Kaderimizi; Salonlardan taşırmak!


Susmanın dahası olmadığını, pratikle öğrenmek için yeterince kayıp vermedik mi? Peki şimdi bin yılların var ettiği kültürümüzü yüzelli yıl yok ederken biz 'herşeye rağmen' susacak mıyız? Susmalı mıyız? Peki yüzelli sene, bir buçuk asır bize; artık kapalı odalar içinde konuşmanın hiçbir şey kazandırmadığını ve sürekli kaybettirdiğini öğretmedi mi? Yeterince kaybettik ve daha fazla kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı bence, bence bu saatten sonra; ya küreselleşmenin insan havuzunda tüketici toplumun daimi fertleri olacağız ya da bitmeye ramak kalan yerimizden dirilip kaybettiğimiz herşeyi geri almaya başlayacağız. Bu kırılma noktasının kilidi; kendini yetiştirmiş bilince sahip ve bunu omuzlayıp ileriye doğru taşıyacak politize bir gençlik açabilir ancak ve inanın bu gençlik gökten zembille inmeyecek, bir yerlerden transfer olmayacak buraya; bu gençlik biziz. Eğer biz yoksak bu davada ve bu kavgaya omuzumuzu vermiyorsak; bu kadim halkın kendini ileriye taşıyacak hiç kimsesi de yok. Ama bugün görünür kılınmaya başlayan şey; halkının mücadelesine omuz veren gençlerin varlığıdır ve bu varlık halkımızın kaderi için bir umut ve bir fırsattır. İşte bu umuttan aldığımız ilham bizi geleceğe taşıyacaktır.

Kendimizi geleceğe taşırken, umudumuzla büyüyen bir HEDEF sahibi olmalıyız ve bu hedefe yaklaşmak için teknik araştırmalar yapmalı, düşünceler üretmeliyiz en önemlisi düşüncemizi yansıtacak fiillere başlamalıyız. Hedef çok önemli bir konudur,  bizi düşüncemiz etrafında bir araya getirecek olan hedefimiz olacaktır. Hedefi olmayan hareketlerde enerjimizin tükenmesi; hareketin başladığı yerden, yükseldiği yere kadar kendimizi tatmin etse bile, durulduğu yerden duracağı yere doğru bir hayal kırıklığı yaratır ve bizim artık hayal kırıklığıyla umudumuzu yitirecek lüksümüz olmamalıdır. Fakat hedefi olan hareketlerde; enerjimizi bir hedefe doğru sürüklediğimiz zaman, hareketimizi hedef yolunda zayıflatan hatalarımız bile birgün bizim hedefimizi edinecek başka kardeşlerimiz için tecrübeye dönüşecek ve hedefe yakınlaşmayı sağlayacaktır. İlk hedefimiz; bizi salonlara hapsetmek isteyen herkese karşı sokaklara atılmak ve aktif mücadele tecrübesi edinmektir. Salonlar, yüzelli yılın verdiği sabit tecrübeyle potansiyel dinamiği kendi içinde öldürmek için halkımızın hapsedildiği geleceksizlikten başka hiçbir şeyi ifade etmediğini garantilemiştir. Sokaklar; gerçek yaşamın bütün gerçekçiliğiyle donanmış ve insanı çelikleştiren tecrübeleri verebilecek yerler olduğu yine tarih tecrübeyle sabitlemiştir. Biz artık "kendimiz çalıp, kendimiz oynamak" istememeliyiz. Rahatsızlığımızı, talebimizi ve sesimizi bizim dışımızdaki her yere ulaştırmak için sokaklara inmeli ve sokaklarda mücadele alanları oluşturmalıyız. Bizi bu yolda bekleyen yanılgı; sokak felsefesini ağzına sakız etmiş bir takım yapıların nedense detaylandırmacı bulanıklık ile bizi umutsuzluğa sevk etmesidir. Enerjimizi sömürmek için karşımıza bize benzeyen yapılar ve kişiler çıkabilirler, bu konuda dikkat etmeliyiz: Bir şeyi değersizleştirmek ve durgunlaştırmak için ya sürekli ondan bahsedilir, onun hakkında yazılır, çizilir ama somut hiçbir şey yapılmaz ya da o toplumumuzun adapte olduğu başka bir şeye karşı düşmanlaştırılır. Peki bugün, kendine coğrafyasından bir ivme yakalayarak, diş ile tırnak ile kazınarak başlayan mücadeleler de bu yollar gözlemlenmiyor mu? Elbette gözlemleniyor hemde ikis birden ve yoğun bir şekilde. Bir tarafta halkı için dövüştüğünü ve mücadele verdiğini söyleyen, sürekli yazan, sürekli ama sürekli bundan bahseden ama somut hiçbir kazanıma yönelecek hareketi olmadan içi boş umut pompalayanlar, bir tarafta toplumsal adaptasyonumuzun bize bu coğrafyada kattığı ya da yükselttiği şeylerle (Vatanseverlik, Baskın Ulus İdeolojisi, Devletçilik, Din vs.) bir karşı konum ve bahaneler. Hedefimizi kavrayıp sönümlendirenler veya hedefimize karşı alenen savaş açıp onu öldürmeye çalışanlar bunlar kısaca. İşte bu ikisinin de ciritlerini sürekli ve sürekli attıkları tek yer Salonlar! İnternet salonları, dernek salonları, ev salonları, parti salonları.. Dört duvar ardında, ağzıyla dünya yıkıp, dünya kuranların gözümüzü ve zihnimizi boyadığı salonlardır onlar! Biz en başta hedefimizin sokağı olmak zorundayız, sokakta yanımıza gelmeyenleri veya kendi hedefleri için sokaklara inmeyenleri ciddiyete alıp onların yaratacağı hayal kırıklığına karşı savunma oluşturmalıyız ve emsal teşkil etmek için, hedefimize giden yolu daha fazla kavrayabilmek için sokaklarda, durmaksızın mücadele vermeliyiz.

Peki hedefimizi oluştururken nelere dikkat etmeliyiz?

Birincisi; kim olduğumuza ve ne istediğimize öznel tanımlamalar yapmak durumundayız. Önceki Siyasi Temas ve Örgütlerarası Ortaklaşma [*] yazımda netleşmemiz gereken konularda netleşmeli ve kesinleşmeliyiz, bu konudaki kırmızı çizgimizi; dostumuzun ve düşmanımızın görebileceği şekilde konumlanmalı ve hareketimizin sokak yapısını kendi dinamiğimizin elvereceği biçimde programlamalıyız. Eğer ben, nasıl programlanması gerektiğini de söylersem yazı benim siyasi duruşumda sabitleşir. Ama bunu istemiyorum; ben herhangi bir noktadan başlayacak siyasallaşma ve mücadele verme konusunda bizi salonlara hapseden bütün gerçekdışı söylemlere karşı, kendi gerçekçiliğini yakalayabilmiş herhangi bir örgütlenme hakkında yazmak istiyorum ve hangi örgütlenme olursa olsun; gençliğin potansiyel gücü; halkını yaşatacak iradesidir ve bu irade desteklenmelidir diyorum.

Örgütlenin, hedefinizi salonlardan sokaklara taşırın! Kaderimizi dört duvar ardında çürütenlere karşı; sokaklarda yükselen mücadelemiz ile cevap verme zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmektedir. Bu halkın, sizin iradenize ihtiyacı var.

Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler