Bu sefer öyle olmayacak...

Birileri var ki; tarihten neredeyse yarım asır zaman tüketmişler. Helali hoş olsun, Allah'ın onlara verdiği ömrü canları istediği gibi kullanmışlar. Yemişler, içmişler, almışlar, satmışlar, bir oraya, bir buraya koşmuşlar, orada-burada konuşmuşlar.. Helali hoş olsun, bizim onların yarım asır yaşamlarına dair herhangi bir itirazımız ne haddimize, biz kendimizde onların bu yarım asırlık yaşamına söyleyecek hiçbir hak ve hiçbir gerekçe bulamıyoruz. Tek diyebileceğimiz, ne yapmışlarsa kendilerine, iyisiyle-kötüsüyle.. Fakat, yiye-içe, koşa-koşa, geze-geze geçirdikleri bu ömürde, benim de geleceğimi ilgilendiren birşeyler için, olanlar-olmayanlar.. iyi şeyler-kötü şeyler için bırakın, azıcık teşekkür, azıcık itiraz edeyim. Bu benim hakkım diye düşünüyorum. Benim geleceğimi ilgilendiren yapılmış veya yapılmamış herşey için bir çift sözüm var.

Bana, bir Adığe olarak yaşayabilmem için hazır bir dünya miras bırakmadınız. Belki de bıraktırmadılar. Fakat sonucunda; bana güzel bir Adığe olarak yaşabileceğim bir dünya, sizin ellerinizden ve mücadelenizden tepsiyle sunulmadı. Bugün de, öyle bir dünyada olmadığımızı söylemek için onlarca nedenim var değil mi? Yani sevgili yarım asırlık ömür tüketen büyüklerim size zahmet, bana güzel bir dünya bırakmışsınız gibi ahkam kesmeyi bırakın. Ben sizin de, mücadelenizin de miras yiyeni, yiyeceği değilim. Allah şahit siz de biliyorsunuz; bugün sizin nerede bir emeğiniz varsa, benim ve benim gibi onlarca gencin o emeğinizin altında imzalarımız var. Yani şimdi azıcık konuşulur olmaya başlayan halkımızın talepleri için, bize sunduğunuz fırsat muamelesi yapmaktan vazgeçseniz iyi olacak. Yani bu hakkı, sırf ağaran saçınızdan-sakalınızdan almaya çalışıyorsanız, kendinizi düşürdüğünüz bu küçük durum bizi utandırmaktan ötesine gitmiyor. Çerkes Soykırımı Tanınsın (İnisiyatifi) farkındalık eylemi dahil, meclise birilerinin sağlık sorunları yüzünden bir türlü verilemeyen o meşhur "imza kampanyasına" kadar.. HDP organizasyonlarında açtığınız bayraklardan, Alevi mitinglerinde verdiğiniz bir kaç poza kadar ve hatta Adalet Yürüyüşü ismiyle Antalya'dan - İstanbul'a varan bir yürüyüşte "Çerkes Soykırımı" ile ilgili giydiğiniz t-shirtlerle verdiğiniz pozlardan, dedelerinizin malı gibi propaganda malzemesi olarak kullandığınız materyallere hepsinde aktif olarak nasıl olduğumuzu unutacak kadar bunamış olamayacağınızı düşünüyorum. Aynı zamanda, bugün yerden yere vurduğunuz diğer örgütlerle, CAFERAĞA'da bir HDP organizasyonundan, Halkların Demokratik Şöleni'nde bir şarkı nağmesine, onlardan aldığınız ÖDÜLLERDEN, yaptığınız ziyaretlere kadar, herşeyi bildiğimizi unutacak kadar hafızasız da olamazsınız. Bunlar daha dün ki meseleler. Bugün sizin kendinize mesele ettiğiniz şeyi karalamaya yönelik, böyle balık hafızalı söylemleriniz ya kolonya gibi uçucu hafızanızın ya da kendi çevrenizdeki insanları aptal yerine koymanızın bir ürünü.

Gelelim şu "Bu sefer öyle olmayacak" mevzusuna isterseniz.

Geçmişte, tam bir şeyler o burnu yere değmeyen süper egolar yüzünden bölünüp paramparça edilmiş mücadele geçmişi var ya, sizin gençliğinizden bize miras kalan, hani bize; "istediği olmadı" diye kimlik davasını kişisel çatışmalara kurban edilen bir miras bıraktınız ya.

işte bunu hiç unutmayın... "Bu sefer öyle olmayacak"
Share:

İçimizdeki DEVLET


Hayatı boyunca yalan bir tarih ve çarpık bir milliyetçiliğin kışkırtıcı sloganlarından başka hiçbir şey öğrenemeyen bir topluluğu ne kadar ciddiye alıyoruz? Bırakın konuşsunlar, sonuçta tarihi konuşanlar değil, tarihi koşturanlar oluşturuyor. O topluluğun söylediklerini ciddiye almak, oluşan tarihe karşı sorumluluklarımızda bizleri yıldırmaktan ötesine geçemez. Bırakın konuşsunlar, şunu iyi bilin: Bugün "en çerkes benim" diye çırpınan o yığınların, gelecekte halkımıza dair bırakacakları en ufak bir iz yok, o iz olmadığı için biz; onların "şatafatlı" çerkeslik nidalarına teslim olmayacağız. Çünkü bu yığınların geleceğe Çerkeslikle ilgili bırakacakları tek iz; erimektir ve aslında biz tam da bu erimeye karşı harekete "Çerkeslik" kimliğiyle katılmaktayız.

Biz bir devlet içindeyiz ve bu devlette bir halk olarak hiçbir yerimiz yok, hiçbir hakkımız da yok, hiçbir sözümüz, hiçbir gücümüz de yok ama bundan daha trajik olan, içimizde o devleti yansıtan aynalar var ve o aynaların kendine dair hiçbir yeri yok, hiçbir hakkı yok, hiçbir sözü ve hiçbir gücü de yok. İçinde olduğumuz devlet "Kahraman Çerkesler" diyor, içimizdeki devlet yansımaları "biz kahramanız" diye bağırıyor. İçinde olduğumuz devlet; "Asil Çerkesler" diyor, içimizdeki devlet yansımaları "biz asiliz" diye bağırıyor! Peki; kendi yok olmakta olan dilini, kültürünü koruyamayan, kendine faydası olmayan, başkalarının hizmetçiliğini onuruyla bağıran bir toplumun bağırdığı "kahramanlık ve asalet" nidaları, halkımızı, bizi, kendilerini aptal durumuna düşürmekten daha ötesi sayılabilir mi?

Bakın açık açık söylüyorum, söz uçar kavga kalır! Bırakın İçimizdeki devlet istediği kadar konuşsun. Siz çalışın, dört bir yandan bu halkı, tarihte layık olduğu konuma getirmek, dünyada adaleti ve özgürlüğü savunan vicdanları insanlarına tekrar kavuşturmak, dilini, yurdunu, tarihini bilen aydınlık nesillere yol vermek için: İçimizdeki devlete inat, yüreğimizdeki yurda yakışanı yapın! Çalışın!  Çerkesliği, insanlığın yanında, barışçıl ve adil bir yaşamın yoluna getirin. Bugün bizlere "tetikçilik ünvanı" kazandıranlara inat "adaletli, özgürlükçü, bilinçli, barışçıl" davanın içerisine getirin.

Şurası artık kaçınılmaz bir gerçektir; İçimizdeki Devlet yerlebir oluyor. İçimizdeki İNSAN büyüyor.
Share:

İpucu vereyim: 'Gelecek Örgütleniyor'

En çok bize güveniyorum, size ise hiç kusura bakmayın; ağzınızla kuş tutsanız dahi temkinliyim. Çünkü sizin hep ertelediğiniz bu dava, bizim sırtımıza aldığıuız yükle ayağa kalkıyor ve sizin bize rağmen bize koyduğunuz her şerhi, bizim mücadelemiz aralıyor. Bizim bir vazifemiz var, bu vazife ise halkımızı en ileriye götürmek ve biz, içinde olduğumuz tüm örgütlerden; aynı yere yürüyoruz! 'GELECEĞİ ÖRGÜTLÜYORUZ' 

Sizin bir 'ipucu'na ihtiyacınız var bizi algılamak için, halbuki çok zor değil. Gelecek gençlerindir, gençler geleceğin mirarı olacaktır ve bugün, sizin kültürel değerler ile bir zırh gibi korunarak üzerimize kurduğunuz tahakküm, alaşağı olmakta, gençler; bu halkın yapabileceği en 'ileri' harekete en hızlı şekilde yürümektedir. İçeriden ve dışarıdan tüm engellere rağmen, bugün sırtlandığımız davanın son 5 yıllık gelişimi de apaçık ortadadır. Size rağmen sizi özgürleştireceğiz, size rağmen bizi yaşatacağız ve geleceği, insanlık ve çerkeslik müşterekleriyle yoğrularak örgütleyeceğiz. Kendini efendimiz sanan sosyal demokrat büyüklerimize, kendini Çerkeslerin Lenin'i sanan klavya sosyalistlerine, kendini bu halkın dönüm noktası olarak dayatmayı adet haline getirmiş hegomanyan sapıklara rağmen, gelecek, gençliğin öncülüğünde örgütlenmeye ve örgütlenmesini yaygınlaştırmaya devam edecektir.

Geçtiğimiz günlerde gençliğin yaptığı bir toplantıda, bunun sinyalleri verilmiştir. Bir çeşit etki altına girmiş insanlarımızın, gençliğe ön açıcı olmaları gerekirken, bunu yaptıklarını sanarak, bazı manyakların gizli izinde; gençliğin önünü kapadıkları tespit edilmiştir. Seçimden önce, iki toplantıda kararlaştırılan ve yürütme yetkisi de verilen siyasal sekreterya temsilcileri gençlikten seçilmiştir. Bu sekreteryanın öncülüğünde gençler siyasal faaliyetlere 'görevli' olarak katılım iradesini göstermiştir. 4 Temmuz'da da aynı kararlılıkla, gençler faaliyetlerde öncü görevleri alacaklarının işaret fişeğini 20 haziran da vermişlerdir. İşte ben, dahili olduğum bu gençlik hareketinin geleceğe bırakacağı insanlık ve çerkeslik izinden umutluyum. Umutluyum çünkü; ne ayağı beş karış havada bir gençlik ne de yerin dibine girmiş bir gençlik yok, geçmişi okuyan, geleceğe dair fikirleri olan, idealist, çevresine duyarlı, gerçekçi bir gençlikle karşı karşıyayız. Ne mutlu? Aptal gibi her söylenene inanan, her istenileni yapan, düşüncesiz bir gençliğin halkımıza nasıl faydası olabilirdi.

Gençliğin en büyük problemi, yurduyla aralarındaki uzaklık. Nihayet onunda farkında ve bu uzaklığı ortadan kaldıracak çalışmaları yapmaya başlamış görünüyorlar. Bu anlamda; insanlık ve çerkeslik müşterekleriyle bir araya gelme iradesi gösterecek Çerkesya Yurtseverleri Gençliği ile, yakın zamanda konuyla ilgili bir gençlik kurultayı olması temennimdir ve üzerime düşen herşeyi yapacağım. Çerkesler, yanıbaşındaki toplumların sorunlarından, yurdundan, dilinden, kültüründen uzaklaşmamayı, yakınlaşmayı, birlikte olabilmeyi, mücadele verebilmeyi, yanyana gelebilmeyi öğrenecektir ve örgütlediği geleceğe bunu bir miras olarak bırakacak seviyededir.

Yakın zamanda, geleceğin örgütlenmesi; topluma işaret fişeğini verecek. Bu anlamda; gençliğin önünde set olmayı vazife sayan birileri korksun, çünkü artık gençliğin coşkun selini durdurabilecek kadar büyük değiller.

GELECEK ÖRGÜTLENİYOR
ÇERKESLİK VE İNSANLIK  KAZANIYOR.


Share:

Çerkesya, diasporanın doğası olmak zorundadır.

Bugüne kadar, eşi görülmemiş bir çabayla bir şeyleri değiştirmeye çabalamış olabilirsin. Hatta emeğin, bu halkın tarihi için bir dönüm noktası oluşturmuş bile olabilir; ancak unutmamalısın ki, tüm emeğini değerli kılacak ve o dönüm noktasını sağlıklı ilerletecek, olmazsa olmaz ilken; savunduğun değerlerin merkezine, mücadelenin doğasına 'ÇERKESYA'yı koymaktır. Bazı gerçekleri görmezden gelerek gidebileceğin tek yol, ömrün kadar olur. Emeğin kavganı ne kadar yüceltirse yüceltsin, kavganın ömrü, senin ömründen uzun olamaz bazı gerçeklere yüz çevirirsen. Bu yüzdendir ki; artık kendimizden ve kişisel görüşlerimizden ziyade, tarihin halkımız için gerçek kıldığı gerçeklere gerekirse kendimizden fedakarlıklarda bulunarak katkı sağlamak vaktidir.Vakit, gerekçesi olmadan diğer halklara düşmanlık eden Çerkesleri dönüştürmedir, Yurduyla arasına neşter vurulmuş diasporayı Çerkesya ile, tarihinden-sanatına, siyasetinden-ekonomisine kadar tekrar buluşturmadır. İnatla kimlik mücadelesi yürüten, ama merkezinde ne yazık ki yurdu bulunmayan oluşumları zorlamadır. Vakit; Çerkesi, Çerkesyasıyla, Çerkeskasıyla, Çerkescesiyle, Çerkes kültürüyle tekrar diri ve bilinçli kılmanın yollarını diş ile tırnak ile arama vaktidir. Bu vakitten sanise sapmak, halkın belleğinden silinmiş kültürel değerlerimize kavuşmamızı geciktirdiğinden, vakit; en az hatayla, en çok doğruyu bulma vaktidir.

Unutmayın, artık tarihi sorumluluklar gerektiren bir dönemin başlangıcındayız ve devletin kendi eğitim işkenceleriyle yoğrulttuğu ve diğer halklara düşmanlaştırarak bir çeşit militanlaştırdığı Çerkeslerin, kimliğimiz üzerindeki etkisi her geçen gün kırılmaktadır.Onlara ve halkımızın ilgili tüm bireylerine, halkının tarihiyle ilgili hiçbir somut bilgi sahibi olmadan, gelişi-güzel söylemler ve kendilerine icat ettiği asalet nidalarıyla halkımızın kaderini tekeline çevirmenin mümkün olamadığını fark ettiriyoruz. Bu kimlik adına bir şeyler söyleme ve eyleme geçme yetkisi hiç kimsenin tekelinde olmadığı gibi, minimum düzeyde bilgi ve sorumluluk gerektiriyor. Daha düne kadar, Çerkesya'nın neresi olduğunu bilmeyen, 1864 için sürgünden ötesini diyemeyen ve bu topraklardaki varlığımızı "osmanlının açtığı kucak" olarak niteleyen birileri, bu ülkede bizleri de asimile eden zihniyetin kendilerine düzdüğü "asalet masallarıyla" teselli olmayı 'Çerkeslik' sanıyorlardı. Daha düne kadar, asaletimizden ve nezaketimizden bahsederken, asaletin ve nezaketin zerresi bulunmayan söylemler ile diğer halklara ve hak mücadelelerine saldırıyorlardı. Bugün, 'hepimiz adına konuşmayın' diyorlar. Oysa biz kesinlikle 'onların dahil olduğu zihniyetler' adına konuşmadık. Bugüne kadar, tarihinden-kültürüne, sorunlarından, çözümlerine kadar bu halkın yarını için mücadele verdik. Vereceğiz de. Hep birlikte, dört koldan yürüteceğiz bu davayı, bu dava; başkalarının kendilerine yazdığı tarihe muhtaç olmayan, kendi tarihleriyle yürüyenler davasıdır. Bu dava, kendini ucubeleştirip yurt anlayışını ikiye-üçe bölmeyen; yurdunu (Çerkesya) bilenlerin davasıdır. Bu dava, yurdundan-diasporasına ve tüm dünyaya daha adil bir yaşamı savunacak ve talep edecek kadar naif, adalet ve özgürlük inancına sahip Çerkeslerin davasıdır. Yaşadığı hiçbir yerde; işçi, kadın, ekoloji sorunlarına karşı sessiz kalmayanların, yaşadığı her yerde, emeği yüceltenlerin, kadın mücadelesi yürütenlerin ve ekolojik sorunlara karşı duyarlı olanların davasıdır. Bu dava, Çerkeslik İnsanlıktır diyen atalarından, bugün halkı adına, insanlık şiarıyla mücadele yürütenlerin davasıdır. Diasporanın bu bölümünde, Çerkesya, tüm öncü hareketlerin merkezi olmalıdır.

Çerkes - Öteki sorunu; Çerkesyasızlığın dibidir.

Kendi tarihinden izole edilerek, başkalarının tarihlerinde istenildiği gibi şovanistleştirilen zümrelerin bugün halkımız ile halkların, halkımız ile davaların arasında çıkardığı fitne, yarattığı kargaşa malumunuzsa, bunun çözümünün de, kendi tarihinden izole edilmiş bireylerin başkalarının tarihinden çıkarılıp kendi tarihine kavuşturmak olduğu da daha anlaşılır hale gelebilir. Bugün üzerine araştırdığımız zehirli zümreler, kendilerini olağanca Türk hissederken, buna bahane bulmakta ustalaşmışlardır ve bu ustalıkları işe yaramadığı anda, saldırgan tavır sergilemektedirler. Türkiye'de yaşayan herkes "Türk"tür şiarıyla, Çerkesliğine toz kondurmayanların büyük bir bölümü dilini de bilmemektedir. Zaten aslında, bugün Çerkes mücadelesinde, diğer halklarla temasa karşı en alerjik tepkiyi gösterenlerin de kimlikleri tespit edilirse ortaya çıkacak bir konulardan biri de, bu kişilerin genel anlamda Çerkesliği, özel anlamda dili, tarihi ve bilinci taşımadıkları olacaktır. Onların bildiği Çerkesliğin tanımı: hizmette sınır tanımayan hazır kıta paramiliterler olmaktan ötesi değildir. Bugün biz, diasporamızın doğasına Çerkesyayı oturtarak, o kişilerin yaydığı zehire panzehir olmaya çok yakınız ve bu, onurlu halkımızın tarihi için mücadele yürütenlerin sorumluluğundadır.

Çerkes kalma mücadelesi yürüten herkesin bu sorumluluklarını farketmesi ve gereğini yapması vakti geldi. Susmaya ve durmaya hiç kimsenin hakkı kalmadı.

Share:

Halkların Barışı Darbelenemez.

Bu topraklar tarihinde hiç bu kadar radikal bir barış eğilimi gösterdi mi acaba merak ediyorum? Öfkeliyim, sinirliyim, kırgınım; ama umutluyum.

Umut ediyorum ki; tüm savaş çığırtkanlığına, tüm savaş kışkırtıcılığına, linçlere, saldırılara, bombalamalara rağmen istikrarını onuruyla taçlandıran bu barış iradesi, yarın; kendisine karşı kurulan tüm komplolara rağmen tarihte, bu ülkenin sayfalarına kanla yazılmış faşizmi ayaklarının altına alır ve geleceğimizi güzelleştirir.

Umut ederim ki; sivil bir halkın en demokratik hakkı olan bir alana bomba  yerleştiren, bomba yerleştirenleri teşvik eden, toplumun bir kesimini, diğer kesimine düşmanlaştırmak için, gece-gündüz, il-il dolaşarak düşmanlığı körükleyen despotlara rağmen, savaşmamak için dişini sıka sıka barışa tutunan biz' halkların onurlu duruşu kazansın.

Umut ediyorum ki; Tarih, bugün bizlere yapılan saldırıların benzerini, bize saldıran kesimlerin kendilerine bile yaşatmaz.

Biz'ler; temsil edilmeyelim diye koydukları anti demokratik bu barajı aşar mıyız aşmaz mıyız bilmiyorum. Ödediğimiz bedel, verdiğimiz emek, vaadettiğimiz yarın; Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Kadınıyla, Erkeğiyle, İhtiyarıyla, Çocuğuyla, ötekileştirmenin son bulduğu, adaletin ve eşitliğin tohumudur. Vaadettiğimiz yarının bu faşist barajı aşması, bizi engellemek için bu barajı yaratanların çocukları için bile umuttur. Velev ki, biz'ler bu barajı aşamasakta;

İnsanlık Barajını aşamayanların, seçim barajlarına takıldığımız için kaybetmiş mi hissedeceğiz? sanıyorlar? Onlar gerçekten, devletin tüm olanaklarıyla saldırdıkları hareketimizi, faşist bir barajı aşamadı diye terk edeceğimize inanıyorlar mı?

Dost-düşman, hatta dağlar bilsin ki... bizler; sizlerin yıllar önce aramıza attığınız düşmanlığı yerlebir ederek, sizin faşist barajınızı aştık.

Bu aşımı; diasporasından - anavatanına kadar tüm yurdumuzda izlettik.

Sanmayın ki; ipinize bağlayarak havlattığınız itleriniz bu halkı bizden daha çok temsil ediyor. Onlara bu şansı bile vermediniz. Onları tarihlerinden koparttınız, dillerini unutturdunuz, kültürel değerlerini sıfırladınız, rezil bir geleceğin kölesi, faşist bir yönetimin paramiliterleri haline getirdiniz. Onlarda, Çerkeslerin değerlerini temsil edebilecekleri kadar bile bir değer bırakmadınız ki, bugün bizlerin karşınında sizlerin safında Çerkes halkını temsil etsinler.

Şimdi, ipinizden kışkırtarak ağızlarından pislikler akıttığınız o vakalara iyi bakın.

Sizin tüm gücünüze rağmen, bizim barışa olan irademiz kazanıyor

Biz kazanıyoruz,
işte bu yüzden siz çıldırıyorsunuz.
Share:

"Devletin Çerkesleri" ve ibretlik halleri

Toplumsal çürüme, bu ülkede sadece azınlıkları etkisine almış değil. Türk toplumu içerisinde de bir çürüme var ve bu görmezden gelinmemeli. Zira bugün, ülkede barışın, kardeşliğin ve eşitliğin bayrağı, sadece Türk olmayan toplulukların değil, aksine en çokta Türk toplumunun acil ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik büyük bir fırsat. Fakat, meseleyi daraltmak ve durumu sade3ce Türk olan (Türk hisseden) toplumla, Türk olmayan (Türk hissetmeyen) toplumların rekabetine çevirmek, sanıyorum toplumu bu kriz eşiğinde tutan, bu kriz eşiğinde tutmak isteyenlerin arzusunu canlı tutuyor. Mesele biz'lerin bizelesi; Türk olan/olmayan toplumlardaki işçilerin ve bunların yaşam standartlarının.. Türk olan/olmayan kadınların ve toplumsal hallerinin meselesi. Mesele, nasıl bir dünyanın, nasıl bir yurdunda; insanıyla-hayvanıyla, doğasıyla-ekolojisiyle yaşayanlarındır. Mesele; geleceğe bırakılacak mirasın bütünlüğüdür. Bu bütünlüğü oluşturan sadece kimlikler mi? Elbette böyle bir şeyi savunmak ahmakça, ancak kimlikler üzerinden tahrip edilmiş bu bütünlüğü de, ilk başta; dünyaya ve topluma zarar veren ayrışmaların yarattığı çatışmaları durdurarak görebiliriz. Bu bütünlüğü perdeleyen kimliksel travmalar toplulukların gözüne set çekerken, bu seti aşmışta bütünlüğü görmek üzere tembellik ediyorlar gibi davranamayız. İşte bu yüzden, bu ülkede en başta işçi sınıfının mücadelesi olmak üzere, kadın hakları, ekoloji ve ekonomi üzerinden bütünlüğe kapsayan her çalışmayı baltalamaya fırsat yaratan toplumsal düşmanlıkları ortadan kaldırmak üzere ciddi çalışmalar yapmamız gerekiyor. Bu anlam da düşünmek zorunda hissediyorum kendimi. Dogma olarak mensubu olduğum Çerkes toplumunu, birlikte yaşadığı coğrafyalardaki tüm toplumlarla barıştırmak zorundayız. Bunu yapmalıyız ki; bu toplumun emek, kadın, ekoloji gibi örgütlenme faaliyetlerini sarsacakları bir toplumsal düşmanlık olmamalı. Biz, bugüne kadar birbirine, kendine ait olmayan sebeplerden ötürü düşmanlık etmiş halklara; "durun siz kardeşsiniz" demeye çalıştık. Kürtçülükle suçlandık ve suçlanıyoruz, halbuki biz sadece Kürtlerle Çerkesler için bir kardeşlikten bahsetmedik. Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Rumlar ve elbette Türkler ile kardeşlikten bahsettik. Sonucu Kürtlere bağlayan temel faktörlerden bizim irademizde olanı; onların bizlerle kardeşliğe açık olan iradeleri oldu. Oluyorda. Mesela; Çerkeslerin anadil meselesini kim savunuyor? Kim karşı çıkıyor? Çerkeslerin toplumsal sorunlarının araştırılmasını kim istiyor? kim istemiyor? Çerkes Soykırımını kim lanetliyor, Çerkes Soykırımına kim göz yumuyor? Bunlar önemli faktörler. Birileri elbette bu gerçeklikleri de perdelemek istiyor "sizi kullanıyorlar" "o gerçek niyetleri değil" gibi çocukları kandıramayacağınız söylemler üzerinden yürüyorlar. Evet, normalde bu yalanlara bir çocuk bile kanmaz. "Benim derdimin çözümünün istenmesi" gerçekten kullanıldığımın mı göstergesidir? O halde beni çok rahatlıkla, açıkça davet ediyorum ki: "Türkiye Cumhuriyeti buyursun kullansın" onlar beni böyle kullanmak istedi de, ben mi itiraz ettim? 

Toplumda Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Rum-Ermeni diye bir sorun olduğuna inanmıyorum. Sadece toplumun buna inandırıldığını düşünüyorum. Sonuçta, okuma tembeli kılınarak, 6 yaşınan 22 yaşına okullarında deforme ettiği kişilere, 12 (veya 5,5 ay) aylık militarize eğitim verip, sonra sırtına bir de 65 yaşına kadar "geçinme sorunu" yığmış. Toplumlara, bir de ana rahminden toprak kabrine kadar kendi ele geçirdiği veya topluma yön vermek üzere inşa ettiği medya ile sürekli bir saldırı söz konusu. Şöyle düşününce; hadi Kürtler gerçekten terörist, Ermeniler hakikaten hain peki ya kadınlar? peki ya nehirler, akarsular, peki kediler köpekler? Peki AĞAÇLAR, KUŞLAR onlar ne? Onlara yapılan zûle karşı, duruşun ne? Hiç. Yani aslında toplumların, birbirine karşı kullandığı terörist, hain, işbirlikçi gibi argümanlar; sadece bahane. Kendilerini bile kandırdıkları o zavallı sözcükler. Diyemiyorlar ki; "adalet duygumuz, vicdanımız; yüreklerimizden sökülüp alınmış. Bir kab yemek uğruna bir ömür uşaklığa razı gelmişlerdeniz" diye. Onların vicdansızlıklarını ortaya çıkarmak, onların kendi yaşamlarındaki hallerinin her etkileşiminden ortaya çıkabilir. En başta dedim ki; Toplumda Türk-Kürt-Çerkes-Laz-Rum-Ermeni diye bir sorun olduğuna inanmıyorum.. ama toplumlarda, kendini bu vicdansız organizasyona teslim etmiş toplulukların, kendi toplumlarını olmayan bir soruna kitlediklerini de ısrarla düşünüyorum. Mesela Hizbullah örgütü içerisinde, domuz bağıyla insan bağlayarak diri diri gömen veya katleden Kürtler yok mu? Ya da "Beyaz Türklük"ile kafayı yemiş, diğer toplumlara nefret kusan Çerkes yok mu? ya da bu örnekleri siz kendi içinizde çoğaltın. Bunları nasıl ayıracağız?

Ben kendim, dogma olarak mensubu olduğum Çerkes halkı için "Devletin Çerkesleri" diye bir önek koymayı uygun görüyorum. Evet, en basit tabirle; nefretin, düşmanlığın, kendine yabancılaşmanın, başkalarının fanatiği olmanın, fanatiği olunmuşun politikasını oluşturan devletin-devletçiliğinin en kısa ve anlaşılır tanımı "DEVLETİN ÇERKESLERİ" bence. Hatta o derece deforme olmuşları da var ki, bu tanımı süsleyip-püsleyerek övgü haline çevirerecek kadar gerizekalıları bile var. (Xaynapsa xaynap, diyecek başka kelime yok.)

DEVLETİN ÇERKESLERİ, KİMDİR?

Onlar da pek tabi, benim gibi "dogma" olarak benimle aynı etnik milliyetin mensubudur. Ben, toplumum adına ne kadar söz sahibiysem, onlar da ne eksik ne fazla benimle aynı derece söz hakkına sahip kişilerden oluşuyor. Peki, "siz kim oluyorsunuz" vakası yaşandığında, aslında hangimiz daha çok "Çerkesler adına konuşmaya" müsaitiz?  Hani, İslamiyet inancının, kabir mitlerinde; kişi öldükten sonra yanına gelecek sorgu meleklerinden bahsediliyor ya. İşte bizi de böyle sınayın bence.

1 - Halkın kim?

2 - Yurdun neresidir?

3 - Hangi önderin izindesin? vs. diye

"Ne mutlu Türküm" diyen, Türklüğüyle övünen, bunu içselleştirmiş, bunun politikalarını yapan siyasal hareketlerin neferi olmuş birisi, ne kadar dogma Çerkes olursa olsun, benimle "siz kim oluyorsunuz tartışmasına girebilir mi?

Türkiye benim ana yurdumdur diyen, Çerkesya'yı ya hiç bilmeyen ya da oraya ata-yurdum diyen birisi?

Atatürk'ün veya Tayyibin, Fetullah Gülen'in veya İsmail Hocanın liderliğini kabul eden birisi?

Bunlar, normal şartlarda çok da konuşulacak şeyler değil, ama hiç kimse kendi varlığını "başkalarının varlığından alçak görüp" "varlığım varlığınıza armağan olsun" diyen kişinin kendi toplumunda düştüğü alçaklık kadar alçak bir duruma da düşemez herhalde.

DEVLETİN ÇERKESLERİ, BELİRLİ BİR GRUP MU?

Ne hakkını yiyeyim şimdi, onlar bile bir değil ama onların ayrılıkları da başarılı bir devlet politikası. İki yakası bir araya gelemeyecek Çerkes Diasporasını oluşturmanın temel formülü. Formül şöyle işliyor.

Dini ele geçer [DEG]
Milliyetçiliği körükle [MK]
Şovanist toplum inşa et [ŞTİ]
Ötekileştir [Ö]
Tahrik et [TE]
Ayrıştır Böl [A,B]
Çatıştır [Ç]
Düşmanlaştır [D]

Şimdi organizasyonu anlatayım. 
Devlet, dini çoktan ele geçirmiş, şovanist toplumu inşa ederek milliyetçiliği körüklemiştir. Tüm halklardan dini duygusu olan bazılarıyla, devletin körüklediği milliyetçilikte tutuşan bazıları vardır. Kendi şovanist eğitimini verdiği bu utanma duygusu olmayan tabakalar içerisindeki Çerkesler, olası bir Çerkes hareketine karşı hazır kıta bekletilmektedir. (Biz bu duruma genelde "Paramiliter" deriz) 
İşte gün olur Çerkesler kendi sorunlarının çözümü için kıpırdanmaya başlar.

Dini, milli, kültürel [devlet okullarından aşılanmış halleri] olarak ele geçirilmiş bu kitlelere yönelik evvela toplum içi "ötekileştirme" kampanyası başlar. Sonuç beklenmeksizin "Tahrik" kampanyası da başlar.  Bu hem bu kampanyaların etkilerinin hem de başlayan Çerkes kıpırdanmasının gidişatının hallerine göre uzun ya da kısa süre devam eder. Ardından, kıpırdanmaya başlayan hareketi perdelemek üzere aynı talepleri savunan farklı diller kullanan hareketler de başlar. Bu toplumun kıpırdanmasını bölmek üzeredir. Sonra farklı hareketler arasında, şartlara uygun tartışmalar yaratılıp bir çatışmaya sürüklenir ve en sonunda hareketlerin çeperlerinde toplanan toplumsal kesimler birbiriyle düşmanlaşarak, davayı yürütmekten ziyade, farkında olmadan davayı çürütmeye doğru yol alır.

Formüş şöyle: (DEG+MK+ŞTİ ) 
                        ______________ x Ö+TE+A,B+Ç = D
                        Çerkes Hareketi

Hareket

Ne mi anlatıyorum? Aynı şeyi söyleyen herkes, aynı yöne yürümeyebiliyor. Bunu idrak etmek için; kişinin az da olsa kendini geliştirmiş olması gerekir. Bir dava, harekete geçmeye başladığı an, o davanın yolundan başlayarak, yolunu gittikçe ayırıp, kendi çıktığı davayla husumetler yaratarak, aynı amaç uğrunaymış gibi, aynı toplumu farklı kutuplara bölmek; aptallık değilse, ajanlıktır. Dava da amaç aynıysa dayanışmak iyidir, ama hadi dayanışma da olmuyorsa, tahrik edici tartışmalara girmemek amacın ruhuna uygundur. Fakat aynı amaç için çabalayıp, birbirini tahrik ederek kitlelerini birbirine düşmanlaştırmakta neyin nesidir? Benim için "Devletin Çerkeslerinin, belirli bir grup olmadığının" ta kendisidir. 

İBRETLİK HALLER?

İbretlik halleri mi? hepiniz görüyorsunuz. Onlar telefonumuzun ucunda, bilgisayarımızın önündeler. Kab-Kacak-Kucak söylemlerinin daimi savunucularıdır. Sanarsınız ki; yaşamak adına bu topraklardaki tüm halkların ödediği bedelden muafız? Neyse, onlar efendilerinin kabından yemek yedikçe, açtıkları kucakları terk etmedikçe, içinde bulundukları durumun ruh hallerinden kurtulacağa benzemiyor. Yani duyacağız. Fakat bilmenizi isterim. Biz hiç kimsenin kabından yemedik, hiç kimsenin kucağına düşmedik. Tarihimizde kabtan yemekte, kucağa düşmekte yok bizim. Tarihimizde açıp bakıldığı zaman görülecek en kötü sahne "Bzeyiko" savaşı olsa da, o savaş; sınıf hareketinin tarihinde "El-Muhtera"dan sonraki en etkili sahnedir. Bir halkın içindeki işçi sınıfının, kendini ezmekte ve köleleştirmekte olan feodal yapısına karşı başkaldırısını anlatmaktadır. O savaş ki Marks'a; "Avrupa halkları, bağımsızlık ve özgürlük için nasıl savaşılacağını kahraman dağlılardan öğrenin" dedirtmiştir.

İbretlik bir durumun içerisindeyseniz, açın tarihinizi, tarihinizin suratınıza tükürmesine izin verin. Emin olun bu durum, şimdi içinde bulunduğunuz durumdan daha alçak bir durum olmayacaktır.

Vesselam.
Share:

Etnik Kimliğe dayalı Çerkes Ajitatörizminin Partileşme Çağı

İdeolojisini bir kenara bırakalım siyasetin, ahlakını konuşalım biraz..  Hangi siyaset biçimi, kendi söylemlerini bir başkalarının söylemlerinin üzerinde inşa etmek kadar değersiz olabilir? Bir kaç gün evvel, "Demokrat Çerkeslerden HDP'ye destek"  isimli bir açıklama yayınlandı. Altında da Çerkes toplumundan, toplumu için düşünen, üreten ve çabalayan bir çok kişinin imzasıyla.. Bu medya ve sosyal medyada yayılmaya başladığı gibi, tepki vermesi normal karşılanan aidiyet hissini yitirmiş kişiler bir yaygara koparttılar. Kopan yaygara alışıldık. Yıllardır bilinen, yurtsuz, tarihsiz, talihsiz, zavallı, kendini başkalarının varlığına armağan etmeyi "ilkokul" çağından bu yana bağıra bağıra içselleştirmiş annesinden-babasından tesadüfen Çerkes olmuş, Çerkeslik namına başka da kültürel aidiyet alametleri göstermeyen kişiler bunlar. Hem ben, hem biz, hem de "Demokrat Çerkeslerden HDP'ye destek" metni altına imzasını koyan herkes bu vakalara alışık. Toplum, aidiyet hissini yavaşça içselleştirirken, bünyesi kendi varlığına ağır gelen kişilerin kopardığı geçici gürültü bunlar. Onlara, kendi varlıklarını bünyelerine alıştıracağımız güne kadar kızamayız, en açık tabirle yalnızca üzülebiliriz.

Gel gelelim, siyasetin Çerkesler için gittikçe yaygınlaşmaya başladığı bu zamanlarda, ortalığa yayılan seçim ajitatörlerinin haziran seçimleri için düştükleri bu duruma. Her fırsatta kendini "devrimci çerkesler" olarak adlandıran, manifestosunda "çoğunlukçu demokrasi"nin noktasından-virgülüne kadar ilkelerini kullanarak kendini beyan eden ve kurucularının, yöneticilerinin, adaylarının çoğunlukça Çerkes olduğu örgüte.. "Kimlik yoksunluğu" ile  suçladığı kişilerin kaçını, ne kadar tanıdığı belli olmayan bir ajitatör (ki kendisi cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde (henüz Çerkes partisi yokken!!!), Kürt partisi olarak nitelediği partinin, Kadıköy-Caferağa'da düzenlediği dayanışma gecesine, diğer ajitatör arkadaşının konuşmasını destekleyerek, getirdikleri ekibi, sahnede seyrederek) "Demokrat Çerkeslerin" haberinin paylaşıldığı bir medya ortamında, kendi söylemlerini çürüten, kendi geçmişini, söylediklerini yalanlayan, provakatif bir ağızla ve üstelik nice değerli Çerkes aktivistini "yoksunlukla" suçlayarak ne kadar muhtaç, ne kadar bilinçsiz, programsız, zavallı olduğunu ortalığa sergiliyor. Üstelik işin kötüsü, biz bu tutumun "malum" kişinin bireysel bir hali olmadığını, bu ajitatörlüğün ve ajitatörlük için benimsedikleri yöntemin ne yazık ki "örgütlü" olduğunu düşünüyoruz.

Onlardan olmayabiliriz, onlar gibi düşünmeyebiliriz ancak, onların genel anlamda örgütlerine biçtikleri tam misyonu, bizler örgütümüz içinde "komisyon" biçiminde yürütüyoruz. Üstelik bu şartları oluşturan bizim siyasi örgütümüz. Hemende belirteyim size bizim siyasi örgütümüzü... Verdiği mücadele ile Türkçe dışında Radyo ve Televizyon kanallarının açılmasına vesile olan örgütümüzün açtığı bu yolda, o ajitatörlerin zamanında kurdukları bir hareket, bugün hala Çerkesce yayın yapan Radyo ve Televizyon kanalları talep edebiliyor. Örgütümüzün anadilde eğitim için verdiği mücadele ile elde ettiği "anadil dersi" ile belki o örgütün bir çok yapısından insanın çocuğu, örgütümüzün yeterli bulmadığı bu haktan yararlanabiliyor. Ayrıca, örgütümüzü oluşturan bileşenlerin on yıllardır verdikleri mücadele, bugün onların örgütleşebilmesinin bile zeminini hazırlayabiliyor. Kısacası, küçümsemek gibi olmasın ama; bugün onların bizi içinde örgütlü olduğumuz için "yoksunlukla" suçladıkları örgütümüz, onların varlığının teminatının ta kendisi. İş siyasete binince, toplumun genel kesiminin gazına gelerek, kendi içlerine girdikleri yola dahi taş koyduklarını farketmeyen bu ajitatörlerin kendilerini eğitmeleri gerekiyor.

Peki, Çerkes toplumu için ajitatörlük yeni mi? Değil. Yıllarca asaletin ve nezaketin ajitatörlüğünü yaparak bugüne dek hiçbir şey kazanmadan sürekli kaybeden olduğumuz, bugün içinde yaşadığımız coğrafyalarda ne hale geldiğimizle belirgin. Asalet ve Nezaket ajitatörlerinin telkinleriyle, atalarının onurlu tarihlerinde, canları pahasına korudukları özgürlük ve adalet mirasını yiye yiye, bu iki değerden zerresi kalmayan halkımız, bugün yeni yeni kımıldamaya başlamışken, bu kıvılcımı yangına çevirmesi gereken örgütlenmeler, nedense kıvılcımı söndürürcesine, düşüncesiz, bağnaz ve budalaca ajitatörlüklerin sonucundan medet umuyor. Bu durumu bir süredir gözlüyoruz, bu durumun geçici olmasını ve tüm örgütlerimizin, siyasallaşan kanatlarında tarihsel olguklarını yakalamasını diliyoruz. Ancak bugüne kadar, etnik kimliğe dayalı siyaset yapan Çerkes örgütlerinin, Ajitatörizme saplandıklarını gördüğümüzü de belirtmemiz gerekir. Biz, bugüne kadar başardıklarımız ve bugünden sonra kazanacaklarımızla, kendini ajitatörizm çağına zincirleyen bu hareketleri, cahil ajitatörlerin ellerinden, aydın siyasetçi geleceğe taşıyacağımıza ise, yürekten inanıyoruz.

Bir de, sürekli tekrarlanan cehaletlerinden ötürü kısa bir bilgiyi tekrar açıklama gereği duyuyoruz.

HDP'yi oluşturan HDK'nın bileşenleri aşağıdaki gibidir:

78'liler Girişimi

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)

Cam Keramik İş

Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH)

Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH)

Demokratik Pomak Hareketi

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP)

Disk Gıda İŞ

Emek Partisi (EMEP)

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP)

Filistin Halkıyla Dayanışa Derneği (FHDD)

Gökkuşağı Kadın Derneği

Hevi LGBTİ

İstanbul LGBT

İşçilerin Sesi

Kaldıraç

Kaos GL

Küresel Eylem Grubu (KEG)

Limter İş

Marksist Tutum

Munzur Koruma Kurulu

Nor Zartonk

Özgür Demokratik Alevi Hareketi

Partizan

Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP)

Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)

Tekstil Sen

Teori Politika

Toplum ve Kuram-Lêkolîn û Xebatên Kurdî

Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG)

Tüm Köy Sen

Türkiye Gerçeği

Yeşiller ve Sol Gelecek (YSGP)
Şimdi çok zeka gerektirmeyen, azıcık istek ve azimle HDP bileşenlerini de siz araştırın, bakın bakalım HDP, ne partisiymiş.. :)

Share:

HDP, Çerkesler ve bölücülük

Nasıl bir maya ile tutmuşsa bu bölücülük propagandası, 21nci yüzyılın şimdisindeki tüm olanaklara rağmen ortalıkta hala duyuluyor.  Bunlar bundan 20-30 yıl önce söylense; halkın bilgiye ulaşması zorlukları gözetilip biraz daha anlaşılır kılınabilirdi ancak, bugün; bilgi parmaklarımızın ucunda azıcık ilgiye yığınla gelebilir haldeyken hala bu propagandaya kapılan, bu propagandayka akım yaratmak isteyenlerin hiçbir anlaşılırlığı yok. Düpedüz cehaletin, en yoğun propagandası sayılabilir bu haller. Bırakın ülkenin karanlık tarihini araştırmayı, soruşturmayı, anlamaya yeltenmeyi.. bugününü bile araştırmaktan yoksul, zihin tembeli yığınları tarafından her türlü birleşme, eşitlenme, kardeşlik hareketi ve söylemi; bölücülük söylemleriyle yok edilmeye çalışılıyor. Ama artık bu söylemin geçerliliği yok. Bu söyleme kapılıp giden nesil, artık konuşmaktan ötesi olmayan bir nesildir ve yeni nesil eskiye göre daha çok araştırıyor, okuyor, konuşuyor. Zaten umutta eski nesilden ziyade yeni nesildedir.

Çerkesler kendini temsil etsinler! diye zırvalık dolaşıyor. Halbuki bugün ÇDP "Ç-oğunlukçu/Ç-erkes Demokrasi Partisi (farklı ortamlarda değişiklik gösterip Çerkeslik-Çoğunluk'a dönüşse de genelde Çerkes olarak algılanmaktadır) bir çok ortamda ve konuşmasında, en üst yetkilisinden, en basit misyonerine kadar biz Çerkesleri temsil ediyoruz diyorlar. "Çerkesler kendini temsil etsinler" diye zırvalayan kişilerin büyük bir bölümü, bu hareketin içerisinden de oldukça uzakta.

 Geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz, Çerkes Soykırımının 151nci yılı anmaları yapıldı. Çerkesya Yurtseverleri ve KAFFED, Xeku'ya sembolik rakamlarda insanlar taşıyarak anlamlı bir iş çıkardılar. Takdire şahan ve bugün oluşmakta olan Çerkes Siyasetinin geleceğini belirleyecek pratiklerden birisiydi bu davranış.

Aynı zamanda Diasporanın Türkiyesinde hem yerellerde anmalar olurken, hemde 2 noktada büyük bir anma oldu. KAFFED, örgütleriyle Kefken'de bir program düzenledi ve hayli iyi geçti. En iyi noktalarından biri ise geçmişte örgütlerinin binalarına girerkenki "siyasi kimliğinizi dışarıda bırakın" siyasi ambargoyu, bizzat KAFFED'in en yetkili ismi tarafından delinmesi oldu. Zaten bu durum bir kaç yıldır yer yer yoğun yer yer az olsa da ihlal edilmekteydi. Ancak Kefken'de KAFFED başkanının konuşması dahil, bu durumun artık sürdürülemez olduğuna işaret etmekteydi. Gelecek, KAFFED'in siyasi ambargoları delmesiyle daha da güzel olacak. İkinci organizasyon ise İstiklal caddesindeydi. Biliyorsunuz ÇHİ, uzun zamandır her ayın 21nde 21de Rusya konsolosluğunun önünde toplanıyor ve eylem yapıyor. Bu muazzam hareketi, 2 kişi de olsalar, 200 kişide olsalar 2000 kişide olsalar sürdürüyorlar. Bu eylem ve söylem tutarlılığı, o kanaldan gelişen siyasi etkinliğin gelecekte gelenekselleşecek bir diasporal harekete öncülük etme olasılığı var. Mayıs'ın 21nde yaptıkları eylem, 21 mayısın aynı zamanda soykırımın anma günü olması vesilesiyle çok kalabalıktı. Bizzat biz, kendi örgütlü yapımızın gözlemcileri statüsünde bu organizasyona katıldık. Organizasyonda sunumu, sanıyoruz ÇDP örgütünce kayseriden bağımsız vekil adayı seçilen İshak bey yapıyordu. İlk konuşmayı ÇERFED başkanı ve AKP'nin Tokattan Milletvekili aday adayı Nusret Baş yaptı. Nusret Baş konuşmasında bir çok gafta bulundu. 21 Mayıs'tan "kutlama" olarak bahsetti. Çerkeslerin görevinin "zalimin yarasına derman olmak" olduğunu söyledi. Bizce dili sürçtü, umarız da öyledir. İşin açıkçası kendisini dinlemeye çok tahammüllü değilsekte, oradaydık. Nusret Baş'ın konuşmasından sonra mikrofonu eline alan ÇDP Genel başkanı Kenan Kaplan ise, hem organizasyona, hem siyasete, hem halka daha donanımlı olduğunu konuşmasından yansıttı. Kitlenin genel durumu göz önüne alındığında, daha başarılı bir konuşma yapılabilir miydi? bilmiyoruz. ÇHİ'nin 21 mayıs etkinliğinde sık sık "İntikam değil, Adalet istiyoruz" sloganları ve pankartları görülüyordu. Bu da, 21 eylemleri olarak lanse edilen bir dizi eylemin geleceğinin alacağı şekil hakkında bizlere ipucu veriyor. Şövenist ve ütopik söylemlerin yerine, giderek daha mantıklı ve olması muhtemel şeyler söylenirse sakın şaşrmayın.

Siyaset, Çerkesler için giderek normalleşiyor. İlk günlere nazaran tüm kesimlerin kabul edilebildiği ve küfürler/hakaretlerden başka şeylerin duyulabildiği ilk günlere girdik. Biliyorsunuz, Çerkes siyasetini tırmandıran ve kırılganlaştıran süreç, HDK içerisinde örgütlenmiş ve HDP'de kimlik siyasetinin Çerkesler ayağını yürüten Çerkes ekiplerin çalışmaları başlatmıştı. Ekiplerin siyasi ve sosyolojik tecrübeleri bu sürecin kendileri açısından daha yönetilebilir olmasını sağlıyordu. Dolayısıyla bu süreci, ülkenin ve Çerkes diasporasının güncelleriyle birlikte sırtlanıp yürütebildiler. Krizi fırsata çevirip, halklarına adadılar. Neyse ki, onların omuzlarında taşıdığı süreç şimdilerde durgunlaştı. Geçtiğimiz günlerde, anti-faşist çerkeslerin değerlendirme toplantısına katıldım. Sürecin topluma etkileri üzerine iyi analizler vardı. Süreç, kısa sürede Çerkes toplumunun ehli sakin halini tarumar edip, istenmeyen şeylerin olmasına yol açıp, bu durum kısa sürede kontrol altına alınıp toplumun tüm kanatları tarafından durgunlaştırılmış. HDK'lı arkadaşlar, sürecin öz kimlik söylemleri üzerine bilinçli bir hamleyle başlatıldığını ve toplumdaki reaksiyonuyla bir çeşit teşhire dönüştüğü ve psikolojik şiddet durumunun hemen kontrol altına alındıklarını bildirmişler. Gelin hatırlayalım. Çerkes sorunlarının araştırılması ve çözüm bulunması yönünde HDP bileşenleri tarafından TBMM'ne bir teklif sunuldu. Teklif parlementonun diğer örgütlerince reddedildi. Çerkes Soykırımının Tanınması yönünde çalışmalar yapıldı, çalışmalar HDP bileşenlerine iletildi, HDP bileşenleri bu çalışmaları teklif haline getirip TBMM'ne sundu. Teklif parlementonun diğer örgütlerince reddedildi, HDP, en üst düzeyde Çerkes soykırımını lanetlediğini, parlementoda kendi grup toplantısında söyledi. Halklar ve İnançlar Komisyonu üyesi, Çerkes asıllı bir partiliyi kürsüye çıkararak konuşma yaptırdı. HDP, açıkça ve belirgin bir şekilde Çerkes Soykırımı anmalarına katılarak safını belli etti, katılımda kriz yaşandı ve tüm krize rağmen HDP, İstiklal Caddesinde hem 21 mayıs günü toplandığı yerden soykırımı lanetlerken, hemde ertesi gün HDK bileşenleriyle birlikte "Çerkes soykırımı" etkinliği düzenledi ve etkinlikte tamamen Çerkeslerin lehine bir konuşma yaptı. Sochi olimpiyatları sırasında, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan'ın olimliyatlara katılmaya gitmesine ithafen, HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş "Sayın Başbakan, yurttaşlarının acıları üzerinde yapılan olimpiyatlara gitme" çağrısını yaptı. HDK/P içerisindeki Çerkesler daha verimli çalışmalar yapmaya başladı ve gözükürlükleri arttı. İşte bu süreç, izbe yerlerinde yok olmaya gıdım ses çıkaramayan, devletin geleneklerinin yedeklediği bir kısım Çerkesi tetikledi ve sosyal medyada bizleri eril şiddete maruz bırakan bir kampanyanın tetiklenmesine yol açtı. Bu kampanya tetiklendiği andan itibaren, HDK/P içerisinde örgütlenmiş Çerkesler süreci kontrolleri altına alarak, devletin kendi yedeğine çektiği asimilasyona itiraz etmeyen ve hatta onun varlığını reddetmeye kadar varan bir takın Çerkesin kendini toplumuna teşhir etmesi pozisyonuna taşıdılar. Süreçte HDK/P içerisinde örgütlü Çerkesler, bir çok kritik hata yapsalarda, bu hatalar ne kendi içlerinde ne de toplum nedzinde olumsuz hiçbir durumu tetiklemedi. Bugün ise, tüm bu atlatılan süreçlerden sonra; HDK/P'li Çerkesler hem daha görülür, hem daha cesur hem de anlaşılabilir vaziyettedir. Yola ilk çıkılan güne göre, karşılarında konumlanan ve kendini rezilleştirenler bugün hem daha sinmiş hem daha korkak hemde ne oldukları halkımız tarafından daha çok anlaşılmıştır.

Siyasi oyunlara ve gerçekdışı komplolara inat, Çerkes Siyaseti bugün konuşması gereken dile daha yakındır. Acılarını ve acılarına sebep olanları daha iyi bilirken, tarihlerini ise tamamen sahiplenerek konuşuyorlar. KAFFED'li olsun, Çerfed'li olsun, ÇDP'li olsun, HDK/P'li olsun, Bağımsız olsun.. bugün tüm siyasileşen örgütlerimiz, toplumun geldiği noktanın farkındadır ve toplumun giderek daha siyasi olacağını da görebilmektedir. İşte değişen tüm söylemler ve uygulamalar, dün HDP'liyiz diye bize küfür eden omurilikler tayfasının bir yansımasıdır. Halk acılarına ve tarihine çözümün yolunu biliyor ve bu bilinç, Çerkes halkını yarına daha onurlu taşıyor.

HDP Çerkesler ve Bölücülük üzerine ise,

Çocuk masallarında bile rastlanmayan hayal gücü üretimi söylemlerin, çok ciddi şeylermiş gibi bazı çevrelerce kabul görülüp ortaya konulması, onların ne hallerde olduklarının en büyük göstergesidir. ne HDP ne Çerkesler; yeni bir ülke kurmanın değil, eski bir ülkeyi yenileştirmenin, özgürleştirmenin, eşitleştirmenin derdindeyiz. Adaleti, Eşitliği, Özgürlüğü; bu ülkeyi bölmeden de sağlayabileceğimizi biliyoruz. Yani asıl bölücü, kendi halkından başka bir halka yaşama olanağı sunmayan, silahlanmaya eğitimden ve sağlıktan daha çok bütçe ayıranlardır.


Share:

Çerkes mücadelesinin kolektifleşme ihtiyacı.

Bugün, diasporanın siyasileştiği apaçık bir gerçek ve bu gerçeğin, pratik karşılıkları oluşmaya başladı. Bunu oluşturan şartlar, planlı ya da doğaçlama gelişmeler, çabalamalar, üretmeler, örgütlenmeler.. aynı ya da farklı jargonlarda, aynı şeye odaklanmalar, farklı yollarla aynı yere ulaşma girişimleri hiç kimse tarafından inkar edilemeyecek kadar gerçektir. Tutarlı-tutarsız kehanetler ve niyet okumalar ise, bu durumun cilvelerinden başkası değil ve inanın ki bir kaç on sene içerisinde bunlar giderek törpülürken, bugün birbirini en radikal biçimlerde yeren gruplar dahi, ortaklaşmanın bazı noktalarını kavrayacak ve bugün belki, sokaktaki Çerkese hayretler ettiren gelişmeleri sıradanlaştırmayı başaracaklar. Şimdileri ortalarda, bir siyasi rekabetmişçesine; "toplumumu en iyi ben ifade ederim" yarışmaları, bu harekete öncülük etmek isteyenlerin, yazılmakta olan tarihe kendi adlarıyla kahramanlar olmak istemesinden fazlası değil. Fakat tarih, bu şartları oluşturan tüm grupların içerisinden öncüler ve kahramanlar yaratacaktır ve bu şartlara direnen, inat ve azimle mevcut durumunu inkar ederek, kendi kimliğini rezil eden itaatkarlaştırılmış omurilikler tayfasını yerin dibine sokacaktır.

Bugün siyasi hareketi oluşturan özneler, kendi dar yapılarını korumaya çalışarak ilerlemeye çalışsa dahi, bunu başaramadıklarını hissediyorlar. Biz de hissediyoruz. hareketlerin (hareketimizin de dahil) dar kalıplarını aşacak nesillerin hemen ardımızda, bugün yükselttiğimiz siyasi bayrağın en önde tutucuları olacaklarını belirgindir. Ve ardımızda, siyasi bayrağı tutmak ve ileriye taşımak için an kollayan nesil, hangi siyasi hareketin dahilinde olursa olsun, bir öteki hareketin içerisindeki akranlarıyla halkın geleceği için sorumluluklar ediniyorlar. Aynı şey için üzülüp, aynı şey için yaşayıp, farklı ifadelerle bunları konuşsalar da ve yazılamalarına, makalelerine kendi hareketlerinin damgalarını vursalarda, aslında onlar; bu sorumlulukların kendi ve örgütlerinin değil, halkının sorumlulukları olduğunu hissediyorlar.

Bu durum, otonom gelişen bir gençlik kolektifi oluştursa da, bu duruma direnen hareket öncüleri ve onların telkinlerinden çok fazla etkilenen çeperler tarafından bu gençlik kolektivzmi bir şekilde engellenebiliyor. Gün geçtikçe, gençlik; bu kolektif ruhun ağırlığı altında ya hareketinden uzaklaşıyor ya da telkinlere boyun eğmekten başka niteliği olmayan kişilerin öncü tuttuğu kişilerden uzaklaşarak başka yollar arıyor.

Kardeşler!

Kendinize her ne derseniz deyin, bugün halkınızın yarını için endişe duymakta birsiniz ve bu durum kolektif bir direnişin kaynağıdır. Bugün, kendinizi ayırdığınız isimleriniz altında ayırarak, sizlerle aynı şeyleri veya benzer şeyleri savunan yapıları yok say saymanız halkımızın geçici felaketinden başkası olmuyor. Tarih, bugün diasporanın öncü hareketlerine, halkları adına tekrar kolektif bir mücadelenin sinyallerini veriyor ve bu ihtiyaç tüm öncülerimizin ve entelejansiyamızın sorumluluğundadır.
Share:

Cenaze merasiminden, toplusam direnişimize: 21 Mayıs

Aynı olmamanın bedelini, dişimizle, tırnağımızla değil, canımızla, kanımızla ödedik. Aynı değiliz diye, öldürülmemizin bir değeri olmadı Çarlık  askerleri için. Aynı değiliz diye, Çarlık sınırlarına tehlikeydik. Aynı değiliz diye, evlerimizin yıkılması gayet normaldi çarlık ordusu için, kadınlarımızın, çocuklarımızın, ihtiyarlarımızın öldürülmesi ve ölmekten beter daha nicesi, sırf aynı değildik diye dehşet verici değildi. Çar'ın generalleri; sırf onlarla aynı değiliz diye kazak askerlerine gönül rahatlığıyla "öldürün" diye komut verebildi. Bizi öldürenler, sürgüne yollayanlar, yurdumuzu talan edenler, sırf onlarla aynı değiliz diye bu yaptıklarından hiçbir utanç duymadılar. Bizim yurdumuz için savaştığımız yüzlerce yıl, tarihin bir yerinde yenilgimize dönüşüyordu, yenilgimiz soykırım oldu ve kalanlar sürgüne yollandı. Anlayacağınız, savaşımız yenilgiye, yenilgimiz trajediye dönüştü. İşte o gün, abilerini, babalarını yurtlarında ölü olarak bırakan nesil, ölülerinin onurunu hiçbir zaman unutmadı. Nereye sürüldülerse, tüm gittikleri yerlere; yurtları için savaşan akrabalarının ve akranlarının onurunu da götürdüler ve bunu hep andılar. Şimdi ise, tüm bu onur taşımadan ziyadesiyle sapmış, cenaze merasimine dönüşmekte olan tarihi yaşamaya zorlanıyoruz. 21 mayıs ki, her ne kadar trajedimizin sembolik tarihi de olsa, unutmayın ki dirilişimizin de sembolik tarihi olacak. Bunu ben değil, Sürgün Andımız yazdı "..21 mayıs’ı / ulusal-kültürel dirilişimizin / günü yapacağımıza,.." (*1) ve öyle de olmalı. Tarihimizi, acılarıyla ve trajedileriyle hatırlayıp, gelecek nesillere de unutturmamak için çabalarken, aynı zamanda geleceğimizi de organize etmeliyiz. 21 Mayısı, Cenaze merasimi olmaktan kurtarmalı, Toplumsal direnişimize çevirmeliyiz. Ölenlerimiz bizim için öldüler, şimdi kalanlarımızın vazifesi de, yurdunu, özgürlüğünü, özgünlüğünü savunmak için ortaya koyduğu iradenin devamcısı olmaktır. Kalanlarımızın vazifesi, ölenlerimizin yolunu devam ettirmektir. Yoksa her 21 mayıs çıkıp ağlayarak-sızlayarak, cenaze merasimi havasında üzgün, soykırım ve sürgün yorgunu, bitkin bir şekilde, gelecek vizyonu taşımadan, talepler ve mücadeleler barındırmadan unutmasak ne olacak? 21 Mayısı, yurdumuzla-diasporamızla, adaletin tecelli etmesi yönünde bir politik mücadeleye çevirirsek, işte tam da sürgün andımızdaki "Ulusal-Kültürel Direnişimizin" günü olmaya doğru bir adım daha yaklaşacağız. 

Bize, farklı olduğumuz için reva görülmüş zulümleri, geçmişimize bakıp empati kurarak yaşadığımız hiçbir coğrafyalar da, hiçbir halka reva görmemeyi / onlara böyle bir geleceği reva görenlere karşı birlikte mücadele etmeyi /"Çerkeslik İnsanlıktır" diye bağıran atalarımızın onurlu geçmişine layık / adaletten ve insanlıktan zerre sapmadan ilerlemeyi ve tüm dünyanın halklarıyla ve özellikle Türkiye'de Kürtlerle, Alevilerle, Pomaklarla, Lazlarla, Ermenilerle ve hatta Türk emekçileriyle-köylüleriyle birlikte, eşit ve özgür yaşamın savunucusu olmayı başarabiliriz.

Hep birlikte, insanlara acı ve gözyaşından başka birşey veremeyen düşmanlıkları sonlandırabiliriz. Başkalarının acılarını sahiplenebilir, acılarımızı başkalarıyla paylaşır ve böylelikle acılara karşı ortak bir kardeşlik koalisyonu kurabiliriz.

Zulüme hep birlikte dur diyebiliriz.

21 Mayısı, Ulusal dirilişimizin gününe; dünyanın bütün halklarıyla birlikte el ele çevirebiliriz.

Bunu yapabiliriz!

Share:

Soykırımdan Siyasete.. (Anti-Faşist Çerkesler)

1864 yılının 21 mayısı olarak kabul edilen ve tüm dünyada Çerkesler tarafından 'unutulmadığı ve unutulmayacağı' vurgulanarak anılan soykırımdan bu yana 151 sene geçti. 151 sene önce, bizi atlarımızın özgürce koştuğu, çocuklarımızın xabzeyle büyüdüğü yurdumuzdan ölüme ve adını bilmediğimiz bir yerlere gönderdiler. Adını bilmediğimiz yerlerde, adını bilmediğimiz hastalıklara ne yazık ki adını bilmediğimiz halklardan önce rastladık. Açlığa ve savaşa da öyle oldu. Yani bir ateş çemberinden, diğer ateşler çemberine, hızlıca, topyekün, kitlesel bir geçiş yaptık. Tarihinde böyle bir şey olmayan, geçmişine baktığında kimliğinde bunu görmeyen bir halktan; bunun yarattığı toplumsal travma hakkında çok şey bilmesini bekleyemeyiz. Üstelik bunu anlatmadığımız, bunu bağırmadığımız, yaygınlaştırmadığımız sürece, bunu bilmesini de bekleyemeyiz. Halbuki bekliyoruz. Oturmuşuz köşe başlarımıza, falancalar bizi bilmiyor, filancalar bizi konuşmuyor diye dert yanıyoruz. (Asiliz, bilinmeliyiz değil mi?) Dertlerle yanıyoruz. Yanıyoruz. 151 senedir, bu dertlerle, bu tasalarla içten içe, sinsi sinsi yanmaktayız. İşte tam şu ara, acısını rantına çevirmekten ziyade dünyaya ve yaşadığı her kentte, her bölgede, ülkede her halka anlatarak, bir daha böyle acıların yaşanmaması için çabalayanlar, içten içe, sinsi sinsi ateşin gelip dayandıkları ve bu ateşe karşı direnenler. Tarihimizi barut ve kan kokusuyla doldurup, yurdumuzu cehenneme çevirenlerin ve bizi cehenneme çevirdikleri yurdumuzda bile çok görüp sürgüne gönderenlerin eş-politikalarına alet olmayanlarımız. Kendi tarihsel trajedisi, başka bir halkı daha yakmasın diye mücadele verenlerimiz. Görenlerimiz, duyanlarımız.. ateşin kokusunu, ateşini koklamaktan bilenlerimiz..

İşte bu kardeşlik hareketi, işte bu barış siyaseti, işte bu birbirine tutunma çabaları.. kadını zulmeden erkek faşizmine, halklara zulmeden milliyetçi faşizme, doğaya zulmeden insan faşizmine karşı.. somut mücadele yürütenlerimiz... aidiyetler üzerinden milliyetçi ajitasyonlar ardına sığınarak, kapılar arkasında başkalarını öteki kılıp, kendilerini muktedirlerin kardeşleri hissedenlerin halkımıza hayaller pazarlamasına karşı mücadele yürütenlerimiz. Çok değil, yüz-yüzelli kişi.. belki ikiyüz, belki ikiyüzelli. İkiyüzelli kişi; toplumsal trajedimiz olan Çerkes Soykırımının tanınması için, Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisinde, Milletvekili sıfatıyla, seçilmiş birilerine "Önerge" verdirebiliyor. İkiyüzelli kişi; tarihsel anayurdumuzun başkenti olan Sochi'de, olimpiyat düzenleyen Çarlık Rusyasının Mirasçısı, Rusya Federasyonuna karşı çıkıp, kendi ülkesinin başbakanına, oraya gitmeme konusunda, Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisinden, bir grup, bir parti adına çağrı da bulundurabiliyor. İkiyüzelli kişi; Anadilde eğitimden, eşit yurttaşlığa.. kimliksel anlamda zaruri ihtiyacımız olan herşeyi, bizim adımıza, seçilmiş milletvekillerine yaptırtabiliyor. İkiyüzelli kişi; gelecek milletvekilleri seçimlerinde Çerkesleri, Çerkesler temsil etsin(Çerkeslerin taleplerinin hiçbirine karşı çıkmadan) diye, eşitliği, anadili savunan ve seçilmesi muhtemel bir partiden adaylar çıkartabiliyor. İkiyüzelli kişi, beşyüz kişiye kendini anlatabiliyor artık. İkiyüzelli kişi; "Çerkeslik İnsanlıktır" şiarını, dosta-düşmana anlatabiliyor.

İkiyüzelli kişi, artık apaçık ortaya çıkabilir. Artık kendi adına da konuşabilir. Bu halkın dili, tarihi, kültürü, dünü, bugünü ve yarını için varını yoğunu ortaya koyup, artist artist konuşmaktan başka hiçbir becerisi olmayan tatlı su Çerkeslerden daha çok hakları. Artık, halkı adına birşeyler yapmaktan aciz, ses çıkarmayı bilmeyen, karşı gelmeyi düşünemeyen ne verilirse ona razı gelip, ne söylenirse onu yapmayı vazife edinen Çerkeslerin, bunca mücadelenin üstüne o ikiyüzelli Çerkese söyleyebileceği hiçbir şey yok. İkiyüzelli Çerkes, 140 yıl "Çerkes kızı, Çerkes tavuğu ve Çerkes dansın"dan ötesi konuşulmayan bu halkı, tarihiyle, diliyle, bugünüyle ve yarınıyla bu topraklardaki tüm halkların belleğine kazıdı. İkiyüzelli Çerkes, 10 yılda, 140 yıl bilinmeyen, 140 yıl kafkas türkü, vs. denilen bu halkı her yerde anlattı. İkiyüzelli Çerkes, kendileri adına yazılmış (şeyh şamil vs.) ama bu halkı yansıtmayan tarihi söküp attı, kendi onurlu tarihini meydan meydan, salon salon bağırdı ve tanıttı. Şimdi bu ikiyüzelli Çerkesin, ardıllarının, yoldaşlarının; her yerde, halkı adına konuşma hakkını kim çok görebilir? Hangi utanmazlık, kendini bilmezlik; kılını kıpırtdatmayanların halkı adına mücadele yürütenlere kötü konuşmasına sebep olur?

Biz, Çerkesler (yüz, yüzelli, ikiyüz, ikiyüzelli ve onbinler, yüzbinler..)

Halkımız adına yürüttüğümüz onca mücadelenin ardından, kendimizde halkımız adına konuşma yetkisini buluyoruz. Halkı adına mücadele yürütmeyenlerin tüm gürültüleri; bizi, bizi dinlemek isteyenlere karşı anlaşılmaz kılmaktır ve onların bu gürültülerini tanımıyoruz.

Biz ikiyüzelli Çerkesden, onlarcasıyız.. anti-faşist çerkesler ismiyle organize, kardeşliğin ve barışın, özgürlüğün ve adaletin mücadelesini yıllarca veren,
halkı adına milliyetçilikten arındırılmış her mücadeleye koşan ve dahil olanları adına,

Tarihimizde "Çerkeslik, İnsanlıktır!" şiarıyla onurumuz olan atalarımızın yolunda, tüm Çerkeslere, tüm halklara bildiririz:


Biz Çerkesler; Halkımız adına, dünyada, türkiye'de, kafkasya'da ve çerkesya'da her şartta barışı savunuyor ve barış politikalarının destekçisi oluyoruz

Biz Çerkesler, savaşın taraftarı değiliz ve hiçbir şartta, ne sebeple olursa olsun savaşı desteklemiyor ve savaş politikalarını reddediyoruz.

Biz Çerkesler, Eşit yurttaşlığı savunuyoruz ve tüm halkların ve cinsiyetlerin, yaşadığımız her yerde eşit ve özgür olması için mücadele edeceğiz.

Biz Çerkesler, Doğaya zarar veren her uygulamayı reddediyor ve özgür ekolojik politikaların desteçisi olduğumuzu bildiriyoruz.

Biz Çerkesler,
Yüzlerce yıl savaşmış, Soykırım yaşamış ve sürgüne gönderilmiş bir halk olarak, acı tarihimizi asla unutmayacağımızı, unutulmasına müsaade etmeyeceğimizi ve sürekli hatırlayacağımızı.. gelecek nesillere de öğreteceğimizi ve tüm halklara duyuracağımızı..

..ancak hiçbir suretle intikam değil, her zaman adalet isteyeceğimizi

Dünyanın tüm halklarına bildiriyoruz.


İkiyüzelli Çerkesin geri kalanlarını, halkı adına konuşmaya ve sessizliklerini bozmaya çağırıyoruz.
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler