İntihar demek vicdansızlıktır

İçimizdeki iktidarı söküp atmadıkça, dışımızdaki iktidara karşı savaşımız iki yüzlü olmaya mahkum kalacak. Bugün, Eylül Cansın'ın anısına, içimizdeki iktidara tekrar değineceğim. Seni ve nicesini; en faşist iktidarın ellerinden kurtaramadık, bize küfret Eylül Cansın, biz ne yazık ki affedilmeyi hak etmedik...


Çevremizde bir çok devrimci, sözüm ona faşizme karşı mücadele içerisindeler. Oysa bu çok "dar" bir mücadeledir. Çünkü faşizmi kendi iktidarlarına çizdikleri sınır kadar açıp, bu sınırın dışarısında kalan otoriteye, egemenliğe karşı yürütüyorlar mücadelelerini. Bunlar en darından söylemek gerekirse; insan ile insan arasında basit çıkar ilişkileri üzerine kuruluyor. Halbuki elbette hepimiz bu dünya üzerinde birşeyler tüketerek yaşayabiliyoruz, fakat bugünki hayatımızı "yaşamak" olarak adlandırıp kendimizi paklamamız da vicdan boşalmasından başka hiçbir şey olamaz. Bizler hastayız, bize benzemeyen herşeye karşı aşırı saldırgan hastalarız ve bu toplum denen sürünün tabanında yaygın bir hastalık. Bu hastalık; dünya üzerinde göz alabildiğince görülen herşeye sahip olduğumuzu sandırıyor bize, bir türlü bizim de bu dünyadaki herşeyle birlikte olduğumuzu kabul edemiyoruz. Bunu düşünmeyelim diye, sorgulamayalım diye; dini, ulusal, modern bir sürü delisaçmalığı var. İşte biz bu delisaçmalığına kapılmış bir halde, o denli kan yoksunluğu çekiyoruz ki, kendi içimizde bize benzemeyen birilerini arıyoruz saldırmak için. Farklı dil konuşanlara, farklı inanca sahip olanlara, farklı renklere, farklı cinsiyetlere, farklılığa saldırıyoruz. Bize benzemeyen herşeye saldırmak meşruymuş gibi geliyor. Faşizmi; "sınıflararasına" "milletlerarasına" sıkıştırmak, daralmak çok yanlış, faşizm daha basit anlatılabilir; "Faşizm, farklılık düşmanlığıdır" bu kimi zaman bir patronun işçiye, kimi zaman bir ulusun azınlığa, kimi zaman bir erkeğin kadına ve kimi zaman da bir toplumun Eylül Cansına ve nice arkadaşına saldırısıdır. Devrimci tabanda bile, homofobi, transfobi gibi faşist hastalık alışkanlıkları varken ve bunlar bugün tartışılmamışken, LGBTİ bireylerin mücadelelerine omuz verilmemişken "emek" diye daralarak anti-faşist mücadele diye tanımlanmak bile paradoks değil midir? Tüm ulusların da üstünde, toplumların kadınları, doğayı sömürüsü küresel bir emperyalizm değil midir? Kapitalizm, bu toplumun kolonları arasında; toplumsal rolleri biçmişken kadınlar ve LGBTİ bireyleri ezerken, ezilenlerin öfkesini "insana ve daha çok erkeğe" dayalı ekonomi dengesine indirgemek haksızlığın dik alasıdır. Hiçbirimiz; bu yükseltiyi göremiyoruz. Patriyarka en başında cinsiyetçiliği, sonra emperyalizmi ve kapitalizmi körüklüyor, tüm bunların tarihinin zirvesinde duruyorken, emperyalizme ve kapitalizme karşı normlarda patriyarkanın en büyük mağduru olan LGBTİ ve kadın bireyler niyeyse mücadele kavramında gerektiği kadar önemsenmeden, pratikten yoksun ve teoride karşı en son ilkeler olarak duruyor. Şimdi kendisinin hayatını önemsemesi ve dertlerine çözüm için mücadele etmesi gereken devrimcilerin bile sınıfta kaldığı şu hayatta Eylül Cansın'ın ölümüne intihar demek vicdansızlıktır. Eylül, bu toplum tarafından 24 yıl sürekli linç edilmiş ve geçtiğimiz gün ne yazık ki can vermiştir. Onu öldüren, içimizde yaşayan diktatördür. Onu öldüren, içimizdeki iktidardır ve içimizdeki diktatöre karşı savaşmadıkça, onu yok etmedikçe, şimdi onu konuşmak, sadece politikadır. 

Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler