Herşeye rağmen, hiçbir şey kaybetmeden!

Halkların adalet ve özgürlük mücadelelerinde her zaman yan yana olduk, bunu yaparken kendi halkımızı da bu mücadelenin dışında görmedik ve elimizden geldiğince bu mücadele alanlarında temsil etmeye çalıştık.

Binlerce kilometre yolda otostop çekerek Çerkes Soykırımını anlatmak,
Çerkes Soykırımının Tanınması için imza kampanyası başlatmak
Siyasi yakınlığımız olan örgütlerde Çerkes sorunlarını ve çözümlerini konuşmak
Halkları organik olarak buluşturmayı denemek 
ve Halkımızın gençleriyle halkların gençliğini adalet ve özgürlük için bir araya getirmek bunlardan biriydi.

İşçi mücadelelerine gücümüz yettiğince tam aktif katılım sağlamak
halk mücadelelerinde aktif bir şekilde rol almak ve savunmak
Gezi Parkı içerisinde savunma güçleriyle yol almak
Adalet için 1200 km yürümek
Plastik mermi ve gaz kapsülleriyle vurulana dek direnmek vs.

Bugün halkımızı temsilen halklarla birlikte adalete ve özgürlüğe olan yürüyüşümüz, herkese ve herşeye rağmen hiçbir şey kaybetmeden devam edecektir.

Share:

Türk yapımı Çerkesler


150 yıl nelere kadir siz bilemezsiniz, bir halkın kendi özvarlığından kopup ulaşabileceği son noktaya gelmiş bazı Türk yapımı Çerkeslerin, soykırım için verdikleri mücadelede; kendilerine desteğe gelen siyasi yapılara "dışarı, dışarı" diye bağırtabileceği yere kadir, organizatörlerin bu kişilere müdahale edemeyeceği ezikliğe kadir 150 yıl, sebep olarak; "içimizde her siyasi görüşten insan var" diye böyle küçülüp, böyle zavallılaşacağı yere kadir o 150 yıl.. kaldı ki; partileşeceğini ilan eden bir hareketin organizatörlüğü bu, bunlar ki; Çerkes öbeğinde siyasi parti yönetecekler... önce organize oldukları eylemlerdeki tabanlarını kontrol etme yetisi edinmeleri gerekecek.. önce öyle "her siyasi görüşten insan var" diye fukaraca ezilmeyecekler. Perçimleşecek, çelikleşecek ve siyasi bir davanın, tabanını nasıl kontrol edebileceğini; bazı şeylerde basit mazaretlerin siyasi hareketi nasıl küçültebileceğini öğrenecekler. Düşe-kalka öğrenirler belki. Şimdi ÇHİ, ozgurcerkes.com adresinden; Çerkes Hakları İnisiyatifi imzası ile HDP'den kamuoyu önünde açıkça özür dilediğini deklare etti. Peki ya Çerkes Fed? Peki ya ÇDH? Peki sosyal medya'da bunların bayrağıyla Kürt Hareketine hakaretler edilmesine neden olan kurşun askerleri? Bunlar?.. Kaldı ki, hepsi birden özür dilese dahi; bunun artık bir önemi yok. Nasıl ki o gün orada küfür edip, ortalığı karıştıran Türk yapımı Çerkesler susturulmadıysa, herşeye rağmen HDP'liler "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diye slogan atıp, Çerkes Soykırımının faillerini lanetlediklerini açıkladılarsa, nasıl ki HDK Gençlik 22 Mayısta tekrar Çerkes Soykırımı eylemi koyduysa ve basın açıklamasında Çerkes Haklarından bahsettiyse, nasıl ki bu "dışarı-dışarı" diye yuhalatılan parti Çerkeslerin lehine önergeler vermişse ve parti meclislerinde Çerkes sorunlarına çözümsel yaklaşımlar aramışsa, TBMM'ne Çerkes Soykırımının Tanınması için başvuru yapmışsa, nasıl ki Sochi Olimpiyatlarına giden başbakan'a "Sochi'ye gitme başbakan, orada Çerkes tarihi yatıyor" diye bağırdıysa; çizgisini ne bu faşist Türk yapımı Çerkesler için bozacaktır ne de bu Türk yapımı Çerkesleri susturamayan Çerkes Fed için Çerkes halkına küsecektir. Yine; ezileden yana ezene karşı tavrını koruyacaktır. Çünkü bu partiyi oluşturan insanlar; kimlikten-emeğe ezilmişler tarafından ezene karşı mücadele şiarıyla birleşmiş, devlet aklıyla zehirlenerek düşmanlıklar üreten insanlar değillerdir.

Benim şahsi olarak bu tavır sonrasındaki konumlanmam, 21 mayısı organize eden örgütlerin bu olayda sorumluluğu bulunan ve kendi bünyelerinde taşıdıkları kişilerden özeleştiri istemeleri, hatta onları derhal örgütlenmelerinden teşhir ederek çıkarmalarıdır. Böylesi ithal, devşirilmiş bir yaklaşımı hiçbir örgütlenme hak etmez ve bu tip düşünceleri açıkça veya gizlice içinde taşıyan insanlardan hiçbir örgüte fayda gelmez. Türk yapımı Çerkesler; son yıllarda artan Çerkes hareketliliğinden olağanca rahatsız ve her girişimi baltalamak için her yere saldırmakta ve Çerkeslik maskesi ardında bazı kurumlarda barınmaktadır. Bu kurumlar; bu kişileri ya rehabilite etmeli ya da inkar etmelidir. Türk milliyetçiliği hassasiyeti olanların yeri, Çerkeslik özadında, Çerkesya şiarıyla, Çerkeslere faydalı birşeyler kazandıracak örgütlenmeler değildir. Onlar, Çerkeslere, Çerkesyaya zarardan başka hiçbir şey getirmezler. Bu durumdan sonra, HDP'ye yapılan çirkin saldırıyı kınayanlara hepimiz şahidiz ve onları bu gerçekçi duruşlarından ötürü tebrik etmek istiyorum. Halklar dayanışmalıdır ve kendi kaderlerini, başka ulusların gözükleriyle baktıkları yarına göre değil, kendi özvarlıklarının yarını görüşlerine göre konumlandırmalıdır.

Açıkça, HDP'ye yapılan bu saldırı sonrası; saldırıyı yapanlar.. Çerkeslik kimliğiyle dava için örgütlenen bütün inisiyatif ve örgütlenmeler tarafından kınanmalıdır ve bu durumdan bir ders çıkarılmalı; örgütlenmelerimiz kendi tabanlarında bir şekilde muhafaza olmuş Türk yapımı Çerkeslere karşı bir çalışma başlatmalıdır. Türk yapımı Çerkesler artık içimizde barınmamalıdır.

***
İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar için;

İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar, partilerini Çerkes halkının yanında olmaya ikna etmek için ne yapmışlar? Partileri ne yapmış? ben kısaca size anlatayım; Saadet Partisi ve Halkların Demokratik Partisinden başka hiçbir parti bugüne kadar Çerkesler için kritik konularda konumlanmayı gündem etmeyi bırakın, bunu tartışmamışlar bile. Saadet Partiside, Kafkasya Masası olarak bir birim ile tam gerçeği yansıtmayan, dini açıdan konulara yüzeysel değinerek Çerkesleri (elbette buradaki Çerkesler aslında, Kafkasların tümünden nasibini alarak) gündem etmişlerdir. Ama o gün orada; MHP'nin işaretini yapanlar, CHP hassasiyetiyle davrananlar, kısacası Türklük ve Türkçülük üzerinden HDP'yi yuhalatanlar, onların partileri bu halk için zerre kadar birşey yapmamıştır. HDP ise, tüm bunlara rağmen Çerkes Halkı için, Çerkesya için, Çerkes Soykırımı için elinden gelenin fazlasını yapmıştır, hem parti hemde bu partideki örgütlü insanlarımız tarafından. Yapmaya devamda edeceğini, 21 mayısta olan herşeye rağmen 22 mayısta yaptıkları eylemle göstermişlerdir.

***
Davet meselesine gelince;

Şubat ayında, Caferağa Kapalı Spor salonunda, HDP'nin dayanışma gecesinde; 21 eylemlerini organize eden ve her gittiğimizde organizasyonuna şahit olduğumuz, bize örgütü tarafından muhatap kılınan Murat Özden bey; her ayın 21nde, 21de RF konsolosluğunun önünde yaptıkları eylemlerde HDP'ye ithafen sizleri aramızda görmekten onur duyarız diye bağırmıştır. Bunu şahsım tarafından bizzat kulaklarıma duymakla birlikte, bu konuşmanın video kaydı da bulunuyor. Diğer bir yandan Mayıs ayıyla ilgili 21 eylemi için Cemal Demirok Bey tarafından bu arkadaşlarla nasıl iletişim kurulduğunu da bizzat bilmekteyim. Şimdi tabanı rahatlatacak, ne şiş yansın ne kebap mantığıyla orada burada yalan yanlış haberler empoze etmek xaynaptır.

***
Çerkes Soykırımıyla ilgili açıklama;

13 Mayıs 2013'te başlayan gündemimiz, Türkiye Halklarına Çerkes Soykırımını anlatma eylemiyle 24 Mayıs'ta KAFFED'e bağlı SAKARYA derneğinde bize yapılan bir terbiyesizlik ile sindirilmeye çalışılmıştı. O gün orada, sözde Çerkesliği elinde tesbih gibi çekenler; Çerkes kimliğinin kimlerin elinden kurtarılması gerektiğini bize yansıtmış, 25 Mayıs'ta samsun'a gidilip oradan 31 Mayıs'a kadar da devam ettirilmişti. Yine 2013'ün Ekim ayında; somut bir imza kampanyasıyla Çerkes Soykırımının TBMM tarafından tanınması için arkadaşlarımızla organize olarak 10 bin imza toplamıştık. Toplanan imzalar daha önemli olan şey ise; Çerkes Soykırımını duyurmak olmuştu. Galatasaray Lisesi, Kadıköy, Sakarya, Antalya ve Adana, Mersin de standlar açarak bunu yapmıştık. HDP ile Çerkes Soykırımı sesini daha ilerilere taşımıştık. Adalet Yürüyüşündeki Adalet talebi; Çerkeslere de adalet'i temsil etmişti. 30 Ağustos'ta polisler saldırmadan tam 10 dk önceki oturma eylemine "Abluka Forumu" adını verip, ilk gündeme Çerkescenin asimile edilmesini koymuş, Ümit bey tarafından onca basın ve polisin arasında Adiğabze kurs almıştık (sembolik olarak) bugünde HDP üzerinden bize yapılan bu ahlaksızlık bizi Çerkesliğe tutunma ve Türk yapımı Çerkeslerin elinden kurtarma aşkı veriyor. Biz, Çerkesliği böyle faşist embesillerin ellerine teslim etmeyeceğimizi herkesin bilmesini istiyoruz.

Çerkes Soykırımı, politik bir sorundur diyor; siyasi çözüm için siyasallaşmayı yükseltiyoruz.

Share:

Bu normallik, normal değil...


Türkiye, en azından bizim yaşadığımız zamanların en acılı olaylarına tanık oluyor ve görünen o ki; iyileşmeye hiç niyeti yok. Hani herkes için demeyeceğim ama; bir çok insan gündeme tutunmuş yoğunluğa odaklanmış ve belki sadece gündemin en sıcak kısmı var gibi görsede; son beş yıldır ateş üstündeyiz. Henüz bir acımız dinmeden, öteki acımız başlıyor yanmaya; yanmaya alışıyoruz. Belli ki bir yerde birikiyoruz. Biriktiğimiz yer ise nedense bana ürpertici geliyor. Ben ürperiyorum açıkçası; paranoya sahibi oluyorum gittikçe, şu beş yılda yaşanan şeyler karşısındaki normallik, bana hiç normal gelmiyor arkadaşlar. Şurayı da es geçmiş gibi gözükmek istemem, Türkiye'de vahşet, katliam ve savaş; son beş yılın eseri değil, son on yılın, son yirmi yılın da eseri değil; bu ülke henüz kurulmadan toprağı kanlandırılmış; vahşet, katliam, soykırım, cinayet, savaş, barut üstüne kurulmuş evet, ama son beş yılın birikmesi (belki bizim daha aklı başında olayların bizzat içinde oluşumuzdan kaynaklı hissimizdir) çok anormal. Dolduğumuz yerin tahlilini yapmalı, patlamaya en zayıf noktamızı öngörmeye çalışarak ona göre dikkatli olmalıyız. Çünkü, bu kadar anormal şey yaşanırken; bu kadar normal süren yaşam; büyük bir krizin elçisiymiş gibi geliyor bana.

Share:

Toplulaşma, seslileşme ve haykırma!

Hiçbirimiz, günden güne yüreğine bir kor gibi düşen asimilasyondan memnun değiliz, aksine muzdarip haldeyiz! Bizi, en çok bize iten şey bu, benzeştiğimiz şey bu: amacımız: bize yokoluşu reva görenlere varlığımızı haykırmak ve sesimize engel olmak isteyenlerin kulaklarını sesimizle sağır etmek.. İşte bu nedenle; sesimizi duyulabilir kılmanın ve bunu yaparken de başkalarına düşmanlaşmamanın yollarını aramalıyız. Arıyoruz da; en çok acılarımızın bizi kardeş kıldığını söylüyoruz; Acılarımız bizi, dünyanın bütün halklarıyla kardeş kılıyor evet, evet bunu sonuna kadar bağırmakta ısrarcıyız fakat içimizde bazı zümreler; bırakın dünyanın kardeş halklarını, birlikte mücadeleyi ve dayanışmasını; henüz kendi kimliği etrafında; doğru bir hedef için birlikte mücadele veremiyor ki! Onlar; mesela soykırım için yapılacak etkinliklerde kendilerini bir araya getirecek şeylerden öte, uzaklaştıracak şeyleri konuşuyorlar. Kendi tabanlarına; birbirleri için düşmanlık pompalıyorlar. Bu onların zavallılığı; ya eksikliği ya hainliğidir, fakat biz; bunu irdelemekte ısrarcıyız, teorik ve pratik olarak ilk başta; Çerkesi-Çerkesten uzaklaştıranlara karşı mücadele edeceğiz ve elbette Çerkesi-Kürdden, Çerkesi-Türkten, Çerkesi-Çerkes olmayandan uzaklaştıran herşeyi yerle-bir edeceğiz. Bugün; yapmaya çalıştığımız şey-de tam bu!

Bütün ihtimalleri, bütün sorumluluğu, bütün fedakarlığı; kendi irademizle edinmiş vaziyetteyiz. Emeğimizle ördüğümüz mücadelemiz; emeğimizle yükselecek ve bu öznel bir grubun kendini yüceltmesinden öte; hakkı gasp edilmiş; yurdunda kılıçtan geçirilmiş, soykırıma uğramış, yurdundan kovulmuş, kullanılmış, ezilmiş bir halkın; kendisine dayatılmış yokluğa karşı "varız!" demesi için olacaktır. Aldığımız riskten zerre kadar çekinmiyoruz, bu konuda kimseden alkışta beklemiyoruz; bizim amacımız amaç için örgütlendiğimiz yapının markalaşmasından öte, bu yapının amaçta doğru yola sevk edici tarihselliğini sırtlamasını sağlamaktır.

Diyoruz ki;

Geç kaldık! Ama henüz çok geç değil, dönüm şansımız hala var.. Seslerimizi duyuyoruz; her dalda bir sesimiz, her sokakta bir kolumuz, her yapıda bir fikrimiz var! Bunlar olağan; bunlar mutlak gereklilik.. Tek tip değiliz.. Fakat şuan tüm bu karmaşık ve dağınık sesleri; bir araya getirmeliyiz, sesimizi yükseltmeli ve haykırmalıyız.  Bakın; bunu önce kendi kimliğimizle yapabilmeliyiz; yapmak için değil, amaç için yapmalıyız bunu. 21 Mayıs 1864 acılarımızın, soykırımımızın, kendi yurdumuzdan kovuluşumuzun ilk günüdür. 21 Mayıs 2014 150nci yılıdır ve biz acılarımızın tam da 150nci yılında, tam da muhataplarımızın işiteceği yerdeyiz.

HAYKIRACAĞIZ!

Bunu, biz bize değil; hep birlikte; Çerkes olarak, diğer kardeş halklar ile dayanışarak yapacağız. Bunu dağıtmanın, cılızlaştırmanın, sessizleştirmenin telafisi mümkün değildir. Bugün, sesimizi bölenler; halkımıza hedef şaşırtanlar; bu kadim halka ihanet etmektedirler.
Share:

Devrimci gerçekçilik; "sokak-salon üzerine"

aslında anlatmak istediğim şeyin söylemi çok basit! birileri belki birilerinin teşviği ile belki de gerçekten böyle hissettiği için bizi ait olmadığımız bir tarafa itekleme derdine düşmüşler. Kaldı ki; bir defa bile bizimle iletişim kurmaya tenezzül etmediler, tanışmaya kalkışmadılar, soru sormaya yeltenmediler ve en önemlisi; bir defa bile "şurada" yanlışsınız diyemediler. Konumlandılar ve konumlandıkları yerde kapanıklaştılar ve böylelikle; kendi içlerinde olmayan hiçbir sözü duymadılar.. ama o konumlanabildikleri daralandan; seslerini duyurabilecekleri en uzağa bağırırcasına seslerini iletmeye çalıştılar. O cılız seslerini, anlamlandırabilmek için dinlemeye çalıştık, o kalabalık laf salatalarının içinde; vermek istedikleri basit bir mesajı çıkarabilmek için, toplandık, tartıştık.. çünkü birleşmenin, birlikte yürümenin bir sebebi olmalıydı, birlikte yürümemiz gerektiğine inandığımız yollar olduğunu düşünüyorduk; burada birbirimizi anlamamız, birbirimize karşı dürüst ve net olmamız; mesajımızı net olarak iletmemiz gerekiyordu çünkü. Bugün-de birlikte yürümemiz için sebeplerimiz olduğunun farkındayız üstelik, bunun en yalın hali ile farkındayız; inkar edemeyeceğimiz kadar gerçekle yaşıyoruz;

-hani aynı sofrayı paylaşıp aynı yemeği yediğimiz insanların içinde Anarşistler, Troçkistler, Leninistler var, ne kadar ütopik hayaller kurabilsekte, o kadar gerçekle yaşadığımız anılarımızda oluyor...

mesela; Gezi parkı gibi, Greif Direnişi gibi, Cumartesi anneleri gibi, Soykırımlar gibi... zalimin zulmünü; gerek bir fabrika'da hakları yenmiş işçilerle dayanışma içine girmişken, bu işçilerin fabrikalarını işgal edişlerine şahit, destek olurken; polisin bir şafak baskınında salladığı yağlı copu tenimize nüfuz ederek tanıyoruz. gerek 11 haziranda, sabah 7 de; haksızlığa başkaldırmış nice insanın işgal ettiği parkı; evinde yazı yazarak desteklemek varken barikatta nöbet tutarak geçiren belki öğrenci, belki işçi birine çay götürürken; polisin attığı bir kapsülün göğsümüze çarpmasıyla tanıyoruz. Acıyı; her hafta cumartesi günü galatasaray lisesinin önünde, ölü oğlunun cesedine hasret annelerin gözlerinde biriktirdiği yaşlarla tanıyoruz. Haziran ortasında, parklar bizimdir diyerek bulundukları her yerde parkları işgal edip doğrudan "demokrasi" örneğini canlandırabilmek için emek veren insanların emekleri yakılırken tanıyoruz acıyı.  Biz acı çekeni, hakkı yeneni anlıyoruz; bunu tarihsel olarak bize aktaran büyük yazarların bizlere aktardığı tecrübeleriyle "Paris komününe bakınız, o bir proleterya diktatörlüğüydü" diye haykıran satırlarıyla tanıyoruz ve bu nedenle niceliğe açılan kanalın, toplumsal tecrübenin önemini hep vurguluyoruz.

ama bizi, pasifize etmeciliğe itekliyen birileri var! onlar, koyun postu giymiş kurt mu? bu onların gerçek niyeti mi yoksa bunu talihsizlik olarak mı yapıyorlar bilemiyoruz.

o zaman diyeceğimiz şey basittir;

Manifestoları masaların üzerine çıkaralım, kapalı vitrinleri eşit dereceli şeffaflaştıralım ve birbirimize karşı; "onlar bu" demeyi kesip, "biz buyuz" diyelim

buyrun, manifestolarımız kapışsın..

buyrun, kim işçi sınıfının kurtluşuna ne söyledi, ne yaptı buna bizi takip edenler karar versin;
buyrun, kim kimliğine daha yakışır, daha çözümsel yaklaştı buna bizi takip edenler karar versin!

Biz ne yaptığımızı bilmiyoruz, ne yapmadığımızı ise çok iyi biliyoruz ve yapmadığımız şeyleri tartışıyoruz.
Share:

21 Mayısın ardından...


Ben bu yıl 21 mayısa, yetişebildiğim her yerde katılıp; katıldığım yerlerdeki tertip komitelerinin aldığı kararlara uyarak geçireceğim. Fakat şimdiden öngörülerim yok değil, bu yıl-da; kurumlarımızın halkımıza reva gördüğü bir adaletsizlik ile başbaşayız ve bunu göğüslemek zorundayız. Son defa, kendi yüzümüzden, tamamen kendi suçumuzdan ötürü; bu yıl da gerçekleşecek soykırım anmasını ve sözde dünyaya ilanını herşeyiyle göğüslemek zorundayız. Kimsenin suçu değil, bu tamamen benim ve arkadaşlarımın suçu. Bu konuda, konumlandığımız yerin avantajlarına rağmen, dezavantajlarıyla pek ilgilenmediğimiz için kapsamlı bir özeleştiri vermek zorundayız.  Son ana sığdırılmış bir zaman diliminde, ne denli bir örgütlülük sağlayarak harekete geçmişiz, ne yapabilecekken yapmamışız; sosyal yaşamın bizi sindirdiği noktalarla ne kadar oyalanmış ne kadar zaman kaybetmişiz bunları anlatmalıyız. Bazı örgütlerimizin, neden ve nasıl pasifize olduğunu açıklamalıyız ve ben bunu yapmakta, temasta olduğum kişi ve örgütleri itmeye, harekete zorlamaya mecbur hissediyorum kendimi.

21 Mayısa çok az zaman ayırdık, bahanelerin ardına sığınmak bizi haklı çıkarmaz ancak bazı durumların tespitini yapmak için kısaca bahsedeyim. Son 350 gündür tek gündemimiz Çerkes Soykırımı ve olay daha önceki yazılarımda yer yer bahsettiğim üzere şöyle gelişti:

13 Mayıs 2013 Çerkes Soykırımı Eylemi; Belirlenen iller arası yolculuklar yapıldı ve Çerkes Soykırımı hemen hemen karşılaştığımız ve bunu bilmeyen herkese anlatıldı.
25 Mayıs 2013 Sakarya KafDer'in bütün çirkinliğine rağmen Samsun'daki anmaya katılındı.
25 Mayıs 2013 - 31 Mayıs 2013 Samsundan - Kayseriye ve Kayseriden - Aydın'a belirlenen güzergahta Çerkes Soykırımı yine bilmeyen herkese anlatıldı.
2 Haziran 2013 - 15 Haziran 2013 Gezi Parkında bulunuldu
15 Haziran 2013- 12 Temmuz 2013 Yoğurtçu Parkında bulunuldu
18 Temmuz 2013- 30 Ağustos 2013 Adalet Yürüyüşü yapıldı
3 Ekim 2013- Çerkes Soykırımı Tanınsın İnisiyatifi oluştu ve bazı şehirlerde imza standları açıldı ve bu tarihten itibaren bir çok derneğimizle ve örgütümüzle temasa geçildi, siyasi partiler içindeki Çerkeslere ulaşıldı, HDP Halklar ve İnançlar komisyonunda bulunuldu, halklar organizasyonlarında Çerkeslerinde sesi duyuruldu, tüm bunlarda Çerkes trajedisi bir şekilde tüm katılımcılara iletildi.
Şubat 2014 Şehirlerde Gençlik İnisiyatifleri kuruldu, partiler içinde Çerkes sorunlarına karşı yaklaşımlar sağlandı,
Mart 2014 21 Mayıs Tertip komitesi oluşturuldu, Hendek projesi üzerine arge çalışmalarımız geçici olarak durduruldu, ÇSD-Aktif; iletişim kanallarını Türkiye'deki bazı gençliklerle genişletti ve kurulan Gençlik İnisiyatiflerimiz, kuruldukları illeredeki diğer halkların gençlik örgütleriyle temas etti,
Gençlik İnisiyatiflerimiz için, politize olmak, siyasallaşmak üzerine yoğunlaşıldı. Tüm bunlar olurken 21 mayıs tertip komitemiz sessiz kaldı, çalışmalar yürütemedi. Bugün ise, örgüt içi kendini feshetmese bile fesholdu.

21 Mayısa kadar, teorik-düşünsel üretim dışındaki bütün çalışmalarımız kilitlenmiş durumda şuanda, şuanda önümüzü açacak tek şey 22 mayıs.. 23 mayıs..

Bende size 21 mayıs ardından neler yapmak istediğimi anlatmak isterim;

Çerkes Gençliği, Soykırım Kampı
____________________________

Bu kampta, tarihsel bilgiye hakim insanlarımız tarafından Çerkes - Rus savaşları, savaşın sonucu ve halkımızın buraya sürüklenen kaderi, soykırımı, sürgünü net bir şekilde anlatılmalıdır. Bu durumun halkımızın belleğinde açtığı yara tartışılmalı ve asimilasyon süreciyle entegre olduğumuz düşünceler üzerine düşünülmelidir

Çerkes Gençliği, Çerkesya Haftası
_____________________________

Derhal 7 günlük bir aralık belirlenmeli ve gençlere ithaf edilmelidir, bu hafta; tarihsel dirilişimizin gençliğini simgelemeli, Gençlik bir şekilde siyasal birlikteliğe ve mücadeleye teşvik edilmelidir.

*
Soykırım Anıtları, Soykırım sessel ve görsel sanatlarıyla ilgili; sanat kolektifi oluşturulmalı; gençlerimizi teşvik edecek bir şekilde ödüllü kısa film yarışmaları düzenlenmelidir.

*
Tüm örgütler, gençlik temsilcileri oluşturmalı ve bu temsilciler her hafta kendi örgütleri içinde bir Çerkes, Çerkesya ve Çerkesçe üzerine bir gündem oluşturmalı, bir sonuca varmalı; her ay temsilcilerin bir araya gelip bu konular tartışılmalı ve örgütlerarası gençlik birleşkeleri oluşturulmalıdır

*
Şubat 2015ten geç olmamak kaydı ile, gençlik 21 mayıs programı oluşturmalı ve bunun için örgütlenmelidir.





Share:

Kaderimizi; Salonlardan taşırmak!


Susmanın dahası olmadığını, pratikle öğrenmek için yeterince kayıp vermedik mi? Peki şimdi bin yılların var ettiği kültürümüzü yüzelli yıl yok ederken biz 'herşeye rağmen' susacak mıyız? Susmalı mıyız? Peki yüzelli sene, bir buçuk asır bize; artık kapalı odalar içinde konuşmanın hiçbir şey kazandırmadığını ve sürekli kaybettirdiğini öğretmedi mi? Yeterince kaybettik ve daha fazla kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı bence, bence bu saatten sonra; ya küreselleşmenin insan havuzunda tüketici toplumun daimi fertleri olacağız ya da bitmeye ramak kalan yerimizden dirilip kaybettiğimiz herşeyi geri almaya başlayacağız. Bu kırılma noktasının kilidi; kendini yetiştirmiş bilince sahip ve bunu omuzlayıp ileriye doğru taşıyacak politize bir gençlik açabilir ancak ve inanın bu gençlik gökten zembille inmeyecek, bir yerlerden transfer olmayacak buraya; bu gençlik biziz. Eğer biz yoksak bu davada ve bu kavgaya omuzumuzu vermiyorsak; bu kadim halkın kendini ileriye taşıyacak hiç kimsesi de yok. Ama bugün görünür kılınmaya başlayan şey; halkının mücadelesine omuz veren gençlerin varlığıdır ve bu varlık halkımızın kaderi için bir umut ve bir fırsattır. İşte bu umuttan aldığımız ilham bizi geleceğe taşıyacaktır.

Kendimizi geleceğe taşırken, umudumuzla büyüyen bir HEDEF sahibi olmalıyız ve bu hedefe yaklaşmak için teknik araştırmalar yapmalı, düşünceler üretmeliyiz en önemlisi düşüncemizi yansıtacak fiillere başlamalıyız. Hedef çok önemli bir konudur,  bizi düşüncemiz etrafında bir araya getirecek olan hedefimiz olacaktır. Hedefi olmayan hareketlerde enerjimizin tükenmesi; hareketin başladığı yerden, yükseldiği yere kadar kendimizi tatmin etse bile, durulduğu yerden duracağı yere doğru bir hayal kırıklığı yaratır ve bizim artık hayal kırıklığıyla umudumuzu yitirecek lüksümüz olmamalıdır. Fakat hedefi olan hareketlerde; enerjimizi bir hedefe doğru sürüklediğimiz zaman, hareketimizi hedef yolunda zayıflatan hatalarımız bile birgün bizim hedefimizi edinecek başka kardeşlerimiz için tecrübeye dönüşecek ve hedefe yakınlaşmayı sağlayacaktır. İlk hedefimiz; bizi salonlara hapsetmek isteyen herkese karşı sokaklara atılmak ve aktif mücadele tecrübesi edinmektir. Salonlar, yüzelli yılın verdiği sabit tecrübeyle potansiyel dinamiği kendi içinde öldürmek için halkımızın hapsedildiği geleceksizlikten başka hiçbir şeyi ifade etmediğini garantilemiştir. Sokaklar; gerçek yaşamın bütün gerçekçiliğiyle donanmış ve insanı çelikleştiren tecrübeleri verebilecek yerler olduğu yine tarih tecrübeyle sabitlemiştir. Biz artık "kendimiz çalıp, kendimiz oynamak" istememeliyiz. Rahatsızlığımızı, talebimizi ve sesimizi bizim dışımızdaki her yere ulaştırmak için sokaklara inmeli ve sokaklarda mücadele alanları oluşturmalıyız. Bizi bu yolda bekleyen yanılgı; sokak felsefesini ağzına sakız etmiş bir takım yapıların nedense detaylandırmacı bulanıklık ile bizi umutsuzluğa sevk etmesidir. Enerjimizi sömürmek için karşımıza bize benzeyen yapılar ve kişiler çıkabilirler, bu konuda dikkat etmeliyiz: Bir şeyi değersizleştirmek ve durgunlaştırmak için ya sürekli ondan bahsedilir, onun hakkında yazılır, çizilir ama somut hiçbir şey yapılmaz ya da o toplumumuzun adapte olduğu başka bir şeye karşı düşmanlaştırılır. Peki bugün, kendine coğrafyasından bir ivme yakalayarak, diş ile tırnak ile kazınarak başlayan mücadeleler de bu yollar gözlemlenmiyor mu? Elbette gözlemleniyor hemde ikis birden ve yoğun bir şekilde. Bir tarafta halkı için dövüştüğünü ve mücadele verdiğini söyleyen, sürekli yazan, sürekli ama sürekli bundan bahseden ama somut hiçbir kazanıma yönelecek hareketi olmadan içi boş umut pompalayanlar, bir tarafta toplumsal adaptasyonumuzun bize bu coğrafyada kattığı ya da yükselttiği şeylerle (Vatanseverlik, Baskın Ulus İdeolojisi, Devletçilik, Din vs.) bir karşı konum ve bahaneler. Hedefimizi kavrayıp sönümlendirenler veya hedefimize karşı alenen savaş açıp onu öldürmeye çalışanlar bunlar kısaca. İşte bu ikisinin de ciritlerini sürekli ve sürekli attıkları tek yer Salonlar! İnternet salonları, dernek salonları, ev salonları, parti salonları.. Dört duvar ardında, ağzıyla dünya yıkıp, dünya kuranların gözümüzü ve zihnimizi boyadığı salonlardır onlar! Biz en başta hedefimizin sokağı olmak zorundayız, sokakta yanımıza gelmeyenleri veya kendi hedefleri için sokaklara inmeyenleri ciddiyete alıp onların yaratacağı hayal kırıklığına karşı savunma oluşturmalıyız ve emsal teşkil etmek için, hedefimize giden yolu daha fazla kavrayabilmek için sokaklarda, durmaksızın mücadele vermeliyiz.

Peki hedefimizi oluştururken nelere dikkat etmeliyiz?

Birincisi; kim olduğumuza ve ne istediğimize öznel tanımlamalar yapmak durumundayız. Önceki Siyasi Temas ve Örgütlerarası Ortaklaşma [*] yazımda netleşmemiz gereken konularda netleşmeli ve kesinleşmeliyiz, bu konudaki kırmızı çizgimizi; dostumuzun ve düşmanımızın görebileceği şekilde konumlanmalı ve hareketimizin sokak yapısını kendi dinamiğimizin elvereceği biçimde programlamalıyız. Eğer ben, nasıl programlanması gerektiğini de söylersem yazı benim siyasi duruşumda sabitleşir. Ama bunu istemiyorum; ben herhangi bir noktadan başlayacak siyasallaşma ve mücadele verme konusunda bizi salonlara hapseden bütün gerçekdışı söylemlere karşı, kendi gerçekçiliğini yakalayabilmiş herhangi bir örgütlenme hakkında yazmak istiyorum ve hangi örgütlenme olursa olsun; gençliğin potansiyel gücü; halkını yaşatacak iradesidir ve bu irade desteklenmelidir diyorum.

Örgütlenin, hedefinizi salonlardan sokaklara taşırın! Kaderimizi dört duvar ardında çürütenlere karşı; sokaklarda yükselen mücadelemiz ile cevap verme zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmektedir. Bu halkın, sizin iradenize ihtiyacı var.

Share:

Çerkes Soykırımının Işığında Ermeni Soykırımı


Parmağı kesilenin halini en iyi, parmağı kesilen anlar değil mi? O zaman yüreğinizi iyi açın ve dinleyin: Ermeni Soykırımını anlamak zorundasınız ve bu algınızı yönlendiren devletçiliğinizden sıyrılarak, acılarınızın sizi kardeş kıldığı noktada buluşmak ve bir daha hiçbir halkın sizin acı tarihinize benzer bir tarih yaşamaması için mücadele vermek zorundasınız. Ey Ermeni ve Çerkes Halkının aydınları, işte bu-da tarihten aldığınız tecrübeyle insanlık adına boynunuzun ortak borcudur; bu borcu halkınıza ve insanlığa yakışır biçimde ödeyin!

SOYKIRIMI LANETLEYİN.

Bir Ermeninin acısını en iyi anlaması gereken kişi bir Çerkestir. Çünkü savaşın çirkinliği; yaşayanları aynı zulümün eteklerinde, aynı acıyla, aynı sona taşır durur. Çünkü kendi halkına yapılmış zulümün başka halkada yapılmış olabileceğini en iyi onlar bilirler.

Bu noktada;

Zalimin kim olduğunun bir önemi yoktur, bunu önemlileştiren tamamen algımızı yöneten sistemdir. Burada, mazlumun çektiği acılar önemlidir ve zalim hangi adı kullanırsa kullansın zulüm etmiştir ve mağdur hangi dilde ağlamışsa ağlasın; zulüm görmüştür.

Zalimler Zalimlerle,
Mazlumlar mazlumlarla..
onlar bi taraf,
biz bi tarafız..
ya zalimler kazanacak bu savaşı
ya mazlumlar..

Share:

Siyasi Temas ve Örgütlerarası ortaklaşma


Eminim ki, içimizde kendini gökte görüp herşeyi bilen birileri hep var olacaktır. Bunun tarafları değişebilir, tarafları mühim değil; deli de bizim delimizdir, aptal da bizim aptalımızdır.. nihai olarak düşünüldüğünde; öbeğine oturduğumuz kimlik ve sınıfın hangi yönle gelirse gelsin kazanımına ve kaybına mecburi ortağız. Birbirini karşısına almış ve tribünlerine oynayan düşüncenin oyuncağı olmadığımızı sanıyorum. İlkesel olarak bakıldığında mutlaka kişilerimizden, örgütlerimize değin farklılıklarımızın olacağını en başta kabullenmeliyiz.  Fakat bazı konularda netleşmeli ve samimileşmeliyiz. Muallak kalan herşeyi karşılıklı olarak sabitlemeliyiz, bu bir zorunluluktur.

Netleşmemiz gereken zaruri konuların listesi çok net;

Biz, kimlik etrafında toplanan bir örgütlülük müyüz ve hangi kimlik etrafındayız? Kimliğimizin, mevcut bulunduğumuz ve faaliyette olduğumuz yerlerdeki diğer kimliklerle ilişkisi nedir ve nasıl olmalıdır? Burada acaba bir hata içerisine düşmüş müyüz, hata içerisine düşülebilecek riskli konular nedir?

Mesela;

A- Çerkes kimliğimiz bizim için tam ve net olarak neyi ifade etmektedir? Çerkeslik eksenli oluşturduğumuz "içselleşmiş taleplerimiz" ne kadar kapsamlı ve detaylı? 
A1- Çerkes kimdir?
A2- Çerkesce nedir?
A3- Çerkes Soykırımı neyi ifade etmektedir?
A4- Çerkesya neresidir?
A5- Çerkes içsel taleplerimiz nedir?
A6- İçselleştirilmiş Çerkes Taleplerimizi oluşturan toplantıların tutanakları var mı?

B- Çerkes kimlikli yapılaşmamız, diğer kimliklerle politik olarak uzlaşırken hangi elekleri referans almaktadır?
B1- Yaşadığımız coğrafyanın baskın ulus anlayışı
B2- Yaşadığımız coğrafyanın ezilen ulus anlayışları?
B3- Batı Demokrasisi?
B4- Kendi Kimliğimizin tarihine dayalı tecrübe?

C- Çerkes kimlikli yapılaşmalarımız hangi ideolojik donanımları barındırmalı?
C1- Milliyetçilik (Diasporası olduğumuz ülkenin)
C2- Milliyetçilik (Xeku'ya dayalı)
C3- Vatanseverlik (Diasporası olduğumuz ülkenin)
C4- Vatanseverlik (Xeku'ya dayalı)
C5- Sosyalizm (Enternasyonal)
C6- Sosyalizm (Lokal)
C7- Liberalizm

ve işin esası, yukarıdaki sıralamalar kimliğini öbekleştirdiğimiz örgütleşmelerimizin bunları kaçamak tutmak yerine; açık ve net şekilde söylemesi gerekiyor. Mesela; C2 ile C5'i UKKTH ile bir arada durabilir mi? ama C6 ile C2 arasındaki çatışmalar öngörülebilir mi? C6 ile C5 arasındaki benzeşme ve ayrışma nedir? Peki bir kimlik ile bakıldığında bile C1 yada C2 ekseninden ne kadar sıyrılmışça diğerlerine adapte olabilmekteyiz.

Tabi C ile başlayan maddelerden önce, A ve B ana ve alt maddeleri üzerinde örgütlerimizin birbirine netleşmeleri gerekiyor. C maddeleri üzerine örgütlerarası tartışma platformları ancak A ve B maddelerinin netleşmesiyle oluşturulabilir.


Share:

1 Mayıs ve 21 Mayıs; Tarihsel izlerine uygun biçimde anılmalı

Bizler, her ne kadar birinci enternasyonalin yaptırımlarıyla haksız yere ötelenenlerin ışığında Haymarketi dişimizle, tırnağımızla, canımızla ve kanımızla var etmişsek bile; Uluslararası Emekçi ve Dayanışma gününü zalimlerin zulmüne karşı zulüme başkaldıranların ideolojik kimliğine bakmaksızın dayanışmayla karşılamalıyız. Benim şahsi eğilimim, sınıf hareketinin içinde konumlandığım yerde zalimin bütün var ettiği gerçekliğe saldırarak; poposunu haymarket şehitlerinin kanlarıyla rahata ulaştıran işbirlikçi uzlaşmacıların rahatını kaçırarak, kırk türlü bahane ile yatıştırmayı amaçlarıkları ezilen sınıfın öfkesine, öfkemi de katarak; bana hergün saldıran faşist emperyalist düzene karşı, hak ettiği gibi olacaktır. Hep böyle olmuştur ve radikal bir gerçeklik kavramım hiç bilmediğim muazzam başka bir gerçeklik ile sarsılmadıkça hep-te böyle-de olacaktır. Sürekli konuşanları ve bunun dışında gözükmeyenleri, hayatından feragatler etmedikleri halde hayatlarından feragatler edenlere telkinde bulunanları boşverin, boşverin onlar tek bildikleri konuşmalarını boşverin ve günümüzün bütün korkaklarının elinin altında bulunan klavyeler yüzünden yazmaya olan ve yazmanın dışına çıkamayanları boşverin. Kendini bir şekilde tatmin edebilmişleri, bununla tatmin olabilenleri boşverin. Biz, devrimsel süreç somut olarak başlamadıkça hiçbir bahanenin gerçekliğimizi işgal etmesine izin vermeyeceğiz. Bunu, Haymarket'te gösterebilenlerin ışığındayız ve bu; burjuvazi ile uzlaşma tanımayan kimliğimiz 1866dan bu yana; burjuvazinin ve kendini her ne kadar gizlemeye çalışsalarda onların çeşitli işbirlikçilerinin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Devam ettireceğiz.. Sokaklar-da, ödenen bedelin üstüne parazit gibi yapışıp politika üretecekler ve potansiyel devrimci ilerlemeye katılacak gençleri bir şekilde kendi kanallarında eritmeye pekte niyetliler; ancak 21nci yüzyılda, iletişim çağındayız ve kimse sokağa çıkamayacak kadar korkak, buna rağmen susmayacak kadar arsızların yolunda olmak istemiyor. Herkes kendi geleceği için, kendini kendinin temsil edeceği özgürlüğü, sokakta kendi çabalarıyla örgütlüce çözmeyi öğrendi. Bizler 1 Mayıs'ı ruhuna uygun bir şekilde karşılayacak; Şehitlerimizin onurlu duruşuna uygun bir şekilde düşmanla asla uzlaşmayacağız. 

ve bizler ki, 1866da kapitalizmin yeryüzündeki her hücresine kadar deklare ettiğimiz sınıf hareketinin, İşçi sınıfının bilinçli ve mücadelecisi ve aynı zamanda 1864 yılında emperyal hayallere karşı özsavunmacı bir tutumla toprağını savunan işçisiyle,köylüsüyle,kadınıyla, erkeğiyle ölen, soykırıma uğrayan, sürgünlere yollananları; Çerkesleriz! 21 Mayıs 1864'ü asla unutmadığımız gibi, asla unutturmayacağımızı; kurduğumuz organik bağlarla, yaptığımız eylem ve kampanyalarla gösterdik. Mevcudiyetli siyasal yapılaşmanın içindeki organik bağlarımızla yaşadığımız yerlerin toplumsal karar mekanizmasını kendine toplayan meclislerinde; acılarımızın ve savaşımızın bu savaşımızın sonuçlarının tanınması için girişimlerde bulunduk. Mevcutta hazır ilişkide bulunduğumuz örgütlerin iletişim kanallarıyla; acılarımızı halklarımıza, emeçi dostlarımıza ve tüm kamuoyuna duyurmaya çabaladık. Bugün hala bunun bayrağını, hayatımızdan ödün verdiğimiz zevklerimizle taşıyoruz ve onurluyuz. Bu onuru yükselteceğiz! Halkımızı, grizekalı emperyalizmin tüm baskılarına rağmen rengarenk temsil etmekte ısrarcıyız. Halkımızı halkların özgürlük ve adalet şiarıyla örmeye çalıştıkları gökkuşağına bir şekilde entegre edeceğiz-de. Bunu durdurmaya-da; ne zalimin oyuncağı olsun diye kurulmuş devlet, ne de bu devletin bir şekilde nüfuz ettiği örgütlerin gücü yetmez, yetemez. 21 MAYIS'ı 21 MAYIS'ta kendine uygun bir şekilde anarken, 21 mayısı takip eden günlerde bunun örgütleyeceği ve halkımız adına dahilleşeceğimiz hareketlerle yeni bir hareketin en ısrarcı neferi olacağız.

Haymarket Şehitleri, kavglarıyla ölümsüzdürler!
Yaşasın Haymarketi doğuran düşünce
Yaşasın İşçi sınıfının dayanışması
Kahrolsun paraziter gruplar ve uzlaştırıcılar
Kahrolsun işbirlikçiler ve korkaklar!
Yaşasın Çerkesya ve Özgürlük için olan savaşımız
Çerkesya Özgürlük Savaşı Şehitleri ölümsüzdür
21 Mayısı asla unutturmayacağız!

Share:

Bürokratik Sosyalist(!) Çerkes Kimlikli(!) Emek Hareketi..


Bizim yoldaşlara diyorum ki;

"Böyle yazmışlar hacı, ne diyeceksiniz?" Gülümsüyorlar.

"Niye gülüyorsunuz diyorum?" Ne yapalım? diyorlar. Ciddi anlamda, öyle manalı bir şekilde ne yapalım diyorlar ki; bu ne yapacağını bilmeyen bir soru değil.. bu neden bu tartışmaların doğurulduğunu anlatan bir soru. Aslında bir cevap ama, bunu sadece benim anlamam hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Ne yapalım biz sizinle? Atsak atılmazsınız, satsak satılmazsınız.. sussak olmuyor, konuşsak olmayacak. İçinizde hiç sevmediğimiz adamlar da var, çok sevdiğimiz yoldaşlarda var; konuşunca sevdiğimiz yoldaşlar üzülecek - susarsak sevmediğimiz adamlar sevinecek. Biz ne yapalım sizinle, siz karar verin; bunu önce üst (belki-de gizli) kadrolarınızla tartışın, gerekirse kulis yapın, sonra alt kadrolarınıza sunun, sonra çevre çepere, sonra dostlarınıza falan.. sonra çıkın deyin ki; "Bizim şununla bu, bununla şu problemimiz var" Biz de şunun-bu'sunu - Bunun-şu'sunu size; kendi teorik yaklaşımımıza göre, pratik tecrübelere dayalı, argümanlarımızla anlatalım.. İncelelim, kopalım da bitsin bizim sizinle imtihanımız. 

Netleşelim arkadaşlar, net olalım. Soruları net soralım, cevapları net verelim. Derdi de, dermanı da net yazalım. Bugüne bugün, hiç yoksa birbirimize geçmişten gelen bir parça saygımız olmalı, o saygıyı ya iki taraflı koruyalım ya da artık iki taraflı bırakalım. Tamam, Berkay Troçkist, Burcu onun kaşeni, Canberk Anarşist, Cemal Kürtçü.. Niye? Berkay Stalinist değil diye Sosyalist değil, Canberk zaten sosyalist değil, Cemal Kürtlerle konuşuyor, hiç sosyalist değil, değil mi?

Sırrı Sakık demiş ki "Pomaklar Çerkesler Haddinizi Bilin" sonra demiş ki "Hakan Fidan'a ve MİT'e teşekkürler"

sonra ne? işçi sınıfının kurtuluşu olmadan cart curt, emek ve kimlik eksenli mücadele de biz, biz demiştik, öngörmüştük, söylemiştik, soytarılık, kahrolsun akp, chp yaşasa da olur, chp de olmasın ama demokrasi, işçi sınıfı, işçi bayramı, 1 mayıs, 21 mayıs, iletişim birimi, cart birimi, oo onlar bunlarla, bunlar onlarla, o hain, o işbirlikçi.. 

Eeh be, eh artık..

Siz kimsiniz ve cidden hepiniz, hareket olarak, amaç olarak, araç olarak, nitelik olarak, istek olarak, kaynak olarak, söylem olarak, bakış olarak, görüş olarak ortak olduğunuza inanıyor musunuz? Sırayla kendinize bakın artık. Kendinize yönelik, iç anket yapın ve sizin bize söylediğiniz şeylerden daha çok kendinize söylemeniz gereken şeyler olduğunu düşünün.

Biz kimiz ve cidden hepimiz aynı mıyız? Siz bizim hepimizin siyasi yönelimlerini aynı mı sanıyor, yaklaşımlarımızın tek-tip olduğunu mu düşünüyorsunuz..

Şimdi, Kimlik kısmına gelelim;

Kimlik mücadelesi veriyor musunuz? diyelim ki evet.. nasıl bir kimlik mücadelesi veriyorsunuz? Kimliğiniz nedir, kimliğinizi oluşturan argümanlar hakkında bugüne kadar hangi envanterileri kullandınız, kimliğinizle ilgili nerede, nasıl çalışmalar yaptınız?  Ne kazandırdınız, hangi kazanımları amaçlıyorsunuz, programınız nedir? Bir kimlikli misiniz, bir kaç kimlikli misiniz yoksa kimliklerin kardeşliğine mi inanıyorsunuz? Hareketinizde kullandığınız kimlik, programınızın hitap ettiği kimlik nedir? 

Ya peki sınıf?

Tabanınızı oluşturanlar hangi sınıfa daha yatkınlar? Bugüne kadar proleter sınıfın mücadelesinde hangi teorileri baz alarak, hangi pratikliği sergilediler? Hangi işçi hareketinde aktif ve sürekli birliktelik içinde oldular. Destekliyoruz sözünün, söz kısmını geçince bunu kullandığınız eylem ve mücadeleler içinde; bürokratik hareketin dışına çıkabilen ve net olan hangi desteği verdiler? 

 * * *

Yazıp yazıp sildiğim kısımlar; hala içinizde bulunan yoldaşlarımın hatrı için.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler