Varlıklarını Türklüğe armağan edenler, sıra bekleyen denekler.

Biz kardeşlik bağları geliştirip, barış sürecini destekledikçe; içimizde savaş naraları atan faşistler zıpkın gibi çıkıyorlar. İnsanlık namına barışın ne denli gerekli bir durum olduğunu anlatmamü sanırım bu başlık altında o karanlığa boğulmuş cehalet emsalleri için fazla anlaşılmaz olur, bende madem öyle; "o çok sahiplendikleri Çerkesliğe" minimize olmuş bir şekilde anlatayım durumu. Yahu azgın bir savunucusu olduğunuz devletin en üst makamı olan parlemento, onunda üstünde sembolik bir değeri olan ve yasaları onayan köşk bile; Kürtlere ve barışa sizin gibi azgınca bakmıyor. Bugün cehaletinizin sizi konumlandırdığı yer; sizi o konuma taşıyan devletin bile durmadığı bir yer oluyor yani. Yani; vatanseviciliğiniz, vatanseviciliği öğrendiğiniz devletten bağımsız artık. 

Açık konuşun, neyin peşindesiniz? 

Çerkes halkının adını, bayrağını ve kültürünü; başka halklar ile birlikte dayanışma içerisinde herhangi bir karede gördüğünüz zaman içinize dolan öfkenin sebebi nedir? Neden bir tek o zaman Çerkesliğiniz bu kadar kıymete biniyor? Çerkes ulusal sorununa, diasporanın asimilasyona karşı kendine geliştirmeye çalıştığı politikaya ne katkınız olmuş. Çerkes halkı için; düğünden-dernekten başka nasıl bir hizmet vermişsiniz? Çerkesliğinizi belirlediğiniz yegane temel; Çerkes bir anne-babadan doğmanın dışında nedir? Vatanınız neresidir? Paralel vatan kavramını hangi madde ile beyninize kabul ettirebiliyorsunuz. Siz, Türk ırkçısı mısınız yoksa Çerkes milliyetçisi misiniz? İkisi birden olunabileceğine cidden inanıyor musunuz? 

Siz bile ne olduğunuzu bilmiyorsunuz,

kiminiz bir kafkas milletinden, kiminiz bir ekmek-kap-pislik üçgeninden bahsedip duruyor; halbuki gerçekte konuştuğunuz bu yavşamış ağzın gerçekte hiçbir karşılığı yoktur?
Önce ne olduğunuza bir karar verin, küfür ve hakaret etmeden fikrinizi açıklayabilecek kadar geliştirin kendinizi, o dar kafanızı hafifçe kaldırın ve dünyayı izleyin. Sizler; Çerkes Ulusal Problemine karşı eylemler koyan, siyasi mecralara (TBMM dahil olmak üzere) taşıyan, hayatından ödünler vererek, halkı için sürekli koşturan insanlara Çerkeslik konusunda hiza çekecek kapasitede ve yetkide değilsiniz. Zorunuza gidebilir, bu durumu aşmak için Çerkes Ulusunun sorunlarına karşı sizde bir sorumluluklar birliği geliştirip çalışmalar yapmalısınız. Öyle 21 mayıslarda denize karanfil atmakla, düğünlerde şeşen oynamakla, iki kelime Çerkesce konuşmakla; Çerkes halkının temsiliyeti sağlanmaz. Teknoloji Çağında, bir halkı (hele ki diasporayı) temsil etmek için gerekli öz-sorumluluk bilincinin gerektirdiği şeyleri öğrenmek çok zor değil. Aslında, orada yaşamınız boyunca Çerkes Ulusu için hiçbir şey yapmayan hayatınızda, annenizden doğarak elde etmiş olduğunuz Çerkes kimliğinizin size verdiğini sandığınız yetkiyle insanlara küfür ettiniz ya; sizi rezil edecek derecede Çerkes ulusunun sorunları için çabalayan insanlara Çerkeslik öğretmeye çalıştığınızı anlamadınız. Gerçi anlayamazsınız, kapasitenizi zorlar.

Bir de; sağa-sola sıkılmış kurşun asker gibi çıkan zerzavatologlar da bilmeli ki; dününü unutan, bugününü rezil eder. Bizim dünümüz ile bugünümüz arasındaki istikrar; sizin çamur gibi değişen şeklinizi ifşa edecek donanıma sahiptir. Açumij gibi zavallı bir bunağın hayal gücünü istismar etmeyiniz. Bizde o sırtını yaslayarak yayınlar yaptığı yerdeki diğer kurşun askerlerin durumunu, o bunağı rencide etmek pahasına ortaya süreriz. Gerçi o rezil olsa da umurunda olmaz ya; neyse.


Share:

Çerkesya'nın dışındaki Pan-Kafkasyacılık; Gerçekliğe aykırı.

Ilımlı milliyetçiler, milliyetçiler ve tüm bunların içinden küçük kavramsal farklılıklarla ayrılan ama kökeni milliyetten alan hareketler bir kenara dursun, zaten milliyetçiliğe bakış açımı daha evvel ki bir çok yazımda yazdım.  Bunlar; bunların içinde barınan tabanın fertleri için belki çok büyük ama dünya reel politikası için çok küçük ve dar düşüncelerdir.

Gelelim şu; islamcı, kemalist, sosyal demokrat ve kendine ısrarla sosyalistliği yakıştırmaya çabalayan bürokrasisi gelişmiş, hareketi dar örgütlerdeki pan-kafkas düşüncenin varlığına. Dünya reel-politiğine girebilmiş bi durum olmasa-da diaspora içindeki zaten ender hareket alan sosyo-kültürel dinamizmin siyasi gücünü zayıflatan bir yanılsamadır. Peki Pan-Kafkasyacılıktan kasıt ne? Hemen anlatayım; bu farklı etnisitelere sahip tüm kafkasya (ya-da daraltılmış Kuzey Kafkasya) halklarının birlik-beraberliğini amaçlayan; Araplardan-Afrikadan vs. yönalan oryantal bir yarı ideolojidir. Nem aldığı üst düşüncesine göre farklı Pan-Kafkas yaklaşımlar var; mesela İslami değerler üzerinden, kültürel değerler üzerinden, yaşadıkları coğrafyalara göre kendilerine empoze edilen (Kemalist, Baasist, vs.) değerler üzerinden. 

Pan-Kafkasyacılık; özellikle biz diasporadakiler için gerçekliğe aykırıdır ve politik hareketler içinde yavaşlatıcıdır. Belirli gerçek kazanımlar elde edebilen örgütleşmeler için ileride ayrıştırıcı ve zaman kaybettirici bir durumdur. İslamcı ve Kemalist hareketler içindeki Pan Kafkasyacılık; Türkiye'de devlet siyasetinin Çerkeslere karşı en büyük politikasıdır. Nihai olarak somutlaşamayacak bir ideayı halkımızın belleğine dayatarak fikirsel tüm üretimi; hayale çevirmektedir. Soyut hayaller üzerinden yürütülen siyasi çalışmaların somut kazanımları olmadığı gibi, somut hareketlere karşı da bir tehlikeye dönüşmektedir. Bu sebeplerden ötürü; kaynağı ne olursa olsun Pan-Kafkas düşünceye alternatif; halkların gerçek dayanışması oluşturulmalı, birlikteliğin halkların komşu yurtlara dayalı değil bütün dünyada ezene karşı dayanışma bilinciyle örülmelidir. Çerkes halkının Abhaz, Çeçen, Oset, Dağıstanlı, İnguş vs. halklarla Pan-Kafkas bir ütopya etrafında dayanışmasına ihtiyacı yoktur, zaten bu tür bilincin politik bir karşılığı da olmamıştır. Bu halkların dayanışması; Pan-Kafkas bir düşünceye muhtaç değildir, gördükleri zulüm, yaşadıkları şartlar onlar için dayanışma bilinci oluşturmaya yetecek kadar geniştir. Kaldı ki; Diasporada Pan-Kafkas düşüncede ısrarcılık, bu halkların yurtlarındaki mevcut algısına hitapta etmemektedir.

Bizi bir arada durmaya iten sebepler hayli çokken, bunların içindeki en geçersiz ve somut hiçbir karşılığı bulunmayanla hareket etmek ya art niyetlilik ya da tam anlamıyla bir bilinçsizliktir. Biz somut karşılığı olanlar etrafında birleşebiliriz, bunun içinde tüm yapılar içindeki pan-kafkas düşünceye karşı alternatif dayanışma bilincini yaymalı; dar coğrafya ütopyalarından geniş dünya dayanışmalarına yönelmeliyiz.

Share:

Çerkes Diasporasının apolitik duruşuna karşı bilinç ve öfke, Asimilasyon tezine karşı antitez.

Diaspora olup-olmadığımızı kimin reddedip kimin kabul ettiğini tartışmayacağız elbette, sadece net cevap vereceğiz; evet, reddedenlere rağmen biz kabul edenleriz ve bunun altını dolduracağımızdan eminiz. Diaspora olmak için gereken herşeye de sahibiz; İşgal edilen ve sömürülen topraklarımız, gördüğümüz fiziksel ve psikolojik zulümler tarihimiz, siyasi nedenlerle yaşadığımız baskılar ve elbette ekonomik nedenler. Tüm bunlar; bizim kendimizi diaspora olarak tanımlamamız için yeter-artar sebeplerdir. Birilerinin(içimizden birilerinin) bizi diaspora olarak kabul etmemesinin esasen 2 temel sebebi ve bu iki temel sebebin altında dallanıp-budaklanan sayısız tartışması vardır ancak hem bu iki temel hemde sayısız tartışma; bizim bir diaspora olduğumuz gerçeğini değiştiremez. Nedir bu iki temel; bizi diasporaya iten sebepler konusunda siyasi bir birliktelik yakalayamayışımızın duygusal dışavurumu; karamsarlık ve en acımasız olanı; asimilasyondur. Bu iki temeli anlayabilmek, anlamlandırabilmek, çözümlemek ve mücadele etmek ise kuşkusuz ki bizim için önemli meselelerdir. 

Siyasi birliktelik yakalayamayışımıza karşı öfkelenenlerle;

Bunun bir tesadüfle olamayacağını, herkesin rahatsız olması gerektiğini ama kimsenin öfkelenip-küsmeye hakkı olmadığını anlatmak, siyasi birliktelik için siyasi bir bilinç gerektiğini ve bunu da bizlerin yapabileceğini kabul ettirmek gerekiyor. Siyasileşmemizin önüne dikilen engelleri de anlamamız, bu engellere karşı bir mücadele stratejisi geliştirmemiz gerekiyor. Bu yüzden yöntem ve hedef konusunda, siyasi algı yaratmalıyız. Çerkes siyasiliği için farklı düşünce zümrelerinin birleştiği noktaları kestirmek; bu konuda net, anlaşılır bir tartışma yaratmak, tartışmanın sonuçlarına göre de önce kendi içimizde bir taraf olmalı sonra da kendi dışımızda taraflaşmalıyız. Hangi tarafta olacağımızı ise hedefimizin gereksinimleri belirlemelidir. Ancak şeffaflık bu konuda en büyük samimiyetimiz olduğu için, gizli saklı hiçbir yan bırakılmamalıdır.

Asimilasyona, Sebeplerine ve doğurduğu sonuçlara karşı;

Asimilasyona karşı refleks kazanmalıyız ama bunu dikkatlice oluşturmalıyız. Yaşadığımız topraklarda ki asimilasyon sürecini, bunun doğurduğu sonuçlarda netleşmeliyiz. Asimilasyona karşı oluşan tezlere, acil anti-tezler oluşturmalı ve kendi toplumsal birliktelik tezlerimiz ile toplumsal yapımızı zehirleyenlere karşı mücadele vermeliyiz. Asimilasyon tezlerine karşı, antitez çıkarmamız; Pınarbaşı'ndaki Ahmet amcanın anlayabileceği sadelikte, tarihsel gerçeklikte ve siyasi kararlılıkta olmalıdır. Yani entelijansiyaya yönelik olmamalıdır. Zaten bunu yapacak zümre kuşkusuz ki entelijansiya ve çevre zümresidir. Bunu anlaması gereken zümre; Pınarbaşı'nın bir köyünde yaşayan Ahmet amca'lardır. 



Share:

Politik temel, siyaset ve talep


Çok bilmişlerimiz konuşa dursun, yaşamımız akıp sürüyor bizim. Hepimiz kendimizce bir yaşamın içinde hayata akılıp gidiyoruz-da. Ne birinin-diğerine yaşamıyla ilgili baskı kurma hakkı var ne-de diğerinin birine. Sıkça gördüğümüz şey; politikanın bir tarafıyla beslenmiş ve onu taklit etmeye kalkan çok akıllı 'abi'lerimiz; kendince bir reel politik gündeme tutunmuş; cürmühünü biçip düşeceği yerde yakacağı ateşi hesaplıyorlar. Hatta bazıları; beni, bizi veya bir zümreyi değil alenen tüm Çerkes Diaspora(*1)sını kendinden alçak görüp, dolaylı-da olsa aşağılamaya kadar vardırıyor olayı, yahu bunlar yabancı kimseler de değil, hepsi bizim burnumuzun ucundaki(*2) kimseler.  Varsın yansınlar, cürmühleri kadar yeri de yaksınlar artık. Bizim anlamamız gereken şey; onların ortalığa saçtıkları şeyler değil. Bizim anlamamız gereken şeyler; Politika, siyaset ve taleptir. Bunlar toplumsal varlığımızın yaşam dinamizmine yön verecek ihtiyaçlarımızdır. Bizim anlamamız gereken şey; Çerkesliğin salt bir siyasi malzeme, bir inanç olmadığıdır. Yaygaraya çıkarılan ve iki-de bir koparılan; "boşverin gomünizmi, solu-sağı memleketi" muhabbetlerinin içi bomboştur. Hele ki "siyaset yapmayalım, çerkeslik yapalım" söylemi hem kendi bomboş olmakla birlikte, hemde toplumu bomboş bir topluma çeviren söylemlerdir.  Herşeyden önce; mevcut durumumuzun politik analitiğini bilmeliyiz. Yani salt Çerkeslik söylemi ile sözde "sağa-sola" değmeyen bir Çerkeslik yapmak nedir?

Çerkesliğin bu tarafında, politize olmak neden önemlidir bunları düşünmeli, düşündürmeliyiz ve bir tarafımız olmalıdır. Ya sağ, ya sol bir tarafımız olmalıdır. Sağı-solu olmayanın yönü nedir bilmeliyiz. Bugüne değin; sağa-sola yaklaşımlarımız hangi talepler etrafında olmuştur ve toplumsal dirliğimize koyduğu hedef, kendine yer seçtiği tarafta yarattığı etki ve aldığı tepki nedir? Bunları konuşmalıyız. Halk olarak; salt tek tarafa yedeklenmiş bir düşünce yaratamayacağımı kabul etmeliyiz ama birden çok tarafa bir çok politik düşüncenin olması gerekliliğini de anlayabilmeli, cahilce söylemlerden kaçınmalıyız. Hem suya, hem sabuna temas etmeliyiz.  Bunlar; zaten süregelen politik hareketlerimizin bir sonraki kuşağa açacağı yollar olacaktır. Bunlar; bir sonraki nesil için temel sayılacaktır.

Siyaset yapmak, Siyasileşmek;

Zaten bize gelen politik bir geleneğin sürdürülmeyen kanallarıyla kendimizi konumlayışımız bir kenara; geleceğe bırakmak istediğimiz politik geleneğin referansı olmak durumundayız. Politika; siyaset üretmek için vardır. Siyasette elbette taleplerin kalbidir. Peki bizim yaşadığımız dünyadan taleplerimiz yok mu? Mesela; savaşa ve barışa, asimilasyona ve çevreye dair? Elbette kişisel olarak  birilerinin var, ama halka yönelik, halka dönük, halka hitap eden, halk için olan bir siyaset yapıyor muyuz? Yapmalı mıyız.. yaparsak ne olur, yapmazsak ne olur bunları konuştuk mu.. Çerkeslik bir siyaset merkezi midir bunu soranları bir kenara bırakın artık. Gerek anavatanda, gerek diasporada ne kadar siyasiyiz ve siyasileşmenin önemi nedir biliyor muyuz? Halkımızın siyasileşmesi gerekiyor. Benim, senin-onun değil; a platformunun b topluluğunun c derneğinin değil; halkın siyasileşmesi gerekiyor ve bunu ben, sen-o, a platformu b topluluğu ve c derneği tetikleyecektir.

Şimdi bizim; Politik temelimizi, bu konudaki hedefimizi, siyasi durumumuzu ve siyasi yönelgemizi alel acele netleştirmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de; siyasi radikalizm handikabına kapılıp tüm halkımızı entelijansiyaymış gibi düşünerek çocukça değil, gerçekçi ve çözümcü bir şekilde yapmalıyız.

(*1 Çerkes Diasporası: Diaspora kelimesinde Yunanca kelime kökeni referans alınmış olup; kendi coğrafi bölgesinin dışında kolonileşecek (Köyler, mahalleler vs. ) anlamı referans alınmıştır. *2 Burnumuzun ucu: Yazıda geçen meselelerin paylaşıldığı ortamda sıkça rastlanan ve bir çok kimseyi-kuruluşu hatta diasporanın neredeyse tümünü kendi düşüncesinden-varlığından alçakta gören kimselerdir. )
Share:

söylenecek şeyler var


Yaşadığımız dünyada söylenecek sözümüz var, söylüyoruz da. Yaşadığımız dünyayı ilgilendiren herşey bizi de ilgilendiriyor çünkü. Çünkü bugün, Irak'taki herşey tarafından etkileniyoruz aslında. Bugün Irak'taki katliamın mağduru olmayışımız, bizi o çirkin savaşın sonuçlarından kurtarmıyor.. bizi; o çirkin savaşın daha-da içine sokuyor. Bugün, dünyanın hiç adını duymadığımız bir toprak parçasında işlenen siyasi bir cinayet, bugün açlıktan ölen bir afrikalı, bugün kürdistan'da paramiliterler tarafından patlatılan bir bomba, bugün bizim uzağımızda yaşanan baskı, ayrımcılık.. bugün tanığı olmadığımız bir şiddet, zulüm.. hepsi bizim-de içinde yaşayacağımız geleceği olumsuz etkiliyor. Hepsi için söylenecek şeyler var.. eğer söylenecek şeyleri bir takım zırvalıklarla "susulacak şeyler'e" çevirirsek, bunun için çaba sarf edersek, herşeyi "bize, bizim olana, bize değene" indirgemeye çalışırsak bugün bu yaptığımızın bedelini yarın çok ağır bir biçimde ödeyeceğizdir. Asla unutmamamız gerekir ki; herşeyin bir karşılığı-bedeli vardır. Bizler; bugün dünyanın bize adımızı haykırarak hitap etmeyen herşeyiyle de sorumluyuz. Bizler; gelişen dünyanın parçasıyız ve olumlu-olumsuz herşeyden etkileniyoruz. Bunu bugün, kürsüleri işgal eden ve hiç-ama hiç susmadan sürekli konuşan birilerine anlatmanın imkansız olduğunun da farkındayız. Bugün tüm bu olumsuzluklara karşı ilerletmeye çalıştığımız mücadelemiz; kürsülerimizi işgal eden ve enerjimizi sömüren "o birilerine" yüzünden ağır-aksaktır. Şunun bilincindeyiz; onların asla ayak basamayacağı kürsüler kurmalıyız. O kürsüleri; toplumsal olumluluklar yaratarak değere bindirmeli, kazanımlarla taçlandırmalıyız. Somut ve gerçek üzerine; yarınımızı belirleyecek gücü bugünden ördürmeliyiz. Bunun için söylenecek şeyler var... biz; söylenecek şeyin öncülerine her geçen gün ulaşmaya çabalıyoruz. Bu çabalamaların bize doğurduğu sonuçlar bizim için çok önemli. Dostumuz-düşmanımız şunu anlamış vaziyette; hiç kimsede olmayan birşeye ne mutlu ki artık biz sahibiz ve o şey kuşkusuz ki; samimiyetle hareket eden, hedefi ve hedefine çizdiği yolu güçlendirmek için çabalıyan bir kadrodur. Bu kadronun bir lideri olmasa-da, gönüllü kolektivist biçimde çizdiği programı vardır. Biz bu gücün farkındayız.. tüm bu dostluğumuzun ortak söyleyeceği şeyler var.. bu çok önemli, bu örgütlülüğümüzün beyanıdır. Bizler, ortak söylenecek şeyler etrafında örgütlüyüz. Bu örgütlülük bizim artık kürsümüz olmaya-da başladı. Bu kürsü-de; enerjimizi sömüren ve sürekli ama sürekli konuşan hiç kimsenin yeri-de yok. Bunu-da artık dost-düşman bilmelidir. Bu kürsü; bugüne kadar susturulanların kürsüsü olma yolundadır. Bugüne kadar söylenmeyenler, artık bu kürsüde söylenmektedir ve söylenecektir-de. Bu kürsü, toplumsal (Çerkes özelinde) temsiliyetimizi hipotekleyenlere karşı ciddi bir mücadelenin kürsüsü oluyor. Bize sus diyenlere karşı-da sıkı bir tokat, bize sus diyenlere karşı en net cevap...

söylenecek şeyler var yoldaşlar..

ve o şeyler; bugün ötekileştirilmiş ve susturulan, susturulmak için çaba sarf edilenlerin yüreklerinde yankıdadır. Bizler; bu yiğitlerin yüreklerinde yankılanan herşeyi ağızlarına getireceğiz. Bizler; kürsülere hipotek koyanlara karşı özgür kürsülerimizi; söylenecek şeylere adayacağız. Bunun için dövüşeceğiz. Susturulmuşları bulacak ve özgür kürsülerimizde konuşturacağız. Bu bizim geleceğimiz için sorumluluğumuzdur. Bugün; içinde yaşadığımız dünyada olan herşeye karşı söylenecek sözümüz vardır. Bu yarın için ödevimizdir.

Share:

Çanlar çalmaya başladı

Hiçbirimizin istemediği fakat bir çoğumuzun ne yazık ki beklediği o günlere girilmiş gibi artık.. bu saatten sonra kararlılık, mücadelemizi sürdürmek ve yükseltmek için en çok ihtiyaç duyacağımız ilkemizdir. Kararlılığımızı mücadelemizle güçlendirmeli ve hedefimize doğru bu kararlı mücadele ile tereddüt etmeden gitmeliyiz. Bizi gündelik yaşamlarımızda bile şiddet kampanyaları ile korkutmaya çalışan muktedirler; bu şiddetin dozunu ne kadar arttırabileceklerini hem bize hem de tabanımıza gösteriyorlar. Çanlar çalıyor... Çanlar; elleri kana bulanmış faşistler için 'öldür!' diye çalıyor. Bizler, yaşamın onurlu taşıyıcılığını, bu onurumuzu oluşturan adil ve özgür bir dünya hayalimizi ve bu hayalimizi pratiğe dökerek, dünyanın bu coğrafyasını kandan beslenen emperyalist düzenden, bu düzenin sürdürücülerinden, tetikçilerinden temizleyerek kararlı bir biçimde sürdürmekte ısrarcı olmalıyız. Bizi; yaşamımızı elimizden almakla korkutuyorlar. Hatta içimize saldıkları bu korkuyu; arkadaşlarımızı gözlerimizin içine baka baka öldürerek tescilliyorlar. Kısacası; bizi öldürebileceklerini bize arkadaşlarımızı öldürerek gösterdiler. Sırayla hepimize gelecekmişçesine bir katliam, bir cinayet kampanyasının tam içine çekiyorlar arkadaşlar. Hem militarist örgütleri hem de besledikleri paramiliter grupları artık sokakta. Artık, toplumsal krizin çizgisindeyiz. Direnmek zorunda olduğumuzu, geleceğe bırakmak istediğimiz dünya için biliyoruz. Geleceğe bırakmak istediğimiz dünyanın nasıl olması gerektiği konusunda hepimizin farklı görüşleri olabilir, bu da kendi içimizde aşılacak bir problemdir. Fakat bu problem ölümcül ve hastalıklı değildir. Bizi birleştirecek ve kesin olduğumuz şey; geleceğe bırakmak istediğimiz dünyada neyin olacağı, neyin olmasını istediğimiz olamıyorsa; -ki olamıyor- neyin olmaması gerektiği, neyin olmasını istemediğimiz noktalar bizi bize zorluyor. Sokaklarda, adalet için, özgürlük ve eşitlik için haykıran insanları öldürmeye başladılar. Bütün bunları saklayacak olan, paramiliter katil sürülerini azdıracak olan vatan-bayrak niraları da artık ortada. Artık; bu ceberrut devlet; Tokat'taki yoldaşlarımıza karşı girişilen Linç girişimini, bütün şehirlerdeki faşistlere örnek gösterecek, herkesin böyle olmasını isteyecek kadar açık. Açık-açık bizi ya teslim olmaya -susmaya ya da ölüme davet ediyor. Sokaktaki gerilim yükseliyor dostlar. Şimdi bu mücadelemizin en çokta bireysel ve örgütsel kararlılığa ihtiyacı var. Çünkü, Çanlar, bizzat devlet aklı tarafından savaş için çaldırılıyor. Bizler de bu kirli savaşta; kendimizi müdaafa etmek zorunda kalacağız. Eğer bu, eğer bir davetiye ise; Nazım Hikmet'in Sacco ve Vanzetti için yazdığı şiirin şu mısralarıyla cevap veriyorum:

"
Burjuvazi,
kavgaya davet etti bizi
davetleri kabulümüzdür!
Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini,
biliriz öylece yaşamasını ölmesini
hepimiz – birimiz için,
birimiz – hepimiz için!..”

Share:

Herşeye rağmen, hiçbir şey kaybetmeden!

Halkların adalet ve özgürlük mücadelelerinde her zaman yan yana olduk, bunu yaparken kendi halkımızı da bu mücadelenin dışında görmedik ve elimizden geldiğince bu mücadele alanlarında temsil etmeye çalıştık.

Binlerce kilometre yolda otostop çekerek Çerkes Soykırımını anlatmak,
Çerkes Soykırımının Tanınması için imza kampanyası başlatmak
Siyasi yakınlığımız olan örgütlerde Çerkes sorunlarını ve çözümlerini konuşmak
Halkları organik olarak buluşturmayı denemek 
ve Halkımızın gençleriyle halkların gençliğini adalet ve özgürlük için bir araya getirmek bunlardan biriydi.

İşçi mücadelelerine gücümüz yettiğince tam aktif katılım sağlamak
halk mücadelelerinde aktif bir şekilde rol almak ve savunmak
Gezi Parkı içerisinde savunma güçleriyle yol almak
Adalet için 1200 km yürümek
Plastik mermi ve gaz kapsülleriyle vurulana dek direnmek vs.

Bugün halkımızı temsilen halklarla birlikte adalete ve özgürlüğe olan yürüyüşümüz, herkese ve herşeye rağmen hiçbir şey kaybetmeden devam edecektir.

Share:

Türk yapımı Çerkesler


150 yıl nelere kadir siz bilemezsiniz, bir halkın kendi özvarlığından kopup ulaşabileceği son noktaya gelmiş bazı Türk yapımı Çerkeslerin, soykırım için verdikleri mücadelede; kendilerine desteğe gelen siyasi yapılara "dışarı, dışarı" diye bağırtabileceği yere kadir, organizatörlerin bu kişilere müdahale edemeyeceği ezikliğe kadir 150 yıl, sebep olarak; "içimizde her siyasi görüşten insan var" diye böyle küçülüp, böyle zavallılaşacağı yere kadir o 150 yıl.. kaldı ki; partileşeceğini ilan eden bir hareketin organizatörlüğü bu, bunlar ki; Çerkes öbeğinde siyasi parti yönetecekler... önce organize oldukları eylemlerdeki tabanlarını kontrol etme yetisi edinmeleri gerekecek.. önce öyle "her siyasi görüşten insan var" diye fukaraca ezilmeyecekler. Perçimleşecek, çelikleşecek ve siyasi bir davanın, tabanını nasıl kontrol edebileceğini; bazı şeylerde basit mazaretlerin siyasi hareketi nasıl küçültebileceğini öğrenecekler. Düşe-kalka öğrenirler belki. Şimdi ÇHİ, ozgurcerkes.com adresinden; Çerkes Hakları İnisiyatifi imzası ile HDP'den kamuoyu önünde açıkça özür dilediğini deklare etti. Peki ya Çerkes Fed? Peki ya ÇDH? Peki sosyal medya'da bunların bayrağıyla Kürt Hareketine hakaretler edilmesine neden olan kurşun askerleri? Bunlar?.. Kaldı ki, hepsi birden özür dilese dahi; bunun artık bir önemi yok. Nasıl ki o gün orada küfür edip, ortalığı karıştıran Türk yapımı Çerkesler susturulmadıysa, herşeye rağmen HDP'liler "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diye slogan atıp, Çerkes Soykırımının faillerini lanetlediklerini açıkladılarsa, nasıl ki HDK Gençlik 22 Mayısta tekrar Çerkes Soykırımı eylemi koyduysa ve basın açıklamasında Çerkes Haklarından bahsettiyse, nasıl ki bu "dışarı-dışarı" diye yuhalatılan parti Çerkeslerin lehine önergeler vermişse ve parti meclislerinde Çerkes sorunlarına çözümsel yaklaşımlar aramışsa, TBMM'ne Çerkes Soykırımının Tanınması için başvuru yapmışsa, nasıl ki Sochi Olimpiyatlarına giden başbakan'a "Sochi'ye gitme başbakan, orada Çerkes tarihi yatıyor" diye bağırdıysa; çizgisini ne bu faşist Türk yapımı Çerkesler için bozacaktır ne de bu Türk yapımı Çerkesleri susturamayan Çerkes Fed için Çerkes halkına küsecektir. Yine; ezileden yana ezene karşı tavrını koruyacaktır. Çünkü bu partiyi oluşturan insanlar; kimlikten-emeğe ezilmişler tarafından ezene karşı mücadele şiarıyla birleşmiş, devlet aklıyla zehirlenerek düşmanlıklar üreten insanlar değillerdir.

Benim şahsi olarak bu tavır sonrasındaki konumlanmam, 21 mayısı organize eden örgütlerin bu olayda sorumluluğu bulunan ve kendi bünyelerinde taşıdıkları kişilerden özeleştiri istemeleri, hatta onları derhal örgütlenmelerinden teşhir ederek çıkarmalarıdır. Böylesi ithal, devşirilmiş bir yaklaşımı hiçbir örgütlenme hak etmez ve bu tip düşünceleri açıkça veya gizlice içinde taşıyan insanlardan hiçbir örgüte fayda gelmez. Türk yapımı Çerkesler; son yıllarda artan Çerkes hareketliliğinden olağanca rahatsız ve her girişimi baltalamak için her yere saldırmakta ve Çerkeslik maskesi ardında bazı kurumlarda barınmaktadır. Bu kurumlar; bu kişileri ya rehabilite etmeli ya da inkar etmelidir. Türk milliyetçiliği hassasiyeti olanların yeri, Çerkeslik özadında, Çerkesya şiarıyla, Çerkeslere faydalı birşeyler kazandıracak örgütlenmeler değildir. Onlar, Çerkeslere, Çerkesyaya zarardan başka hiçbir şey getirmezler. Bu durumdan sonra, HDP'ye yapılan çirkin saldırıyı kınayanlara hepimiz şahidiz ve onları bu gerçekçi duruşlarından ötürü tebrik etmek istiyorum. Halklar dayanışmalıdır ve kendi kaderlerini, başka ulusların gözükleriyle baktıkları yarına göre değil, kendi özvarlıklarının yarını görüşlerine göre konumlandırmalıdır.

Açıkça, HDP'ye yapılan bu saldırı sonrası; saldırıyı yapanlar.. Çerkeslik kimliğiyle dava için örgütlenen bütün inisiyatif ve örgütlenmeler tarafından kınanmalıdır ve bu durumdan bir ders çıkarılmalı; örgütlenmelerimiz kendi tabanlarında bir şekilde muhafaza olmuş Türk yapımı Çerkeslere karşı bir çalışma başlatmalıdır. Türk yapımı Çerkesler artık içimizde barınmamalıdır.

***
İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar için;

İçimizdeki her siyasi görüşten insanlar, partilerini Çerkes halkının yanında olmaya ikna etmek için ne yapmışlar? Partileri ne yapmış? ben kısaca size anlatayım; Saadet Partisi ve Halkların Demokratik Partisinden başka hiçbir parti bugüne kadar Çerkesler için kritik konularda konumlanmayı gündem etmeyi bırakın, bunu tartışmamışlar bile. Saadet Partiside, Kafkasya Masası olarak bir birim ile tam gerçeği yansıtmayan, dini açıdan konulara yüzeysel değinerek Çerkesleri (elbette buradaki Çerkesler aslında, Kafkasların tümünden nasibini alarak) gündem etmişlerdir. Ama o gün orada; MHP'nin işaretini yapanlar, CHP hassasiyetiyle davrananlar, kısacası Türklük ve Türkçülük üzerinden HDP'yi yuhalatanlar, onların partileri bu halk için zerre kadar birşey yapmamıştır. HDP ise, tüm bunlara rağmen Çerkes Halkı için, Çerkesya için, Çerkes Soykırımı için elinden gelenin fazlasını yapmıştır, hem parti hemde bu partideki örgütlü insanlarımız tarafından. Yapmaya devamda edeceğini, 21 mayısta olan herşeye rağmen 22 mayısta yaptıkları eylemle göstermişlerdir.

***
Davet meselesine gelince;

Şubat ayında, Caferağa Kapalı Spor salonunda, HDP'nin dayanışma gecesinde; 21 eylemlerini organize eden ve her gittiğimizde organizasyonuna şahit olduğumuz, bize örgütü tarafından muhatap kılınan Murat Özden bey; her ayın 21nde, 21de RF konsolosluğunun önünde yaptıkları eylemlerde HDP'ye ithafen sizleri aramızda görmekten onur duyarız diye bağırmıştır. Bunu şahsım tarafından bizzat kulaklarıma duymakla birlikte, bu konuşmanın video kaydı da bulunuyor. Diğer bir yandan Mayıs ayıyla ilgili 21 eylemi için Cemal Demirok Bey tarafından bu arkadaşlarla nasıl iletişim kurulduğunu da bizzat bilmekteyim. Şimdi tabanı rahatlatacak, ne şiş yansın ne kebap mantığıyla orada burada yalan yanlış haberler empoze etmek xaynaptır.

***
Çerkes Soykırımıyla ilgili açıklama;

13 Mayıs 2013'te başlayan gündemimiz, Türkiye Halklarına Çerkes Soykırımını anlatma eylemiyle 24 Mayıs'ta KAFFED'e bağlı SAKARYA derneğinde bize yapılan bir terbiyesizlik ile sindirilmeye çalışılmıştı. O gün orada, sözde Çerkesliği elinde tesbih gibi çekenler; Çerkes kimliğinin kimlerin elinden kurtarılması gerektiğini bize yansıtmış, 25 Mayıs'ta samsun'a gidilip oradan 31 Mayıs'a kadar da devam ettirilmişti. Yine 2013'ün Ekim ayında; somut bir imza kampanyasıyla Çerkes Soykırımının TBMM tarafından tanınması için arkadaşlarımızla organize olarak 10 bin imza toplamıştık. Toplanan imzalar daha önemli olan şey ise; Çerkes Soykırımını duyurmak olmuştu. Galatasaray Lisesi, Kadıköy, Sakarya, Antalya ve Adana, Mersin de standlar açarak bunu yapmıştık. HDP ile Çerkes Soykırımı sesini daha ilerilere taşımıştık. Adalet Yürüyüşündeki Adalet talebi; Çerkeslere de adalet'i temsil etmişti. 30 Ağustos'ta polisler saldırmadan tam 10 dk önceki oturma eylemine "Abluka Forumu" adını verip, ilk gündeme Çerkescenin asimile edilmesini koymuş, Ümit bey tarafından onca basın ve polisin arasında Adiğabze kurs almıştık (sembolik olarak) bugünde HDP üzerinden bize yapılan bu ahlaksızlık bizi Çerkesliğe tutunma ve Türk yapımı Çerkeslerin elinden kurtarma aşkı veriyor. Biz, Çerkesliği böyle faşist embesillerin ellerine teslim etmeyeceğimizi herkesin bilmesini istiyoruz.

Çerkes Soykırımı, politik bir sorundur diyor; siyasi çözüm için siyasallaşmayı yükseltiyoruz.

Share:

Bu normallik, normal değil...


Türkiye, en azından bizim yaşadığımız zamanların en acılı olaylarına tanık oluyor ve görünen o ki; iyileşmeye hiç niyeti yok. Hani herkes için demeyeceğim ama; bir çok insan gündeme tutunmuş yoğunluğa odaklanmış ve belki sadece gündemin en sıcak kısmı var gibi görsede; son beş yıldır ateş üstündeyiz. Henüz bir acımız dinmeden, öteki acımız başlıyor yanmaya; yanmaya alışıyoruz. Belli ki bir yerde birikiyoruz. Biriktiğimiz yer ise nedense bana ürpertici geliyor. Ben ürperiyorum açıkçası; paranoya sahibi oluyorum gittikçe, şu beş yılda yaşanan şeyler karşısındaki normallik, bana hiç normal gelmiyor arkadaşlar. Şurayı da es geçmiş gibi gözükmek istemem, Türkiye'de vahşet, katliam ve savaş; son beş yılın eseri değil, son on yılın, son yirmi yılın da eseri değil; bu ülke henüz kurulmadan toprağı kanlandırılmış; vahşet, katliam, soykırım, cinayet, savaş, barut üstüne kurulmuş evet, ama son beş yılın birikmesi (belki bizim daha aklı başında olayların bizzat içinde oluşumuzdan kaynaklı hissimizdir) çok anormal. Dolduğumuz yerin tahlilini yapmalı, patlamaya en zayıf noktamızı öngörmeye çalışarak ona göre dikkatli olmalıyız. Çünkü, bu kadar anormal şey yaşanırken; bu kadar normal süren yaşam; büyük bir krizin elçisiymiş gibi geliyor bana.

Share:

Toplulaşma, seslileşme ve haykırma!

Hiçbirimiz, günden güne yüreğine bir kor gibi düşen asimilasyondan memnun değiliz, aksine muzdarip haldeyiz! Bizi, en çok bize iten şey bu, benzeştiğimiz şey bu: amacımız: bize yokoluşu reva görenlere varlığımızı haykırmak ve sesimize engel olmak isteyenlerin kulaklarını sesimizle sağır etmek.. İşte bu nedenle; sesimizi duyulabilir kılmanın ve bunu yaparken de başkalarına düşmanlaşmamanın yollarını aramalıyız. Arıyoruz da; en çok acılarımızın bizi kardeş kıldığını söylüyoruz; Acılarımız bizi, dünyanın bütün halklarıyla kardeş kılıyor evet, evet bunu sonuna kadar bağırmakta ısrarcıyız fakat içimizde bazı zümreler; bırakın dünyanın kardeş halklarını, birlikte mücadeleyi ve dayanışmasını; henüz kendi kimliği etrafında; doğru bir hedef için birlikte mücadele veremiyor ki! Onlar; mesela soykırım için yapılacak etkinliklerde kendilerini bir araya getirecek şeylerden öte, uzaklaştıracak şeyleri konuşuyorlar. Kendi tabanlarına; birbirleri için düşmanlık pompalıyorlar. Bu onların zavallılığı; ya eksikliği ya hainliğidir, fakat biz; bunu irdelemekte ısrarcıyız, teorik ve pratik olarak ilk başta; Çerkesi-Çerkesten uzaklaştıranlara karşı mücadele edeceğiz ve elbette Çerkesi-Kürdden, Çerkesi-Türkten, Çerkesi-Çerkes olmayandan uzaklaştıran herşeyi yerle-bir edeceğiz. Bugün; yapmaya çalıştığımız şey-de tam bu!

Bütün ihtimalleri, bütün sorumluluğu, bütün fedakarlığı; kendi irademizle edinmiş vaziyetteyiz. Emeğimizle ördüğümüz mücadelemiz; emeğimizle yükselecek ve bu öznel bir grubun kendini yüceltmesinden öte; hakkı gasp edilmiş; yurdunda kılıçtan geçirilmiş, soykırıma uğramış, yurdundan kovulmuş, kullanılmış, ezilmiş bir halkın; kendisine dayatılmış yokluğa karşı "varız!" demesi için olacaktır. Aldığımız riskten zerre kadar çekinmiyoruz, bu konuda kimseden alkışta beklemiyoruz; bizim amacımız amaç için örgütlendiğimiz yapının markalaşmasından öte, bu yapının amaçta doğru yola sevk edici tarihselliğini sırtlamasını sağlamaktır.

Diyoruz ki;

Geç kaldık! Ama henüz çok geç değil, dönüm şansımız hala var.. Seslerimizi duyuyoruz; her dalda bir sesimiz, her sokakta bir kolumuz, her yapıda bir fikrimiz var! Bunlar olağan; bunlar mutlak gereklilik.. Tek tip değiliz.. Fakat şuan tüm bu karmaşık ve dağınık sesleri; bir araya getirmeliyiz, sesimizi yükseltmeli ve haykırmalıyız.  Bakın; bunu önce kendi kimliğimizle yapabilmeliyiz; yapmak için değil, amaç için yapmalıyız bunu. 21 Mayıs 1864 acılarımızın, soykırımımızın, kendi yurdumuzdan kovuluşumuzun ilk günüdür. 21 Mayıs 2014 150nci yılıdır ve biz acılarımızın tam da 150nci yılında, tam da muhataplarımızın işiteceği yerdeyiz.

HAYKIRACAĞIZ!

Bunu, biz bize değil; hep birlikte; Çerkes olarak, diğer kardeş halklar ile dayanışarak yapacağız. Bunu dağıtmanın, cılızlaştırmanın, sessizleştirmenin telafisi mümkün değildir. Bugün, sesimizi bölenler; halkımıza hedef şaşırtanlar; bu kadim halka ihanet etmektedirler.
Share:

Devrimci gerçekçilik; "sokak-salon üzerine"

aslında anlatmak istediğim şeyin söylemi çok basit! birileri belki birilerinin teşviği ile belki de gerçekten böyle hissettiği için bizi ait olmadığımız bir tarafa itekleme derdine düşmüşler. Kaldı ki; bir defa bile bizimle iletişim kurmaya tenezzül etmediler, tanışmaya kalkışmadılar, soru sormaya yeltenmediler ve en önemlisi; bir defa bile "şurada" yanlışsınız diyemediler. Konumlandılar ve konumlandıkları yerde kapanıklaştılar ve böylelikle; kendi içlerinde olmayan hiçbir sözü duymadılar.. ama o konumlanabildikleri daralandan; seslerini duyurabilecekleri en uzağa bağırırcasına seslerini iletmeye çalıştılar. O cılız seslerini, anlamlandırabilmek için dinlemeye çalıştık, o kalabalık laf salatalarının içinde; vermek istedikleri basit bir mesajı çıkarabilmek için, toplandık, tartıştık.. çünkü birleşmenin, birlikte yürümenin bir sebebi olmalıydı, birlikte yürümemiz gerektiğine inandığımız yollar olduğunu düşünüyorduk; burada birbirimizi anlamamız, birbirimize karşı dürüst ve net olmamız; mesajımızı net olarak iletmemiz gerekiyordu çünkü. Bugün-de birlikte yürümemiz için sebeplerimiz olduğunun farkındayız üstelik, bunun en yalın hali ile farkındayız; inkar edemeyeceğimiz kadar gerçekle yaşıyoruz;

-hani aynı sofrayı paylaşıp aynı yemeği yediğimiz insanların içinde Anarşistler, Troçkistler, Leninistler var, ne kadar ütopik hayaller kurabilsekte, o kadar gerçekle yaşadığımız anılarımızda oluyor...

mesela; Gezi parkı gibi, Greif Direnişi gibi, Cumartesi anneleri gibi, Soykırımlar gibi... zalimin zulmünü; gerek bir fabrika'da hakları yenmiş işçilerle dayanışma içine girmişken, bu işçilerin fabrikalarını işgal edişlerine şahit, destek olurken; polisin bir şafak baskınında salladığı yağlı copu tenimize nüfuz ederek tanıyoruz. gerek 11 haziranda, sabah 7 de; haksızlığa başkaldırmış nice insanın işgal ettiği parkı; evinde yazı yazarak desteklemek varken barikatta nöbet tutarak geçiren belki öğrenci, belki işçi birine çay götürürken; polisin attığı bir kapsülün göğsümüze çarpmasıyla tanıyoruz. Acıyı; her hafta cumartesi günü galatasaray lisesinin önünde, ölü oğlunun cesedine hasret annelerin gözlerinde biriktirdiği yaşlarla tanıyoruz. Haziran ortasında, parklar bizimdir diyerek bulundukları her yerde parkları işgal edip doğrudan "demokrasi" örneğini canlandırabilmek için emek veren insanların emekleri yakılırken tanıyoruz acıyı.  Biz acı çekeni, hakkı yeneni anlıyoruz; bunu tarihsel olarak bize aktaran büyük yazarların bizlere aktardığı tecrübeleriyle "Paris komününe bakınız, o bir proleterya diktatörlüğüydü" diye haykıran satırlarıyla tanıyoruz ve bu nedenle niceliğe açılan kanalın, toplumsal tecrübenin önemini hep vurguluyoruz.

ama bizi, pasifize etmeciliğe itekliyen birileri var! onlar, koyun postu giymiş kurt mu? bu onların gerçek niyeti mi yoksa bunu talihsizlik olarak mı yapıyorlar bilemiyoruz.

o zaman diyeceğimiz şey basittir;

Manifestoları masaların üzerine çıkaralım, kapalı vitrinleri eşit dereceli şeffaflaştıralım ve birbirimize karşı; "onlar bu" demeyi kesip, "biz buyuz" diyelim

buyrun, manifestolarımız kapışsın..

buyrun, kim işçi sınıfının kurtluşuna ne söyledi, ne yaptı buna bizi takip edenler karar versin;
buyrun, kim kimliğine daha yakışır, daha çözümsel yaklaştı buna bizi takip edenler karar versin!

Biz ne yaptığımızı bilmiyoruz, ne yapmadığımızı ise çok iyi biliyoruz ve yapmadığımız şeyleri tartışıyoruz.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler