Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sevgili Sırrı abi


Sevgili ağabeyim,

Sanatta ve siyasette bana çok şey kattınız. Sanattaki ve siyasetteki bana kattıklarınız için  teşekkür ederim. Bu ülkede siz, bizim barış irademizi bir adım bile geri atmadan savundunuz. Karanlığın zifiri gibi üzerinize çökertildiği şu günlerde de, bir adım geri atmadan sergilediğiniz dik duruş; bizim barışa ve kardeşliğe olan inancımızı bir iradeye dönüştürüp neden size verdiğimizin en güzel örneği oluyor.

Sana bir şey itiraf etmek isterim. Şimdi kalkıp bütün ideolojimi de anlatarak can sıkmakta istemem. Ben Anarşistim ve Emma Goldman'ın "Oy vermek bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasaklanırdı" sözünün arkasında bu yaşıma kadar ne HDP'ye ne de başka bir partiye hiç oy vermedim. Belediye seçimleri dahil, kendime bir muhtar bile seçmedim. Kısacası şu büyük demokrasi içinde, bir muhtarım bile olmadı. Sonra öğrendim ki, meğerse bu ülkede oy kullanmamakta bir suçmuş, para cezası varmış. Olsun bakalım. Şu cezalar; belki ben ödemem ama onlar birgün benden, değilse bana ait bir yerden mutlaka tedarik ederler onlar.

İtirafta etmişken, şimdi birileri; oy vermeden irade nasıl temsil edilmiş diye soracaktır.

Anlatayım.

Ben barışa, adalete, özgürlüğe, insanlığa olan irademi bir oya sığdıramadım. Umut ettiğim yarını, hayal ettiğim yaşamı bir tüzüğe sığdıramadım. Kardeşliği, yoldaşlığı; bir programa konumlamadım. Mücadelemi o koca meclise de konduramadım. Zihnimde hep Emma Godman'ın söylediği, dünya tarihinde örneğinden geçilemeyen şu "oy vermek" tanımı dolaştı.

Aşırısı devrimci abilerim oldular sosyalistlerden. Sizi devrim yapmamakla, düzen partisi olmakla itham ediyorlardı. Açıkçası bende sizin HDP olarak sosyalist bir devrim yapacağınızı hiç düşünmedim, bir yerde söylediniz mi takipte etmedim. Sizden bir devrim beklentim yoktu, aslında sosyalist bir devrim beklentim de yok. Zaten devrimin bir partinin veya örgütün kurumsal çatısı altında olacağına da inanmıyorum da. Bana göre devrimi halk yapar, bana göre devrimci bir örgütün de devrimle ilgili yapabileceği tek şey; halkın yaptığı devrimi sahiplenmektir. Türkiye'de halk henüz devrim yapacak seviyeden de oldukça uzak geliyor. Velhasıl lafı çok uzatmadan, sizden ütopyaya varan bir beklentim olmadı. Olmadığı için olsa gerek, Kürt sorununda arifesine kadar geldiğiniz başarı sonrası Emma Goldman'ın belki yanılmış olabileceğini düşünmedim değil. Manipülasyona çok açık bir konu olduğu için açıklamak zorundayım; Kürt sorunu yalnızca Kürtlerin sorunu değil, yalnızca Türklerin de sorunu değil, Kürt sorunu benim de sorunum. Bir çocuk sahibi olmak henüz hayal ettiğim bir şey değil, fakat benim karar vermediğim bir ünvanım var! Ben bir amcayım. Beni nasıl 20 yaşımda zoraki bir şekilde askere götürüp, elime silah verdilerse o'na da yapabilirler. Ben hiç kimseyi öldürmeyecek kadar şanslı biri olmuş olabilirim. Ben hiç kimsenin öldürmediği kadar da şanslı biri olabilirim. Fakat herkes öyle değil. Öyle olsaydı bugün hiç kimse ölmezdi değil mi? Fakat öldüler, ölüyorlar. Televizyonda isimleri bile okunmuyor, istatistik olarak veriliyorlar. Yiğenim Jan 3 yaşında... Üstelik bir onun amcası da değilim. Biz halkların kardeşliği demiyor muyuz? O halde bütün kardeşlerimin her bir çocuğu benim yiğenim değil mi? Türk, Kürt, Laz, Arap? Ben kendimi bütün kardeşlerimin çocuklarının amcası görüyorum. Yiğenlerim ölmesin, yaşasın istiyorum. Bunun vahiyle sağlanamayacağının da farkındayım. Yarın devrim olmayacağını da biliyorum. İşte bu sebeple size verilmiş tüm oyların, devrim yapmayacak olsanız da; Kürt sorununu bitirebileceğine inanmak üzereydim. Gel gelelim her ne kadar medya kartelleri farklı bir algı oluştursa dahi, sizin eksikliğinizden değil de, muhataplarınızın sinsiliğinden Emma Goldman yanılmadı yine.

Aslında Emma Goldman size değil, toplumdaki ezici çoğunluğa güvenmiyordu. İtiraf et ya da etme; Emma haklıydı abi.

Doğru, bu yaşıma kadar bir defa bile oy vermedim ama hayatı boyunca oy vermekten başka siyasal bir eylemi olmayan yüzlerce tanıdığıma konuşarak neden HDP'ye oy vermeleri gerektiğini anlattım. Hepsinin vermiş olması imkansız tabi, fakat onlarcasının verdiğine eminim.

Benim iradem de budur. Benim iradem güvendir. Siz bana devrim yapacağınızı söylemediniz, siz yapacaklarınızı çok açık ifade ettiniz. Bende sizin bana ifadelerinize güvenme irademi gösterip, oy vermekten başka bir şey bilmeyen insanların size oy vermelerini istedim.

Yaptığınız hiçbir şeyden pişman değilim.

Size topladığım oylar, helali hoş olsun.

Size topladığım oyları toplamasaydım; anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz diyebilen birileri alacaktı o oyları muhtemelen. Her şey bir kenara, dursun; işte size topladığım oylar, sırf bu sebepten ötürü bile bana onur verdi.

Diğer bir taraftan da Sırrı abi, ben bir Çerkesim. Sochi olimpiyatlarında size Sochi'yi anlattık, bize omuz verdiniz. Çerkes sorunlarını ilettik, meclise taşıdınız. Taleplerimizi söyledik, altına imza koydunuz. Üstelik mecliste, Çerkes milletvekili olmayan tek parti de sizdiniz. Diğer partideki Çerkes vekiller; ne Sochi'yi duydu, ne sorunlarımızı konuştu, ne taleplerimizi savundular.

Benim bir hakkım varsa, helal olsun sizin hakkınız çok lütfen helal edin ama şunu lütfen hep hiç unutmayın ki; bizim size verdiğimiz oylu, oysuz tüm bu irade, mecliste, sokakta, mapusta her zaman sizinle olacak. Hem öyle vekaletle değil, bildiğin cesaretle Sırrı abi.


Share:

Kürtçü Çerkesler

Türkiye'de Kürt sorunu devletin şiddetini arttırdığı ölçüde derinleşiyor mu? Evet. "Görünen köy klavuz istemez" derler. Şimdi Türkiye Kürdistan'ına bakınca görünüyor ve klavuzların hepsi hokkabazlık peşinde. Şuradan bakınca gözüken en net şey, Devlet; Kürtleri öldürebilecek, onları katledebilecek, kentlerini mezarlığa çevirebilecek bir gücü var. Ancak Kürtleri teslim alabilecek hiçbir güç yok. Eğer olsaydı, şimdiye çoktan almışlardı. Bir tarafta, savaşmak için üretilmiş kitle imha silahları, zırhlı mı zırhlı, etkili mi etkili.. Diğer tarafta zırhsız vücuduyla, zırhlı savaş canavarlarına direnen bir inanç. Üstelik bu savaş 3-5 aylık değil. Kürtler ziyadesiyle bağırdılar "birlikte yaşayalım" diye. Bu saatten sonra hiç kimse onlara "biz sizin yanınızda yaşayalım" dedirtemeyecek o kesin, fakat bir de şu "birlikte yaşam" nasıl bir paradoksa dönüştü onlar için hayal bile edemiyorum. Kürtlerin birlikte yaşam diye çığlık ata ata öldükleri diğer halklar, ki en başında şüphesiz Türkler geliyor, Kürtlerle birlikte yaşamak istemiyor, hatta Kürtlerin ölüsüne, dirisinden fazla kıymet veriyorlar. Elbette hepsi değil, ama büyük bölümü öyle!  En başta söylediğim gibi, Kürtler ölecek, katledilecek, kentleri paramparça edilecek, evleri mezarlıklara çevrilecek ama yenilmeyecekler. Çünkü teslim olmayacaklar, olmayacakları çok açık. Teslim olmayacaklarını yalnızca kendileri ve biz değil, yaşamı onlara zehir edenler de biliyorlar. Bütün bu savaşın çıkacağı yer; Kürtler yalnız mı kazanacaklar yoksa hep birlikte mi kazanacağız? Çünkü Kürtler yalnız kazanırsa, geri kalanlar eski sefil hayatlarını yaşamaya devam edecekler. Eski sefil hayatlar demişken? Bugün anadil dersi denen ucubeye dahi bel bağlamış halkımızın, onu kazanmak için hangi bedeli ödediği de araştırılabilir.

Kürtçülük?

Kürtçülük ithamının kullanıldığı her yerde kuşkusuz Türkçülükte kullanılır, çünkü Kürtçülüğü bir itham olarak var eden en temel sebep Türkçülüktür. Kürtçülük ithamı; Türkçülük içerisinde cep oluşturan insanların milliyetçi duygularını azdırmak üzere kullanılmaz, zaten Türkçülük doğası gereği Kürtlere düşmandır, ama yalnızca Kürtlere değil, Türk olmayan, kendini Türklüğe sunmayan herkese, her topluma düşmandır. Kürtçülük ithamı daha çok Türkçülük karşısında refleks kazanmış, içinde minimum da olsa eşitlik, adalet ve özgürlük taşıyan insanlara yönelik bir ifadedir ve o yüzden Kürtçülük tanımlanmaz, tanımlanmış olan Türkçülük ifadesinden sonra ortaya konur ve aynı şeyi ifade ettiği algısı oluşturulur. İçinde minimum insanlık değerleri taşıyan hedef kitlenin kafası karışır. Her ne kadar kabul etmesekte, en azından onların tarif ettiği Kürtçülüğü açmak zorunda olduğumuzu işte bu minimum insanlık değerleri taşıyan insanların kafasındaki bulanıklığı gidermek üzere anlamalıyız. 

Çerkesler açısından Kürtçülük-Türkçülük nedir?

Türkçülük; Kendini inkar etmektir

Kürtçülük; Kendini ifade etmektir

Türkçülük; Çerkesya'yı unutmaktır

Kürtçülük; Çerkesya'yı hatırlamaktır

Türkçülük; Çerkesce'yi kaderine terk etmektir

Kürtçülük; Çerkesce'yi yaşatmak üzerine mücadele vermektir

Türkçülük; "Ne mutlu Türküm diyene" diye bağırmaktır

Kürtçülük; Ben Türk değilim, Çerkesim demektir

Türkçülük; Hizmetçi olma hakkını içselleştirmektir

Kürtçülük; Eşit olduğumuzu ilan etmektir

Türkçülük; Bir kab yemektir

Kürtçülük; Binlerce yıllık kültürdür

Türkçülük; Ölümdür

Kürtçülük; Yaşamdır

Türkçülük; Savaştır

Kürtçülük; Barıştır

Türkçülük gerçektir, Kürtçülük hayaldir. Çünkü Çerkes gençleri Çerkesceyi unutup Kürtçe konuşmuyorlar, Çerkesya'yı unutup Kürdistan'a yurdumuz demiyorlar, Çerkes tarihinden koparak Kürt tarihinde erimiyorlar.  

Peki en kısa özetiyle bir Çerkes için nasıl açıklayabilirim?

Türkçülük nedir?

Esad Bozkurt'un üzerini çizdiği üzere, kendini Türk'e, Türklüğe hizmet etme aşkıyla adayan, kendisinden alınana razı, kendisine verilene razı, hiçbir zaman Türk olamayacak zavallı kimselerdir. Kendisinden alınan; binlerce yıllık tarihi, o tarihin içerisinde yoğrulan dili, kültürüdür. Kendisine verilen ise "bir kab yemek"tir. Bütün amacı, ona pislememektir.

Kürtçülük nedir?

Kürtçülük ise, çoluk-çocuk demeden insanların öldüğü bu savaş karşısında "barış" deme cüretkarlığını göstermek, birlikte yaşamın tek formülünün eşitlik olduğunu söylemektir. Buna alerjisi olan Türkçülüğe karşı mücadele etmektir, diğer mücadele edilenlerle birlikte "birlikte yaşam" şiarıyla hareket etmektir.

...gerisi mi? Yok efendim Kürtleri ABD, AB kışkırtıyormuş.. Kürtler BOP'un oyuncağıymış.. Siyonistlere hizmet ediyormuş gibi bir takım batılların derlendiği, kısaca "dış mihraklar" olarak adlandırılan kara mizah kitabı. Çünkü aklı yeterince kıtlaştırılmamış her insan, bugün Türkiye'yi savaşa sürükleyen devletin, ABD, AB ile ilişkilerini sanıyorum görebilir, BOP'un neresinde durduğunu ve bugün siyonistlerle hangi hukuka sahip olduklarını işitir. Türkiye ABD'nin ortadoğu karakolu değilse, incirlik üssü sanıyoruz Kürdistan'a ait. ABD ordusu için TBMM'nden değilde, Kürdistan Meclisinde tezkereler imzalandı. Kore'de, Afganistan'da ABD'nin müttefiki olarak Türkiye değil, Kürdistan bulundu? daha bütün bu yazı uzar gider...

Nazım Hikmet Ran'ın Vatan Haini şiirini hepiniz bilirsiniz, 

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Bizim de diyeceğimiz aynen budur; Çerkesler Kürtçülüğe devam ediyor hala! Kendi kentlerine tankla, topla giren devletin öldürdüğü küçük çocuklar yaşasın dedi Çerkesler! Birlikte yaşayabiliriz diyenlere omuz verdiler, birlikte yaşayabileceklerini söylediler. Çerkesler Kürtçülüğe devam ediyor hala! Hala inanıyorlar, birlikte; eşit ve özgür bir yaşam sürebileceklerine; Kürtlerle, Türklerle, Abhazlarla, Araplarla!  








Share:

Beyaz'ı çok konuştunuz be!


Herşey olağanca vahşetiyle sürerken, bu vahşete dur diyecek insana hasretimiz bizi olmadık yerlerimizden yakaladı. Düşünün ki, kalbimiz  bir kimsenin insan sıfatını hak edebilmesi için  yüreğinde mutlaka bulunması gereken "çocuklar ölmesin" düşüncesini ifade eden herkesi kendinden saymaya başlamış. Bu ne demek biliyor musunuz? Memlekette insan kıtlığı baş göstermiş artık..

Her neyse, çok fazla yazıp canınızı sıkmayacağım! Zaten gün içerisinde bitmek tükenmek bilmeyen ölüm haberleriyle, yüreğimiz kan gölüne dönmüş..

Mevuza gelelim, siz Beyaz'ı benden iyi tanırsınız. Kendisi ifade ettiği üzere 20 yıldır şovmen. Şovmen ne demek? Şov yapmayı meslek haline getirmiş kişi/birey demektir. Beyaz yine yaptı şovunu ama siz ilk başta anlattığım hassasiyetinizden ötürü, onu önce çok takdir ettiniz şimdi de çok fazla dert ettiniz. Ayşe hoca "çocuklar ölmesin" dedi ve stüdyoda bulunan herkes onu alkışladı. Eğer hiç kimse ses çıkarmasaydı, alkış koptuğu yerde kalıp Beyaz efendi sabaha uyandığında telefonları çalmasaydı bir kahraman gibi yaşayacaktı. Babasının polis olduğunu bile hatırlamazdı diye düşünüyorum. Ama olmadı.. Devletimizin bugünlerde barışa ve özellikle Kürt çocuklarına yönelik "ölmesinler" niyetine açtığı savaşın bir gereği olarak bir tepki gösterildi şovmene.

Şovmen iki günlük şovmen değil ya, adam 20 yıldır şovmen... işinin ehli, ustası! Baktı barış tarafında hiç umut yok, hepsi tek tek cezaevine atılıyor. Baktı; Kürt kentleri dünyanın gözünün önünde hiç korkulmadan bombalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor.. dedi ki ben en iyisi yeni bir şov daha yapayım. Diyorum da inanmıyorsunuz, adam profesyonel şovmen yavhu! Çıktı ekranlara, benim aklım daldı, gözüm kaydı, nutkum tutuldu dedi.. ben polis çocuğuyum dedi! ben vatanseverim dedi.. işimi seviyorum dedi.. inanın bana, Ayşe öğretmenin o konuşmasına hiç kimse tepki göstermeseydi, bunların hiçbirini demeyecekti.. birincisi doğal gelişen bir şovdu, tutmadı.. ikincisi kendi kurguladığı bir şov oldu onun için.

Adam kendi söylüyor, 20 yıldır ekranlarda.. 20 yıldır hangi yaraya ilaç olmuş ki, bugün olsun? Bir günde tutulduğunuz adam, ertesi gün döndü sizin de duygularınızın terazisi oynadı tabi. Boşverin onu, konumuza dönelim.

Hep birlikte; "Çocuklar ölmesin!" demeye odaklanın!

Share:

Kürtler bir Kurtuluş Savaşı'na mahkum ediliyor.

İçinizdeki en demokrat, en ilerici geçinenleri bile rahatsız edebilir ama; şartlar Kürdistan'ı bir Kurtuluş Savaşı'na taşıyor. Bunu ben düşünüyorum diye bana kızacağınıza, ben görüyorum diye anlasanız o çok korkulan 'bölünme' paranoyanızın artık hakikaten bu ülkeyi adım adım bölünmeye taşıdığını anlayabilirsiniz.

Diğer taraftan ise, içinizde bana, benim gibi konuşanlara ve düşünenlere karşı oluşup neredeyse bir puta dönüşen önyargının farkındayım. Ne zaman adımı/zı duysanız; yazdıklarımı/zı okumadan peşin hüküm sahibi olduğunuzu hissediyorum. İşte şimdi, öyle bir kırılmanın eşiğindeyiz ki; sizin uğruna kan gölüne dönen meydanlara hissizleşen vicdanınızla, bizim uğruna kanımızı dökerek meydanları göle çeviren irademiz kısmen bir noktada buluştu. Ya şimdi bizi anlayacaksınız ve ülkeyi psikolojik olarak bölmeye başlayan anlayışın fiilen taşıdığı noktayı durduracağız ya da bizi şimdi anlamayacaksınız ve psikolojik olarak başlayan bölünme, fiilen gerçekleştiği zaman anlayacaksınız ve utanç duyacaksınız.

Şimdi Kürt kentlerinde oluyor diye önemsemediğiniz, görmemeyi tercih ettiğiniz askeri hareketliliği iyice düşünün, sanki kendi kentleriniz oluyormuş gibi düşünseniz bile kafi aslında. Ankara'ya, İzmir'e, Bursa'ya, İstanbul'a bir devlet gücü; tankla, tüfekle, 10 bin askerle girmiş ve yüksek binalara keskin nişancıları konumlanmış.. sokağa çıkma yasağı var, su-gıda tükenmek üzere, ağır hastalarınızın dahi hastaneye gitmesine izin verilmiyor. Kapıdan dışarı çıkanı vuruyorlar, annenizi, babanızı, amcanızı vurmuşlar, ölüsü günlerce vurulduğu yerde kalmış. Annenizin ölüsünü sokak köpekleri, kuşlar yiyecek diye üzülüyorsunuz artık. Annenizin ölüm acısı, yerini buna bırakmış. Bebeğinizi, annesinin kucağında, kapısının önünde yanağından vurmuş keskin nişancı. Hastaneye götürmezseniz ölecek, götürmek isterseniz sizde ölebilirsiniz. Babanız diyor ki; siz daha gençsiniz, ben götüreyim, eğer birşey olursa bana olsun.  Yanlışta düşünmüyor, çünkü dedesi torununu hastaneye götürmek isterken vuruluyor, ölüyor. Bunu gerçekten düşünün istiyorum.

Şimdi bu düşündüğünüzü hiç unutmayın..

Ege bölgesindeki Yunan kuvvetlerini, Doğu Akdenizdeki Fransız leyjonlarını, Batı Akdenizdeki İtalyan birliklerini, Marmaradaki İngiliz askerlerini düşünün. İlkokuldan, Üniversitelere kadar bize öğretilen "Kurtuluş Mücadelesi"ni. Mustafa Kemal'in İstanbul hükümetince hain ilan edilip, ölüm fermanını da düşünün. Bunun neden olduğunu da düşünün!

Şimdi yavaşça; Kentlerine giren tankların, askerlerin ışığında, ölen Miraylardan, Taybetlere.. kapıya dayanan açlıktan, susuzluğua.. hastaneye gidemiyor diye ya evinde yavaş yavaş, acı çeke çeke ölmeye razı gelmek zorunda olacak ya da gitmeyi denerken bir kurşun tarafından hızlıca canı çıkacak amcalara, teyzelere.. annesinin ölüsünü köpekler yemesin diye 7 gün boyunca uyuyamamış 11 çocuğa kadar işte bunları düşünün..

Sonra hakikaten, "Kürtler bir Kurtuluş Savaşına mahkum ediliyor" mu diye, kendi tarihinizden ışık bularak sorun. Onların "Birlikte Yaşam" iradesine rağmen, "ölüm" saçan bir anlayışa ve bu "ölüm" saçan anlayışa güç veren "batı"ya daha ne kadar "kardeşçe" bakabilecekleri, giderek azalan "birlikte yaşama" iradesinin failinin kim olacağına da, kitaplarda değil, tarih sıcağı sıcağınayken gidin bir aynada bakıverin derim.

Share:

Abhazlar "daha" iyisini bilir ama...

Bu uçak krizinin, Türkiye kamuoyunu hiç ilgilendirmeyen bir kesimiyle ilgili yazmıştım. Bunları öngörebilmek için kahin olmak gerekmemişti açıkçası. Rusya hükümetinin Türkiye'ye yönelik yaktığı ateşi, Türkiye hükümeti, kendi gündemine boğunca, bu ateşin değdiği Çerkesya diasporası için olay kurbağa deneyi ile elde eden sonuca doğru evrildi, işte bu saatten sonra malum çevreler için bu konunun herhangi bir değeri kalmadı. Öncelik olarak direkt Rusya'ya bağlı özerk cumhuriyetlerimizin doğal yurttaşlarının bu ateşten etkilenmesi siyasetin doğası gereği normal, şimdi ise siyasetin doğası gereği Rusya hükümetinin Türkiye'ye yönelik saçtığı ateş, Rusya'ya "dolaylı" yollarla bağlı, Abhazya üzerinden, Abhazya Diasporasının geleceğini ısıtmaya başladı. Abhazlar daha iyisini bilir ama, tecrübemizi ortaya koyup tarihin her aşamasında kardeşlik ettiğimiz bir halkın bundan faydalanmasını dilemekte, dostane vazifemiz olarak burada dursun.

Rusya-Türkiye "Uçak Krizi" ve Abhazlar! 

Abhazlar bu konuyu tartıştılar mı takip etmedim, ancak tartışmamışlarsa dostane olarak tartışmalarını mutlaka tavsiye ederim. Tartışmaktan kastım, aynı bakış açısına sahip 3-5 kişilik tartışmalardan ziyade toplumsal düzeyde bir tartışmadır. Çünkü bu konu, onların da geleceğini etkileyecek. Bir devlet olarak "Abhazya Cumhuriyeti" eğer Rusya başkan vekiliyle bir araya gelip dünya kamuoyuna açık bir yerden Türkiye'ye yönelik "kısıtlamalar" ile ilgili bir ipucu veriyorsa (Havuz medyaya dahi yansıdı) ve Türkiye'de hükümet kontrollü havuz medya dahi, bunu habere çeviriyorsa, tahmin ediyorum ki hem Abhazya bu konuyu tartıştı, hemde Türkiye'den bu tartışma görüldü. Gördüğüm kadarıyla, bir tek Türkiye'de yaşayan Abhazya Diasporası bu konuyu bir açıklamaya dönüştürecek düzeyde tartışmadı.  Malum uçak krizi henüz yeni sayılır bir zamandayken, yazının başında Türkiye kamuoyu tarafından hiç ilgilenilmediği bir kesim olarak "Çerkesler" olarak bu krizden etkilenmemizle ilgili yazdığımı söylediğim yazı da;


Çeçenistan'ın çakma devlet başkanı Ramazan Kadirov; Rusya'ya bağlılık yeminleri etti bile ve bir anda Rusya'nın Çeçenistan'daki işgalci tavrı karşısında konumlanan her görüşten Çeçen ve elbette kardeş halkı biz Çerkesler, Ramazan Kadirov'u topa tutmaya başladık. Nasıl tepki göstereceğimizi bilmediğimiz gibi, bilmediğimiz zaman, bilmediğimiz şeylere nasıl sessiz kalacağımızı da bilmiyoruz galiba. Biliyorsunuz; Rusya bir süredir Suriye'de Esad rejimine karşı silahlanan teröristleri vuruyordu, Türkiye'de bu duruma karşı tepkiliydi ve geçtiğimiz gün, şeytanın aklına gelmeyen şey oldu ve Türk Hava Kuvvetlerine ait iki savaş uçağı, Rus bombardıman uçağını Türkiye-Suriye sınırının üzerinde vurdu. Vurulan uçaktan atlayan pilotlardan biri, paraşütüyle süzülürken yerden "Allah'u ekber" nidaları atan "ÖFKELİ BİR KALABALIK" tarafından vuruldu. Daha sonraları ise, Türkçe bir ses "Atma, atma, esir geliyor" diye bağırdı. Hatay Valisinin koordinasyonunda yapılan insani yardımı görüntülemeye giden basın, sözde Türkmen diye lanse edilen aslen Türkiye Elazığ nüfusuna kayıtlı bir çetebaşının Türkiye'ye teşekkürleri peşinsıra dizerek 2 pilotun öldüğünü söylüyordu.  Konumuz bu değil, ne Rusya orada gerçekten Arap halkının kara kaşına, gözüne orada ne de Türkiye gerçekten Türkmenlere kan bağıyla bir aşk besleyerek onlara her türlü anlamda lojistik sağlamıyor. Ancan bu kirli oyunun, bazı kuralları var.  İşte Türkiye, bu kurallara hakim değil ve haylazlık ediyor. Bu haylaz çocuklukta, biz Çerkeslerin Türkiye diyasporası için felakete gıdım gıdım ilerliyor. Ancak ne yazık ki, şimdi burada bahse konu olan şeyleri bir çeşit teslimiyet gibi yorumlarken gerçekten şövenist görüntü verecek insanlar bize "Rusyacı" diyecek. İşin esası, Rusyacı olmadığımızı onlar da biliyor ya, ancak bunu söylemek için içlerinde dinmek bilmeyen egoları bizim üzerimize basmak için çıldırtacak onları. Oysa biz; Suriye üzerinden dönen bu oyunda ne Türkiye, ne de Rusya taraftarı değiliz, insanlık saflarında düşüncelerimizi defalarca söylediğimiz gibi, pratik olarak bu karşılıkta oluşturduk. Fakat kenardan kenardan, bu durumdan da size bir "Çerkes sorunu çıkarayım mı."

böyle bir giriş yapmıştım. İşte şimdi değerli Abhaz kardeşlerim; "Çerkes sorunu çıkarayım mı." diye belirttiğim yeri alıp, "Abhaz sorunu çıkar mı?" diye düşünsünler. Bir Abhaz sorunu çıkacağı garanti ancak, Türkiye diasporasının bu soruna nasıl bir yaklaşım göstereceği bilinmiyor. Havuz medyanın bu çağlardaki vazifesini göz önüne alarak baktığımızda, standart bir Türkiye'li için hiçte önemli olmayan (muhtemelen daha önce adını bile duymadığı) Abhazya üzerinden yapılan haberlerin, bu durumdan Rusya karşıtı bir Abhaz kamuoyu çıkartmaya çalıştığı aşikar. Peki hem Rusya'nın hem de Türkiye'nin, bizzat kendilerinden çıkarmaya çalıştıkları bu kamuoyu ile ilgili Türkiye Abhaz diasporası, ne önceleyerek bir kamuoyu oluşturmayı deneyecek? İşte bunun "daha" iyisini, Abhazlar bilebilir. Ama! bende tarihsel kardeşlik serüvenimiz gereği, olmasını dilediğim şeyi kaleme almayı deneyeceğim!

Görünen Köy neresidir?

Eğer bende, Türkiye'de cümle alemin ısrarla sözünü ettikleri "Kafkas Diasporası"nı biraz tanıyorsam, nicelik Türkiye öncelikli, nitelik Abhazya öncelikli bir serüvenin peşine düşecek. Niceliğin bugüne kadar yapmadığı gibi yine, muhasebe yapacağını sanmıyorum ama niteliğin bunu örgütleyecek bir tartışması tetiklemesi, onlarca yıldır olduğu gibi yine "an meselesi" Türkiye'de tarihinden, yurdundan çoktandır vazgeçmiş, ulusal aidiyet hissi bulunmayan, kendini Abhazlığa folklorik düzeyde yakın, siyasal düzeyde uzak hisseden Abhazların ezici çoğunluğunu, görünen köy neresi sorumuzun yürüyeceği sonuca varımın bir yolu varsayabiliriz. Umarım ki, yanılırım. Çünkü eğer yanılırsam, "Düşlenen köy neresidir?" sorumuzun yürüyeceği souna varımın bir yolunu tartışmak hem kolay hemde anlamlı olur..

Düşlenen Köy Neresidir?

Düşlenen köy; Abhaz diasporasının bu krizde iki tarafından da bir maşası olmayı reddetmesidir. İki tarafında kendisini zorladığı sonucu ancak Abhaz diasporasının yardımlarıyla Abhazya hükümeti bir fırsata çevirebilir. Türkiye yıllardır Abhazya'nın bağımsızlığını tanımadığı gibi, Abhazya'nın iradesini tanımayan faşist Gürcü yönetimlerini, Abhazya'yı kurşunlayabilsin, bombalayabilsin diye askeri hibelere boğdu. Yetmedi, Abhazya'daki seçimlere yönelik Türkiye'de kurulan bir sandığı engellemek için yaptıkları henüz ortada, unutulacak gibi değil. Türkiye Abhaz Diasporası; işte iki tarafında ilgisine girdiği böyle bir günde, Türkiye'nin Abhazya'yı tanıması ve Gürcü yönetiminin faşist uygulamalarına desteğini kesmesi için bir siyaset üretebilir, bunun üzerine bir politika yürütebilir. Zaten mevcut durumda; Abhazya hükümetinin Rusya taleplerini gerçekleştirmekten başka çaresi olmadığını da anlamak gerekiyor. Bir tarafta, kendisini nato destekli gürcistan işgalinden korumak için her türlü desteği veren bir Rusya, diğer tarafta ise kendisi işgal edilsin diye gürcistan'ı askeri hibelere boğan bir Türkiye. Abhazya'nın, Abhaz diasporası olmadan yapabilecekleri yeterince açık değil mi?


İlgili konunun Çerkesler ile ilgili olan günlerinde, bilmiyorum tanık oldunuz mu ama şöyle bir süreç geçmişti;

Savaş çıkarsa ve ciddi silah yardımı yapılırsa Rusya ile Kafkasya'da savaşacak 500 bin kişilik 10 Çerkes ordusu hazır ve nazır. Aslında bu rakam 15 orduya çıkabilir ama komünist, ateist, dinsiz, imansız ve rus kanı taşıyanları (kadirov) çıkardık mı temizinden 5 milyon çıkar. Hafife almayın, Selahaddin Eyyübü'nin ordularıda bizlerdik :) smiley smiley.
Bu iletiyi kendisini Çerkes olarak adleten birisi paylaşmıştı. Bu kadar net olmasa da, bu konunun altını dolduran onlarca iletiyi de, bir çok yerde okumuştuk. Şahsen bir Çerkes olarak benim tüylerim diken diken olmuştu.  Şimdi Türkiye'li bir Abhaz'ın böyle birşey paylaşıp paylaşmadığını ben bilmiyorum, görmedim.. Allah göstermesin de, ancak Allah biliyor ki; böyle düşünen Abhaz sayısı da az değil. Konunun Çerkeslere özel sebeplerini, Rusya Dışişleri Bakanlığının "Suriyeli Çerkesler Yurttaş değiller" açıklamasından sonra "Rusya Dışişleri hangi kozu oynadı" makalemin içinde bölüm olan "2 - Din, Çerkesler ve resmen ideoloji!."  bölümünde "Kafkas-İslam" makronu üzerinden anlatmaya gayret etmiştim, Türkiye'de "Kafkas Diasporası" olarak ısıtılıp önümüze sürekli konulan ve Abhazların da, Çerkeslerin de ve hatta Osetlerin, Çeçenlerin de etkilendiği ve kendi yurtları üzerine siyasete körleştikleri şey tam da buydu. İşte bugün, Abhaz diasporasının, Rusya'ya mahkum edilen "Canlar ülkesi: Abhazya"sını iyice anlaması, yurtlarını Rusya'ya mahkum eden faktörleri ve Türkiye'nin bu konudaki etkin gücünü de, "Kafkas" makronu dışına çıkarak tartışabilmesi gerekmektedir. Ancak bu durumu da "Rusyacılık" boyutuna mahkum kalmadan, yurtlarının zorlanan durumunu içselleştirmeden yapabimelerini de ayrıca dilerim. Rusya'nın da çok iyi bir ülke olmadığı, tarihin henüz biraz arkasında Abhazya'yı Gürcü talanının içine bizzat Rusya politikalarının attığını, biz Çerkeslere ve hatta siz Abhazlara, Osetlere, Çeçenlere nasıl bir geleceği reva gördüğünü, bunu bugün de sürdürme gayesinde olduğunu bilmek ve unutmamak gerekir. Ancak sırf bunları unutmuyoruz diye, düşmanımızın düşmanı dostumuzdur gibi hasta bir anlayışla, bize önümüzden kab koyup arkamızdan sağan Türkiye politikalarına da teslim olmamak gerekir. Bu durumda en iyi yapılacak şey, bir ulusun en üst temsiliyeti olarak kendi yurdunda kurulan halk meclislerini anlamak ve onları sıkıştıran dış siyasetlerde eğer olabiliyorsak rahatlatmaktır.  Bunu nasıl yapacağını da, en iyi Abhaz ulusu kararlaştıracaktır. Bize en çok, kardeşlerimiz için hayırlı olanı dilemek ve yardım istedikleri zaman, savaş zamanında olduğu gibi en önde yürümek düşer.







Share:

Tsey Mahmut'a Ferdane'ye ve Nartan'a, selam söyle Tahir...


Bu ülkede barışı inşa edecek yürekliliğe ve cesarete sahip kaç vardı, şimdi kaç kişi kaldı acaba? Tahir Elçi, ki kendisi biz barış için kelleyi koltuğa koyup mücadeleyi alanlara taşıdığımız kişilerin yüreğinde devasal bir parçaydı. O cesur, kararlı ve azimliydi. Bizim yüreğimizden sokağımıza taşan barış çığlığının dinamasoydu, şimdi onsuz; her birimiz biraz eksilmiş durumdayız. Onun yokluğu, bizden bir götürmedi; o ki on milyonlarcamızın yüreğinden bir parça azalarak belki bizi milyonlarca eksiltti. Tahir Elçi'yi vuran karanlık eller, yalnızca onu değil; onu ve kavgasını yüreğinde taşıyan on milyonlarca insanın vicdanını hedef aldı. Ancak biz, pis etmemeyi, korkmamayı, sinmemeyi, karanlığın üzerine üzerine, gerekirse yana yana, gerekirse düşe düşe gitmeyi Tahirlerden öğrendik. Hani diyoruz ya; birer birer ölür, biner biner doğarız diye; Tahir ağabeyin onurlu ve namuslu kavgasını yaşatmak için binlercemiz, bugün Tahir olmaya başlayacaktır. Bizler, halkların arasına sokulmuş hain savaşı bertaraf edeceğiz ve onurlu barışın ülkemize ve daha sonra dünyamıza kalıcı bir şekilde hükmettiği güne kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

Kavganı bu dünyada biz, henüz öldürülemeyen onurlu insanlar sürdürürken, sen öbür dünyada hakkını savunduğun yüzbinler tarafından karşılanacaksın. Onların içinde, her yaştan ve milletten güzel insanlar olacak Tahir, sen hepsini bizden iyi tanırsın, sen hep onların karanlığa saklanan katillerini aramak için koştun çabaladın, bir kişi daha ölmesin diye ömrünü adadın. Ömründe hiçbir güce karşı bu davandan bir adım geri atmadın, sana diz çöktüremediler. Seni susturamadılar, işkence tezgahlarında vicdanını bırakmadın, tehditlere gülüp geçtin, hedef gösterildin susmadın. Ait olduğun davanın bir bölümünde, dünya aleme gösterdin kendini, ölüm pahasına sokağı bırakmadın Tahir. Hiçbir cinayet güzel değil, ölüm hep ürkütücüdür ama, sende iyi biliyorsun ki; böyle bir adım geri atmadan onurlu yaşayarak, davayı bırakmayarak ölmek, hepimizin hayalidir. Allah'tan; hiçbir insanın ölmeyeceği, barış dolu bir dünyayı dilerken, gerçeğin içinden de ancak, senin gibi bir adım geri atmadan ölmeyi arzu ederiz. Şimdi sen, hakkını savunduğun yüzbinlerce faili meçhulün gönül tahtındasın ya; her birine selam et, merak etmesinler; sen yoksan biz varız ve asla susmayacağız. O değerli arkadaşımız içinde, bu ülkede öldürülen ve bizim sarılıp konuşmaya doyamadığımız yoldaşlarımız da var Tahir.. onlara da selam söyle, onlara de ki; Yeryüzünde henüz ölmemiş ve Çerkesce barış isteyen yoldaşların, bizim bıraktığımız yoldan yürüyorlar! Halkların barışına karşı savaş suçu işleyen katillerin ve o katilleri destekleyen zihniyetin karanlığına karşı saldırıyorlar.

Tsey Mahmut'a, Nartan'a, Ferdane'ye, Yusuf'a ve nicesine söyle, onların semadan bize verdikleri güç ile bugün yeryüzünde barışı inşa eden kervanın en önlerinde " YAŞASIN BARIŞ " diyerek ve " ADALET " talebimizi en yüksek şekilde sürdürerek yürüyoruz.

Biz nasıl hoşçakalalım? en hoş yoldaşlarımızı en pis cinayetleriyle aldılar ellerimizden, gözlerimizden? Fakat sizleri, yüreklerimizden asla alamayacaklar. Ölene değin, yüreğimizde bizlerle olacaksınız..

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler