Türkiye'de her 100 seçmenden 10'u Çerkes sorunlarını tanıyor, çözüm istiyor!


1 Kasım sonuçlarının bazı yoldaşlarımız adına çok hüzünlüyüm, fakat umuyorum ki bu hayalkırıklığı yerini mücadele azmine bırakacak ve kaldığımız noktadan var gücümüzle, varız, olacağız; yılmadan, yorulmadan mücadelemizi ileriye taşıyacağız şiarıyla devam edeceğiz. Seçim sonuçlarını ele alacak olursak, henüz 10 yıl önceye kadar bizi, kadınlarımız ve tavuklarımız dışında bilmeyen bir kamuoyundan, şuan ki geldiğimiz nokta çokta içler acısı bir durum değildir, açıkça söylemek isterim ki; Türkiye'de 55 milyon seçmenin katıldığı son seçimlerden elde edeceğimiz net veri olarak, bu seçmenlerin içerisinden her 100 kişiden 10'u asimilasyona karşı yanımızda net bir tutum sergiliyor. Her 100 kişiden 10'u Abhazya'ya doğrudan ulaşım sağlanmasını, Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlıklarının tanınmasını, Çerkeslerin tarihsel anayurtlarıyla tekrar kavuşabilmeleri için Türkiye'nin diplomatik ilişkilerle Çerkeslerin yurtlarına geri dönebilmelerinin kolaylaştırılmasını, çifte vatandaşlık hakkının doğmasını istiyor. Bu başarısız bir tablo değil, aksine bir önceki 10 yıla kıyasla mücadelemizin halkımızın sorunlarını kamuoyunda getirdiği noktadan bir ürünüdür. 55 milyon seçmenin her 100 kişisinden 10'u; Çerkeslerin, anadilde eğitim almasını onaylıyor ve destekliyor ve bilinmeli ki, kamuoyunun bu %10luk kısımını yalnızca HDP temsil ediyor. Daha önceleri, Sochi, Çerkes Soykırımı, Asimilasyon politikaları gibi, bir çok konuda hiçbir siyasi çıkar peşine düşmeden Çerkeslere kürsüsünde yer veren HDP'nin seçim broşürlerinden biri de, Çerkes taleplerine yönelikti. Biz biliyoruz ki, halkımızın geleceğine yönelik olmazsa olmayacak bütün taleplerinde, HDP ve HDP'nin Türkiye kamuoyuna yansıttığı %10luk tabanı, sürekli yanımızda olacak ve kürsülerinden bizler içinde ses çıkaracaktır. 150 yılı aşkın yıldır hep görmezlikten gelinen ve zulümün her türlüsünün reva görüldüğü halkımızın, tüm Türkiye Diasporası tarihi ele alındığında, son 10 yılda ilerlediği mesafeyi görmezden gelmemizi de hiç kimse bekleyemez. Şimdi, bir de; halkımızın hiçbir faydasına olmadığı halde, hain ilan edildikten sonra Çerkes olduğu hatırlanan Ethem beyin, isminin başına konulmuş hain sıfatını kaldıracağını taahhüt eden ve bugün malum siyasi parti tabanının küfür etmekten çekinmediği Arınç'a kalpak takmaktan sakınmayan arkadaşlarımızın ilerlediği mesafeyi izleyeceğiz. Bizim emin olduğumuz tek nokta, bugün meclis çatısı altında siyaset yapan partilerden yalnızca birinin, Çerkes halkının geleceğiyle ilgili kritik önem taşıyan hususlarda yanımızda olacağıdır, diğer partilerin ise böyle olma olasılığı çok uzak olmakla birlikte, kendini o partilerin Çerkeslere yansıyan temsilcisi olarak görev alan arkadaşlarımızın bu konudaki çalışmalarını merakla takip edeceğiz.
Share:

Zafere inanın, biz kazanıyoruz!


Kasım seçimleri, bizim için mitinglerimize konulan bombalardan, parti bürolarımıza yapılan her türlü saldırıya kadar düşünüldüğünde; başlı başına bir zaferdir. Fakat, sanki gerçekten eşit koşullarda bir süreç yaşayıp, bu durumlara gelmişiz gibi bizi inandırmak istedikleri şey; kaybettiğimizdir. Televizyonlar, devleti saran vebanın ağzıdır ve bu seçimlerden sonra sürekli "halk, HDP'ye ne mesaj verdi?" gibi ve benzeri bir propaganda sürecine girdiler. Fakat şunu anlamamız lazım, Halk HDP'ye; "devam" mesajını çok açık biçimde verdi. Bir önceki seçim de, "emanet oy" kavramını öne sürerek, HDP'nin bir baraj aşacak tabanı olmadığına ima ederek siyaset üretenler, şimdi emanet oylarını geri alanları ortaya çıkardığınıza göre, HDP'nin Türkiye'nin en büyük 3ncü partisi olduğunu ve bu özelliğini sürdürdüğünü, sürdürmeye devam edeceğini anlayacaklar. Her türlü saldırıya ve haksızlığa rağmen bugün 2nci defa paramparça ettiğimiz baraj, artık bizim için hayaldir. Üstelik, bombalardan, büro saldırılarına kadar konuşuyoruz, peki hiç; Kırşehir'de yağmalanan yakılan kitapevini, batıdaki mevsimlik işçilere yönelik faşist saldırıları, doğudaki olağanüstü hal adı altında yarattıkları katliamı neden konuşmuyoruz? Veba, ilk elden partinin halka, halkın partisine ulaşmasını; bombalı saldırılarıyla engellerken, aynı zamanda televizyon programlarına çıkarmayarak kitle iletişim araçlarından da mahrum bıraktı, yetmedi HDP'li olma olasılığı olan insanlara yönelik dahi saldırılara göz yumdu batıda, hiçbir olanağını kullandırtmadığı gibi, partinin kendi olanaklarıyla ortaya koyduğu kampanyaları da engellemek için  elinden gelenin en iyisini yaptı ve herşeye rağmen parti, bu ülkede barışa, kardeşliğe, umuda ve yeni yaşama karşı set gibi örülmüş faşist barajı yerle yeksan etti. Bu, tüm saldırılara rağmen, tüm engellemelere, tüm adaletsizliklere, tüm hukuksuzluklara rağmen kazanılmış bir zaferden başka hiçbir şey değildir. Şimdi, vebanın inanmamızı istediği şeye inanarak, umut tüketme vakti değildir. Asıl şimdi, çalışmalarımızı sürdürüp, mücadelemizi yükselterek demokratik yaşamı özünden, geleceğe doğru örme vaktidir. Vakit, barajı altüst eden varlığımızın, faşizmi altüst edecek güce dönüşmesini sağlamak üzere inanarak, isteyerek, azimle çalışma vaktidir. Ortada HDP'nin kaybettiği bir seçim olmadığı gibi, HDP'nin kazandığı bir zafer vardır ve bu mücadele, devletin dört elle ve tüm olanaklarıyla saldırıları altında kazanılmış bir mücadelenin ürünüdür! Eğer şimdi, baskıyla tehditle, saldırıyla, adaletsizlikle, yalanla, iftirayla tekrar iktidar olabilmiş yapının zafer kazandığına inararak, mücadelemizi bırakırsak.. eğer şimdi umutsuzluğa kapılıp, azimden azalırsak, HDP değil, Türkiye kaybeder. Türkiye'nin; adalete, eşitliğe, insanlığa inanan insanlarının mücadelesine hiç olmadığından daha fazla ihtiyacı olduğu şu günlerde, tüm bunları bünyesinde yanyana getiren, kendi içinde eşitlik yakalayan ve zulüme sessiz olmayan HDP'nin büyümesi için durmak bilmeden, susmak bilmeden çalışmalıyız.

Baskılar, işkenceler, katliamlar, savaşlar, adaletsizlikler, orantısızlıklar, saldırılar, sindirme operasyonları, yalanlar, iftiralar çemberinde, gelmiş bulunduğumuz nokta; her geçen gün biraz daha fazla kazandığımızın resmidir. Bu şiddet sarmalında, kendi adına hiçbir riske aldırmayarak sadece halkı zarardan korumak adına mitinglerini bile iptal ederek, büroları yağmalanmış ve kendisine destek verenlerin saldırıya uğradığı bu noktada, geldiğimiz şu durum kazandığımızı gösteriyoruz. Faşizm, her türlü hile ve baskıyı reva görerek, iktidarını bir dönem daha sağlayabilmek için kan akıtmaktan çekinmezken, kan akmasın diye miting bile yapmadan, seçim broşürlerine bile izin verilmeyen HDP'nin gücünü, biz'ler; inanan ve yılmayanlar sağladık. O gücü, bugün büyütecek ve faşizmi; bizi kendi yoldaşlarımızın kanında boğmak için Suruç'ta, Ankara'da çabalayanları, kendi döktükleri kanda boğacak konuma yine biz taşıyacağız.
Üzülmeyin, inancınızı asla yitirmeyin. Her geçen gün, her geçen an; zafere doğru yürüyüyoruz. İşte korkuları da bundan, saldırıları da. Ve onların korktuklarını başlarına getirmek için; inancımızla, var gücümüzle; kardeşliği, barışı ve adaleti savunarak mücadelemizi sürdürelim.

Share:

Politik Hat(P.H.): Bizleri oluşturan nüveler (2) : Coğrafya

İnsanlık nüvesini, bir önceki yazım da anlattım. Coğrafya nüvesi, bir önceki yazımın bir devamı olarak okunmalıdır. Bir Çerkes, olması gereken her şeyden önce insan olmalıdır ve akabinde ise bir yerde birikmeli; topluma dönüşmelidir. İnsan topluluklarının biriktiği yere siyasal olarak vatan, yurt gibi kavramlar denir. Şu kadarını söylemem gerekirse, bir Çerkes; herşeyden önce insan olmalı ve bir yere birikmiş olmalıdır, öyle ki; sadece nicelik olarak değil, aynı zamanda bir nitelik olarak; tarihsel, kültürel olarak da birikmelidir. Biz bugün Çerkeslerin nitelik olarak biriktiği tarihsel coğrafyaya en basit ve anlaşılır adıyla; Çerkesya diyoruz.. İnsanların her anlamda birikip bir kültür oluşturduğu, o kültür üzerine bir tarih yazdığı coğrafyanın adıdır Çerkesya. Bu anlamda; politik bir dayanak olarak; bugün her nerede yaşıyor olursa olsun, kendine kültür biriktiren geçmiş insan topluluklarının ardılları, kültürlerinin biriktiği coğrafya olarak Çerkesya'yı bir an olsun aklından çıkarmamalıdır. Coğrafyasının, insana kattığı çok şeyi olur, bugün bir Çerkesin; Çerkesya'yı umursamadan, oradan kopmuş ve orayı düşünmeyen yapısı dururken, Çerkesliğin sözüm onlara asalet ve nezaketini süs eşyası gibi diline dolaması, kalitesizliktir. Bilinmelidir ki; bugün eğer diaspora, bir asalet ve nezaketten bahsedecekse, üstelik bunu kendi başarılarından ziyade, tarihin kendine taşıdığı gerçekliklerden alacaksa, bu asalet ve nezaketin temeli; Çerkesya'dadır. İşte bu gerçeklik, hayatımızın merkezinde olmak zorundadır.

İnsan topluluğunun yaşadığı coğrafyadaki zorluklar ya da endemik farklılıklar, o toplulukta bazı duygu ve davranışları tetikler, bir coğrafyanın gerek konumu gerekse içerisinde bulunan kaynakların ilgi çekiciliği de, başka bir toplumun, o coğrafyaya karşı durumunu tetikler, özellikle savaşların neredeyse bir çoğunun sebebi de budur, böyle durumlar karşısında bir insan topluluğunun ortaya koyduğu kültürün, yurduyla ilişkisi kesinlikle yadsınamaz. Çerkes toplumu da, Çerkesya'nın coğrafyasının gerektirdiği bir kültürü ortaya koyan insan topluluğudur ve toplumsal olarak kültürleştirilmiş neredeyse her şeyin, Çerkesya ile bağlantısı bulunmaktadır. Bu durumda, sürgünlük bir Çerkesin, oraya yokmuş gibi Çerkeslik imkansızdır, böyle bir hayatı ona dayatmak zulüm, böyle bir geleceği ona anlatmak, yalandır. Atalarımız olan insan topluluğuna bugün ki kültürünü veren Çerkesliği, geleceğimizin önceliğine koymalıyız, fakat tüm bu sürecin içerisinde, başka bir coğrafyada yaşamaya zorlandığımızın bilincinde, başka bir coğrafyada yaşamaya alıştırıldığımızın farkındalığında olmak, bu işleyişe karşı da bir duruş sergileyerek, gelecek vizyonun en önüne Çerkesya'yı koyarken, geri döneceğimiz o güne değin, birinci  yazımda anlattığım "insanlık nüvesinin" gerektirdiği gibi onurlu bir duruşu, Çerkesya coğrafyasına dönene dek savunmak zorundayız.


Share:

Jıneps Gazetesi / Kasım 2015 : Çerkesler ve Barış

Toplumumuzun "barış" kelimesinden anladığı şeyi düşünüyorum, kendimi sormaktan

alıkoyamıyorum gerçekten; barışın yalnızca Kürtlerin faydasına olduğunu düşünebilmek için nasıl

bir acı çekmiş olabilirler diye. Halbuki esasta düşündüğümüz zaman, biz bu barışın en çokta

askerler kısmıyla ilgili endişeliyiz, niye biliyor musunuz? Siz kabul etseniz de, etmeseniz de bu

ülkede zorla dağa çıkarılan gençten en az on misli genç zorla askere alınıyor. Yani, ölmeyi,

öldürmeyi, bilerek ve isteyerek seçmiyor. Kürt kökenli asker, Laz kökenli asker, Türk kökenli

asker, Çerkes kökenli asker diye ayırt etmiyorum gerçi; fakat sanırım size konuşurken

anlayabilmeniz için ayırt ediyormuş gibi yazmam gerekecek... ne yani? bir tek Çerkes gencinin

askerlikte ölümünü engelleyebilecekse bu barış, arkasından yürünmeye değmez mi gerçekten?

Her seferinde "dedelerimiz bu vatan için öldü" diyorsunuz, haklısınız.. ama unutuyorsunuz ki;

dedelerinizin silah arkadaşları Kürttü, Türktü, Lazdı, Araptı.. yani bir tek sizin dedeleriniz ölmedi

bu vatan için, şimdi de; torunlarımıza; "dedelerimiz bu vatan için yaşadı" demeyi miras bırakmak

çok mu korkunç geliyor? 21nci yüzyıldayız, her şey araştırılmaya açık; sizi aptal yerine koyanlara

karşı uyanma vaktiniz geldi, geçiyor. Bu yüzyılda hiçbir şey çok gizli değil, görmek isteyene

bakacak onlarca kaynak var. Duymak isteyen herkesi dinleyebilecek araçlara sahip. Yanyana

yaşayabilmek için, barış içinde yaşayabilmek için, bölünmemek için ödediğimiz bedeli görün,

anlayın ki bu savaşın hiçbir kazancı yok, bilin istedim; asker ölümleri için de üzülüyorum. Benim

dağa çıkmış hiçbir arkadaşım yok, benim askere alınan çok fazla arkadaşım var ve barışı en

çokta onlar yaşasın diye istiyorum. Benim henüz küçücük yiğenim var, 30 yıllık savaş, 30 yıl daha

devam etmesin, yiğenim askere alınırsa uykum kaçmasın diye istiyorum en çok. Bir­de sizin

anlamayacağınız sebepleri var, dünyanın hiçbir savaşı iyi, dünyanın hiçbir barışı kötü değildir.

Savaş ölümü, barış yaşamı temsil etmektedir, savaş yıkımı, barış huzuru temsil etmektedir. Bu

ülkeyi barış değil, savaş böler; en çokta biz bu ülkeyi bölmemek için barışı istiyoruz, fakat inatla

savaşa sürükleniyoruz. Bu ülkeyi doğu­batı, türk­kürt diye bölen kim, annelerin evlatlarını

kollarından alıp, gencecik yaşta mezara gömmek ne? Bölücülük değil mi? bunu düşünün

istiyorum. 1 Kasım'da; barışı her kim sağlayacaksa, artık o iktidara gelsin istiyorum. Yetti ölümler,

yetti. Yetmedi mi 30 yılda gencecik yaşında toprağa gömdüğümüz ölülerimiz? Fırsat verin hep

birlikte kardeşçe, bir bütün olarak yaşayabilmeye. Bu ülke hala bölünmüyorsa, birlikte

yaşayabileceğini haykıranların gayretiyle başarıldı. Eğer bu ülkeyi bölecek bir şey varsa, o da

savaşın ta kendisi olacak. Unutmayın.
Share:

Politik Hat: Bizi oluşturan nüveler 1: İnsanlık

Aslında üstün körü yazdığım şeylerdi bunlar, fakat tekrar etmenin ne zararı var ki?  Bir Çerkesin, her şeyden önce; insan olması gerekir. İnsanlık değerleri taşıması gerekir. İnsanlık değerlerini bilmeyenler azımsanmayacak kadar varlar, o halde hep birlikte hatırlayalım nedir bu değerler?

Özgürlük

Özgürlük göreceli bir kavram, sözüm ona; yaşadığınız kentte çalıştığınız yerle ikamet ettiğiniz yer arasında eve giden onlarca yoldan hangisine karar verebiliyor olmanız da bir özgürlük, yemeğinize tuz atıp atmayacağınız da. Ancak bugün, bunu yaşadığımız ortamda ortaya koyacak olursak; kendimizi ifade etme özgürlüğümüzün de bu kavramın içerisine girdiğinin bilinmesi gerekir. Bu özgürlük eğer ki rahatça kullanılamıyorsa, eğer birileri başkalarından korkarak, çekinerek bunu yapamıyorsa orada bir ihlal, orada bir sorun var demektir. Peki gelelim bu durumun Çerkesler üzerindeki bugün ki politik hattına. Neler yaşıyoruz, neler. Yaşadığımız onlarca şeyden sonra, çok rahat biçimde söyleyebilirim ki, bugün Türkiye'de henüz insanlık değerlerine sahip olmayı başaramadan Çerkes olmayı deneyen insanlar var. Nasıl mı? Ne zaman farklı bir ses duysa kendini ifade eden, hemen oraya çoğalıp; ana-avrat küfür eden, kırıcı, rencide edici hakaretler yağdıran, yalana sarılan, iftiraya başvuran kitlelerle karşılaşabilirsiniz Çerkesler içerisinde. 

Saygı

Saygı, insanlık aleminin belki de en önemli değerlerinden birisi, hele ki biz Çerkesler için sürekli bir övgü kaynağı gibi. Peki nedir bu saygı? Genelde bilinen şekliyle; küçüğün büyüğe karşı hassasiyeti, ona karşı hizmeti, davranışındaki incelik değil mi? Evet, onlar da saygı ancak saygı sadece bunlardan ibaret değil. Saygı; ilişki halindeki yaşamın birbirine olan sorumluluğudur. Mesela, Akkuyu'da Nükleer santral yapmak için kesilen ağaçların "yaşama hakkı" hiç kimsenin umurunda değil, işte bu bir saygısızlıktır. Neyse, böyle derinden gidersem zaten genelde bu şeyleri hiç anlamayan birileri, iyice kendinden geçecek. Çerkesce isim/soyisim köy adlarına isim vermek mesela, Çerkeslere saygılı olmaktı. Olunmamıştı. Çerkeslerin acılarını bilmek ve hassas davranmak (Çerkes Soykırımı ve Sürgünü) onların asimilasyona karşı direnme hakkını anlamak, yardımcı olmak ta bir çeşit saygıdır. Yurtlarına geri dönme iradelerini duymak, bunun için yapılan çalışmalara engel olmamak, hatta kolaylaştırmakta bir çeşit saygıdır. Siyasal tercihlerine; küfür etmemekte öyle.

Ayrımcılık yapmamak

Çok klişe; ne zaman birileri Kürtler için verdiği mücadele de yükselse bir anda aslında o Kürt değil, Ermeni derler. Bugün de yaşadığı ülkenin daha demokratik olması için mücadeleye katılan Çerkeslere, bunlar Çerkes değil, Ermeni.. Rum vs. diye bir trend var. Gelelim mi ayrımcılık yapmamak konusuna; sahi burada 1071'den önce kim yaşıyordu? Ermeniler, Rumlar falan değil mi? Pardonda, daha 150 yılı azıcık aşmış tarihinde, sen hakikaten buranın onlardan daha çok sahibi olduğuna inanıyor musun? Bir Ermeni'den neyin fazla? Bir Rum'dan neyin çok? Gelmiş bir de böyle-şöyle diye sanki onlardan fazlaymış gibi konuşuyorsun ya eblehin tekisin demezler mi sana? Beğenmediğin Ermenilerin bu topraklarda tarihi var, İstanbul'da gezerken gördüğün tarihin Mimar Sinan kısmı dahil, taş işçiliği ve marangozluk başta olmak üzere onların hiçbirinde senin imzan yok. Neyse, haberin olsun. Birine hakaretmiş gibi "o, bu değil ermeni.." şunlar bu değil, rum" demek ayrımcılığın dibine vurmaktır. Hemde deli saçması bir cesaretle..

Hoşgörü

Bir Çerkes ateist miş? velelelelelele.. yok efendim eşcinselmiş abooov.. yok efendim HDP'ye oy vermiş; daha neleeeer! Yediğimiz kab, pislediğimiz şey.. Hoşgörü; farklılıklara saygılı olmak demek. 

Eşitlik

Mesela, anadilini konuşabilmek, tarihini bilebilmek, bu yüzden herhangi bir engele takılmadan diğer insanların yapabildiği şeyleri yapabilmek bir eşitliktir. Anadilini konuşabilmek için, anadilini asimile edenlerin politikalarına direnmek, Çerkes kalmak için.. küfür yemeden, tehdit almadan mücadele vermek eşit olmak istemeye karşı hoşgörülü olmaktır

Dayanışma

Ben tek başıma bir şeyi yapabilecek güçte değilim, bunun için benimle hemen hemen aynı şeyi yapmak isteyen birileriyle el ele verip çalışıyorum; biz buna dayanışma diyoruz. Mesela; bir Çalıştay yaparsın, sonuçlarını gider Sırrı Süreyya'ya verirsin, o da alır meclise taşır? Mesela 21 Mayıs'ta adam seni meclisteki kürsüsüne çıkarır; buradan konuşabilirsin der. Mesela Sochi Çerkeslerin tarihsel anavatanıdır, orada olimpiyat düzenlemeyin der. Mesela; Çerkeslerin sorunlarını araştıralım, çözüm üretelim diye meclis genel kuruluna önerge verir? 

Kardeşlik

Mesela Suruç'ta katliam yapıldığında, o katliamda hayatını yitiren tüm insanlara, diline, dinine, siyasi görüşüne bakmaksızın yaşadıkları bu acıdan ötürü üzülmek? Mesela 21 mayısa Lazların, Türklerin, Kürtlerin gelip katılması acımızı paylaşması. Mesela Ankara katliamında üzülebilmek..

Sevgi

En azından karşındakilerin varlığından rahatsız olmamak.. bugün bizim varlığımızdan rahatsız olanlar? Kürtlerden, Ermenilerden rahatsız olanlar? Unutmayın.

Dostluk

Öyle bir şeydir ki, sana su lazım olur dostun su bulur. Ölürsün, tabutunu taşıyacak biri gerekir, o dostundur. Bugün sana lazım olan ne? Bugün yanında duran kim? Ölülerimizi omuzlayanlar kimdi? 

***

Gelin yukarıda temel insanlık değerlerine sahip olanları tespit edelim, hangi görüşten ve inançtan olursa olsunlar onlar Çerkesliğin ahenk taşlarıdır. Onlar, yüreğindeki insanı muhafaza etmiş, bugün yanlış yapsalar dahi, yarın bunu düzeltebilecek art niyetsiz kimselerdir. Ancak yukarıdaki İnsanlık değerlerinin zerresini bulundurmayan, henüz insan olmayı beceremeden, Çerkes olduğunu iddia edenlerle aramıza bir mesafe koyalım. Unutmayalım; İnsan olmadıktan sonra, Çerkes olmanın hiçbir değeri yok, en iyi Çerkes, en iyi insandır ve atalarımız bize yüzyıllar öncesinden "Çerkeslik İnsanlıktır" diye yol göstermişlerdir. 


Bizi oluşturan en önemli nüve; İnsan olmaktır.

(1)
Share:

Oradan bakınca, burası Paris değil mi?

Biz Çerkesler övülmeyi pek seven bir toplum değiliz evet, ancak hakkını yiyemeyeceğimiz noktada niyet belirtmek; sanırım artık gerekli bir durum. Reyhanlı Çerkesleri, Reyhanlı Çerkes Derneğinin son yıllardaki çalışmalarıyla Türkiye'de göz önüne çıkan bir topluluk. Sebebi ise; yaşadığı dünyanın farkında, savaş hattının kenarında ve her şeye rağmen, eğrisiyle-doğrusuyla politik bir hat yakalamış, bu hat üzerinde, Çerkes toplumunun varoluş nüveleri üzerine kurulu bir siyasi iradeyi gelecek nesillere kazandırmakta olmasındandır. Bunu Çerkes toplumu içerisinde, Çerkesya Yurtseverlerinden Tarık Topçu'nun deyişiyle "katma değer" taşıyan çeşitli grupların bu "katma değerin" etkisine çok fazla odaklanmış olan nüveleri beğenmeyebilir ve bu çok normaldir ancak iş bu sebeplerden ötürü Derneğe, bugün ki konumu kazandıran şahıslara eleştiri getirileceği vakit, "katma değerlere" saplanarak ancak sonunda bunun Çerkeslik için uygun olmayacağı görüşü beyan etmek haksızlık olur. Bir süredir izlemekle birlikte, bugün görüyorum ki Reyhanlı Çerkes Derneği, yönetim kuruluna kendi "katma değerleriyle" eleştiri yağdıran bir grup nüve, yönetim kurulunun "tekrar aday olmayacağını beyan etmesine" rağmen bu Derneğin yönetiminde bulunmadılar. Bu durumda biz; bu nüveyi oluşturan kişilerin eleştirilerinde samimi davranmadıklarını ya da eleştiride bulundukları konular hakkında mevcut yönetimin idaresinden daha iyisini bilmediklerini mi anlamalıyız? Şunu açıkça belirtmem lazım, yönetim; tekrar aday olmama garantisi dahi vermişken iki defa toplanan olağan kongreye katılıp yönetim iradesini gösteremeyeceğiniz, bu fedakarlık ve sorumlulukta bulunamayacağınız durumunuz dikkate alındığında, bu vakitten sonra bundan evvel yaptığınız hiçbir eleştirinin kıymeti olmadığı gibi, bundan sonra yapacağınız hiçbir eleştirilerin de kıymeti kalmamıştır.  Genel Türkiye toplumunun ortak sıkıntısı olan, masa başından "devlet yönetme" "kurum yönetme" "dernek yönetme" demek ki Reyhanlı üzerinde, biz Çerkeslerin içindeki bir grup nüveye masa başından "dernek yönetme" olarak bulamış, tüm bunlara rağmen dernek yönetiminin fedakar ve cesur tavrına rağmen, bu arkadaşlar; eleştirilerinde sınıfta kalmışlardır.


Sayın Uğur Pihava ve şahsında tüm Reyhanlı Çerkes Derneği Yönetim Kurulu üyelerine, en çokta Derneğin bahçesinde, derneğin geleceği olan gençlere, diasporanın geleceği konusunda öncü ve yol gösterici çalışmalarınızdan ötürü teşekkür ettiğimi, yaşadığı ortamın farkında olan, yaşadığı dünyaya tepki veren, etki olan politik duruşlarından umut duyduğumu ve Reyhanlı Çerkeslerinin, Xabze temelli ve merkezine Xeku'yu koyarak, ancak "Çerkeslik İnsanlıktır" sözüne yakışır biçimde yürüttükleri siyasal mücadeleden ne derece mutluluk ve onur duyduğumu, 9 yaşında Reyhanlı'dan ayrılmış Bayramhan Apiş (Guga) ve Şaban Apiş'in torunu, Hülya Apiş ve  Hasan (Hannün) Apiş'in oğlu Canberk Apiş olarak ifade ederim.

Gelecek, hep birlikte hepimizin yürüdüğü, istikameti Xeku olan politik yolda insanlık onura yakışır biçimde yürümekten eğilmek nedir bilmeyen sırtlarımızla taşıdığımız Çerkesliğin ve İnsanlığın yüreğinde son durağına doğru bizimle gelmektedir. Hangi konumda olduğumuzun hiçbir önemi yok, bu yolda 2 yanlış 1 doğruyu götüremeyecek ve kendi ahlaksal ve vicdani bütünlüğünü koruyamayanlar hangi konumda olurlarsa olsunlar, ahlaksal ve vicdani değerlerini koruyanların her gün bir adım daha yaklaştığı doğruyu bozamayacaklar. Tüm bu hengamenin en sonunda, vicdani ve ahlaki değerleri başkalaşım geçirmiş ve hassasiyetleri kendi toplumunun dışına taşan, kendini egemenlerin ve baskınların konumlandırdığı noktadan tanımlayanlar burada kalacaklar ve bugün değilse, yarın.. değilse bir gün mutlaka kaybolacaklardır ancak kendi (Çerkeslik) vicdani ve ahlaki değerlerine tutunup yaşayanlar dün Çerkesya'da doğruyu ölmek pahasına bağıran ataları gibi burada da bağıracak, yaşadığı her an Xeku'ya yaklaşacak ve bir gün mutlaka oraya ulaşarak ebediyen var kalacaklardır.

Yarın konuşanların değil, yarın çalışanların yarınıdır.


Share:

Trans-Çerkesler ile bölünmek

Daha önce, CherkessPress üzerinden "Çerkesleri böleceğiz!" başlığıyla yayına giren yazımda, o yazının sadece başlığı kaynak gösterilerek bazı karalamalar organize edilmeye çalışılmıştı, o gün gülmüştüm, bugün de gülüyorum. Kendi kendini tatmin etmek için, rezaletini her yerine bulaştıran bir grup aptalın gürültüsüne kulak asacak halim yok? Bildiğiniz, kendini buğday hangarında sanan tavuklar sürüsü gibi, yitip giden şeylerinin içinde, varmış gibi davranıyorlar.. fakat yoklar, olmayacaklar, olamazlar. Bugün onlara baktığım da gördüğüm tek şey, hiçlik. Zavallı hallerine aldırmadan, sanki güçlüymüş gibi, varmış gibi bağırıp duruyorlar. Hemde, Çerkeslik taslayarak. Azıcık sağınıza solunuza bakınınca bu zavallıları mutlaka göreceksiniz, azıcık Çerkeslik biliyorsanız da anlayacaksınız ki; bunlardan ne köy olur, ne de kasaba.. Çerkeslik adına hiçbir değerleri kalmadığı gibi, insanlıktan da kırıntı taşımayan bu kişileri, insanlık onurunu taşıyan, Çerkeslik kaygısı bulunan insanların orta yerinden bölüyoruz, çok mu? Gel gelelim bunun ne zararı var? Böyle rezil, ahlaksız, küfür etmekten utanmayan, yalan söylemekten çekinmeyen, aidiyet hissi kalmamış, kendisi pislik olduğu gibi bir de, pisliğini değdiği her yere bulaştıran bu Trans-Çerkesleri, içimizden safra gibi söküp atmak sizi temin ederim ki bu onurlu halkın faydasınadır.

Bunu söylemekten hiç çekinmiyorum, hiç çekinmeyeceğim. Nasıl ki, insanda kanser; kendi hücresinin başkalaşım geçirerek urlaşmasıyla oluyorsa, işte toplumdaki kanser de, ağzından küfürden başka şey duyulmayan, ahlakını yitirmiş, onurunu ekmeğe, kaba; şöhrete, saraya satmış kısacası başkalaşım geçirmiş kendi bireyinin urlaşmasıyla oluşuyor. Bundan kurtulmalıyız. Bundan kurtulmak için ne gerekiyorsa yapmalıyız da. Çekinmemeliyiz. Çerkesya ile ilgili hiçbir bilgisi, ilgisi bulunmayan, tarihini, bugününü bilmeyen bir aptal sürüsünün, sırf aynı soydan geliyoruz diye ortaya dökmekten utanmadığı pisliklerine katlanmak zorunda değiliz. Bunların bildiği Çerkeslik, gelecek vizyonu olmayan itaatkar soysuzluk anlayışıdır, fakat Çerkeslerin kaderi bu olmayacaktır. Yaşadığı dünyayı gören, duyan, bilen; fikir ve vicdan sahibi, yaşadığı dünyayı etkileyebilen bir kader olacaktır ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa, bir adım geri durmadan yapmaya; barışı, adaleti, özgürlüğü, eşitliği savunmaya devam edeceğim-hepimiz etmeliyiz, trans-çerkesler urunu, safra gibi söküp atmak için elimden ne geliyorsa yapacacağım-hepimiz yapmalıyız.

Share:

Sevgili büyüğüm Mağruş Vezir Savrum'un "Sosyal Medya Devşirmeleri" üzerine


Öncelikle Mağruş Vezir Savrum'un "Sosyal Medya Devşirmeleri" başlığıyla yayına soktuğu yazısındaki kaynağın biz olmadığını az çok tahmin ettiğimi, fakat yine de bir kaç noktada itirazım olduğunu belirtmeliyim. Mağruş Vezir Savrum; son günler de, sıkça gözümüze çıban gibi batan bir takım insanlığa ve çerkesliğe yakışmayan söylemleri açıkçası, çıkış kaynağını gözardı ederek bir bütün olarak tamamen Adığelik eksenine alarak eleştirmiş.  Şurası çok önemli ki; kendisinin üzüldüğü ve belki yaralandığı kısımda bahsettiği söylemlerin en ağır mağduru olarak, ben ve yol arkadaşlarım;  bizi mağdur edenlerle, Çerkesliği mağdur edenlerin ve hatta hep birlikte insanlığı mağdur edenlerin aynı kaynaklı bir kitlenin taciz ve saldırılarına maruz kalmaktayız. İlk başta; böyle bir yazıda bunun ayrımının çok iyi yapılması, kimin ideolojik değerleriyle; Çerkesliğe zarar verdiği, kimin kendini, Çerkesliğini ve insanlığını hep  birlikte kaybederek, saplandığı sapkın sapık ve saldırgan  ideolojinin bir neferi olduğunun açıkça belirtilmesi gerektiğine inanıyorum, bunu kendisi bilmediği için değil; kendisini, okuyanlarına tam olarak ifade edebilmesi, okuyanların sevgili Mağruş Vezir'i tam olarak anlayabilmesi, öfkesini, hüznünü, üzüntüsünü görebilmesi açısından gereklidir. Biliyoruz ki; Çerkesler de, insanlık ailesinin onurlu fertleri olarak, yanı-başlarında gelişen hiçbir şeye duyarsız kalamaz, tepkisiz olamazlar. Bu anlamda; ideolojimiz aslında bir bakıma, bugün egemenlerin paramiliter üniteleri görevini üstlenen, kendisini de bunun rahatsız ettiğini düşündüğümüz kişi/kurumları karşısında, Çerkesliğin vicdanını temsil etmektedir. Hatta söylemi biraz daha pekiştirip; aidiyetin yittiği noktada bir Türk olarak, sebepsiz ve amansız biçimde toplumun diğer tabakalarına, yürekten kin besleyen ve nefret kusan Çerkeslerin varlığı dikkate alındığında, toplumun diğer tabakaları arasında, bu aidiyet yitimine fedai olan Çerkeslere alternatif yaratarak, belki de Çerkesliğin namusu dahi olabilmektedir. Barış, Kardeşlik, Adalet, Özgürlük, Eşitlik gibi kavramlar; Çerkesliği kirli bir tarihe taşıyamayacağına göre, bunu ilkeselleştirip ve üstelik yanıbaşında yangın yerine çevrilmiş halkların mücadelesiyle omuzlamak; Çerkesliği, kendi merkezinde dahi yükselten unsurlar olarak görülmelidir. Bunları belirtmeyebilir elbette değerli Mağruş Vezir, hatta bunlara karşı çıkabilir ve tartışmaya da açabilir. Ancak bugün, kendisini harekete geçiren yarılmanın iki en uç kutubu olarak, benim ve arkadaşlarımın, bana ve arkadaşlarıma saldıranlarla "ideoloji yarığı" başlığında tekleştirilmesi haksızlıktır.

Değerli büyüğüm Mağruş Vezir'i, bu farkları gözetmeye ve bunları eleştirse dahi, ayırt etmeye davet ettiğimi bildirmek isterim.


Share:

Ankara Katliamı, Barış....

Ne ara bu kadar soğukkanlı oldum bilmiyorum, ölü listelerinde tanıdık aramaya ne ara aşina oldum böyle? Beni kim alıştırdı, herkes böyle mi alışıyor acaba.. hayatta en çok korktuğum şeydi, neneme baktığımda ölümü düşünür, korkardım. Açıkçası; ilk başlarda kudretine aşık olduğum Allah'tan; beni nenemden önce öldürmesini de dilemiştim, öldürmedi. Nenem öldü, sonra dedem, sonra anneannem.. sonra çocukluğumdan tanıdığım Fadel amca, Abidin amca böyle uzadı geldi bana... şimdi geldiğim nokta da ise, Allahtan dileğim annemin ve babamın bizden önce ölmesi. Ben ölmüş çocuklarını taşıyan babaları, anneleri gördüm; ölümü ensemde hissettim, hissediyorum da. Ankara'da patlama olduğunu, ilk Birgül ablanın mesajından aldım, hemen ağlara girdim ve kontrol etmeye başladım. Gujan iyi mi? Seyfullah abi nasıl? Cumhur abinin durumu ne? Acaba Kadir gitmiş miydi? ya peki Gökhan, o ankara'da yaşıyor zaten ve böyle bir eyleme mutlaka giderdi.. Listem uzundu.. patlama yeni olmuştu ama, ben ölü listesine ulaşmaya çalışıyordum? Sahi, siz hiç böyle bir duyguya kapıldınız mı? Gujan'ın iyi olduğunu Gülin'den, Seyfullah abinin yaralandığını Sebahattin abiden, Jeren Mehmet'in bacağına bilyeler saplandığını Kerim'den, Cumhur abinin basınçtan savrulduğunu ve tanımadığı bir adamın kendisini Sakarya'ya doğru yola çıkardığını Nartan abiden öğrendim, tam rahatlayacaktım ki.. kendimden utandım! Önce hiç görmediğim bir şeye dönüştü çünkü, 20'den 30'a sonra 50'ye 70'e 97'ye diye sürekli artan resmi ölüm sayıları.. nasıl utandım kendimden anlatamam size, bizden hiç kimse ölmedi diye sevindim, halbuki oradaki herkes bizdendi.. hepsi kardeşimizdi, hepsi yoldaşımızdı; biz ölmeyelim diye, asker-gerilla ayırmadan inadına barış diye bağırıyorlardı. Daha geçmiş yazımda sesleniyordum, kör olmayın, görün bizi; yoksa katledecekler diye.. Siyasihaber'de ölülerimizin resimlerine baktım, gencecik adamlar, kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar.. hiçbirisi askeri-polisi kendisinden ayrı görmeden barış istemişti memleket huzura ersin diye. 400 vekil verin, bu işi çözelim diyen adamın, başlattığı savaşı durdurmak isteyen yüzlerdi hepsi. Sonra, ölmüş askerlerin resimleri paylaşıldı, dendi ki; bizim vicdanımız burada kaldı.. sanki bu savaş yalnızca bizi öldürüyor, sanki bu kurşunlar, bu bombalar yalnızca bizi yarıyor değil mi? Diyelim ki, patronum bana cumartesi günü izin verseydi ve bende orada olabilseydim, paramparça bedenim, sülalemdeki onca polisi, onca askeri mutlu mu edecekti? Ben onların da "Canberk"i değil miyim? ve ben orada barış diye çığlık atarken, bir tek Gerilla'yı mı koruyor olacaktım askerin, polisin kurşunundan? Sülalemde onca asker, polis varken; onları da koruyor olmayacak mıydım Gerilla'nın kurşunundan? Bizim barışa kavgamız, tek taraflı değil. Kim ölse, biz yanıyoruz. Biz ölüyoruz. Öldürülüyoruz. Açın gözlerinizi, görün. "Kör olun demiyorum, kör olmayın da görün bizi"




Share:

Neden HDP? Niye Barış? Niçin Eşitlik?

Açıkçası bir gün herhangi bir partiye oy vermeyi, hele ki; bir parti oy alsın diye çalışma yapmayı hiç düşünmezdim. Eski arkadaşlarımın bir çoğu da bilir, sonuç itibariyle toplumsal krizlerin veya ekonomik ilişkilerin bu yolla çözülmeyeceğine olan inancım tamdı, bana göre tıpkı Emma Goldman'ın söylediği üzere "Oy vermek bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasaklanırdı" sözü geçerliydi. Fakat bugün geldiğimiz durum, bundan ötesi değil. Gözlerimi açıp baktığımda gördüğüm şey tam da bu; oy vermenin, belki de en vahşi biçimde yasaklanmaya çalışıldığı. Bu durumda, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; demek ki bu ülkede HDP'ye oy vermek bir şeyleri değiştiriyor ki, değiştiriyor olmalı ki, Suruç'ta, Cizre'de, Nusaybin'de, başta olmak üzere bu ülkenin hemen hemen her yerinde HDP'ye oy vermek yasaklanıyor. Bütün yasaklar mahkeme kararı ile verilmez elbet, mesela Nartan'ımızın - Ferdane'mizin, diğer 31 kardeşimizin,  Cizre'deki 7'sinden 70'ine onlarca yurttaşımızın katledilmesi; bize açıkça bir şeyi bağırdı. Eğer bu ülke de; barışı savunursanız, eşitliği ve adaleti savunursanız, cezalandırılırsınız. Dendi ki; HDP'ye oy vermenin cezası ölümdür? Hangi yasağı çiğnemenin ölümcül bir sonucu var ki bugünlerde? Size açıkça sesleniyorum; ey çocuk anneleri, ey babalar, ey dedeler, torunlar, ey bu memleketin yurttaşları; eğer siz ki bu yasağa göz yumarsanız, eğer siz korkar, susarsanız.. eğer siz kör olup, bize bakmazsanız; bizi katledecekler. Bakın, bugün her gün ölmekteyiz. Neden? Birlikte yaşamak istediğimiz için! Birlikte, eşit ve onurlu bir hayat sürdürebilmek istediğimiz için! Bizi böldükleri yerlerimizden tekrar birleşebilmek, daha kardeşçe, daha huzurlu bir yarına ulaşabilmek istediğimiz için bizi her gün öldürüyorlar. Bunu sadece siz susuyorsunuz diye bu kadar rahatça sürdürüyorlar. Bu yasağa aldırmayın! Üstelik bu sefer, kanımızla bedel ödeyerek çiğnediğimiz bu yasak, tamamen kanunsuz bir yasak. Bu yasağa itaatsizlik ederek, kanunları çiğnemiş olmayacaksınız. Gelin hep birlikte bir şeyleri değiştirelim. Gelin korktuklarını başlarına getirelim, bu memleketi, Çerkesinden Türküne, Kürdünden Arabına.. Kadınından Erkeğine, 7'sinden 70'ine daha yaşanabilir hale getirelim. Bu sefer vereceğimiz oylar bir şeyleri değiştirecek ve bu yüzden yasaklanmak isteniyor. Bu yüzden, kanlı eller; gencecik çocukları ateşe atmaktan tereddüet etmezken, savaş ortamını canlı tutmak için, ölülere dahi işkence yapıyor ve utanmadan bunu gözümüze sokuyor.
Share:

Jıneps Gazetesi / Ekim 2015 : GENÇLİK, GELECEĞİN ÖNCÜSÜ OLMA SORUMLULUĞUNDADIR.


Son yıllar, çok çalkantılı geçti. Neşeyi ve öfkeyi, mutluluğu ve hüznü kısa zamanlar içerisinde en yoğun halleriyle yaşadık. Toplumun iki bölümü uç bölümü arasında bir yarılma oldu ve hızlıca karar vermek zorunda kaldık açıkçası; biz bu yarığın hangi tarafıyız diye. Gördük, görerek, yaşayarak ve hissederek anladık ki; iyileşmesi mümkün olmayan toplumsal yaralarımız var ve onları iyileştirmek mümkün değil. Onları yok saymak elbette haddimiz değil; onlar geçmişine parantez açıp "Çerkeslik" taslarken, bizler geleceğe parantez açıp "Çerkeslik" yaşamak konusunda, bu yarık iyice derinleşinceye kadar birlikte bir süre geçirmek zorundayız.  Yaptığımız herşey doğruydu diyecek kadar kendini beğenmiş olmadığımız gibi, yaptığımız doğruları yok sayacak kadar da mütevazi olmayacağız. Her şeye rağmen; geleceğimizi tertiplemek isteyenlerin, tertiplemek istedikleri Çerkese razı gelmeyecek, kendi tarihinden güç alan ve kendi değer yargılarıyla hareket eden, aydınlık bir geleceğin kodlarını kendi genç akranarımıza, kendimiz hazırlayacağız. Şairin dediği gibi; Türkiye'de Kürt, Kürtler de Ermeni, Ermeniler de Süryani olacağız, Almanya'ya gidip Türk olacağız ama, en başta Çerkes olduğumuzu asla unutmayacak, Çerkesliğin bugün yok edilmek istenen alametlerine sımsıkı sarılacak ve gelecekte; haksızlık karşısında mazlumun, yalanlar karşısında gerçeklerin,  silahlar karşısında çiçeklerin, savaşlar karşısında barışların tarafında, kim o tarafı savunuyor ve o tarafa yürümek için çaba sarf ediyorsa, işte onun yoldaşı olacağız. Birileri, söyledikleriyle kendilerini kandırmış olabilirler. Daha da vahimi, bir çıkar ilişkisinden dolayı, kendilerini değilde, halkını kandırıyor olabilirler; ancak biz, birileri bize, onurunu ve karakterini bir kenara bırakıp bir etiket takacak diye, susacak değiliz. Vizyonumuzu merak edenler; bunu açıkça anlamalıdır misyonumuzu araştırmaktan üşenmemelidir. Bizimle ya da değil; Çerkes gençliğinin bir misyonu olmalı, bu misyon birlikte yaşadığı halkları ıskalamadan, onlarla birlikte yaşayacağı bir dünyayı da algılamalı ve bu algıyla bir vizyonu büyütmelidir. Nasıl ki geçmiş, atalarımızın sorumluluğundan kaçınmadan öncülük ederek bize ulaştırdığı somut bir şeyse, gelecekte gençliğimizin öncülük edeceği somut bir şey olacaktır. Gençler, bugünlerde birileri tarafından çekilmek istendikleri hizalara ve cephelere karşı dikkat etmek için aciliyetle bir misyon sahibi olmalıdır. Bunu sadece; kendi varlığını başkalarına armağan etmiş, bir kab yemek uğruna, bin yıllık onurunu ayakları altında ezenlerin Çerkes halkının geleceği üzerindeki kodlama atakları karşısında değil, aksine bugün benim ve arkadaşlarımın, Demokratik Çerkes Kongresini oluşturmak üzere çalışmalarını sürdüren yapıların da oluşturdukları kodlama hareketleri açısından da yapmalıdır. Düşünmeden, niteliksiz ve cahilce olduğu sürece, kimin tarafında kullanıldığınızın hiçbir önemi yoktur. İyi ve kötü; ne için kullanışlı görüldüğünüzün hiçbir anlamı yok. Çerkes gençleri; iyilerin ya da kötülerin hiç fark etmez, hiçbir tarafın oyuncağı olmayacak kadar onurlu bir geçmişin bugünki taşıyıcıları olduklarını fark etmeli, hangi hareketin içerisinde mücadele yürüyor olursa olsun, yaptığı şeyin  bilincinde olmalıdır. İşte bu yüzden, Çerkes gençliği bir misyon sahibi olmalı ve bu misyonu kendi tarihine ve kültürüne yakışır biçimde vizyonla  ileriye taşımalıdır. Bu sorumluluktan kaçmanın bahanesi olmadığı gibi, gelecekte hiçte huzurlu olacağı öngörülemeyen günlere bir misyon ve vizyon ile girme zorunluluğunu fark etmelidir. Bu halkı, bugün konuşmaktan öteye, misyonsuz biçimde veya kendi misyonu olmadan, başkalarının misyonları üzerinde kodlayanların neferi olmuş büyüklerin temsil etmesi imkansız. Ey Çerkes halkının gençleri!  Tarihin sizlere yüklediği sorumluluktan kaçmayın! Geleceğe öncülük edecek misyonu oluşturun ve o vizyonda tüm diasporada ve yurtta birleşin! İnsanlığa, adalete, eşitliğe sarılın. Bir mücadele oluşturun, o mücadeleyi savunun. Eğer biz tarihin bizi öncü kıldığı geleceğin sorumluluğuna sarılabilirsek, bu rezil günlerin kölesi olmak zorunda olmadığımızı anlayacak ve bize rezil bir geleceği reva gören egemenlerin yörüngesinden sapacağız. Gücünü, kültüründen alan ve kendini insanlığa eşitleyen halkımızın vicdanı; adaletin en hassas terazisi olarak bize durmamız gereken insanlık saflarını işaretledi. Bugün, sorumlu olma vakti!
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler