Devrimci gerçekçilik; "sokak-salon üzerine"

aslında anlatmak istediğim şeyin söylemi çok basit! birileri belki birilerinin teşviği ile belki de gerçekten böyle hissettiği için bizi ait olmadığımız bir tarafa itekleme derdine düşmüşler. Kaldı ki; bir defa bile bizimle iletişim kurmaya tenezzül etmediler, tanışmaya kalkışmadılar, soru sormaya yeltenmediler ve en önemlisi; bir defa bile "şurada" yanlışsınız diyemediler. Konumlandılar ve konumlandıkları yerde kapanıklaştılar ve böylelikle; kendi içlerinde olmayan hiçbir sözü duymadılar.. ama o konumlanabildikleri daralandan; seslerini duyurabilecekleri en uzağa bağırırcasına seslerini iletmeye çalıştılar. O cılız seslerini, anlamlandırabilmek için dinlemeye çalıştık, o kalabalık laf salatalarının içinde; vermek istedikleri basit bir mesajı çıkarabilmek için, toplandık, tartıştık.. çünkü birleşmenin, birlikte yürümenin bir sebebi olmalıydı, birlikte yürümemiz gerektiğine inandığımız yollar olduğunu düşünüyorduk; burada birbirimizi anlamamız, birbirimize karşı dürüst ve net olmamız; mesajımızı net olarak iletmemiz gerekiyordu çünkü. Bugün-de birlikte yürümemiz için sebeplerimiz olduğunun farkındayız üstelik, bunun en yalın hali ile farkındayız; inkar edemeyeceğimiz kadar gerçekle yaşıyoruz;

-hani aynı sofrayı paylaşıp aynı yemeği yediğimiz insanların içinde Anarşistler, Troçkistler, Leninistler var, ne kadar ütopik hayaller kurabilsekte, o kadar gerçekle yaşadığımız anılarımızda oluyor...

mesela; Gezi parkı gibi, Greif Direnişi gibi, Cumartesi anneleri gibi, Soykırımlar gibi... zalimin zulmünü; gerek bir fabrika'da hakları yenmiş işçilerle dayanışma içine girmişken, bu işçilerin fabrikalarını işgal edişlerine şahit, destek olurken; polisin bir şafak baskınında salladığı yağlı copu tenimize nüfuz ederek tanıyoruz. gerek 11 haziranda, sabah 7 de; haksızlığa başkaldırmış nice insanın işgal ettiği parkı; evinde yazı yazarak desteklemek varken barikatta nöbet tutarak geçiren belki öğrenci, belki işçi birine çay götürürken; polisin attığı bir kapsülün göğsümüze çarpmasıyla tanıyoruz. Acıyı; her hafta cumartesi günü galatasaray lisesinin önünde, ölü oğlunun cesedine hasret annelerin gözlerinde biriktirdiği yaşlarla tanıyoruz. Haziran ortasında, parklar bizimdir diyerek bulundukları her yerde parkları işgal edip doğrudan "demokrasi" örneğini canlandırabilmek için emek veren insanların emekleri yakılırken tanıyoruz acıyı.  Biz acı çekeni, hakkı yeneni anlıyoruz; bunu tarihsel olarak bize aktaran büyük yazarların bizlere aktardığı tecrübeleriyle "Paris komününe bakınız, o bir proleterya diktatörlüğüydü" diye haykıran satırlarıyla tanıyoruz ve bu nedenle niceliğe açılan kanalın, toplumsal tecrübenin önemini hep vurguluyoruz.

ama bizi, pasifize etmeciliğe itekliyen birileri var! onlar, koyun postu giymiş kurt mu? bu onların gerçek niyeti mi yoksa bunu talihsizlik olarak mı yapıyorlar bilemiyoruz.

o zaman diyeceğimiz şey basittir;

Manifestoları masaların üzerine çıkaralım, kapalı vitrinleri eşit dereceli şeffaflaştıralım ve birbirimize karşı; "onlar bu" demeyi kesip, "biz buyuz" diyelim

buyrun, manifestolarımız kapışsın..

buyrun, kim işçi sınıfının kurtluşuna ne söyledi, ne yaptı buna bizi takip edenler karar versin;
buyrun, kim kimliğine daha yakışır, daha çözümsel yaklaştı buna bizi takip edenler karar versin!

Biz ne yaptığımızı bilmiyoruz, ne yapmadığımızı ise çok iyi biliyoruz ve yapmadığımız şeyleri tartışıyoruz.
Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler