Savaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Savaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Beyaz'ı çok konuştunuz be!


Herşey olağanca vahşetiyle sürerken, bu vahşete dur diyecek insana hasretimiz bizi olmadık yerlerimizden yakaladı. Düşünün ki, kalbimiz  bir kimsenin insan sıfatını hak edebilmesi için  yüreğinde mutlaka bulunması gereken "çocuklar ölmesin" düşüncesini ifade eden herkesi kendinden saymaya başlamış. Bu ne demek biliyor musunuz? Memlekette insan kıtlığı baş göstermiş artık..

Her neyse, çok fazla yazıp canınızı sıkmayacağım! Zaten gün içerisinde bitmek tükenmek bilmeyen ölüm haberleriyle, yüreğimiz kan gölüne dönmüş..

Mevuza gelelim, siz Beyaz'ı benden iyi tanırsınız. Kendisi ifade ettiği üzere 20 yıldır şovmen. Şovmen ne demek? Şov yapmayı meslek haline getirmiş kişi/birey demektir. Beyaz yine yaptı şovunu ama siz ilk başta anlattığım hassasiyetinizden ötürü, onu önce çok takdir ettiniz şimdi de çok fazla dert ettiniz. Ayşe hoca "çocuklar ölmesin" dedi ve stüdyoda bulunan herkes onu alkışladı. Eğer hiç kimse ses çıkarmasaydı, alkış koptuğu yerde kalıp Beyaz efendi sabaha uyandığında telefonları çalmasaydı bir kahraman gibi yaşayacaktı. Babasının polis olduğunu bile hatırlamazdı diye düşünüyorum. Ama olmadı.. Devletimizin bugünlerde barışa ve özellikle Kürt çocuklarına yönelik "ölmesinler" niyetine açtığı savaşın bir gereği olarak bir tepki gösterildi şovmene.

Şovmen iki günlük şovmen değil ya, adam 20 yıldır şovmen... işinin ehli, ustası! Baktı barış tarafında hiç umut yok, hepsi tek tek cezaevine atılıyor. Baktı; Kürt kentleri dünyanın gözünün önünde hiç korkulmadan bombalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor.. dedi ki ben en iyisi yeni bir şov daha yapayım. Diyorum da inanmıyorsunuz, adam profesyonel şovmen yavhu! Çıktı ekranlara, benim aklım daldı, gözüm kaydı, nutkum tutuldu dedi.. ben polis çocuğuyum dedi! ben vatanseverim dedi.. işimi seviyorum dedi.. inanın bana, Ayşe öğretmenin o konuşmasına hiç kimse tepki göstermeseydi, bunların hiçbirini demeyecekti.. birincisi doğal gelişen bir şovdu, tutmadı.. ikincisi kendi kurguladığı bir şov oldu onun için.

Adam kendi söylüyor, 20 yıldır ekranlarda.. 20 yıldır hangi yaraya ilaç olmuş ki, bugün olsun? Bir günde tutulduğunuz adam, ertesi gün döndü sizin de duygularınızın terazisi oynadı tabi. Boşverin onu, konumuza dönelim.

Hep birlikte; "Çocuklar ölmesin!" demeye odaklanın!

Share:

Kürtler bir Kurtuluş Savaşı'na mahkum ediliyor.

İçinizdeki en demokrat, en ilerici geçinenleri bile rahatsız edebilir ama; şartlar Kürdistan'ı bir Kurtuluş Savaşı'na taşıyor. Bunu ben düşünüyorum diye bana kızacağınıza, ben görüyorum diye anlasanız o çok korkulan 'bölünme' paranoyanızın artık hakikaten bu ülkeyi adım adım bölünmeye taşıdığını anlayabilirsiniz.

Diğer taraftan ise, içinizde bana, benim gibi konuşanlara ve düşünenlere karşı oluşup neredeyse bir puta dönüşen önyargının farkındayım. Ne zaman adımı/zı duysanız; yazdıklarımı/zı okumadan peşin hüküm sahibi olduğunuzu hissediyorum. İşte şimdi, öyle bir kırılmanın eşiğindeyiz ki; sizin uğruna kan gölüne dönen meydanlara hissizleşen vicdanınızla, bizim uğruna kanımızı dökerek meydanları göle çeviren irademiz kısmen bir noktada buluştu. Ya şimdi bizi anlayacaksınız ve ülkeyi psikolojik olarak bölmeye başlayan anlayışın fiilen taşıdığı noktayı durduracağız ya da bizi şimdi anlamayacaksınız ve psikolojik olarak başlayan bölünme, fiilen gerçekleştiği zaman anlayacaksınız ve utanç duyacaksınız.

Şimdi Kürt kentlerinde oluyor diye önemsemediğiniz, görmemeyi tercih ettiğiniz askeri hareketliliği iyice düşünün, sanki kendi kentleriniz oluyormuş gibi düşünseniz bile kafi aslında. Ankara'ya, İzmir'e, Bursa'ya, İstanbul'a bir devlet gücü; tankla, tüfekle, 10 bin askerle girmiş ve yüksek binalara keskin nişancıları konumlanmış.. sokağa çıkma yasağı var, su-gıda tükenmek üzere, ağır hastalarınızın dahi hastaneye gitmesine izin verilmiyor. Kapıdan dışarı çıkanı vuruyorlar, annenizi, babanızı, amcanızı vurmuşlar, ölüsü günlerce vurulduğu yerde kalmış. Annenizin ölüsünü sokak köpekleri, kuşlar yiyecek diye üzülüyorsunuz artık. Annenizin ölüm acısı, yerini buna bırakmış. Bebeğinizi, annesinin kucağında, kapısının önünde yanağından vurmuş keskin nişancı. Hastaneye götürmezseniz ölecek, götürmek isterseniz sizde ölebilirsiniz. Babanız diyor ki; siz daha gençsiniz, ben götüreyim, eğer birşey olursa bana olsun.  Yanlışta düşünmüyor, çünkü dedesi torununu hastaneye götürmek isterken vuruluyor, ölüyor. Bunu gerçekten düşünün istiyorum.

Şimdi bu düşündüğünüzü hiç unutmayın..

Ege bölgesindeki Yunan kuvvetlerini, Doğu Akdenizdeki Fransız leyjonlarını, Batı Akdenizdeki İtalyan birliklerini, Marmaradaki İngiliz askerlerini düşünün. İlkokuldan, Üniversitelere kadar bize öğretilen "Kurtuluş Mücadelesi"ni. Mustafa Kemal'in İstanbul hükümetince hain ilan edilip, ölüm fermanını da düşünün. Bunun neden olduğunu da düşünün!

Şimdi yavaşça; Kentlerine giren tankların, askerlerin ışığında, ölen Miraylardan, Taybetlere.. kapıya dayanan açlıktan, susuzluğua.. hastaneye gidemiyor diye ya evinde yavaş yavaş, acı çeke çeke ölmeye razı gelmek zorunda olacak ya da gitmeyi denerken bir kurşun tarafından hızlıca canı çıkacak amcalara, teyzelere.. annesinin ölüsünü köpekler yemesin diye 7 gün boyunca uyuyamamış 11 çocuğa kadar işte bunları düşünün..

Sonra hakikaten, "Kürtler bir Kurtuluş Savaşına mahkum ediliyor" mu diye, kendi tarihinizden ışık bularak sorun. Onların "Birlikte Yaşam" iradesine rağmen, "ölüm" saçan bir anlayışa ve bu "ölüm" saçan anlayışa güç veren "batı"ya daha ne kadar "kardeşçe" bakabilecekleri, giderek azalan "birlikte yaşama" iradesinin failinin kim olacağına da, kitaplarda değil, tarih sıcağı sıcağınayken gidin bir aynada bakıverin derim.

Share:

Gelecek Yıl, Yağacak Kar.

İstanbul'a kar geldiği haber verildi, romantik bir coşku akı verdi sosyal medyaya. Sıka sıka kırılacak diş de kalmadı artık, artık çene kemiğimiz acıyor, çene kemiğimiz kırılacak az kaldı artık. Kendimizi bir tek kamuoyunun vicdanına değil, kendi çevremize dahi ifade edemiyoruz. Biraz konuştuğumuzda yüzü düşüp, bize küsen müstakbel dostlarımız "yas mı tutalım" diyorlar, arkadaşlar; biraz zahmet olacak ama evet, yas tutun. Farkında mısınız? Nasıl bir ateş çemberindeyiz, Roboski, Gezi, Reyhanlı, Suruç, Ankara derken; bir katliamlar silsilesi geldi geçti, bu ülkede o katliamların failleri hariç her insanın hayatının bir kıyısına; katledilmiş insanları yara olarak bıraktı. Meydanlarda bir araya gelip, kardeşliği, barışı bağırmamız ölüm korkusuyla mahkum edildi, sadece Can Dündar ve diğer tutsak gazeteciler değil, onlarla birlikte her birimizin gerçekleri konuşma hürriyeti zindanlara tıkıldı. Sadece HDP Belediye Eşbaşkanları değil, onlara kentimizi yönetmeleri için verdiğimiz vekaletle, her birimizin iradesine darbe yapıldı. Sadece Selahattin Demirtaş değil, bir yanlışa karşı duymanın bedeli olarak tüm muhalefet hain ilan edildi. Sadece Taybet ana değil, ayağının altında dünyanın tüm analarıyla paylaştığı cennet parçasına zulüm edildi. Sadece Miray bebek öldürülmedi, onun o zavallı bedeni üzerinden her birimizin geleceğine kan sıçradı. Loren Elva, Türkiye'nin batısından doğusuna kardeşlik taşıyan arkadaşlarımın katledildiği Suruç'ta yalnızca "iyi değilim, iyi olmayacağım" demedi, "iyi olmayın" da dedi. Şimdi yılbaşı geliyormuş, kar yağacakmış ya! Allah belasını versin gelen yılın, yağan karın! Anladım, yas tutmaya niyetiniz yokta, el insaf yahu; kentlere tanklarla, toplarla orduların girdiği şu günlerde, evladını, anasını, kardeşini yitirenlerin acısına saygı duyun, evlerini terk etmek zorunda kalan, kendi ülkesinde sığınmacıya dönüşen şu insanların acısına saygı duyun da, yağacak karı da, gelecek yılı da gözümüze batırmadan kutlayın isterseniz!
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler