faşizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
faşizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çok demokratiksin Türkiye...

"Demokrasi ve Darbe?" başlığıyla yayınladığım yazımdan sonra aklı kanayan bazı insanlar bana küfür ve tehditler ettiler. Neden? Çünkü demokrasiyi koruyorlardı, demokrasiyi öyle-böyle korumuyorlardı; canla-başla koruyorlardı. Ellerinden gelse, beni öldüreceklermiş gibi bir hisse de kapıldım, onlar için demokrasi öyle bir şeydi çünkü. Onlara az sonra değineceğim ama ilk başta değinmek istediğim, nazik ve kibar bir Çerkes beyefendisinin bananazikçe "demokrasi düşmanısın" demesini sesli düşünmek istiyorum müsadenizle.
Hatta böyle bir ithama maruz kaldığım an, diğer demokrasi koruyucularına yapmadığım bir şeyi yaptım ve aynı nezaketle "siz demokrasi nedir biliyor musunuz?" diye sordum. Beyefendi bana "bildiğini ima etti". Umarım bir ara bildiğini, bilinenle karşılaştırır ve uyumluluk kıyaslaması yapar.

Ben neden demokrasi düşmanıyım? Çünkü Ankara'da yapılan askeri müdahale Diyarbakır'da da yapılıyor dedim diye. Hem bunu sadece tankıyla-bombasıyla anlatmışım, yani birebir yarattığı şiddeti kıyaslıyarak. Yani detaysız, uzatmadan, hatta Diyarbakırlılara haksızlık ederek biraz. Tabi Diyarbakırlılara güvenmişim, anlayacaklarını düşünmüşüm. Haksızlıkta etmemişim ayrıca. Çünkü Ankara'da patlayan bombalarla, Diyarbakır'da patlayan bombalar aynı değil. Çünkü Diyarbakırın Haziran'dan bu yana yaşadığını, Ankara bir gece yaşadı. Hepsini de yaşamadı, birazını yaşadı. Ankara'da yapılana anında müdahale edildi, Diyarbakır'da yapılana ise bizzat emir verildi. Bizzat Diyarbakırı bombalayanlara yasal zırh giydirildi. Bunu tamamıyla, bir çırpıda anlayamayacağınıza eminim, anlayamamanızı anlıyorum, anlayabileceğiniz bir şey değil. Çünkü askeri vesayeti ve faşizmi herkes bir çırpıda iki satır okuyarak anlayamaz, yani bazılarının hakikaten yaşaması gerekir ve Ankara'da hissettiğiniz de buydu. Ben sadece empati kurabilecek misiniz diye merak ettim. Yani "istisnalar kaideyi bozmaz" ise, anlayamadığınızı da anladım. Ayrıca askeri darbeye karşı olduğumu yazının başında, sırf böyle ithamlara maruz kalacağımı düşünerek ısrarla belirtmeme rağmen, yazımın geri kalan kısımlarında da defalarca tekrar etmeme rağmen nasıl bir demokrasi düşmanı ilan edilebilirim? Basit: onlar artık demokrat, bize ise takacak kulp bulamadılar daha. Yani elbette onlar; farklı olana, farklı konuşana, talep edene, itiraz koyana, direnene bu kadar düşman iken demokrasi kahramanı oluyorlarsa, bizim demokrat olmamızın imkanı olamaz. Yani farklı olanı, farklı konuşanı seven, destekleyen, adalet, özgürlük talep eden, bedel ödeyen, yaşamımızı dizayn edenlere karşı tepki gösteren, itiraz eden; meydanları yasaklayanlara direnen biz nasıl olurda onlarla aynı zeminle tarif edilebiliriz? Onları da anlıyorum ama, şunu anlamalarını da istiyorum: Bu işte bir iş var, ya onlar demokrasiyi bilmiyorlar, ya da biz demokrasiyi bilmiyoruz. Bence iki tarafta açıp bir demokrasiyi öğrensin; kim demokrasi düşmanı netleştirelim. Bu arada, aşağıda yazacaklarımı da burayla bağlantılı düşünün.

Demokrasi ve Darbe? başlıklı yazımdan ötürü beni tehdit eden, bana küfür eden demokrasi kahramanları, vazgeçtim tarihinizden de, hepimizin reşit olduğu zamanlar içerisinde toplu çocuk tecavüzleri ortaya çıktığı zaman, kadın cinayetleri ve tecavüzleri ortaya çıktığı zaman bugün üstünüze giyindiğiniz o meşhur demokrasi kahramanı kimliğinizle neler yaptığınızı haydi açıklayın.

Güzelim demokrasimize kast eden bu darbeci generalleri, o meşhur fetö terör örgütünün mensuplarını o makamlara kimler tayin etti, ne zaman o makamlara geldiler? Herşeye rağmen, tüm hukuksuz atamalara ve keyfi ihraçlara rağmen o darbecilerin bu güzelim demokrasiye kast etmeleri elbette savunulamaz. Savunmuyoruz ama, siz bizi sapanla helikopter düşürmediğimiz için suçluyorsunuz da, bu darbecileri makamlarına taşıyan politikalara karşı direnirken, dayak yerken ve hatta ölürken; sizi kahraman ilan eden efendiniz bizi yine sizinle tehdit etmiyor muydu? Demiyor muydu? %50'yi evlerinde zor tutuyoruz diye. Sonra bir hakikaten jetlere, uçaklara, helikopterlere, g3lere rağmen ülkeyi darbeden kurtardınız; helal olsun. Süper kahramanlarsınız. Ama hiçbiriniz bizim anısını yaşattığımız Erdal Eren'i tanımaz, bilmezsiniz de. Neyse.

Şimdi siz kendinize lütfen bu soruları sorun,

* Askerin kentleri bombalamasına, şehirleri yıkmasına, yönetime el koymasına, sıkı yönetim ilan etmesine karşı mısınız?

* İnsanların seçimle başkanlarını seçtikleri kurumların zorla değiştirimelerine karşı mısınız?

* Seçimle işbaşına gelen milletvekillerinin, zorla düşürülmelerine karşı mısınız?

Benim cevabım: Evet.

Peki sizin cevabınız ne?

Siz beni tehdit ederek, bana küfür ederek, hemde demokrasi ve darbe isimli makaleme dayanarak, hemde demokrasi kahramanı sıfatıyla küfür ediyorsunuz ya, gerçekten çok demokratik şeyler bunlar.
Demokrasiniz karşısında nutkum tutuldu.

Share:

Türkiye Büyük Tayyip Meclisi

Yazının başlığını yazarken, aklımda hep 'Türkiye Büyük Tayyip Meclisi' ifadesi vardı. Hatta bir ara yazdım, sonra düşündüm... Başıma bela açar mıyım diye? Sildim. TBTM yapayım dedim, hiç olmasa bir sorun çıkarsa inkar etmek istersem bir yol olsun diye. Az sonra aşağıda okuyacağınız düşüncelerimin çoğunu da yazmıştım.

Ben yazıyordum, müzik çalıyordu...  Grup Emeğe Ezgi, Nazım Usta'nın "Kerem gibi" şiirindeki şu mısraları haykırıyordu:

"Ben yanmazsam
sen yanmazsan
biz yanmazsak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa"

Hemen bir sigara yaktım, kendime de kızdım açıkçası. İçimden Nazım Usta'ya bağırdım:

KARANLIKLAR AYDINLIĞA ÇIKSIN DİYE,
VARSIN ATEŞ İLK BENİ YAKSIN İSTERSE!


Herşey 22 Şubat 2003'de bugün "anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz" diye açıklama yapan bir partinin o zaman ki genel başkanının demokrasi sevdası ile başlamış. Kendisi de zaten sonra o bilgiyi teyit etmiş. Ben tabi o zamanlar pek anlamam bu demokrasi işlerinden. Her sabah "ne mutlu Türküm diyene" diyerek bağırıp, Çerkes olduğumu bilmemin yarattığı acayip bir şizofreni ile atalarımın dışarıdan getirdiği kültürel mihrakların, bana eğitimle içeride aşılanan ulusal mihrakların birbiri ile arasındaki derin çelişkilerdeyim. Daha 16 yaşımı doldurmamışım. Ne mutlu türküm diyene diyerek bağıran bir Çerkes olmanın çocukça şokundayım, derslerimi bile anlamıyorum ki demokrasiyi anlayayım. İşte kısacası, henüz benim demokrasi ne pek bir fikrim yokken, dün katil dediğine bugün "hakkını helal eden" bir partinin  o zaman ki başkanının demokrasi sevdası ile başlamış herşey.

Ortada gezen davanın ilk adımı bu. Dava da belli, hiç kimse de kendini kandırmasın boş yere. Teori eyleme geçmiş, eylem kendini ifade etmiş, bugün izahı seyroluyor. Yine de bir ipucu vereyim: Dava fiilen yürürlükte, fakat kendine hukuki bir altyapı arıyor.

Deniz amcanın yaşı malumumuz, o zaman da bizim ki kadar genç değil tabi, kim bilir Diktatör'ün D'sini Demokrasi sanmışta olabilir.  Kabul, meclisin en yaşlı üyesi derim, yaşı kemale ermiş, artık gözü pek iyi görmüyor derim; 2003'ü sineme çekerim ben

Ee peki Kemal abi? Ya sen.. sende mi gözlüğünün arkasına sığınıp hareket edeceksin? Sende mi görmüyorsun ortada dönen kirli dolabı! Dokunulmazlık değil o, Diktatörlük diktatörlük! Dokunulmazlıklara "evet" vereceğim diye, göz göre göre Diktatörlüğe "evet" diyeceksin.

Sırf yüzde 1 oy kaybetmeyeyim diye, yüzde 1 oy kazanayım diye "evet" diyeceğim diyorsun, deme!

Biz yanarız, sorun değil.

"Diyorum ki sana:
Kerem gibi kül olayım
yana yana!

ben yanmazsam
sen yanmazsan
biz yanmazsak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?"

Gözünle görüyorsun yalan değil. Seçilmiş hükümet bu, seçilmiş hükümet! Derler ki Türkiye'de seçimle gelen hükümet, seçimle gider! Onlar söyledi hep...

Bunlar ilk geldiğinde ordu muhtıralarını ezip hapse tıktılar, kendi arkadaşlarını çiğneyip sokağa attılar, kol kola gezdiklerini rezil rüsva yaptılar hep dedikler ki; seçimle gelen seçimle gider!

Dün seçimle gelen, emirle gitmedi mi?

Gözümüzün önünde, devlet olan, yasa olan, meşru olan, bayrağın rengini, ülkenin şeklini koruyan yasaların anası eziliyor kim dur diyebiliyor?

Cumhur Tayyip, Meclis Tayyip, Ordu Tayyip, Mahkeme, savcı hepsi Tayyip!

Fiilen Türkiye Büyük Tayyip Meclisinde, sipariş yasa üretme memuru haline dönüyorsunuz! Buna mı evet diyeceksiniz?

Eğer derseniz, biz de resmen Tayyip Cumhuriyetinin açık cezaevinden size lanet edeceğiz.

Share:

Dünya Anadil Günü, halklar ve kadınlar

Bundan iki yıl önce bugün "konuşamayan anaların hatrına" bir yazı kaleme almıştım, şöyle başlıyordu:

Bugün dünya anadil günü yoldaşlar!
Tarih ile yitip biten ve tek konuşanı kalmayan ölü dilleri bugün teker teker selamlamalıyız ve hala konuşulabilen, bu fırsatı olan dillere de sarılmalıyız. Bugün anadil günü, bugün diğer dilleri kendi adlarıyla selamlamalıyız. Neşe günü değil, sevinç günü değil çünkü hala öldürülen dillerin var olduğunu bilmeliyiz, katillerin failleri teker teker öldürdüklerini ve öldürülen dillerden sonra sıranın bizim dilimize geleceğini de idrak etmeliyiz! Bugün, kardeş halkların kendi dilini konuşmasını kucaklamalı ve dosta-düşmana şu mesajı vermeliyiz: BİZİM KAYBEDECEK BİR DİLİMİZ KALMADI!


Tarih ile yitip biten ve tek konuşanı kalmayan ölü dilleri teker teker selamlarken, bu dillerin faillerini de teker teker lanetleyelim! Farklılığa tümüyle düşman, kendisinden olmayanı yok edenleri iyi tanıyalım. Onlar Almanya'daki Hitler, İspanya'daki Francisco, İtalya'daki Mussolini, Romanya'daki Antonescu, Portekiz'deki Salazar, Cinsiyetteki Erkek, Meclis'teki İktidar, Eldeki Silah, Kanundaki yasak, yasalardaki baskıdır fakat bunların hepsinin tek bir meclisi vardır, o mecliste faşizmdir!

Faşizm sokakta yürüyen genç kadına, mahallede yaşayan eşcinsel bireye ne kadar düşmansa, duyduğu farklı bir dile, gördüğü farklı bir kültüre de o kadar düşmandır. Faşizm gece saat 3'te bir erkek, mahallede bir teyze, Kürdistan'da bir bomba, iktidar da bir parti, karakter de bir hastalıktır. Ne hepsi ayrıdır ne de hepsi aynıdır. Faşizm farklı dillerde  kasetlere yasak, pipiye övgü, silaha kurşundur. Faşizmin birden çok karakter vardır ancak tüm karakterleri tek bir amaca hizmet eder; farklı olanı yok et.

Bugün Dünya Anadil Günü,

Farklı diller konuşan insanların öldürüldüğü, kadın cinayetlerinin bir katliam boyutuna vardığı, savaşın hissedildiği, bombaların patladığı, halkların sustuğu şu günler de, bildiğimiz tüm diller de faşizme karşı haykırmalıyız!

Tüm diller de; Halkların kardeşliğini!
Tüm diller de; Barış istemini!
Tüm diller de; Adaleti, özgürlüğü, eşitliği haykırmalıyız, ama;

en çokta dilimizi kendisine adadığımız ve onun dilinde sevgiyle, merhametle, aşk ve özlemle büyüdüğümüz anamızın hatrına, tam bugün; patriyarkaya karşı saf tutmalıyız..

Her dilde; Yaşasın Kadın diye de haykırmalıyız.



Share:

Oluk oluk akmış kanımızda boğulacaksınız!


Haziran'da halkın okkalı tokadını yiyen bir siyasi zihniyet hiç çekinmeden söylemişti A B C planlarının olduğunu, sırasıyla uyguluyor anladık. O malum A, B, C planı; Azınlık hükümeti kurmak, koalisyon yapmak ya da erken seçim değildi. A planı "erken seçim yapmaktı", B planı "sindirmekti" C planı da "kuşatmaktı." Ancak bugün öğreniyoruz ki, bir de D planı varmış.

Planlar ve uygulamalar nelerdi?

A Planı: Erken seçim

Azınlık hükümeti kurmaya ya da koalisyon hükümeti oluşturmaya çabalıyor gibi gözükmek ve ülkeyi erken seçime taşımaktı. Erken seçimde muhalefeti sindirmek ve oy oranlarını yine ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetecek yüzdeye taşımaktı. Erken seçim çalışmaları hepinizin malumu, Suruç, Ankara katliamları ve kim bilir daha neler olabilirdi? Seçimde tek başına iktidar yetkisini tekrar kazandılar ama küçük bir farkla; ülkeyi hala babalarının çiftliği gibi kullanabilecek çoğunlukta değildiler. Hemen "B planı" devreye sokuldu

B Planı: Sindirmek

Kendilerine oy kaybettiren muhalif hareketlerini devletin kendilerine sağladığı her türlü güç ve araçla sindirmeye çalıştılar. Gözaltılar, tutuklamalar yaptılar. Ancak durumun istedikleri evreye ilerlemediğini seyrettiler ve C planını devreye soktular

C planı: Kuşatmak

Kendilerini iyice gerilen HDP'yi askeri olarak kuşatmaya aldılar. HDP'nin en güçlü olduğu illerde askeri yığınaklar yaptılar ve tanklarla, toplarla illere, sokaklara girdiler. Anne karnından başlayın, 70 yaşındaki dedelere kadar onlarca sivili katlettiler. İnfazlar gerçekleştirdiler. Bugün sivil ölümlerini eleşirenlere de terörist diyerek onları da baskı altına alıyorlar. Ancak hesaplar istedikleri gibi gitmiyor. Oluk oluk kanı, çoluk çocuk demeden aksa dahi direnişinden taviz vermeyen bir halkın evlatları onların hesaplarını altüst ediyorlar. Bugüne kadar hükümete yakın hiçbir yerden işitmediğimiz ama aslında duyduğumuz bir sloganla yola çıkarak görüyoruz ki gizli bir D planı var ve bugünlerde sıkça deklare edilmeye başlandı.

D planı: Soykırım

Zaten adı gittikçe soykırıma yaklaşan bir durumla karşı karşıyayız ama seçim vaktinde bir siyasi partiymiş gibi miting düzenleyerek insanlara açıkça "oluk oluk kanınızı akıtacağız" mesajı veren tescilli bir faşist, şimdi "oluk oluk kanınızı akıtacağız ve akan kanınızda duş alacağız" demeye başladı. Detay vererek yaptı üstelik bunu. Kısaca dedi ki; olaki AKP'yi devirirseniz, biz bu ülkeyi kaosa sürükleyeceğiz ve her birinizi öldüreceğiz. Bizi ölümle, cinayetle selamladı oradan.

Ey faşist, bizim akan kanımız çoktandır olukları doldurdu. Ancak şunu unutma, biz de sizi, yani sen ve sahiplerini o akıttığınız oluk oluk kanda boğacağız! Bu da bizim sana selamımız olsun!

Share:

BİZE VERİLEN AYAR: ATASEN FİTNESİ



Atasen isimli güdümlü bir yapının, halkımıza karşı tahrik girişimleri bugünler de sosyal ağların siyasi bölümlerinde havalarda uçuşur hale geldi. Açıkçası, bu yapının sayın Selahattin Demirtaş ile fotoğraf çektirmiş arkadaşlarımızın fotoğrafını kullanmak sureti ile yayınladığı "Çerkes ihanetinde 2nci perde" isimli makalesinde, son derece açık ve net biçimde gerçek yansıtmadığı görülüyordu. Hatta öyle ki; bu kadar yalanı bir araya getirip bir makale oluşturmak öyle cahil cüheyla takımının yapabileceği bir şey değildi. Yani, bir cahilin; cehaletini kusarak yazdığı makaleydi demek için sanırım biraz cahil olmak gerekir bile diyebiliriz. Sonuçta; bu makale yayınlandı. Bir anda sosyal medyada, girmediği Çerkes grubu kalmadı. Altında tartışıldı, üstünde tartışıldı. Telefonlarda görüşüldü.. kısacası, ben Çerkesim demeyi unutmamış neredeyse tüm Çerkesler bu konu hakkında haberdar edildi.  Birileri tarafından suç duyurusunda bulunacak değere taşındı. Velhasıl, artık olay adalet makamına intikal etti. Peki hala ne tartışılıyor?  Çok basit: Tartışılan konu yok. Herkese sadakat yemini ettiriliyor, Türkiye vatanseverliği pekiştiriliyor, duygulandırılıyor. Faşizmin açtığı yara kaşınıyor, kamplaştırılıyor. İnsanlar Atasen'e öfkeliler; ancak bu öfkelerinin kaynağı; Çerkeslerin hak istemesine karşı olan tutumunun ihanet olarak değerlendirilmesinden ziyade, HDP'li Çerkeslerin fotoğrafının paylaşılmış olması. Hiç kimse "Demokratik bir ülkede, anadilde eğitim istemek,  anadilde radyo ve televizyon istemek, adalet bakanlığınca onaylanmış ve seçimlere girmiş ve girdiği seçimlerde %13 oy olarak barajları aşmış, seçim hükümetine 2 bakan vermiş legal bir partide siyaset yapmak ihanet değildir" demiyor. Herkes; baş koymuşum türkiye'nin yoluna... şarkısı eşliğinde; devlet paramiliter köpekleri aracılığıyla  bir katliam planı yapsa, hepsi gönüllü olacak ruh haliyle bağırıyor? Hemde ne diye biliyor musunuz? "BİZ TÜRKÜZ"  diye. "YEDİĞİMİZ KABA PİSLEMEYİZ" diye. Mesele bu. HDP içerisinde siyaset yapan arkadaşlara "Kürtçü" diyenlerin %90'ı Türkçü halbuki. Daha önceleri; "Kürt metaforu" üzerine uzun uzadıya yazmıştım http://apiscanberk.blogspot.com.tr/2015/06/devletin-cerkesleri-ve-ibretlik-halleri.html ) tekrar edecek halim yok, ancak HDP'li olsun ya da olmasın, Türkçülüğü içselleştirip onun için ölmeye hazır kıvama getirilmiş Çerkeslerin dışındaki herkes, böyle buhranların ortaya çıktığı anda bir dayanışma meclisi oluşturmaları gerekmektedir. Bugün çok basit bir fitne; halkıyla, halkı adına talepler üreten aydınların arasında bir yarık açmaya yettiyse; bu da o dayanışma meclisinin ortaya çıkarması gereken ruhtan yoksun olduğumuzdan kaynaklıdır. Ve bilinmelidir; dün Türkçü Turancıların, bugün Atasencilerin yaptığı bu politika, onların cehaletinin bir dışavurumu değil, aksine içerisindeki çok zeki birilerinin bizim içerimizdeki cahilleri kışkırtma kampanyasının ürünüdür. Dikkat edilmesi gereklidir.

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler