Ruslan Direniyor.




Kimileri çeşitli söylemler üreterek her ne kadar kabul etmese de, açlık grevi bir insanın yaşadığı bir haksızlık karşısında adaletin işlememesiyle ortaya koyduğu bir onurlu bir direniştir.

Siz devlet olabilirsiniz, iktidar olabilirsiniz, ordularınız, polisleriniz olabilir, televizyonlarınız da her türlü algı operasyonu geliştirebilirsiniz, cahilleri sindirebilir, korkakları geri itebilirsiniz. Parayla milyonlarca kişiyi çalıştırabilirsiniz, adalet kurumuna istediğiniz rengi verebilirsiniz.. İnsanları benim suçlu olduğuma, cezamı hak ettiğime inandırabilirsiniz de..  beni  mahkum edebilir ve bana ceza verebilirsiniz; ancak beni teslim alamazsınız demektir.

İnsan kendini aç bırakarak, doymak için yaşamadığını söyler açlık grevinde. Sadece doymak için yaşayan insanların açlığını gidermek için susarak, görmeyerek ve konuşmayarak zalimlere cesaret veren aç yığınları da protesto etmiş olur.

İnsanın esas mahkumiyeti; mahkemenin hükmettiği cezalar değildir. İnsanlar susarak, görmeyerek ve konuşmayarak yaşadıkları her ülkeyi cezaevine çevirir ve o ülkeyi zalimlere mahkum edebilirler.
Düğünlerde kasılarak bel çatlatan, asalet ve nezaket masallarıyla beyni uyuşmaktan burunlarının ucunu dahi göremeyen; taşı sıksa suyunu çıkartacak güçte her sosyal gruptan Çerkes delikanlısının aksine Ruslan Guaşho, geçirdiği hastalıklar sebebiyle sağlık sıkıntıları olan, ihtiyar bir büyüğümüz. Türkiye'deki gençlerin bir çoğu kendisini tanımazlar çünkü asalet ve nezaket masalları anlatmaktan ziyade, kendisi yaşamının büyük bir bölümünü gerçek hayatın içindeki sorunları görerek, Çerkes halkı için mücadeleye adamış birisi. Türkiyeli Çerkesler daha çok; güzel Çerkes kızlarını, pşinawoları, köşesinden asalet ve nezaket masalı anlatıp elindeki Çerkesmetre ile insanların Çerkesliklerini ölçen ümmetçileri tanır. Her fırsatta zaman geçirmeksizin kendisine bir karşı yaratıp ona gol atma peşinde maharet sürdüren Çerkes kalemşörleri bugüne kadar hangi Çerkes meselesine ulusal bir yaklaşım sergilemiş olabilirdi ki Ruslan Guaşho için harekete geçeceklerdi?

Türkiye Çerkes diasporası derin bir yozlaşmanın yatağında. Ulusal varlığımızı sulandıracak tartışma meselelerinde ışık hızını yakalayan, tartışmaların ve çalışmaların en hararetlisini buralara yığarak toplumun okuma becerisini kullanmaktan imtina etmeyen fertlerinin gözlerini ve zihinlerini yoran demagoglar, bir  halkın bütün hepsini ilgilendiren meselelerinde kaplumbağalara dönüşüyorlar. Anavatanımızda gerçekleşen bir çok olayda olduğu gibi, Ruslan Guaşho içinde böyle davranıyorlar. Bir süre geçtikten sonra her demagogumuz kendi sosyal grubunun bu konuyla ilgili bütüne varamayan çalışmalarını örnekleyerek; diğer sosyal grupların basiretsizliğini sergilemeye başlayacak nasıl olsa.
Halbuki bazı şeyler toplumun tamamını ilgilendirir ve o şeylerde toplumun başarısı da başarısızlığı da bütünüyle değerlendirilir. Mesela; Adalet öyledir.

Bugün Ruslan Guaşho'num mücadelesi de bir Adalet mücadelesidir ve kendisinin de açıkça ifade ettiği gibi uğradığı haksızlık yalnızca kendisine yönelik değildir. Kendisi üzerinden bütün Çerkes toplumuna bir mesaj verilmek istenmektedir.

Bu mesaj da; "Acınızı istediğiniz zaman konuşamazsınız"dır.

Daha önce Hulıjıy'da geleneksel danslarımızı yapan gençlere saldırılmış ve gözaltına alınmıştı.

O zaman ki mesaj da; "Sevincinizi istediğiniz zaman yaşayamazsınız"dı.

Demokrasisini Çerkeslerden esirgeyen Moskova hükümeti; dünyanın dört bir tarafına dağıttığı Çerkeslerin sessizliğinden güç alıyor. Açlığı peşinde ömür çürüten dünyanın bütün Çerkeslerine en güzel mesajı da yine Ruslan Guaşho veriyor; candan önce onur gelir.

Mahkeme Ruslan Guaşho üzerinden Çerkeslere "istediğiniz zaman acınızı konuşamazsınız" diye mesaj verirken, Ruslan Guaşho'da açlık grevine başlayarak Çerkeslere "candan önce onurun geldiğini" hatırlatıyor.

Şimdi bakalım Çerkeslere; Çerkesler kimin mesajını dikkate alıyor.

Share:

Çerkes mahallesinde davul-zurna çalmak





Mishe Berslan'ın Çerkesya Hareketi'nin internet sitesinde "İKİYÜZLÜLÜK… YARANMAZSAN, YOK OL…" yayınlanan  yazısı gerçekten okunmaya değer bir yazı, Türkiye'deki Çerkes realitesini hem bireysel hem de kurumsal olarak irdelememize olanak sağlıyor. Aslında biz bunu yıllardır güncel politik metinler ile anlatmaya çalışsak bile, Türkiye'deki diğer toplumsal unsurlar ile ortaklaşmış karakterler üzerinden anlatmayı bu kadar güzel başarabilmiş değildik. Bu açından bakıldığında Mishe Berslan'ın kaleme aldığı bu yazı, Çerkesleri Türkiye'deki diğer toplumsal unsurlar ile somut tarihler üzerinden kesiştirip buradan Çerkeslere pay çıkaran analizinin bir çoğumuzun dikkate alması gereken toplumsal sorumluluk örneği olduğunu da ifade etmem gerekecek.

Türkiyeli sıradan bir Çerkesin kültürünü illüzyonal ego ile yaşadığını söylemek zor değil, çünkü mahalleye inince mevcut durumunu hayatı boyunca hiç sorgulayamamış bir tabanın şişkinliği hangi yöne baksak gözüküyor. Mahalle demişken, örgütlü cemaatler mahalleyi pek umursamıyorlar. Küçük vurup, büyük alma peşinde mahalleye yönelik cılız ama coğrafyaya yönelik kuvvetli umutların peşindeler. Kalemler coğrafyayı yazarken, unutulan bir nokta şu ki; hayaller mahalle de inşa edilemiyor.

Çerkes mahallesindeki illüzyonal egoyu masaya koyma vakti çoktan geldi, kendini Çerkes siyasetinin bir parçası olarak konumlayan her bireyin bu illüzyonal Çerkes varlığını ortadan kaldırmak üzere çaba sar fetmesi lazım. Ama daha önce belki de mahalleye inmeden bir şeyler yapmak lazım, o ki; bu illüzyonal egoyu gruplarımızın kendi içinden söküp atması gibi. Çünkü mahalleye inip, mahalledeki illüzyonal egoyu yok etmek üzere çabalarken, bu çaba içerisinde kendi illüzyonal egomuzla hareket etmemiz mahallelinin çokta sindirebileceği bir şey olmaz.

Mishe'nin yukarıda bahsettiğim yazısı; o muhteşem Çerkes illüzyonunu perdeleyen vakalardan biri. Özellikle Türkiye için, Türkiyelilik kimliğini içselleştirmiş Çerkesler için, Osmanlı'dan bu yana hepimize çivilenmiş Kafkaslılık öğretisinin anlaşılması için bu illüzyon perdesini aralamak çok önemli. Bunları konuştuğumuz zaman ne yazık ki ilk başta kendi toplumumuzdan bazıları otomatik bir manipülasyon yaratıyorlar ve gördüğüm kadarıyla bu manipülasyonlarla birlikte konu hep rayından çıkıp bozuluyor. Bunu yapan Türk sağına adapte insanlar ve hatta Türk'ün islamla şerbetlenerek içine Çerkeslerden bir öbekte ekleyen mutasyon ideolojisine adapte insanlar için söyleyecek pek fazla şey bulamıyorum. Fakat bu manipülasyonlara kapılarak konunun rayından çıkmasında etki sahibi olan kesimler için söyleyecek bazı şeylerim olacak. Ama konu dağılmadan, konumuz hala illüzyonal egonun yakınlarındayken, bu illüzyonist egosu ağır basan her kesimden insana da hatırlatmam gerektiğine inandığım bir şeyler var. Çerkes olduğunuz için muhteşem insanlar değiliz. Sadece Çerkessiniz. Çerkessiniz diye ne Arapları, ne Kürtleri, ne Türkleri ne de başka birilerini aşağıdan göremezsiniz, eğer böyle bir eğilimiz varsa bilin ki siz hastalıklı insanlarsınız ve en aşağılık insanlar da sizlersiniz. Çerkeslerin geçmiş deneyimleri, yani kısaca tarih bizlere elbette bazı değerler katmış olabilir, bu değerler sizin şımarık ukâlalığınız adına değil, aksine insanlık adına Çerkeslerin ördüğü değerlerdir ve dahası, o güzelim değerlere verdiğiniz önemde laftan fazlası olsaydı, bugün içine düştüğümüz şu bitap hali sanıyorum yaşamamış olurduk. Asalet ve Nezaket diye böbürlene böbürlene geldiğiniz yolun sonu bugün ki tablo ile daha güzel ifade ediliyor, birbiriyle konuşmayı bile beceremeyen, neredeyse ortak hiçbir değeri kalmamış balondan asilzadeler topluluğu. Ne bugün hala adına methiyeler düzülen kadına verdiğimiz değerden bir eser, ne de geçmişte uzlaşı sağlamak adına araçsallaşan xase geleneğinden bir hava duruyor. Türkiye'deki Çerkeslerin çoğu bir aptallık uykusunda hala kadına, doğaya, halklara, insanlığa karşı kendine ait ufacık bir fikri ve görüşü olmadan; kendisine kalanlardan ödeye ödeye, başkası gibi ola ola yaşıyor. Sanırım dünyada bizden daha fazla geçmişiyle övünüp, geçmişinden eser barındırmayan bir halk yoktur. Yavuz Sultan Selim diye köprü açılıyor, bunların hepsi argüman. Aleviler karşı çıkıyor? Neden! Çünkü bu argümanın ne anlama geldiğini biliyorlar. Biliyorlar çünkü; bu argümanla bir tarihte kesişmişler ve kendi kaderleri için iyi şeyler olmamış. Çerkeslerin ise söyleyeceği hiçbir şey yok. Neden? Çünkü kendi tarihinden zerre barındırmıyorlar. Üstelik birileri bunları konuştuğu zamanda sadakat damarları incinip bir anda o ağızlarını kaplayan Çerkeslikten ışık hızında ayrılıp, efendisinin köpeği moduna girebiliyorlar... ve bu sadece geçmişle sınırlı kalmıyor! Bugün de Çerkesleri ilgilendiren meseleler de aynı reflekse sahipler. 7 gün 24 saat Çerkesliğiyle övünen birileri, Çerkeslerin talepleri konusunda iş başa düştüğünde kılını kıpırdatmıyor. İşi başına alıp yollara düşenlere ise yine sahibinin köpeği modunda saldırıyorlar.

Artık ismen ve cismen bizden olup, ruhunu sahibinin kayışına bağlayan bu saray, iktidar, güç soytarılarının mahallede kullanabildikleri tek silah ise manipülasyon. Onların bu silahına güç verenlerde bana kulak versinler.

Sevgili arkadaşlar siz kabul etseniz de etmeseniz de mahalle sizin hayal ettiğiniz sosyo-politik bir yapıya sahip değil. Bu yalnızca Çerkesler için değil, Türkiye'deki bütün halklar ve kesimler için böyle.
***
Haftalar ayları kovalamışken, yazılacak çok şey de birikti.. birikti de; önünde koca dağları görmeden kum tanesine edebiyat yapmakta pek mahir olan her görüşten insana; bir şeyler anlatmaya çalışmak insanı yoruyor.
Bu ay Jıneps gazetesine diğer Çerkeslerle aynı Türkiye'de mi yaşadığımızı sorma gereği duydum, zira ziyadesiyle Çerkesleri de etkileyen ve üstelik kimin Çerkesi olduğunun da pek farkı kalmadığı böyle alengirli zamanlarda dahi; kurumsal Çerkeslik hala bir ütopyanın içindeymiş gibi sessiz, silik; var ile yok arasında.
Anlatan bir kaç insan,
Müslüman mahallesinde salyangoz satıcısı gibi..
Gören yadırgıyor, duyan hayretlere düşüyor; sanki bütün yaşananlar arasında bir vaha var ve Çerkesler o vahadalar.









Share:

Adalet Yürüyüşü




2013 yılında Antalya'dan İstanbul'a "Adalet Yürüyüşü" gerçekleştirmiştik ve her fırsatta yürüyüşün özelde Gezi protestoları sırasında hayatını kaybeden, yaralanan, sakat kalanlar için ama genelde bütün Türkiye için talebimiz olduğunu söylüyorduk.
Tabi biz 1200 küsür kilometre yürüdük, bir çok ilden geçtik ve geçtiğimiz ilde bir çok kesim ile konuştuk.



Burdur'u geçerken; Mermer ocakları için delik deşik edilen dağlar, toza kaplanan ormanlar, suyu kirlenen canlılar içinde ADALET istedik.
Kızılcahamam'da iple bağlanarak ölüme terk edilmiş bir köpek gördük, bırakıp gidemedik.. araçları durdurup yiyecek istedik, suyumuzu verdik, hayvan hakları aktivistlerine ulaştık.. adalet istedik..
Afyon'u geçerken hayvancılıkla uğraşan amcalarımızla oturduk, dertlerini dinledik..
Eskişehir'e gelirken tarımla uğraşan insanlarla konuştuk, sohbet ettik..
Adalet herkesin kanayan yarası gibiydi, kim adaleti kendi hayatıyla anlatmaya kalksa kanıyordu..
Tanıyanlar biliyor, bilmeyenler için söylüyorum; yürüyen herkesin siyasal bir duruşu, ideolojik bir görüşü vardı bizim yürüyüşümüzde.. ama herkes tek tip değildi, farklı farklıydı..  Yolda bizi karşılayanlarda öyleydi, hiç kimsenin derdini siyasal duruşuna, ideolojik görüşüne göre değerlendirmedik, herkesi dinledik.
Bize ulaşan ve haber yapmak isteyenlere de bütün dinlediklerimizi ifade ettik.
Adalet istiyorduk,
A'dan Z'ye; herkese..

CHP'li siyasallar da arıyordu, karşılıyordu bizi; bizi partiniz olarak değil, şahsınız olarak karşılayın diyorduk.

Şimdi HDP'de toplanan siyasallar da arıyordu, karşılıyordu.. onlara da partiniz olarak değil, şahsınız olarak karşılayın diyorduk.

"Halk yürüyüşüydük" biz.

Her rengi temsil edecektik, kimsenin değil; herkesin olacaktık.. Adalet isteyecektik.

İstedikte...

Antalya'dan İstanbul'a kadar; her adım da, her solukta, herkes için adalet istedik.
Bizim sloganımız; "adalet için adaletten hızlı" idi.

Gümüşsuyu'nda adaletten daha hızlı olduğumuz da zaten ortaya çıktı.
Sonra çıktık Galatasaray Lisesinin önüne; sağ yanımızda CHP, Sol yanımızda BDP, arkamızda; 7'den 70'e, her dinden, her cinsiyetten, her milliyetten insanla..

Adalet herkese lazım dedik..

Sağımızdakiler de Solumuzdakiler de öyle dedi..
Arkamızdakiler de öyle dedi..
Verdiğimiz bütün demeçler, röportajlar ortada...

Tabi biz o gün şöyle diyorduk; adalet yürüyüşümüz bitmedi..
ve bitmedi...

O günden sonra; adil, eşit ve özgür bir yaşam için bitmek tükenmek bilmeyen bilmeyecek yürüyüşümüz başladı.. O günden sonra adalet bize inat hep geriye gittiyse de, biz dişimizle tırnağımızla adaleti ileriye taşımanın mücadelesi içerisinde olduk hep..
Bugün de tam o mücadelenin içerisindeyiz,
Üstelik ne Selahattin Demirtaş, ne Figen Yüksekdağ, ne diğer tutuklu milletvekilleri, ne DBP'li Belediye başkanları, ne Enis Berberoğlu için değil,
Kadınlar için, Gençler için, Halklar için..
"Herkes için"
"Hepimiz için"
Dolayısı senin adalet talebin, benim de adalet talebimdir. Ama biliyorsunuz bir söz vardır; eğri oturup doğru konuşalım diye.. sırf siyaset yapmak için, sırf söylemiş olmak için yapılan açıklamaları bir kenara bırakalım, adaleti sanki düne kadar varmışta, dün yok olmuş gibi ele almayalım.
Ne için adalet istiyorsun sevgili Kemal amca?
Enis Berberoğlu içinse, amenna. Haklısın istemekte, MİT tırları davasını takip eden bir vatandaş olarak söylüyorum; Enis Berberoğlu bir milletvekili olarak oy aldığı topluma gerçek bilgiyi ulaştırmak için, hepimizi aydınlatmak adına bir milletvekiline, üstelik gazeteci kökenli bir milletvekiline en yakışır, en doğru şeyi yaptı ve bu yüzden tutuklanması gerçekten yüz karası.
Bize böyle de, haklısın diyelim; bu konuyla ilgili bir kelime eleştirirsem namerdim.
Çık de ki; Benim partimin milletvekili olarak Enis Berberoğlu sorumlu olduğu halka doğru bilgiyi aktararak milletvekilliğinin mecliste oy vermekten ibaret olmadığını cümle aleme gösterdi.
Ama tutuklu milletvekilleri içinse;

Biz "anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz" diye başlayan serüvende, "AYM'ne başvuran vekilleri kapının önüne koyarım" diye ilerleyen, Yenikapı ruhu diye taçlanmış o serüveni de bundan bağımsız düşünemediğimizi, en azından bu konuyla ilgili ufacıkta olsa yüreğimize su serpecek bir açıklama yapmanı beklediğimizi bil, adını ağzına dahi almaktan korktuğun diğer vekillerin de adını söyle.
Çünkü bugün kü şartları oluşturan dünler de ne yazık ki sizin parti olarak şahsınızla mühürlü imzanız var ki, biz dünü ve bugünü, üstelik bugünü dünden etkileyen şeyler hala orada duruyorken BAĞIMSIZ düşünemiyoruz.

Okursunuz okumazsınız, duyarsınız duymazsınız bilmiyorum; fakat okumanız ve duymanız umuduyla size sesleniyorum:

Eğer samimiyseniz, gümüşsuyuna gelin; gümüşsuyu biz adalet yürüyüşçülerinin devletle tanıştığı yerdir. Bize orada yasaklanan bölgeden Gezi'ye gidelim ve  oradan hep birlikte Edirne'ye yürüyelim.

Share:

Hiç olmamış gibi..



Çerkes gözlerin neler görüyor sigoş?

Gün, güneş; Bu güneş ki; Çerkes gözleri tatil gören sigoşlara tatlı mı tatlı, piknik havası.. hele bir de düğün yapılır bu güneşin altında sormayın gitsin; tadından yenmez!

Ee dile kolay; çetin geçen kışın ardından herkes bu güneşi bekler. Çerkesler de öyle!  Çerkesler baharı sever, düğünü sever, zexesi sever.. hele bir de günlerce sürerse, hele bir de gece ateş yakılıp sohbet edilirse; vay anam vay!

Düşünsenize! Bütün gün düğünde oynamış durmuşsunuz, yemişsiniz Çerkes yemeklerinizi.. akşam tabi herkes yorgun, ateşi yakıyorsunuz, etrafında yuvarlak oturmuşsunuz, o güzelim tatlı mı tatlı, asil mi asil Çerkes sohbetine başlıyorsunuz. Yuvarlakta oturanlardan bir arkadaş başlıyor:

- Nart mitolojileri dünyanın en eski mitolojilerinden biridir tabi bu da Çerkeslerin geçmişten bugüne ne kadar köklü ve asil bir halk olduğunu çıkarır; Yunan mitolojisi bile bizden feyz almıştır.

Yuvarlaktaki herkesin göğsü kabarıyor; ee! Nartların torunları onlarda tabii... Sonra yuvarlaktan başka biri söz alıp başlıyor anlatmaya:

- Çerkeslerin yüzlerce yıldır soyadları var, tabi bu da Çerkeslerin geçmişten bugüne kadar ne kadar köklü, asil ve medeni bir halk olduğunu ortaya çıkarır.

Yuvarlaktaki herkes o an itibariyle müthiş bir coşku yaşıyor içinde, anlatılır gibi değil! Bu coşkuya dayanamayan bir genç hızlıca giriyor söze:

- Çerkeslerin hapishane kavramı yoktur, bu da xabzenin sosyal yaşamda nasıl adalet sağladığını ve toplumu bir arada düzenli tuttuğunu gösterir, bu da Çerkelerin ne kadar adalet dolu, köklü, asil ve medeni bir halk olduğunu anlatır diyor!

Yuvarlaktaki insanların içi bayram yeri, nasıl bir insan hiçbir çaba sarf etmeden adaletin timsali, köklü, asil ve medeni bir halk olmayı başarabilirdi ki Çerkeslerden başka? Bu asalet patlamasıyla bir genç hınzır gibi giriyor söze:

- Kadınlar evlendikten sonra da kendi soyadlarını kullanır, kadınların toplumdaki yeri hiçbir medeniyette olmadığı kadar kuvvetlidir; bu da Çerkeslerin ne kadar nazik, adalet dolu, köklü, asil ve medeni bir halk olduğunu ispatlar diyor.

Yuvarlaktaki herkes o an itibariyle bir asalet patlaması yaşamaktadır. Zaten mevsim de elverişlidir bu patlamayı yaşamaya; bahardır!...

Fakat fazla asalet; insanda uyuşukluk, unutkanlık, kaygısızlık yaratır. Hiçbiri Çerkesce konuşmamayı yadırgamamakta, sebeplerini düşünememekte ve buna dair hiçbir kaygı hissetmemektedir bu gençlerin. Bu gençler; atalarının tarihini iliklerine kadar sömürürken acılarını zerre kadar hissetmemektedir.

Çerkes gözleri gün, güneş gören arkadaşlar. Güneş insanoğlu için ve dahası dünyadaki tüm hayat için kainatın en değerli varlığıdır. Eğlenmek de yemek yemek gibi müthiş bir ihtiyaçtır ama fakat unutmak da nefessiz kalmak gibi  tehlikeli ve ölümcüldür. Gördüğünüz bu  güneş; 2 Mayıs tarihinde TBMM'nin aldığı bir kararla Gönen-Manyas yöresi Çerkesleri için; acıyı, susuzluğu, tekrar sürgünü, ötekileşmeyi, yoksullaşmayı ve ölmeyi temsil ediyordu. Yöre Çerkesleri o tarihte alınan bir karardan sonra Türkiye'nin ilk iç sürgünü olan Gönen Manyas sürgününe uğradılar! 1 gün etmeyecek süreyle hazırlanmaları emredildi ve yanlarında sadece bir öküz arabasının taşıyacağı kadar yük götürülmesine izin verildi. Afyon'a kadar bu güneşin altında yürüdüler. Afyon'da hayvan vagonlarına bindirildiler ve paramparça edildiler.

Nasıl oluyorda yok sayıyorsunuz? Nasıl oluyorda Çerkes gözleriniz bunu göremiyor? Unutmanız mı emredildi? Hiç olmamış gibi yapınca, tarihte o insanların çektiği acılar siliniyor mu sanıyorsunuz?
Share:

Referandum değerlendirmesi

Cumhurbaşkanı çıkıyor

Teröristler hayır diyor diye bağırıyor kalabalığa, kalabalık da cumhurbaşkanına bağırıyor "idam isteriz" diye sloganlarla

Başbakan çıkıyor

Teröristler hayır diyor diye bağırıyor kalabalığa, kalabalık da başbakana bağırıyor "idam isteriz" diye sloganlarla

İçişleri bakanı çıkıyor, Dışişleri bakanı çıkıyor; bağırıyor hayırcılar teröristler! diye

Aile bakanı çıkıyor, Enerji bakanı çıkıyor; teröristler hayırcılar! diye bağırıyor..

***

Devletin bütçesi istisnasız EVET çıksın diye harcanmış, medya kurumlarının hepsi yandaş, yalaka; bütün radyolar ve televizyonlar el ele vermiş, dört bir koldan propaganda yapıyorlar, kimine göre aylarca ama Allah biliyor ya yıllarca...

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı  bir pankart astırmış; Demokrasi Kazandı diye..

Adam sokakta böbürlene böbürlene yürüyor, nasıl koyduk ama diye diye...  onun arkadaşı; hayırcıların karısını-kızını-anasını, malını-mülkünü ganimet olarak istiyor... onun arkadaşı Almanya'da; Türkiye dünyanın en güçlü ülkesi oldu diyor...

Cumhuriyet Halk Partisi başkanı çıkmış televizyonda; YSK halkoylamasını tartışmalı hale getirdi diyor

Oyların dışarıdan gelmediği kanıtlansın diye vurulan mühürün olmadığı oyların dışarıdan geldiği ispatlanmadıkça geçerli sayılacak diyor YSK ve devletin tüm imkanlarını hoyratça kullanan evetçilere rağmen hapishaneleri dolduran, her yerde baskılanan hayırcıları yenmenin tek yolu mühürsüz oyları da geçerli saymak oluyorken

Milliyetçi Hareket Partisi başkanı çıkmış kürsünde; Fiili durum bitti mi? Bitti. Sistem değişti mi? Değişti. Maksat hasıl oldu mu? Oldu. O halde mesele bitmiş, düğüm çözülmüş, ülkemizin önü açılmıştır diyor.

Milleti de kendisi gibi sanan, balkon da önündeki yazıyı dahi nasıl okuyacağını başkasına soran ve istisnasız bu ülkede herkese ama herkese beyefendiden başbakan olduysa, benden neler olmaz umudu veren düşük profil; "Sonuçlara her kesimin saygı duyması gerekmektedir" derken yüzü kızarmıyor.

***

Bir yandan da düşünüyorum; %51 Hayır çıksaydı ne değişirdi diye? Referandum kampanyalarının ilk günü konu hasıl olmuştu sonuçta, herkesin hayırı kendineydi... doğru! CHP ile HDP'nin ve dahası Muhalif MHP'cilerin hayırları aynı mıydı?

Herkesi hayırda buluşturan şey aynı mıydı? Değildi..

Ben politikadan anlamam, şimdi bütün hayırcıları aynı yere toplamak ve çok olmak muhtemelen politik olarak bir şey ifade ediyor olabilir, ancak aslında hayır içinde buluşan bazı unsurların birbirini iktidardan daha fazla yok etmek istediğini de hiç kimse unutmazsa; yarın için iyi eder.

***
Şu referandumda tarihte hiç sevmediğim biri ve çok sevdiğim başka biri yine haklı çıktı bana göre..

Birincisi hiç sevmediğim Stalin... ne demişti? "Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir" demişti..

İkincisi de çok sevdiği Emma... Emma Goldman "Oy vermek bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasaklanırdı"demiştir.

***
Cumhurbaşkanı referandum sonrası 2019'a kadar yapılacak çok iş var demişti... İlk iş olarak rica ediyorum Yüksek Seçim Kurulu'ndaki Yüksek'i de kaldırıp zıt anlamını koyarlarsa; bu referandumu taçlandırmış olurlar.

***

Bu arada son başbakan ve yaverlerini de tebrik etmeden bitiremeyeceğim; gider ayak 23 milyon 777 bin terörist armağan ettiler Türkiye'ye...
Share:

Gençlerle beyin fırtınası hakkında




İstanbul'da bir ahali sonunda gençlerin farkına vardılar ve onlara sorular sormaya başladılar nihayet. Yakın Çerkes tarihinin reel hayatta gençliğe yönelik yaptığı başarılı bir uygulama bu. Üstelik tam da genel saha çalışması. Falanca Çerkes gençliği, filanca Çerkes gençliği diye ayırmamışlar gençleri. Dolayısı ile memnun olmamak benim için mümkün değil, Allah bu organizasyona emek verenlerden razı olsun. Günümüz "iletişim" çağı olarak tabir edilir ancak iletişim hep sanal aleme hapsedilmiş. Bu o kadar faydasız ve hatta zararlı ki; gençliğe yönelik "iletişim" çalışmalarının mutlak suretle sanal alemden reel hayata taşınması elzem. Zira sanal alem insanın sorumluluk bilincini köreltiyor, onu kültürsüzleşmeye teşvik ediyor ve ayıba da çok fazla cesaret veriyor. Yüz yüze kullanılması hala imkansız olan kelime ve cümleler sanal alemde hunharca kullanılmaktan geri durmuyor. Üstelik gençlik, yani yeni nesil... köy görmemişleri dahil neredeyse hepsi kentli ve kentte bir çok alt kültür ile etkileşim halindeler. Yani kendi kültürel değerlerinin dışına çıkmayı da iyi biliyorlar. Biz tabi onları mapusluk gibi kendi kültürel sınırları içerisinde tutmaya zorlayamayız ancak bazı kültürel değerlerimizin de kendi iç tartışma dinamiğimiz de bize klavuz olması; karşılıklı saygı ve diyalog için biz Çerkeslerin özel aracı olduğunu da hep hatırlamak gerekir.

Bilmiyorsanız söylemeliyim ki, bende Çerkes zamanına göre hala genç denen nüfuz içindeyim. Yukarıda tabir ettiğim biçimle de anlatmam gerekirse köy görmemişler arkadaşlarımdan bir tık daha eskiyim. Yani bir Çerkes camiasının içine doğdum, orada 9 yaşıma kadar büyüdüm ve sonra kentli oldum. Çok köylü sayılmam ama tam kentli de olmadığım da aşikar. Geçen sene ekim ayında bir yazımda konumuzla ilgili olan şöyle bir kısımdan bahsetmiştim:

Ben kendimi bildiğimde herkes bana "Sen Çerkessin!" diyordu. Çerkes olmak öyle kan meselesi değildi, babam Hasan Apiş diye ben Canberk Apiş olamazdım. Canberk Apiş olmalıydım, hak etmeliydim. Çerkesliğimin damarımda akan kandan, resmi nüfusa göre babamdan aldığım soydan olmadığını bilmeliydim. O küçük yaşımda, her türlü haylazlığa ve yaramazlığa rağmen sorumlu olduğum alanı bilmeli ve sorumlu olduğum şeyleri yapmalıydım. Reyhanlı bana, bir adamın soyundan çalarak Çerkes olmayı değil; bir toplumun okulunda hak ederek Çerkes olmayı öğretti.
Dolayısı ile köylü-kentli ya da yarı kentli diye bu ayraca neden takıldığımı anladığınızı varsayıyorum. Kent yukarıda alıntıladığım o bölümün dışında yaşanabilecek bir alan sundu gençlere. Bunun gençler için avantajları da oldu fakat dezavantajları çok daha fazla oldu.

Çerkes toplumu son 20 yıl öncesine kadar son derece içine kapanık bir şekilde yaşadı. Bu durumdan kazanabildiği, koruyabildiği hiçbir şey olmadığını için gelişti diyebilmem mümkün değil. Çünkü korunması gereken çok şey kaybedilirken, kaybedilmesi gereken çok şey de korundu bu durumdan ötürü. Zamanın "anda" bulunan bir ruhu vardır ve Yunan filozof Heraklitos'un çok güzel anlattığı üzere bu ruh içinde "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" der. Çerkes toplumu içine kapanık olarak bu değişimin içerisinde Çerkes olarak duramamıştır, ancak Çerkes olarak içinde bulunmadığı bu değişimi yaşamak zorunda kalmıştır. Eğer ki bu değişimin içerisinde Çerkes olarak bulunabilseydiler, o zamanın gençlerinden bu zamanın gençlerine Çerkes elinden geçmiş bir değişim hareketi geleneğin içinde bulunabilirdi. Oysa bugün içine kapanık köylerin kabuğunun içeriden kırıldığı ve köylerden kentlere göçenlerin ikinci nesil jenarasyonlarının kendilerini içinde Çerkes olmayan bir değişimin içine bıraktıları ne yazık ki bir hakikat.

Bu değişimin öncesiyle yaşayıp şekillenmiş bugünün orta yaş üstünün gençlikle arasındaki problemin özü bundan ibaret. Oysa bugünün mimarı o zamanın gençleri değil miydi? Fakat artık bugünün gençliği bu durumu yanlış yorumlayarak tarihi yargılamaya saplanıp kalmamalı. Bugüne kadar edindiğin tecrübeye dayalı olarak şöyle söyleyebilirim: İhtiyarlar hep geçmişi yaşamak ister fakat gençliğin vazifesi geçmişi gelecekle buluşturmaktır. Hiçbir engel aşılmaz, hiçbir zorluk çekilmez değil. Üstelik bugün vaziyetimiz gereği Çerkesleri sadece geleceğe değil, hem bugüne hem de yarına bağlamak zorundayız. Belki Çerkes tarihindeki en kritik dönemlerden birinde olduğumuzu düşünüyorum.

Bu anlamda gençleri çağırıp herhangi bir konuda "siz ne düşünüyorsunuz" demek, bugüne kadar Çerkes camiası içinde olanlar göz önüne alındığında öyle basit ve önemsiz bir olay değiller. Öyle ya, herkes ağzını açtığında gençlerin öneminden kendi eğilimine göre bir şekilde bahsetmektedir ancak yine herkes gençleri bir yere çağırıp siz ne düşünüyorsunuz dememektedir.

Toplumumuzdaki en büyük hatalardan birisi, hemen sonuç beklemektir. Olagelen herşeyden bir sonuç bekleniyor. Bu sadece bu konuyla kısıtlı değil, kültür yapısal veya siyasal... Kültür yapılsal veya siyasal faaliyetler içerisinde bir şekilde olan bütün arkadaşlarımız şöyle düşündüğünde, bu yapının veya faaliyetin içerisindeki en büyük demoralizasyonun başlangıç evresindeki sonuç beklentisi olduğunu göreceklerdir. Oysa toplumun kendisinin bir tarih ürünü olduğu düşünüldüğünde, toplumu ilgilendiren herhangi bir meselede sonuca ulaşmanın zaman alacağı hemen anlaşılır. Ben şahsen hem bu hemde buna benzer tüm faaliyetlere katılan akranlarımın henüz başlangıçtan sonuç çıkarma eğilimine girerek demoralize olmalarını hiç tavsiye etmem. Zira bu tutum yalnızca ilgili faaliyeti değil, faaliyetle birlikte umutsuzluğa tekrar itilen bir çok genç arkadaşımızı olumsuz yönde etkiler.

Gençlere söz vermek bir usül olarak Çerkesler açısından her yönüyle iyidir, birincisi gençlere "sizi dinliyoruz" ve dahası "önemsiyoruz" mesajı vererek onları cesaretlendirir. Başlangıçta hangi sorunun sorulduğunun veya bu sorulara hangi cevapların verildiğinin pek önemi yok. Önemli olan bu usulü tutarlılaştırmak ve toplumun tartışan dinamikleri arasına gençliği sokabilmektir.

Ne yazık ki ben ilgili toplantıya son günlerde yaşadığımız üzücü sebeplerden ötürü katılamadım, ancak katılan bir arkadaşımızın verdiği bilgiler ile nasıl geçtiğiyle ilgili özet bir bilgi alabildim. Diliyorum ki bu toplantılar artar, bu toplantılara katılan kesimler çoğalır ve farklı fikirler aynı salonlarda, aynı amaçlar için birbiriyle buluşur. Gençliğin toplum içinde belirleyici bir rol edinmesi de benim açımdan bu amaçlardan birisi olacaktır.

Yukarıda ikinci satırda ifade ettiğim gibi Çerkes yaşına göre hala genç sayıyorum kendimi. 30 yaşımı doldurmama daha 2 ay var sonuçta...  Dolayısı ile ilk toplantıda sorular sorulara buradan yanıt vererek kendimi uzaktan da olsa bu fırtınaya dahil etmek isterim.

İlk toplantıdaki usule göre kendimi tanıtıp 4 soruya yanıt veriyorum.

Ben Apiş Canberk, Hatay Reyhanlı doğumluyum. Şuanda işsizim ancak mesleki olarak işçiyim. Sosyal ve siyasal açıdan kendimi Çerkesliğin içerisindeyim ve toplumsal tüm alanlarımızda çeşitli şekillerde faaliyet yürütüyorum.
1 Çerkes denildiğinde aklıma ilk gelen şey; rahmetli nenemdir. Rahmetli nenem Pihava'lardan Guga'dır. Neden nenem olduğunu açıklamazsam benim için Çerkes denildiğinde aklıma gelen ilk şey havada kalacak. Nenem 100 yıldan fazla yaşadı, dolayısı ile sürgünden sonraki yakın jenarasyonlardan. Nenem ancak giriş seviyesi kadar Türkçe bilirdi. Onu da bizden torunlarından öğrendi. Suriye'de yıllarca yaşadı. Golan tepeleri için verilen savaşı gördü yaşadı. Eşini (dedemi) ölü yığınları arasında çok aradı. Ömrünce etkisinden kurtulamadı. Geceleri uyurken odasının kapısının altına ıslak havlu koyardı, anahtar deliğini bezlerle örterdi. Kendisine, kimliğine, coğrafyasına ait olmayan bir savaşı bütün ömrünce yaşadı, izlerini hiçbir şey kapatamadı. Bugün Türkiye'de Çerkes denildiğinde aklıma bunlar geliyor.
2 Çerkeslik bir atasözümüzde belirtildiği üzere benim için "insanlığı" ifade ediyor. İnsanı diğer mahlukatlardan ayıran özelliği bilgiyi aktarmasıdır. Toplumlar bin yıllarca edindikleri tecrübeler ile edindikleri bilgileri bir sonraki nesillere aktararak var olmuştur. Baharın ne zaman geleceği, yazın ne zaman biteceğinden tutun, birlikte yaşamı organize kılacak kültürel normlara kadar bugün adına gelenek denen herşey insanlığın bizim coğrafyamızda bir arada bin yıllarca yaşayarak edindiği bilgiler topluluğudur. Dolayısı ile Çerkeslik yalnızca benim için değil, esasta hepimiz için tarihi bir bellek, binlerce yıllık bir uzlaşı, organizasyondur. Bizleri birbirimize karşı sorumlu kılan ve organize olabilmemizin önünü açan, birbirimizin kalbine dokunmamıza olanak veren en kısa yoldur.
3 Dil bir toplumun türküsüdür, ağıdıdır, ninnisidir. Şakasıdır, kavgasıdır. Feryadıdır, duasıdır... Dil bir toplumun kalbidir.
4 Biliyorum diyecek kadar bilmiyorum ne yazık ki, her gün daha fazla öğreniyorum.












Share:

Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!



Haziran seçimlerinde aldığı darbeyle sersemleyen iktidar; milliyetçi alamete öyle bi yapıştı ki tek politikası kıyamet oldu ve bundan asla kopamadı. Türkiye o günden sonra neredeyse bir gün bile normal yaşanılmadı. Normal yaşadığını iddia edenler açık seçik yalancı madrabazlardan başka kim olabilir ki zaten?


Artan terör eylemleri ve belki hayat boyu unutamayacağımız suruç, ankara katliamları… hepsi sivil, yüzlerce insan.. onlarca üniversite öğrencisi.. iç savaştan farkı olmayan çatışmalar, ölen onca gencecik askerler.. Neresi normal olabilir? Bu ülkede her kesimden, her  görüşten, her yaştan kaç kişi öldü sayabiliyor mu acaba, herşeyi normal bulanlar?


Yalan hamallarının bile beli büküldü artık bu gerçekle, varsın içimizden çeşit çeşit üç beş cibilliyetsiz hala “normal” gibi davransın tüm bu olup bitene! Bu gazetede yayınlanacak yazım, bir de daha önceden kendi günlüğümden yayınlayacağım yazım olacak.. eğer önceden yayınlanmış yazımı okuduysanız bu onun Çerkeslere açılan parantezi, eğer okumadıysanız bu yazının bir de geneli kapsayan bölümü olacak, dilerseniz okursunuz.


Haziran seçimlerinden sonra milliyetçi alamet ile ilkesel koalisyona dönüşen iktidar, yıllar öncesinde kandırılırken her türlü fırsatı ve imkanı tanıdığı terör örgütünün iğnesi kendine batınca çılgına döndü ve Türkiye’yi OHAL ile yönetilen bir ülkeye dönüştürdü.


Türkiye hem kendi anayasasını çiğneyen hemde uluslararası hukuku da hiçe sayarak yönetilmeye başlanan bir ülke oldu, kaldı ki zaten bunu anayasayı çiğneyen, uluslararası hukuku tanımayan kişi “fiilen” olarak ifade de etmişti. 15 temmuzdan sonra ise Türk oligarkları bir araya gelerek bir ruh ilan ettiler, bunlardan bir kısmı bugün yaşayacağımız bu anıların temelleri atılırken bu koalisyona ne kadar maşa olmuşsa da, bu işin sonunun kendisine ve dahası bu ülkede yaşayan her insana yansıyacağını keşfederek taraf değiştirdi. Beter ile ondan da beteri uzlaştılar ve ülkedeki bu hukuksuzluğu, bu anayasal suçu aklamak için el ele verdiler. Hukuki sınırlarına çekilmesi gerekenleri yerine çekmek yerine, hukuku bu sınırları fiilen çiğneyen birine göre tasarlayarak bir referandum ile resmileştirmek istediler.


Biz de bu ülkede Türkler ve Kürtlerden sonra en çok nüfusu bulunan halk Çerkesler olarak bu duruma elbette kendi görüşümüzce yorumlar katıyoruz.


Bu referandum da Çerkesler de iktidar için demir bilye olacak! Leblebi olmayı seçeceklerin ise bu durumu Çerkeslikten zerre ilgisiz ve alakasız olacaktır.


Türkiye’de Çerkesler de tüm halklar gibi onlarca fraksiyona bölünmüş, çeşitli hassasiyetleri olan gruplar halinde olabilirler. Ancak Çerkesler ne aptal, ne de hafızasız değiller!




Çerkesler Referandumda neden HAYIR diyecek sıralayalım!


1- Mevcut iktidar partisi ortadoğudaki Çerkeslerin hayatını cehenneme çevirdi!


Her ne kadar yandaş medyada kalem sallayan, kaleminden Çerkesler için bir kere bile hayır çıkmayan biyolojik Çerkesler bunu gündeme getirmemiş olsa bile, Fehim Taştekin’in makalelerinde ve ilgili bölgelerin yerel kaynaklarında Çerkeslerin neler yaşadığını sıkça duyduk. Hatta savaşın ilk günlerinde Türkiye’de bir federasyonlar komiteler hazırladılar ve ateş çemberinde kalmış Çerkesleri bölgeden çıkartmaya, Türkiye’de barındırmaya, Anavatanımıza yollamaya çalıştılar. Bugün Türkiye’nin bir çok kentinde Suriye’deki hayatı mahvolmuş Çerkes hemşerimiz bulunmaktadır ve Çerkesler kendi hemşerilerini görmezden gelemezler! Türkiye’nin Mit tırları ve daha nice şekillerde Suriye’deki ateşe benzin taşıdığı artık bir sır değil.. Türkiye’nin agresif dış politikası Ortadoğudaki Çerkesleri, dolayısıyla tüm Çerkesliği incitmiştir.


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


2- Türkiye - Rusya Federasyonu arasındaki uçak krizinin bir faturası da Çerkselere kesildi!


Türkiye diasporasında bu krizin etkilerini hissetmeyen Çerkes kaldı mı bilmiyorum,Çerkesler daha önce vizesiz girebildikleri anavatanına uçak krizinden sonra 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmeye başladılar. Anavatanına geri dönmüş ve orada yaşayan Çerkesler çok sıkıntılar çektiler.. ve tüm bu olanlardan sonra Türkiye, Rusya Federasyonundan özür diledi. Ancak Çerkesler anavatanına bugün dahi 150 dolar vize ücreti ödeyerek girmek zorunda kalıyorlar. Krizden sonra anavatanına gitmek isteyen bir çok aile planını iptal etmek zorunda kaldı.. 3 kişilik aile 450 dolar vize ücreti ödüyor diye!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


3- Çerkes Çalıştayı Raporu dikkate alınmadı, esamesi bile okunmadı!


Çerkes Hakları İnisiyatifi 2012 yılında Kocaelinde bir çalıştay yaptı. Bu çalıştaya çok değerli insanlar katıldı. Çalıştay dönemin siyasi koşullarında demokratik açılım gerçekleşitiren hükümet tarafından dikkate alınmadı. TBMM’ne kadar giderek parti yöneticilerine Sonuç bildirgesini vermek isteyen çalıştay temsilcilerine bugün başkanlığı savunan MHP yönetimi tarafından “Bunlar tehlikeli talepler,Çerkeslerin böyle talepleri olduğuna inanmıyorum” diyerek veto geldi.  AKP yönetiminden Arınç ise Sonuç Bildirgesinde er alan taleplerle yakından ilgileneceğini ve başbakana ileteceğini söyledi. Ancak daha sonra Çerkes Ethem’le ilgili bir meclis komisyonu kurulmasını da sağlayacağını söyleyip yaptığı gibi: Hiçbir şey yapmadı.


Bu Yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


4- Suruç Katliamı aydınlatılmak bir tarafa üstü kapatıldı!


20 Temmuz 2015’de Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde savaş bölgesindeki çocuklara oyuncak ve insani yardım götürürken hain bir saldırı sonucu 33 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük bölümü üniversite öğrencisiydi. Bu saldırıda Çerkes halkından Ferdane ve Nartan Kılıç’ta hayatını kaybetti. Sinem Kılıç yaralandı. İktidar o günden bu güne kadar Suruç katliamını aydınlatmak için hiçbir çaba göstermedi, üstelik saldırıda yakınlarını kaybedenlere soruşturmalar açarak mahkeme salonlarında onları ikinci-üçüncü defa yaraladı. Çerkesler Ferdane’yi ve Nartan’ı asla unutmayacak!


Bu yüzden Çerkesler #HAYIR diyecek!


5- Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm bulunması, Çerkes soykırımının tanınması reddedildi.


Milletvekillerinin TBMM’ne sunduğu ve Çerkes sorunlarının araştırılması, çözüm bulunması. Çerkes soykırımının tanınması yönündeki tüm önergeler bugünkü iktidar partisinin etkili oylarıyla reddedildi. Gündeme dahi alınmadı!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


6- Adalet yürüyüşü şiarıyla başlayan ve sadece adalet talep edenlere hunharca saldırıldı!


20 Ağustos 2013 yılında Antalya’dan başlayarak İstanbul’a kadar yürüyerek gelen ve yürüyüş boyunca çoğunluğu Çerkeslerin oluşturduğu ekibe, İstanbul Gümüşsuyu mevkinde yolları kesildiği için kaldırıma oturup Çerkesce forum yapılırken çok sayıda polis saldırdı. Bu saldırı sonucu ekipten bir kişi sara krizine girdi ve tüm göstericiler hastanelik oldular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


7- Abhazya seçimleri sırasında polis kadıköy’deki seçim sandığına saldırdı!


24 Ağustos 2014 yılında Abhazya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Kadıköy’de kurulan ve Abhazya vatandaşlarının oy vermek için toplandığı binaya polis saldırısı oldu. Polisler Abhazya vatandaşlarının oy kullandığı sandığa el koydular.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

8- TRT Çerkesce istiyoruz dilekçelerine: TRT Türkçe izleyin yanıtı!


Çerkes Soykırımı ve Demokratik Haklarımız için Mücadele grubunun başlattığı kampanya ile 1 ay boyunca BİMER üzerinden TRT Çerkesce kanalının açılması talep edildi. Bu taleplere “Kanallarımızdan TRT AVAZ Kanalı Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan, Türkçe konuşan insanların ve devletlerin ortak değerlerine vurgu yaparak Türk halkları arasında kültürel bir köprü olmanın yanında Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu’ya yönelik yayınlarla Türkiye’nin ve Türk devletlerinin, Türk insanının tanıtılmasını sağlamak, Türkiye ile diğer Türk devletleri arasında dil birliği oluşturmak kültürel ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur” şeklinde yanıt verildi.


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!

Dahası Çerkesler: Demokratik Cumhuriyet için ölürken “Türkçe” bilmiyorlardı. Demokratik Çoğulcu Parlamenter sistem Çerkeslere bu topraklardaki atalarının kanlarıyla kazanarak armağan ettiği bir yoldur!


Çerkesler bu yüzden #HAYIR diyecek!


Çerkesi yok sayan, onu tanımayan, ona hakkını vermeyen, onun sözünü dinlemeyen “şimdi de Çerkesler mi çıktı” diye gocunan, sandıklarımıza el koyduran, kardeşlerimizi katleden, kardeşlerimizin hayatını zindana çeviren, Gürcistan’ı askeri hibelere boğup geleceğimize el koymak isteyen kişiye tek cevabı olacak:

#HAYIR

Jıneps Gazetesi Mart 2017 Köşemden...
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler