Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Abhazya Temsilcisinin Sınırdışı Edilmesi üzerine


Geçtiğimiz gün Abhazya Cumhuriyeti Türkiye Temsilcisinin Türkiye'den sınırdışı edildiğini öğrendim. Hemen herkes gibi benim de ilk başta aklıma "Gürcistan baskısı" geldi doğal olarak. Gürcistan baskısı Türkiye'de neler yaptırmadı ki? Abhaz Çocukları sınırdan içeri sokturmadı mı? Kadıköy'de seçim engelletmeye çalışılmadı mı? ve bunlar daha o kadar sıcak[taze-yeni] şeyler ki ve belki artık soğuyan o kadar çok şeyi unuttuk ki; bilinçaltımız Abhazya'ya yönelik herşeyi otomatik Gürcistan'a bağlıyor. Ama geçtiğimiz saatlerde kaynağını tespit edemediğim bir yerlerden temsilcinin FETÖ terör örgütünün okullarında okuduğu için sınırdışı edildiğini dolaşıma sokunca, ilk başta aklıma gelen "Gürcistan baskısı" biraz buğulanmadı değil. Düşünmeye başladım. Çünkü Türkiye'de bırakın FETÖ'cü olmayı, FETÖ'nün bu ülkede iktidar ortağıyken en büyük düşmanı olan aydınlar bugün ünvanlarından, görevlerinden ihraç ediliyor, özlük hakları ellerinden alınıyor ve hatta tutuklanıyorlar bile.

Çünkü artık açıklanmak istenmeyen herşeyin sebebi "FETÖ".

Nasıl olsa Türkiye'de bu terim iktidar için epey prim yapan bir araç.

Çünkü FETÖ var diye Yenikapı'da bir araya gelen baskıcılar topluluğu, yeter derece de uzlaşarak Anayasayı değiştirmek için de FETÖ var diye bir araya gelebildiler. Ne var yani? diyorsanız söyleyeyim: çünkü bugün iktidarı tek zihniyette iki koalisyon gücü temsil ediyor. Henüz birkaç yıl önceye kadar bu iki kuvvet ellerinden gelse birbirini bir kaşık suda boğmak istiyordu. FETÖ olmasaydı; birbirini bir kaşık suda boğmak isteyen bu iki kuvvet nasıl bir araya gelip Anayasa değiştirecek çoğunluğa gelebilirdi? Neyse..! Abhazlar böyle şeyleri konuşmayı da, okumayı da, düşünmeyi de pek sevmezler genelde. Konumuz da Türkiye iç siyaseti değil. Konumuza dönelim!

Türkiye yasal yollarla Türkiye'de bulunan birini sınırdışı ederken mutlaka bazı gerekçelere dayandıracaktır, belki şaşırılabilir ama Türkiye dış dünyaya yönelik hala hukuk ile temas kuran bir devlettir çünkü.

Yani Abhazya Temsilcisi FETÖ okulunda okumuşta olsa, Gürcistan yönetimi Abhazya Temsilcisinin Türkiye'de olmasını istemiyor da olsa Türkiye çıkıp bu kişi "FETÖ okulunda okudu"  veya bu kişiyi "Gürcistan istemiyor" diyerek sınırdışı edemez.  İlk başta Türkiye'deki Abhaz toplumunu temsil eden STK'ların Abhaz halkını Türkiye hangi gerekçelere dayanarak sayın temsilciyi sınırdışı etti diye bilgi vermeleri gerekir.

Ancak AbhazFed yarım sayfalık kamuoyu bilgilendirmesinde uzun uzun yazmış ama bu konuyla ilgili en ufak bir bilgilendirme yapmamıştır. "Gürcistan baskısından bağımsız olmadığı" tahminden ötesi dışında yazılamamıştır bile. Bu da benim için bu konunun Gürcistan baskısından bağımsız olabileceği anlamına geliyor. Abhaz Fed'in bunu bilgi olarak değil de tahmin olarak yazması ya kendilerinin bu konuda bilgi alamaması ya da alınmış bilgiyi belki yarım sayfalık açıklamalarında satır aralarına sinmiş bazı sebeplerden dolayı "yazamaması" olabileceği düşüncesi uyandırıyor.

Şimdi gelelim arka mahallede neler konuşulduğuna!

Rusya Federasyonu bir kaç gün önce PYD'yi terörist olarak tanımadıklarını açıklamıştı. Bu açıklama Türkiye ile Rusya arasında çıkan "Uçak Krizi" sorununun çözülmeye başlanmasından sonra Rusya'nın Türkiye'yi kızdıracak en büyük açıklaması oldu diyebilirim. Bu konuyu uluslararası ajansları sorgulayarak öğrenebilirsiniz. Rusya'nın PYD'yi terör örgütü olarak tanımadığı açıklamasına kadar Türkiye ile Rusya arasından su sızmıyordu son günlerde. Türkiye'deki tüm Çerkes, Abhaz, Çeçen yani Kafkasya kökenli toplumlar bilir, Türkiye kendisine sığınmış Çeçen mültecileri Rusya'ya teslim etmeye bile başlamıştı. Daha  öncesinde Türkiye BM'e, ABD'ye ve AB'ye PYD konusunda atar yaparken sürekli "Şangay Beşlisi"ni ortaya sürmekten de çekinmiyordu. Türkiye'nin Suriye'de en büyük düşman gördüğü ve asla uzlaşmak istemediği, devrilsin diye MİT yardımcılığıyla Suriye'ye tır tır silah gönderdiği Esad konusuna bile olumlu bakmaya başlamıştı.

Son 3 gün içinde ne oldu?

Rusya Federasyonu, Suriye'de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütüne karşı sahada en etkili mücadeleyi yürüten PYD'yi terör örgütü olarak tanımadığını açıkladı.

Türkiye ile ABD en üst düzeyde iletişim kurdular ve ABD bir telefonluk sürede CIA Başkanını Türkiye'ye gönderdiğini açıkladı. CIA Başkanı bugün ve önümüzdeki günlerde Türkiye'de iktidar ve ortaklarıyla görüşecek.

Türkiye Abhazya'nın Türkiye Temsilcisini sınırdışı etti

ve son aldığım bilgilere göre Türkiye Rusya'ya iade etmeyi taahhüt ettiği 12 Çeçen'den sadece 1ini iade etmişti. Geri kalanını iade etmeyeceği söylenmeye başlandı.

Peki son 1 hafta içinde ne oldu?

Rusya Federasyonu yetkilileri Suriye'de rejim güçleri ile Kürt güçleri arasında uzun bir zamandan bu yana diyalog çabaları kuruyorlardı.

Açıkçası Suriye Rejim güçlerinin Rusya'ya direnmesi zaten mümkün değil zira Rusya olmasaydı rejimin bu vekalet savaşlarında çoktan çökeceği artık herkesin bildiği bir şey.  PYD ise ABD öncülüğündeki koalisyon ile ortak davranıyordu. Hatta bu davranış Türkiye'yi rahatsız ediyor ve Türkie ile ABD'nin de arasını açıyordu. Bunları çok iyi hatırlayacaksınız. PYD her ne kadar ABD öncülüğündeki koalisyon ile ortak davranış sergilese de Rusya ile de uzak durmuyordu, PYD'nin artık Suriye'de yerli bir oyun kurucu olduğu gerçek ve tüm batılı güçler de, Rusya'da bunu kabul ediyor.

Türkiye ise Uçak kriziyle aralarının açıldığı ve devlet büyüklerinin "emri ben verdim" "bir daha olsa yine yaparız" gibi açıklamalar yapmaktan geri durmadığı Rusya ile ABD ve AB'nin PYD tutumu yüzünden kriz sırasında tüm söylediklerini yutarak bir araya gelmişti. Batıya "benim size ihtiyacım yok, benim alternatif Şangay Birliğim var" bile demişti. İşte şimdi arka mahallede Türkiye'nin Rusya ile PYD yüzünden yeni bir kriz dönemine girdiğini fısıldayanlar var.

Fısıltılar öyle laf olsun diye söylenmiş şeyler değil. AbhazFed'in "gürcistan'dan bağımsız olduğuna inanmıyoruz" görüşünden daha somut dayanakları olan şeyler.

Velev ki öyle. Velev ki Türkiye ile Rusya tekrar bir krize girdi diyelim. Olmuş, olabilecek şeyler bunlar. Devletler çıkarları için vardır, dün çıkarları örtüşürken el tutuşur, bugün çıkarları çakışırken kavga ederler. İşte Çerkeslerin de Abhazların da anlamadığı şey bu: Devlet zaten bir çıkar mekanizmasıdır. Devlet vatan değildir, vatan coğrafyadır. Devlet coğrafya üstünde kurulmuş büyük bir çıkar kurumudur.

Hemen kafanızı karıştırmayın!

Bunların devletler için olağan şeyler olduğunu hatırlayın. Devletler arasında bir zamanların en büyük düşmanları, şimdinin en büyük dostluklarını kuruyorlar. Bugünün en büyük düşmanları da yarının en büyük dostluklarını kurabilirler ve kuracaklardır da.

Burada önemli olan şey; yaşanılan bu şeylerin sizin çıkarlarınıza nasıl etki bıraktığıdır.

Türkiye ile Rusya'nın her krizinde en çok etkilenen halklar Abhazlar ve Çerkeslerdir.

Çerkeslerin yurdu Rusya Federasyonunun içinde, Abhazların yurdu ise yanıbaşında kendini yutmak için an kollayan ve dünyanın Rusya hariç her tarafından destek alan Gürcistan'ın kenarındadır. Yani coğrafyamız Rusya'ya, nüfusumuz Türkiye'ye dahildir.

Türkiye ile Rusya arasında başlayan uçak krizi esnasında Abhazlara yönelik "Abhazar "daha" iyisini bilir ama" başlığıyla bir yazı kaleme almıştım.

O zaman da aşağıdaki ifadeleri kullanmıştım:

Görünen Köy neresidir?

Eğer bende, Türkiye'de cümle alemin ısrarla sözünü ettikleri "Kafkas Diasporası"nı biraz tanıyorsam, nicelik Türkiye öncelikli, nitelik Abhazya öncelikli bir serüvenin peşine düşecek. Niceliğin bugüne kadar yapmadığı gibi yine, muhasebe yapacağını sanmıyorum ama niteliğin bunu örgütleyecek bir tartışması tetiklemesi, onlarca yıldır olduğu gibi yine "an meselesi" Türkiye'de tarihinden, yurdundan çoktandır vazgeçmiş, ulusal aidiyet hissi bulunmayan, kendini Abhazlığa folklorik düzeyde yakın, siyasal düzeyde uzak hisseden Abhazların ezici çoğunluğunu, görünen köy neresi sorumuzun yürüyeceği sonuca varımın bir yolu varsayabiliriz. Umarım ki, yanılırım. Çünkü eğer yanılırsam, "Düşlenen köy neresidir?" sorumuzun yürüyeceği souna varımın bir yolunu tartışmak hem kolay hemde anlamlı olur..

Düşlenen Köy Neresidir?

Düşlenen köy; Abhaz diasporasının bu krizde iki tarafından da bir maşası olmayı reddetmesidir. İki tarafında kendisini zorladığı sonucu ancak Abhaz diasporasının yardımlarıyla Abhazya hükümeti bir fırsata çevirebilir. Türkiye yıllardır Abhazya'nın bağımsızlığını tanımadığı gibi, Abhazya'nın iradesini tanımayan faşist Gürcü yönetimlerini, Abhazya'yı kurşunlayabilsin, bombalayabilsin diye askeri hibelere boğdu. Yetmedi, Abhazya'daki seçimlere yönelik Türkiye'de kurulan bir sandığı engellemek için yaptıkları henüz ortada, unutulacak gibi değil. Türkiye Abhaz Diasporası; işte iki tarafında ilgisine girdiği böyle bir günde, Türkiye'nin Abhazya'yı tanıması ve Gürcü yönetiminin faşist uygulamalarına desteğini kesmesi için bir siyaset üretebilir, bunun üzerine bir politika yürütebilir. Zaten mevcut durumda; Abhazya hükümetinin Rusya taleplerini gerçekleştirmekten başka çaresi olmadığını da anlamak gerekiyor. Bir tarafta, kendisini nato destekli gürcistan işgalinden korumak için her türlü desteği veren bir Rusya, diğer tarafta ise kendisi işgal edilsin diye gürcistan'ı askeri hibelere boğan bir Türkiye. Abhazya'nın, Abhaz diasporası olmadan yapabilecekleri yeterince açık değil mi?

Şimdi ise tekrar söylüyorum, devletin (Türkiye'nin, Rusya'nın, Abhazya'nın) politikaları değişebilir, bugün iyiyken, yarın kötü olabilir.. bugün kötüyken de yarın iyi olabilir. Önemli olan Abhazların yurdu ile bağıdır, yurduyla aralarında geliştirdikleri karşılıklı bağlar olmalıdır. Devletin politikasını "vatan" kavramına sığdırıp Türkiye'de doğmuş büyümüş Abhazları konsolide etmekte veya Abhazya aiditenini yüreğinde hisseden Abhazların bu duygusunu manipüle ederek konsolide etmekte yararsız. Kamuoyunun önüne bir STK'nın, coğrafyasında yaşamayan bir halkı temsil eden bir STK'nın böyle manipülatif yaklaşım sergilemesi de çok yararsız.

Abhazlar şapkayı çıkaracak ve düşünecekler: Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşen her sürtüşme niye hep bize zarar veriyor diye.

Karar verecekler!

Ya kaderleri Türkiye ile Rusya'nın akıbetine bağlı sürecek ya da alternatif bir kader için çalışacaklar!

Bugün her ne kadar birileri "ne şiş yansın, ne kebap" mantığıyla çarşaf çarşaf yazıp hiçbir şey anlatamasa da görecekler ki bu zihniyet yarın hem şişi hem kebabı yakacak.

Share:

Türk Çerkesler ve Nazi Ruslar..

21 Mayıs, Çerkes sürgününü ve soykırımını anma günü...
Ağlama günü, piknik günü, arkadaşlarla birlikte muhabbet etme günü değil. Anma günü! 

Çerkeslerin büyük bir çoğunluğu (ne yazık ki) 21 Mayısta; ya ağlamaya, ya piknik yapmaya ya da arkadaşlarla muhabbet etmeye bir yere gidiyorlar. Epeydir. Çok uzun zamandır! Sonra bir kaç meslek odası başkanı, bir kaç belediye başkanı, bir iki bakan olursa belki başbakan; 21 Mayıs'ta Çerkeslere taziye mesajlarını iletiyor. Bir gün çabuk biter, bir gün toplam 24 saat bilmem kaç saniyedir.. 22 Mayıs'ta, Kefken'e gidenlerinden, Konsolosluk önünde toplananlarına kadar Çerkeslerin büyük çoğunluğu bir sonraki 21 Mayısa kadar, sürgünü, soykırımı falan uyku moduna alırlar. 

Hiç kimse alınmasın, gücenmesin...

Çerkesya Hareketi, son iki yıldır 21 mayısları 24 saatten daha fazla bir alana yaymak üzerine bir eylem biçimi geliştirdi. Geçen yıl, Çerkesya topraklarından Adigey Cumhuriyeti'nin başkenti Miekuape (Maykop)a giderek ağlama, piknik yapma, arkadaşlarla muhabbet etme geleneğini de bozmuş oldular. Dün gibi aklımdadır, onlara turist yakıştırması yapanlar da oldu. Son 2 yıl önceye kadar böyle şeyleri fazlasıyla kafama takarak herkese cevap yetiştirme gibi hatalarımdan arınmış, yok saymanın erdemiyle; değecek şeyleri konuşmaya-yazmaya gayret eden bir yapıya büründüğüm için hiçbir şey söylemedim. Halbuki insan kendi vatanına giden soydaşlarına turist deme gafletine pek nadir düşer, bu nadir duruma da; gaf adı verilir. Bir insan kendi vatanına turist olarak gitmez. Bir insan kendi vatanına evi olarak gider. Sağlı-sollu, gizli-açık biçimde içselleştirilmiş Türkiyelilik halinin bir dışa vurumu işte böyle bir gaf doğurur. Velhasıl doğurmuştu da. Eminim doğuracaktır da. Niye doğurmasın? Benim vatanım Türkiye diye açık açık, bağıra bağıra ve hatta çığlıklar atarak ifşa ederken, üstüne bununla böbürlenenler mi yok? Çok...  Daha bir önceki yazım olan "Çerkes soykırımı ve Çerkes sorunu" yayınım da, bu insanlara ilişkin açıkça " Böyle iddia edenler, bu topraklara ait hissedenler mutlaka ama mutlaka Çerkesliklerinden ödün veriyorlar. Bu gönüllü olsun, gönülsüz olsun... Bilerek olsun, bilmeyerek olsun... bir şey uğruna ya da hiçbir  şey uğruna, hiç fark etmeden geçerli." diye yazdım. Hatta o yazıda "Trans-Çerkesler" ile ilgili daha önceki yazılarımdan alıntılar da yaptım. Uzun lafın kısası; Sağlı-sollu bir içselleştirilmiş Türkiyelilik durumunun bitip-tükeneceği yok. 

21 Mayıs, 24 saatlik bir şey değildir. Aksine 152nci yılını tamamladığımız bir acıdır. 

İşte Çerkesya Hareketi, 21 mayısı 24 saate hapsetmiş herkesin aksine davrandılar. Acılarını özgür bırakıp, onun izinden ta anavatanımıza kadar gittiler geçen sene. Bu sene de denediler, engellendiler. Gelecek sene de deneyecekler, ondan sonraki sene de deneyeceklerine inanıyorum. Çünkü onlar için 21 Mayıs, 24 saate sığacak kadar küçük bir acı değil. Yıllarca 21 mayısı 24 saate sığdırmak isteyenlerin her türlü oyununa karşı, 21 mayıs artık 24 saati çoktan aştı. İşte esasta paniğin altyapısı da tam burada başlıyor. İşte bu panik, 21 mayıs Çerkes soykırımı ve sürgününü anavatanlarında anmak isteyen Çerkeslerin anavatanlarına girişini engelletiyor. İşte bu panikle, Çerkeslerin neden anavatanlarında olmadıklarını unutuyor Rus basını, Rus bürokratları. İşte bu panikle; Türk Çerkesler gibi abeste iştigal edecek zavallı cümleler kurabiliyorlar. Aksi mümkün değil! Çünkü 21 Mayıs, bizim tarihimiz olduğu kadar, onların da tarihidir. Bizim acımız, onların utancıdır. İşte bunu unutup, Çerkeslerin Türkiye'ye nasıl geldiklerini hatırlamıyor olabilirler, fakat biz asla unutmuyoruz. Biz Türk Çerkesler terimini şiddetle reddediyor, kendilerinin Nazi Ruslar olduklarını da açıkça ifade ediyoruz. Dün kendi vatanlarına vizeyle, eksiksiz başvuran ve Türk'lükten zerre barındırmayan o Çerkesleri, sudan-sabundan sebeplerle kendi engellemek, Rusya-Türkiye arasındaki her krizi Çerkeslere yönelik bir faşist fırsata çevirmekte, bunun en büyük göstergesidir.

Bu Nazi zihniyetinizi, bu soykırımı sürdürücü tavrınızı en başta Rus halkının vicdanına havale ederken, insanlığın vicdanına mahkum olduğunuzu asla unutmamanızı da tavsiye ediyorum.

Biz kendimizin de, gücümüzün de, yapamayacaklarımızın da yeterince farkındayız. Bu faşist tavrınızı mütekabiliyetle diğer devletlere karşı meşru gösterebileceğinizi de biliyoruz. Bizim basın ordularımız, gizli ajanlarımız, milyonlardan toplanmış vergilerle şişmiş ekonomi havuzlarımız olmayabilir, siz bu soykırımı sürdüren tavrınızı, diğer devletlerle ticari-iktisadi anlaşmalar yaparak gizlemeye devam da edebilirsiniz, ancak bu kirli tarihinizi en başta kendi çocuklarınız olmak üzere dünya kamuoyundan asla saklayamayacaksınız.

Siz silahlarınıza, askerlerinize, yasalarınıza güveniyor olabilirsiniz.. Biz de insanlığa güveniyoruz ve inanıyoruz ki; bir gün insanlık, doğru ile yanlışın ayırdını yapacak ve siz bu sahne de yanlışı 152 yıl sürdüren bir profil izleyeceksiniz.

Share:

Rusya Çerkes cinayetlerini teşvik etmeye devam etmemeli


Daha önce "düşünceyi eyleme geçirmek" isimli yazımda, Rusya Federasyonunda artan faşist saldırılardan bahsetmiştim. Biz bir halkın birbirinden silah zoruyla koparılmış iki kısmıyız, birbirimizin her hakkını kollamamıza izin vermezler, ama biz en azından birbirimizin yaşama hakkını kollamaya çalışmalıyız demeye çalışmıştım. Bir zulüm var, engel olamıyoruz ama bari en azından ses çıkarabilirdik. Seni görüyoruz, silahını görüyoruz diyebilirdik. Katile; işlediği cinayetin yanına kar kalmayacağını hissettirebilirdik. Yapmadık.. Aşina Timur, Rus ırkçıları tarafından katledildiğinde eylem yaptık, bir elin sayısını aşamadık. Büyükçe kurumlarımız ise, yalnızca internet organlarından basın açıklaması yapmakla yetindiler. Bu saldırılar, cinayetler ne yazık ki ne ilk ne de son olacaklar, bazı insanlar Aşina'nın katledilmesiyle ilgili Rus polisin çalışmalarını ve içeriye atılan 3-5 kişiyi paylaşıp memnun olduklarını belirttilerse de, ben sorunun çözümünün yalnızca bu cinayetin faillerinin ceza almasıyla çözüleceğine inanmıyorum. Rusya'da faşizm büyüyerek sürüyor ve her geçen gün oradaki kardeşlerimiz için bir risk teşkil ediyor. Rusya'yı buna karşı caydırıcı olmaya çalışması için harekete geçirmeliyiz. Diğer bir taraftan, işte biz Rusya'ya caydırıcı bir güç olarak gözükmedikçe, Rusya caydırıcı olmak bir kenara dursun, teşvikçi konumunu koruyor. Üstelik türlü türlü bahanelerin arkasına sığınarak, Çerkes aktivistleri baskı altında tuttuğu da bir gerçek. Şiddetin şiddeti, nefretin de nefreti doğurduğu ve bunun bir çeşit harekete geçtiği şu günlerde bunlar hem Rus halkına, hem Çerkes halkına zarar veren davranış biçimleridir.

2 Ağustos 2014'te Kabardey-Balkar Cumhuriyetinin başkenti Nalchik'te ölü bulunan Çerkes aktivist Timur Kuaşev'in  akut koroner yetmezlliğinden öldüğü açıklaması, Timur Kuaşev'i tanıyan hiç kimseyi inandırmadı. Üstelik koltuk altındaki enjeksiyon iziyle ilgili hiçbir açıklama olmaması çok garip. Timur Kuaşev'in  üstünde pijamaları ve ayağında terliğiyle evine 20 km uzakta ölmesi de bir başka soru işareti, bende Timur Kuaşev'in ölümüyle ilgili arkadaşları  gibi bir cinayet olduğunu düşünüyorum. Üstelik böyle düşünmem için çokça sebepte var. Rusya'nın Çerkes aktivistlere veya diğer halkların yaşadıklarına yönelik duyarlılık gösteren insanlara tutumu belli. 1993 yılından bu yana sadece Çeçenistan'daki hak ihlalleriyle ilgili haber üretirken öldürülen gazeteci sayısı 14, kaçırılan 22.. hatta bilinen gazetecilerden Anna Politkovskaya ve Natali Estemirova da katledilmişlerdi, davaları ise sonuçsuz bırakıldı. Biliyoruz ki Rusya, Çerkesya dahil olmak üzere tüm Kafkasya ülkelerine bir yozlaştırma çalışmaları yapıyor ve bunların en başında orada adam kaçırma, uyuşturucu satışı gibi toplum huzurunu bozacak yapılara fırsat tanıyor. Ancak ne hikmetse, uyuşturucu çeteleriyle, mafyalarla veya mafyavari yapılar bir risk teşkil etmezken "Müslümanlar" Rusya'yı endişelendiriyor, Müslümanlara yönelik devlet baskısı, devletin bizzat elleriyle uyguladığı hak ihlalleri ve bizzat devlet personelleri tarafından müslüman katletmeleri sürüyor. Bu da bize şu sonucu doğuruyor, Çerkesler için ortaya konulacak tek suç "müslüman" olmak. Ayrımcılık ve faşistlik yalnızca etnik temelli olmasa bile; baskılarken, öldürürken, hak ihlal ederken müslüman veya gayrimüslim diye bir gözetim yapmak faşistliğin önde gidenliğidir.

Timur Kuaşev'in ölümünün cinayet olduğu yönündeki inancımı güçlendiren şeylere gelince, kendisi Sochi olimpiyatlarıyla Çerkes halkına küfretmekten geri durmayan Rusya'nın bu durumunu protesto eden bir gazeteciydi ve Rusya Sochi olimpiyatları gibi bir meselede kendisini protesto eden ve üstelik gazetecilik yapan hiç kimseyi sevmez! Zaten olimpiyat karşıtı düzenlenen eylemde gözaltına da almıştı Kuaşev'i. Aynı şekilde Çerkes Soykırımının 150nci yılında düzenlenen eylemden önce de gözaltına almıştı. Rusya, bir gözünün Kuaşev'in üzerinde olduğunu hissettirmişti. Hem kendisine, hem de Çerkeslere.. Diğer bir taraftan Kuaşev, "müslüman-milliyetçi" gibi ayrımlarla bir araya gelemeyen Çerkes örgütlenmelerini birbirine yaklaştırmaya da çabalıyordu. Müslümanların milliyetçilere, milliyetçilerin de müslümanlara karşı olan fikir ayrılıkları Rusya için bulunmaz bir hint kumaşıydı. Ancak Kuaşev, gazetedeki köşesinden bu iki grubu birleştirecek yayınlar yapmayı kafasına koymuştu. 30 Nisan 2013'te yayınladığı açık mektupta bir polisin kendisine "bu şekilde devam edersen, bedelini ödersin" dediğini açıklamıştı. Blogundan ve köşesinden onlarca ölüm tehditi aldığını yazmıştı. Üstelik güvenlik birimlerine de iletmişti bunu. Hiçbir önlem alınmamıştı.

Timur Kuaşev'in cesedi Nalçik yakınlarında bir yerde evinden tam 20 km uzakta bulundu. Üzerinde Pijamaları, ayağında terlikleriyle. Koltuk altında bir enjeksiyon iziyle. Şimdi kalkmışlar onun akut koroner yetmezliğinden öldüğünü söylüyorlar, bu da "devletin eliyle" bir şeyler olduğu yönündeki kuşkularımızı iyice arttırıyor. Koroner, kalbin etrafındaki atar damarlardır. Akut Koroner Yetmezliği denen şeyse, bu damarların tıkanmasıdır. Akut Koroner Yetmezliğinden uzak durmak için doktorlar; sigara içmemeyi, alkol almamayı, spor yapmayı ve stresten uzak durmayı önerirler. Timur Kuaşev'i iyi tanıyan ve yoldaşı olan Kabardey-Balkar İnsan Hakları Savunucusu Hatajukov Timur Kuaşev için; "düzenli spor yapar, alkol ve sigara kullanmaz" dedi. Stresten uzak durmak ise Rusya'daki Çerkes aktivistler için neredeyse imkansız, ancak koltuk altındaki enjeksiyon izi, evinden 20 km uzakta, terlik ve pijamayla bulunan cesedi sanıyorum onun Rusya'daki faşist uygulamalarla strese girerek akut koroner yetmezliğine dayanan bir kalp kirizi geçirme riskinden daha çok cinayete kurban gittiğini gösteriyor.

Rusya kendi geleceğini kirleten bu tip cinayetlerden derhal vazgeçmelidir. Kendi içerisinde oluşturduğu paramiliter faşizmi yok etmelidir, Çerkes cinayetlerini teşvik etmeye devam etmemelidir. Bu Çerkes halkı için ne kadar kötüyse, Ruslar içinde bir o kadar tehlikelidir. Şiddet şiddeti, nefret nefreti doğurur.

Share:

Abhazlar "daha" iyisini bilir ama...

Bu uçak krizinin, Türkiye kamuoyunu hiç ilgilendirmeyen bir kesimiyle ilgili yazmıştım. Bunları öngörebilmek için kahin olmak gerekmemişti açıkçası. Rusya hükümetinin Türkiye'ye yönelik yaktığı ateşi, Türkiye hükümeti, kendi gündemine boğunca, bu ateşin değdiği Çerkesya diasporası için olay kurbağa deneyi ile elde eden sonuca doğru evrildi, işte bu saatten sonra malum çevreler için bu konunun herhangi bir değeri kalmadı. Öncelik olarak direkt Rusya'ya bağlı özerk cumhuriyetlerimizin doğal yurttaşlarının bu ateşten etkilenmesi siyasetin doğası gereği normal, şimdi ise siyasetin doğası gereği Rusya hükümetinin Türkiye'ye yönelik saçtığı ateş, Rusya'ya "dolaylı" yollarla bağlı, Abhazya üzerinden, Abhazya Diasporasının geleceğini ısıtmaya başladı. Abhazlar daha iyisini bilir ama, tecrübemizi ortaya koyup tarihin her aşamasında kardeşlik ettiğimiz bir halkın bundan faydalanmasını dilemekte, dostane vazifemiz olarak burada dursun.

Rusya-Türkiye "Uçak Krizi" ve Abhazlar! 

Abhazlar bu konuyu tartıştılar mı takip etmedim, ancak tartışmamışlarsa dostane olarak tartışmalarını mutlaka tavsiye ederim. Tartışmaktan kastım, aynı bakış açısına sahip 3-5 kişilik tartışmalardan ziyade toplumsal düzeyde bir tartışmadır. Çünkü bu konu, onların da geleceğini etkileyecek. Bir devlet olarak "Abhazya Cumhuriyeti" eğer Rusya başkan vekiliyle bir araya gelip dünya kamuoyuna açık bir yerden Türkiye'ye yönelik "kısıtlamalar" ile ilgili bir ipucu veriyorsa (Havuz medyaya dahi yansıdı) ve Türkiye'de hükümet kontrollü havuz medya dahi, bunu habere çeviriyorsa, tahmin ediyorum ki hem Abhazya bu konuyu tartıştı, hemde Türkiye'den bu tartışma görüldü. Gördüğüm kadarıyla, bir tek Türkiye'de yaşayan Abhazya Diasporası bu konuyu bir açıklamaya dönüştürecek düzeyde tartışmadı.  Malum uçak krizi henüz yeni sayılır bir zamandayken, yazının başında Türkiye kamuoyu tarafından hiç ilgilenilmediği bir kesim olarak "Çerkesler" olarak bu krizden etkilenmemizle ilgili yazdığımı söylediğim yazı da;


Çeçenistan'ın çakma devlet başkanı Ramazan Kadirov; Rusya'ya bağlılık yeminleri etti bile ve bir anda Rusya'nın Çeçenistan'daki işgalci tavrı karşısında konumlanan her görüşten Çeçen ve elbette kardeş halkı biz Çerkesler, Ramazan Kadirov'u topa tutmaya başladık. Nasıl tepki göstereceğimizi bilmediğimiz gibi, bilmediğimiz zaman, bilmediğimiz şeylere nasıl sessiz kalacağımızı da bilmiyoruz galiba. Biliyorsunuz; Rusya bir süredir Suriye'de Esad rejimine karşı silahlanan teröristleri vuruyordu, Türkiye'de bu duruma karşı tepkiliydi ve geçtiğimiz gün, şeytanın aklına gelmeyen şey oldu ve Türk Hava Kuvvetlerine ait iki savaş uçağı, Rus bombardıman uçağını Türkiye-Suriye sınırının üzerinde vurdu. Vurulan uçaktan atlayan pilotlardan biri, paraşütüyle süzülürken yerden "Allah'u ekber" nidaları atan "ÖFKELİ BİR KALABALIK" tarafından vuruldu. Daha sonraları ise, Türkçe bir ses "Atma, atma, esir geliyor" diye bağırdı. Hatay Valisinin koordinasyonunda yapılan insani yardımı görüntülemeye giden basın, sözde Türkmen diye lanse edilen aslen Türkiye Elazığ nüfusuna kayıtlı bir çetebaşının Türkiye'ye teşekkürleri peşinsıra dizerek 2 pilotun öldüğünü söylüyordu.  Konumuz bu değil, ne Rusya orada gerçekten Arap halkının kara kaşına, gözüne orada ne de Türkiye gerçekten Türkmenlere kan bağıyla bir aşk besleyerek onlara her türlü anlamda lojistik sağlamıyor. Ancan bu kirli oyunun, bazı kuralları var.  İşte Türkiye, bu kurallara hakim değil ve haylazlık ediyor. Bu haylaz çocuklukta, biz Çerkeslerin Türkiye diyasporası için felakete gıdım gıdım ilerliyor. Ancak ne yazık ki, şimdi burada bahse konu olan şeyleri bir çeşit teslimiyet gibi yorumlarken gerçekten şövenist görüntü verecek insanlar bize "Rusyacı" diyecek. İşin esası, Rusyacı olmadığımızı onlar da biliyor ya, ancak bunu söylemek için içlerinde dinmek bilmeyen egoları bizim üzerimize basmak için çıldırtacak onları. Oysa biz; Suriye üzerinden dönen bu oyunda ne Türkiye, ne de Rusya taraftarı değiliz, insanlık saflarında düşüncelerimizi defalarca söylediğimiz gibi, pratik olarak bu karşılıkta oluşturduk. Fakat kenardan kenardan, bu durumdan da size bir "Çerkes sorunu çıkarayım mı."

böyle bir giriş yapmıştım. İşte şimdi değerli Abhaz kardeşlerim; "Çerkes sorunu çıkarayım mı." diye belirttiğim yeri alıp, "Abhaz sorunu çıkar mı?" diye düşünsünler. Bir Abhaz sorunu çıkacağı garanti ancak, Türkiye diasporasının bu soruna nasıl bir yaklaşım göstereceği bilinmiyor. Havuz medyanın bu çağlardaki vazifesini göz önüne alarak baktığımızda, standart bir Türkiye'li için hiçte önemli olmayan (muhtemelen daha önce adını bile duymadığı) Abhazya üzerinden yapılan haberlerin, bu durumdan Rusya karşıtı bir Abhaz kamuoyu çıkartmaya çalıştığı aşikar. Peki hem Rusya'nın hem de Türkiye'nin, bizzat kendilerinden çıkarmaya çalıştıkları bu kamuoyu ile ilgili Türkiye Abhaz diasporası, ne önceleyerek bir kamuoyu oluşturmayı deneyecek? İşte bunun "daha" iyisini, Abhazlar bilebilir. Ama! bende tarihsel kardeşlik serüvenimiz gereği, olmasını dilediğim şeyi kaleme almayı deneyeceğim!

Görünen Köy neresidir?

Eğer bende, Türkiye'de cümle alemin ısrarla sözünü ettikleri "Kafkas Diasporası"nı biraz tanıyorsam, nicelik Türkiye öncelikli, nitelik Abhazya öncelikli bir serüvenin peşine düşecek. Niceliğin bugüne kadar yapmadığı gibi yine, muhasebe yapacağını sanmıyorum ama niteliğin bunu örgütleyecek bir tartışması tetiklemesi, onlarca yıldır olduğu gibi yine "an meselesi" Türkiye'de tarihinden, yurdundan çoktandır vazgeçmiş, ulusal aidiyet hissi bulunmayan, kendini Abhazlığa folklorik düzeyde yakın, siyasal düzeyde uzak hisseden Abhazların ezici çoğunluğunu, görünen köy neresi sorumuzun yürüyeceği sonuca varımın bir yolu varsayabiliriz. Umarım ki, yanılırım. Çünkü eğer yanılırsam, "Düşlenen köy neresidir?" sorumuzun yürüyeceği souna varımın bir yolunu tartışmak hem kolay hemde anlamlı olur..

Düşlenen Köy Neresidir?

Düşlenen köy; Abhaz diasporasının bu krizde iki tarafından da bir maşası olmayı reddetmesidir. İki tarafında kendisini zorladığı sonucu ancak Abhaz diasporasının yardımlarıyla Abhazya hükümeti bir fırsata çevirebilir. Türkiye yıllardır Abhazya'nın bağımsızlığını tanımadığı gibi, Abhazya'nın iradesini tanımayan faşist Gürcü yönetimlerini, Abhazya'yı kurşunlayabilsin, bombalayabilsin diye askeri hibelere boğdu. Yetmedi, Abhazya'daki seçimlere yönelik Türkiye'de kurulan bir sandığı engellemek için yaptıkları henüz ortada, unutulacak gibi değil. Türkiye Abhaz Diasporası; işte iki tarafında ilgisine girdiği böyle bir günde, Türkiye'nin Abhazya'yı tanıması ve Gürcü yönetiminin faşist uygulamalarına desteğini kesmesi için bir siyaset üretebilir, bunun üzerine bir politika yürütebilir. Zaten mevcut durumda; Abhazya hükümetinin Rusya taleplerini gerçekleştirmekten başka çaresi olmadığını da anlamak gerekiyor. Bir tarafta, kendisini nato destekli gürcistan işgalinden korumak için her türlü desteği veren bir Rusya, diğer tarafta ise kendisi işgal edilsin diye gürcistan'ı askeri hibelere boğan bir Türkiye. Abhazya'nın, Abhaz diasporası olmadan yapabilecekleri yeterince açık değil mi?


İlgili konunun Çerkesler ile ilgili olan günlerinde, bilmiyorum tanık oldunuz mu ama şöyle bir süreç geçmişti;

Savaş çıkarsa ve ciddi silah yardımı yapılırsa Rusya ile Kafkasya'da savaşacak 500 bin kişilik 10 Çerkes ordusu hazır ve nazır. Aslında bu rakam 15 orduya çıkabilir ama komünist, ateist, dinsiz, imansız ve rus kanı taşıyanları (kadirov) çıkardık mı temizinden 5 milyon çıkar. Hafife almayın, Selahaddin Eyyübü'nin ordularıda bizlerdik :) smiley smiley.
Bu iletiyi kendisini Çerkes olarak adleten birisi paylaşmıştı. Bu kadar net olmasa da, bu konunun altını dolduran onlarca iletiyi de, bir çok yerde okumuştuk. Şahsen bir Çerkes olarak benim tüylerim diken diken olmuştu.  Şimdi Türkiye'li bir Abhaz'ın böyle birşey paylaşıp paylaşmadığını ben bilmiyorum, görmedim.. Allah göstermesin de, ancak Allah biliyor ki; böyle düşünen Abhaz sayısı da az değil. Konunun Çerkeslere özel sebeplerini, Rusya Dışişleri Bakanlığının "Suriyeli Çerkesler Yurttaş değiller" açıklamasından sonra "Rusya Dışişleri hangi kozu oynadı" makalemin içinde bölüm olan "2 - Din, Çerkesler ve resmen ideoloji!."  bölümünde "Kafkas-İslam" makronu üzerinden anlatmaya gayret etmiştim, Türkiye'de "Kafkas Diasporası" olarak ısıtılıp önümüze sürekli konulan ve Abhazların da, Çerkeslerin de ve hatta Osetlerin, Çeçenlerin de etkilendiği ve kendi yurtları üzerine siyasete körleştikleri şey tam da buydu. İşte bugün, Abhaz diasporasının, Rusya'ya mahkum edilen "Canlar ülkesi: Abhazya"sını iyice anlaması, yurtlarını Rusya'ya mahkum eden faktörleri ve Türkiye'nin bu konudaki etkin gücünü de, "Kafkas" makronu dışına çıkarak tartışabilmesi gerekmektedir. Ancak bu durumu da "Rusyacılık" boyutuna mahkum kalmadan, yurtlarının zorlanan durumunu içselleştirmeden yapabimelerini de ayrıca dilerim. Rusya'nın da çok iyi bir ülke olmadığı, tarihin henüz biraz arkasında Abhazya'yı Gürcü talanının içine bizzat Rusya politikalarının attığını, biz Çerkeslere ve hatta siz Abhazlara, Osetlere, Çeçenlere nasıl bir geleceği reva gördüğünü, bunu bugün de sürdürme gayesinde olduğunu bilmek ve unutmamak gerekir. Ancak sırf bunları unutmuyoruz diye, düşmanımızın düşmanı dostumuzdur gibi hasta bir anlayışla, bize önümüzden kab koyup arkamızdan sağan Türkiye politikalarına da teslim olmamak gerekir. Bu durumda en iyi yapılacak şey, bir ulusun en üst temsiliyeti olarak kendi yurdunda kurulan halk meclislerini anlamak ve onları sıkıştıran dış siyasetlerde eğer olabiliyorsak rahatlatmaktır.  Bunu nasıl yapacağını da, en iyi Abhaz ulusu kararlaştıracaktır. Bize en çok, kardeşlerimiz için hayırlı olanı dilemek ve yardım istedikleri zaman, savaş zamanında olduğu gibi en önde yürümek düşer.







Share:

Rusya-Türkiye "Uçak krizi" ve Türkiyeli Çerkesler


Çeçenistan'ın çakma devlet başkanı Ramazan Kadirov; Rusya'ya bağlılık yeminleri etti bile ve bir anda Rusya'nın Çeçenistan'daki işgalci tavrı karşısında konumlanan her görüşten Çeçen ve elbette kardeş halkı biz Çerkesler, Ramazan Kadirov'u topa tutmaya başladık. Nasıl tepki göstereceğimizi bilmediğimiz gibi, bilmediğimiz zaman, bilmediğimiz şeylere nasıl sessiz kalacağımızı da bilmiyoruz galiba. Biliyorsunuz; Rusya bir süredir Suriye'de Esad rejimine karşı silahlanan teröristleri vuruyordu, Türkiye'de bu duruma karşı tepkiliydi ve geçtiğimiz gün, şeytanın aklına gelmeyen şey oldu ve Türk Hava Kuvvetlerine ait iki savaş uçağı, Rus bombardıman uçağını Türkiye-Suriye sınırının üzerinde vurdu. Vurulan uçaktan atlayan pilotlardan biri, paraşütüyle süzülürken yerden "Allah'u ekber" nidaları atan "ÖFKELİ BİR KALABALIK" tarafından vuruldu. Daha sonraları ise, Türkçe bir ses "Atma, atma, esir geliyor" diye bağırdı. Hatay Valisinin koordinasyonunda yapılan insani yardımı görüntülemeye giden basın, sözde Türkmen diye lanse edilen aslen Türkiye Elazığ nüfusuna kayıtlı bir çetebaşının Türkiye'ye teşekkürleri peşinsıra dizerek 2 pilotun öldüğünü söylüyordu.  Konumuz bu değil, ne Rusya orada gerçekten Arap halkının kara kaşına, gözüne orada ne de Türkiye gerçekten Türkmenlere kan bağıyla bir aşk besleyerek onlara her türlü anlamda lojistik sağlamıyor. Ancan bu kirli oyunun, bazı kuralları var.  İşte Türkiye, bu kurallara hakim değil ve haylazlık ediyor. Bu haylaz çocuklukta, biz Çerkeslerin Türkiye diyasporası için felakete gıdım gıdım ilerliyor. Ancak ne yazık ki, şimdi burada bahse konu olan şeyleri bir çeşit teslimiyet gibi yorumlarken gerçekten şövenist görüntü verecek insanlar bize "Rusyacı" diyecek. İşin esası, Rusyacı olmadığımızı onlar da biliyor ya, ancak bunu söylemek için içlerinde dinmek bilmeyen egoları bizim üzerimize basmak için çıldırtacak onları. Oysa biz; Suriye üzerinden dönen bu oyunda ne Türkiye, ne de Rusya taraftarı değiliz, insanlık saflarında düşüncelerimizi defalarca söylediğimiz gibi, pratik olarak bu karşılıkta oluşturduk. Fakat kenardan kenardan, bu durumdan da size bir "Çerkes sorunu çıkarayım mı." Aygün adında bir arkadaşımızın ekran görüntüsünü alarak paylaştığı bir "ne düşünüyorsun" iletisinde, kendine Çerkes diyen ve beni ikna eden bir arkadaş tam olarak şöyle söylemiş:

Savaş çıkarsa ve ciddi silah yardımı yapılırsa Rusya ile Kafkasya'da savaşacak 500 bin kişilik 10 Çerkes ordusu hazır ve nazır. Aslında bu rakam 15 orduya çıkabilir ama komünist, ateist, dinsiz, imansız ve rus kanı taşıyanları (kadirov) çıkardık mı temizinden 5 milyon çıkar. Hafife almayın, Selahaddin Eyyübü'nin ordularıda bizlerdik :) smiley smiley.

Gülmeyin, abartıları çıkarıp olayı "kafkasya"dan "türkiye"ye çektiğimizde sayıları milyonu bulmasa da, hatrı sayılacak derece de böyle insanlar var. Daha bir önceki yazım "Rusya Dışişleri Bakanlığı Hangi Kozu Oynadı?" Türk-İslam sentezi ve etkilerini konulaştırdığım altbaşlığı "2 - Din, Çerkesler ve resmen ideoloji!."  . yorumuza sunmuştum şimdi  bu konuyu bu yönüyle ele alalım. Türkiye Çerkes Kopuntusunun tabanında, Türkiye'nin Rus uçağının düşürülmesi için sevinecek nasıl bir sebebi olabilir? Eğer, içinizde tutuşan bir intikam duygusu sizi körüklüyorsa, şimdi esas konumuza gelelim. Düşürülen bir Rus uçağı, Çerkeslerin vatanına "Turist" olarak gidebilme hürriyetini bile sarstı. Geri dönüş hareketi içinde artık herşey, dünden daha zor. Geridönüş, dönüştürebilme umuduyla içinde barındırdığı bu ayrık otlarını tekrar düşünmelidir.Dönüşemeyen veya dönüşümünde sanrılar geçiren bir grup devşirme, politik hattan uzaklaştırılmalı ve siyasal örgütlenme sancıları gösteren kitlelerin önde gelenleri bu konuda birliktelik sağlamalı ve Çerkezler ile Çerkesler arasında kırmızı bir çizgiyi; dünyanın her bir yerinden gözükebilecek şekilde oluşturabilmelidir.

A - Rusya ve Türkiye arasındaki gerginlik Çerkeslere nasıl yansıyabilir?

Sembolik olarak bir kaç örnek vermek isterim evvela, az önce Jıneps Gazetesi'nin sosyal ağından Dünya Çerkes Birliğinin, Ankara'da yapılması planlanan YK toplantısı iptal edildi. Çerkesya toprağı olan Kabardey Balkar Cumhuriyetinde yaşayan bir dostumuzun Türkiye'den gelen kargosu geri çevrildi. Türkiye ile Çerkesya toprakları arasında seyehat düzenleyen Nuhoğlu Turizm'in de eşya götürmeyi reddettiği ve oraya giden eşyaların gümrükten geçmediği hatta kişilerin de kabul edilmediğini söylemiş. Rusya'daki Türkiyelilere yığınla dert ve baskı oluşturuldu bile. Hatta işadamlarının Çerkesya'nın Sochi topraklarındaki gözetimevlerine toplatıldığı da söyleniyor ve bir dizi iz daha peşinde; henüz bir hafta önce Rusya'nın Suriyeli Çerkesler için sarfettiği "Yurttaşımız değiller" sözü, kulağımızda çınlıyor. Türkiye ile Rusya arasında başlayan bu gerginlik bir kaç dalda Türkiye'ye yansıyacak. En başta, Rusya ile ticaret yapan burjuvaya, devletlerin taraflarınca vardıkları işbirliğine, karşılıklı olarak inşaat sektörüne. Bu durumdaki olay tamamen ekonomik, ancak tüm Çerkesler nedzinde bu yansımanın en mağdur ettiği geniş benzer kitle elbette Çerkesler olacak.  İşte bunu görebilmek için, azıcık bilgi ve vatana karşı aidiyet hissi gerekirken, görememek için gözü köreltecek kadar başkalaşım geçirmiş olmak gerekir.

Çerkesler ile Yurtları arasına, Türkiye'nin uçak krizi de girdi. Birgün Rusya, bugün böylesi krizlerden sonra Türk refleksi gösterip 500 bin kişilik 10 ordu kuran hayal gücüne dayalı devşirilmişliği önümüze koyup; siz artık yurttaş değilsiniz diyecektir. Bizde derler ya "Kraldan kralcılık" diye, konu tam böyle; Türkiye'li bir çok Türk, Rusya ile arasında çıkacak krizden yana değilken ve hatta Türkiye Devlet erkanının en başının "Bilseydik, vurmazdık" demesine rağmen; içlerine enjekte edilmiş Türk zihni, şovenizmin zirvesine çıkıyor.

Demek ki artık, asla geri dönüşmeyecek bir taban kitlesi var ve o kitleyi dil, yurt ve eşitlik isteminin dışında tutacak bir söylemi hayata geçirme vakti gelmiş.


Share:

Rusya Dışişleri Bakanlığı, hangi kozu oynadı?

Hafıza: Çerkes kopuntusunun kısa tarihi ve Modern Rusya

Rusya Dışişleri, kendi sürgün ettiği Çerkes halkının ateşe düşen bir kopuntusuna, gözümüzün içine derin derin bakarak "onlar bizden değil" dedi. Bunu söylemesini içimize sindirip, sindirmediğimiz başka konunun sorusu, fakat tüm şartlarda şu unutulmamalıdır ki, Suriyeli Çerkesler, kendi kaderlerini tayin ederek oraya gitmediler ve orada ne kadar deformasyon yaşamış olurlarsa olsunlar, bunun yegane sebebi Rusya'nın mirasçısı olan Çarlık Rejimidir. Rusya'da Çarlık Rejiminin devamcısı değilse, şunu unutmamalıdır ki, 152 sene evvel miras aldıkları siyasal otoritenin yanlışını sürdürmeyi bırakmalı ve bunu telafi ederek, Çerkes halkının yurduna geri dönüşünün önünü açmalıdır. Ancak görüldüğü üzere, bugün Rusya'da egemen olan siyasal otorite, Çarlığın yalnızca topraklarını değil, politikalarını da miras almış, topraklarına hükmederken, o topraklar üzerindeki politikalarını da sürdürmekte olduğudur. Ancak, sürdürmekte olduğu bu tip çirkin politikaları, bazı gerekçelere sıkıştırdıkları ve o gerekçeleri ne yazık ki kopuntuların sağladığını da göz önüne almamız lazım, bu tespitle yola çıkarak, henüz geçen günlerde "Suriyeli Çerkesler soydaş değil" deme cüretini gösteren dışişleri bakanlığının nasıl, ürettiği politik gerekçeleri, bugün Türkiye Kopuntusundaki Çerkesler üzerinden ele alalım. Sonuç olarak şunu çok iyi okuyabiliyoruz ki, Çerkesler bugün yaşadıkları ülkelerin egemen ideolojisine yedeklenmiş ve o yedekte asli bir unsur olarak dönüşüp hassasiyetlerini kaybetmişlerdir. Suriyeli Çerkesler, suriye toplumuna devşirken, bunla birlikte Türkiyeli Çerkesler de, Türkiye toplumuna devşimiştir, bugün 'Çerkes Kalma' diye de ortaya atılmak istenen, "Siyaset Çerkesciliği" olarak ortaya attığım hareketin temel amacı, bu devşimeye karşı, Rusya'nın "Onlar bizden değil" deme cüretini ortadan kaldıracak siyasal bilinç ve aidiyeti ortaya koymaktır.

Sınıfsal ve Ulusal İdeoloji çemberinde; Çerkesler!

Yıllardır, bize yüklenen "Çerkesleri, ideolojinize alet etmeyin" cümlesine bir karşılık koyalım isterseniz, gerçeklerin, insanlığın, hürriyetin ve vicdanın  bir ideolojisi yoktur, onlar tarihin ortaya koyduğu kavramlar olarak insan sosyolojisinin en net ölçütleridir ve biz bugüne kadar 'Çerkesliğimizi' yalnızca bu ölçüt içerisinde tutmaya gayret ettik, karşıt grupların bunu ideolojik bir takıntıya çevirmesi bu durumun bir ideolojik hamle olmasından ziyade, bu gayretleri gösteren ve büyüten insanların nedense hep ideolojik bir kimliği de olmasıydı, en azından dünya üzerinde, Çerkes toplumu üzerinden de anlaşıldı ki, insan sosyolojisinin hiçbir ideolojiye bulaşmayan insanlık ölçütünün savunucuları nedense hep, sınıf davasında da haklıdan yana tavır alan ideoloji sahibi kişileri olmaktaydı. Kısaca şurası çok net biçimde anlaşılmalı ki, bugün bizim ortaya koyduğumuz ve genel ölçütlerini, insan sosyolojisi çerçevesinde belirlediğimiz politik vizyon, bizim ideolojimizi belirlemezken, buna karşı alerjik tavır gösteren insanların bizim üzerimize yapıştırmaya çalıştıkları etiketin en temel faktörü tamamiyle bir ideolojik bir tavırdı, yani biz hiç Çerkesleri ideolojimize alet etmeye çalışmadık ama, onlar hep ideolojilerinin tutsağı olarak Çerkeslerin geleceğini olumsuz yönde etkiledi. İşte bu, bugün Baas Rejiminden beslenerek Çerkeslik taslayan ve bunu benimseyen, bunun dışında temel insanlık nüvelerini Çerkeslikle çerçeveleyip bir mücadele yürütememenin bir sonucuna dönüştü ve ateş dünyanın en kirli savaşının yaşandığı topraklarda kalan soydaşlarımız için bir anda "onlar bizden değil" politikasına evrildi. Şimdi bu soruya, siz cevap verin; Suriyeli Çerkesler kimden? ve onlara bizden diyenler, onlara nasıl bir gelecek tasarladı?  Rusya Dışişleri elbette masum değil, nihayetinde açıkça söylemek isterim ki; onlar Çerkesleri yurtlarından sürerken, sürüldükleri yerlerdeki geleceğini de zaten buna uygun tasarlamıştı, araştırıldığında görüleceği üzere Çerkeslerin bir daha Adığe Xeku'ya dönmelerini engellemek üzerine, politik bir mühendislik de yapıldı, işte bu mühendisliğin bir ürünü olarak bugün Rusya Dışişleri de, Suriyeli Çerkesler için "Onlar bizden değil" deme cüretini gösterdi ve kendisini Çarlığın devamcısı olarak neredeyse tescilledi bile. Ancak her şeye rağmen, Rusya vatandaşı vicdanlı Ruslar dahil olmak üzere, federasyon topraklarında yaşayan ve bu gerçeği görebilen insanlardan, "Hayır, onlar bizim soydaşımız" deme cüretini, cılız kalsa dahi göstermelerini beklediğimi de ifade etmek isterim. Çünkü, Suriyeli Çerkeslerin bugün Rusya himayesinde bulunan yurtlarından silah ve süngü yoluyla sürüldüklerini, gittikleri yerlerde dahi Çarlık politikalarının kurbanı olmaya devam ettiklerini, yalnızca biz değil; Rusya gibi geniş bir coğrafyanın içerisinde bizden olmayan nice onurlu insan da biliyor. Bize düşense, Rusya'nın bu cürete kaynak bulduğu eksikliklerimizi tespit etmek, bu eksikliklerimizi gidermek üzere ciddi çalışmalarda bulunmak ve bu çalışmalara karşı radikal direngenlik gösteren unsurlarımızı, kendimizden net şekilde ayrı tutmak olacaktır.

"Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı"

Suriyeli Çerkeslerin, sosyo-politik durumunu tam olarak bilmiyorum, ancak tahmin etmesi zor değil. Bugün Türkiye'ye bakıldığı zaman, Çerkesler nasıl görülüyorsa Suriye'de de Çerkesler hemen hemen öyleydi, öznesi değişik benzerlikler gösteriyorlardı diyebilirim. Dünya üzerindeki Çerkes kopuntusunda, birbirini andıran en büyük iki damar; kesinlikle Suriye kopuntusuyla, Türkiye kopuntusuydu diyebilirim. Ve bugün Suriye'nin içine yakılan ateşin, bir gün Türkiye'nin içine yakılmayacağının hiçbir garantisi yokken, şunu açıkça belirtmek isterim ki; Sevgili Türkiyeli Çerkesler, sizin "bu ülkede tek bir hakkınız vardır, o da köle olma hakkı, hizmetçi olma hakkıdır" Bu sözün mimarı da ben değilim! Siz benden iyi bilirsiniz!!! Tarihte bu denli çirkin ve bu denli doğru bir söz bulamazsınız.. Bu kısaca şunu demektir, gelenekleriniz, bu ülkeye göre kodlanmadıkça, bu ülke sizin yurdunuz olmadıkça, ağzınızdan çerkesce kelime çıkmadıkça, siz geleneğiniz, yurdunuz ve diliniz için mücadele etmedikçe, bunlardan vazgeçerek, bu ülkenin babylon'una verginizle, emeğinizle hizmet etmeye devam ettikçe, bu ülkenin militarist yapılanmalarına katılıp, savaşlarında öldükçe; cici çocuklarsınız, siz dilinizi yaşamak istedikçe, bunun için mücadele yürüttükçe; hainler olursunuz, siz geleneğinizi korudukça makul şüpheliler olursunuz, nicesi gibi maktüllere dönüşürsünüz, sizin bu ülkedeki hakkınızı, eski bakan Mahmut Esat söyleyeli çok zaman oldu, ancak siz onu anlamayalı da bir o kadar çok zaman oldu. Siz, bu vatana hizmet ettiniz, onun savaşında öldünüz, ona emek verdiniz, kazandırdınız ama o sizin dilinizi, geleneğinizi çürüttü.. varın adınızı siz koyun, başucunuza Mahmut Esat'ın bu sözünü asarak... Ve Baas Rejiminin ulusal hareketinden sonra, o hareketin çerçevelediği yurttaşlar rolünde Suriye devletine hizmet eden, onun için ölen, öldüren Çerkeslerden ne farkımız var diye de, küçük bir soru iliştirin kendinize. Bende size şöyle anlatayım; hiçbir farkınız yok.. Çünkü, Devlet-i Aliye sınırları içerisinde yerleştirildiğimiz hiçbir yer bizim değil ve hiçbir yerde bizim tarihimiz yok, biz başkalarının köklü tarihi üzerine ortaya sürdüğü piyonlardan ötesi olamayız, bugün iktidarın bize kab kab koyduğu yemeğin faturasına bakmayı hiç akıl edemedik, ama ben size bunun faturasını açıklayayım mı? Şöyle bir Çerkes çevrenize baka-durun da, o faturanın kab kab yemekler karşılığından sizden alıp götürdüğü şeyleri inceleyin. 


Türkiye'li bir Çerkes olmak bireysel bir tavır, ancak Türkiyeli Çerkesleri oluşturmak Çerkesler açısından hastalıklı ve hatalı ideolojik bir tavırdır.

Hiçbirimiz kalkıp, kendini tamamen bu ülkenin bir ferdi olarak kabul eden bir Çerkesi aforoz edecek halimiz yok, ancak yine hiç kimseninde bu halkı, tarihinden koparacak bir lüksü yok. Üstelik dahası, Çerkes halkının Adığe Xeku'da filizlenmiş kültürünü, başka yerde taşıyacak bir projesi, bir fikri, politikası, siyaseti de yok. Kaldı ki bunlar olsa bile, bu gücü yok. Olmayan tüm bu şeyleri bir kenara bırakıp, hayal etmekte mi parayla kafasıyla bir göz atalım desek dahi, geçen 1,5 asırın önümüze koyduğu en net veriye de görmeyecek kadar kör olabilir miyiz? Arkadaşlar, yurdumuzdan sürgünde geçen 1,5 asır bırakın Çerkeslerin kadim kültürü için bir adım hayal etmeyi, en büyük değerlerini bile gözle görülecek, kulakla duyulacak ve hatta elle tutulacak şekilde eksiltmedi mi? Bunu da mı göremiyoruz? Geçen 1,5 asırda; Çanakkale'de dahil olmak üzere, her savaşında şehidinden-gazisine, haininden-paşasına, cumhur reisinden, genelkurmayına kadar girdiğimizle övündüğümüz, üstelik keza; bazı kritik kurumların neredeyse tamamen Çerkesler tarafından kurulduğunu öne sürecek kadar içselleştirdiğimiz bu Türkiyeli ÇerkeZler kavramı içerisinde, Çerkesliğin hangi emaresine +1 katkı görüldü? Ben size söylüyeyim; işte bu kavramın politik egemenler tarafından da şerbetlenerek halkımıza sunulmasıyla bugün, dili yok olma riskiyle karşı karşıya, kültürel emarelerinden giderek uzaklaşan ve kendini etnik olarak bile net ifade edemeyen bir nesil, bu ülkedeki Çerkes yığınının en büyük yüzdesi haline gelmeye başladı, işte bundan ötürü ki; bugün aynı sınıfsal ideolojileri paylaşmayan ve hatta karşıt sınıf propagandacılarının bir noktada aynı yere endişeyle bakmasına vesile oluyor. Bu vesile, sınıf devrimcileri için ne kadar olumsuz olsa da, karşıt tarafta yığılan hatanın çoğunluk yüzdeye ulaşması, bu olumsuzluk dahi tartışılmayacak bir noktaya gıdım gıdım gelmiş bulunuyor. Konumuz sınıf ideolojileri değil, o halde sınıf devrimine gönül vermiş arkadaşların omuza binen, ulusal davanın karşıt konumunda cephelenen ve kendini ideolojik olarak nitelemeyen esas ideolojistlerimizi konuşalım..! Çünkü, bugün Suriyeli Çerkeslerin başına, Rusya tarafından örülen çorabın bir ucu da tam anlamıyla buraya dayanıyor!


1 - Aidiyet Şizofrenisi etkisinde, rüzgarın estiği yöne göre hassasiyet gösteren, KAB ÇERKEZİSM'i

Suriye Çerkesler de, tıpkı Türkiye'li Çerkesler gibiydi ve bugün onların başına gelen kötü sonucu, kendimizin başına gelmiş gibi kurgulayabiliriz. Siz bilir misiniz bilemem, ancak size bilen birilerini bulmanızda yardımcı olacak ipucunu verebilirim. Doğu Akdeniz Bölgesinde yaşayan neredeyse her Çerkesin, Suriye'den Lübnan'a.. İsrail'den Amerika'ya bir kan bağı uzanır, kimileri için bu öyle pek iştah açıcı bir kan bağı olmasa da, o bölgelerde mutlaka; o kan bağının izini sürebilen birilerini bulabilirsiniz, dolayısıyla o bölgedeki Çerkes Dernekleri veya Çerkes topluluklarından konuyla ilgili bilgi edinme şansınız yüksek... Suriye ile İsrail arasında patlak veren Golan Tepeleri savaşı sırasında, Suriye Cephelerinde savaşmış cesur Çerkeslerin farkedilmesi, bir sonuç olarak; New Jersey'i biz Çerkesler için kopuntunun bir parçası haline getirdi. Kısacası anlatmak istediğim şeye gelecek olursak, giderek içi boşalan ve gittileri yerin rengini almaya başlayan bir ruh haline büründüler. Bugün Türkiye'de; sözü edilen milyonlarca Çerkeste, Türkiye'nin rengini aldı. Genel toplum refleksini kazandı, kendi kültürel vicdanını ve öz aklını, rafa kaldırdı. Çocuklar da, rafa kalkmış bu öz akıldan payını alamazken, genel toplum refleksine hızlıca adapte oldular. Bu sürece ise, bu topraklarda ulusallaşma diyoruz. Türkiye'deki Çerkeslerin, Çerkesliklerini ilgilendiren bir gelecek vizyonları olmadığı gibi, bunu tetikleyebilecekleri politik bir tabanı da olmadı ve tüm bunların nedeni ise, tarihsiz olduğu topraklardaki sinmişlikten ötürüdür. Gerisi; Çerkesler kendilerini misafir adlettiler ve kendilerini misafir edenlere hıyanet etmezler gibi içi boş söylemler ise, bugün kendi vatanlarından ve öz varlıklarından uzaklaşan yapıları göz önüne alındığında elbette geçersiz söylemler. Jıneps Gazetesine Mart ayında yazdığım "Aidiyet Şizofrenisi, Çerkeslerin üzerindeki karabulutun ta kendisidir" yazımda ise konuyu bağlayan genel bir anlatım sağlamıştım. Hatırlayacak olursak, yazımda tam olarak şöyle demiştim:

  Hiç kendi bakışımız olmadı hayata. Hayata hep başkalarının pencereleriyle baktık. Türkiye'de Türk, Suriye'de Arap, ABD'de Amerikan pencereleri.. Halbuki bizim bugün özlem duyduğumuz şey; kendi penceremiz.. kendi etkileşimimiz, kendi duygumuz, özlemimiz... Bugün yine öyle, önümüzdeki pencere kimin diye sormuyoruz.. halbuki bu pencerenin baktığı şey, gösterdiği yer hayırlı değil. Çerkesya silik, Türkiye net. Orası ata, burası ana vatan bu pencere de; halbuki gerçekte atavatan söyleminin bir karşılığı yok. Bugün Xeku'ya atavatan diyen zihniyet yarın Çerkesceye atadil diyecek. Bugün Türkiye'ye anavatanım diyen zihniyet, Türkçe'yi de anadili görecek ve bize atalarımızdan sadece sözler miras kalacak. Atasözleri.. Bugün Çerkesya'yı yüreğinde hissetmeyenlerin sayısı az değil, tehlikeli bir çoğunluktur ve tüm bunun sebebi bugün Türkiye'deki Çerkeslerin kendilerini yurtlarına değilde, Türkiye'ye ait hissetmelerinin sonucudur"


Çerkes kopuntusunun, gittiği yere ait olma hızı ve bunu genel yaşamının bir çok yerine taşıması, bugün Çerkesleri yurtlarından süren Rusya için bulunmaz bir hint kumaşı değilde nedir? 1,5 asır önce işgal ettikleri Çerkesya'dan sürdükleri nesillerin çocukları, bugün süngü zoruyla sürüldükleri yurtları ile ilgili hiçbir hisse sahip değil, Rusya için hava hoş zira onlar zaten atalarımızı sürdükleri gün, geri dönmememizi dilemişlerdi tanrıdan, bunu planlamışlardı. Buna karşı önlem alacaklardı, fakat hiçbir önlem almaya dahi gerek duymadılar, nasıl olsa bugün Çerkes kopuntusunun nüfusu, kayda değer biçimde bir Xeku refleksi taşımıyor, taşımadığı gibi; taşıyanları da taşlamaktan geri adım durmuyor. Devletlerin duyguları yoktur, devlet bir coğrafya değildir.. Devlet, bir coğrafya üzerindeki siyasi hakimiyetin son halidir ve bugün Çerkesya coğrafyasının Çerkeslere, dünyaya yayıldıkları her ülkeden daha çok ihtiyacı vardır. Ancak Çerkesler, inat ve azimle gittikleri ülkenin siyasi hakimiyetinin görkemli şovenizmlerine tutunmuş ve yurdunu unutarak, aidiyetini reddederek, bunu deklare ederek, başka milliyetlerin refahı için cepheleşerek; kendi yurdunda siyasal egemenlik kurmuş bir kuvvete; bakın, onlar halinden memnun, onlar buranın yurttaşı değiller deme hakkını, kozunu vermiştir.


2 - Din, Çerkesler ve resmen ideoloji!.

Bireyin dini inancı konusunda, olumlu ya da olumsuz yorum yapamam. Ancak halihazırda hayatımın en önemli faktörlerinden; ailemden, arkadaşlarımdan ve dostlarımdan yola çıkarak bu konunun benim ile dini inancı olan veya olmayan insanlar üzerindeki etkisini anlatabilirim sanıyorum. Benim ailemde çok dindar ve dini gereği, görevlerini yerine getirmekten de ötesi, dinin çerçevesinde yaşam sürdüren insanlar olduğu ve benim onlar ile aramda hiçbir çatışmanın olmadığı bir gerçek. Aynı zamanda arkadaşlarım ve dostlarım arasında da dini inancı kuvvetli insanlar hayli fazla. Benim onlarla hiçbir derdim yok, hatta bugün politik Çerkesler için politik altyapı girişiminde bulunduğumuzun hareketin çekirdeği içerisinde de dindar insanlar var ve benim onlarla hiçbir problemim yok, problemim olmadığı gibi konular üzerinden birbirimizin eleştirisini yapmıyoruz. Hepimiz, aklı başı yerinde ve karşısındaki insanın vicdani yönelimine saygı duymayı bilen insanlarız. Bu halde; Dinin, bir inanç biçimi olarak Çerkesler üzerinde şerh koyabileceğimiz bir noktası olmadığını da söylemek isterim. Fakat madalyonun öbür yüzü denen bir şey var. Din, örnek vermek gerekirse "Türk-İslam" Sentezi gibi, inanç sınırlarının dışarısına çıkıp benim yaşam biçimime müdahale etmeye başladığı an, o noktada benim en doğal hakkım olarak bir itirazım doğar.  Ayrıca, başkalaşımın bir başka yöntemi olarak, bu tip bir din anlayışının bireyin inancından çıkıp toplum merkezine doğru ilerlemesi de, kültürel yozlaşmanın da ta kendisidir.  Dinin, İslamiyet üzerinden siyasallaşarak Çerkes kaderini etkileyecek biçimindeki ilk nüfuzunu daha önce "Türkiye, Kafkas Makronu ve Siyaset" üzerine yazımın bir bölümünde şöyle tanımlıyordum:

Bu makronun temel birlikte olduğu nokta; İslamiyettir. Bu makronun Türkiye’den önce bir tarihi olsa da, bugün türkiye’nin mirasçısı olduğu Devleti Aliyye politikalarıyla Kafkaslar bölgesindeki etkinliğiyle de bir tarihi olup, o bölgelerde “şeyh”ler “hacı”lar ile sona vardırılan bir özgürlük savaşının tüm komutanları tarafından neredeyse islamiyet hususunda, halife hazretlerine karşı bağlılık akdi olduğu anlaşılmalıdır

Bu yazıdaki, makron belirli bir süredir tartışmada olan "Mikro Milliyetçilik" Tezine bir karşılık olarak ortaya konulmuştu. Bir makron oluşturabilmek için, özellikle Kuzey Kafkasya geniş coğrafyasındaki farklı etnik unsurları bir amaç dahilinde bir arada tutma politikasının çatısı olarak ortaya koyduğu ortak değerde derlenmeye çalışılmıştı. Fakat bu makronu oluşturan gücün tüm istemi yitti, hatta bugün ortada o güce dair emareler; dar çevrelerde sadece hayal olarak kalmaktan ötesini tarif etmemektedir. Gelin hatırlayalım! Devlet-i Aliyye sultanları ve İslam da hilafeti soyuna bağlamış bir egemen sınıfın politikası olarak ortaya atılan bu şanlı "Kafkas" makronunun giriş, gelişme ve çöküşüne rağmen inatla sürdürülmek istenmesinin özet tarihine... İslamiyeti egemenliği altında tutan ve bir imparatorluğa hükmeden bir zümre, egemenlik sınırlarını muhafaza edebilmek için gittiği her yere, altınla ve silahla din taşıyordu. Fakat ödenen her bir altının da, sallanan her bir kılıcında ağır bir faturası oluyordu, işte bu fatura Çerkesya'da "Bzeyiko"yu oluşturup, halkımızın kendi öz aklına yeni bir kader biçmeye çalışmanın ilk krizi olarak bir vakadan ibarettir. İşte bu vakalar, tarihte hiçbir zaman değiştiremeyeceğimiz bir noktada bugün ancak bize yarın için tecrübe olarak öncülük edecek şeyler değil mi? Devlet-i Aliyye mekteplerinden yetişen, cephelere sürülen Çerkeslerin, siyasal islamın etkisiyle bağlandıkları bir coğrafyada döktükleri kanı kutsiyesi olarak kabul ettikleri bu bağın sonu, kanıyla suladıkları ve kiminle neden bilip bilmeden savaştıkları bu topraklara, Türk-İslam sentezinin, İslam bölümünden girip Türk yoluna çıkaracağı bir hatalı kök oluşturmuştur. Ancak, bu yalnızca Türkiye'de değil Çerkeslerin yaşadığı eski imparatorluk topraklarının her bir yerinde gerçekleşmiş, Din kisvesi altında, Arap milliyetçiliğine, arap aidiyetine, Türk milliyetçiliği ve türk aidiyetine doğan bir sonuca ulaşmıştır. İşte, eski imparatorluk topraklarına hükmeden sultanların halifelik bağıyla ilgisi kalmayan kısımlarında yaşayan Çerkeslerin, halifelik bağıyla oluşan siyasal islamın etkisinde kalarak yaşayanlara kıyasla kültürel aidiyetini koruyabilmesi, bir de bu pencereden okunmalıdır. Din bireysel olarak, vicdan olsa da; siyasallaştığında yeryüzündeki en katı ideolojilere dönüşmeye ve etkisindeki grupları da bu ideolojinin etkisine alarak dönüştürmeye yarayan en büyük ideoloji olmaktadır.

" Devamı Gelecek " 

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler