Toplumda Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Rum-Ermeni diye bir sorun olduğuna inanmıyorum. Sadece toplumun buna inandırıldığını düşünüyorum. Sonuçta, okuma tembeli kılınarak, 6 yaşınan 22 yaşına okullarında deforme ettiği kişilere, 12 (veya 5,5 ay) aylık militarize eğitim verip, sonra sırtına bir de 65 yaşına kadar "geçinme sorunu" yığmış. Toplumlara, bir de ana rahminden toprak kabrine kadar kendi ele geçirdiği veya topluma yön vermek üzere inşa ettiği medya ile sürekli bir saldırı söz konusu. Şöyle düşününce; hadi Kürtler gerçekten terörist, Ermeniler hakikaten hain peki ya kadınlar? peki ya nehirler, akarsular, peki kediler köpekler? Peki AĞAÇLAR, KUŞLAR onlar ne? Onlara yapılan zûle karşı, duruşun ne? Hiç. Yani aslında toplumların, birbirine karşı kullandığı terörist, hain, işbirlikçi gibi argümanlar; sadece bahane. Kendilerini bile kandırdıkları o zavallı sözcükler. Diyemiyorlar ki; "adalet duygumuz, vicdanımız; yüreklerimizden sökülüp alınmış. Bir kab yemek uğruna bir ömür uşaklığa razı gelmişlerdeniz" diye. Onların vicdansızlıklarını ortaya çıkarmak, onların kendi yaşamlarındaki hallerinin her etkileşiminden ortaya çıkabilir. En başta dedim ki; Toplumda Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Rum-Ermeni diye bir sorun olduğuna inanmıyorum.. ama toplumlarda, kendini bu vicdansız organizasyona teslim etmiş toplulukların, kendi toplumlarını olmayan bir soruna kitlediklerini de ısrarla düşünüyorum. Mesela Hizbullah örgütü içerisinde, domuz bağıyla insan bağlayarak diri diri gömen veya katleden Kürtler yok mu? Ya da "Beyaz Türklük"ile kafayı yemiş, diğer toplumlara nefret kusan Çerkes yok mu? ya da bu örnekleri siz kendi içinizde çoğaltın. Bunları nasıl ayıracağız?
Ben kendim, dogma olarak mensubu olduğum Çerkes halkı için "Devletin Çerkesleri" diye bir önek koymayı uygun görüyorum. Evet, en basit tabirle; nefretin, düşmanlığın, kendine yabancılaşmanın, başkalarının fanatiği olmanın, fanatiği olunmuşun politikasını oluşturan devletin-devletçiliğinin en kısa ve anlaşılır tanımı "DEVLETİN ÇERKESLERİ" bence. Hatta o derece deforme olmuşları da var ki, bu tanımı süsleyip-püsleyerek övgü haline çevirerecek kadar gerizekalıları bile var. (Xaynapsa xaynap, diyecek başka kelime yok.)
DEVLETİN ÇERKESLERİ, KİMDİR?
Onlar da pek tabi, benim gibi "dogma" olarak benimle aynı etnik milliyetin mensubudur. Ben, toplumum adına ne kadar söz sahibiysem, onlar da ne eksik ne fazla benimle aynı derece söz hakkına sahip kişilerden oluşuyor. Peki, "siz kim oluyorsunuz" vakası yaşandığında, aslında hangimiz daha çok "Çerkesler adına konuşmaya" müsaitiz? Hani, İslamiyet inancının, kabir mitlerinde; kişi öldükten sonra yanına gelecek sorgu meleklerinden bahsediliyor ya. İşte bizi de böyle sınayın bence.
1 - Halkın kim?
2 - Yurdun neresidir?
3 - Hangi önderin izindesin? vs. diye
"Ne mutlu Türküm" diyen, Türklüğüyle övünen, bunu içselleştirmiş, bunun politikalarını yapan siyasal hareketlerin neferi olmuş birisi, ne kadar dogma Çerkes olursa olsun, benimle "siz kim oluyorsunuz tartışmasına girebilir mi?
Türkiye benim ana yurdumdur diyen, Çerkesya'yı ya hiç bilmeyen ya da oraya ata-yurdum diyen birisi?
Atatürk'ün veya Tayyibin, Fetullah Gülen'in veya İsmail Hocanın liderliğini kabul eden birisi?
Bunlar, normal şartlarda çok da konuşulacak şeyler değil, ama hiç kimse kendi varlığını "başkalarının varlığından alçak görüp" "varlığım varlığınıza armağan olsun" diyen kişinin kendi toplumunda düştüğü alçaklık kadar alçak bir duruma da düşemez herhalde.
DEVLETİN ÇERKESLERİ, BELİRLİ BİR GRUP MU?
Ne hakkını yiyeyim şimdi, onlar bile bir değil ama onların ayrılıkları da başarılı bir devlet politikası. İki yakası bir araya gelemeyecek Çerkes Diasporasını oluşturmanın temel formülü. Formül şöyle işliyor.
Dini ele geçer [DEG]
Milliyetçiliği körükle [MK]
Şovanist toplum inşa et [ŞTİ]
Ötekileştir [Ö]
Tahrik et [TE]
Ayrıştır Böl [A,B]
Çatıştır [Ç]
Düşmanlaştır [D]
Şimdi organizasyonu anlatayım.
Devlet, dini çoktan ele geçirmiş, şovanist toplumu inşa ederek milliyetçiliği körüklemiştir. Tüm halklardan dini duygusu olan bazılarıyla, devletin körüklediği milliyetçilikte tutuşan bazıları vardır. Kendi şovanist eğitimini verdiği bu utanma duygusu olmayan tabakalar içerisindeki Çerkesler, olası bir Çerkes hareketine karşı hazır kıta bekletilmektedir. (Biz bu duruma genelde "Paramiliter" deriz)
İşte gün olur Çerkesler kendi sorunlarının çözümü için kıpırdanmaya başlar.
Dini, milli, kültürel [devlet okullarından aşılanmış halleri] olarak ele geçirilmiş bu kitlelere yönelik evvela toplum içi "ötekileştirme" kampanyası başlar. Sonuç beklenmeksizin "Tahrik" kampanyası da başlar. Bu hem bu kampanyaların etkilerinin hem de başlayan Çerkes kıpırdanmasının gidişatının hallerine göre uzun ya da kısa süre devam eder. Ardından, kıpırdanmaya başlayan hareketi perdelemek üzere aynı talepleri savunan farklı diller kullanan hareketler de başlar. Bu toplumun kıpırdanmasını bölmek üzeredir. Sonra farklı hareketler arasında, şartlara uygun tartışmalar yaratılıp bir çatışmaya sürüklenir ve en sonunda hareketlerin çeperlerinde toplanan toplumsal kesimler birbiriyle düşmanlaşarak, davayı yürütmekten ziyade, farkında olmadan davayı çürütmeye doğru yol alır.
Formüş şöyle: (DEG+MK+ŞTİ )
______________ x Ö+TE+A,B+Ç = D
Çerkes Hareketi
Hareket
Ne mi anlatıyorum? Aynı şeyi söyleyen herkes, aynı yöne yürümeyebiliyor. Bunu idrak etmek için; kişinin az da olsa kendini geliştirmiş olması gerekir. Bir dava, harekete geçmeye başladığı an, o davanın yolundan başlayarak, yolunu gittikçe ayırıp, kendi çıktığı davayla husumetler yaratarak, aynı amaç uğrunaymış gibi, aynı toplumu farklı kutuplara bölmek; aptallık değilse, ajanlıktır. Dava da amaç aynıysa dayanışmak iyidir, ama hadi dayanışma da olmuyorsa, tahrik edici tartışmalara girmemek amacın ruhuna uygundur. Fakat aynı amaç için çabalayıp, birbirini tahrik ederek kitlelerini birbirine düşmanlaştırmakta neyin nesidir? Benim için "Devletin Çerkeslerinin, belirli bir grup olmadığının" ta kendisidir.
İBRETLİK HALLER?
İbretlik halleri mi? hepiniz görüyorsunuz. Onlar telefonumuzun ucunda, bilgisayarımızın önündeler. Kab-Kacak-Kucak söylemlerinin daimi savunucularıdır. Sanarsınız ki; yaşamak adına bu topraklardaki tüm halkların ödediği bedelden muafız? Neyse, onlar efendilerinin kabından yemek yedikçe, açtıkları kucakları terk etmedikçe, içinde bulundukları durumun ruh hallerinden kurtulacağa benzemiyor. Yani duyacağız. Fakat bilmenizi isterim. Biz hiç kimsenin kabından yemedik, hiç kimsenin kucağına düşmedik. Tarihimizde kabtan yemekte, kucağa düşmekte yok bizim. Tarihimizde açıp bakıldığı zaman görülecek en kötü sahne "Bzeyiko" savaşı olsa da, o savaş; sınıf hareketinin tarihinde "El-Muhtera"dan sonraki en etkili sahnedir. Bir halkın içindeki işçi sınıfının, kendini ezmekte ve köleleştirmekte olan feodal yapısına karşı başkaldırısını anlatmaktadır. O savaş ki Marks'a; "Avrupa halkları, bağımsızlık ve özgürlük için nasıl savaşılacağını kahraman dağlılardan öğrenin" dedirtmiştir.
İbretlik bir durumun içerisindeyseniz, açın tarihinizi, tarihinizin suratınıza tükürmesine izin verin. Emin olun bu durum, şimdi içinde bulunduğunuz durumdan daha alçak bir durum olmayacaktır.
Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder