Gençlerle beyin fırtınası hakkında




İstanbul'da bir ahali sonunda gençlerin farkına vardılar ve onlara sorular sormaya başladılar nihayet. Yakın Çerkes tarihinin reel hayatta gençliğe yönelik yaptığı başarılı bir uygulama bu. Üstelik tam da genel saha çalışması. Falanca Çerkes gençliği, filanca Çerkes gençliği diye ayırmamışlar gençleri. Dolayısı ile memnun olmamak benim için mümkün değil, Allah bu organizasyona emek verenlerden razı olsun. Günümüz "iletişim" çağı olarak tabir edilir ancak iletişim hep sanal aleme hapsedilmiş. Bu o kadar faydasız ve hatta zararlı ki; gençliğe yönelik "iletişim" çalışmalarının mutlak suretle sanal alemden reel hayata taşınması elzem. Zira sanal alem insanın sorumluluk bilincini köreltiyor, onu kültürsüzleşmeye teşvik ediyor ve ayıba da çok fazla cesaret veriyor. Yüz yüze kullanılması hala imkansız olan kelime ve cümleler sanal alemde hunharca kullanılmaktan geri durmuyor. Üstelik gençlik, yani yeni nesil... köy görmemişleri dahil neredeyse hepsi kentli ve kentte bir çok alt kültür ile etkileşim halindeler. Yani kendi kültürel değerlerinin dışına çıkmayı da iyi biliyorlar. Biz tabi onları mapusluk gibi kendi kültürel sınırları içerisinde tutmaya zorlayamayız ancak bazı kültürel değerlerimizin de kendi iç tartışma dinamiğimiz de bize klavuz olması; karşılıklı saygı ve diyalog için biz Çerkeslerin özel aracı olduğunu da hep hatırlamak gerekir.

Bilmiyorsanız söylemeliyim ki, bende Çerkes zamanına göre hala genç denen nüfuz içindeyim. Yukarıda tabir ettiğim biçimle de anlatmam gerekirse köy görmemişler arkadaşlarımdan bir tık daha eskiyim. Yani bir Çerkes camiasının içine doğdum, orada 9 yaşıma kadar büyüdüm ve sonra kentli oldum. Çok köylü sayılmam ama tam kentli de olmadığım da aşikar. Geçen sene ekim ayında bir yazımda konumuzla ilgili olan şöyle bir kısımdan bahsetmiştim:

Ben kendimi bildiğimde herkes bana "Sen Çerkessin!" diyordu. Çerkes olmak öyle kan meselesi değildi, babam Hasan Apiş diye ben Canberk Apiş olamazdım. Canberk Apiş olmalıydım, hak etmeliydim. Çerkesliğimin damarımda akan kandan, resmi nüfusa göre babamdan aldığım soydan olmadığını bilmeliydim. O küçük yaşımda, her türlü haylazlığa ve yaramazlığa rağmen sorumlu olduğum alanı bilmeli ve sorumlu olduğum şeyleri yapmalıydım. Reyhanlı bana, bir adamın soyundan çalarak Çerkes olmayı değil; bir toplumun okulunda hak ederek Çerkes olmayı öğretti.
Dolayısı ile köylü-kentli ya da yarı kentli diye bu ayraca neden takıldığımı anladığınızı varsayıyorum. Kent yukarıda alıntıladığım o bölümün dışında yaşanabilecek bir alan sundu gençlere. Bunun gençler için avantajları da oldu fakat dezavantajları çok daha fazla oldu.

Çerkes toplumu son 20 yıl öncesine kadar son derece içine kapanık bir şekilde yaşadı. Bu durumdan kazanabildiği, koruyabildiği hiçbir şey olmadığını için gelişti diyebilmem mümkün değil. Çünkü korunması gereken çok şey kaybedilirken, kaybedilmesi gereken çok şey de korundu bu durumdan ötürü. Zamanın "anda" bulunan bir ruhu vardır ve Yunan filozof Heraklitos'un çok güzel anlattığı üzere bu ruh içinde "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" der. Çerkes toplumu içine kapanık olarak bu değişimin içerisinde Çerkes olarak duramamıştır, ancak Çerkes olarak içinde bulunmadığı bu değişimi yaşamak zorunda kalmıştır. Eğer ki bu değişimin içerisinde Çerkes olarak bulunabilseydiler, o zamanın gençlerinden bu zamanın gençlerine Çerkes elinden geçmiş bir değişim hareketi geleneğin içinde bulunabilirdi. Oysa bugün içine kapanık köylerin kabuğunun içeriden kırıldığı ve köylerden kentlere göçenlerin ikinci nesil jenarasyonlarının kendilerini içinde Çerkes olmayan bir değişimin içine bıraktıları ne yazık ki bir hakikat.

Bu değişimin öncesiyle yaşayıp şekillenmiş bugünün orta yaş üstünün gençlikle arasındaki problemin özü bundan ibaret. Oysa bugünün mimarı o zamanın gençleri değil miydi? Fakat artık bugünün gençliği bu durumu yanlış yorumlayarak tarihi yargılamaya saplanıp kalmamalı. Bugüne kadar edindiğin tecrübeye dayalı olarak şöyle söyleyebilirim: İhtiyarlar hep geçmişi yaşamak ister fakat gençliğin vazifesi geçmişi gelecekle buluşturmaktır. Hiçbir engel aşılmaz, hiçbir zorluk çekilmez değil. Üstelik bugün vaziyetimiz gereği Çerkesleri sadece geleceğe değil, hem bugüne hem de yarına bağlamak zorundayız. Belki Çerkes tarihindeki en kritik dönemlerden birinde olduğumuzu düşünüyorum.

Bu anlamda gençleri çağırıp herhangi bir konuda "siz ne düşünüyorsunuz" demek, bugüne kadar Çerkes camiası içinde olanlar göz önüne alındığında öyle basit ve önemsiz bir olay değiller. Öyle ya, herkes ağzını açtığında gençlerin öneminden kendi eğilimine göre bir şekilde bahsetmektedir ancak yine herkes gençleri bir yere çağırıp siz ne düşünüyorsunuz dememektedir.

Toplumumuzdaki en büyük hatalardan birisi, hemen sonuç beklemektir. Olagelen herşeyden bir sonuç bekleniyor. Bu sadece bu konuyla kısıtlı değil, kültür yapısal veya siyasal... Kültür yapılsal veya siyasal faaliyetler içerisinde bir şekilde olan bütün arkadaşlarımız şöyle düşündüğünde, bu yapının veya faaliyetin içerisindeki en büyük demoralizasyonun başlangıç evresindeki sonuç beklentisi olduğunu göreceklerdir. Oysa toplumun kendisinin bir tarih ürünü olduğu düşünüldüğünde, toplumu ilgilendiren herhangi bir meselede sonuca ulaşmanın zaman alacağı hemen anlaşılır. Ben şahsen hem bu hemde buna benzer tüm faaliyetlere katılan akranlarımın henüz başlangıçtan sonuç çıkarma eğilimine girerek demoralize olmalarını hiç tavsiye etmem. Zira bu tutum yalnızca ilgili faaliyeti değil, faaliyetle birlikte umutsuzluğa tekrar itilen bir çok genç arkadaşımızı olumsuz yönde etkiler.

Gençlere söz vermek bir usül olarak Çerkesler açısından her yönüyle iyidir, birincisi gençlere "sizi dinliyoruz" ve dahası "önemsiyoruz" mesajı vererek onları cesaretlendirir. Başlangıçta hangi sorunun sorulduğunun veya bu sorulara hangi cevapların verildiğinin pek önemi yok. Önemli olan bu usulü tutarlılaştırmak ve toplumun tartışan dinamikleri arasına gençliği sokabilmektir.

Ne yazık ki ben ilgili toplantıya son günlerde yaşadığımız üzücü sebeplerden ötürü katılamadım, ancak katılan bir arkadaşımızın verdiği bilgiler ile nasıl geçtiğiyle ilgili özet bir bilgi alabildim. Diliyorum ki bu toplantılar artar, bu toplantılara katılan kesimler çoğalır ve farklı fikirler aynı salonlarda, aynı amaçlar için birbiriyle buluşur. Gençliğin toplum içinde belirleyici bir rol edinmesi de benim açımdan bu amaçlardan birisi olacaktır.

Yukarıda ikinci satırda ifade ettiğim gibi Çerkes yaşına göre hala genç sayıyorum kendimi. 30 yaşımı doldurmama daha 2 ay var sonuçta...  Dolayısı ile ilk toplantıda sorular sorulara buradan yanıt vererek kendimi uzaktan da olsa bu fırtınaya dahil etmek isterim.

İlk toplantıdaki usule göre kendimi tanıtıp 4 soruya yanıt veriyorum.

Ben Apiş Canberk, Hatay Reyhanlı doğumluyum. Şuanda işsizim ancak mesleki olarak işçiyim. Sosyal ve siyasal açıdan kendimi Çerkesliğin içerisindeyim ve toplumsal tüm alanlarımızda çeşitli şekillerde faaliyet yürütüyorum.
1 Çerkes denildiğinde aklıma ilk gelen şey; rahmetli nenemdir. Rahmetli nenem Pihava'lardan Guga'dır. Neden nenem olduğunu açıklamazsam benim için Çerkes denildiğinde aklıma gelen ilk şey havada kalacak. Nenem 100 yıldan fazla yaşadı, dolayısı ile sürgünden sonraki yakın jenarasyonlardan. Nenem ancak giriş seviyesi kadar Türkçe bilirdi. Onu da bizden torunlarından öğrendi. Suriye'de yıllarca yaşadı. Golan tepeleri için verilen savaşı gördü yaşadı. Eşini (dedemi) ölü yığınları arasında çok aradı. Ömrünce etkisinden kurtulamadı. Geceleri uyurken odasının kapısının altına ıslak havlu koyardı, anahtar deliğini bezlerle örterdi. Kendisine, kimliğine, coğrafyasına ait olmayan bir savaşı bütün ömrünce yaşadı, izlerini hiçbir şey kapatamadı. Bugün Türkiye'de Çerkes denildiğinde aklıma bunlar geliyor.
2 Çerkeslik bir atasözümüzde belirtildiği üzere benim için "insanlığı" ifade ediyor. İnsanı diğer mahlukatlardan ayıran özelliği bilgiyi aktarmasıdır. Toplumlar bin yıllarca edindikleri tecrübeler ile edindikleri bilgileri bir sonraki nesillere aktararak var olmuştur. Baharın ne zaman geleceği, yazın ne zaman biteceğinden tutun, birlikte yaşamı organize kılacak kültürel normlara kadar bugün adına gelenek denen herşey insanlığın bizim coğrafyamızda bir arada bin yıllarca yaşayarak edindiği bilgiler topluluğudur. Dolayısı ile Çerkeslik yalnızca benim için değil, esasta hepimiz için tarihi bir bellek, binlerce yıllık bir uzlaşı, organizasyondur. Bizleri birbirimize karşı sorumlu kılan ve organize olabilmemizin önünü açan, birbirimizin kalbine dokunmamıza olanak veren en kısa yoldur.
3 Dil bir toplumun türküsüdür, ağıdıdır, ninnisidir. Şakasıdır, kavgasıdır. Feryadıdır, duasıdır... Dil bir toplumun kalbidir.
4 Biliyorum diyecek kadar bilmiyorum ne yazık ki, her gün daha fazla öğreniyorum.












Share:

Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!



Haziran seçimlerinde aldığı darbeyle sersemleyen iktidar; milliyetçi alamete öyle bi yapıştı ki tek politikası kıyamet oldu ve bundan asla kopamadı. Türkiye o günden sonra neredeyse bir gün bile normal yaşanılmadı. Normal yaşadığını iddia edenler açık seçik yalancı madrabazlardan başka kim olabilir ki zaten?


Artan terör eylemleri ve belki hayat boyu unutamayacağımız suruç, ankara katliamları… hepsi sivil, yüzlerce insan.. onlarca üniversite öğrencisi.. iç savaştan farkı olmayan çatışmalar, ölen onca gencecik askerler.. Neresi normal olabilir? Bu ülkede her kesimden, her  görüşten, her yaştan kaç kişi öldü sayabiliyor mu acaba, herşeyi normal bulanlar?


Yalan hamallarının bile beli büküldü artık bu gerçekle, varsın içimizden çeşit çeşit üç beş cibilliyetsiz hala “normal” gibi davransın tüm bu olup bitene! Bu gazetede yayınlanacak yazım, bir de daha önceden kendi günlüğümden yayınlayacağım yazım olacak.. eğer önceden yayınlanmış yazımı okuduysanız bu onun Çerkeslere açılan parantezi, eğer okumadıysanız bu yazının bir de geneli kapsayan bölümü olacak, dilerseniz okursunuz.


Haziran seçimlerinden sonra milliyetçi alamet ile ilkesel koalisyona dönüşen iktidar, yıllar öncesinde kandırılırken her türlü fırsatı ve imkanı tanıdığı terör örgütünün iğnesi kendine batınca çılgına döndü ve Türkiye’yi OHAL ile yönetilen bir ülkeye dönüştürdü.


Türkiye hem kendi anayasasını çiğneyen hemde uluslararası hukuku da hiçe sayarak yönetilmeye başlanan bir ülke oldu, kaldı ki zaten bunu anayasayı çiğneyen, uluslararası hukuku tanımayan kişi “fiilen” olarak ifade de etmişti. 15 temmuzdan sonra ise Türk oligarkları bir araya gelerek bir ruh ilan ettiler, bunlardan bir kısmı bugün yaşayacağımız bu anıların temelleri atılırken bu koalisyona ne kadar maşa olmuşsa da, bu işin sonunun kendisine ve dahası bu ülkede yaşayan her insana yansıyacağını keşfederek taraf değiştirdi. Beter ile ondan da beteri uzlaştılar ve ülkedeki bu hukuksuzluğu, bu anayasal suçu aklamak için el ele verdiler. Hukuki sınırlarına çekilmesi gerekenleri yerine çekmek yerine, hukuku bu sınırları fiilen çiğneyen birine göre tasarlayarak bir referandum ile resmileştirmek istediler.


Biz de bu ülkede Türkler ve Kürtlerden sonra en çok nüfusu bulunan halk Çerkesler olarak bu duruma elbette kendi görüşümüzce yorumlar katıyoruz.


Bu referandum da Çerkesler de iktidar için demir bilye olacak! Leblebi olmayı seçeceklerin ise bu durumu Çerkeslikten zerre ilgisiz ve alakasız olacaktır.


Türkiye’de Çerkesler de tüm halklar gibi onlarca fraksiyona bölünmüş, çeşitli hassasiyetleri olan gruplar halinde olabilirler. Ancak Çerkesler ne aptal, ne de hafızasız değiller!




Çerkesler Referandumda neden HAYIR diyecek sıralayalım!


1- Mevcut iktidar partisi ortadoğudaki Çerkeslerin hayatını cehenneme çevirdi!


Her ne kadar yandaş medyada kalem sallayan, kaleminden Çerkesler için bir kere bile hayır çıkmayan biyolojik Çerkesler bunu gündeme getirmemiş olsa bile, Fehim Taştekin’in makalelerinde ve ilgili bölgelerin yerel kaynaklarında Çerkeslerin neler yaşadığını sıkça duyduk. Hatta savaşın ilk günlerinde Türkiye’de bir federasyonlar komiteler hazırladılar ve ateş çemberinde kalmış Çerkesleri bölgeden çıkartmaya, Türkiye’de barındırmaya, Anavatanımıza yollamaya çalıştılar. Bugün Türkiye’nin bir çok kentinde Suriye’deki hayatı mahvolmuş Çerkes hemşerimiz bulunmaktadır ve Çerkesler kendi hemşerilerini görmezden gelemezler! Türkiye’nin Mit tırları ve daha nice şekillerde Suriye’deki ateşe benzin taşıdığı artık bir sır değil.. Türkiye’nin agresif dış politikası Ortadoğudaki Çerkesleri, dolayısıyla tüm Çerkesliği incitmiştir.


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


2- Türkiye - Rusya Federasyonu arasındaki uçak krizinin bir faturası da Çerkselere kesildi!


Türkiye diasporasında bu krizin etkilerini hissetmeyen Çerkes kaldı mı bilmiyorum,Çerkesler daha önce vizesiz girebildikleri anavatanına uçak krizinden sonra 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmeye başladılar. Anavatanına geri dönmüş ve orada yaşayan Çerkesler çok sıkıntılar çektiler.. ve tüm bu olanlardan sonra Türkiye, Rusya Federasyonundan özür diledi. Ancak Çerkesler anavatanına bugün dahi 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmek zorunda kalıyorlar. Krizden sonra anavatanına gitmek isteyen bir çok aile planını iptal etmek zorunda kaldı.. 3 kişilik aile 450 dolar vize ücreti ödüyor diye!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


3- Çerkes Çalıştayı Raporu dikkate alınmadı, esamesi bile okunmadı!


Çerkes Hakları İnisiyatifi 2012 yılında Kocaelinde bir çalıştay yaptı. Bu çalıştaya çok değerli insanlar katıldı. Çalıştay dönemin siyasi koşullarında demokratik açılım gerçekleşitiren hükümet tarafından dikkate alınmadı. TBMM’ne kadar giderek parti yöneticilerine Sonuç bildirgesini vermek isteyen çalıştay temsilcilerine bugün başkanlığı savunan MHP yönetimi tarafından “Bunlar tehlikeli talepler,Çerkeslerin böyle talepleri olduğuna inanmıyorum” diyerek veto geldi.  AKP yönetiminden Arınç ise Sonuç Bildirgesinde er alan taleplerle yakından ilgileneceğini ve başbakana ileteceğini söyledi. Ancak daha sonra Çerkes Ethem’le ilgili bir meclis komisyonu kurulmasını da sağlayacağını söyleyip yaptığı gibi: Hiçbir şey yapmadı.


Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


4- Suruç Katliamı aydınlatılmak bir tarafa üstü kapatıldı!


20 Temmuz 2015’de Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde savaş bölgesindeki çocuklara oyuncak ve insani yardım götürürken hain bir saldırı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümü üniversite öğrencisiydi. Bu saldırıda Çerkes halkından Ferdane ve Nartan Kılıç’ta hayatını kaybetti. Sinem Kılıç yaralandı. İktidar o günden bu güne kadar Suruç katliamını aydınlatmak için hiçbir çaba göstermedi, üstelik saldırıda yakınlarını kaybedenlere soruşturmalar açarak mahkeme salonlarında onları ikinci-üçüncü defa yaraladı. Çerkesler Ferdane’yi ve Nartan’ı asla unutmayacak!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


5- Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm bulunması, Çerkes soykırımının tanınması reddedildi.


Milletvekillerinin TBMM’ne sunduğu ve Çerkes sorunlarının araştırılması, çözüm bulunması. Çerkes soykırımının tanınması yönündeki tüm önergeler bugünkü iktidar partisinin etkili oylarıyla reddedildi. Gündeme dahi alınmadı!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


6- Adalet yürüyüşü şiarıyla başlayan ve sadece adalet talep edenlere hunharca saldırıldı!


20 Ağustos 2013 yılında Antalya’dan başlayarak İstanbul’a kadar yürüyerek gelen ve yürüyüş boyunca çoğunluğu Çerkeslerin oluşturduğu ekibe, İstanbul Gümüşsuyu mevkinde yolları kesildiği için kaldırıma oturup Çerkesce forum yapılırken çok sayıda polis saldırdı. Bu saldırı sonucu ekipten bir kişi sara krizine girdi ve tüm göstericiler hastanelik oldular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


7- Abhazya seçimleri sırasında polis kadıköy’deki seçim sandığına saldırdı!


24 Ağustos 2014 yılında Abhazya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Kadıköy’de kurulan ve Abhazya vatandaşlarının oy vermek için toplandığı binaya polis saldırısı oldu. Polisler Abhazya vatandaşlarının oy kullandığı sandığa el koydular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

8- TRT Çerkesce istiyoruz dilekçelerine: TRT Türkçe izleyin yanıtı!


Çerkes Soykırımı ve Demokratik Haklarımız için Mücadele grubunun başlattığı kampanya ile 1 ay boyunca BİMER üzerinden TRT Çerkesce kanalının açılması talep edildi. Bu taleplere “Kanallarımızdan TRT AVAZ Kanalı Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan, Türkçe konuşan insanların ve devletlerin ortak değerlerine vurgu yaparak Türk halkları arasında kültürel bir köprü olmanın yanında Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yönelik yayınlarla Türkiye’nin ve Türk devletlerinin, Türk insanının tanıtılmasını sağlamak, Türkiye ile diğer Türk devletleri arasında dil birliği oluşturmak kültürel ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur” şeklinde yanıt verildi.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

Dahası Çerkesler: Demokratik Cumhuriyet için ölürken “Türkçe” bilmiyorlardı. Demokratik Çoğulcu Parlamenter sistem Çerkeslere bu topraklardaki atalarının kanlarıyla kazanarak armağan ettiği bir yoldur!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


Çerkesi yok sayan, onu tanımayan, ona hakkını vermeyen, onun sözünü dinlemeyen “şimdi de Çerkesler mi çıktı” diye gocunan, sandıklarımıza el koyduran, kardeşlerimizi katleden, kardeşlerimizin hayatını zindana çeviren, Gürcistan’ı askeri hibelere boğup geleceğimize el koymak isteyen kişiye tek cevabı olacak:

#HAYIR

Jıneps Gazetesi Mart 2017 Köşemden...
Share:

Evet mi Hayır mı?


Türkiyeli Çerkeslerin hiçbir anlamda Türkiye gündeminden kopuk olmadıklarını defalarca açıklamış bir çok konuda Çerkeslerin Türkiye gündemine kendi kimlikleriyle katılmaları gerekliliğinden  bahsetmiştim.

Geçtiğimiz günlerde bir grup Çerkesin de içlerinde olduğu kendilerini "Kafkasyalılar" olarak tanımlayan bir grup referandum süreciyle ilgili inisiyatif alarak bir metin hazırlamış ve halka açık bir noktadan imzaya sunarak referandum sürecinde "evet" oyu kullanacaklarını ifade ettiler. Ben şahsen grubun inisiyatif alarak açıklama yapmasına kesinlikle karşı değilim, aksine onları "hepimiz" adına açıklama yapamayacakları konusunda hizalamaya çalışanları sığ buluyorum.

İlgili kampanyanın içeriği şöyle kenara dursun, genel açıklama yapma kalıpları üzerinden düşünüldüğünde; hiç kimse kendi toplumu adına açıklama yapmak için bütün toplumun onayını almak zorunda değildir, kaldı ki bugüne kadar hiçbir zaman bütün toplumun onayı alınarak yapılmış bir açıklama hatta antlaşma olmamıştır. Her açıklamaya ve her antlaşmaya muhalif olan, karşı çıkan birileri hep olmuştur.

Kaldı ki yukarıda bahsettiğimiz "Kafkasyalılar" isimli propaganda metni, referanduma "kafkasyalı" olarak değinmeyi bırakın, yaklaşmayı bile başaramayan; toplumdan ziyade iktidar zümresine "sizinleyiz" mesajı vererek cici gözükmeye çalışan, toplumda ise tam tersi tepki yaratan bir açıklama olması dolayısıyla; ben bu çağrının yapılmasından gayet memnun olduğumu belirtmek isterim.

Öte yandan bugüne kadar Çerkesler için bir çok siyasal faaliyetin içerisinde bulunmuş birisi olarak, yukarıda bahsettiğim anlaşmanın çağrıcısı ve imzacısı olan insanların "bütün topluımu" ifade edemeyeceğim konusunda eleştiri aldığımı da belirtmeliyim. Bugün ben onların beni çekmek istediği pasifizme değilde, onların benim bulunduğum aktivizme gelmeleri beni çok heyecanlandırıyor, çünkü tüm yaptıklarımı onların daracık ölçülerinde bile meşrulaştırmış oluyorum.

Onlar şöyle kalsın,

Kendisiyle şahsen hiçbir konuda derdim sıkıntım olmayan, dünyalar tatlısı Murat Özden ağbimin artık Çerkeslerin oyu beleş değil manası taşıyan yazısı üzerinden hep birlikte düşünmeyi öneririm.

Murat Ağbi daha önce parti kulislerinden işittiğini bize aktarırken Çoğulcu Demokrasicilerin "tarafsız" kalacağını duyurmuştu köşesinden. Biz hiç değilse Çoğulcu Demokrasi kulislerine dayalı yazılarında kendisinin verdiği bilgiyi doğru kabul ederdik. Fakat şimdi tarafsızlığın bir pazarlığa dönüştüğünü kendisinden okumak zorunda kaldık. Diyor ki; "Çerkeslerin eveti de hayırı da bedava değil."

O halde madem çetrefilli başlıklar çağında yaşıyoruz ve her birimiz kendi karakterini yansıtan sloganlar ile topluma iniyor, benim de sloganım " ÇERKESLERİN OYU SATILIK DEĞİLDİR" olsun.

Zira ortam bunu söylemek için çok müsait, bir tarafta kabından yedik, suyundan içtik diyerek evet diyeceğiz diyen bir güruh; Çerkes kimliğini, Kafkas kimliğini, İnsan kimliğini sadık bir çoban köpeği iktidarın tasmasına bağlamış, aynı sesle, aynı sebeple; evet diyor. Diğer tarafta ise defalarca tecrübe edinildiği halde, sanki hiç tecrübe edinilmemiş gibi oy "satılığa" çıkarılıyor.

Kim evet der, kim demez bunlar hep kişisel şeyler, Allah biliyor ya referandumda evet deyip ortamlarda hayır diyecek kişiler de az değil.

Belki ÇDP'nin dostu değilim, ama bu düşmanı olduğum anlamına gelmiyor. Tam da bu aradan yani dostu da düşmanı da olmayan aradan tüyo veriyorum.. Türkler ve Kürtler dışında temsil edilmediği iddia edilerek kurulan Çoğulcu Demokrasi Partisinin sadece Çerkesleri ilgilendiren bir talep karşılığında oy pazarlığı yapması büyük hata olur... ve ekliyorum; anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!

Birincisi TRT'de kendi anadilinde yayın yapılmayan tek halk Çerkesler değil...

İkincisi TRT'de Çerkesce yayın yapılmaması zaten başlı başına bir adaletsizlik. Adalet karşılığında bir mücadeleden başka bir şeyler verilerek sağlanabilecek bir şey değil.

Hali hazırda Çerkeslerin sadece ve sadece kendilerini ilgilendiren konulara dayalı olarak mevcut iktidara güvenmemeleri için bir çok sebep var, bunların en başında ise referandumla başkan olmak isteyen kişinin 12 Mart tarihinde bugün ki ÇDP'nin kurucu kadrosunu oluşturan ÇHİ'nin bir mitinginden sonra "Şimdide Çerkesler başladı" lafı var. Balkar Selçuk'un tabiriyle o gün bu laf "Küfür gibiydi"

Peki biz bugün bunu nasıl unutacağız? Bunun ilk muhatabı olarak siz nasıl unutmuş gibi yapacaksınız?

Damat Bülent'in kafasına kalpak takıp ağzından Pşevu hakkında iki mest edici kelam alarak onu yılın siyasetçisi seçip günlerce nara atan, daha sonraki genel seçimlerde aday adaylığını koyup ne hikmetse istediğini alamayanların ukteleri belli, belki bizim göremediğimiz başka şeyler aldılar belki de bir sonraki seferde almak istedikleri bir şeyler var ama sizin böyle birisi olmadığınıza da açıkçası inanmak isterim.

Şimdi sorular basit, cevaplar fırtına ama; basitçe düşünelim

Çerkesler neye dikkat ederek oy kullanmalılar? soru bu...

Yönetimdeki tüm gücü ve yetkiyi eline almak isteyen, Çerkeslerin bir eyleminden sonra "Şimdide Çerkesler başladı" yorumunda bulunan bir kişi Çerkeslere ne verebilir?

Türkiye'yi keskin hatlarla kutuplaştıran, kendisinden olmayan hiç kimseye nefes aldırmayan bir kişi Çerkeslere ne kazandırabilir?

Fetullah Gülen'e methiyeler düzen, özledik diyen, onu devletin içinde kendi elleriyle kadrolaştırıp darbeye teşebbüs edecek güce getirdikten sonra onu terör örgütü ilan edip, o örgütle mücadele etmek için ohal ilan eden ve bu süreçte muhalif tüm kesimleri baskılayan birinin Çerkeslere nasıl bir faydası olur?

Çerkeslerin de Türkler kadar, Kürtler kadar; adalete, özgürlüğe ve barışa ihtiyacı yok mu?

Peki barışı ayakları altında çiğneyen, savaşı körükleyen bu kişiyle neyin pazarlığını yapacağız?

Taşıma suyla değirmen dönmez, atalarımızdan miras kalmış çok fazla şeyi kaybettik belki ama bir nasihati kulağımıza küpe yapalım: Candan önce onur gelir!



Share:

ÇDP'nin kışı hiç bitmeyecek...


Size ilginç bir şey söyleyeyim ÇDP'nin öyle bir Ç'si var ki dillere destan...  Camiamızın içine girdikçe Çerkese dönüşen bir Çoğulculuk Ç'si... hoş ya hu; Çerkeslik de sovyet imalathanesine göre çoğulcu bir kimlik... kimisi diyor ki tüm Kuzey Kafkasyalılar Çerkestir, öteki çıkıp edep ya hu! tüm Kafkasyalılar Çerkestir diyor. Ortadoğu'da herkese Arap dermişiz gibi, Türkiye'de herkese Türk dermişiz gibi düşünün. Velhasıl ÇDP aslında bundan da pek nasip almış değil, çünkü bildirilerinde "Çerkes Ulusunun" diye saçma sapan bir tabir vardır. Ben size uzun uzun anlatıp canınızı da sıkmayayım, Google'da "Ulus nedir" yazarsanız size Vikipedi'den şöyle bir kaynak sunar Google  "siyasal olarak örgütlenmiş biçimde ve belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan, ekonomik yaşam, dil, tarih, ruhsal yapı ve kültürel özellikler yönünden ortaklık gösteren en geniş insan topluluğu." Yani Sovyet imalathanesinde üretilmiş Çerkeslik gibi farklı diller, ekonomik yaşamlar, ruhsal yapılar taşımayan Abhazlar, Osetler, Çeçenler vs. ne bileyim demek bu partinin Ç'sinden nasibini alamıyorlar.

Bu arada benim için Çerkes=Adiğe olmasını kabul etmeyenleriniz muhakkak var, herşeye rağmen bildikleriyle ölmek isteyenlere sonsuzca saygım da var ama ÇDP'nin bildirilerinin neredeyse tamamında Çerkeslerden bir ulus olarak bahsettiği için yazmak gereği hissettiğimi bilmeniz lazım.  Yani Çerkesler eğer bir ulussa bunun teknik olarak içinde başka kafkas halkları yok, değilse de ÇDP neden her bildirisine Çerkes Ulusu diye başlıyor?

Neyse bize ne!

Partinin içinde dönen kulislerden dışarıya yansıtılan kadar anladığımız ÇDP referandumda tarafsız kalacak. Hem bu kararsız kalma kararını kendi içlerinde bir mini referandum ile %45 Hayır, %40 Kararsız %15 Evet isteyen yönetimle almış. Kararsızları eşit oranda dağıtırsak dahi %65 Hayır, %35 Evet çıkıyor halbuki ama yine de tarafsız kalmayı tercih etmişler. Biz eli kalem tutan Çerkeslere, içimize girdikçe Ç'si Çerkesleşen bu partinin kararını didiklemek düşer.

Düne kadar cümle Çerkeslere "Parti sizin partiniz" dendi.

Öyle ki bende Çerkesim... madem bu partiyi bana itelediniz, madem parti başkanı dahil neredeyse her organı inatla ÇDP'nin Ç'sini Çerkesleştiriyor; o halde bana hesap vereceksiniz!

Uçak krizi vakasında bu hadiseden topyekün en çok etkilenen halk Çerkesler olmuşken ve özellikle daha sonra bugün yine iktidar olan ilgili partinin o zaman ki gelişen hadisede kabahatini kabul ettikten sonra..
Türkiye bu kritik süreçten geçerken, yeni kapıda bağıra çağıra faşist bir ittifak kurulup bu ittifakla demokrasinin zerresi bile bırakılmazken, ohal ilan edilip yüzbinlerce yurttaş görevlerinden ihraç edilir, milyonlarca yurttaşın hayat düzeni değişirken.. Devletin kendi eliyle büyütüp beslediği karga Boğazda baba oğul 2 Çerkesi katlederken, ekonominin ağır yükü bu ülkedeki tüm yurttaşlar gibi Çerkeslerin de omuzlarını zorlarken.. Yayın akışı içinde Çerkeslere özel program veren bir Televizyon kanalı dahil bir çok televizyon ve gazete kapatılırken, eşyalarına el konulurken... Partiyi kuran heyetin zamanında hazırladığı çalıştay raporunu olumlu alan ve o rapor doğrultusunda meclise önergeler veren milletvekilleri bugün topluma yönelik marjinalize edilirken...

Çerkesler için hangi hayırlı taraftarlığı yaptınız ki, bugün Türkiyeli Çerkeslerin de kaderini belirleyecek belki cumhuriyetin en kritik aşamalarından biri olan bu referandum için hayırlı bir taraf seçesiniz?

Sağınıza solunuza ilişip paçanızdan düşmeyen kızıl sakallıya bıraksanız bütün partinizden daha çok iş yapardı şimdiye kadar.. Lakin siz kendi içinizde bir bütün olamadığınız gibi, olası tabanınızın aklını allak bullak ettiniz.


Share:

Çerkeslerin yarını ne olacak?



Bugün Türkiye'de tüm büyük illerde gördüğümüz Suriyeli mültecilere baktıkça hüzün doluyorum. Vatanını terk etmenin ne demek olduğunu aslında en iyi Çerkesler bilebilirler. Çerkesler de 1864 yılında hem deniz hem kara yoluyla bugünün Türkiye'sine gelmişlerdi. Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da sırf etnik bağımız olduğundan ötürü merhabam olan bir insanla oturup çay içerken mültecileri kastederek "bunlar da buraya doldu" demesi üzerine parladım. Savaş görmüşüz, ölüm yaşamışız, vatan terk etmişiz... gelmişiz; aç kalmışız, hasta olmuşuz, ölmüşüz... kadınlarımız beyaz köle diye pazara çıkarılmış, asker olarak balkanlardan-ortadoğuya kadar her bir yere yerleştirilmişiz, her savaşta ve isyanda ölmüşüz, öldürmüşüz.. şimdi kalkmış; neredeyse bizimle aynı yollarla bu ülkeye sığınmak zorunda kalan birilerini beğenmiyoruz. Tarihsizlik, hafızasızlık, onursuzluk bu! Halbuki Çerkeslerin en çok övündüğü atasözüdür Psem Yipe Nape! Yani: Candan Önce Onur Gelir...

Bu olaydan hemen sonra ben masadan kalktım ama aklım masadan kalkmadı. Aklım Suriyelileri düşünmeye başladı. Türkiye, Suriye'deki terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptı, silah verdi.. dünyanın her bir yanından teröristlere Suriye'ye açılan kapı oldu, kolaylık sağladı ve ülkenizde iç savaş çıktı... yeriniz yurdunuz yıkıldı, belki bir çok arkadaşınız, eşiniz, dostunuz öldü... belki çocuğunuz öldü... kaçtınız! Ölümden, terörden, yıkımdan kaçtınız ve yurdunuzu cehenneme çevirmek için elinden geleni yapan, bir çok şeyim sorumlusu olan ülkeye sığınabildiniz. Avrupa sizi istememiş. Türkiye siz Avrupa'ya gitmeyin diye milyar paralara anlaşmış avrupayla... kalmışsınız Türkiye'de... Düşünebiliyor musunuz? Ülkenizde terörü destekleyen ve yurdunuzu terk etmek zorunda kalmanızın ana sebebi olan bir ülkeye sığınmışsınız... bu ülke; sizin varlığınız üzerinden dış siyaset yapmış! Açarım haa kapıları demiş! Otobüslere bindiririm ha! demiş... Avrupa da sırf siz gelmeyin diye çok şeyi görmemezlikten gelmeye razı olmuş... düşünebiliyor musunuz? Sonra kalkmış adamın birisi; hayatı boyunca iktidarı hiç sorgulamamış, bir şey için bu yanlış dememiş birisi... sizi yadırgıyor.. düşünebiliyor musunuz?

Hiç tahmin edebilir misiniz acaba, o kişinin de sizin gibi geldiğini?

Neyse!

Bu konuyu çok derinlikli düşündüm kendi kendime, utanarak, sıkılarak...

Hem bu ülkenin bir vatandaşı olarak utandım, sıkıldım. Hem de Suriye'liyi yadırgayan adamın soydaşı olarak..

Bir yönüyle farklı zamanlar da eşit kaderi yaşayan toplumlardan Çerkesler içlerinden böyle insanlar çıkarıyorlarsa ne diyelim; sonumuz hayır olsun.

Şuan yaşadığımız ülkenin güney doğu sınırları kanlar içinde.. o topraklardan kaçıp sığınacak yer arayanlar ise devlet eliyle yerleştirildikleri kamplarda her türlü istismara uğradılar hem devlet eliyle hem de halk eliyle. Suriyeli kadınlar Türkiye'de de parayla satıldılar. Güney doğu illeriyle ilişkisi olan herkes bunu iyi biliyor. Üniversite mezunları dahil bir çoğu inşaatlar başta olmak üzere bir çok sektörde ilikleri sömürülürcesine çalıştırıldı, mesleğinde inşaatçılık olanlar da bunu iyi biliyor. Geçen gün Türk işverenin Suriyeli işçiye bakış açısının tablosunu çizen İzmirli faşistin teki, işe geç kaldığı iddiasıyla darp ettiği Suriyeli işçinin üzerine basarak poz veriyor ve bu pozu sosyal medya hesabında "Türkün Suriyeliden intikamı" diye paylaşıyordu, ya paylaşılmayanlar? Burdur'un bir beldesine bağlı köyde fayans işçisi olarak çalışan Suriyeli inanılmaz düşük ücrete şap döküp fayans döşüyordu, babamın arapçası vasıtasıyla konuşabildiğim kadarıyla şuana kadar (3 yıldır Türkiye'de) çalıştığı en iyi iş bu olmuş. Babam kendisine; devlet size yardımda bulunmuyor mu diye sormuş, kamplarda kalırsak bakıyor demiş. Neden kamplarda kalmadıklarını ise hepimiz iyi biliyoruz bence. Büyükşehirlerde dilencilik yapanların çoğu da Suriyeli değilmiş (deyimine göre) Suriyeli taklidi yapan Türkiyelilermiş.

Neyse...

İşte kanlar içindeki komşularımızdan gelip sığınanların en hafif hali bu, hafızasız olmayanlar bu toprakların nasıl kanlar içinde kaldıklarını iyi hatırlayacaklardır. Tunus'ta başlayan ve domino gibi Suriye'ye kadar dayanan, batı medyasının ve Türkiye'nin o meşhur "Arap baharı" anlatımlarını kim nasıl unutabilir.

Bu süreçte komşularımıza kan dökmeye gelen kiralık katillerin son durağı hep Türkiye idi ve dahi savaşta yaralanan katillerin tedavisi de Türkiye'de yapılıyordu. Bu süreçte Türkiye'de yuvalanmadık yer bırakmayan bu katillerin örgüt/leri; Batının Suriye politikasını değiştirerek Türkiye'yi ters köşe etmesi sonucunda tam da Putin'in yıllar önce söylediği gibi yapmaya başladılar. Putin şöyle demişti: "Bu akrep onu cebinde taşıyanı da sokar." Bir çok terör saldırısına maruz kaldık, bildiğimiz son saldırı yılbaşında gerçekleşti ve henüz bu katillerin büyük çoğunluğunun hala yerleştikleri bataklarda duruyorlar.

ve dahası... 15 Temmuz'da darbe yapmaya kalkışanlar; -ki onlar da bir zamanlar Türkiye'nin cebinde taşıdığı akrepti ve Türkiye'yi soktu- bize gösterdi; Türkiye'de bir zamanlar devlet eli ve yardımıyla bu ülkede devletin her türlü kademesi dahil, Türkiye'nin her yeri teröristlerle dolduruldu. Tam bu atmosfer de devlet siyasi bir gerilim yaratacağı ayan beyan ortada olan bir hamle yaptı. Yetkilerin tek elde toplanacağı bir başkanlık sistemini referanduma taşıdı. O da yetmez gibi, Meclisin 3ncü büyük partisi olan ve Türkiye'de sessiz sedasız kalmayacak bir kesimi temsil edenleri hedefine oturtarak parti başkanlarını, milletvekillerini, il eş başkanlarını, ilçe eş başkanlarını, belediye eşbaşkanlarını ve binlerce parti çalışanını tutukladı. OHAL sebebiyle yayınladığı KHK'larla Akademi dahil, Yargı dahil, ülkenin her kurumunu kendine biat eden kişilerle doldurmak için boşalttı.

Bir kriz yaşandığı çok bariz, ancak henüz bir savaşa dönüştüğü söylenemez. Allah muhafaza ya istenmeyen olur da Türkiye'de bu krizden gizlenerek-beslenerek güçlenen ışid hücreleri, fetö teröristleri bir kargaşa çıkarırlarsa?

Ya da hiçbir kriz çıkmadan tüm yetkiler bir kişide toplanır ve bu kişi tüm bu yetkilerini kötüye kullanmaya, ezmeye, sindirmeye her zamankinden fazla başlarsa?

Ya da bu referandum evet ya da hayır da çıksa...

Çerkesler yarını her ihtimaliyle nasıl değerlendiriyorlar. Gelin kısa kısa bir kaç olayı hatırlamaya ve düşünmeye çalışalım.

Geçtiğimiz günlerde Çerkes camiası için emek veren ve bir çok kesim tarafından bu emekleri hoşgörü ile karşılanan Ghut Erdoğan Boz'un da dahil olduğu bir çok akademisyen meslekten ihraç edildi. Dahası şurasına yüksek ihtimal ki ne fetöcü ne dhkpci ne pkkli ne de başka silahlı bir örgütten olmayan ve henüz toplumumuz tarafından pek bilinmeyen Çerkesler de görevlerinden ihraç edilmiş olabilir.

Ondan önceki aylarda Türkiye'de sadece Çerkeslere yönelik program yapılması için ve Çerkes bir sunucu ve ekibin hazırladığı "Marje" programını barındıran İMC TV kapatıldığında, web sayfaları bile kapatıldığında  Türkiye'de Çerkeslerin 2 hafta üst üste kendi gündemlerini seçip konuşabilecekleri tek bir program kalmadı.

ve dahası; iktidarın kanatlarının altında Türkiye'de devletin her kurumunun en önemli yerleriyle birlikte orduya da sızarak darbe yapacak cesarete ulaşan FETÖ örgütü boğazda onlarca insanla birlikte toplumumuzca tanınan Erol Olçok ve onun henüz çiçeği burnunda oğlu! öldürüldüğünde ve onların katillerini o mevkiye taşıyanlar hakkında henüz hiçbir şey yapılmıyorken

ve dahası; sözde demokratik açılımlarla devlet televizyon ve radyosu TRT'nin Kürtçe, Arapça ve daha başka dillerde 24 saat yayına başlayıp TRT Çerkesce talebinde bulunan insanlara TRT Türk, TRT Avaz izleyin diye yanıt gönderilince hiçbir şey düşünemiyorken

ve dahası; Bu ülkede hala kardeşçe yaşanabileceğini, komşuların savaştan yıpranan çocuklarının tekrar sevindirilebileceğini inanan içlerinde bizim canımız-ciğerimiz olan Nartan ve Ferdane'ninde olduğu üniversite öğrencisi ve sivillerin kuş uçurulmayan bölgede ellerini kollarını sallayarak gelen bir canlı bomba tarafından katledilmesinden sonra susmayı bile beceremeyenlere hala tahammül ediyorsak

Sözde en kan ve soy kardeşimiz, kendimizden zinhar ayrı görmediğimiz Abhaz halkının Anavatanı Abhazya Cumhuriyeti'nin seçim sandıklarına Türkiye polisi el koyarken, el pençe duruyorsak

Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm üretilmesi üzerine meclise verilen önergeye ilk başta biz karşı çıkıyor ve engel oluyorsak

Tabii ki korkacağız yarından.

Bu topraklarda bir anne deyimi olarak "herkes kendini kurtarır, sen ortada kalırsın" diye bir söz vardır. Ne Türkün ne Kürdün bir Çerkese ihtiyacı yok. Onlar şuanda "birlikte yaşamak" ile "birlikte yaşamamak" arasında kavga dövüş ediyorlar. Ya birlikte eşit yaşayacaklar ya da birlikte yaşamayacaklar bana göre. Şöyle bir açıp Irak, Suriye ve Türkiye'nin Kürt bölgesine göz atınca; Kürtlerin de, Türklerin de yarından korkuları olmadığını görürsünüz. İkisi de yarından emin, ikisinin de alternatifleri var. Onların kavgası yukarıda söylediğim gibi.

Ya biz?

Ethem Pşevu gibi birisinin en öndeki askeri olup, ölüp-öldürüp sonra yine mi değersizleşeceğiz?

Ya da Suriyeli Çerkesler gibi, Anavatanımıza alınmazsak Avrupa'ya mı kaçacağız?

Artık herşeyi bir kenara bırakıp, bir Çerkes olarak bunları da düşünmek zorundayız. Bu zorundalığı biz değil; hayat dayatıyor.


Share:

Sosyal Medya Çerkesler içinde bir fırsat olabilir



Kuşkusuz ki büyüklerimiz gençlerin internette geçirdikleri zamandan zaman zaman şikayetçi olabiliyorlar. Geçtiğimiz aylarda babam torununun daha bu kadar küçük yaşta internette etkin olmasına duyduğu üzüntüyü kendi çocukluğundan kalan anılarıyla anlatıyordu. Ancak babama açıkçası çok da fırsat vermeden, artık herşeyin değiştiğini ve bu artık geri dönülmeyecek kadar içselleştiğini anlatmak zorunda kaldım. Dünyada hepimizin bir yerel bir de global kültürleri oldu, babam ve akranları global kültürü nasıl radyo ve televizyonda yaşattılar ise torunları da internet ve sosyal medya da yaşayacaklar. Açıkçası ben kendimi ve akranlarımı tam bu iki global kültürün geçişine koyuyorum, televizyonla büyüyenler ve fakat intereneti de öğrenenler kısmına.

İnternetin zararları anlatmakla bitmez, ancak sadece zararlarını anlatırsak pesimist gibi boş tarafa bakıyor olmaz mıyız? Çünkü aynı zamanda internetin yararları da anlatmakla bitmez. Mesele; interneti hangi yönde kullanacağımıza kalıyor.

İnternet yalnızca film-dizi izlediğiniz, oyun oynadığınız, alışveriş yaptığınız bir yer değil. Hatta hiçbiri değil! İnternet bir taşıyıcı, sunan ile alan arasındaki o bağlantı. Biz sürekli alan gibi; ne sunuluyorsa onu almaya çalışmak zorunda da değiliz.. belki bizim de sunacak bir şeylerimiz olabilir?

Çok düşündüm, bu kadar düşünmüşken de 2 satır yazarak daha önce düşünmeyene düşündürmek, düşünene cesaret vermek, bir şeye ortak olmak istedim.

Derneklerde sosyal medya komisyonları kurulur ve bu komisyonlar gençlere interneti nasıl faydalı kullanabiliriz diye kurslar verebilir.

Mesela geçtiğimiz gün "Çerkeslere Sorduk" isminde bir anket çalışmam olmuştu, en çok kullandığınız sosyal medya aracı sorusuna neredeyse %90lık kesim Facebook demişti..

Kursumuz da "Facebook nasıl bir fırsata çevirilebilir?" düşünülebilir. Düşünüldüğünde çok fazla şey de ortaya çıkacaktır. Zaten genel yapısı itibariyle hem bireyler, hem dernekler hem de örgütler facebook'tan nasipleniyorlar. Duyurularını, bildirilerini, fotoğraflarını, videolarını paylaşıyorlar.

Ancak bu facebook'un engin deryasında çok sığ bir faydalanma biçimi.. daha fazla, hatta çok daha fazla bir şekilde faydalanmak mümkün. Bunu olabilir kılmak için tek yapılması gereken şey; bunun üzerine kurulmuş küçük bir topluluk ve bu topluluk için bir fikir.

O zaman size küçük bir fikir; şuan Çerkes toplumunda unutulmaya yüz tutmuş bazı şeyleri neden kısa filmler haline çevirmeyelim?

Ne mi lazım? Anadil kursuna katılan bir kaç gönüllü kursiyer, kameralı telefon, temel bilgisayar bilgisine sahip bir kaç kişi, bir de unutulmaya yüz tutan o şeyle ilgili hikaye yazabilecek bir hayalperest...  Hepsi var..

O zaman bir küçük fikir daha...

Anadil kursu öğretmeni neden bir filmin diyaloglarını Çerkesceye çevirerek kurs vermesin ki öğrencilerine? Neden yıl sonunda bu filmi Çerkesce altyazı ile izlemeyelim ki?

Belki bir sonraki sene Çerkesce dublaja bile geçebiliriz...

İçinizde çok yetenekli insanlar var, bu yeteneklerini her yerde paylaşıyorlar. Bir tek derneklerimize geldiğinizde bu alan olmadığı için haluj yeyip şeşen oynursunuz. Gençler; yetenekleriniz Çerkesleri 21nci yüzyıla adapte edebilir ve unutulmaya yüz tutan şeylere bir güneş gibi doğabilir!

Derneklere koşun ve yetenekleriniz ile Çerkesliğe hizmet etmek için yönetim kuruluna baskı yapın! Eminim ki bir çok yönetim kurulu bu fikriniz için size teşekkür bile edecek..






Share:

Abhazya Temsilcisinin Sınırdışı Edilmesi üzerine


Geçtiğimiz gün Abhazya Cumhuriyeti Türkiye Temsilcisinin Türkiye'den sınırdışı edildiğini öğrendim. Hemen herkes gibi benim de ilk başta aklıma "Gürcistan baskısı" geldi doğal olarak. Gürcistan baskısı Türkiye'de neler yaptırmadı ki? Abhaz Çocukları sınırdan içeri sokturmadı mı? Kadıköy'de seçim engelletmeye çalışılmadı mı? ve bunlar daha o kadar sıcak[taze-yeni] şeyler ki ve belki artık soğuyan o kadar çok şeyi unuttuk ki; bilinçaltımız Abhazya'ya yönelik herşeyi otomatik Gürcistan'a bağlıyor. Ama geçtiğimiz saatlerde kaynağını tespit edemediğim bir yerlerden temsilcinin FETÖ terör örgütünün okullarında okuduğu için sınırdışı edildiğini dolaşıma sokunca, ilk başta aklıma gelen "Gürcistan baskısı" biraz buğulanmadı değil. Düşünmeye başladım. Çünkü Türkiye'de bırakın FETÖ'cü olmayı, FETÖ'nün bu ülkede iktidar ortağıyken en büyük düşmanı olan aydınlar bugün ünvanlarından, görevlerinden ihraç ediliyor, özlük hakları ellerinden alınıyor ve hatta tutuklanıyorlar bile.

Çünkü artık açıklanmak istenmeyen herşeyin sebebi "FETÖ".

Nasıl olsa Türkiye'de bu terim iktidar için epey prim yapan bir araç.

Çünkü FETÖ var diye Yenikapı'da bir araya gelen baskıcılar topluluğu, yeter derece de uzlaşarak Anayasayı değiştirmek için de FETÖ var diye bir araya gelebildiler. Ne var yani? diyorsanız söyleyeyim: çünkü bugün iktidarı tek zihniyette iki koalisyon gücü temsil ediyor. Henüz birkaç yıl önceye kadar bu iki kuvvet ellerinden gelse birbirini bir kaşık suda boğmak istiyordu. FETÖ olmasaydı; birbirini bir kaşık suda boğmak isteyen bu iki kuvvet nasıl bir araya gelip Anayasa değiştirecek çoğunluğa gelebilirdi? Neyse..! Abhazlar böyle şeyleri konuşmayı da, okumayı da, düşünmeyi de pek sevmezler genelde. Konumuz da Türkiye iç siyaseti değil. Konumuza dönelim!

Türkiye yasal yollarla Türkiye'de bulunan birini sınırdışı ederken mutlaka bazı gerekçelere dayandıracaktır, belki şaşırılabilir ama Türkiye dış dünyaya yönelik hala hukuk ile temas kuran bir devlettir çünkü.

Yani Abhazya Temsilcisi FETÖ okulunda okumuşta olsa, Gürcistan yönetimi Abhazya Temsilcisinin Türkiye'de olmasını istemiyor da olsa Türkiye çıkıp bu kişi "FETÖ okulunda okudu"  veya bu kişiyi "Gürcistan istemiyor" diyerek sınırdışı edemez.  İlk başta Türkiye'deki Abhaz toplumunu temsil eden STK'ların Abhaz halkını Türkiye hangi gerekçelere dayanarak sayın temsilciyi sınırdışı etti diye bilgi vermeleri gerekir.

Ancak AbhazFed yarım sayfalık kamuoyu bilgilendirmesinde uzun uzun yazmış ama bu konuyla ilgili en ufak bir bilgilendirme yapmamıştır. "Gürcistan baskısından bağımsız olmadığı" tahminden ötesi dışında yazılamamıştır bile. Bu da benim için bu konunun Gürcistan baskısından bağımsız olabileceği anlamına geliyor. Abhaz Fed'in bunu bilgi olarak değil de tahmin olarak yazması ya kendilerinin bu konuda bilgi alamaması ya da alınmış bilgiyi belki yarım sayfalık açıklamalarında satır aralarına sinmiş bazı sebeplerden dolayı "yazamaması" olabileceği düşüncesi uyandırıyor.

Şimdi gelelim arka mahallede neler konuşulduğuna!

Rusya Federasyonu bir kaç gün önce PYD'yi terörist olarak tanımadıklarını açıklamıştı. Bu açıklama Türkiye ile Rusya arasında çıkan "Uçak Krizi" sorununun çözülmeye başlanmasından sonra Rusya'nın Türkiye'yi kızdıracak en büyük açıklaması oldu diyebilirim. Bu konuyu uluslararası ajansları sorgulayarak öğrenebilirsiniz. Rusya'nın PYD'yi terör örgütü olarak tanımadığı açıklamasına kadar Türkiye ile Rusya arasından su sızmıyordu son günlerde. Türkiye'deki tüm Çerkes, Abhaz, Çeçen yani Kafkasya kökenli toplumlar bilir, Türkiye kendisine sığınmış Çeçen mültecileri Rusya'ya teslim etmeye bile başlamıştı. Daha  öncesinde Türkiye BM'e, ABD'ye ve AB'ye PYD konusunda atar yaparken sürekli "Şangay Beşlisi"ni ortaya sürmekten de çekinmiyordu. Türkiye'nin Suriye'de en büyük düşman gördüğü ve asla uzlaşmak istemediği, devrilsin diye MİT yardımcılığıyla Suriye'ye tır tır silah gönderdiği Esad konusuna bile olumlu bakmaya başlamıştı.

Son 3 gün içinde ne oldu?

Rusya Federasyonu, Suriye'de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütüne karşı sahada en etkili mücadeleyi yürüten PYD'yi terör örgütü olarak tanımadığını açıkladı.

Türkiye ile ABD en üst düzeyde iletişim kurdular ve ABD bir telefonluk sürede CIA Başkanını Türkiye'ye gönderdiğini açıkladı. CIA Başkanı bugün ve önümüzdeki günlerde Türkiye'de iktidar ve ortaklarıyla görüşecek.

Türkiye Abhazya'nın Türkiye Temsilcisini sınırdışı etti

ve son aldığım bilgilere göre Türkiye Rusya'ya iade etmeyi taahhüt ettiği 12 Çeçen'den sadece 1ini iade etmişti. Geri kalanını iade etmeyeceği söylenmeye başlandı.

Peki son 1 hafta içinde ne oldu?

Rusya Federasyonu yetkilileri Suriye'de rejim güçleri ile Kürt güçleri arasında uzun bir zamandan bu yana diyalog çabaları kuruyorlardı.

Açıkçası Suriye Rejim güçlerinin Rusya'ya direnmesi zaten mümkün değil zira Rusya olmasaydı rejimin bu vekalet savaşlarında çoktan çökeceği artık herkesin bildiği bir şey.  PYD ise ABD öncülüğündeki koalisyon ile ortak davranıyordu. Hatta bu davranış Türkiye'yi rahatsız ediyor ve Türkie ile ABD'nin de arasını açıyordu. Bunları çok iyi hatırlayacaksınız. PYD her ne kadar ABD öncülüğündeki koalisyon ile ortak davranış sergilese de Rusya ile de uzak durmuyordu, PYD'nin artık Suriye'de yerli bir oyun kurucu olduğu gerçek ve tüm batılı güçler de, Rusya'da bunu kabul ediyor.

Türkiye ise Uçak kriziyle aralarının açıldığı ve devlet büyüklerinin "emri ben verdim" "bir daha olsa yine yaparız" gibi açıklamalar yapmaktan geri durmadığı Rusya ile ABD ve AB'nin PYD tutumu yüzünden kriz sırasında tüm söylediklerini yutarak bir araya gelmişti. Batıya "benim size ihtiyacım yok, benim alternatif Şangay Birliğim var" bile demişti. İşte şimdi arka mahallede Türkiye'nin Rusya ile PYD yüzünden yeni bir kriz dönemine girdiğini fısıldayanlar var.

Fısıltılar öyle laf olsun diye söylenmiş şeyler değil. AbhazFed'in "gürcistan'dan bağımsız olduğuna inanmıyoruz" görüşünden daha somut dayanakları olan şeyler.

Velev ki öyle. Velev ki Türkiye ile Rusya tekrar bir krize girdi diyelim. Olmuş, olabilecek şeyler bunlar. Devletler çıkarları için vardır, dün çıkarları örtüşürken el tutuşur, bugün çıkarları çakışırken kavga ederler. İşte Çerkeslerin de Abhazların da anlamadığı şey bu: Devlet zaten bir çıkar mekanizmasıdır. Devlet vatan değildir, vatan coğrafyadır. Devlet coğrafya üstünde kurulmuş büyük bir çıkar kurumudur.

Hemen kafanızı karıştırmayın!

Bunların devletler için olağan şeyler olduğunu hatırlayın. Devletler arasında bir zamanların en büyük düşmanları, şimdinin en büyük dostluklarını kuruyorlar. Bugünün en büyük düşmanları da yarının en büyük dostluklarını kurabilirler ve kuracaklardır da.

Burada önemli olan şey; yaşanılan bu şeylerin sizin çıkarlarınıza nasıl etki bıraktığıdır.

Türkiye ile Rusya'nın her krizinde en çok etkilenen halklar Abhazlar ve Çerkeslerdir.

Çerkeslerin yurdu Rusya Federasyonunun içinde, Abhazların yurdu ise yanıbaşında kendini yutmak için an kollayan ve dünyanın Rusya hariç her tarafından destek alan Gürcistan'ın kenarındadır. Yani coğrafyamız Rusya'ya, nüfusumuz Türkiye'ye dahildir.

Türkiye ile Rusya arasında başlayan uçak krizi esnasında Abhazlara yönelik "Abhazar "daha" iyisini bilir ama" başlığıyla bir yazı kaleme almıştım.

O zaman da aşağıdaki ifadeleri kullanmıştım:

Görünen Köy neresidir?

Eğer bende, Türkiye'de cümle alemin ısrarla sözünü ettikleri "Kafkas Diasporası"nı biraz tanıyorsam, nicelik Türkiye öncelikli, nitelik Abhazya öncelikli bir serüvenin peşine düşecek. Niceliğin bugüne kadar yapmadığı gibi yine, muhasebe yapacağını sanmıyorum ama niteliğin bunu örgütleyecek bir tartışması tetiklemesi, onlarca yıldır olduğu gibi yine "an meselesi" Türkiye'de tarihinden, yurdundan çoktandır vazgeçmiş, ulusal aidiyet hissi bulunmayan, kendini Abhazlığa folklorik düzeyde yakın, siyasal düzeyde uzak hisseden Abhazların ezici çoğunluğunu, görünen köy neresi sorumuzun yürüyeceği sonuca varımın bir yolu varsayabiliriz. Umarım ki, yanılırım. Çünkü eğer yanılırsam, "Düşlenen köy neresidir?" sorumuzun yürüyeceği souna varımın bir yolunu tartışmak hem kolay hemde anlamlı olur..

Düşlenen Köy Neresidir?

Düşlenen köy; Abhaz diasporasının bu krizde iki tarafından da bir maşası olmayı reddetmesidir. İki tarafında kendisini zorladığı sonucu ancak Abhaz diasporasının yardımlarıyla Abhazya hükümeti bir fırsata çevirebilir. Türkiye yıllardır Abhazya'nın bağımsızlığını tanımadığı gibi, Abhazya'nın iradesini tanımayan faşist Gürcü yönetimlerini, Abhazya'yı kurşunlayabilsin, bombalayabilsin diye askeri hibelere boğdu. Yetmedi, Abhazya'daki seçimlere yönelik Türkiye'de kurulan bir sandığı engellemek için yaptıkları henüz ortada, unutulacak gibi değil. Türkiye Abhaz Diasporası; işte iki tarafında ilgisine girdiği böyle bir günde, Türkiye'nin Abhazya'yı tanıması ve Gürcü yönetiminin faşist uygulamalarına desteğini kesmesi için bir siyaset üretebilir, bunun üzerine bir politika yürütebilir. Zaten mevcut durumda; Abhazya hükümetinin Rusya taleplerini gerçekleştirmekten başka çaresi olmadığını da anlamak gerekiyor. Bir tarafta, kendisini nato destekli gürcistan işgalinden korumak için her türlü desteği veren bir Rusya, diğer tarafta ise kendisi işgal edilsin diye gürcistan'ı askeri hibelere boğan bir Türkiye. Abhazya'nın, Abhaz diasporası olmadan yapabilecekleri yeterince açık değil mi?

Şimdi ise tekrar söylüyorum, devletin (Türkiye'nin, Rusya'nın, Abhazya'nın) politikaları değişebilir, bugün iyiyken, yarın kötü olabilir.. bugün kötüyken de yarın iyi olabilir. Önemli olan Abhazların yurdu ile bağıdır, yurduyla aralarında geliştirdikleri karşılıklı bağlar olmalıdır. Devletin politikasını "vatan" kavramına sığdırıp Türkiye'de doğmuş büyümüş Abhazları konsolide etmekte veya Abhazya aiditenini yüreğinde hisseden Abhazların bu duygusunu manipüle ederek konsolide etmekte yararsız. Kamuoyunun önüne bir STK'nın, coğrafyasında yaşamayan bir halkı temsil eden bir STK'nın böyle manipülatif yaklaşım sergilemesi de çok yararsız.

Abhazlar şapkayı çıkaracak ve düşünecekler: Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşen her sürtüşme niye hep bize zarar veriyor diye.

Karar verecekler!

Ya kaderleri Türkiye ile Rusya'nın akıbetine bağlı sürecek ya da alternatif bir kader için çalışacaklar!

Bugün her ne kadar birileri "ne şiş yansın, ne kebap" mantığıyla çarşaf çarşaf yazıp hiçbir şey anlatamasa da görecekler ki bu zihniyet yarın hem şişi hem kebabı yakacak.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler