?<br />
<br />
Biz vatanı, devlet sanmışız... işte dünyanın kıskandığı budur..!<br />
<br />
Oysa devlet dediğin dün yoktu bugün var.. belkide bugün var yarın yok.. Oysa ilk insan ayağa kalktığından bu yana insanın bir vatanı var!<br />
<br />
Karın tokluğuna verdiğimiz emekle, bütün yaşamımızı kendi sermayesine çeviren devlet makinesi; bu sermayede bize zırnık vermiyor... verdiği 3 kuruşluk zammı, 3 lirayla geri alabileceğinin hesabını yaparak bize uzatırken; verdiği üç kuruşla "açlık çekiyoruz" diyenlere de "elinize dizinize dursun" diyecek kadar gaddarlaşıyor.<br />
<br />
Biz şükür ediyoruz; işte dünya bunu kıskanıyor.<br />
<br />
Yüzde bilmem kaç büyüdük, şu kadar güçlüyüz, bu kadar iddialıyız diyen makineye; madem o kadar büyümüşüz, niye bize hiç yansımamış diyemiyoruz-diyemiyoruz ya!<br />
<br />
İşte dünya bunu kıskanıyor.<br />
<br />
Hayatı sermayeye dönüştürmek, sermayeyi de burjuvaya pekiştirmek isteyen hangi makine; en çok çalışıp, en az kazanan... aç kalan, açıkta kalan böyle insanları kıskanmaz ki?<br />
<br />
<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-91866597104021212922018-01-01T06:10:00.002+03:002018-01-01T06:12:01.185+03:002017: Çerkesler neredeydi?<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="480" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4AHC-Sn2JtW5-RDm75ytGbs3tLsW8HvpuF1QZdRBdNwu6t6N72ovre0JFlUVyCHRhAqPXI6d5jQ80Mo83KniewbSFT53meqr-Kqa6YPwVkRb7ci46wcQIueGMUAB-Uuta8oP2K6xV68o/s320/20902643_285053235308662_4415396065855930368_n.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="320" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hamit Ğış'ın çizimi</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
Çok hızlıca anlatmak gerekirse bu yıl her yıl olduğu gibi önemli günler anıldı ve kutlandı. Mesela birilerinin muhteşem bir inatla sürgün olarak, birilerinin de intikam edasında soykırım olarak andığı 21 Mayıs bu yıl da anıldı. 21 Mayısla ilgili paneller de hemen hemen her yıl olduğu gibi gerçekleştirildi. Bu yıl aslında yine bir rutin olan ama her yıl olmayan; derneklerin genel kurul toplantıları ve yeni yönetim seçimleri ve yine Kaffed'in de olağan kongresi ve yeniden yönetimi seçildi.. 21 Mayıs'ta Golovinka'da Büyük Ağaç altında izin Çerkes Soykırımı anmasında Çerkesçe dua eden Ruslan Guaşho'nun Rus yargısı tarafından cezalandırılması sonucu başlattığı mücadele bu yıl Türkiye Çerkes diasporasında olağanüstü bir hareketlilik yaşattı. Ruslan Guaşho'nun bu mücadele içinde açlık grevine başlaması ise Çerkeslerin hiç alışık olmadıkları bir protesto biçimi olduğundan diaspoara Çerkeslerinin gözünü iyice oraya çevirdi. Aşağıda hepsini kendi kalemimce yorulmaya gayret edeceğim.<br />
<br />
*** XASE TV<br />
<br />
Can sıkıcı kısımları yazmadan önce, can alıcı bir kısımı yazıp; sezarın hakkını sezara da vererek başlamak istiyorum. Bence geride bıraktığımız yılın Çerkes diasporası içinde ortaya çıkan en büyük kazanımı XASE TV projesi oldu. Şuana kadar 9 kısacık video üretebilmiş ancak şuandan sonrası içinde üreteceği bir çok şeyi olduğunu gözler önüne seren bu proje, çağımızın olanaklarını kullanarak halkı için üretim alanı oluşturdukları bir nokta. Geride bıraktığımız yılın Şubat ayında "Sosyal Medya Çerkesler İçin de Bir Fırsat Olabilir" başlığıyla kısa bir yazı kaleme almıştım ve şöyle yazıyordu bir bölümünde:<br />
<br />
"İnternetin zararları anlatmakla bitmez, ancak sadece zararlarını anlatırsak pesimist gibi boş tarafa bakıyor olmaz mıyız? Çünkü aynı zamanda internetin yararları da anlatmakla bitmez. Mesele; interneti hangi yönde kullanacağımıza kalıyor.<br />
İnternet yalnızca film-dizi izlediğiniz, oyun oynadığınız, alışveriş yaptığınız bir yer değil. Hatta hiçbiri değil! İnternet bir taşıyıcı, sunan ile alan arasındaki o bağlantı. Biz sürekli alan gibi; ne sunuluyorsa onu almaya çalışmak zorunda da değiliz.. belki bizim de sunacak bir şeylerimiz olabilir?"<br />
İşte Xase TV projesinin emekçileri; interneti Çerkesler için bir "alan" olmaktan bir adım ileriye taşıyıp "sunan" olabildiler. İnterneti Çerkesler için sadece tüketilen bir yer olmaktan, üretilen bir alan olmaya doğru ilk adımı da başarıyla attılar. Bu anlamda bu projeye gönül veren, emek verenlere şahsen çok minnettarım! Sadece bize sundukları 9 video ya da sunacakları diğer materyaller için değil bu minnattarlığım, bu nesile bir yolu açtılar...<br />
<a href="https://www.youtube.com/channel/UCVLbDiSQ3RoHr_cZ5ZUE4Tw/featured" target="_blank">Onları takip etmek için bu bağlantıyı takip edebilirsiniz. </a><br />
<br />
*** ÇERKES SOYKIRIMI<br />
<br />
Çerkes Soykırımı, Jıneps'in deyimiyle: Tsitsekun..<br />
<br />
Nedendir bilinmez Çerkeslerin yaşadığı trajedinin tam adı SOYKIRIM olsa da, Çerkesler daha çok sürgün demeyi yeğliyorlar. En iyi ihtimalle de ikisini bir arada kullanıyorlar yani "Çerkes Soykırımı ve Sürgünü". Halbuki yaşadığımız herşeyin toplamının tam karşılığıdır Soykırım.. Buna Çerkesya'yı Çerkessizleştirmek üzere yürütülen politikalar da dahil. Yani en baştan kendimize doğru soruları sorarak başlamamız gerekiyor; Çerkes soykırımı nedir?<br />
<br />
İlk önce Soykırım nedir diye soracak olursak; uluslararası hukuka göre soykırımın tanımı aşağıdaki gibidir:<br />
<br />
"Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir öbeğin tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle<br />
(a) Öbek üyelerinin öldürülmesi;<br />
(b) Öbek üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi;<br />
(c) Öbeğin, fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması;<br />
(d) Öbek içi çoğalmanın engellenmesi;<br />
(e) Öbek bünyesindeki çocukların başka bir öbeğe aktarılması<br />
eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi"<br />
<br />
Yukarıdaki A'dan E'ye sıralanan listedekilerden sadece birininin bile işlenmiş olması Çerkeslerin yaşadığı trajediyi uluslararası hukuka göre Soykırım olarak niteler. Çerkesya'yı işgal etmek için 101 yıl vatanımıza saldıran kuvvetlerin Çerkesleri öldürdüğü, Çerkes köylerini yakıp yıkarak maddi ve manevi açıdan zarar verdiği.. Çerkeslerin tarlalarını kullanılmaz hale getirip, meyve ağaçlarını yok ederek Çerkesleri açlığa mahkum ettiği, Çerkesleri hiç alışık olmadıkları iklimlere ve topraklara zorla gönderdiği.. gönderildiği yerlerde Çerkeslerin yaygın hastalık ve açlıktan öldüğü göz önünde bulundurulunca.. yukarıdaki listede soykırımı oluşturan 5 maddenin neredeyse tamamının işlendiği gün gibi ortadadır.<br />
<br />
Dolayısı ile yaşadığımız bu trajedinin kesin adı: Çerkes Soykırımıdır.<br />
<br />
...Çerkes Sürgününe gelirsek,<br />
<br />
Çerkes sürgünü, Çerkeslerin zorla vatanlarından çıkarılmaları olarak yorumlanıyor. Halbuki bu durum soykırımın sadece bir parçası olmakla birlikte, kendi içinde çelişkili bir ifadedir de. Çerkesler Rusya'nın egemenliğini kabul ettikten sonra işledikleri bazı fiillerden dolayı mı cezalandırıldı da adı sürgün oluyor? Çerkesler 1864 yılına kadar ve Rusya'nın egemenliğini asla kabul etmediler. Hatta Osmanlı Çerkes topraklarındaki (sözde) haklarını Edirne antlaşması ile 1829'da Rusya'ya bıraktığında Çerkesler Osmanlı'nın Çerkesya'da böyle bir hakkı bulunmadığını haykırarak mücadelelerini yükselttiler ve işte asıl bundan sonra Rusya Çerkesya'yı Çerkeslere zehir zıkkım edecek politikalarına başladı. Biz bugün 21 Mayıs'ta andığımız trajediye sürgün dersek, baştan o dönemde Rusya'nın bir parçası olduğumuzu ve yaptığımız eylemlerden ötürü sürgün ile cezalandırıldığımızı kabul etmiş gibi oluruz.<br />
<br />
Bu sebeple gerek bizim vatanımızı yağmalamak ve işgal etmek üzere askeri hareketleriyle, gerek askerlerinin vatanımızdaki insanlara karşı işledikleri her türlü katliam, zulüm ve baskılarıyla gerek vatanımızda yaşama şansı vermeyen politikalarıyla bizi vatanımızda yaşayacak şans bırakmayarak oradan zorla ayrılmamızı sağlayan Çarlık Rusya'sının Çerkeslere karşı işlediği bütün bu suçların ederi ÇERKES SOYKIRIMI'dır. Bizler de 21 Mayıs'ta Soykırımı anmalı, Soykırım suçuna yönelik hak ve taleplerimizi sürekli canlı tutmalıyız.<br />
<br />
Ancak 2017 yılında dahi kurumlarımız soykırımı ağız ucuyla söylemeyi, sürgünü ise haykırmayı tercih eden bir tutum sergilediler. Soykırıma uğramaktan nedense utanır bir tavır sergiledikleri izlenimi verdiler.<br />
<br />
Çerkes halkının tamamının en kara günü olan 21 Mayıs'ta... bu coğrafyada bulunuyor olmamızın tek sebebi olan 21 Mayıs'ta... Kendi anavatanımızın bir parçası sayılmıyor olmamızın sebebi olan 21 Mayıs'ta... kurumlarımızın neredeyse her birinin andığı bu 21 Mayıs'ta... Yine sağımızı, solumuzu, adımızı, grubumuzu bir kenara koyup Çerkesler olamadan... acımızda birleşemeden kırk parça andık bu kara günü... en kötü günümüzün anmasında dahi birlik olamadıktan sonra; başka yerde hiçbir şey de olamayız. Hala anlayamadık...<br />
<br />
*** RUSLAN GUAŞHO<br />
<br />
2017'nin 21 Mayıs anmalarıyla ilgili değerledirmemi yapmışken, bugüne kadar rutinleşen sıradan anma günlerini bozan "Ruslan Guaşho" davasına gelmezsem olmazdı.<br />
https://www.jinepsgazetesi.com/makale/benimadimruslanguaso-2015<br />
Ruslan Guaşho'nun davası; bize Çerkes soykırımına dayalı bir politikanın hala sürdüğünü göstermektedir. Vatanımızı yüz yıl savaşa mahkum eden, vatanımızı işgal ederken yüz binlerce insanımızı katleden.. evlerimizi, tarlalarımızı yakan.. binlerce bebeğimizi yetim bırakan.. yüz binlerce insanımıza vatanımızda yaşama şansı bırakmayan bir devletin; şimdi bütün bu yaptıklarında kaybettiklerimizi anmamızı dahi yasaklayan ve cezalandıran tavrı da bunun en net delilidir. Ruslan Guaşho 21 Mayıs'ta anavatanımızda Çerkes soykırımını anmak için toplanan kalabalık önünde Soykırımda hayatını kaybeden ve acılar çeken herkes için Çerkesçe dua ettiği gerekçesiyle Rus polisi tarafından gözaltına alınmış, Rus yargısı tarafından cezalandırılmış ve bunu hem kendine hem de halkına karşı bir hakaret olarak değerlendirip açlık grevine başlamıştı. Böylelikle Türkiye'de ortalama 2 gün hatırlanan bu acı gün, onun eylemiyle birlikte, o eylemini sonlandırana kadar Çerkeslerin gündeminde oldu ve Türkiye'deki Çerkesler hiçbir kurumun örgütlemesine ihtiyaç duymadan her kesimiyle birlikte Ruslan Guaşho'nun bu davasına sahip çıkmış "Soykırımı anmak değil, Soykırımı yapmak suçtur" diyerek Türkiye'deki sosyal medyada ses getirmeyi başarmıştı. Çerkes kurumlarının yıllardır devam eden ayrıştırıcı tutumunun üzerine Çerkeslerin, bir kişinin Çerkes davasını bu denli bir iradeyle savunup eyleme geçmesiyle ortak bir söylem gerçekleştirebilmiş olması; Çerkeslerin en azından kendi ulusal sorunlarında aynı yere ne kadar kolay gelebildiklerinin bir örneği iken; bu durumun kısa sürede yok olması ve yine Çerkes kurumların etkisindeki söylemlerin Çerkes iç dinamiklerini birbirinden ayırması da ayrı bir konu. Ancak yinede; Ruslan Guaşho'nun tek başına diasporada yarattığı bu etki; Çerkeslerin en azından kendi ulusal meselelerinde bir araya gelmeyi ne kadar arzuladıklarının göstergesi olarakta düşünülmelidir.<br />
<br />
*** ÇERKES SOYKIRIMI YOKTUR<br />
<br />
2017 yılında Çerkes derneklerinin genel kurul toplantıları yapıldı ve dernek yönetimleri seçildi... ve inatla Kafkas adını kullanan, çoğunlukla Çerkes derneklerinin oluşturduğu Kaffed (Kafkas Dernekleri Federasyonu)'te Olağan Kongresini gerçekleştirdi ve yönetimini tekrardan seçti. Bu belli aralıklarla rutin olan bir uygulama olsa da bile; bu yıl genel kurul toplantısına katılan siyasetçilerden Çerkes kökenli CHP milletvekili Zekeriya Temizel kürsüden şok eden bir <a href="https://www.youtube.com/watch?v=I7YNqrWg--g" target="_blank">konuşma </a>gerçekleştirdi.<br />
<br />
Zekeriya Temizel genel kurula her ne kadar "protokol" listesinden "Chp milletvekili" sıfatıyla katılmış olsa da, konuşmasında özellikle Çerkes olduğunu belirterek Çerkeslerin yaşadığı trajedinin soykırım olarak nitelendirilmesine katılmadığını, adeta soykırıma uğramak bir bir ayıpmış gibi ifade etti. KonuşmasınıBURADAN izleyebilirsiniz. Dolayısı ile genel kurula milletvekili sıfatıyla protokolden katılan bir kişinin özellikle Çerkes olduğunu belirterek Çerkes sorunlarının en büyüğünü inkar etmesini nereye sığdıracağımı bilmiyorum. Kendisinin milletvekili sıfatıyla Çerkesler için bir damla su bile taşımamış olması yetmez gibi, milletvekili sıfatıyla katıldığı KAFFED genel kurulunda Çerkeslerin en büyük sorunu olan Çerkes Soykırımını bu şekilde inkar etmeye kalkması; düştüğü pozisyonun en net tablosudur herhalde. Ben kendisine cahil demeyi içime yediremiyorum, yok ama kendisi bu durumdan sonra birileri tarafından uyarılmışsa; cahil olduğunu ve en azından Çerkesler için söylediği hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi olmayacağını açıklasın.. Ama esaslı meselenin özü de bu ya; koskoca genel kurul üyelerinin (her biri bir Çerkes stk'sının bünyesinde KAFFED için seçilmiş delegelerdir) hiçbiri bu konuya müdahale etmemiş, hatta bir kısmı da bu söylemi alkışlamışken.. bundan sonra Çerkeslerin stk'larında onları da acılarını da yaralarını da sorunlarını da inkar etmeye zaten herkes cesaret eder.<br />
<br />
*** KAFKASYA'DA ÇERKES BULAMAZSINIZ<br />
<br />
2017 yılının ilginç bir gündemi de yıllarca STK'larda görev almış Abaza kökenli büyüğümüzün bir televizyon kanalının Çerkesleri konu alan programına katılıp "Kafkasya'da Çerkes bulamazsınız" söylemi oldu.<br />
<br />
Söylemin ilgili bölümü tam olarak şöyle idi:<br />
<br />
"Osmanlı Tarihçileri de bu kadar kavramları karıştırmışlar, Çerkes kavramını çıkarmışlar. Yani ortalama bir kavramdır, Çerkes kavramının Kafkasya'da bir kaşılığı yoktur. Bugün Kafkasya'ya gitseniz de Çerkesleri görmeye geldim derseniz hiç kimseyi bulamazsınız. Çünkü orada Adiğeler Adige cumhuriyetinde, Abazalar Abhaz Cumhuriyetinde, Kabartaylar Kabartay Balkar Cumhuriyetinde, Osetler Osetya'da, Çeçenler Çeçenistan'da, Dağıstanlılar Dağıstanda. Çerkes Yok. Dolayısıyla Çerkes kavramı, Osmanlı'nın Kafkasya'dan gelen her orijinli kişiye verdiği bir addır."<br />
<br />
Bu söylem haliyle ortalığı toz ve dumana boğarken başka birisinin bu söylemi eleştirmek için kullandığı "puşt zulası" ifadesiyle birlikte belki bu konu Çerkeslerin 2017 yılındaki en aktif gündemi oldu. Tartışma; Kafkasya'da Çerkes var mı yok mu?, Adigeler ile Kabardeyler farklı halk mı? Çeçenler kendine Kafkasya'da Çeçen mi der, Osetler kendine Kafkasya'da Oset mi der? değildi. Tartışma; bunu söyleyen kişinin "eleştirilemeyeceği" ya da eleştiren onlarca kişi içinde birisinin söylediği "puş zulası" söylemi üzerine sürdü devam etti. Sonra ilgili; "Kafkasya'da Adige anlamında Çerkes yok demek için aklımı yitirmiş olmam gerekir" dedi ve konu kapandı. Konunun ilgiliden çekip bilgiliye -Kafkasya'da Oset yoktur- deyip ortalığın tozunu dumanına katıp; -Kafkasya'da Alan anlamında Oset yoktur demek için aklımı yitirmiş olmam gerekir- demiş gibi kapattırarak ciddiyetini de ortaya koyalım.<br />
<br />
Bu konuda kamuoyu bildirileri yayınlandı (stk eski başkanları, yazar, çizer, entel ve bir sürü kişinin katılımıyla), imzalar toplandı, dernekler açıklama yayınladı ve bir dernek aranarak bir üye hakkında disiplin soruşturması başlatılmak istendi. Bu bildiriler "Kafkasya'da Çerkes yoktur" diyen için yayınlanmadı.. gerisini siz anlayıverin artık.<br />
<br />
*** AHED TAMİMİ<br />
<br />
2017'nin bir diğer konusu ise Filistin'de kahraman ilan edilen AHED TAMİMİ'nin Çerkes asıllı olduğu iddiasıydı. Doğrusu mu Trt'den okuyunca bir aptal gibi inanıp anlamsız bir sevinç hissettim bende bu konuda. Önce özeleştirimi vereyim; Ahed Çerkes olsa ya da olmasa benim onun mücadelesine karşı sevgim, saygım azalır mı? Hayır... ama Ahed'in Çerkes olup olmaması Çerkeslere bir şey kazandırır mı yada kaybettirir mi? Hayır... işte bu iki sebepten ötürü gerçekten içimi kaplayan sevinç o kadar anlamsız ki... Ahed'in Çerkes olmadığı ortaya çıktı.. onun kavgasına, mücadelesine karşı saygım ve sevgim hiç azalmadı.. Ahed Çerkes olsaydı da onun Çerkes olmasının Çerkes halkına karşı hiçbir faydası ve zararı olmayacaktı.. bunu da anlamam gerekirdi. Başkalarının kahramanlarında Çerkes kanı arayıp övünmek budadalık. Çerkes olsa bile budalalık.. Çerkes kahramanının Çerkes olmasına gerek bile yok, Çerkes halkı ve vatanı için mücadele etsin, isterse Laz olsun; Çerkes kahramanı diye övünülecek kişi o olur.<br />
<br />
Ahed'in Çerkes olduğu iddiasının nereden ortaya çıktığı da daha sonra belli oldu.. İçimizdeki saraylılardanmış; bir de gazeteci olacak.. efendim bir yerden bilgi almışmışta, falanmış.. birincisi ne gazetecilik ünvanını hak ediyorsun, ikincisi sen ne yazık ki Çerkessin; bize ancak kaybettiriyorsun. Keşke onu bunu Çerkesleştireceğine kendini yabancılaştırsan Çerkeslere..<br />
<br />
*** ÜLKENİN OHAL'İ<br />
<br />
2017'nin dolaylı yollardan Çerkesleri de ilgilendiren diğer meselelerine de değinelim...<br />
<br />
Biz şuanda diaspora olarak Türkiye'de yaşamaktayız, doğrudan Çerkesleri hedef almasa ve ilgilendirmese dahi bu ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi her parametresi bizi de bir halk olarak etkiliyor. Fanus içinde yaşamıyoruz ve ülke resmen ve fiilen 2017'yi OLAĞANÜSTÜ HAL içinde geçirdi.<br />
<br />
Fetullahçı Terör Örgütünün TSK içinde yuvalanan bir kesimi tarafından Temmuz 2016'da darbe kalkışmasında bulunmasıyla birlikte Türkiye olağanüstü halle yönetilmeye başlandı. Bu kalkışmadan bu güne gelinen noktayı en iyi iktidar partisinin genel başkanının şu sözü açıklıyor: "Bu Allah'ın büyük lütfu." Doğrusu mu kendisi açısından bakıldığında gerçekten de öyle olduğu anlaşılıyor, bu süreçle birlikte ortaya konulan bir ruhla yapmak isteyip yapamadığı ne varsa hepsini yaptı. Hiçbir yargılamaya gerek duymadan on binlerce memur işinden atıldı, milletvekilleri, belediye başkanları hapse atıldı, belediyelere, şirketlere kayyumlar atandı, halkın sokağa çıkma hakkı sürekli baskı altına alındı, ohal altında başkanlık referandumu yapıldı ve daha neler neler...<br />
<br />
...ve bütün bunlar olurken Çerkesler de Türkiye'de yaşıyordu.<br />
<br />
Filmi geriye sarıp; Fetullahçı Terör örgütünün bu kadar güçlü olmasına ve halka halkın tankıyla-uçağıyla bomba atacak konuma ulaşmasına vesilen; Çerkeslerin de vergileriyle maaşları ödenen, silahları alınan insanlara dönüştürülmesi, darbe kalkışmasında Çerkesleri de öldürmesi hangi şartlarda gerçekleşti? KHK'lar ile ihraç edilenlerden kaç Çerkes etkilendi ve suçları kesinleşti mi? Çerkeslerlerin de oy verdiği bir milletvekili hapse atılmadı mı?<br />
<br />
Hepsinin olduğunu hepimiz biliyoruz.<br />
<br />
Suçu olan varsa; cezasını çeksin! kim olursa olsun... ama suçu olmayanları konuşmaya engel mi bu?<br />
<br />
Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı ve ülkenin artık kadınlar açısından ölümcül bir bölgeye dönüştüğü gün gibi gerçek; peki bu gerçek Çerkesleri maddi manevi nasıl etkiliyor? Kadınları en az erkekleri kadar özgür, söz sahibi ve hayatın içinde olan Çerkesler giderek artan bu şiddet sarmalından sosyolojik olarak nasıl etkileniyorlar?<br />
<br />
Bunlar hiçbir Çerkes kurumu tarafından gündeme taşınacak kadar konuşulmuyor.. Oysa Çerkesler bunların her birinin içinde yaşıyorlar; sanki zamanında Gönen Manyas Çerkeslerine yönelik çıkan bir KHK gibi, doğrudan kendilerini hedef alan bir KHK bekliyorlar gibi...<br />
<br />
Bu ülkenin iyi-kötü her gündeminden de bir şekilde etkileniyoruz.<br />
<br />
...ve kendine Çerkes partisi diyen bir siyasi parti; tüm bu siyasi meseleleri es geçerek, hiçbirine iyi-kötü değinmeyerek hala dernekçilik yapıyor..<br />
<br />
Ne diyelim?<br />
<br />
2018'de herşeyin yoluna girmesini, Çerkeslerin de artık kendine gelmesini dileyelim en azından....<br />
<br />
Xase TV ortada...<br />
<br />
Ruslan Guaşho ortada...<br />
<br />
artık kenarda kalmanın hiçbir şey kazandırmadığını anlayabiliriz belki...<br />
<br />
<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4107325349445940759.post-21370765330089525592018-01-01T02:51:00.000+03:002018-01-21T02:58:00.426+03:00Globalizm ve Çerkesler: Kendimizi Hazırlamak / Jıneps Ocak 2018<br />
<br />
GLOBALİZM VE ÇERKESLER :<br />
<br />
Kendimizi Hazırlamak<br />
<br />
<br />
<br />
"... Çerkes kültürünün Çerkes toplumu tarafından üretilen bir sistem olduğunu ve dokunulmaz olmadığını hatta bin yıllarca dokunula-dokunula oluştuğunu, çağına uyduğunu, çağın ihtiyaçlarını karşılayabildiği için bugünlere geldiğini anlamak gerekir. Bunu anlarken de kültürün bu tarihsel serüveninin hiçbir yerinde, tek bir defa tartışılarak değişmediğini de anlamalıyız. Dün öyle olmadı, bugün de öyle olmayacağı gibi eğer bir yarını olursa yarın da öyle olmayacak hatta her değişim kendi arifesinde krizler bile doğuracak. İşte bunları hesaba alarak ve göz ardı etmeden hem kendimizi hem de toplumu hazırlamalıyız. Ancak toplumu hazırlamadan çok daha önce kendimizi hazırlamamız çok önemli. Hazır olmalıyız. Devam Edecek"<br />
<br />
<br />
<br />
Jıneps Gazetesi'nin Kasım sayısında yayınlanan "Globalizm ve Çerkesler" isimli köşe yazımın sonu böyle bitiyordu. İlgili yazıyı okumadıysanız ve gazeteniz varsa 12nci sayfadan ulaşabilirsiniz. Gazeteniz yoksa gazetenin ofis numarasını arayarak temin edebilir ya da gazetenin web sayfasından ulaşabilirsiniz.<br />
<br />
<br />
<br />
***<br />
<br />
<br />
<br />
Dünya artık eski dünya değil. Yiğitlik ve cesaret şahsi karakterimizi zenginleştirmekten başka çok fazla şeye yaramıyor. Ama yiğit ve cesur olmalıyız ki; herkesin koruduğu bir yanlışı eleştirebilelim. Yiğitlik ve cesaret cahillerin kaba gücünden çok daha fazlası... doğru bilinen yanlışlara karşı durabilmekte, yanlış bilinen doğruları savunabilmekte yiğitliktir. Yapılması gerekince yapılmaz denileni de yapabilmektir cesaret.<br />
<br />
<br />
<br />
Çerkeslerin özellikle büyük kentlerde ender ortak noktası olan derneklere eskiden siyaset sokmak ayıptı. Bugün ise içerisi buram buram siyaset kokmayan dernek kaldı mı? Çoğu hala tüzük ve programlarında a-politik kalsa bile, derneği oluşturan üyelerin her biri politik bir dalganın parçası. Hatta büyükşehirlerimizde farklı politik grupların farklı dernekleri bile var. Siyaset ve politika yaşadığımız çağın bir ihtiyacı ve aslında kültürümüz bunu karşılayan bir sisteme de sahip, ancak Türkiye diasporasının kültürü orijinal değil. Devlet örgütlenmelerinin çeşitli ve yoğun politikalarıyla tarumar edilerek çok dar alana sıkıştırılmış bir halde kültürümüz. Kültürümüzün siyaset ve politika ihtiyacını karşılayan yapısı da (Türkiye için yazıyorum) yaşanmadığından olsa gerek çağına uygun bir halde değil. Ancak uygun olsun ya da olmasın, kültürün bu ihtiyacı karşılayacak köklü yollarının olması, kültürünü çağına uygun hale getirmek isteyecek yiğit ve cesur insanlar için iyi bir fırsat! Bu fırsattan istifade ederek toplumsal alana girebiliriz. Yine de toplumsal alanın kağıdın üstünde yazdığı kadar sabit ve durağan olmadığını da bilmeli ve aslında kendimizi hazırlamak işte bu durağan ve sabit olmayan toplumsal alanımızı anlayabilmek, eğilimini, değişimini görebilmek için lazım. Topluma dokunabilmek için, toplumu hayallerimizdeki toplumun dışından, gerçek hayatıyla anlayabilmemiz lazım. Çerkesleri anlatan masallar öykü olarak çok güzeller ama o kahramanlık çağları tüm dünya ile birlikte Çerkesler içinde bittiler. Çerkesler üstelik, küçük topluluklar olarak yaşadıkları her coğrafyaya ait yüzlerce sosyolojik ve psikolojik izler de taşıyorlar. Kendimizi hazırlamamızın ilk adımlarından birisi bunu anlamak ve kabul etmek diye düşünüyorum. Bu topraklara geldiğimiz günden bu yana bu topraklara adapte olan toplumsal sistemimizi kabul etmeden ve anlamadan, çağımızın gerisindeki farklı coğrafyalarda ve şartlarda gelişen toplumsal yapımızı hala olduğu gibi kabul ederek topluma dokunabilmemiz çok zor. Bazı şeyler sadece doğru olduğu için kabul edilmez, yanlış olduğu içinde kabul edilir. Kendini Çerkesliğe (ya da Çerkeslere, Çerkesliğe vs.) sorumlu hissedenin kendi gerçekliğine saplanıp kalması ve bu gerçekliğin kendisi ile toplumu arasında bir engel olmasına rağmen inatla savunmasında; kendini sorumlu hissettiği şey için hiçbir fayda olmayacaktır. Toplumsal olan toplumla ilerleyebilir ve toplumu toplumsal alana yönlendirebilmek için sorumlunun kendi gerçekliğinden daha çok toplumsal gerçeklik üzerine düşünmesi gerekir. Sorumlu toplumu dününü bildiği kadar, şu anını da iyi bilmelidir. İyi tanımalı, dinamiklerini görebilmelidir. Sorumlunun toplumuna yabancı olmaması gerekir ki hitap ettiği toplum sorumlunun söyleminde kendisini bulabilsin. Kendisini toplumuna karşı sorumlu hissedenin, kendisini toplumuna karşı hazırlamış olması gerekir. Çerkeslerin içerisinde "Herkesin her şeyi bilmesi" ya da "Herkesin her şeye karşı çıkması" gibi kronik bir sorun olduğu düşünülür, oysa bunun nedenine hiç kimse değinmez. Bu Tanrının Çerkeslere uyguladığı bir lanet değilse, toplumsal olanın topluma hazır olmayanlarca değerlendirilmesinden başka pek sebebi yoktur. Sorumlu davranan kişilerden birisinin toplumsal soruna karşı çözüm üretmek üzere kullandığı dil toplumun dışında kalıyor, toplumun içinden başka bir sorumlu kişi bu çözümü yine toplumun dışında kalan bir dille eleştiriyor; toplumun dışında kaldığı bu tartışma soruna bir çözüm bulamıyor. Çünkü toplumsal hiçbir sorun, toplumun dışında kaldığı bir şekilde çözülemez. Toplumsal olan politiktir! Toplumun yabancı olduğu bir dille gelişen söylemin ürettiği politikaya; bütün yaşama alışkanlıklarını bir kenara bırakarak katılmasının imkansız olduğu düşünüldüğünde, sorumlu çözümünü toplumun kullandığı, yaşadığı dilde anlatabilecek bir düzeyde toplumu tanıyor olmalıdır. Kendimizi hazırlamak; sorumluyu hazırlamaktır! Sorumluyu topluma hazırlamaktır! Toplumun işleyişini ve dengelerini kırılganlaştırmadan eleştirilerle veya önerilerle örgütlemesi düzeyine gelmelidir. Bunu tek seferde metrelerce zıplayarak değil, tutarlı bir şekilde milim milim ilerleyerek yapacak düzeye gelmesidir! Çünkü her ani değişim göstergesi toplumu daha çalkantılı hale getirip içerideki zümreleri ve bireyleri daha kırılganlaştırır.<br />
<br />
<br />
<br />
Hep bir 'sorumlu' özneden bahsettim, bu sorumlunun kendini hazırlamasının önemini anlatmaya çalıştım. Tabi bir halk toplumu olarak kendimizi ait hissettiğimiz Çerkes halkı toplumuna hazırlanmaktı bu. Elbette yalnızca Çerkes halkına karşı hazırlanmak her şey değil, Çerkeslerin içinde bulunduğu koşulları bir halk olarak Çerkesliği kendi değerinden başka bir takım değerlerinde toplumda kökleşmesine neden oldu. Ancak yinede en baştan toplumun kendi özgün değerlerinin bugününe karşı hazırlıklıksız başlatılan her sorumluluk baştan bir hiçtir. Çerkes halkının Türkiye'deki toplumu (diasporası) halkın kendisine hazırlanmamış onlarca düşünürüyle zaten fazlasıyla çalkantılı ve bu durumun bir etkisi olarak toplumsal olanı giderek azalan bir halk. Halbuki düşünür (kalem erbapları, stk erkanları vs.) hepsi birer sorumludur ve doğal olarak bu bu halka karşı sorumluluk sahibi olmalıdırlar.. Bu sorumluluk şahıslara ve kurumlara değil bizzat toplumun kendisine karşı olmalıdır. Ne yazık ki bizim düşünürlerimiz kendini topluma karşı hazırlamadıkları için sorumlu oldukları alanı toplumun dışına koyarak ve buna rağmen topluma karşı yapıtlarıyla; toplumsal alanı bir çatışma alanına çeviriyorlar. Böyle bir durumun hemen sonrasında çıkan karmaşadan daha sonra da; kendilerinin topluma karşı sorumlu olmadıklarını, toplumun belirli bir zümresine karşı sorumlu olduklarını söylemekten utanmıyorlar. Çünkü hazır oldukları şey Çerkes halkı değil, hazır oldukları şey Çerkes toplumunun da içinde olan farklı bir olgu oluyor. Oysa bizler işte tüm düşünürlerimizin sorumluluk bilincini toplumumuza yönelik hissedecekleri o hazırlığı başlatabilmiş olsaydık, düşünürler toplumsal alanı bir çatışma alanı olarak değil de uzlaşma alanı olarak kurgulayabilirler ve her biri kendi zümreleri dahil toplumun içindeki farklı zümrelerle farklı şeyleri aynı toplumun içinde üreterek toplumsal alanı sağlayabilirlerdi.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yaşadığımız dünyada çok fazla kimliğe sahibiz. Şahsi sorumluluklarımız yada en azından kendimizi sorumlu hissettiğimiz alanları genel olarak bu kimlikler belirliyor. Bu kimliklerin başında önce insan olmak geliyor. Sonra cinsiyetlerimiz, sonra üyesi olduğumuz devlet ve o devletin içinde gelişen bir çok şeyler. Müzik, sinema seçimlerimiz... Yani hem üretici hem tüketici olarak sanatsal kimliğimiz. Kuşkusuz "halk" kimliğimiz de tüm bu kimliklerin içindedir ve kimileri için önceliği yitirilmişse de, önceliği halkı olanlarımız da var. Halk müziğimiz, halk sinemamız, halk danslarımız, halk edebiyatımız ve kuşkusuz halk sınıflarımız da var. Ancak bazı kimlikler evrenseldir, bazı evrensel kimlikler de diğer kimliklerle ilişki içerisindedir; bu ilişkilerde bir kimlik araç, diğeri ise amaçtır. Halk müziği böyledir mesela, halk etnik bir kimlik, müzik evrensel bir kimliktir; halk müziğinde müzik halkın aracıdır. Siyasi kimlikte böyledir, siyasi kimlik ya amacınız ya aracınızdır. Halk siyasetinde, siyaset halkın aracı olmalıdır yoksa halk siyasetin aracı olur. Sorumlu bunları bilir ve halkını araca çevirse bile halkının içindeki siyaseti de tanır, onu inkar etmez.. Sorumlunun işi inkar etmek değil, kabul etmektir. Sorumlu halkının içinde olanı kabul ettiği kadar nüfuz eder toplumuna. Halkına onları kabul ettiği kadar karışır. İşte kendimizi hazırlamaktan bahsettiğim şeyin özetinin özeti de budur. Toplum kendine nüfuz etmeyen birini veya düşünceyi asla sindirmez. Sorumlu; giderek globalleşen dünyanın toplumun içindeki her kimliğine nasıl nüfuz ettiğini görüyor musunuz? Toplumun içindeki her zümrenin bir parçası haline geliyor! Toplumları onlara karışarak, onları kabul ederek; tüketim toplumuna çeviriyor.. Peki ne tüketiyoruz?.. ne verirlerse onu? Bilgide, felsefede, beslenmede, eğlencede.. neredeyse her şeyde; biz üretmeden tüketen oluyoruz. Ürettiğimiz şeyin sahibi değiliz, giderek de kölesi haline geliyoruz. Oysa sorumlu; toplumsal alanı bir üretim alanına çevirmelidir. Bu alanda toplum kendini üretmeli, sanatı üretmeli, siyaseti üretmelidir. Toplum bu üretimiyle kendi içinde kendi elleriyle kendini değiştirmelidir. Değişmekten korkmayın; çünkü değişim doğanın ve özellikle insan doğasının en büyük gerçeği. Mutlaka değişeceğiz.. Öyle-yada-böyle! Ya sorumlularımız toplumsal alanı bir üretim sahası yapacak ve toplum oradan kendi değişimini örgütleyecek ya da başkalarının zaman bu toplumu başkalarının ürettiklerini tüketen bir topluma çevirip yok edecek. <br />
<br />
<br />
<br />
Bu Yazı Jıneps Gazetesi'nin Kasım 2017 sayısında yayınlanan Globalizm ve Çerkesler yazısının devamıdır ve Ocak 2018 sayısında yayınlanmıştır.<br />
<br />
<br />
<br /><div class="blogger-post-footer">#apiscanberk</div>Unknownnoreply@blogger.com0