türkiye gündemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye gündemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünya bizi kıskanıyor



Türkiye'nin iç siyasetinde özellikle sağ politikacılar iktidar olduklarında vatandaşlara sürekli "dünya bizi kıskanıyor" derler. Ne zaman bu lafı duysam  gülmekten çatlayacak hale geliyorum  ama,oturup sakin kafaya düşündüğüm de; hakikaten de kıskanabileceklerini düşünüyorum. Biz tabi artık dünyanın geri kalanını Türkiye üzerinden değerlendirdiğimiz için, (mecburen) mesela bir Almanya, bir İngiltere, bir Yunanistan falan bizim için bulunmaz hint kumaşı gibi yerlere dönüştü.


Sanki oraların devletleri öyle cicili-bicili yapılarmış ki; "ez beni, dümdüz et, kemiğimin bir de iliği var, gel onu da sömür" diyen halklarına karşı "hayır, siz insansınız ve insanlık onurunu standartlarında yaşamayı hak ediyorsunuz" diye direniyormuş gibi düşünüyoruz. Tabi iş bu kısımlara gelince; hepimiz de iyi biliyoruz ki marifet devlette değil, toplumdadır. Toplum neyse, devlet o olmak zorundadır! Toplum açlığa şükür ederse, devlet toplumu beslemez ki. Devlet toplumdan beslenen bir makinedir, toplum devletten değil. Toplumu eğitmeden devleti demokratikleştiremezsiniz..  cahil bir toplum her devletin arzusudur.  Devlet bir makinedir; bu makinenin de doğası; hayatı tamamen sermayeye çevirmektir. Toplum devletten ne kadar az almaya razı olursa, devlet toplumdan o kadar sermaye devşirir.  Ekonomik sistem ideolojilerini çatallaştıran şey de işte bu sermayenin bölüşümüyle ilgili görüş ayrılıklarıdır.  Devlet yeryüzünde olduğu sürece, hangi toplumu egemenliği altında tutuyorsa, o toplumun izin verdiği kadar hayatı sermayeye çevirecek ve bu sermayeyi de yaslandığı sisteme uygun bölüştürecektir.

Vatana gelirsek; vatan tarlarımızı ekip biçtiğimiz, üstünde ev yaptığımız, evde aile kurduğumuz, köy olduğumuz; 4 mevsimi yaşadığımız, kışın üşüdüğümüz, yazın karardığımız, dağlarında çiçekler açan, ovalarında otlar fışkıran, vadilerinden nehirler fışkıran bir toprak parçasıdır. Sadece bizim değil ha; bizimle birlikte yaşayan kurdun, çakalın, börtü-böceğin, çiçeğin de vatanıdır bu vatan... ne öyle bir bez parçasıdır ne de bir devlet binasıdır vatan...

Devlet işte bizim vatanımızın üstünde; hayatı sermayeye çevirmek için çalışan bir makineden öte hiçbir şey değil ki..  tarlaya ektiğimiz mahsülden tutun, doğan çocuğumuza kadar her şeyde hak sahibidir, kimin adına? Vadinin suyunu kesip, toprağın bize bedavaya verdiğini parayla satan değil midir? Ağaçlara, hayvanlara; sınırlar koyan, onları vatanda bir metaya çevirerek sermayeye dahil eden makine değil midir? Bizi günde 12 saat çalıştırıp, bizim emeğimizle zengin olanlara yük olmayalım diye kendi belirlediği açlık sınırının altında yaşatan bu makine değil midir?

Biz vatanı, devlet sanmışız...  işte dünyanın kıskandığı budur..!

Oysa devlet dediğin dün yoktu bugün var.. belkide bugün var yarın yok..   Oysa ilk insan ayağa kalktığından bu yana insanın bir vatanı var!

Karın tokluğuna verdiğimiz emekle, bütün yaşamımızı kendi sermayesine çeviren devlet makinesi; bu sermayede bize zırnık vermiyor... verdiği 3 kuruşluk zammı, 3 lirayla geri alabileceğinin hesabını yaparak bize uzatırken; verdiği üç kuruşla "açlık çekiyoruz" diyenlere de "elinize dizinize dursun" diyecek kadar gaddarlaşıyor.

Biz şükür ediyoruz; işte dünya bunu kıskanıyor.

Yüzde bilmem kaç büyüdük, şu kadar güçlüyüz, bu kadar iddialıyız diyen makineye; madem o kadar büyümüşüz, niye bize hiç yansımamış diyemiyoruz-diyemiyoruz ya!

İşte dünya bunu kıskanıyor.

Hayatı sermayeye dönüştürmek, sermayeyi de burjuvaya pekiştirmek isteyen hangi makine; en çok çalışıp, en az kazanan... aç kalan, açıkta kalan böyle insanları kıskanmaz ki?



Share:

2017: Çerkesler neredeydi?

Hamit Ğış'ın çizimi


Çok hızlıca anlatmak gerekirse bu yıl her yıl olduğu gibi önemli günler anıldı ve kutlandı. Mesela birilerinin muhteşem bir inatla sürgün olarak, birilerinin de intikam edasında soykırım olarak andığı 21 Mayıs bu yıl da anıldı.  21 Mayısla ilgili paneller de hemen hemen her yıl olduğu gibi gerçekleştirildi.  Bu yıl aslında yine bir rutin olan ama her yıl olmayan; derneklerin genel kurul toplantıları ve yeni yönetim seçimleri ve yine Kaffed'in de olağan kongresi ve yeniden yönetimi seçildi.. 21 Mayıs'ta  Golovinka'da Büyük Ağaç altında izin Çerkes Soykırımı anmasında Çerkesçe dua eden Ruslan Guaşho'nun Rus yargısı tarafından cezalandırılması sonucu başlattığı mücadele bu yıl Türkiye Çerkes diasporasında olağanüstü bir hareketlilik yaşattı. Ruslan Guaşho'nun bu mücadele içinde açlık grevine başlaması ise Çerkeslerin hiç alışık olmadıkları bir protesto biçimi olduğundan diaspoara Çerkeslerinin gözünü iyice oraya çevirdi.  Aşağıda hepsini kendi kalemimce yorulmaya gayret edeceğim.

*** XASE TV

Can sıkıcı kısımları yazmadan önce, can alıcı bir kısımı yazıp; sezarın hakkını sezara da vererek başlamak istiyorum. Bence geride bıraktığımız yılın Çerkes diasporası içinde ortaya çıkan en büyük kazanımı XASE TV projesi oldu. Şuana kadar 9 kısacık video üretebilmiş ancak şuandan sonrası içinde üreteceği bir çok şeyi olduğunu gözler önüne seren bu proje, çağımızın olanaklarını kullanarak halkı için üretim alanı oluşturdukları bir nokta. Geride bıraktığımız yılın Şubat ayında "Sosyal Medya Çerkesler İçin de Bir Fırsat Olabilir"  başlığıyla kısa bir yazı kaleme almıştım ve şöyle yazıyordu bir bölümünde:

"İnternetin zararları anlatmakla bitmez, ancak sadece zararlarını anlatırsak pesimist gibi boş tarafa bakıyor olmaz mıyız? Çünkü aynı zamanda internetin yararları da anlatmakla bitmez. Mesele; interneti hangi yönde kullanacağımıza kalıyor.
İnternet yalnızca film-dizi izlediğiniz, oyun oynadığınız, alışveriş yaptığınız bir yer değil. Hatta hiçbiri değil! İnternet bir taşıyıcı, sunan ile alan arasındaki o bağlantı. Biz sürekli alan gibi; ne sunuluyorsa onu almaya çalışmak zorunda da değiliz.. belki bizim de sunacak bir şeylerimiz olabilir?"
İşte Xase TV projesinin emekçileri; interneti Çerkesler için bir "alan" olmaktan bir adım ileriye taşıyıp "sunan" olabildiler. İnterneti Çerkesler için sadece tüketilen bir yer olmaktan, üretilen bir alan olmaya doğru ilk adımı da başarıyla attılar. Bu anlamda bu projeye gönül veren, emek verenlere şahsen çok minnettarım! Sadece bize sundukları 9 video ya da sunacakları diğer materyaller için değil bu minnattarlığım, bu nesile bir yolu açtılar...
Onları takip etmek için bu bağlantıyı takip edebilirsiniz. 

*** ÇERKES SOYKIRIMI

Çerkes Soykırımı, Jıneps'in deyimiyle: Tsitsekun..

Nedendir bilinmez Çerkeslerin yaşadığı trajedinin tam adı SOYKIRIM olsa da, Çerkesler daha çok sürgün demeyi yeğliyorlar. En iyi ihtimalle de ikisini bir arada kullanıyorlar yani "Çerkes Soykırımı ve Sürgünü". Halbuki yaşadığımız herşeyin toplamının tam karşılığıdır Soykırım..  Buna Çerkesya'yı Çerkessizleştirmek üzere yürütülen politikalar da dahil. Yani en baştan kendimize doğru soruları sorarak başlamamız gerekiyor; Çerkes soykırımı nedir?

İlk önce Soykırım nedir diye soracak olursak; uluslararası hukuka göre soykırımın tanımı aşağıdaki gibidir:

"Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir öbeğin tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle
(a) Öbek üyelerinin öldürülmesi;
(b) Öbek üyelerine fiziki ya da ruhsal açıdan zarar verilmesi;
(c) Öbeğin, fiziki varlığını tümüyle ya da kısmen sona erdirecek yaşam koşullarıyla yüz yüze bırakılması;
(d) Öbek içi çoğalmanın engellenmesi;
(e) Öbek bünyesindeki çocukların başka bir öbeğe aktarılması
eylemlerinden herhangi birinin işlenmesi"

Yukarıdaki A'dan E'ye sıralanan listedekilerden sadece birininin bile işlenmiş olması Çerkeslerin yaşadığı trajediyi uluslararası hukuka göre Soykırım olarak niteler.  Çerkesya'yı işgal etmek için 101 yıl vatanımıza saldıran kuvvetlerin Çerkesleri öldürdüğü, Çerkes köylerini yakıp yıkarak maddi ve manevi açıdan zarar verdiği.. Çerkeslerin tarlalarını kullanılmaz hale getirip, meyve ağaçlarını yok ederek Çerkesleri açlığa mahkum ettiği, Çerkesleri hiç alışık olmadıkları iklimlere ve topraklara zorla gönderdiği.. gönderildiği yerlerde Çerkeslerin yaygın hastalık ve açlıktan öldüğü göz önünde bulundurulunca.. yukarıdaki listede soykırımı oluşturan 5 maddenin neredeyse tamamının işlendiği gün gibi ortadadır.

Dolayısı ile yaşadığımız bu trajedinin kesin adı: Çerkes Soykırımıdır.

...Çerkes Sürgününe gelirsek,

Çerkes sürgünü, Çerkeslerin zorla vatanlarından çıkarılmaları olarak yorumlanıyor. Halbuki bu durum soykırımın sadece bir parçası olmakla birlikte, kendi içinde çelişkili bir ifadedir de. Çerkesler Rusya'nın egemenliğini kabul ettikten sonra işledikleri bazı fiillerden dolayı mı cezalandırıldı da adı sürgün oluyor? Çerkesler 1864 yılına kadar ve Rusya'nın egemenliğini asla kabul etmediler. Hatta Osmanlı Çerkes topraklarındaki (sözde) haklarını Edirne antlaşması ile 1829'da Rusya'ya bıraktığında Çerkesler Osmanlı'nın Çerkesya'da böyle bir hakkı bulunmadığını haykırarak mücadelelerini yükselttiler ve işte asıl bundan sonra Rusya Çerkesya'yı Çerkeslere zehir zıkkım edecek politikalarına başladı. Biz bugün 21 Mayıs'ta andığımız trajediye sürgün dersek, baştan o dönemde Rusya'nın bir parçası olduğumuzu ve yaptığımız eylemlerden ötürü sürgün ile cezalandırıldığımızı kabul etmiş gibi oluruz.

Bu sebeple gerek bizim vatanımızı yağmalamak ve işgal etmek üzere askeri hareketleriyle, gerek askerlerinin vatanımızdaki insanlara karşı işledikleri her türlü katliam, zulüm ve baskılarıyla gerek  vatanımızda yaşama şansı vermeyen politikalarıyla bizi vatanımızda yaşayacak şans bırakmayarak oradan zorla ayrılmamızı sağlayan Çarlık Rusya'sının Çerkeslere karşı işlediği bütün bu suçların ederi ÇERKES SOYKIRIMI'dır.  Bizler de 21 Mayıs'ta Soykırımı anmalı, Soykırım suçuna yönelik hak ve taleplerimizi sürekli canlı tutmalıyız.

Ancak 2017 yılında dahi kurumlarımız soykırımı ağız ucuyla söylemeyi, sürgünü ise haykırmayı tercih eden bir tutum sergilediler. Soykırıma uğramaktan nedense utanır bir tavır sergiledikleri izlenimi verdiler.

Çerkes halkının tamamının en kara günü olan 21 Mayıs'ta... bu coğrafyada bulunuyor olmamızın tek sebebi olan 21 Mayıs'ta... Kendi anavatanımızın bir parçası sayılmıyor olmamızın sebebi olan 21 Mayıs'ta... kurumlarımızın neredeyse her birinin andığı bu 21 Mayıs'ta...  Yine sağımızı, solumuzu, adımızı, grubumuzu bir kenara koyup Çerkesler olamadan... acımızda birleşemeden kırk parça andık bu kara günü... en kötü günümüzün anmasında dahi birlik olamadıktan sonra; başka yerde hiçbir şey de olamayız. Hala anlayamadık...

 *** RUSLAN GUAŞHO

2017'nin 21 Mayıs anmalarıyla ilgili değerledirmemi yapmışken, bugüne kadar rutinleşen  sıradan anma günlerini bozan "Ruslan Guaşho" davasına gelmezsem olmazdı.
https://www.jinepsgazetesi.com/makale/benimadimruslanguaso-2015
Ruslan Guaşho'nun davası; bize Çerkes soykırımına dayalı bir politikanın hala sürdüğünü göstermektedir. Vatanımızı yüz yıl savaşa mahkum eden, vatanımızı işgal ederken yüz binlerce insanımızı katleden.. evlerimizi, tarlalarımızı yakan.. binlerce bebeğimizi yetim bırakan.. yüz binlerce insanımıza vatanımızda yaşama şansı bırakmayan bir devletin; şimdi bütün bu yaptıklarında kaybettiklerimizi anmamızı dahi yasaklayan ve cezalandıran tavrı da bunun en net delilidir. Ruslan Guaşho 21 Mayıs'ta anavatanımızda Çerkes soykırımını anmak için toplanan kalabalık önünde Soykırımda hayatını kaybeden ve acılar çeken herkes için Çerkesçe dua ettiği gerekçesiyle Rus polisi tarafından gözaltına alınmış, Rus yargısı tarafından cezalandırılmış ve bunu hem kendine hem de halkına karşı bir hakaret olarak değerlendirip açlık grevine başlamıştı. Böylelikle Türkiye'de ortalama 2 gün hatırlanan bu acı gün, onun eylemiyle birlikte, o eylemini sonlandırana kadar Çerkeslerin gündeminde oldu ve Türkiye'deki Çerkesler hiçbir kurumun örgütlemesine ihtiyaç duymadan her kesimiyle birlikte Ruslan Guaşho'nun bu davasına sahip çıkmış  "Soykırımı anmak değil, Soykırımı yapmak suçtur" diyerek Türkiye'deki sosyal medyada ses getirmeyi başarmıştı. Çerkes kurumlarının yıllardır devam eden ayrıştırıcı tutumunun üzerine Çerkeslerin, bir kişinin Çerkes davasını bu denli bir iradeyle savunup eyleme geçmesiyle ortak bir söylem gerçekleştirebilmiş olması; Çerkeslerin en azından kendi ulusal sorunlarında aynı yere ne kadar kolay gelebildiklerinin bir örneği iken; bu durumun kısa sürede yok olması ve yine Çerkes kurumların etkisindeki söylemlerin Çerkes iç dinamiklerini birbirinden ayırması da ayrı bir konu. Ancak yinede; Ruslan Guaşho'nun tek başına diasporada yarattığı bu etki; Çerkeslerin en azından kendi ulusal meselelerinde bir araya gelmeyi ne kadar arzuladıklarının göstergesi olarakta düşünülmelidir.

*** ÇERKES SOYKIRIMI YOKTUR

2017 yılında Çerkes derneklerinin genel kurul toplantıları yapıldı ve dernek yönetimleri seçildi... ve inatla Kafkas adını kullanan, çoğunlukla Çerkes derneklerinin oluşturduğu Kaffed (Kafkas Dernekleri Federasyonu)'te Olağan Kongresini gerçekleştirdi ve yönetimini  tekrardan seçti. Bu belli aralıklarla rutin olan bir uygulama olsa da bile; bu yıl genel kurul toplantısına katılan siyasetçilerden Çerkes kökenli CHP milletvekili Zekeriya Temizel kürsüden şok eden bir konuşma gerçekleştirdi.

Zekeriya Temizel genel kurula her ne kadar "protokol" listesinden "Chp milletvekili" sıfatıyla katılmış olsa da, konuşmasında özellikle Çerkes olduğunu belirterek Çerkeslerin yaşadığı trajedinin soykırım olarak nitelendirilmesine katılmadığını, adeta soykırıma uğramak bir bir ayıpmış gibi ifade etti. KonuşmasınıBURADAN izleyebilirsiniz. Dolayısı ile genel kurula milletvekili sıfatıyla protokolden katılan bir kişinin özellikle Çerkes olduğunu belirterek Çerkes sorunlarının en büyüğünü inkar etmesini nereye sığdıracağımı bilmiyorum. Kendisinin milletvekili sıfatıyla Çerkesler için bir damla su bile taşımamış olması yetmez gibi, milletvekili sıfatıyla katıldığı KAFFED genel kurulunda Çerkeslerin en büyük sorunu olan Çerkes Soykırımını bu şekilde inkar etmeye kalkması; düştüğü pozisyonun en net tablosudur herhalde. Ben kendisine cahil demeyi içime yediremiyorum, yok ama kendisi bu durumdan sonra birileri tarafından uyarılmışsa; cahil olduğunu ve en azından Çerkesler için söylediği hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi olmayacağını açıklasın.. Ama esaslı meselenin özü de bu ya; koskoca genel kurul üyelerinin (her biri bir Çerkes stk'sının bünyesinde KAFFED için seçilmiş delegelerdir) hiçbiri bu konuya müdahale etmemiş, hatta bir kısmı da bu söylemi alkışlamışken.. bundan sonra Çerkeslerin stk'larında onları da acılarını da yaralarını da sorunlarını da inkar etmeye zaten herkes cesaret eder.

 *** KAFKASYA'DA ÇERKES BULAMAZSINIZ

2017 yılının ilginç bir gündemi de yıllarca STK'larda görev almış Abaza kökenli büyüğümüzün bir televizyon kanalının Çerkesleri konu alan programına katılıp "Kafkasya'da Çerkes bulamazsınız" söylemi oldu.

Söylemin ilgili bölümü tam olarak şöyle idi:

"Osmanlı Tarihçileri de bu kadar kavramları karıştırmışlar, Çerkes kavramını çıkarmışlar. Yani ortalama bir kavramdır, Çerkes kavramının Kafkasya'da bir kaşılığı yoktur. Bugün Kafkasya'ya gitseniz de Çerkesleri görmeye geldim derseniz hiç kimseyi bulamazsınız. Çünkü orada Adiğeler Adige cumhuriyetinde, Abazalar Abhaz Cumhuriyetinde, Kabartaylar Kabartay Balkar Cumhuriyetinde, Osetler Osetya'da, Çeçenler Çeçenistan'da, Dağıstanlılar Dağıstanda. Çerkes Yok. Dolayısıyla Çerkes kavramı, Osmanlı'nın Kafkasya'dan gelen her orijinli kişiye verdiği bir addır."

Bu söylem haliyle ortalığı toz ve dumana boğarken başka birisinin bu söylemi eleştirmek için kullandığı "puşt zulası" ifadesiyle birlikte belki bu konu Çerkeslerin 2017 yılındaki en aktif gündemi oldu. Tartışma; Kafkasya'da Çerkes var mı yok mu?, Adigeler ile Kabardeyler farklı halk mı? Çeçenler kendine Kafkasya'da Çeçen mi der, Osetler kendine Kafkasya'da Oset mi der? değildi. Tartışma; bunu söyleyen kişinin "eleştirilemeyeceği" ya da eleştiren onlarca kişi içinde birisinin söylediği "puş zulası" söylemi üzerine sürdü devam etti. Sonra ilgili; "Kafkasya'da Adige anlamında Çerkes yok demek için aklımı yitirmiş olmam gerekir" dedi ve konu kapandı. Konunun ilgiliden çekip bilgiliye   -Kafkasya'da Oset yoktur- deyip ortalığın tozunu dumanına katıp; -Kafkasya'da Alan anlamında Oset yoktur demek için aklımı yitirmiş olmam gerekir- demiş gibi kapattırarak ciddiyetini de ortaya koyalım.

Bu konuda kamuoyu bildirileri yayınlandı (stk eski başkanları, yazar, çizer, entel ve bir sürü kişinin katılımıyla), imzalar toplandı, dernekler açıklama yayınladı ve bir dernek aranarak bir üye hakkında disiplin soruşturması başlatılmak istendi. Bu bildiriler "Kafkasya'da Çerkes yoktur" diyen için yayınlanmadı.. gerisini siz anlayıverin artık.

*** AHED TAMİMİ

2017'nin bir diğer konusu ise Filistin'de kahraman ilan edilen AHED TAMİMİ'nin Çerkes asıllı olduğu iddiasıydı. Doğrusu mu Trt'den okuyunca bir aptal gibi inanıp anlamsız bir sevinç hissettim bende bu konuda.  Önce özeleştirimi vereyim; Ahed Çerkes olsa ya da olmasa benim onun mücadelesine karşı sevgim, saygım azalır mı? Hayır... ama Ahed'in Çerkes olup olmaması Çerkeslere bir şey kazandırır mı yada kaybettirir mi? Hayır... işte bu iki sebepten ötürü gerçekten içimi kaplayan sevinç o kadar anlamsız ki... Ahed'in Çerkes olmadığı ortaya çıktı.. onun kavgasına, mücadelesine karşı saygım ve sevgim hiç azalmadı.. Ahed Çerkes olsaydı da onun Çerkes olmasının Çerkes halkına karşı hiçbir faydası ve zararı olmayacaktı.. bunu da anlamam gerekirdi. Başkalarının kahramanlarında Çerkes kanı arayıp övünmek budadalık. Çerkes olsa bile budalalık.. Çerkes kahramanının Çerkes olmasına gerek bile yok, Çerkes halkı ve vatanı için mücadele etsin, isterse Laz olsun; Çerkes kahramanı diye övünülecek kişi o olur.

Ahed'in Çerkes olduğu iddiasının nereden ortaya çıktığı da daha sonra belli oldu.. İçimizdeki saraylılardanmış; bir de gazeteci olacak.. efendim bir yerden bilgi almışmışta, falanmış.. birincisi ne gazetecilik ünvanını hak ediyorsun, ikincisi sen ne yazık ki Çerkessin; bize ancak kaybettiriyorsun. Keşke onu bunu Çerkesleştireceğine kendini yabancılaştırsan Çerkeslere..

*** ÜLKENİN OHAL'İ

2017'nin dolaylı yollardan Çerkesleri de ilgilendiren diğer meselelerine de değinelim...

Biz şuanda diaspora olarak Türkiye'de yaşamaktayız, doğrudan Çerkesleri hedef almasa ve ilgilendirmese dahi bu ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi her parametresi bizi de bir halk olarak etkiliyor. Fanus içinde yaşamıyoruz ve ülke resmen ve fiilen 2017'yi OLAĞANÜSTÜ HAL içinde geçirdi.

Fetullahçı Terör Örgütünün TSK içinde yuvalanan bir kesimi tarafından Temmuz 2016'da darbe kalkışmasında bulunmasıyla birlikte Türkiye olağanüstü halle yönetilmeye başlandı. Bu kalkışmadan bu güne gelinen noktayı en iyi iktidar partisinin genel başkanının şu sözü açıklıyor: "Bu Allah'ın büyük lütfu." Doğrusu mu kendisi açısından bakıldığında  gerçekten de öyle olduğu anlaşılıyor, bu süreçle birlikte ortaya konulan bir ruhla yapmak isteyip yapamadığı ne varsa hepsini yaptı. Hiçbir yargılamaya gerek duymadan on binlerce memur işinden atıldı, milletvekilleri, belediye başkanları hapse atıldı, belediyelere, şirketlere kayyumlar atandı, halkın sokağa çıkma hakkı sürekli baskı altına alındı, ohal altında başkanlık referandumu yapıldı ve daha neler neler...

...ve bütün bunlar olurken Çerkesler de Türkiye'de yaşıyordu.

Filmi geriye sarıp; Fetullahçı Terör örgütünün bu kadar güçlü olmasına ve halka halkın tankıyla-uçağıyla bomba atacak konuma ulaşmasına vesilen; Çerkeslerin de vergileriyle maaşları ödenen, silahları alınan insanlara dönüştürülmesi, darbe kalkışmasında Çerkesleri de öldürmesi hangi şartlarda gerçekleşti? KHK'lar ile ihraç edilenlerden kaç Çerkes etkilendi ve suçları kesinleşti mi? Çerkeslerlerin de oy verdiği bir milletvekili hapse atılmadı mı?

Hepsinin olduğunu hepimiz biliyoruz.

Suçu olan varsa; cezasını çeksin! kim olursa olsun... ama suçu olmayanları konuşmaya engel mi bu?

Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı ve ülkenin artık kadınlar açısından ölümcül bir bölgeye dönüştüğü gün gibi gerçek; peki bu gerçek Çerkesleri maddi manevi nasıl etkiliyor? Kadınları en az erkekleri kadar özgür, söz sahibi ve hayatın içinde olan Çerkesler giderek artan bu şiddet sarmalından sosyolojik olarak nasıl etkileniyorlar?

Bunlar hiçbir Çerkes kurumu tarafından gündeme taşınacak kadar konuşulmuyor.. Oysa Çerkesler bunların her birinin içinde yaşıyorlar; sanki zamanında Gönen Manyas Çerkeslerine yönelik çıkan bir KHK gibi, doğrudan kendilerini hedef alan bir KHK bekliyorlar gibi...

Bu ülkenin iyi-kötü her gündeminden de bir şekilde etkileniyoruz.

...ve kendine Çerkes partisi diyen bir siyasi parti; tüm bu siyasi meseleleri es geçerek, hiçbirine iyi-kötü değinmeyerek hala dernekçilik yapıyor..

Ne diyelim?

2018'de herşeyin yoluna girmesini, Çerkeslerin de artık kendine gelmesini dileyelim en azından....

Xase TV ortada...

Ruslan Guaşho ortada...

artık kenarda kalmanın hiçbir şey kazandırmadığını anlayabiliriz belki...



Share:

İslami Kemalizm


İslami Kemalizm
Bundan hemen hemen 10 yıl önce, Antalya'da amatör rock grupları ile 'rock bar' olarak tarif edilen işletmeler arasında köprü kuruyoruz. Sahneye çıkabileceğine inandığımız amatör rock gruplarıyla sürekli iletişim halindeyiz, kale içinde mekan mekan dolaşıyor mekan sahiplerine tekliflerde bulunuyoruz.. Şöyle bir organizasyon yapalım, falanca grup çıkaralım sahneye falan diye. Kabul eden mekanlara düzenlediğimiz organizasyonla ilgili afişleri bastırıyoruz, afişleri asmak için gerekli malzemeleri tedarik ettiriyoruz.. Bir de biz  kâr amacı gütmeyen bir organizasyonuz; en azından bizim hiç kârımız olmuyor, aksine bizim organizasyonumuzun olacağı gün mekandaki fiyatların aşağıya çekilmesi içinde çaba sarfediyoruz.
Bu organizasyonun içinde koşturan herkes gönüllü... Hepimiz arkadaşız... Bir çoğuyla daha öncesinden arkadaşız, bazılarıyla bu organizasyonlar vesilesiyle arkadaş olmuşuz.
Arkadaşlığımız ise ne çocukluk, ne okul ne mahalle kökenli. Bildiğiniz liseli politikliği üzerine kurulu bir arkadaşlık. Hepimiz Anarşistiz ya da kendimizi öyle  tanımlıyoruz diye arkadaşız.
Dolayısıyla zaten anlamışsınızdır; bu müzik organizasyonları da bu politik birlikteliğin bir ürünü olarak sürüyor. Amaç müzik değil, müzik araç. Amaç o zamanki etkileşimde bulunduğumuz ideolojiyi müzik aracılığı ile buluşturmak, pekiştirmek.

Gel zaman git zaman bizim organizasyonumuz güzel şeyler yapmayı başardı, amatör rock grupları kendilerini duyurmak, dinletmek.. mekan sahipleri ise etkinlik yapmak, bilinmek için.. bizde organizasyonda bildiri dağıtmak, anonslarla mesaj vermek gibi şeyler için iştahlı olunca deyimi yerindeyse "allah yürü ya kulum" dedi.  Eskiden gidip görüşmek için sıra beklediğimiz mekan sahipleri artık bizlerle iletişim kurup etkinlik yapmak istiyor, arayıp bulmaya çalıştığımız yerel rock grupları ise kendilerini listemize yazdırıyorlardı.
Gruplar sahneye çıkıyor, mekanlar doluyor, gelenler normalden ucuza, normalden fazla hizmet alıyorlardı artık. Bizde o zamanlar BarışaRock'ın Antalya inisiyatifiydik... 

Farkındayım; ne alaka diye düşünüyorsunuz.

Uzatmadan konuya gireyim...

İşte tam o  günlerin devamında; daha önce bizim hiç duymadığımız bir şey ortaya çıktı içimizde.

Anarko-Kemalizm.

O gün böyle bir şey olabilir mi ya diye düşünmemize fırsat kalmadan olamasa bile olduğunu öğrenmemiz uzun sürmedi.  Tabii doğal olarak içimizde ciddi tartışmalar da oldu, birbirimize güvenimiz azaldı, istediğimiz seyreldi.. hem o zaman ki acemiliğimiz hem de örgütlenme biçimimizin bu durumlar karşısında aşırı kırılgan olması sebebiyle, organizasyon dağıldı.

Bu dağılıştan sonra; eski 68 kuşağından olan yerel rock piyasasında bulunan eski bir kurt geldi üzerine oturdu herşeyin.

O da yapamadı. Sürdüremedi...

Çünkü işin kimyası bozulmuştu ama, zaten onun bunu sürdürmek gibi bir derdi de yoktu; piyasaydı onun için...

O gün öğrendiğimiz Kemalizmin kalıp değiştiren bu formu, o günden sonra aklımızın hep bir ucunda oldu ve bütün yaptıklarımızın içinde hesabı yapıldı, çizildi.

Şimdi bu tecrübeyle hükümetin her geçen gün artan Atatürk sevgisini düşünerek bunun adını temsili olarak  "İslami Kemalizm" olarak anarak düşüncelerimi aktarayım.

Atatürk'ün doğruları-yanlışları, yaptıkları-yapmadıkları, verdikleri-aldıkları şöyle bir kenara dursun.. bizim konumuz değil.

Bizim konumuzun Mustafa Kemal Atatürk ile zerre kadar ilişkisi yok.

Bizim konumuz "Kemalizm"

Kemalizm Atatürk'ün eseri değildir, Atatürk'ün manevi varlığını suistimal ederek bu ülkede Atatürk'ün vefatından başlayan ve şimdiye kadar kendini sürdüren kirli bir zihniyetin eseridir. Belki de şeytanın aklına gelmeyendir; ittihatçılıktır. Bilemeyiz... Bildiğimiz tek şey  bir araç olduğudur. Amaç ise iktidardır... ve ister inanın, ister inanmayın halk kimi seçerse seçsin iktidar işte bu zihniyetin ellerindeydi. Akp'nin ilk halk tarafından seçildiği zaman bu ilişkiyi en iyi geçtiğimiz günlerde RS FM'de yayınlanan Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle'nin konuğu emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı açıkladı... Halk 2002 de Akp'yi seçtiği zaman Akp iktidar olamamıştı. Çünkü o zaman iktidarda Kemalizm vardı... İşte kandırıldık denilen Fetö ilişkisinin siyasi başlangıcı da böylece oluşuyordu. Fetö Akp'ye iktidarın yolunu açabilecekti. Nitekim de ABD ve Fetö desteğiyle Kemalizmin derin iktidarına karşı mücadeleye de başladı ve artık onlarla yanlarındakilerle birlikte ne kadar iktidar olabilecekse, o kadar oldu. Doğrusu Kemalizmin iktidarını salladılar, ancak bunu kendi başlarına yapmadılar. Kemalizm kendini geri çekti ama yok olmadı. Kemalizmin kendini geri çektiğinde oluşan boşluk iktidara giden yoldu, ancak ne ABD, ne Fetö Akp'ye buyrun siz önden yürüyün demezdi. İktidarın cazibesi ve olanakları; onu gören tüm grupları büyüler.

İşte bu geri çekilmede oluşan boşluk, Akp tarafından doldurulamadı. Dolabileceği kadar Fetö ile doldu ve arka planda Kemalizm ile Fetö'nün bir iktidar mücadelesi başladı. Atamalar, tasfiyeler, emekli etmeler, yıldırmalar; işte halkın seçemeyeceği iktidar tam burada belirleniyordu.

Akp bu savaşın arasında iktidarın kendisi değil, halka yansımış sevimli, seçilmiş bir yüzü olarak bulundu. Kemalizm iktidarının kanattığı yaraları okşayarak onu geriletmek üzerine de reform politikaları hayata geçirdi.

Gel zaman git zaman Kemalizm iktidarı iyice yıldırıldığında, Fetö iktidarını perçimlemek ve kim seçilirse seçilsin hep kendi iktidarda kalabilmek için çalışmaya başlayınca; Akp bir kez daha yapayalnız kaldı.

Seçilmekten başka iktidarı yoktu ve seçilmiş iktidarın böyle ülkelerde hiçbir anlamı da yoktu.

 Bu sefer geriye çekilmiş olan Kemalizm Akp'ye yakınlaştı ve geri çekildiği alanları dolduran Fetö iktidarının kökünü kazımaya başladı.

Kısacık süreçte özetlersek;

Kemalizm iktidarını önünden kaldırmak için Fetö'ye yanaşan AKP (kendi deyimleriyle kandırılırken) Atatürk'ün manevi varlığına karşı bir kampanya başlatarak politika yaparken, şuan geldiği nokta kendi işbirliğiyle iktidarın boş alanlarına yerleşen Fetöyü yok etmek için Kemalizm'e yanaşarak Atatürk'ün manevi varlığını yücelten bir kampanya sürecine girdi.

Akp'nin tahmin edemediği ya da küçümsediği şey; Kemalizm eski kurttur ve ona elini veren kolunu kaptırır. Ki bugün görünen AKP'nin iktidara uzanan elinin çoktan kaptırılmış olmasıdır.

CHP'nin genel başkanı Akp'nin Atatürk sevgisiyle mutlu olduğunu açıklıyor. 

...oysa Kemalizmin bir anda "İslami Kemalizmi" doğurması da bir an meselesidir.

Halk tabanında kitap okuyarak Anarşist idealleri olmuş kesim bile kendi kendine; Anarko-Kemalizm doğurup bunu yaşamaktan gıpta etmezken, iktidar bloğunda Kemalizm kendi varlığını güçlendirmek üzere bugünki şartlarda çok rahat bir şekilde "İslami Kemalizmi" doğurabilir.

Çünkü dediğim gibi...

Kemalizm; Atatürk'ün ideallerini sürdürmek değil, onu iktidar aracı olarak kullanmak içindir.

Share:

Kahrolsun Emperyalizmi Amerika Sananlar


Bugün sizlere emperyalizm denince aklına yalnızca Amerika gelenlerin düştüğü aptal noktayla ilgili düşüncelerimi anlatmak istiyorum.

Milliyetçiler adeta "gazla" çalışan bir beyin yapısına sahip oldukları ve alenen yukarıda bahsettiğim noktada blok oluşturdukları için onlara diyecek pek şeyim yok. Sadece bir an önce akıl sağlıklarına kavuşmalarını dileyerek başka da hiçbir şey demiyorum.

Gel gelelim solcularımıza...

Bizim Türkiye'de çeşitlilik sadece bitkiler ve hayvanlarla sınırlı değil. Her bitki ve hayvanın nasıl anadolu'ya adapte olmuş özgün bir karakteri varsa, insanın ve insana ait her şeyin de buralara adapte olmuş özgün bir karakteri var. Dinin de, imanın da, solun da, sağın da...

Ben bu özgünlükler içinden solu hem kafamda düşünerek, hemde yazıp sizlere sunarak velhasıl yazılı düşünerek ele almak istiyorum.

Gelin yazıya çok fazla kavramlar sokarak kafamızı karıştırmak yerine, gündelik hayatta herhangi bir insana kendimizi ifade ettiğimiz gibi düşünelim.Çünkü fazlasıyla kavram kullandığımız dil; ya aslında ifade etmek istediğimiz şeyi yakalayamıyor ya da onu okuyan-duyan kimseler bizim ifade etmek istediğimiz şeyleri pek anlayamıyor.

Mesela Emperyalizm...

Türkiye'de ben solcuyum diyen 7'den 70'e herkes rüyalarında bile emperyalizmi kahrederler. (milliyetçiler, ümmetçiler de ediyor da, onları peşin peşin es geçmiştim)

Peki nedir bu emperyalizm?

Amerikalıların sadece Kürtlerle oynadığı küresel bir oyun falan mı?

Ya da

Yüzyıldır Kürtlere karşı oynanan bir oyun mudur?  Evet yazımın bu noktasında dikkatinizi çektiyse hemen Kürtleri karıştırdım araya. Neden?

Çünkü dün IKBY'de bir referandum düzenlendi. Bağımsızlık referandumu. Türkiye solu yine ve her zaman ki gibi mesele Kürtler olunca iflas etti.

Bende daha önce sosyal medya hesabımdan referandumla ilgili kuşkularımı dile getirdim. Ancak benim derdim Kürtlerin bağımsız olması ya da bağımsız olmayı istemesi değildi. Benim derdim; Barzani'nin güvenilmez bir kişilik olması ve bu referandumu itibarsız kılacak herşeyi yapıyor oluşuydu.

Bir halkın bağımsız olmak istemesi ve dahası bunu demokratik yollarla dile getirmesi kadar doğal ne olabilir bilmiyorum, illa savaşmak ve dökülen kan üstünde milliyetçi bir taban yaratarak oradan mı var olmak gerekir bağımsız olmak için.

Olana bitene detaylıca Amerikan Emperyalizmi demek basit olanı, nasıl olsa 7'sinden 70'ine her solcu amerikan emperyalizmi denince yedeğe giriyor.  Sanki Irak söz gelimi Irak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de, Amerikan emperyalizmi ISSC'yi yok etmek için Kürtleri kışkırtıyor..

Irak zaten emperyalist bir devlet,  her emperyalistin ABD kadar küresel mi olması gerekiyor?  Zaten Irak'taki Kürtler on yıllarca Irak ordusu tarafından küresel emperyalist devletlerin silahlarıyla ezildi, katledildi.

Hiçbiriniz o zaman Iraklı Kürtlerin acısına merhem olmadınız. Hatta vergilerinizle biti kanlanan kendi emperyalist devletiniz tarafından katliamlara el verdiniz. Barzani'yi eleştirmek başka birşey, Barzani'nin referandumuna oradaki Kürtler adına endişeyle yaklaşmak başka bir şeydir ama oradaki bağımsızlık referandumunda bağımsız olmayı kendi gelecek kaygılarıyla seçen insanların arzularına komplolar dizmek bambaşka bir şey.

Maalesef Türkiye solunun dili; NATO diliyle uyuşmaktadır. Bölgeye istikrarsızlık getirip başka krizlere yol açar, Irak'ın bütünlüğünden yanayız gibi söylemlere 2 sol slogan ekleyerek bir de Amerikan Emperyalizmi demek NATO devletleriyle aynı dili kullanmamak anlamına gelmiyor.

Kürtlerin kendi topraklarında bağımsız yaşamak istemeleri analarının ak sütü kadar helaldir. Önemli olan kurulacak bağımsız devlet içinde yaşayan Kürt olmayan halklara ne getirecektir? Barzani söz konusu olduğunda şahsen ben bu endişeleri üzerimden atamıyorum. Bağımsız Kürdistan'a değil, Barzani'ye karşıyım. Bunu da not olarak iliştiriyorum.








Share:

Adalet Yürüyüşü




2013 yılında Antalya'dan İstanbul'a "Adalet Yürüyüşü" gerçekleştirmiştik ve her fırsatta yürüyüşün özelde Gezi protestoları sırasında hayatını kaybeden, yaralanan, sakat kalanlar için ama genelde bütün Türkiye için talebimiz olduğunu söylüyorduk.
Tabi biz 1200 küsür kilometre yürüdük, bir çok ilden geçtik ve geçtiğimiz ilde bir çok kesim ile konuştuk.



Burdur'u geçerken; Mermer ocakları için delik deşik edilen dağlar, toza kaplanan ormanlar, suyu kirlenen canlılar içinde ADALET istedik.
Kızılcahamam'da iple bağlanarak ölüme terk edilmiş bir köpek gördük, bırakıp gidemedik.. araçları durdurup yiyecek istedik, suyumuzu verdik, hayvan hakları aktivistlerine ulaştık.. adalet istedik..
Afyon'u geçerken hayvancılıkla uğraşan amcalarımızla oturduk, dertlerini dinledik..
Eskişehir'e gelirken tarımla uğraşan insanlarla konuştuk, sohbet ettik..
Adalet herkesin kanayan yarası gibiydi, kim adaleti kendi hayatıyla anlatmaya kalksa kanıyordu..
Tanıyanlar biliyor, bilmeyenler için söylüyorum; yürüyen herkesin siyasal bir duruşu, ideolojik bir görüşü vardı bizim yürüyüşümüzde.. ama herkes tek tip değildi, farklı farklıydı..  Yolda bizi karşılayanlarda öyleydi, hiç kimsenin derdini siyasal duruşuna, ideolojik görüşüne göre değerlendirmedik, herkesi dinledik.
Bize ulaşan ve haber yapmak isteyenlere de bütün dinlediklerimizi ifade ettik.
Adalet istiyorduk,
A'dan Z'ye; herkese..

CHP'li siyasallar da arıyordu, karşılıyordu bizi; bizi partiniz olarak değil, şahsınız olarak karşılayın diyorduk.

Şimdi HDP'de toplanan siyasallar da arıyordu, karşılıyordu.. onlara da partiniz olarak değil, şahsınız olarak karşılayın diyorduk.

"Halk yürüyüşüydük" biz.

Her rengi temsil edecektik, kimsenin değil; herkesin olacaktık.. Adalet isteyecektik.

İstedikte...

Antalya'dan İstanbul'a kadar; her adım da, her solukta, herkes için adalet istedik.
Bizim sloganımız; "adalet için adaletten hızlı" idi.

Gümüşsuyu'nda adaletten daha hızlı olduğumuz da zaten ortaya çıktı.
Sonra çıktık Galatasaray Lisesinin önüne; sağ yanımızda CHP, Sol yanımızda BDP, arkamızda; 7'den 70'e, her dinden, her cinsiyetten, her milliyetten insanla..

Adalet herkese lazım dedik..

Sağımızdakiler de Solumuzdakiler de öyle dedi..
Arkamızdakiler de öyle dedi..
Verdiğimiz bütün demeçler, röportajlar ortada...

Tabi biz o gün şöyle diyorduk; adalet yürüyüşümüz bitmedi..
ve bitmedi...

O günden sonra; adil, eşit ve özgür bir yaşam için bitmek tükenmek bilmeyen bilmeyecek yürüyüşümüz başladı.. O günden sonra adalet bize inat hep geriye gittiyse de, biz dişimizle tırnağımızla adaleti ileriye taşımanın mücadelesi içerisinde olduk hep..
Bugün de tam o mücadelenin içerisindeyiz,
Üstelik ne Selahattin Demirtaş, ne Figen Yüksekdağ, ne diğer tutuklu milletvekilleri, ne DBP'li Belediye başkanları, ne Enis Berberoğlu için değil,
Kadınlar için, Gençler için, Halklar için..
"Herkes için"
"Hepimiz için"
Dolayısı senin adalet talebin, benim de adalet talebimdir. Ama biliyorsunuz bir söz vardır; eğri oturup doğru konuşalım diye.. sırf siyaset yapmak için, sırf söylemiş olmak için yapılan açıklamaları bir kenara bırakalım, adaleti sanki düne kadar varmışta, dün yok olmuş gibi ele almayalım.
Ne için adalet istiyorsun sevgili Kemal amca?
Enis Berberoğlu içinse, amenna. Haklısın istemekte, MİT tırları davasını takip eden bir vatandaş olarak söylüyorum; Enis Berberoğlu bir milletvekili olarak oy aldığı topluma gerçek bilgiyi ulaştırmak için, hepimizi aydınlatmak adına bir milletvekiline, üstelik gazeteci kökenli bir milletvekiline en yakışır, en doğru şeyi yaptı ve bu yüzden tutuklanması gerçekten yüz karası.
Bize böyle de, haklısın diyelim; bu konuyla ilgili bir kelime eleştirirsem namerdim.
Çık de ki; Benim partimin milletvekili olarak Enis Berberoğlu sorumlu olduğu halka doğru bilgiyi aktararak milletvekilliğinin mecliste oy vermekten ibaret olmadığını cümle aleme gösterdi.
Ama tutuklu milletvekilleri içinse;

Biz "anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz" diye başlayan serüvende, "AYM'ne başvuran vekilleri kapının önüne koyarım" diye ilerleyen, Yenikapı ruhu diye taçlanmış o serüveni de bundan bağımsız düşünemediğimizi, en azından bu konuyla ilgili ufacıkta olsa yüreğimize su serpecek bir açıklama yapmanı beklediğimizi bil, adını ağzına dahi almaktan korktuğun diğer vekillerin de adını söyle.
Çünkü bugün kü şartları oluşturan dünler de ne yazık ki sizin parti olarak şahsınızla mühürlü imzanız var ki, biz dünü ve bugünü, üstelik bugünü dünden etkileyen şeyler hala orada duruyorken BAĞIMSIZ düşünemiyoruz.

Okursunuz okumazsınız, duyarsınız duymazsınız bilmiyorum; fakat okumanız ve duymanız umuduyla size sesleniyorum:

Eğer samimiyseniz, gümüşsuyuna gelin; gümüşsuyu biz adalet yürüyüşçülerinin devletle tanıştığı yerdir. Bize orada yasaklanan bölgeden Gezi'ye gidelim ve  oradan hep birlikte Edirne'ye yürüyelim.

Share:

Referandum değerlendirmesi

Cumhurbaşkanı çıkıyor

Teröristler hayır diyor diye bağırıyor kalabalığa, kalabalık da cumhurbaşkanına bağırıyor "idam isteriz" diye sloganlarla

Başbakan çıkıyor

Teröristler hayır diyor diye bağırıyor kalabalığa, kalabalık da başbakana bağırıyor "idam isteriz" diye sloganlarla

İçişleri bakanı çıkıyor, Dışişleri bakanı çıkıyor; bağırıyor hayırcılar teröristler! diye

Aile bakanı çıkıyor, Enerji bakanı çıkıyor; teröristler hayırcılar! diye bağırıyor..

***

Devletin bütçesi istisnasız EVET çıksın diye harcanmış, medya kurumlarının hepsi yandaş, yalaka; bütün radyolar ve televizyonlar el ele vermiş, dört bir koldan propaganda yapıyorlar, kimine göre aylarca ama Allah biliyor ya yıllarca...

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı  bir pankart astırmış; Demokrasi Kazandı diye..

Adam sokakta böbürlene böbürlene yürüyor, nasıl koyduk ama diye diye...  onun arkadaşı; hayırcıların karısını-kızını-anasını, malını-mülkünü ganimet olarak istiyor... onun arkadaşı Almanya'da; Türkiye dünyanın en güçlü ülkesi oldu diyor...

Cumhuriyet Halk Partisi başkanı çıkmış televizyonda; YSK halkoylamasını tartışmalı hale getirdi diyor

Oyların dışarıdan gelmediği kanıtlansın diye vurulan mühürün olmadığı oyların dışarıdan geldiği ispatlanmadıkça geçerli sayılacak diyor YSK ve devletin tüm imkanlarını hoyratça kullanan evetçilere rağmen hapishaneleri dolduran, her yerde baskılanan hayırcıları yenmenin tek yolu mühürsüz oyları da geçerli saymak oluyorken

Milliyetçi Hareket Partisi başkanı çıkmış kürsünde; Fiili durum bitti mi? Bitti. Sistem değişti mi? Değişti. Maksat hasıl oldu mu? Oldu. O halde mesele bitmiş, düğüm çözülmüş, ülkemizin önü açılmıştır diyor.

Milleti de kendisi gibi sanan, balkon da önündeki yazıyı dahi nasıl okuyacağını başkasına soran ve istisnasız bu ülkede herkese ama herkese beyefendiden başbakan olduysa, benden neler olmaz umudu veren düşük profil; "Sonuçlara her kesimin saygı duyması gerekmektedir" derken yüzü kızarmıyor.

***

Bir yandan da düşünüyorum; %51 Hayır çıksaydı ne değişirdi diye? Referandum kampanyalarının ilk günü konu hasıl olmuştu sonuçta, herkesin hayırı kendineydi... doğru! CHP ile HDP'nin ve dahası Muhalif MHP'cilerin hayırları aynı mıydı?

Herkesi hayırda buluşturan şey aynı mıydı? Değildi..

Ben politikadan anlamam, şimdi bütün hayırcıları aynı yere toplamak ve çok olmak muhtemelen politik olarak bir şey ifade ediyor olabilir, ancak aslında hayır içinde buluşan bazı unsurların birbirini iktidardan daha fazla yok etmek istediğini de hiç kimse unutmazsa; yarın için iyi eder.

***
Şu referandumda tarihte hiç sevmediğim biri ve çok sevdiğim başka biri yine haklı çıktı bana göre..

Birincisi hiç sevmediğim Stalin... ne demişti? "Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir" demişti..

İkincisi de çok sevdiği Emma... Emma Goldman "Oy vermek bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasaklanırdı"demiştir.

***
Cumhurbaşkanı referandum sonrası 2019'a kadar yapılacak çok iş var demişti... İlk iş olarak rica ediyorum Yüksek Seçim Kurulu'ndaki Yüksek'i de kaldırıp zıt anlamını koyarlarsa; bu referandumu taçlandırmış olurlar.

***

Bu arada son başbakan ve yaverlerini de tebrik etmeden bitiremeyeceğim; gider ayak 23 milyon 777 bin terörist armağan ettiler Türkiye'ye...
Share:

Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!



Haziran seçimlerinde aldığı darbeyle sersemleyen iktidar; milliyetçi alamete öyle bi yapıştı ki tek politikası kıyamet oldu ve bundan asla kopamadı. Türkiye o günden sonra neredeyse bir gün bile normal yaşanılmadı. Normal yaşadığını iddia edenler açık seçik yalancı madrabazlardan başka kim olabilir ki zaten?


Artan terör eylemleri ve belki hayat boyu unutamayacağımız suruç, ankara katliamları… hepsi sivil, yüzlerce insan.. onlarca üniversite öğrencisi.. iç savaştan farkı olmayan çatışmalar, ölen onca gencecik askerler.. Neresi normal olabilir? Bu ülkede her kesimden, her  görüşten, her yaştan kaç kişi öldü sayabiliyor mu acaba, herşeyi normal bulanlar?


Yalan hamallarının bile beli büküldü artık bu gerçekle, varsın içimizden çeşit çeşit üç beş cibilliyetsiz hala “normal” gibi davransın tüm bu olup bitene! Bu gazetede yayınlanacak yazım, bir de daha önceden kendi günlüğümden yayınlayacağım yazım olacak.. eğer önceden yayınlanmış yazımı okuduysanız bu onun Çerkeslere açılan parantezi, eğer okumadıysanız bu yazının bir de geneli kapsayan bölümü olacak, dilerseniz okursunuz.


Haziran seçimlerinden sonra milliyetçi alamet ile ilkesel koalisyona dönüşen iktidar, yıllar öncesinde kandırılırken her türlü fırsatı ve imkanı tanıdığı terör örgütünün iğnesi kendine batınca çılgına döndü ve Türkiye’yi OHAL ile yönetilen bir ülkeye dönüştürdü.


Türkiye hem kendi anayasasını çiğneyen hemde uluslararası hukuku da hiçe sayarak yönetilmeye başlanan bir ülke oldu, kaldı ki zaten bunu anayasayı çiğneyen, uluslararası hukuku tanımayan kişi “fiilen” olarak ifade de etmişti. 15 temmuzdan sonra ise Türk oligarkları bir araya gelerek bir ruh ilan ettiler, bunlardan bir kısmı bugün yaşayacağımız bu anıların temelleri atılırken bu koalisyona ne kadar maşa olmuşsa da, bu işin sonunun kendisine ve dahası bu ülkede yaşayan her insana yansıyacağını keşfederek taraf değiştirdi. Beter ile ondan da beteri uzlaştılar ve ülkedeki bu hukuksuzluğu, bu anayasal suçu aklamak için el ele verdiler. Hukuki sınırlarına çekilmesi gerekenleri yerine çekmek yerine, hukuku bu sınırları fiilen çiğneyen birine göre tasarlayarak bir referandum ile resmileştirmek istediler.


Biz de bu ülkede Türkler ve Kürtlerden sonra en çok nüfusu bulunan halk Çerkesler olarak bu duruma elbette kendi görüşümüzce yorumlar katıyoruz.


Bu referandum da Çerkesler de iktidar için demir bilye olacak! Leblebi olmayı seçeceklerin ise bu durumu Çerkeslikten zerre ilgisiz ve alakasız olacaktır.


Türkiye’de Çerkesler de tüm halklar gibi onlarca fraksiyona bölünmüş, çeşitli hassasiyetleri olan gruplar halinde olabilirler. Ancak Çerkesler ne aptal, ne de hafızasız değiller!




Çerkesler Referandumda neden HAYIR diyecek sıralayalım!


1- Mevcut iktidar partisi ortadoğudaki Çerkeslerin hayatını cehenneme çevirdi!


Her ne kadar yandaş medyada kalem sallayan, kaleminden Çerkesler için bir kere bile hayır çıkmayan biyolojik Çerkesler bunu gündeme getirmemiş olsa bile, Fehim Taştekin’in makalelerinde ve ilgili bölgelerin yerel kaynaklarında Çerkeslerin neler yaşadığını sıkça duyduk. Hatta savaşın ilk günlerinde Türkiye’de bir federasyonlar komiteler hazırladılar ve ateş çemberinde kalmış Çerkesleri bölgeden çıkartmaya, Türkiye’de barındırmaya, Anavatanımıza yollamaya çalıştılar. Bugün Türkiye’nin bir çok kentinde Suriye’deki hayatı mahvolmuş Çerkes hemşerimiz bulunmaktadır ve Çerkesler kendi hemşerilerini görmezden gelemezler! Türkiye’nin Mit tırları ve daha nice şekillerde Suriye’deki ateşe benzin taşıdığı artık bir sır değil.. Türkiye’nin agresif dış politikası Ortadoğudaki Çerkesleri, dolayısıyla tüm Çerkesliği incitmiştir.


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


2- Türkiye - Rusya Federasyonu arasındaki uçak krizinin bir faturası da Çerkselere kesildi!


Türkiye diasporasında bu krizin etkilerini hissetmeyen Çerkes kaldı mı bilmiyorum,Çerkesler daha önce vizesiz girebildikleri anavatanına uçak krizinden sonra 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmeye başladılar. Anavatanına geri dönmüş ve orada yaşayan Çerkesler çok sıkıntılar çektiler.. ve tüm bu olanlardan sonra Türkiye, Rusya Federasyonundan özür diledi. Ancak Çerkesler anavatanına bugün dahi 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmek zorunda kalıyorlar. Krizden sonra anavatanına gitmek isteyen bir çok aile planını iptal etmek zorunda kaldı.. 3 kişilik aile 450 dolar vize ücreti ödüyor diye!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


3- Çerkes Çalıştayı Raporu dikkate alınmadı, esamesi bile okunmadı!


Çerkes Hakları İnisiyatifi 2012 yılında Kocaelinde bir çalıştay yaptı. Bu çalıştaya çok değerli insanlar katıldı. Çalıştay dönemin siyasi koşullarında demokratik açılım gerçekleşitiren hükümet tarafından dikkate alınmadı. TBMM’ne kadar giderek parti yöneticilerine Sonuç bildirgesini vermek isteyen çalıştay temsilcilerine bugün başkanlığı savunan MHP yönetimi tarafından “Bunlar tehlikeli talepler,Çerkeslerin böyle talepleri olduğuna inanmıyorum” diyerek veto geldi.  AKP yönetiminden Arınç ise Sonuç Bildirgesinde er alan taleplerle yakından ilgileneceğini ve başbakana ileteceğini söyledi. Ancak daha sonra Çerkes Ethem’le ilgili bir meclis komisyonu kurulmasını da sağlayacağını söyleyip yaptığı gibi: Hiçbir şey yapmadı.


Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


4- Suruç Katliamı aydınlatılmak bir tarafa üstü kapatıldı!


20 Temmuz 2015’de Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde savaş bölgesindeki çocuklara oyuncak ve insani yardım götürürken hain bir saldırı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümü üniversite öğrencisiydi. Bu saldırıda Çerkes halkından Ferdane ve Nartan Kılıç’ta hayatını kaybetti. Sinem Kılıç yaralandı. İktidar o günden bu güne kadar Suruç katliamını aydınlatmak için hiçbir çaba göstermedi, üstelik saldırıda yakınlarını kaybedenlere soruşturmalar açarak mahkeme salonlarında onları ikinci-üçüncü defa yaraladı. Çerkesler Ferdane’yi ve Nartan’ı asla unutmayacak!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


5- Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm bulunması, Çerkes soykırımının tanınması reddedildi.


Milletvekillerinin TBMM’ne sunduğu ve Çerkes sorunlarının araştırılması, çözüm bulunması. Çerkes soykırımının tanınması yönündeki tüm önergeler bugünkü iktidar partisinin etkili oylarıyla reddedildi. Gündeme dahi alınmadı!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


6- Adalet yürüyüşü şiarıyla başlayan ve sadece adalet talep edenlere hunharca saldırıldı!


20 Ağustos 2013 yılında Antalya’dan başlayarak İstanbul’a kadar yürüyerek gelen ve yürüyüş boyunca çoğunluğu Çerkeslerin oluşturduğu ekibe, İstanbul Gümüşsuyu mevkinde yolları kesildiği için kaldırıma oturup Çerkesce forum yapılırken çok sayıda polis saldırdı. Bu saldırı sonucu ekipten bir kişi sara krizine girdi ve tüm göstericiler hastanelik oldular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


7- Abhazya seçimleri sırasında polis kadıköy’deki seçim sandığına saldırdı!


24 Ağustos 2014 yılında Abhazya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Kadıköy’de kurulan ve Abhazya vatandaşlarının oy vermek için toplandığı binaya polis saldırısı oldu. Polisler Abhazya vatandaşlarının oy kullandığı sandığa el koydular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

8- TRT Çerkesce istiyoruz dilekçelerine: TRT Türkçe izleyin yanıtı!


Çerkes Soykırımı ve Demokratik Haklarımız için Mücadele grubunun başlattığı kampanya ile 1 ay boyunca BİMER üzerinden TRT Çerkesce kanalının açılması talep edildi. Bu taleplere “Kanallarımızdan TRT AVAZ Kanalı Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan, Türkçe konuşan insanların ve devletlerin ortak değerlerine vurgu yaparak Türk halkları arasında kültürel bir köprü olmanın yanında Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yönelik yayınlarla Türkiye’nin ve Türk devletlerinin, Türk insanının tanıtılmasını sağlamak, Türkiye ile diğer Türk devletleri arasında dil birliği oluşturmak kültürel ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur” şeklinde yanıt verildi.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

Dahası Çerkesler: Demokratik Cumhuriyet için ölürken “Türkçe” bilmiyorlardı. Demokratik Çoğulcu Parlamenter sistem Çerkeslere bu topraklardaki atalarının kanlarıyla kazanarak armağan ettiği bir yoldur!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


Çerkesi yok sayan, onu tanımayan, ona hakkını vermeyen, onun sözünü dinlemeyen “şimdi de Çerkesler mi çıktı” diye gocunan, sandıklarımıza el koyduran, kardeşlerimizi katleden, kardeşlerimizin hayatını zindana çeviren, Gürcistan’ı askeri hibelere boğup geleceğimize el koymak isteyen kişiye tek cevabı olacak:

#HAYIR

Jıneps Gazetesi Mart 2017 Köşemden...
Share:

Evet mi Hayır mı?


Türkiyeli Çerkeslerin hiçbir anlamda Türkiye gündeminden kopuk olmadıklarını defalarca açıklamış bir çok konuda Çerkeslerin Türkiye gündemine kendi kimlikleriyle katılmaları gerekliliğinden  bahsetmiştim.

Geçtiğimiz günlerde bir grup Çerkesin de içlerinde olduğu kendilerini "Kafkasyalılar" olarak tanımlayan bir grup referandum süreciyle ilgili inisiyatif alarak bir metin hazırlamış ve halka açık bir noktadan imzaya sunarak referandum sürecinde "evet" oyu kullanacaklarını ifade ettiler. Ben şahsen grubun inisiyatif alarak açıklama yapmasına kesinlikle karşı değilim, aksine onları "hepimiz" adına açıklama yapamayacakları konusunda hizalamaya çalışanları sığ buluyorum.

İlgili kampanyanın içeriği şöyle kenara dursun, genel açıklama yapma kalıpları üzerinden düşünüldüğünde; hiç kimse kendi toplumu adına açıklama yapmak için bütün toplumun onayını almak zorunda değildir, kaldı ki bugüne kadar hiçbir zaman bütün toplumun onayı alınarak yapılmış bir açıklama hatta antlaşma olmamıştır. Her açıklamaya ve her antlaşmaya muhalif olan, karşı çıkan birileri hep olmuştur.

Kaldı ki yukarıda bahsettiğimiz "Kafkasyalılar" isimli propaganda metni, referanduma "kafkasyalı" olarak değinmeyi bırakın, yaklaşmayı bile başaramayan; toplumdan ziyade iktidar zümresine "sizinleyiz" mesajı vererek cici gözükmeye çalışan, toplumda ise tam tersi tepki yaratan bir açıklama olması dolayısıyla; ben bu çağrının yapılmasından gayet memnun olduğumu belirtmek isterim.

Öte yandan bugüne kadar Çerkesler için bir çok siyasal faaliyetin içerisinde bulunmuş birisi olarak, yukarıda bahsettiğim anlaşmanın çağrıcısı ve imzacısı olan insanların "bütün topluımu" ifade edemeyeceğim konusunda eleştiri aldığımı da belirtmeliyim. Bugün ben onların beni çekmek istediği pasifizme değilde, onların benim bulunduğum aktivizme gelmeleri beni çok heyecanlandırıyor, çünkü tüm yaptıklarımı onların daracık ölçülerinde bile meşrulaştırmış oluyorum.

Onlar şöyle kalsın,

Kendisiyle şahsen hiçbir konuda derdim sıkıntım olmayan, dünyalar tatlısı Murat Özden ağbimin artık Çerkeslerin oyu beleş değil manası taşıyan yazısı üzerinden hep birlikte düşünmeyi öneririm.

Murat Ağbi daha önce parti kulislerinden işittiğini bize aktarırken Çoğulcu Demokrasicilerin "tarafsız" kalacağını duyurmuştu köşesinden. Biz hiç değilse Çoğulcu Demokrasi kulislerine dayalı yazılarında kendisinin verdiği bilgiyi doğru kabul ederdik. Fakat şimdi tarafsızlığın bir pazarlığa dönüştüğünü kendisinden okumak zorunda kaldık. Diyor ki; "Çerkeslerin eveti de hayırı da bedava değil."

O halde madem çetrefilli başlıklar çağında yaşıyoruz ve her birimiz kendi karakterini yansıtan sloganlar ile topluma iniyor, benim de sloganım " ÇERKESLERİN OYU SATILIK DEĞİLDİR" olsun.

Zira ortam bunu söylemek için çok müsait, bir tarafta kabından yedik, suyundan içtik diyerek evet diyeceğiz diyen bir güruh; Çerkes kimliğini, Kafkas kimliğini, İnsan kimliğini sadık bir çoban köpeği iktidarın tasmasına bağlamış, aynı sesle, aynı sebeple; evet diyor. Diğer tarafta ise defalarca tecrübe edinildiği halde, sanki hiç tecrübe edinilmemiş gibi oy "satılığa" çıkarılıyor.

Kim evet der, kim demez bunlar hep kişisel şeyler, Allah biliyor ya referandumda evet deyip ortamlarda hayır diyecek kişiler de az değil.

Belki ÇDP'nin dostu değilim, ama bu düşmanı olduğum anlamına gelmiyor. Tam da bu aradan yani dostu da düşmanı da olmayan aradan tüyo veriyorum.. Türkler ve Kürtler dışında temsil edilmediği iddia edilerek kurulan Çoğulcu Demokrasi Partisinin sadece Çerkesleri ilgilendiren bir talep karşılığında oy pazarlığı yapması büyük hata olur... ve ekliyorum; anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!

Birincisi TRT'de kendi anadilinde yayın yapılmayan tek halk Çerkesler değil...

İkincisi TRT'de Çerkesce yayın yapılmaması zaten başlı başına bir adaletsizlik. Adalet karşılığında bir mücadeleden başka bir şeyler verilerek sağlanabilecek bir şey değil.

Hali hazırda Çerkeslerin sadece ve sadece kendilerini ilgilendiren konulara dayalı olarak mevcut iktidara güvenmemeleri için bir çok sebep var, bunların en başında ise referandumla başkan olmak isteyen kişinin 12 Mart tarihinde bugün ki ÇDP'nin kurucu kadrosunu oluşturan ÇHİ'nin bir mitinginden sonra "Şimdide Çerkesler başladı" lafı var. Balkar Selçuk'un tabiriyle o gün bu laf "Küfür gibiydi"

Peki biz bugün bunu nasıl unutacağız? Bunun ilk muhatabı olarak siz nasıl unutmuş gibi yapacaksınız?

Damat Bülent'in kafasına kalpak takıp ağzından Pşevu hakkında iki mest edici kelam alarak onu yılın siyasetçisi seçip günlerce nara atan, daha sonraki genel seçimlerde aday adaylığını koyup ne hikmetse istediğini alamayanların ukteleri belli, belki bizim göremediğimiz başka şeyler aldılar belki de bir sonraki seferde almak istedikleri bir şeyler var ama sizin böyle birisi olmadığınıza da açıkçası inanmak isterim.

Şimdi sorular basit, cevaplar fırtına ama; basitçe düşünelim

Çerkesler neye dikkat ederek oy kullanmalılar? soru bu...

Yönetimdeki tüm gücü ve yetkiyi eline almak isteyen, Çerkeslerin bir eyleminden sonra "Şimdide Çerkesler başladı" yorumunda bulunan bir kişi Çerkeslere ne verebilir?

Türkiye'yi keskin hatlarla kutuplaştıran, kendisinden olmayan hiç kimseye nefes aldırmayan bir kişi Çerkeslere ne kazandırabilir?

Fetullah Gülen'e methiyeler düzen, özledik diyen, onu devletin içinde kendi elleriyle kadrolaştırıp darbeye teşebbüs edecek güce getirdikten sonra onu terör örgütü ilan edip, o örgütle mücadele etmek için ohal ilan eden ve bu süreçte muhalif tüm kesimleri baskılayan birinin Çerkeslere nasıl bir faydası olur?

Çerkeslerin de Türkler kadar, Kürtler kadar; adalete, özgürlüğe ve barışa ihtiyacı yok mu?

Peki barışı ayakları altında çiğneyen, savaşı körükleyen bu kişiyle neyin pazarlığını yapacağız?

Taşıma suyla değirmen dönmez, atalarımızdan miras kalmış çok fazla şeyi kaybettik belki ama bir nasihati kulağımıza küpe yapalım: Candan önce onur gelir!



Share:

Demokrasi görünümlü Darbe pratiği

15 Temmuz gecesi yaşananları herkes bir defa düşündü "kurgu muydu?" diye. Bunu yazanlar ve konuşanlar da oldu her kesimden ve bugünde birileri hala 15 Temmuz gecesi yaşananlar üzerine "eğer gerçek olsaydı" üzerinden bir şeyler yazıyorlar ve konuşuyorlar. Şuana kadar o kadar olasılık üzerinden düşünceler kaleme alındı ki ben bu konuda yazacak hiçbir yan bulamadım. Ne yazarsam yazayım, birisinin yazdığı veya söylediği bir şeyin tekrarı olacağı kesin.

Ama benim aklımda dönüp dolaşan başka bir şey var. 16 Temmuz. Bana öyle geliyor ki, 15 Temmuz gerçekten de birilerinin sandığı gibi iktidarın kurgusu değildi, ancak iktidar 16 Temmuz günü kıl payı sıyrıldığı askeri darbe girişimini yok etmek yerine ona kendi lehine müdahale etti ve dizginlerini eline alarak aylarca düşünüp bir türlü hukuki altyapısını hazırlayamadığı bir yönetim biçimini Türkiye'de yürürlüğe soktu.

Üstelik iktidar ta en başından bu yana uzmanı olduğu mağdur edebiyatı için her türlü kıvıracak bir zemine de sahipti. Sonuçta artık darbeyle indirilmeye çalışılan bir iktidarı oynuyorlardı. Mağdurlardı. Argümanları oluşmuştu. 16 Temmuz günü; "Tehlike devam ediyor" diye bir başlık açtılar ve "birlik olmalıyız" dediler. Bir miting düzenlediler; bir "ruh" yarattılar. Anlayan işte ta o zaman anladı; darbecilere "ne istedilerse verenler" ile, darbecilerin adayının çatısı altında birleşenlerin yarattığı o "ruh" bize zifiri bir karanlık olarak çökecekti. 

Velhasıl darbe girişimi yapanların bağlı olduğu örgütün devlet içerisindeki olağanüstü yapılanmasına dikkat çekilerek bir OHAL ilan edilmişti bile. Hissedenler tam o an hissettiler; kısa bir film gösterisinden sonra kararacak "demokrasi sahnesini". Bunlar hep yazıldı, çizildi. Tahmin edilmesi zor değildi zaten. 

İşte o sebeple başbakan çıkıp OHAL'i bizlere tam şu cümlelerle aktarıyordu: "OHAL'i kendimize ilan ettik."  Diyeceğim o ki, o gün bu açıklamayla yüreğine su serpilenler; gidip istedikleri kadar morarmakta özgürler.

Bu saatten sonrası; içinde kendi parçası bulunan şu meşhur "ruhu" tırtıklamakla düzelmeyecek. Tırtıklayanlar da bunun farkındalar, onların ki de kendi içlerindeki sosyal demokratları rahatlatma senaryolarından ötesi değil artık.

Çünkü bugün o ruhun karanlığı yaydan fırlayan bir ok. Bu yayı geren iktidar olsa bile, sizde yenikapı da gerilmiş o yaydan ötesi olmayacaksınız. 

İlk günden bu yana hedef biziz, direnen de biziz. Dün evet diyerek bugün hayır okuyanlar değiliz. İlk günden bu yana aynı şeyleri tutarlılıkla söylüyoruz. Bugün ise bu yüzden en çok bizleri susturmak istiyorlar. Kendi emeklerimizle inşa ettiğimiz basın/yayın organlarına saldırıyorlar; 16 temmuz günü yürürlüğe giren: demokrasi görünümlü, darbeci zihniyetli ittifakları ifşa olmasın istiyorlar. Televizyonlar, Gazeteler önündeki "it dalaşlarının" kapılar kapandığında nasıl bir samimiyete dönüştüğünün görülmesinden, bunun yazılmasından korkuyorlar.

Hiçbir darbe bize huzur vermedi, biz de hiçbir darbeden medet ummadık. Tarihleri darbecilerin arasında oluşanlar ile her darbede bedel ödeyenler fil gibi ortada. Bir darbede olması gereken herşey bugün Türkiye'de yürürlükte.

Bize düşen ise, herşeye rağmen gerçekleri söylemek ve belli ki işimiz bu sefer de çok zor fakat tarihimiz de hiç kolay bir gün yaşayamamanın avantajlarına nailiz. Bu karanlığı da yaracağız, yarına elbet güneş olacağız.




Share:

Adalet KHKitlendi!


Hükümetin devletin kendisine ilan ettiğini savunduğu OHAL her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor, demokrasiye karşı girişilen askeri darbeye karşı mücadele demokrasiye karşı girişilen sivil bir darbeye dönüştü; halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanları yerine, devlet istediği kişiyi belediye başkanı olarak atamak üzere harekete geçti ve geçtiğimiz ay haftalarca meydanlarda demokrasi nöbeti tutanlar için bunun bir değeri yok. Görünen o ki bu ülkede herkesin kendi demokrasisi var. "Kendine müslüman" tanımına cuk diye oturan "kendine demokrat" tanımı bu ülkenin sosyolojisine giriyor.

Hiç kimse asıl meseleyi konuşmuyor, gerekli olan soruyu sormuyor!

Herkes darbeye karşı sivil direnişten kendine kahramanlar yaratırken, Çerkesler de bunun çok gerisinde değiller. Darbenin seyrini değiştiren Ömer başçavuştan, darbeye onay vermeyen Abidin paşaya - köprüde asker kurşunuyla katledilen baba-oğul Olçok'lardan, Bursa'da öldürülen komiser Bırs'a kadar bir liste Çerkeslerin bu ülkede demokrasiye akıttıkları kanlar olarak dilden-dile dolaşıyor. Ancak hiç kimse bugün isimleri Çerkeslerin demokrasi şehitleri olarak toplumsal hafızamıza işleyen bu insanları ölüme sürükleyen siyaseti sorgulamıyor. Darbecileri, cüretkarlaştıkları mevkilere elleriyle taşıyanlar ve onlara "ne istedilerse verenler" "kandırıldık" diyerek aklandıklarını iddia ederek ellerine-paçalarına bulaşan şehitlerimizin kanlarının hesabını vermekten kurtulmak istiyor. İşin acı tarafı; biz de onlara bu fırsatı sunuyoruz. Böyle demokrasi havariliği de, demokrasi tarihine "destan" olarak lanse edilmek isteniyor. Halbuki olsa olsa "utanç" olarak girebilir.

Herkes tetikçinin peşinde ama tetikçiler birer figüran.

"Kral çıplak" diye bir tabir vardır. Çok şey anlatır. Kral çıplaktır ama kimse söylemeye cesaret etmiyordur. Türkiye'yi daha iyi anlatan bir hikaye kalmadığına inanıyorum. Daha düne kadar El-Kaide bağlantılı gruplara gönderdiği silahlar deşifre olduğunda, bunu deşifre eden gazetecileri hep bir ağızdan susturmak için "adaleti iktidarin fahişesi" yapan bir yönetim anlayışı, gerçekleri karanlıkta bırakmamak için gazetecilik onurunu bu ülkedeki bütün ağırlığına rağmen sırtlayan gazete ve gazetecileri cezaevlerinde tecrit altında tutan bu yönetim anlayışı "fahişesine dönüştürdüğü adalete" bile yetinmeyerek ülkede adaletin tiyatrosunu dahi askıya alıyor. Üstelik bunu "kendine ilan ettiğini" söyleyerek, söylem-eylem tutarsızlığı ile "kendisinden olmayan" herkese karşı kullanıyor. Bir zamanlar devletin kapısı olarak işleyen cemaat kapılarının bırakın içinden geçenleri, yanından geçenlere selam verenlerinin-selam verenleri dahi adalet tiyatrosuna ihtiyaç olmadan suçlu muamelesi görebiliyor. Bu haksızlığı yaparken dahi adil olunamıyor üstelik. Memurluktan ihraç edilen hiçbir memurun, Fetullah ile devletin başındaki zat kadar fotoğrafını bulamazsınız yeryüzünde. Hiç kimse Fetullah'a "ne istediyse vermemiştir" üstelik. Kaldı ki hükümeti kuran iktidar partisi içindekilerin ilişkilerini söylemeye sayfalar bile yetmeyecektir. Herkes tetiği çekeni linç ediyor ama, tetiği çekenler demokrasiye karşı girişilen bu darbenin sadece figüranlarıdır. Asıl suçlular ise dün ilgili cemaati göklere çıkaran köşe yazarları, onlara ihaleleri veren kamu müdürleri, istediklerini veren devlet erkanıdır. İşte Kral böyle çıplaktır ki; kral çıplak deme ihtimali olanların bili kalemi kırılmış, dört duvar arkasına hapsedilerek toplumdan izole edilmiştir.

Kral çıplak diyenler için risk giderek büyüyor!

15 Temmuz'dan daha hemen sonra, aynı gün başladılar saldırmaya çok önceden devleti cemaate ısmarlayanlara yıllardır karşı çıkanlara. Cemaati valiliklere, kaymakamlıklara, emniyet müdürlüklerine, okullara dolduranlara soru soranlara "demokrasi düşmanı" diye linç kampanyalarına saldırdılar ilk önce. İlk günden "kral çıplak" demenin bedeli olacağını hissettirdiler. Buna rağmen "kral çıplak" diye bağıranlar oldu. Yeni kapıda kral meydana çıktı. Çırıl çıplaktı; ellerinde darbe gecesi ölen herkesin kanı da vardı, güneydoğuda taş üstünde taş bırakmamanın tozu da, Taybet ananın kuruyup taş gibi olmuş kanı da. Berkin Elvan'ın ahı, Ali İsmail'in, Ethem Sarısülük'ün acıları da vardı. Ama kimse orada söz de bir ruh; bu ülkeye kara duman gibi çökerken; devletin dörtte üçü el ele vermiş susuyordu.

Dün "Kral çıplak" diye bağıranlar bugün de devam ediyorlar "Kral çıplak" diye bağırmaya. Onlar da dün "kral çıplak" diye bağıranlara nasıl saldırıyorlarsa, daha vahşi biçimde saldırıyorlar bugün "Kral çıplak" diye bağıranlara.

Ey halk, Size Nihat Berham'ın "Haykır acını ey halk" şiirinin bir bölümüyle de seslenmiş olayım!


"Bu direniş senin için ey halk / Bu çığlık senin kollarınla / Yıkılsın şu köhne dünya / Ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı / Bir yol kavşağındasın fakat / Mutlaka değişecek kaderin / Bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda yürüyen şu yoksul çocuk / Bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar / Bunu bekliyorzincirin oyduğu bilek / Bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan / Bunun için en gençlerimizi ölümle tanıştırdık  / Kuşan kendini artık, / Biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla / Ey halk, haykır acını; bu karadumanı dağıt" 
Share:

Türkiye'yi siz böldünüz.

Sabah-akşam yarattığınız algı, devletin ve onun sermaye sınıfının tüm araçlarıyla her yerde aptal bir propaganda yürütüyor. Bu propaganda dolayısıyla etkileşime geçirdiğiniz kitleler ile kendinize bir meşruiyet kazandırdığınızı düşünüp kendi hukukunuzu bile çiğnercesine bizlerin üzerine çöküyorsunuz.

Bütün amacınız gerçekleri karanlıkta bırakmak, çünkü hiçbir gerçek sizi aklamıyor. Siz kendi hukukunuzda bile suçlu olmanın yarattığı korku içindesiniz, öyle bir panik içindesiniz ki; nasıl dün her tükürdüğünüz bugün kendi yüzünüze yapışmışsa, bugün de her tükürdüğünüz yarın kendi yüzünüze yapışacak.

Dahası da var, kendi tarumar ettiğiniz hukukun enkazları arasında sıkışacaksınız, bir deyişle "kendi pisliğinizde boğulacaksınız" haberiniz bile yok.

Nereden tutsak, elimizde kalıyor varlığınız.

Bizi emperyalizmin maşası olmakla suçlayan, NATO müttefikleri sizsiniz. 

Bizi darbeci olmakla suçlayan, Kenan Evren'in yetiştirmeleri sizsiniz.

Bizi Fetöcü olmakla suçlayan, ona mevki-makam kazandıran devletliler sizsiniz.

Bizi bölücü olmakla suçlayan, ülkeyi bölen en büyük bölücüler sizsiniz.

Ne zaman her yeri bayraklarla donatsanız, bir şeylerin üstü kapanıyor. Bu mu sizin bayrağa olan sevginiz? Bu mu bayrağın sizin gözünüzde temsil ettiği şey?

Kendi okullarınızda insanların gözlerini bayraklarla kapatacak eğitimler verdiğiniz için mi eminsiniz; ortaya bayrak koyduğunuzda gözlerin köreleceğinden? Bugün devletin ve sermaye sınıfının tüm araçlarıyla kendinize kazandırdığınızı düşündüğünüz meşruiyet sahte. Bu sahte meşruiyetin ömrü kısa ve bedeli ağır.

Bedelini halka ödeteceğiniz için mi bu kadar rahatsınız?

Algı yaratmak ve yönetmekteki beceriniz sizin başarınız olmasa bile bunu şuan için iyi yaptığınızı kabul ediyorum. Tekelenizdeki kitle iletişim araçlarının istediğiniz algıları anlık olarak halka aktardığının da farkındayım. Farkındayım bugün sıkışsanız tıpkı "Süleyman Şah Türbesinden Türkiye'ye iki füze atıp" açabileceğiniz diğer sahte meşruiyet alanlarının ve yapabileceklerinizin.

Zaten on yıllardır, varlığınız bizim için bu tiyatrolarınızdan fazlası değil. Adaletiniz de öyle, hukukunuz da, demokrasiniz de.

Siz ülkeyi kafanızdan bölmüşsünüz, fiile geçirmişsiniz.

Ankara'yı temsili demokrasiyle yönetirken, Diyarbakır'ı cunta ile yönetmiyor musunuz zaten? Zaten İstanbul'da belediyeleri halk seçerken ve siz buna demokrasi derken, Hakkari'deki belediyelere memur atamak istemiyor musunuz?

Kızılcahamam kafilesinin devlet ile ilişkisi, arz-talep mekaniği, hafifletilmiş bürokratik işlevselliğiyle, Artvin halkının ki eşit mi?

Benim annem devlette yarım asır çalışıp bana motorsiklet bile alamazken, birilerinin çocuklarına gemicikler alabilmesi neyi temsil ediyor?

Bu ülkeyi, sosyal, siyasal, ekonomik, yönetimsel, biçimsel, fiziksel, zihinsel olarak, her alanda, parça parça siz böldünüz, hepsinin üstünü de bayrakla örttünüz; şimdi faturayı kesecek birilerini arıyorsunuz.

Yine bayrağınız ellerinizde, yine bir şeylerin üstünü örtme peşindesiniz ama; gerçeklerin ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu vardır. Hayat bunu size defalarca göstermesine rağmen, siz akıllanamadınız. "Hatanın neresinden dönerseniz kâr" dediniz, hatalarınızdan yine hatalara döndünüz. Her şey yine ortaya çıkacak ve "Gerçekler Karanlıkta Kalmayacak".
Share:

Türkiye'nin demokrasisi, Sonra çıkar oligarşisi..



"Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar" sorusuydu, AKP mi Fetö'den çıktı, Fetö mü AKP'den çıktı sorusu.. velhasıl "besle kargayı" demeye vicdanım el vermiyor, çünkü kimin karga olduğu konusunda ciddi endişelerim var. Emin olduğum tek şey halkın gözü güzel oyuldu.

Devletin kuruluşundan bu yana; oligarşi düzeni hiç değişmedi. Oligarklar kendilerine "milliyetçi" bir cephe kurdular ve sürekli düşmanlar üreterek bu cepheyi beslediler.  Bu oligarklar çoğu defa birbirleriyle kavgalar da etseler, hiçbir kavgaları ilkesel bir tutum üzerinden ilerlemedi. Herşey çıkarlar üzerine kuruluydu, CHP, AKP'nin devletin bütün kurumlarında kadrolaşmasına şiddetle karşı çıkıyordu, ancak bunu AKP'nin devletin bütün kurumlarından CHP'lileri etkisizleştirmesi yüzünden yapıyordu.

MHP her ara elemandı. İktidar kimde olursa olsun, onla gizli ya da açık bir ittifakı vardı.

Tarih dün gibi ortada, biz de hafızasız değiliz..

Türk oligarkları bir kez daha milliyetçi bir mutabakat etrafında uzlaştılar. Çünkü çıkar üzerine kurulu politikalarla yönetilen devletin, can alıcı sorunları gün 15 Temmuz'da ortaya çıktı ve halka bedeller ödetti. Bu sürecin iyi yönetilmesi, 15 temmuz'da halka bedel ödettirenlerin devlet içinde bu kadar güçlü olmalarını sorgulamamaları açısından gerekiyordu. Bu gereklilik etrafında önce tüm oligarklar  sarayda toplandılar, pazarlıklarını yaptılar, uzlaştılar ve yenikapı'da yapacakları şov için hazırlanmaya başladılar.  Siyaset ortamından çıkardığımız en net sonuç bu.

Şimdi bu oligarklar, uzlaştıkları milliyetçi mutabakat dışında kalan herkesi hedef tahtasına oturttular ve halkın parasıyla besledikleri memurlarıyla, onların silahlarıyla, onların medyalarıyla; seçilmiş veya seçilmemiş, sesi çıkan ve etkili olan her muhalif yapıyı tahrip etme planını başlattılar.

Ölümlerin üstüne Türk bayrağı,
Oligarşinin üstüne Demokrasi örtüldü;
ve tek tip devlet; bütün farklılıkları ezmek için çalışmalara başladı.
O halde, herkes  şunu bilsin ve asla unutmasın! Farklılığımızı ezdirmeyeceğiz, teslim olmayacağız. Anayasal haklarımızla siyasal vekalet verdiklerimizi, devletin silahlarına teslim etmeyeceğiz.

Oligarşiye karşı Demokrasi, Savaşa karşı Barış.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler