Meraklılarına "Çerkes Solu" Hikayesini anlatayım.

Lisede okumayı reddettiğim günden sonra  entellektüel sosyalistlerin "proleterya" dediği "işçilik" yılları başladı hayatımda. İlk önceleri, babamın arkadaşı olan bir adamın trafik takip bürosunda trafik şube müdürlüğü ile büro arasında evrak götüren, evrak getiren bir çocuk olarak, bilek gücü de, emek gücü de istemeyen, işlerin biraz tanıdıklarla, biraz tanışmışlık ve sürekli yapmanın ne yapacağını ezberlettiği süreçle yürüdü. Yani açıkçası, çokta üretim gücü olmayan, tembel orta sınıfın araçlarının ruhsatlarını çıkararak para kazanılan bir büroda, o büronun evraklarını taşıyan bir çocuktum. Hemen canım sıkıldı o işten, hemen başka bir işe, beni yoracak, bana öğretecek, beni uzmanlaştıracak bir işe ihtiyaç duydum, bu ihtiyaç duyma sürecim de öyle uzun sürmedi. Oturduğumuz evden 10 km uzakta, bana verdikleri haftalık, haftalık yol parama bile yetmeyen, ama bana nitelik kazandıracak bir işe ve ayrıca zihnen ve kalben dünyaya aynı baktığım kişilerle başladım. Elektrikçi çırağıydım. İki kooparatifte, tozlu topraklı bloklarda, bir elimde balyoz, bir elimde hilti, bir elimde pense, bir elimde kontrol kalemiyle, hangi kablonun nereden, ne için, nereye gideceğini öğrenmeye başladığımda doğal kalfalık süreci yaşadım. Uzmanlaştım, uzmanlaştıkça aldığım haftalık hem yol parama, hem hafta sonları dostlarla bir iki duble içkiye, hem sigara parama yetiyordu hemde biraz birikiyordu. Derken çalıştığım elektrikçi, bina iletişim otomasyonları işine (diafon vs.) yoğunlaştı. Böylelikle, uzmanlığımda yeni bir boyut, işçiliğimde yeni bir sınıf, yeni bir üretim alanı oluştu. Orada da uzmanlaştım bir süre sonra, artık aldığım haftalık yol ücretimi, dostlarla haftanın 2 günü üç-dört duble içkimi, hatta sevgilime hediye almamı, dışarıda yemek yememi karşılıyor, bir de bir kenarda daha çok birikiyordu. Uzmanlaştığım alanda kendimi en güzel geliştirmeye başladığım yıllarda beni, hiçte gönüllü olmadığım, hiçbir uzmanlığımın bulunmadığı bir hizmete zorladılar. Askerliğe. Hayatımdan 15 ay çalındı, 15 ay her an katil olmaya hazır, silahı olan bir militan olarak yaşama, istemeye istemeye zorla hizmet ettirildim. Bu zorlamaya teorik olarak karşı gelen bir çok örgüt, benim zorla götürülmeme, benim gibi binlercesine pratik olarak hiçbir şekilde karşı koymadılar, koyamadılar. Onları anlamak zorundayım, onlar henüz taleplerini iradeye dönüştürüp bir sistemi alt edecek kadar güçlü değiller tabii, öncelikli görevim onları anlamak ve anlıyorum. Yazımın bu kısmında, benim ve benim gibi binlercesinin gösteremediği bireysel feragat ve cesaret örneğini, benden kat be kat daha ağır şartlar altında göstererek iradesiyle mücadelemizi perçimleyen ilk vicdani retçi Tayfun Gönül'ün hatırasını selamlamak isterim. Her neyse, hayatımdan çaldıkları 15 aydan sonra bir de sözde babamı onure etmek için eve gönderdikleri "üstün hizmet belgesiyle" beni militan zindanlarından, yarı kapalı cezaevinden çıkardılar. Bir süre daha eski çalıştığım firmalarda çalıştım, eskiden bana yeten ücret artık yetmiyordu, bende yeni arayışlara girerek bir süre sonra tanıdıklarım vasıtasıyla Birleşik Arap Emirliklerinden Katar'ın Ad Doha kentinde yapılan "NDIA" projesine iklimlendirme personeli olarak girdim, iyi kazandım ve Türkiye'ye geldim, sonra Mersin'de bir yol yapım işine girerek belki de Türkiye Proleteryasının en yoğun hakkının sömürüldüğü şantiye düzenine katıldım. Harita bölümünde şenör olarak 8 ay, yarı oparatör olarak 4 ay, oparatör olarak 1,5 yıl çalıştım.

Şimdi sevgili okuyucum, biliyorum başlık "Meraklılarına "Çerkes Solu" Hikayesini anlatayım" dı ve ben iş hayatımı anlattım buraya kadar, muhtemelen biraz sürükleyici olsada konudan alakasız olduğu için gittikçe sıkıcı hale gelmeye başladı. İşte senin merağına, benim cevabım burada başlıyor. Hatay'da Vali Ürgen İlk. Öğt. Okuluna başladığım zamandan bu yana, sosyalizm sempatizanı, Antalya'da Konyaaltı Lisesine başladığımdan bu yana Sosyalist, Okumayı ret ettiğimden şu güne kadar Anarşizm sempatizanıyım. Hepsi için kendimi tatmin ettiğim kısımlar var, nedenlerim var, kendimi bulduğum yönler var. Beni ifade eden yerler var hepsinde. Yani anlayacağın, Trafik takipten, kooparatif elektrikçiliğine, otomasyondan topografiye.. hep sınıf bilinci, ideolojisini yaşıyorum. Hem de bir sınıfın, yani işçi sınıfının içinden biri olarak. Yani hem sınıfın içinde, hem sınıf bilincinin farkında biri olarak. Peki sınıf bilinci taşıyan ve kendi sınıfının mücadelesini yürüten bir PROLETER olarak bunca işte ne öğrendim biliyor musun? Hemen konuyu yukarıdaki hikayeyle devam ettireyim.

Üniversiteden gelen şefler, mühendisler, teknikerler hiçbir şey bilmezler. Her şeyi, işçi sınıfının öğrendiği gibi, şantiyede, iş sahasında öğrenirler. Yani, işin teorisini bilmeleri, sınavlarını geçmeleri, aldıkları dersler, fasa fiso.. bütün bunların tek bir anlamı var; sistemi yaşatmak, imza sürgüsü vermek, hiyerarşi oluşturmak.. sınıfları daim kılmak! İstisnai durumlar dışında, bir mühendis, bir şef, bir tekniker; hiçbir zaman şantiye okullarında bölümünü öğrenmiş bir formen, bir usta işçi kadar bilgi ve beceri sahibi olamazlar. Anladınız mı? Yani teori, size kağıt üstünde binlerce hesap, ihtimal ve tartışma yetisi kazandırsa da, iş sahada sizin kağıdın üzerinde yazıp çizdiğiniz gibi yürümez. İşte Çerkes Solu'da; sizin sınıf indirgemeci tüm tavırlarınız, kağıtların üstünde punto punto yazılarınızın, sosyalist argümanlarla süslemelerinizin, kendinizi beğenmiş entellektüelliğinizin dışında, sokakta; ezilmiş halkların davasını omuzlarken, şantiyede işçilerin haklarını da sahiplenerek pratikte ne olduğunu, nereye yürüdüğünü çoktan gösterdi. Çokta merak ediyorsanız söylüyeyim; Çerkes Soluna ilk tepkiyi de ben verdim, üstelik içinden, mücadelesinden, davasından, kalbinden.. "Türkün, Kürdün, Çerkesin, Lazın solu mu olur? İşçi sınıfının vatanı ve ulusu yoktur"u bizzat bu davayı yürüten arkadaşlarıma, mücadele yoldaşlarıma söyledim. Ama tüm bunları söylerken, daha evvelden ortalıkta Çerkes Solundan daha cazgır olan, ırkçılık semptomlarını ortaya saça-saça gösteren Türk Solu'na da söyledim. Eğer Çerkes Solu, teoride her ne kadar yanlış bir isim kullansa da, HDK'nın içinde diğer tüm halklarla dayanışma pratiği sergiliyor, emperyalist-kapitalist bir ülkenin iktidarına diğer halkların tamamıyla birlikte direniyor, mücadele gösteriyor, kapitalist savaşı değil barışı, hırsızlığı değil emeği savunuyorsa, siz teoride ne kadar sosyalist konuşursanız konuşun, pratikte sizden daha faydalı işler çıkarıyordur. Bu anlamda da; Çerkes Soluna, HDK'daki çalışmalarına hak vermek, takdir etmek gerekir. Ezbere eleştiriyi de, kolaycılık olarak değerlendirmek ve sadece fikir üretmek için insanları yıllarca birbirine düşmanlaştıranlara karşı kardeşliğin bayrağını taşıyanları eleştirmeyi de nereye sığdıracağımı bilmemek benim hakkım. Alın size, sınıf bilinci olan, savunduğu sınıfın içinden pişmiş bir Çerkes Solcusu, alın size Çerkes solu.. çok mu sağ geldi? çok mu komik? Artık klavye başından kendinizi beğenmiş entellektüel teori solculuğunuzun canını çıkarında, şantiyelerde tazecik ellerinizde bir nasıl çıkarın, savaşta barışı bağırın, nefreti yok edin, kardeşliğin kapılarını aralayın. Yetti sizin kendini bilmiş teorik solculuğunuz artık. Sizin tartışmalarınızın arasından akan yıllar bu ülke de işçi sınıfını ne bilinçlendirmeye, ne örgütlemeye götürdü.. siz o sol mu bu sol mu diye tartışırken yıllar ülkeye neo-liberalizmi getirdi, siz hala o sol mu bu sol mu diye tartışıyorsunuz. Aha sizin solculuğunuz!
Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler