Canberk Apiş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Canberk Apiş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2016 Biterken Çerkesler: Yüzyılda iyi olan şeyleri yitirdik, kötü olan şeyleri koruduk.



2016 yılı dünya tarihinde derin izler bırakarak geride kalıyor, son günün ilk saatlerinde bu izleri düşünüyorum ve gelecek on yılları ve hatta asırları, bu yılı nasıl değerlendirecekleri konusunda öngörülerde bulunmaya çalışıyorum. 2016 yılı dünya üzerinde bir çok toplumu doğrudan fiziksel ve psikolojik olarak etkiledi ve yine bir çok toplumun sosyal ve ekonomik düzenini etkiledi. Egemen veya görece egemen toplumların bu etki üzerinden çeşitli politikalar ürettiklerini gördük, kimileri insanlık krizi olarak adlandırabileceğimiz bu şiddet sarmalını kendileri açısından fırsat bildiler, acı çeken, her yönüyle ağır şiddet gören toplumları kendi çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmayı denediler ancak  egemenlerin çıkarları çakıştıkça bu şiddet sarmalı derinleşti. 2016 yılını bütün dünya için hiç özlenmeyecek bir yıla çeviren faktör de bu şiddetin derinliğidir. Bu derinliğin de tek sebebi bir insanlık krizini kendi çıkarları doğrultusunda fırsata çevirmekten başka amacı olmayan politikalar üretmektir.

Egemenleri bir kenara bıraktığımız da, görece egemen toplumların da bu krizde "kendi haklı gerekçeleriyle" bir politika ürettiklerini gördük ancak yavaş yavaş tüm politikalarının egemenlerin politikalarına doğru kaymasına da şahit olduk. Senenin son günlerinde sahada hakimiyet kuran tüm grupların iki egemen politikadan biriyle iç içe girmeye başladıkları artık herkes tarafından hissedilen bir gerçekten ötesi değil. Bu saatten sonra 2017 yılının iki egemen politika arasındaki rekabete dönüşeceği de neredeyse kesinleşti. Çizgisini bu iki politika arasında biriyle paralelleştirerek sahada kalan grupların bu saatten sonra kendi politikalarını bağımsızlaştırabilmesi imkansız, artık paraleli oldukları büyük politika da küçücük bir pay sahibi olmaktan başka kaderleri kalmadı.


Öte yandan 2016 yılının bıraktığı bütün izlerden, her görüşüyle sırtında taşıyan fakat ısrarla bunu yok sayan bir toplum olarak Çerkesler, "hiçbir şey yapmaya" son sürat devam ettiler. Yıllardır bir çok kişinin de tabiriyle kendini dünya da "fanus içinde" sanarak yaşamak Çerkeslerin yeni çağdaki vebası. Sürekli ve yoğun biçimde karşısındaki diğer Çerkese yönelik agresif ve eleştirel yaklaşımlarına bakıldığında insan Çerkeslerin bu gezegende yaşamadığını sanabilir, ancak bilmeyenler için söylemeliyim ki Çerkesler bu gezegende yaşamaktadırlar ve hatta 2016 yılını dünya için karanlığa, kana, teröre ve gözyaşına çeviren insanlık krizinin merkezindeki toplumlardan birisidir de.

Müslüman Çerkesin-Sosyalist Çerkese, Sosyalist Çerkesin-Müslüman Çerkese, arada derede ikisi de olup birinde daha fazla yoğunlaşanların da, diğer tarafta yoğunlaşan Çerkeslere yönelik bitmek tükenmek bilmeyen "dalaşı" sürerken, terör saldırıları sonucunda hayatını kaybedenler içerisinde Çerkeslerin de olduğunu anlayamamaları, kurumların arama motorlarında "terörü lanetleme mesajı" olarak aramaları sonucu ulaştıkları kalıp mesajları yayınlama kolaycılığı, bölgedeki ve dünyadaki tırmanan şiddetin Çerkeslere yönelik her alanda oluşturduğu baskıyı değerlendirme yoksunlukları Çerkeslerin hala "rüyalarında" yaşadıklarının en net sonucu. Yaşananlara sadece mezhepsel, dinsel veya siyasal tepki verme eğilimleri, bu tepkilerin hiçbirisinin Çerkes toplumuna yönelik anlamlı bir değer taşıyamıyor olmaları Çerkeslerin varlık öncelikleriyle ilgili ipuçlarıyla dolu. Kimisi sahilde kumdan kale yapar gibi ciddiyetsiz, altyapısız, araştırmasız kampanyalar yürüterek kendi egosal açlığını gidermeyi denerken, kimisi artık aracına dönüştüğü görüşün politikalarından başka söyleyecek hiçbir şey bulamaz halde. Birbirini-birbirinin karşısına koyarken eline su dökülmez derece de ayrışacak nokta bulma ustaları, birbirinin yanına gelmesi gereken noktalarda bırakın başarısız girişimi-denemeyi, aklına bile getiremiyor.

Türkiye'yi diasporasal olarak siyasi farklılıkların derinliğinden ötürü yaklaşılmaz eğrilik olarak değerlendirmeyi denesek, anavatanda Türkiye ile hiçbir ilgisi olmayan ve tamamen saf olarak Çerkesleri ilgilendiren meselelerde dahi bir araya gelmedikleri gerçeğini gözlemliyoruz. Adnan Khuade olayı ve diğer Çerkes aktivistlere yönelik baskılar da bunun örnekleri. Anavatanda yaşayan insanların da bu girdap içinde sürüklendiklerini görüyoruz.

2016 yılı Çerkesler için 1916 yılından farklı mıydı emin değilim, ancak 1916 da bizimle olan bir çok şey artık bizimle değildi.  Geçen yüzyıl da iyi olan çok şeyimizi kaybettik ancak kötü olan bu durumumuzu ne yazık ki koruduk. Umarım 2017 yılında bu kötü huyumuzu kaybeder, iyi bir huyumuzu korumayı becerebiliriz.  Çerkes gibi düşünebiliriz. Çerkes gibi yaşayabiliriz.

Share:

Diasporanın Kafkasları, Çerkesya'nın insanları

Tamara Zengin, 8 Mayıs 2015'te Ajans Kafkas'taki köşesinde "Diasporanın Laikleri, Kafkasya'nın müslümanları" başlığıyla bir yazısında şöyle giriş yapmış...
"Kafkas Diasporası içerisinde daha örgütlü görünenlerin laik kesim olduğu biliniyor. Genelde kendilerini solda konumlasalar da daha çok Kemalizm soslu bir solculukları olduğu ve hayat tarzı üzerinden kendilerini var ettiklerini söyleyebiliriz. Bunu anlamak yada hissetmek için bu kesimin hakim olduğu derneklere başörtülü biri olarak gitmeniz yeterli. "
...ve tanımını dahi doğru düzgün yapamadığından anladığımız kadarıyla hiç takip etmediği, araştırmadığı, bilmediği, kulaktan dolma şeylerle, diasporanın solda konumlu insanları hakkında suçlamaya varan bazı görüşlerini paylaşmış. Umuyorum ki gerçekten, bilmediğini yazmaya çalışmış olsun, aksi takdirde bildiği halde "Timur Kuaşev" örneğinden yola çıkıp, Çerkesya'da mücadele yürütürken katledilen bir insanımızın yaşantısının bir kısmıyla zemin bulup, o zeminden; karşıt görüşte olduğu insanlara "iftira atıyorsa" durum kendi temsil ettiği görüş için artık bir hastalık boyutuna varmış olacaktır. Kendisinin ortaya attığı "Kafkas Diasporası" tam olarak neyi ifade ediyor bilmiyorum, ancak Kafkas Dernekleri Federasyonu isminden yola çıkıp böyle bir tanım yapıyorsa, malumunuz bir süredir olagelen ayrışmalardan sonra KAFFED'e bağlı derneklerin neredeyse büyük çoğunluğunu Çerkesler oluşturuyor. Bende solda örgütlü, toplumsal duyarlılığı olan ve pratik mücadele sürdüren bir Çerkes olarak Tamara Zengin'in ortaya attığı "Kafkas Diasporası"nı, "Kafkas Makronu" zihniyetinden eleklenmiş bir vaziyette önüme "Çerkes Diasporası (Çerkes Makronu ötesindeki)" olarak getiriyor ve tartışıyorum. Timur Kuaşev, Aşine Timur, geçtiğimiz günlerde Nalchik'te katledilen insanlarımız, Çerkesya'da yıllardır baskı altında tutulan insanlarımız, son olarak Adnan Khuade, kızı ve çalışanı, Fenerbahçe'deki Çeçen kampları, o zalim kış aylarında kampın elektriğini kesenlere karşı oluşan tavırda, hepsinde bizzat vardım. Sizin ortaya koyduğunuz yazının üslubundan anlayabildiğim kadarıyla bunu hayal bile edemezsiniz ama, başörtülü üniversitelere alınmayan insanların haklarını da savundum, bugün de bir yerde, birisinin inancı, görüşü, cinsiyeti, sınıfı gibi konularda ayrımcılığa uğradığını gördüğüm anda, ona ayrımcılık yapanın inancı, görüşü, cinsiyeti, sınıfı ne olursa olsun hiç umursamıyorum ve ayrımcılığa tabi tutulan, hakkı yenilenin omuzlarına omuz veriyorum. Siz elbette, yardım edeceğiniz, hakkını savunacağınız kişinin inancını, görüşünü, cinsiyetini, sınıfını belirleme özgürlüğüne sahipsiniz, ben yapıyorum diye sizde yapmak zorunda değilsiniz. Ancak bir mücadele konusunda örgütlenen Çerkesleri itham ederken, onları tanımak zorundasınız. Birincisi, Çerkes sosyalistleri kemalist değillerdir, Çerkes kemalistleri de sosyalist değillerdir, çünkü sosyalizm ve kemalizm birbiri ile çatışan düşüncelerdir ve sizin bunu bilmeniz icap eder, diyelim ki siz biliyorsunuz ve tam da bundan bahsetmişsiniz "solda konumlasalar da, kemalist vs. vs." olarak. O zaman daha büyük hatanız, Çerkes diasporası içerisinde örgütlü "kemalist" Çerkesler kimlerdir? Bugüne kadar, kim için ne yapmışlardır ki, bugün birisi için birşey yapmadılar diye, bir çizgi çizmişsiniz. Kemalist yönetim, "ne mutlu Türküm diyene" sloganıyla örttüğü ve uzun yıllar Türkiye topraklarında hakim olan devşirme politikalarıyla, Çerkesinden, Lazından, Rumundan, Ermenisinden, Kürdünden bir tabaka yarattı evet, ancak bu kesimin kendi halkları adına bugün ancak sıfat derecesinde bir bağ vardır. Bir insanın milliyetini sadece kan bağı belirlemez, aidiyet duygusu da çok önemlidir ve işte bu yüzden asimile etme politikaları hastanelerde kan vererek değil, eğitimhanelerde aidiyet devşirerek yapılır. Kemalizmin bu ülkedeki programı ve programı çerçevesindeki politikaları bu kadar göz önündeyken, o'na denize düşmüş misali sarılan Çerkesleri, Çerkes Diasporasının en örgütlü temsilcileri olarak addetmek yalnızca sizin ayıbınız olabilir. Çünkü biz, sınıfsal bağlarla sosyalist Çerkesler olarak, kendi içimizde hiçbir kemalist nüve taşımayız. Laikliğe gelince, laiklik dünyaya kemalizmin kazandırmış olduğu bir kavram değildir, kemalizmin dünyadan aldığı bir özelliktir. Zaten kemalizmin dünyaya da, türkiye'ye de, kendine de kazandırmış olduğu hiçbir kavram yoktur, açıp incelediğinizde zaten kemalizm, oradan-buradan toplanmış ilke ve kavramların bileşkesidir. Kısacası, "Laiklik" ile "Kemalizm" arasındaki ilişkiyi iyice bilmek lazım. Eğer okumaktan çekinmeyen biriyseniz, bu konuyla ilgili daha önce yazmış olduğum bir yazıyı http://apiscanberk.blogspot.com.tr/2015/03/biz-kendi-icimizde-uzlasabildik-mi-ki.html bu adresten okumanızı tavsiye ederim.

Sayın Tamara Zengin,

Ben şahsım adına bugüne kadar başörtülü derneğe gittiği için dışlanan, ötekileştirilen birini görmedim, ancak böyle bir terbiyesizliği yapacak insanları varsayarak size şu kadarını söyleyebilirim; böyle bir iddiayı köşesini yazdığınız ajanstan haber olarak paylaşırsanız, yanınızda ilk olarak Sosyalist Çerkesleri bulacaksınız, bizim de, laikliğinde dine bakışı çok açıktır; din işleriyle, devlet işlerini birbirinden ayırmak. Kısacası, şeriat değil - demokrasidir. Diğer taraftan, ailemizin içerisi dahil olmak üzere, örgütlü yapılarımızda, arkadaş çevremizde, meslek hayatımızda 5 vakit namazını kılan, dinin her gereğini yaşayan başörtülü kadın dahil epeyce Müslüman bulunmaktadır ve onların diğer hiçbir arkadaşlarımızdan, tanıdıklarımızdan farkı yoktur. Ancak madem ki, siz bizleri inançlı insanları hor gören, ayrımcılık yapan insanlar olarak tanımladınız ya, açık yüreklilikle soruyorum; Müslümanların inançlarıyla etkin olduğu yapılara birisi gelip ateist olduğunu açıklasa (malum ateistlerin başörtüsü gibi, uzaktan bakınca anlaşılacak bir sembolü yok..) nasıl bir tepki alır? Madem ki eleştireceksiniz, gelin sosyalist Çerkesler gibi; bir yanlışın iki tarafını da açık yüreklilikle eleştirin derim.



Ha, İslamcı yada muhafazakar kurumlar ne yapıyor yada bu konuda neler yapılabilir derseniz, o da başka bir yazının konusu olsun…
diyerek bitirmişsiniz yazınızı, size naçizane tavsiyem sosyalistlerin yola çıkış açısından bir örnekle; önce özeleştiri yaparak, sonra eleştiriye yönelmeniz olacak. Çünkü, "biz ne yaptık" demeden, "siz ne yapıyorsunuz" demek başka bir yazının konusu olabilir ancak.








Share:

Doğru yol, Sol ur ve yanlış yöntem: Çerkesyasız Çerkes Diasporası?

Hiç kimse, bir ötekinin öfke beşiğini test etmeye kalkmasın. Hepimiz öfkeliyiz ancak, öfkemizi kendini var ettiği yöne doğru kanalize etmekte problem yaşıyoruz. Mahalle deyişi ile biyo Çerkeslerin, Türk'lük çığlıkları midemizi ne kadar kaldırsa az, ancak daha da ötesi; işte bu kişilere karşı kimlik mücadelesinde ortaklaşanlar bile, birbirleri arasında üstünlük arzularına kapılıyorlar, işte asıl midemizi kaldıran da bu oluyor. Ne desem, nereden başlasam bilmiyorum. Fakat yeterince problem olduğu aşikar. Çerkes mahallesinde, "ne mutlu türküm" demeyi bir onur haline getirmiş yüzsüzler, bu karaktersiz duruşlarının hiç ama hiç farkında değilken, bu türlü kişilerin yarattığı kimliksel tahribata karşı mücadele yürüten unsurların içinde büyüyen bir sol ur, kimlik mücadelesinde milim milim gelinen noktadan santim santim geri alıyor. Üstelik bir kaç aydır, insanlara; onların anladığından emin olmak arzusuyla defalarca 'müşterekler' üzerine fikirler sunuyorum. Kaç seferdir, Çerkesliğe yönelik tüm yazılarımda, diasporadaki kimlik hareketinin yurttan kopuk olamayacağını da anlatıyorum. Fakat diasporanın, bunlara en yatkın sol duyusu içinde ne yazık ki yurda karşı körleştiren bir ur büyüyor. Ne iyi, ne kötü; hiçbir şekilde yurdunun değerlerini yansıtamayan, onu bilmemezlikten, görmemezlikten, ona sessizleşmekten, yok saymaktan ötesi yok. İşte artık bir şekilde, kimliği için bir mücadele yürüten nitelikli kişilerin, yurdunun ve oradan başlayan kadim tarihinin yok sayılmasına karşı, seferber halde 'farkındalık' kampanyaları başlatması lazım. Çerkeslere, içinde olduğumuz coğrafyalarda mutlaka ama mutlaka tüm hareketlerinin yanısıra, yurduna dönük bir hareketin de neden olması gerektiğini anlatacağız. Zira, bugün diasporada yok olmasına karşı büyük bir kızgınlık duyduğumuz bu dil ve kültürün temeli,  yurdundadır ve onu tekrar kazanmaya yönelik ve onu korumayı amaçlayan hareketin de yurduyla ilişkili olması gerekecektir. Hiç kimse, bit pazarında ucuz hayal satmasın, zira bugün satılmış hayallerin kullanıcıları yarın kırıklığa uğradığında, bunun izahatini veremezler. Hep diyorum, bugün Çerkes diasporası içindeki sol duyunun, siyaseten ve kültüren yurduna yönelmesi, yozlaşmasından ziyade, ihtiyacından ve gerçekliğinden olacaktır. Ötesi, teori kitaplarında bit pazarı kurup, bunu Çerkes gençliğine yönelik bir sınıf-kimlik harmanlı sol argümanlı hayaller satımından fazlası değil. Biz, nereden geldiğini bilen, nereye gideceğine dair fikir sahibi bir gençliğin taraftarıyız. Biz, nerede olursa olsun; ezene karşı ezilenin safında, barışı ve adaleti savunan bir yarının arzulayanlarıyız. İsteriz ki; bu halkın gençliği, Çerkesya'da ve bütün dünyada, insan hakları ve özgürlüklerine saygılı, ezene karşı, ezilenin safında bir anlayışın bayrağını kuşansınlar. İsteriz ki, tarihin bize miras bıraktığı bu insanlığı, biz de onlara, onlar da kendi çocuklarına miras bıraksınlar. Her duyduğuna inanmayan, araştıran, entellektüel ve aydın bir kuşak olsunlar. Fakat, bunların şartı yurdunu yok saymaktan geçmiyor. Asıl olan, kendi kadim tarihlerinin kökenini ve kültürel köklerinin salındığı yeri bilen, başka vatanların ajitatörlerine prim vermeyen, özgürlüğü ve vicdanı dışında hiç kimsenin askeri olmayan bir gelecek yaratmaktır. İşte ondandır ki; bu geleceğe yönelmiş her yol, Çerkesya'dan geçmek ve onu bilmek, onu tanımak zorundadır.
Biraz daha fedakar, biraz daha mütevazi insanlar olmayı başarabiliriz ve bunu yapmak zorundayız. Kırmızı çizgilerimizi kaldırmayalım! Fakat, onları gerektiği yerlere çekelim. Çerkesyasız Çerkes diasporasının, Çerkescesiz Çerkes asaletinin varacağı en güzel yol, bir kab yemeğe tamah eden zavallı bir tarihtir ve o tarih bugün paçalarımızdan bizlere bulaşmaya başladı. İşte biz, özgürlüğe, barışa ve adalete giden her yolumuzu Çerkesya bilinci ile kuşatacağız ve bu bilincin tarihten bize miras bıraktığı insanlık onuruyla dünyanın bütün halklarıyla kardeş, dünyanın bütün ezilenleriyle omuz omuza olabilmenin yollarını keşfedeceğiz.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler