Trans-Çerkesler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Trans-Çerkesler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çerkes Soykırımı ve Çerkes Sorunu üzerine

Açıklama:
Yazıyı Çerkes Soykırımı, Çerkes Sorunu ve Demokrasi olarak yazıyordum. Uzadıkça uzadı, hatta Çerkes Soykırımı ve Çerkes Sorunu üzerine yazdıklarımda bile bir noktadan sonra yeterli derinliğe değinemedim. Çünkü bu yazı bir üniversite makalesi değil, öyle çokça tartışılacak ve üzerine  kararlar verilerek bir yön belirleyecek güçten de yoksun. Bu yazı, okuyucusuna en rahat biçimde "Çerkes Soykırımı ve Çerkes Sorunu" üzerine genel düşüncemi aktaracaktır. Demokrasiyi ise başka bir yazı da konuyla ilgili tekrar yazıp "Demokrasi eğilimi" başlığıyla paylaşacağım. 


Çerkesler bu toprakların yerli halkı değil, hiç olmadılar ve olacak gibi de değiller. Zaten şöyle basitçe incelediğinizde bu toprakların yerlisi olmuş bir Çerkesin, artık pekte Çerkes olmadığını da rahatça görebiliyorsunuz.

Çerkes Sorunu çetrefilli bir mesele, bir yanından tutabilmek için; sadece tutacağınız yanı araştırmanız yetmez. Eğer öyle bir hissiyata kapıldıysanız bu yazacaklarımı dikkate almanızı şiddetle öneririm. Çünkü eğer öyle yaparsanız, Çerkes sorununa el attığınız tarafta ağzınızla kuş tutsanız, dönüp dolaşıp sıfıra dönmeniz an meselesi olur. Bunun sizi hayal kırıklığına uğratması en küçük derdiniz olur, hayal kırıklığına uğramak yetmezmiş gibi; bu yaptığınız size yapışır, yaşama sevincinizi bile sömürür. Böylelerini görebilmek için, yüzeysel olan tartışmaları bir kenara bırakın ve Çerkes sorununun diplerine inin! Dipte; bu sorunun bir tarafından tutup, hayal kırıklığına uğramaktan bitap düşmüş, yaşama sevincinden emare bulunmayan insanlar göreceksiniz. Onlar içten içe bizlere Ahmet Kaya'nın "Ben yandım, siz yanmayın Allah aşkına" diye seslendirdiği bir şarkıyı okurlar.

Ha! Amacınız, Çerkes sorununa en kısa tanımı aramaksa ve sadece bu tanımı bulup gidecekseniz, en baştan yazdığımı, bir iki tarih öncesine dayandırarak tekrar etsem özeti bulursunuz;

Çerkes Sorunu, Çerkeslerin kendi iradeleri dışında yurtlarından sürülmeleri ve sürüldükleri topraklara ait olamayışları, hiçbir zaman olamayacakları gerçeğidir. Olmakla, olmamak arasındaki şu incecik çizgi, Çerkes olup-olmamayı belirliyor. Ya bu topraklara aitsin, ama Çerkes değilsin. Ya da Çerkessin ve bu topraklara ait değilsin.

###

Sorunun birincil çetrefili işte burada başlıyor.

*Ana-babadan Çerkes olup, kendini bu topraklara ait hissedenlerin Çerkesliği tapulamaları,
**Kendini bu topraklara ait hissetmeyip Çerkes olanların Çerkesliği kamulaştırmaları!

*Şimdi ana-babasından Çerkeslik miras alarak, kendini yeryüzünün en Çerkesi sayan arkadaşlara 2015'in Kasım ayında yazdığım "Trans-Çerkesler ile Bölünmek" isimli makalemden bir alıntı yapacağım, fakat belirtmeden edemeyeceğim ki; sözüm sınırsız, vatansız, ulussuz bir dünya isteyen, kendini insan olarak tanımlayan ve dünya vatandaşıyım diyen Anarşist, Komünist, Sosyalist, Liberal vd. arkadaşların dışına, ancak böyle bir şeyi hayal bile edememiş, hiçbir sınıf ve dünya hayali olmayan arkadaşların tam içine:

 Bildiğiniz, kendini buğday hangarında sanan tavuklar sürüsü gibi, yitip giden şeylerinin içinde, varmış gibi davranıyorlar.. fakat yoklar, olmayacaklar, olamazlar. Bugün onlara baktığım da gördüğüm tek şey, hiçlik. Zavallı hallerine aldırmadan, sanki güçlüymüş gibi, varmış gibi bağırıp duruyorlar. Hemde, Çerkeslik taslayarak. Azıcık sağınıza solunuza bakınınca bu zavallıları mutlaka göreceksiniz, azıcık Çerkeslik biliyorsanız da anlayacaksınız ki; bunlardan ne köy olur, ne de kasaba.. Çerkeslik adına hiçbir değerleri kalmadığı gibi, insanlıktan da kırıntı taşımayan bu kişileri, insanlık onurunu taşıyan, Çerkeslik kaygısı bulunan insanların orta yerinden bölüyoruz, çok mu? Gel gelelim bunun ne zararı var? Böyle rezil, ahlaksız, küfür etmekten utanmayan, yalan söylemekten çekinmeyen, aidiyet hissi kalmamış, kendisi pislik olduğu gibi bir de, pisliğini değdiği her yere bulaştıran bu Trans-Çerkesleri, içimizden safra gibi söküp atmak sizi temin ederim ki bu onurlu halkın faydasınadır.

Bunu söylemekten hiç çekinmiyorum, hiç çekinmeyeceğim. Nasıl ki, insanda kanser; kendi hücresinin başkalaşım geçirerek urlaşmasıyla oluyorsa, işte toplumdaki kanser de, ağzından küfürden başka şey duyulmayan, ahlakını yitirmiş, onurunu ekmeğe, kaba; şöhrete, saraya satmış kısacası başkalaşım geçirmiş kendi bireyinin urlaşmasıyla oluşuyor. Bundan kurtulmalıyız.


Alıntıyı yapmadan önce bazı arkadaşları sözün dışında tuttum, çünkü onlara saygı duyuyorum. Bir de hiç kimseyi incitmemek için, kısa bir açıklama da yapayım. Yine 2015'in Mart ayında yazdığım "Biz kendi içimizde uzlaşabildik mi ki?" isimli yazımda yukarıda Trans-Çerkes olarak bahsettiğim kişilere şöyle bir tarifte bulunmuştum:

...Biyolojik Çerkesiz, psikolojik Türk'üz diyorlar...

En baştan söylemiştim. Çerkesler bu toprakların yerli halkı değil, hiç olmadılar ve olacak gibi de değiller. Çünkü bu topraklarda, bir insan topluluğuna halk değeri katan her şeye yabancılar ve aykırılar. Dil, kültür, gelenek, aile yapısı, aile ilişkisi, aile hiyerarşisi, toplum düzeni vs. her şeye.. Böyle iddia edenler, bu topraklara ait hissedenler mutlaka ama mutlaka Çerkesliklerinden ödün veriyorlar. Bu gönüllü olsun, gönülsüz olsun... Bilerek olsun, bilmeyerek olsun... bir şey uğruna ya da hiçbir  şey uğruna, hiç fark etmeden geçerli. Biz bu topraklara ait hissetmenin her evresine en basit tabirle "Asimilasyon" diyoruz. Üzülüyorum, ama ağlamıyorum. Herkes istediğini yapmakta, dilediğini yaşamakta özgür.

Bir Çerkes yaşadıklarının vicdani ağırlığının referansını kendi tarihinden bulmuyorsa, bir vuku karşısında adalet terazisini kendi gelenekleri oluşturmuyorsa, eğer kendi yurdu varken, bu topraklara benim vatanım diyorsa, kendi dilinde şiir yazmak, şarkı okumak için çaba sarf etmiyorsa, çocukları en kolay ve en doğru biçimde kendi dilini konuşsun istemiyorsa, Annesi Guashe olsa, kendisi Çerkes olabilir mi?

Umursamıyorsa da, biz de bu toprakların edebiyat üstadı Yaşar Kemal'den kendilerine bir söz iletir, daha da susarız.

Çerkesler şunu bilin: Bir adem oğlu çıkıp Çerkes olduğu halde, ben Çerkes değilim derse, güle güle gitsin Cehennem'in dibine...

ve emin olun, "ben Çerkes değilim" demenin tek yolu, bu cümleyi kullanmak değildir!


**Şimdi bir de inatçılığıyla bile anlaşılacak kadar Çerkes olan, Çerkes hisseden, tarihini, geçmişini, dilini, kültürünü, vicdanını unutmayan, mücadelesini sürdüren ama trans-çerkeslerden tekrar çerkes yaratmak için kendini heba eden insanlara, bir Yaşar Kemal'lik daha konuşayım!

Arkadaşlar, yapmayın etmeyin. Heba ettiğiniz emeğe yazık. Bakın Yaşar Kemal yukarıdaki sözlerinde, direkt size konuşmuş.. bırakın gitsinler "Cehennem'in dibine" Çerkes sorununu çözecek olan nicelik değil, niteliktir. Nüfusun çok olduğu kadar, güçlü sayılan zamanın 1 tık ilerisindeyiz. Çerkes sorununu siz, biz hepimiz; bu trans-çerkesleri yok sayıp doğru-düzgün ele aldığımız gün çözmeye başlayacağız.


####

Çerkes sorunu, Çerkes soykırımının bir sonucu mudur? Yoksa Çerkes soykırımı, Çerkes sorununun bir sonucu mudur? Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar gibi bir soru. Fakat bugün ikisinin de iç içe olduğu kocaman bir gerçek. Hiç kimse Çerkes soykırımı vardır ama Çerkes sorunu yoktur ya da Çerkes sorunu vardır ama Çerkes soykırımı yoktur diyemez. Hatta hiç kimse Çerkes soykırımını ve Çerkes sorununu yalnızca Rusya'ya veya yalnızca Türkiye'ye indirgeyemez. Çerkes soykırımı ve Çerkes sorunu, hem Türkiye'nin hem de Rusya'nın ortak olduğu şeylerdir. Şimdi konudan uzaklaşacak bir tarihe dalıp, kimsenin canını sıkmak istemem ama dileyenler, herkesin dilinden düşmeyen şu "sıcak denizlere inmek" detayını iyice araştırabilirler. Araştırdıklarında aslında Çerkesya'nın da Osmanlı'nın da Rusya ile geri dönüşü olmayan savaşta neye niyet edip, kime hizmet ettikleri inci taneleri gibi dökülecektir. İngilizler sömürgelerini, Rusların sömürgesinden korumak için Osmanlı'yı, Osmanlı'da savaşmak için Çerkesyalıların kendi yurtlarını savunmalarını kullanıyor. Osmanlı'nın Çerkeslere bakış açısını bu tarihin yarattığı algı belirliyor zaten. Çerkesler kendi yurtlarındaki savaşı kaybettiğinde, bu yüzden bir takım hainler "halifenin toprakları" propagandası yaparken, o propagandanın peşinden Osmanlı'ya gelenler cephelere sürükleniyor.

Uzun lafın kısası, Çerkeslerin kendi yurtları üzerinde yaşama hakkını elinden alan bütün aktörler, bu soykırımın failidir. Çerkes soykırımı vahşetin fiilidir, bu fiili harekete geçiren bir çok aktör vardır ve bu aktörlerden hepsi kendi çıkarlarının politikalarını gütmüşlerdir, hiçbirisi Çerkes halkının çıkarını düşünmemiştir. Biz kaderimizi değiştiren ve bize tarihin  en büyük zararını veren bu soykırım fiilini yalnızca fiilin sonucuna göre tartışarak hiçbir yere varamayız, varamıyoruz da. Soykırım fiilinin sebebini de düşünmeliyiz, sebep-sonuç ilişkisini de ortaya sermeliyiz. Çünkü bu fiilin sonucunun bizi taşıdığı şu kader, tam da sebebin ortasıdır. Bu yüzden biz, sebep olan aktörlerden birinin, şimdi paramparça olmuş bütün coğraflarındayız. İşte bunun adına da, Çerkes sorunu diyoruz. Çerkes sorunu; Çerkeslerin kendi yurtlarında olamamalarının sebebidir  ve sebebin sonucudur. Sebep ile sonuç arasındaki tarihin kalbindedir.

Soykırım fiilinin sebebini es geçerek sonucuna odaklı düşündükçe, aynı hataları tekrar edip duruyoruz. Bu hatalardan sebeplenen değişik sonuçlarda buradan ortaya çıkıyor.

Kafkas Sürgünü, Kafkas Diasporası, Kafkasyacılıkların bin türlüsü vs. Kafkas Soykırımı da yakında tekrar eden hataların birinden sebeplenerek bir sonuca dönüşecek neredeyse..


###

Çerkes sorununun çetrefilli bir sorun olduğunu yazmıştım, bu sorunun iki büyük kesimi var. Bir kesimi diaspora Çerkesleri, diğer kesimi anavatan Çerkesleridir. Bu iki kesimin yaşadığı kendi gerçeklikleri vardır. Yani ne anavatanı, ne de diasporayı kendi gerçekliklerinden bağımsız tartışamayız. Tartışmaya kalkarsak, işin içinden çıkamayacağımız gibi, tartışmaya bir sonuçta doğuramayız. Bu  yüzden, diasporanın kendi gerçekliğini, anavatanın da kendi gerçekliğini ortaya koyması lazım, ortaya konulan bu iki gerçeklik arasında bir köprü kurulması da lazım. Çünkü her ne kadar farklı gerçeklikleri olsa da, ancak iki taraf birden Çerkes halkının kaderini değiştirebilir. Diasporanın ebediyen Çerkes kalabileceği bir demokrasi biçimi yok. Hiçbir zaman da olmayacak, çünkü diasporanın yaşadığı topraklar, kendisiyle baştan aşağı farklı. Anavatan ise diasporasız hep eksik.

Daha önce Jıneps Gazetesinde yazdığım "Kültür Çerkesçiliğinden, Siyaset Çerkesciliğine İlişkiler: 3 - Kitlesel Dissosiyatif Bozukluk" yazısında toplumların bireylere benzeyen hastalıklarından şöyle bahsetmiştim:

Toplumlar psikolojik olarak bireylerle aynı hastalıkları yaşayabilirler. Sonuçta toplumun temeli bireydir ve bir toplumdaki tüm bireyler aynı travmaları bir tarih olarak yaşamışsa, psikolojik olarak kitlesel bir hastalıkta kaçınılmaz olur. Dissosiyatif bozukluk psikolojik bir rahatsızlıktır ve genellikle bireyin küçükken yaşadığı bir travmaya beyninin dayanabilmek için başka bir kişilik veya kişilikler yaratması olarak açıklanabilir. 


Aynı şekilde, toplumlar psikolojik olarak bireylerle aynı acıları, aynı travmaları, aynı duyguları, aynı hasretleri ve umutları da taşıyabilirler. Arada bir köprü olmadığı sürece ve bu köprü, Çerkes sorununu her iki tarafın kendi gerçekliğini dikkate alarak ortaklaştıramadığı sürece, iki tarafta birbirinin eksikliğini çekecektir.

Türkiye Diasporasının bir bölümü, anavatanın hiçbir gerçekliğini dikkate almadan bir rol üstlenmektedir. Bu rol, Çerkes sorununu çözüme kavuşturmaktan ziyade, bu sorunu bir silaha, bir koza çevirmeye yöneliktir. Rusya'da Ermeni Soykırımı tanındığında, hatırlayacaksınız; "Türkiye'de Çerkes soykırımını tanısın!" gibi bazı söylemler medyaya düşmüştü. En iyi niyetle söylüyorum, eğer bu söylemleri düşünenler gerçekten Çerkes soykırımının tanınmasıyla ilgili bir şeyler yapmak isteyen kişilerse bile, tam bir ilkesizlik, bir hazırcılık, bir düşüncesizlik ile kendileri yetmez gibi bütün bir halkı rezil kepaze ediyorlardı. Çerkes Soykırımının Türkiye tarafından  tanınması kritik öneme sahip bir durum, fakat Çerkes Soykırımının Türkiye tarafından, Ermeni Soykırımına karşılık bir koz olarak tanınması bütün bu kritik önemi değersizleştirirdi. Kaldı ki, bu söylemi destekleyen insanlar Çerkes soykırımının diğer bir aktörünün de Türkiye olduğu gerçekliğini bile kavrayamayıp, gerçekten bunun olabileceğini mi düşünüyorlardı? Biz bir grup Çerkes, "Çerkes Soykırımı Tanınsın" sloganıyla kışın ayazında farklı şehirlerde standlar kurup, Çerkes soykırımını anlatan broşürler dağıtıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak üzere imzalar toplarken, gelip bir ucundan da biz tutalım demeyen bir çok kimse, Rusya Ermeni Soykırımını tanıdığında, Türkiye'den misilleme olarak Çerkes Soykırımını tanımasını istedi. Açıkçası yüzümüzün kızardığı ender zamanlardan birisiydi bu. Çünkü Çerkesler, yaşadıkları trajediyi bir pazarlık konusu yapmamalıydılar.

Aslında ben fazla iyi niyetle de yaklaşıyorum, yoksa Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizi unutamayacağımız kadar yeni. O zamanı hatırlayın, o zaman bazı hayalgücü ürünleri; beşyüzbin kişilik ordu(lar) kurup Ruslarla savaşmaya hazırlıyordu Çerkesleri. İşte hayalgücünü buraya zorlayan bir zekadan Çerkes sorununda pozitif rol almasını bekleyemiyoruz.

Share:

Doğru olana -katkı sunun/engel olmaktan vazgeçin!


Başlangıcı itibari ile, kendi özgür varlığını ve temsiliyetini bazı anlaşılabilir veya anlaşılamaz faktörler sebebiyle ortaya koyamayan, çarpık ve temelsiz bir söylem veya karşılığı olmayan kavramlar ile kendini inşa eden örgütlerin bir gün gelip yaşayacağı en kaçınılmaz şey krizdir. Bugün biz Çerkes toplumu içerisinde faaliyet yürüten anlayışların bir kısmında bu krizin işaretlerini alıyoruz. Esasında tarihin bize verdiği en büyük sorumluluğumuz bu krizi derinleştirmek ve bu tip örgütlerin başlangıcı itibariyle ortaya koyması gereken özgür varlık ve benzersiz temsiliyet aşamasına kadar sarsmaktan ötesi değil. Ancak ne yazık ki, bu toplumda kötü çocuklar olma riskinin çok yüksek tutulduğu bir neden. Fakat er-geç; bu krizin sıkıştığı ve patladığı bir yer olacak, hatta artık bu neredeyse bir an meselesi. Bu krizin izlerini görmeden, sebeplerini konuşan ve ortalığı velvele alanına çevirerek kendilerini istemese dahi erteleyen bazı güruhlar var, bu krizi o güruhun velvelesine saklayarak kendi özgür varlığını ve temsiliyetini inkar eden bir güruh daha var, işte ben ve genç arkadaşlarım tam da bu iki güruhun orta yerindeyiz ve krizin izlerini takip etmekteyiz. Velvele ve inkarın çarpışma alanında, doğru olanın hayata dönmesi için uygun anı bekliyoruz. Buradan yola çıkarak, geriye doğru bir çok yazımda; bu uygun anın taşıyacağı doğru üzerine sadece benim yazdığım tam 180 metin bulunuyor. Bir çok kardeşimin de, benden az olmayan metinleri de erişilebilir bir yerde duruyor, üstelik bu buz dağının görünen tarafı; bir de henüz kaleme gelmemiş düşüncelerimiz, hayallerimiz, arzularımız; fikirlerimiz var!

Bir de çağrımız var! size, bize, hepimize; Çerkeslere! : Doğru olanın, gerçekleşmesine katkı sunun!

 Nice zamandır, yanlış anlaşılma korkusuyla ağzıma kadar geldiği halde sustuğum bir şey var, nice zamandır sustuğum içinse bugün duyduğum pişmanlık cabası. Biz, Türklüğü, Türkiyeyi, Dine, Müslümanlığı vs, Çerkesliğimize soslarken, asalet ve nezaket masallarıyla ninniler dinleyip uyurken, bu sorumsuzluğumuzun bedeli, Çerkes kültürüne ağır gelmeye başladı. Eğer gelmeseydi; bugün dilini konuşamayanların, tarihini bilmeyenlerin çoğunluğa ulaştığı bir nesil olmayacaktık. Ağır geliyor. Bu ağırlığı, bedeli ne olursa olsun artık üstümüzden atmak zorundayız. Hiç kimseye bir halkı sevmemeyi, bir devlete antipati duymayı veya bir dinden çıkmayı dayatmıyorum, ancak Çerkes toplumu içerisinde her mevzuyu bir devlet meselesine ve politikasına taşımayı, bir halka aidiyet noktasında getirmeyi, bir din meselesine çevirmeyi; yanlış olan şeyi üstümüzden atmayı söylüyorum. Yeter artık, bunlar Çerkesler içerisindeki farklı fikirler, inançlar değil. Bunlar Çerkesliği yiyip bitiren, Çerkesliği tüketen şeylerden başkası değil. Çerkesliğin ne Türkiyeye, ne Türklüğe ne de Dine ihtiyacı yok, henüz hiçbir Çerkes bunları bilmiyorken, tanımıyorken çok uzun yıllar yaşıyordu Çerkeslik. Bugün artık bunlarla birlikte yok oluyor ve doğru olanın gerçekleşmesini bunlar engelliyor. Ya doğru olanın gerçekleşmesine katkı sunun ya da doğru olanın gerçekleşmesine engel olmayın. İsteyen ne olmak istiyorsa gidip olsun fakat Çerkesliği rahat bıraksın.

her Çerkes müslüman, hristiyan, ateist, işçi, patron, devrimci, milliyetçi olabilir, fakat çerkeslik bunlardan hiçbiri olamaz..! İşte kimileri işi gücü bırakıp, bir bütün olarak Çerkesliği yukarıda saydıklarımdan birine, birinin aracına veya uydusuna çevirmeye çalıştığında; Çerkesliğe, kendinin olmayan bir ağırlık koymuş olur ve bu ağırlık her gün ağırlaşır, bir gün taşınamaz hale gelir. Herbiriniz bir Çerkes olarak ne olmak istiyorsanız olun, ama olmak istediğiniz veya olduğunuz şeyi Çerkesliğe zorlamayın. Bugün, Çerkesliğin nüvelerini oluşturan özden ne kadar saptığımızı ve o nüvelere tekrar nasıl kavuşacağımızı düşünün, işte bugün Çerkesliğin, kendini oluşturan o nüvelere ihtiyacı, herşeyden daha çok.. Bugün Cherkess TV isimli bir internet televizyonu projesi için gittiğim kuzenim Murat'ın evinden dönerken Bağlarbaşında ihtiyar bir amcayla sohbet ettim ayaküstü yürürken. Kolumdaki orak-çekiç dövmesini görüp "Ah siz genç devrimciler" dedi gülümsedi ve devam etti "Ben 68 kuşağındanım, bizim zamanımızda devrim; emeğiyle yaşayan insanlara hizmet etmek için siyasal bir uydu idi, bugün ise emeğiyle yaşayan insanlar, devrimin teorik uyduları haline geldiler" dedi. Ben, dünyaya eşitliği, adaleti, özgürlüğü; insanlık için istiyorum. Çerkesliği de insanlık aleminin bir parçası olarak, eksiksiz veya fazlalıksız görüyorum. Siz de açık konuşun, Çerkeslik sizin için, Dininiz, Türkiye'nin, Türklüğün, Devrimin, Milliyetçiliğin, Paranın uydusu mu? Yoksa Paranız, Milliyetçiliğiniz, Devriminiz, Türklüğünüz, Türkiye'niz, Dininiz Çerkesliğin uydusu mu? Eğer Çerkesliğiniz, insanlık aleminin dışında başka bir şeyin uydusu ise artık diyecek lafım yok ama diğer şeyler Çerkesliğinizin uydusu ise, lütfen bunu gözden geçirin ve en namuslu olanı seçin. Bu yüzden doğru olana katkı sunun ya da doğru olana engel olmaktan vazgeçin

Ne Dinlerin, Ne Türklerin ne de Türkiye'nin size zerre kadar ihtiyacı yok. Dinler, Türkler ve Türkiye; Çerkeslere kıyasla kendi geleceğini zaten epeydir garantilemiş durumda. Sadece Dinlerin, Türklerin ve Türkiye'nin değil, Arapların, İngilizlerin, Osetlerin, Abhazların, Çeçenlerin de Çerkesliğe ihtiyacı yok, onlar da kendi rüştlerini Çerkeslere kıyasla katbekat ispatlamış, her biri yurdunda, paramparça edilmiş Çerkesya'ya kıyasla, dillerini ve kültürlerini daha garanti etmiş durumdalar. Hiçbirisi, bizim kadar muhtaç ve ağırlaşmış değil. Bugün eğer bir ihtiyaç varsa, Çerkeslerin onlara ihtiyaçları var, Çerkeslerin; Rusya'da, Türkiye'de ve tüm dünyada, sadece Çerkesliğin giderek yok oluşunu engellemesi için eşitliğe, adalete, özgürlüğe ihtiyacı var. Tüm bunlara çoğalmak içinse, dünyadaki kardeş halkların omuz vermesine ihtiyacı var.

Doğru olan, bugün içler acısı noktaya gelen Çerkesliği görmek ve onun geleceği için doğru olanın hayata geçmesine katkılar sunmaktır,eğer bu yapılamıyorsa bile, yapılacak en güzel şey; doğru olanın hayata geçmesine engel olmamakltır.




Share:

Trans-Çerkesler ile bölünmek

Daha önce, CherkessPress üzerinden "Çerkesleri böleceğiz!" başlığıyla yayına giren yazımda, o yazının sadece başlığı kaynak gösterilerek bazı karalamalar organize edilmeye çalışılmıştı, o gün gülmüştüm, bugün de gülüyorum. Kendi kendini tatmin etmek için, rezaletini her yerine bulaştıran bir grup aptalın gürültüsüne kulak asacak halim yok? Bildiğiniz, kendini buğday hangarında sanan tavuklar sürüsü gibi, yitip giden şeylerinin içinde, varmış gibi davranıyorlar.. fakat yoklar, olmayacaklar, olamazlar. Bugün onlara baktığım da gördüğüm tek şey, hiçlik. Zavallı hallerine aldırmadan, sanki güçlüymüş gibi, varmış gibi bağırıp duruyorlar. Hemde, Çerkeslik taslayarak. Azıcık sağınıza solunuza bakınınca bu zavallıları mutlaka göreceksiniz, azıcık Çerkeslik biliyorsanız da anlayacaksınız ki; bunlardan ne köy olur, ne de kasaba.. Çerkeslik adına hiçbir değerleri kalmadığı gibi, insanlıktan da kırıntı taşımayan bu kişileri, insanlık onurunu taşıyan, Çerkeslik kaygısı bulunan insanların orta yerinden bölüyoruz, çok mu? Gel gelelim bunun ne zararı var? Böyle rezil, ahlaksız, küfür etmekten utanmayan, yalan söylemekten çekinmeyen, aidiyet hissi kalmamış, kendisi pislik olduğu gibi bir de, pisliğini değdiği her yere bulaştıran bu Trans-Çerkesleri, içimizden safra gibi söküp atmak sizi temin ederim ki bu onurlu halkın faydasınadır.

Bunu söylemekten hiç çekinmiyorum, hiç çekinmeyeceğim. Nasıl ki, insanda kanser; kendi hücresinin başkalaşım geçirerek urlaşmasıyla oluyorsa, işte toplumdaki kanser de, ağzından küfürden başka şey duyulmayan, ahlakını yitirmiş, onurunu ekmeğe, kaba; şöhrete, saraya satmış kısacası başkalaşım geçirmiş kendi bireyinin urlaşmasıyla oluşuyor. Bundan kurtulmalıyız. Bundan kurtulmak için ne gerekiyorsa yapmalıyız da. Çekinmemeliyiz. Çerkesya ile ilgili hiçbir bilgisi, ilgisi bulunmayan, tarihini, bugününü bilmeyen bir aptal sürüsünün, sırf aynı soydan geliyoruz diye ortaya dökmekten utanmadığı pisliklerine katlanmak zorunda değiliz. Bunların bildiği Çerkeslik, gelecek vizyonu olmayan itaatkar soysuzluk anlayışıdır, fakat Çerkeslerin kaderi bu olmayacaktır. Yaşadığı dünyayı gören, duyan, bilen; fikir ve vicdan sahibi, yaşadığı dünyayı etkileyebilen bir kader olacaktır ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa, bir adım geri durmadan yapmaya; barışı, adaleti, özgürlüğü, eşitliği savunmaya devam edeceğim-hepimiz etmeliyiz, trans-çerkesler urunu, safra gibi söküp atmak için elimden ne geliyorsa yapacacağım-hepimiz yapmalıyız.

Share:

Kim için ölüyor, kim için öldürüyoruz?


Biliyorum ki, bu yazı duvara sinerek küf gibi yaşamaktan ötesi olmayan egemenlerin ÇerkeZ taburları için bulunmaz bir hint kumaşı, ama bu soruyu sormaktan kendimi alı koyamıyorum; gencecik yaşında, ilgili olmadıkları bir savaşın içine sırf 400 vekil alamayanların ihtirasları yüzünden yollanan çocuklarımız; ne uğruna ölüyor? kim için öldürüyor?.. Şurada, bu ülkede toplumsal barış için siyaset yürüten arkadaşlarımıza ana avrat söverek, onların Çerkesliklerini sorgulamaya kalkan zihniyetin Çerkesleri temsil ettiği iddiasına inanabilir miyim? Türkiye bölünmesin diye uğraştıkları kadar, Çerkesya birleşsin diye uğraşsalardı bugün; ne Türkiye, bugün bölünmüş olduğu kadar bölünecekti ne de Çerkesya şimdikinden kötü olacaktı ama, sırtını bir egemene dayayarak, o egemenin gücünden güç bulup, azınlıklara her türlü terbiyesizliği ve ahlaksızlığı yapmak daha prim yapan şey değil mi? Hakikaten ülke bölünmesin mi istiyorsunuz? O zaman size şu kadarını söyleyeyim; o makat görevini üstlenmiş ağızlarınızı azıcık tutmayı becerebilirseniz; bu ülke hiçbir zaman bölünmeyecek zaten, ama sizin ağzınız bu şekilde açıldığı her geçen gün bu ülke bölünüyor. Bu ülkeyi siz bölüyorsunuz! Bölücü sizsiniz! Siz  ki; ölümün  her türlüsünü 7'sinden 70'ine reva gördüğünüz bir halkı zora dayalı zapt etmek istiyorsunuz ya, Kürdistan'da doğan her çocuk; sizin bu kirli ağızlarınız ve kirli politiklarınız sebebiyle sizden nefret ederek büyüyor. O çocukların nefretini körüklüyorsunuz. O çocukları dağlara itiyorsunuz. Bırakın da; o çocukların kalplerini kazanalım ve bu ülkeyi tarihinde hiç olmadığı kadar birleştirelim. Sizin bize izin vermediğiniz, onurunuz pahasına engel olduğunuz şey; bizim bu ülkeyi birleştirme irademiz.  Üstelik, kalkmış; halkının bütün geçmiş tarihinden bihaber, halkı adına vizyon taşımaktan yoksunlar sürüsü olarak; bizim Çerkesliğimizi sorgulayacak kadar Çerkes hissediyorsunuz kendinizi öyle mi? Baştan tekrar edeyim; bu ülkede birliğin umudu biziz, engeli de sizsiniz ve eğer birgün bu ülkede bölücülük sorunu olmayacaksa, o da biz öldüğümüz için değil, siz sustuğunuz için gerçekleşecek.. ey egemenin iti-köpeği olmuş Çerkezler taburunun neferleri; size and olsun ki biz; bu ülkeyi size böldürmeyeceğiz! İnatla kardeşliğimizi pekiştirecek, adaleti sağlayacak, eşitliği getirecek yolları deneyeceğiz ve bir gün mutlaka başaracağızda. Ama şunu iyi bilin, bu ülkeyi; efendilerinizin saraylarını korumak için bölmeye çabaladığınızın yarısı kadar, Çerkesya'yı birleştirmeye çabalasaydınız; ne bu ülke bugün olduğu kadar bölünmüş olacaktı ne de Çerkesya bugün olduğu kadar bölünmüş kalacaktı.

400 vekil almadığı için ülkeyi paramparça eden ve  her geçen gün savaşa taşıyan bir zihniyetin askeri olmayacağız. Kimse için ölmeyecek, hiç kimse için öldürmeyeceğiz. Gencecik Çerkes çocuklarının anlamsız bir savaşta ölüme gönderilmelerine göz yummayacağız. Susmayacağız.

Eğer bir şey için öleceksek; insanlık, adalet, eşitlik, özgürlük için olacak.


Share:

Devletin "AHLAKSIZ" Çerkeslerine karşı, Halkların "ONURLU" Çerkesleriyiz!

Devletin "AHLAKSIZ" Çerkeslerine karşı, Halkların "ONURLU" Çerkesleriyiz!

Son yıllar, "yüce devletin" pimini çektiği bazı Çerkesler, yırtık çoraptan fırlayan parmak misali çıktılar karşımıza. Bizleri sindirmek için her yolu denediler, bizleri yıldırmak için her pisliğe bulaştılar, bizleri susturmak için her kapıyı dolaştılar. Gördük ki, efendilerinin arzularını yerine getirmek için yapmayacakları şey kalmamış. Fakat olmadı! Dosta ve düşmana ilan ettiğimiz gibi, bizler de hemen yılmayacağımızı, sonuna kadar direneceğimizi gösterdik onlara.  Her geçen gün yurdumuza ve insanlığa bir adım atmaya başladık. Bizi duymayanlar, duydu. Bizi görmezden gelenler, gördü. Asırlık sessizliğimiz, kardeşlik çığlığıyla yardı halkımızın geleceğine örülen karanlık duvarı. Artık daha duyulur, daha görülür, daha sesli bir kimlik anlayışı; eşitlik kavramıyla yanyana; düşmanlıklar üreten politikaları sarsacak biçimde konumlanmaya başladı. Kime neden düşmanlık ettiğimizi sorduk, sordurduk. Ermeniler neden bizim düşmanımızdı? ya da Kürtler, ya da Rumlar ya da nice güzel halk? Neyi paylaşamıyor olabilirdik? Her birimizin iliğini kurutan anlayış, dilimizi susturan, tarihimizi çarpıtan, geleceğimizi törpüleyen, geleceğimizi silikleştiren, geleceğimizi sessizleştiren anlayış aynı değil miydi? Biz konuştukça, kardeşlik güçleniyordu. Bu kimliği temsil eden karanlığı yardık, aydınlık bir kere düştü onların karanlığı ortasında. Çıldırmış ite döndüler. Bunu her yerde gösterdiler. Küfür ederek susturmak istediler, yalan atarak karalamak istediler. Tehdit ederek korkutmak istediler. Ama ne yaptılarsa olmadı. Bu ülkede sınıfsal ve kimliksel adalet istedik, cinsiyet eşitliği istedik, eşitlik istedik! Özgürlük istedik. Kim bunları istediyse, onların yanına koştuk. Yoldaş olduk. Bir yol bulduk, o yolda yürüdük. Biz yürüdükçe karanlık aralandı, aralanan karanlık ortasında, "Çerkeslik İnsanlıktır" diyen bir aydınlık parıldadı. Biz o aydınlığı, atalarımızdan; çocuklarımıza teslim etmek üzere ödünç almıştık. Tüm bunlarla birlikte, tarihsel yurdumuza da yakınlaşmaya başladık. Gördük ki, yurdumuza yakınlaştıkça, buradaki hastalıklarımız eriyor. Burada egemenlerin halkımıza yazdığı yalan tarih ortaya çıktıkça, paramiliter zihniyetlerde kümelenmiş Çerkeslik anlayışı dağılıyordu. Daha çok tutunduk. Biz tutundukça; dünyada olup bitene sesi çıkmayan pısırık Çerkes modeli, yerini direnişin en ön saflarında yer alan cesur Çerkes modeline bırakıyordu. Bu mücadelenin en güzel yüz metresini koştuğumuz arkadaşlarımız; 
21nci yüzyılın bölgemizde veba gibi yayılan barbar örgütlerince harabeye çevrilmiş umutlar bölgesi Rojawa'daki çocuklara gülücük olmaya karar verdiler. Bohçalarına, bölüşecekleri ekmeği.. Çantalarına çocukları için oyuncakları koydular, yola düştüler. Okullar kurmak ve bölgeye umut vaadeden Rojawa'ya sahip çıkmak için. İşte tam bu sırada, Suruç'tan bir kara haber düştü içimize. Ciğerimiz yandı! Daha adil, daha eşit ve daha özgür bir dünya için omuz omuza verdiğimiz yoldaşlarımızı katletmişlerdi. Yalanlarıyla, baskılarıyla, tehditleriyle, yıldırma politikalarıyla durduramadıkları çocukları, silahlarıyla, bombalarıyla vurmuşlardı. Bu aydınlığa karşı işlenen soykırımın bir parçasıydı. Bizler de bu soykırımın en büyük mağdurlarıyız. Fakat, bölgeye ışık saçan bu hareketin karartılmasına asla müsaade etmek niyetinde değiliz. "Bir ölür, bin doğarız" bunu da dosta düşmana karşı tekrar iletmek, bildirmek isterim. Yalanlarız, baskılarınız, tehditleriniz nasıl vız geldiyse bugüne kadar, silahlarınız, bombalarınız da öyledir. Katliam girişimleriniz bizi korkutmaktan ziyade, içimizdeki öfkenin ateşini harlamakta ve bizleri bu kavgayada daha sıkı tutundurmaktadır. Bu uğurda hiç yılmayacağız, adaletten ve eşitlikten asla vazgeçmeyeceğiz. Kardeşlerimizi ne Rojawa'da ne Türkiye'de ne de K. Irak'ta asla yalnız bırakmayacağız. Devletin  Ahlaksız Çerkesleri, ölülerimizin arkasından bile ağza gelmeyecek laflar ederken hatırlatmak isteriz, daha düne kadar bizlere "Xabze" diye, göz yummayı tembihleyenler, sessiz kalmayı öğütleyenler; işte bu alçak namussuzların doğumunun ebeleridir. Onların, tüm insanlık değerlerini hiçe sayarak; egemenlerin faşist politikalarını en sadık köpekler olarak sahiplenmeleriyse; onlara cesaret veren efendileridir. Fakat "ok yaydan çıkalı" çok zaman geçti. Biz; dünyada adaleti ve eşitliği bölgede kardeşliği bağırmaya başlayalı, çok şey değişti. Siz nasıl devletin ahlaksız çerkesleri olduysanız, biz de halkların onurlu Çerkesleri olduk çoktandır. Çoktandır sizin açtığınız yaralara tuz bastık biz. Siz sindiğiniz köşelerden varın, istediğiniz kadar havlayın. Varın ölümümüz arkasından bayram edin ey köpekler! Sizin gibi, bir kab yemek uğruna şerefini ve onuru satanların yolunda olmayacağız. Onurumuz için ölenler olacağız. Siz alçaklığınızla, biz onurumuzla anılacağız. Alçaklık sizin, ölüm de bizim kaderimiz olsun. Siz 70 yıllık ömrünüzde ekmeğiniz için onurunuzu satın, biz şu kısacık ömrümüzde onurumuz için ekmeğimizden vazgeçmeye hazırız ve emin olun, son sözü biz söyleyeceğiz! Biz Söyleyeceğiz! BİZ SÖYLEYECEĞİZ!

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler