TÜRKİYE, CUMHURİYET BAYRAMI, KAFKASYA VE ARAP BAHARI..


Soğuk geçecek bir kışa tüm hazırlıklar yapıldı, Sochi önümüzde, dernekler arkamızda, Türkiye demokratikleşiyor(!) Arap coğrafyasında hala bomba sıcaklığı var. Türkiye Demokratikleştikçe, öldürülen insanlara gıdım sesi çıkmayan siviltoplum kuruluşlarımız genel kurullarında elbiselerini değiştirip, model manken gibi sergiye çıkıyor, Cumhuriyet filan yaşına, Ethem'in hainliği arka plana, Kafkasya'da Lazlar Gürcistana, Çerkesler Çerkezya'ya, Oseter Osetistana göz kırpıyor! Gürcistan diyor ki; Gel soykırıma uğramışsın meğer, gel! buradan Adigey 100 km, buradan Abhazistan 10 metre, buradan Osetistan 10 metre, Karaçay Çerkes 90 km, Kabartey Balkar 80 km gel diyor. Kimi; Artwin'den gitmiyorken, kimi Münih'ten gitmiyor, kiminin istanbul'da reklam şirketi var, cirosu var, hayatı var gitmiyor. Kimi proleter gitmiyor, kimi falan gitmiyor. Bu arada, Türkiye son hız demokratikleşip, Arap coğrafyasına bomba sıcaklığı servis ediyor.. Arap coğrafyası demişiz; Türkmen'i, de var, Kürdü'de var, Çerkesi'de var. Var oğlu var; CIA'den Amerikalısı, Mossad'dan Yahudisi, KGB'den Rusu da var, Çeçeni bile var vahabiden.. bir tek insanlıktan nasibi yok oranın, oranın bir tek ağlamaktan bahtı yok; kendi cenaze namazını kılanları var, cenaze namazımı kılacak kimse olmazsa diye. Araplar sımsıcak, Türkiye buz gibi, Kafkasya orta ateşte..

Burada bayram havası, ardı sıran peşincek..
İstiklal de, savaş mağduru burjuvazi araplar; çocuklarına nostajlik tramvayı gösterip; şükür çekiyorlar! Parmakları var diye..
Suriye'de savaş mağduru yoksul araplar; çocuklarına silahı gösteriyorlar, vatan kurtulacak diye..
Suriye'de savaş dahili araplar; Allah'u ekber diye koşuyorlar, Allah'u ekber diye oturanlara!

Kafkasya'da orta ateşte; insanlık pişiriliyor!
Gürcistan gel diyor, soykırıma uğramışsın meğer, eğer geleceksen diyor bir de, ardını bir tek biz bilmiyoruz!
Abhazya da Laz, Gürcü, Adiğe, Apsuva; bari kışın patlamasa şu sıcaklık diyorlar.

Zaman geçiyor!

Türkiye'de Cumhuriyet 90 yaşına demokrasiyle giriyor, ölülerimizin katilleri arasında bayram kutlanıyor, katiller çevre güvenlikte ellerinde hala silahlarıyla bizi koruyorlar! Rahat uyuyalım diye..

Günaydın!
Share:

Hantal Çerkes Hareketlerine ithafen..




Çerkes hantal hareketleri, kendi toplumu altında yetişen dinamik gençlerin eylemsel süreciyle birlikte umutlandı, elbette bu gençlerin; hantal hareketler olarak nitelendirdiğim gruplara karşı bir önyargı sahibi olmaması gerekiyor. Ancak bunu sağlayacak olan, gençlere bu umudu göstererek; yıllardır hareketlerde konuşlanmış, konuşan ve başka hiçbir halt yapamayan kişilerin bu gençlere karşı biz özeleştiri vermesiyle mümkündür. Pek naçizane affınıza sığınarak 26 yaşımı dolduran biri olarak elbette bende kendimi bu gençlerin içinde bir parça olarak göstermek durumundayım. Tüm yazdıklarım pratiken edinilmiş tecrübelerle kazanılmış birikimin teorik olarak karakterize edilmesi aslında. Bu yüzden, ister hoşunuza gitsin, ister gitmesin; Türkiye Diasporası toplumunda her yönde hareketler de konuşlanmış ve süreklilik arz edecek kadar çok konuşup herşeyi kendi bildiği gibi yapmak, herşeye kendi istediği gibi yön vermek isteyenlerin buna kulak vermesi gerekiyor.

Elbette ki, burada bahsini ettiğim gençlik; benim dahili olduğum aktif veya pasif eylem biçimlerinde yan yana geldiğim veyahutta eylem süreci veya sonrasında irtibata geçtiğimiz gençleri temsil etmektedir. Hiçbir tespitim, hiçbir analizim veya yazım tüm halkın her ferdini veya belirli bir yaş grubuda herkesi temsil edemeyeceği gibi, bu yazı da; diğer yazılarımda olduğu gibi bir takım gençleri muaf tutmaktadır. Yazılarımda muaf kalanlar ise, yaptıkları ve yapmadıklarıyla elbette kendini bize ve görmek isteyen herkese anlatmaktadır.

(Yukarıdaki temkinlilik, konular da bağımsız tartışmalar yaratmaktan öteye gidemeyenlere ithaf olur.)
Değişen dünyanın içinde dönüşen bir halk olduğumuzun mutlaka farkına varmalıyız ve dönüşümlerimizi geçmişimizdeki kültürel faktörlere yatkın fakat tamamiyle onların etkisinde kalmadan başarmalıyız. Değişen dünyayı fark etmemek elimizde değil ve dönüşmekten başka çaremizin olmadığı ise aşikar. Bunun çeşitli nedenleri var; bize özgün nedenleri ile birlikte tüm dünyaya yayılmış halkımızın ortak nedenleri de elbette. Dünyayı biz değiştirmiyoruz, bir çok faktör var dünyayı değiştiren iyi-kötü. Dönüşüme karşı koymakla, dönüşmemek mümkün değil; çünkü dünyadaki dönüşüm, tüm maneviyat kazanımları ve götürümleri ile birlikte aynı zaman da fiziksel olarak da bizleri buna zorlamaktadır. Bizim bunu algılayamamamız; bizim bunu algılayabilip kendi dönüşüm felsefemizi yapamamamız ya da kasten bir çeşit yobaz gelenekçiliğe mahkum etmeye çalışmamız kesinlikle ama kesinlikle bizi değişen dünyada dönüşmeyen bir halk yapmıyor.  Aksine, dönüşüm felsefemizi kendimiz koyamadığımız için; bizim yerimize dönüşümümüze yön verenlerin dönüşmemizi istedikleri şekilde dönüştürüyor. Modern asimilasyon metodları ile, onların istediği dönüşüme adapte olanlarımız, kapitalist rejimde geçici mevkiiler edinirken; direnenlerimiz ise birer birer sindiriliyor. Bzeyiko savaşlarından bu yana; modern kapitalizmin kökü insanlığın yüreğinde bir ur gibi kök salarken elbette bizi de es geçmedi. Herşeyi, bir anda ve en hızlı haliyle yaşayan toplumumuz içinde itibar kazanmış mevki sahibi birileri; sınıflar yaratıp aşağısında kalanların onurlu ya da onursuz kaderini tayin etme hakkına başladı. Birincisi, bu dönüşüm toplumsal ahengimizin kendi başına yönettiği bir dönüşüm değildi, tüm sinyalleri ve tarihsel materyalleriyle bu dönüşümü, o zamanların dünya kutuplarından olan Osmanlının yaptığını iddia edebilir, ardını savunabiliriz. Ancak ben konumuza Bzeyiko savaşlarından başlayarak dönüşümümüzün tarihini  yazmakla başlarsam, bu yazı hayli uzun ve geç ve elbette bir yerlerinden eksikler fışkıran bir yazı olarak kalır. Onursuz birilerinin kalpsiz dönüşüm projesi olan; Kapitalist Dönüşümün tarihiyle ilgili elbette isteyen bir yerlerden okuyacaktır.

Biz, dönüşümümüzün halkımızın tarafıyla yön bulması için mücadele veren gençleriz! Ancak dünyanın egemen olsun ya da olmasın hiçbir halkıyla aramızda düşmanlıklar üreterek kaotik ya da felsefi anlamda hantallaşarak prim yapacak kişileri hiç değiliz. Kendi adımıza, kendi kimliğimizle kararlar verebilme yetimiz ise sorgulanamazdır. Biz, kimlikle karar veren başka yetilerin kimliklerini ortaya koyuşlarına değil, birlikte sahip olmaktan başka çaremiz olmayan kimliğin bir düşmanlaştırma veya itibarsızlaştırma aracı olmasına ise karşıyız. Bunu İnsan, İnsan bir Çerkes, İnsan bir Çerkes Erkeği-Kadı ve İnsan bir Çerkes genci olarak hakkımız görüyoruz. Bu konuda karşı bir taraf varsa onlarla asla uzlaşamayacağımızı da bilmelerini istiyorum.

Geçenlerde, Van depremzedeleri adına Sakarya'da dayanışma eylemi yapan 4 kişiden 2si Çerkes'ti. Birisi çok sevdiğimiz bir büyüğümüz olan ve genellikle hantallık yaratacak bürokratik örgütlenme biçimlerinde pek rastladığımız karar alışta gecikmeyen, gündemi arkadan takip etmeyen Ümit Örten; diğeri ise çok yakın dostum, yoldaşım olan ve daha önce bir çok ortak eylem yaptığımız; bürokratik hantallıklardan en çok dem vuran gençlerimizden Kadir Canbek'ti.. ve elbette diğer iki kişi ise, insanlıklarıyla çok yakın tanıdığım; bir böceğin dahi yaşam hakkı için inanılmaz mücadele verdiğine şahit olduğum, bir çok konuda dünyaya aynı baktığımız, çocuklara aşık Harika ve biraz önceki saydığım pek sevgili yoldaşlarımdan bir adım geride bile olmayan, hayatım boyunca güveneceğim, güvenebileceğim Ayşegül'dür. Hepsini tek tek ve bütün olarak çok sevmekle birlikte, hepsiyle birlikte çeşitli ve kimseyi ötelemeyen insanlık eylemleri yapmışlığım, bir çok konuda konuşmuşluğum.. anlaşamazsak bile konuşarak sonuca varmışlığım vardır..
Onların eylemine çeşitli sebepler ile yakışmayacak şekillerde karşı oluşlara rastladığımız zaman toplumun bizden ya da bizden olmayan yön vericileri tarafından, 149 yıllık periyotik olarak ve bugünler de farklı dozajda olsa bile nasıl etki yarattığını algılayabilmekteyiz. Bizim içimizde inanılmayacak derece de Kürt düşmanlığı yapanlar utana dursunlar bunları onursuzca dillendirdikleri için, bunu söyleyemeden eylem sırasındaki bir takım simgelere takılıp bunu malzeme yaparak arkadaşlarımıza saldırmaya çalışanları, onlara bilerek, duyarak ve hissederek bir sebep veya bağzı sebeplerden ötürü sessiz kalanları yazımızın devamına taşıyayım;

Sizlerde iyi biliyorsunuz ki; hantalsınız. Hantallığınız, parmağınızın klavyeye dokunuşundan ya da dokunmayışınızdan okunuyor. Siz okunduğunuzu ya bilmiyorsunuz ya da artık gerçekten bunu fark edecek algıyı yitirmişsiniz. Acısak gurur yapacak, acımasak zarar verecek moddasınız ve biz ne sizin o inmeyen burnunuzu incitmek ne de anlık eylem bilincinde zarar vermenize müsade edecek değiliz. Biliyor musunuz bilmiyorum ama, artık siz olsanız da - olmasanız da .. hatta biz olsakta, olmasakta; anlık eylem bilinci, bürokratik hantallıklar kafasını aşmış; tavır alabilen, tavır koyabilen; yatak/dikey  partili/kolektif örgütlü/örgütsüz insanlar var ve biz ya da siz görebilsekte, göremesekte, görmek istesekte, görmek istemesekte buna karşı engel olamayız! Değişen dünya ile birlikte, değişmeyen kafalar da tozlanmakta ve her geçen gün olgu/mantık kavramlarından bir adım uzaklaşarak; saçmalamak devrine başlamaktadır. Ben şahsen; çeşitli sebepler ile herşey apaçık doğruyken belirli teyammülleri bahane ederek insanlar üzerinde hipotek kurabilecek, bunu isteyen, bunu arzulayan ve gereksinimmiş gibi servis edenleri zerre kadar umursamıyorum. Sadece bunu umursayan yoldaşlarıma üzülüyorum. Sözde; bir çok yoldan yoldaşınız olduğunu düşündüğünüz, söylediğiniz kişiler; VAN ZULÜMÜNE İNSANLIK DESTEĞİ verdiler. Onlara sizin karşı olduğunuzu bildiğim insanlar tarafından bir mühür konmaya kalkışıldı. Orada hepimizin simgesi haline gelmiş bir şeyler üzerinden; sanki sadece "tek tarafa" ait bir şeymiş gibi konuşuldu. Ben oradaydım, onlar da oradaydı ve tanımadığımız birileri daha, tahmin edemeyeceğiniz kişiler de; ama orada olmayan birileri vardı ve orada olmayan birilerinin orada olan biten herşeyden muhakkak haberi de vardı, onlar sizdiniz.

Değişen dünyada, dönüşen birşeylere karşı; hantallar! Eylemsellik sürecinde aktif olarak periyotlar çizmiş, kendi argümanları tekrarlamaktan baş şişiren, konuşkan, göbekli, gözlüklü hantallar. Ben ve bağzıları; dönüşümün içindeyiz..! Sizin dönüşüme olan tahammülsüzlüğünüz ancak dünyada büyüyen dinamik mücadeleler de bizim halkımıza şerh koymaktan ibaret kalacaktır. Ancak bizim halkımız dahil olsun ya da olmasın, bizler bu dönüşümün bir parçası olacak, insanlık ve adalet eylemlerinde bu dönüşüme uygun eylemler koyarak sokaklara ineceğiz ve siz, oturduğunuz koltuklar da bir yerlerinizi morartırcasına yazacaksınız, bir yerleriniz ağrıyınca kalkacak,  televizyonu açacak, telefonla konuşacak, toplanacak; satırları sayılmaz, anlaşılmayan kargaşaya kapılacaksınız.


Umuyorum ki;
Hantal kaldığınız yerlerde, dinamikleşir ve anlık eylem bilincine, mevcut olduğunuz kadarıyla dahilleşebilirsiniz. Ben ve arkadaşlarım, eylem isteminin mevcut şartlara göre nasıl değerlendirilebileceğini ve anlık yetiyi sizlere bir kaç defa gösterdik. Hiçbir şey yapamadığımızı sanıyorsunuzdur; ancak yaptığımız şeylere de şahit olacağınız zamanlar gelecektir.

Share:

Delimize sahip çıkalım!



Çulhanoğlu, bir yazı yazmış...

Yazıp saçmaladığı şeyler kendine kalsın, böyle adamların özgürlükçü sosyalistler ile anarşistlerin arasını açabilecek kapasitede olmadığı da belli. Zira bu topraklar üzerinde yükselen herhangi bir devrimci harekete dışarıdan biri olarak bile bakıldığında; görünmeyen tek şey kendisi ve partisidir.

Parti ismine nazaran saygı duyanları da nefret ettirmesi ise, esasta kendisinin kendi partisine mi darbe vurduruyor diye düşündürtmüyor değil;

Biz emekçileri ve yarının daha adil, daha özgür, daha eşit olabilmesi için mücadele verenleri  tabii ki TKP üyesi bile olsalar seviyoruz. Biz partilerin MYK üyelerine veya kendini bir şekilde yansıtma yapanlarını değil, partili dahi olsa yarın için özgürlük isteyen insanlarını seviyoruz.

Dostlar!

Bizler mücadele alanındayız, içimizdeki yalancılara karşı da mücadele edeceğiz elbette. Elbette herkes pak değil, ancak bu kirler, bu çamurlar; yapıştıkları yerlerden sökülecektir. Bugün kuvvetle yapıştıkları yerlerden mücadelemizi bölücü söylemlerine karşın bizler yine aynı yolun yolcusuyuz. Yarını bize zindan edenlere karşı, emek ve kimlik üzerinde birleşecek ve mücadeleye devam edeceğiz.

İktidar olmak istemiyoruz, yönetmekte istemiyoruz!
Adalet, Eşitlik ve Özgürlük istiyoruz ve bunu hep birlikte kazanacağız!

Birbirimizi mutlak eleştireceğiz!
Eleştirilerin olmadığı hareketler, gerilemeye mahkum kalırlar! Kendilerini zeki zannedip mücadelemizdeki yoldaşlarımızı aptal yerine koyanlara karşı kulağımız tıkalıdır.

Ancak herkes, içindeki delilere sahip çıksın! Mücadele alanlarımızda zehirlerini bırakanlar, bizi geriletmekten başka hiçbir şeye yaramaz..

Birbirimizi mutlak eleştireceğiz!
Ancak bunu güzel yarının mücadele birliğini zehirleyerek değil, daha güzel bir yarına ulaşabilmek adına yapmalıyız. Daha çok bilgi, daha çok öğrenim ve tecrübe kazanmak için, yanlışlardan arınıp; doğrulara kavuşmak için yapmalıyız.

Propaganda yapıp, kitleleri aptal yerine koyarak iktidar olmak içinse, zaten insanları aptal yerine koyup iktidar olanların tarihten beri insanlığa çektirdikleri zulümden ne farkı kalıyor?

Partimizi iktidara getirmek mi istiyoruz,
yoksa emeğin ve özgürlüğün dünyasını mı?

Parti iktidarında, mevkiili memur olmak; bir devrimcinin amaçları dışında değil midir?  Sosyalizm; bir parti başkanının BAŞBAKAN olma arzusuyla sınırlandırılabilir mi?

Dayanışmayla!

Share:

Herşeyin birşeye dönüşmesi..



Yaşadığımız zamanla ilgili düşüncelerimiz muhakkak ki kendimiz ve mücadelemizle ilgili bir değerdir; ancak sabit bir kompozisyon halinde; düşüncelerin farklı fiillerle aynı şeye ulaşması için süreklilik oluşturmak, bu sürekliliği herhangi bir şekilde kutsallaştırarak, dışında kalan şeyleri iğnelemek kadar da iğrenç birşey olabileceğini düşünmüyorum.  Bu yazıyı da tahmin edebileceğiniz üzere; BİZE VE KAVGAMIZA ARMAĞAN EDİYORUM.

Sevgili dostlarım, bizler iyi bir yarın için mücadele veriyoruz ve iyi bir yarının herhangi bir sınırı yok. İyiliğin sınırı, eşitliğin şartları, özgürlük belirli kompozisyonlar etrafında belirlenmiş fiillerin mutlak varlığı ve bir düşüncenin öyle ya da böyle bir şekilde egemenliği değildir. kötülüğün iyiliğe değdiği noktayla savaşacağız! Biz, iyiliğin ve özgürlüğün ne olduğunu dayatamayız, bize göre elbette bir iyi ve arzu edilen bir özgür yaşam var! ancak bizim gibi gitmek istemeyenler de var o iyilikle kavuşmaya! biz kötülüğün ve köleliğin ne olduğunu söyleyebilir ve onunla mücadele edebiliriz ve kötülükle, köleliği güçlendiren şeylerle savaşabiliriz. Bunun da bir sınırı yok!

Bizim kavgamız, kötülükle! Kölelikle!

Biz kötüyü ifşa ederek, iyiliğin propagandasını neşe ve huzur içinde insanlara teneffüz ettirerek mücadele vereceğiz. Gerekirse; bedenimize saldıranlara karşı kendimizi savunacak, gerekirse bizi mahkum edenleri yok etmeyi deneyeceğiz. Ancak bir iyilik sınırı çizip, dışında kalanlara kötü diyemeyiz..

Biz iyiliğin ne olduğunu elbette biliyoruz,
ancak iyiliğin nerede durduğunu asla göremeyiz!
Bize göre iyilik, kötülüğün olmaması kadar basit, kötülüğün yok edilmesi için verilecek mücadele takdire şayan, bunun için kötüye karşı küresel iyilik propgandaları yapmalı ve gerektiği zaman kendi tarzımız olmayan eylemler de bulunmalıyız!

MESELA; YÜRÜMELİYİZ!
Tek bir ateş yakmadan, tek bir slogan atmadan, tek bir politik sözcük etmeden. Hepimize lazım olan birşey için yürümeliyiz.

Komünist bayrakların yokluğu,
Sosyalist bayrakların yokluğu onları yok etmedi! Onları yok etmeyecek
ve Anarşist bir ağızla konuşulmadı diye, Anarşi susmayacak!

Ayaklar;
Sosyal olup Komüne yürüyecek..
Ayaklar, baş olup Anarşiyle sevişecek!

Yürünecek!
Tek bir politik sözcük edilmeden, tek bir bayrak taşınmadan, tek bir imza atılmadan..
hepimize lazım olan bir şey için yürünecek!

İyiliği; köylerden kentlere kadar her insan topluluğunun olduğu yerde dilimizi anlayan herkese anlatarak..

hayvanları, toprağı, suyu ve gökyüzünü severek..

Şarkılar söylerek,
Muhabbetler eşliğinde;

YÜRÜNECEK!
HEM DE, HEPİMİZE LAZIM OLAN BİR ŞEY İÇİN YÜRÜNECEK!
Share:

Devletin Fransızlaştıkları! -> VAN




2011 yılında Van'da gerçekleşen deprem hala tüm canlılığı ile hafızalarımızda oysa, üstelik canlılığını ilk günki kadar diri tutan bir de devlet politikası var başımız da. Yurtdışındaki afetlerde dahi hızır yardımını gönderen Türkiye, kendi sınırları içerisinde gerçekleşen bu büyük afette, gözümüzün içine baka baka sınıfta kalmıştır artık. Devlet, kendi vatandaşlarına fransızlık yaparken, Türkiye'nin vicdani tablosunu diğer ülkeler de gerçekleşen çeşitli afetler deki hızır hareketleriyle çizmeye çalışıyor. İç ve Dış durumları birbirine çelişen her yapı gibi; Türkiye hepimize samimiyetsizlikler ülkesi olarak kendini öğretiyor.

Fazla söze göre yok!

Van'da 2011 yılında gerçekleşen deprem de;

_______________________________________________
Ölü ve Yaralı Durumu
Hayatını kaybeden Vatandaşımız 644
Yaralanan Vatandaşımız 1.966
Enkazdan sağ kurtulan vatandaşımız 252

(A.F.A.D. resmi istatistikleri)

_______________________________________________

Yapısal hasarlar

28 Ekim günü sabah saatlerinde AFAD'dan yapılan açıklamada; Van ili Merkez ilçesi, köyleri ve Erciş ilçesi merkez mahallelerinde TSİ 09:30 itibariyle 10.621 binanın incelendiği; 5739 binanın hasarlı ve oturulmaz, 4882 binanın hasarlı ancak oturulabilir olduğu ve tespit çalışmalarına devam edildiği belirtildi. Deprem nedeniyle toplam 2262 bina yıkıldı.
_______________________________________________

Yeni olan şu; Depremin ocaksızlaştırdıkları, yaşadıkları konteynır kentinde de çok görüldü. Boşaltmaları istendi oraları, ancak gidecek bir yeri olmayan herkes gibi onlar da bir yere gidemediler oradan. Sonra elektriklerini kestiler; yılıp gitsinler diye.. insanlar, gidip açlıktan öleceklerine, orada kalıp açlıktan ölmeyi; toplumsal vicdanımızı sorgulamamız için tercih ettiler. Bugün oradalar, Orada bayrak var ancak devlet yok... Orada devlet, insanlara fransız kalıyor biraz! Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyenler, herkesi kendileri kadar varlıklı sanıp; gidecek evi olmayan insanlara bakarak;

"ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN" dercesine duyarsız kalıyor. Merak ediyoruz..

Van hangi devletin bir ilidir.
 Vergiler neden toplanır?
Devlet sadece asker ve polis midir?
Komşusu aç ike tok yatan, kimden değildir?

Share:

Sosyalizminde "Tu-kaka Çerkes" sendromu.


Bizler bir halkı topyekün olarak sadece ve sadece "kendi kaderini tayin etme hakkı" ile anarız. Hele ki omuzları, omuzlarımız yanında yükselen bir yapılarıyla iken, omuzumuzu omuzlarına dayamamak bizde "xaynape"tır.

Şahsım adına bu topraklardaki Sol hareketlerin içinde hep bir sıkıntı olduğunu düşünüyordum. Yalnız şunu da unutmamak gerekir ki; var olduğunu düşündüğüm sıkıntıdan dolayı devrimci tarihin hiçbir öznesine değil yıkıcı, geliştirici bir eleştiri bile getirmeden; geleceğin dünyasını o öznellerle beslenmiş yoldaş zihniyetler ile birlikte ellerimizle kuracağımız günün mücadelesini vermek isterim.

Ben tahakküm aygıtının, organlarının, yandaşlarının
Kapitalizmin, Burjuvazinin ve de Emperyalizmin tam istediği kıvamda olduğumuzu ne yazık ki görüyorum.. Efendim, Çerkes nüfusu 3 milyon imiş, 149 yıldır buralarda imiş, devletle organize bilmem neyler yaşamışlar imiş, ermeni katliamını bile çerkesler yapsın hadi, etmişler imiş..
(Kürd kardeşlerimin affına sığınarak, kesinlikle algısal veriyorum.) Şimdi sen 149 yıllık resmi istatistik ve tarihlere dayalı sığ bilginle nüfusunun 3 milyon olduğunu söylediğin bir halka o dille, bu dille ya da bir şekilde "Tu-KAKA" diyeceksin öyle mi? Kusura bakma da, senin bu istatistiğinin öbür ucu; 1048 yılında sözde pasin ovasında sözde bizans ordularını büyük bir mağlubiyete uğratarak Anadolu'da kalıcı Türk varlığının sebebi ya da başlangıcına imza atan İbrahim Yinal'dan sonra tam tamına 965 sene geçti.. sen 965 yıllık birlikte kalım ile 149 yıllık birlikte kalımın şartlarını birbiriyle kıyaslarken ya da hep burada bulunan coğrafyanın yerli halkı olan Kürdler ile, buraya bir dizi savaşlar sonrasında, soykırım yaşayarak sürgünle gelen bir halkı birbirleri ve son 80-100 yıllık tarihleriyle değerlendirirken.. acaba nerede haksızlık yapmış olabilirim diye düşünmüyorsan, eğer ideolojin resmi tarihin palavralarını referans alıp, bir halkı yapmadıklarıyla sığ, başka bir halkı yaptıklarıyla derin imgelere taşıyorsa.. ben iyi ki de sosyalist kalmakla yetinmemişim demektir. Ama itiraf edeyim; böyle sığ bakabilen, resmi tarihi tek kaynakla referans almayan, kıyaslamalarla istatistiklerinde daha bilimsel ve adil davrana bilen bir çok sosyalist dostuma da ayıp ettim be dostum..

şimdi senin tüm referanslarını doğru kabul etsek dahi!
Çerkeslerin okul açmayı talep etmek, Çıkan bir yasaya görüş bildirmek, Faşizmle mücadele için farklı örgütlenmelerde olmak hakları yok mu? Velev ki, yaşayan 3(!) milyon Çerkesin 2 milyon 900 bini türk ırkçılığı ve Kürd düşmanlığı yapıyor; Sosyalizmin neresinde, böyle bir durumda egemen olmayan bir halka karşı yaptırımlar hoş karşılanıyor. Ayrıca, sosyalizm sadece bir ulus hareketi midir, ulusların tek ulus üstünden yaptıkları sosyalist mücadeleye ne diyor haberin de vardır eminim.

Ben bir Çerkesim, 26 yaşımdayım, reyhanlı'da doğdum... yenişehir mahallesinde büyüdüm..! Benim babam Aleppo'da doğdu, dedem reyhanlı'ya geldiğinde amik bataklığına sırtında toprak taşıyarak doldurduğu bir yere ev yaparak yerleşti. Hayatı boyunca çalıştı, dedem hiç Türkçe bilmemekle birlikte, babam da Türkçe'yi Türkiye'de asker de öğrendi. Hiçbir zaman Kürd düşmanı, Türk ırkçısı olmadılar.. oradakilerin bağzıları kapitalist, bağzıları da proleterdir. Aynı Kürdlerin içindeki burjuvalar ile emekçiler gibi.. aradaki uçurumlar gibi uçurumlar da vardır.. DÇH'de Emek konusunda tüm yeryüzündeki mücadeleleri mücadelesi gören, Kimlik konusunda Çerkes kimliğini söyleyip, ezilmiş olan tüm halklarla kardeşlik söylemiyle dayanışıp bu halkında kendi adına konuşma inisiyatifi kullanmaya çalışan bir yapıdır. Bunu yapıp  yapamayacağı da kendi işidir, ancak siz böyle baştan eşeği çayıra salan sosyal faşistler yüzünden, Çerkes halkının içindeki gericiler Sosyalist Çerkeslere sizin bu itici ve gerçekdışı söylemerinizi servis ederek; İşte sosyalistler bunlar diyor. Sosyalistler Çerkeslere "Tu Kaka" diyor diye bize karşı propaganda yapıyorlar. Birgün başarılı oldukları için size teşekkür etmelerini istiyorsanız; Klavyede sınır yok.. yazın tu kaka'nızı!
Share:

bir tarafa karşı taraf olmakta büyük hata!

ben inanılmış ya da inanılmakta olan tanrılarla savaşmıyorum.. ben mini eteklilerle, türbanlılarla, etek giyenlerle yada pantolon giyenlerle savaşmıyorum.. ben ezanlarla, ben dualarla savaşmıyorum..

Ben faşizm ile savaşıyorum ve bazen bu faşizm denen hastalık sırtını uluslara, bazen dinlere, bazen erkeklere, bazen insanlara dayıyor..

Bazen ırkçılık,
bazen dincilik,
bazen ataerkillik
ya da türcülük yapıyor.. başka ulusları, dinleri, inançları, kadınları ve hayvanları, ağaçları ve dağları hedef alıyor.. 

işte ben bu yüzden; ırkçılığa karşı savaşıyorum ama Türklerin tamamını düşmanım olarak görmüyorum..
cemaatlere ve tarikatlara karşı savaşıyorum ama dinleri ve dindarların tamamını düşmanım olarak görmüyorum..
erkek terörüne karşı mücadele veriyorum ama bir erkeğim ve terörist değilim..
hayvan hakları ve doğa mücadelelerinde en öne geçmek istiyorum..

cemaate karşı ulusalcılık
dinciliğe karşı da ulusalcılık yapamam..
erkeğim diye kadınları öldüremem
kadın hakları mücadelesindeyim diye erkekleri de öldüremem..
hayvanları öldüremem.. 

ne ırklar ne de dinler, ne de giyimleri insanların.. bunlarla olmaz!
mücadelenin özü;
faşizmin her rengine zehir olmaktır.. 
bir rengine imtiyaz sağlamak değil..

türbanlı diye kadınları aşağılayanları, aşağılıyorum.. aşağılıklık etmeyin..
Share:

Biz, o kayıp çocuklarız!



Biz o kayıp çocuklarız!


Kimse kimseye tahammül edemez mi? Şimdi soruyorum sizlere, bırakın türkü, kürdü bir tarafa, bir tarafa bırakın sunniyi, aleviyi.. bir çocuk olun, bir de abi bulun kendinize, bir de anne ve birgün abinizi gözaltına alsınlar; abinizin suçu da; sistemin hastalıklı olduğunu düşünmek ve hastalıkla mücadele ederek; insanların huzur ve refah içerisinde yaşayacağı bir dünya hayal etmek olsun; ta o güne kadar bir can yakmamış, bir köpeğe bile git demeyecek yufka yüreklilikte olsun, ağaçları ve doğayı sevsin, insanı sevsin, insanlığı sevsin, abinizi çok yakından tanıyın; kimseye bir zarar veremez, herkesin iyiliği ister olsun abiniz ve birgün abinizi yanınızdan, kollarınızdan,  yaşamınızdan, her yerden; önerdiği kitaplardan, ettiğiniz küçük tatlı kavgalardan, gidiyorum demesinden ve annenizin geç kalma demesinden mahrum bırakılın.. bunu yaşayın;

ne bileyim; Tolga Baykal Ceylan olun.. abiniz olsun, annesi olun, o annesi olun bir defa..

düşünün...
şimdi bir daha düşünün; siz, 2004ten beri yoksunuz...
; abiniz 2004ten beri yok
; oğlunuz 2004ten beri yok..

ne bir haber, ne bir şey.. hatıraları var, o yok.. gülüşünün hatırası, sinirinin, kitap okurken, kahvaltı yaparken, birinci sınıfa ilk başladığı günün hatırası, ilk itirazı, ilk sorusu.. ilk adımı, ilk nefesi.. hatırası var; o yok.. o yokluğunu neyle doldurabileceksiniz? Ben ölümün hayatın bir parçası olduğunun farkındayım, ancak Tolga da, bir çok kaderdaşı da hayatın bir parçası olan ölümün değil; sistemli bir hastalığın mutluluğa karşı katledici öfkesiyle; annelerinden, gülüşlerinden, hayatlarından koparıldılar. Arkadaşlar; Şimdi buraya ne yazsam az, ne yazsam çaresizlik hissi uyandıracak; ama dedim ya! Yüzlercesi var, ama sadece bir tanesini tanıyın ve onun annesi olmayı deneyin bir..

Sonra, Adaleti neden aradığımızı sorun kendinize..
Sizler ömrün bir yerindesiniz, ne olursanız olun.. bir zamanlar birilerinin bebeği, şimdi de belki bazı bebeklerin annesi-babasısınız.. kim olduğunuzu umursamıyorum bile; İnsansınız. Hangi partiye oy verirseniz verin, hangi lideri severseniz sevin, sizi kaç torba kömürle satın aldıklarını hiç sormadım ben, hiç kimseye.. Hele ki; sizi öyle eleştirip Mersin'de CHP'nin dağıttığı bedava mazotu bile bile, sırf size karşı olsun diye, sizi ezsin diye kaç torba kömür, kaç paket makarda, iş mi demem.. bilirim ki; bu sistemli hastalıkta hepimizin bağzı sorumlulukları var ve belki sizi elinizden tutan yok.. ortaya canını koymayanlar, elbette kaybedecek birşeyleri olanlar ama ortaya canını koyanlar da var.. bunları unutun;

Siz de, bende herhangi bir Adem olalım, Havva olalım;

Kadriye Baykal Ceylan olalım,
Tolga Baykal Ceylan olalım..

sonra kaybolalım; neredeyiz, kiminleyiz, nasılız? Bilinmiyor.. Hatıralar; ilk nefes, ilk emekleme, ilk anne deyişi, ilk okula başlayışı, ilk dayak yemesi, ilk dövmesi, ilk takdiri, ilk karnesi... sonra; ... ?


Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler