Soru, İtiraz ve Talep..


Kendine soru sormadan, cevap vermeye alışma sakın; asıl cesaret kendine sorduğun sorulara cevap arayabilmekle başlıyor çünkü. Toplumumuzun genel hastalığı, kendine sormadığı soruların olmasıdır ve bütün sorunun esas kaynağıda burada başlamaktadır. Birileri, sanki bütün sorular sorulmuş ve sanki bütün cevaplar verilmiş gibi konuşuyor. Kalıplaşan cevaplar; işin kökeninde Adığe halkının diasporası, kendine hiç soru sormamış bir halktan ibaret. Hiç sormadığı sorulara ise nereden geldiği bilinmeyen onlarca cevabı var. Biz, sorusu olmayan bu cevaplara teslim olamayız. Sorusu olmayan cevaplar taşıyanlarda bu halkı asla temsil etmemeli, onların halkımızın için söylediği her sözün altında; aşağılık bir devşirme milliyetçiliği vardır. Devlet dini var. Devlet devrimciliği vardır. Devlet adaleti vardır; ama Devletin ne dini, ne devrim ne de adaleti yoktur. Devletin; doğası gereği çıkarları, ekonomisi olur. Peki yeterlilik arz eden sabit sorular mı var? Hayır.. Sorular asla sabit değildir ve asla elde olan sorular ile yetinilemez. Ancak; gerçek sorulara karşı aranan cevaplar, üstünde yürünmesi gereken yol hakkında daima ipucu verir. Mesela; halkı için ne istediğini sormalıdır evvela insan; zenginlik mi, fakirlik mi? ilim mi, bilim mi? Adalet mi, zorbalık mı? Özgürlük mü, kölelik mi? Eşitlik mi, eziklik mi? bunlar temel sorular.. Sonra ayrıştırmalı; zenginlik nedir diye sormalı; başka bir halkı sömürerek elde edilen altın mı? Petrol mü? senetler, çekler mi? Peki ya fakirlik; salt ekonomiksizlik midir? Ya adalet? Adalet neyin tarifidir; kendi için istediğini, başkası için hor görmek adalet sayılabilir mi mesela? Zorbalık.. zorbalık nedir? Bir halka dilini çok görmek, onunda en az senin kadar fedakarlığı olan bir kolektifte; onun bütün emeğini hiçe saymak zorbalık sayılmaz mı? Özgürlük nedir, kölelik nedir mesela; eşit derecede katkılarımız olduğu halde; kültürel desteğin tek bir halka akması, tek bir halkın dil biliminin gelişmesi, onun dilinde, onun elindeki iletişim kaynakları? bu sorular çok uzun cevaplar gerektirsede, aslında bir kaç kelime bütün bu soruların özetidir. Bütün bu sorulardan önceki temel sorumuz ise, tamam biz; adalet, özgürlük, eşitlik istiyoruz ama.. ya hakkaten biz kimiz? olmalıdır. Olayları kategorize ederken, Kürtlere Terörist - Türklere kahraman derken acaba biz hangi zihniyetle bunu seslendiriyoruz. Meydanlara çıkarken ve Çerkesler diye bağırırken, duvar yazılaması yaparken, makaleler, talepler oluştururken herşeyden önce ey arkadaşlar, Çerkeslik hakkında net bir cevap bulabiliyor muyuz? Sorular çok önemli. Doğru sorular ise zaruri, cevaplar ise tam anlamıyla hayat-memat meselesidir. Cevaplar; yolumuzu aydınlatacaktır. Soruları sorduktan sonra; bugüne kadar bizim adımıza, hiçbir sorusu olmayan ve içi cevap doldurulan birşeylere mutlaka itiraz edilmelidir. İtirazın, yedeğini hatalı almış bütün hareketlerimizin içinde koşturan, iyi-saf niyetlerle emekler veren, halkı için düşünen, çabalayan ama sorusu olmayan cevaplara mahkum edilen tüm Çerkes entelejansiyasının görevidir. Bu entelejansiyanın halkı için taşıdığı sorumluluklar büyük, gerekli ve başkasına bırakılmayacak kadar önemlidir. Yeteri kadar itiraz edilmediği için, en büyük örgüt dediğimiz KAFFED, kendi sorularıyla ayrışamıyor; cevapları netleştirip tekrar birleşemiyor. Birinci görevimiz; bu sorusu sorulmamış cevaplarla yanyana duran, net olmayan yapının içinde bir arada durmaya zorlanan farklılıkları ayrıştırmak, doğru sorular üzerinden netleşerek gerekirse tekrar kavuşturmaktır. Olacağından korkulan şey, olmakta bulunandan daha vahim değildir.. Yalan-yanlış bilgilerle; farklılıkları birbiriyle harmanlamak.. onları bir arada durmaya, gerçekleri saklayarak zorlamak; orada bulunan bütün halklar için bir utanç meselesidir. Bu ayıp yok edilmelidir. Bugün; farklılıkları tekleştirmek isteyen zihniyetle mücadele verirken eleştirdiğimiz şeyi, kafkas halkları üzerinden biz uygulayamayız. Normal şartlar altında; dayanışma göstermeyeceklerse; bu şartlar altında gösterdikleri dayanışmadan daha onurludur en azından. Orada bulunan her Adığe'nin; Abhaz, Çeçen, İnguş, Nogay, Kumuk, Oset halklarını Çerkesleştiren zihniyete itiraz etmesi gerekiyor. Onların kardeşliğini, onlarla dayanışmayı, onlarla işbirliğini ve farklılıkların birbirlerini kabul etmesini inkar etmeli demiyorum; oradaki farklılıkları tekleştirmek isteyen faşist düşünceyi inkar etmeli diyorum. Bu netleşme; sonucu ne olursa olsun sağlanmalıdır. Bu sağlanamadıkça; sağımızda bizi Türkleştirmek isteyen zihniyeti inkar ederken, solumuzda diğer halkları Çerkesleştirmek isteyen zihniyeti savunarak hep bir paradoks içinde olmaya mahkum edileceğiz. İtiraz sadece pan-kafkas zihniyete değil; itiraz aynı zamanda Türkiye'nin devlet ideolojisine de olmalıdır. İtiraz; nefret ağzını kullananlara karşı da olmalıdır. Bizler Türk-Kürt savaşının hiçbir tarafı değiliz. Bizler; 150 sene önce kaybettiği savaşla, kendi ülkesinde kılıçtan geçirilen, osmanlı-çarlık antlaşmalarıyla bu coğrafyaya sürülen, aç kalan, hastalıktan ölen ama yinede hayata tutunan Çerkes(Adığe) halkıyız. Bizim kendi sorunlarımız çözülebilmiş değil, hatta artmış bir vaziyette. Bu durumda, kanayan yaramızı tahlil etmek zorundayız. Diasporamızın kanayan en büyük yarası; asimilasyondur. Bir halkın kimliği dilidir. Bugün asimilasyonun sonuçlarıyla dilini unutan gençliğimizin en temel sebebi biat zihniyetidir. Biat zihniyeti; bugün halen bütün çirkinliğiyle, hiç utanılmadan dillendirilmekte, dayatılmaktadır. Bunu yapanların hemen hepsinin Çerkes olması ise en vahim durumdur. İçimizdeki biatçıları, Çerkes siyasi konumlanması içinden tasfiye etmek, onların gençliğimizin içinden söküp atmak zaruri bir durumdadır. Biat zihniyeti, Çerkes kültürünün en acımasız katilidir. Bugünlerde; Çerkes halkına kimlik veren dili için mücadele vermenin belirli şartları, bu şartları oluşturan gerçekliği vardır. 77 milyon insanın yaşadığı Türkiye'de 3-4 milyon civarı nüfusumuzun tek başına yapabileceği hiçbir şey yokken, bizimle aynı dertten muzdarip otokon anadolu halklarının mücadelesiyle ortaklaşmak; dilde, dinde, kültürde özgürlük, eşitlik ve adalet talep etmek; kanayan yaramızın şu şartlar altındaki tek çözümüdür. Esasta; bu çözüm yaramızın kanını durdursada o yarayı asla tedavide etmeyecektir. Yaramızın tedavisi; Çerkesya'dadır. Çerkesya'ya ulaşabilmenin tek yolu ise diasporada kültürel birlikteliğin siyasi duruşumuza yön vermesini engellemek, diasporayı ulusal menfaatleri etrafında politize etmek ve yurda dönüş konusunda yaşadığımız ülkelerde talep mekanızmaları oluşturacak siyaseti üretmekten geçer.

Talebimiz gayet net olmalıdır ve bugün ben ve arkadaşlarımın talepleri çok açık ve nettir.

Eşitlik, Özgürlük ve Adalet; her biri dilimizi, kimliğimizi ve halkımızı düşünerek elde ettiğimiz taleplerdir.


Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler