Savunma; ilkeselleşmeden önce ihtiyaçlaştığında; (ki büyük ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim) ve bu ihtiyaç bir hayat meselesine dönüştüğünde; artık savunmasızlığa karşılık canlar veriliyorsa ve düşman bunu kullanarak iyice hayata kast ediyorsa; savunmanın şiddetli gücünün şiddet içeriğinden; bunu o denli ihtiyaç haline getiren düşmanın kendisi sorumludur. Savunma şiddeti; tamamen saldırı şiddetiyle alakalıdır. Bu durumda; ortalık yere zarar veren bir savunmadan önce, bunu ihtiyaç haline getiren saldırganlığın eleştirisi olmalıdır. Saldırıları eleştiremeden, savunmaları eleştirenleri ise; tarihin ikiyüzlüleri olarak değerlendirip pek ciddiye almamamız gerekiyor.
Bugün Kürdistan başta olmak üzere bir çok çeşitli bölgede; savunma güçlerine yönelen eleştirilerin malesef saldırı güçlerine yönelmediği gerçekçiliğini düşünmeliyiz. Bugün saldırılar karşısında tecrübelenerek savunma kanatlarını oluşturamayan direniş sahalarının kaybettiklerini de konuşmalıyız ve savunma ihtiyacına karşın; barış, antimilitarizm, şiddetsizlik gibi evrensel değerleri; tek taraflı olarak direnenlere dayatıp, saldıranlara karşı hiçbir fiili hareketi olmayanları da tanımalıyız.
Saldırı varsa, savunma da olur. örgütlü savunmanın bulunmadığı örgütlü saldırılar karşısında direnenler; kaybettikleri herşey için sorumlu sayılmalılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder