Çene Sporu...




Arkadaşlarımızla birlikte, örgütlü bir cevap vermeme konusunda hemfikir olduğumuz şeylere sıkça rastlamakta iken geçen günler bu cevap verilmeye değmeyen şeyleri de elbette seyreltti. Şimdi biz; bir kolektif olarak, bir inisiyatif olarak, bir A çerkes grubu, bir B çerkes grubu olarak bu insanları kesinlikle hareketlerimizde cevap verilmeyecek şeyler konusunda tutmaya da ısrarcıyız. Ancak soyut iftira kampanyasına dönüşen ve kendi taban kitlesini yalanla idare edenlerin kendilerini ayakta tutan kolonlarını da sarsmadan edemiyoruz. Bunu kendim olarak, sana yazıyorum...

Çene Sporu olarak çok konuşanlar, kavga için sokağa dökülenleri; ancak kapalı odalarında, sıcacık kalorifer peteklerine dayanarak eleştiriyorlar. Cevap vermeyenler; soğuk bir istanbul da, saatlerce sokakta insanlara kavgasını anlatıyorlar..

ne mi o kavga?

Çerkesler, 1864 yılında son bulduğu yazılan bir savaşta soykırıma maruz bırakılmıştır. Sochi bir Çerkes toprağıdır ve orada olimpiyat düzenlemek ise Çerkeslerin özgürlüğü için ölmüş atalarına hakarettir. Türkiye, kendi içinde yaşayan, vergi ödeyen, çalışan veya vb. tüm vatandaşlık ödevlerini yerine getiren Çerkeslerin tarihsel trajedisini anlamalı, tanımalı ve destek olmalıdır. Bu, 149 yıllık ilişkilerin basit bir göstergesi olarak bize devletin ne kadar samimi olduğu konusunda bir ışık tutacaktır.

Tanıyacak mı?

Denemeden bilemeyiz, denenmediği içinde bilmiyoruz ve öngörülerimiz var; Başbakan, 21 mayısta Federasyona sözde bir mesaj iletmişti, şimdi sözünü tutacak mı? Öngörülerimiz bizi yanıltırsa, çok memnun kalacağız.

Çene Sporu?

Sürekli konuşmak ve bundan başka hiçbir şey yapmıyor olmak. Sokakta gözükmeyen devlerin internet hikayeleri...


Share:

Çok Hareketli Partiler geliyor! :)


Geçtiğimiz günlerde, Çerkesler Parti kuruyor başlıklı bir haber yayıldı ortalığa. İlk dikkatimi çeken ise, haberlere çok hızlı bir şekilde girişi oldu elbette. Bunu da açıkça belirteyim size; Çerkesler! Diye başlayan haberler de, en az Türkler kadar başlayan haberler ile ve hatta Kürtler ile başlayan haberler ile benzeri karakteristik özellikleri taşırlar. Gezi Parkı isimli mükemmel bir gerçeğimiz var bizim; Çerkesler Gezi parkında demeyi bir kenara bırakın, (ki parti kuran Çerkeslerden daha fazla Çerkes, Bir çok ilde Çerkes kimliği ile katıldı) Gezi parkı gibi toplumsal patlamayı bile bu kadar hızlı vermemişti basın. Hadi diyelim ki bu Çerkesler, Türkiye Siyasetinde öyle ya da böyle gizli ya da açık olarak etken haldeler (ki buna sizde gülebilirsiniz, ben yazarken güldüm) ve basını bir şekilde etkiliyorlar. Kaldı ki, mevcut partileşme müjdesini veren şahsiyetlere bunun kaynağı neresi diye sormak, evvela bir Çerkes ve harici bir yurttaş olarak benim özgürlüğüm (ki bilgi edinme hakkı, partileşen her hareketin uyması icap eden bir şeydir.)

Haber, öyle bir girdi ki;

Çerkesler Soykırım için İmza topluyorlar
Çerkesler Van’daki insanlar için oruç tutuyorlar.
Çerkesler 21 mayısta konsolosluğun önünde toplanıyorlar (Parti kuranların hareketidir)
Çerkesler TRT Çerkes’i istiyorlar (Parti kuranların kampanyasıdır)

Hepsini solladı..
Öyle bir zamanda dedi ki; Barzani, Tayyip Diyarbakır’da idi.. Tayyip tam üç defa ÇERKEZ demişti.. 
Kafanıza soru işareti olsun diye söyledim bunları, insan soru işaretleriyle yaşamalıdır. Soru işaretleri olmadan olmuyor çünkü parti işleri..
Bir de sosyal medyada bu sözde partinin (daha şubatta kurulacağını söylediler) partizanlığını yapan tipler var ki; Gezi Parkı eylemcilerine Liboşçular falan dedi.  Adını soracaksınız, kendisi Van’da.. bir kez olsa Van’da soğuktan hastalananlar için kılını kıpırdatmamış, ağzı bozuk ve hükümet yalakası olduğunu saklamayacak kadar onursuz bir adam. Adını bir çoğunuz tahmin edebilirsiniz ama etmeyenler için ben tekrarlamakta sakınca görmüyorum  “SELÇUK”  İşte böyle adamların, öyle zihniyetlerin partizanı olduğu henüz kurulmamış bir partinin propagandasını yaptığı bir partiden beklentilerimiz, ne Çerkeslik ile alakalı olabilir, ne de insanlık ile..

Henüz kurulmayan o partiye, inşa disiplin kurulu kurup; o terbiyesiz ve ahlaksız insanı da o inşa disiplin kuruluna sevk etmelerini öneriyorum. Kendim için değil, öyle adamlarla başlanan yolda, kendi kurulmaya çalışılan partilerine bir hayli zarar verir.

Bir de bizim tayfalara söylüyorum, bu konuyu kapatın.. Tartışmaya bile değmeyecek bir konu. O parti kurulsa bile, o partiye oy verecek kitleyi buradan rahatça kestirebiliyoruz. Siz vermeyeceksiniz, biz hiç vermeyeceğiz. Verecek olanlar da mevcut iktidarın tescilli yalakalığını saklamayan ya da mevcut iktidarın kömürüne muhtaç olanlar olacak. Ne sizin oyunuz olacaklara, ne de bizim kavgamızın içindeki kitlelere zaten şimdiden çok uzak durumdalar.


İsmini zikrettiğim ahlaksızın ne denli ahlaksız olduğunu merak edenler için (kendi yol arkadaşları ya da herhangi birisi) apiscanberk@gmail.com mail adresime konuyla ilişkin bir mesaj yollamaları halinde o dosyayı yollayacağımı da bildiriyorum.

Mücadele ve İstikrarla...


Share:

Herşeyin farkındayız!




Eylemlilik süreciyle oluşturduğumuz organik bağlar gün geçtikçe güçleniyor ve bu gücü önümüze koyarak kolektif bir şekilde değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmelerimizin bir yöneticisi ve yürütücüsü yok, tüm süreçlerimiz kendi içimizde mevcut bulunan saygı ve hoşgörü içinde birbirimizi dinleyerek ve ikna ederek tamamlanıyor. Kısacası arkadaşlar; A inisiyatifi, B hareketi, C kurumu olarak değilde; ben Canberk olarak, Ümit amca ile, Deniz ile, Kadir ile, Gökhan ile, Özdemir abi ile, Cemal abi ile, Cihan ile, Gökhan ile, Leyla ile, Murat ile, Caner ile ve elbette tam anlamıyla listelemek çok uzun sürecek; ben ve tüm dostlarımız tamamen aramızdaki samimiyet ve saygı ile oluşturduğumuz dostluk bağları ile bir arada duruyoruz. Birilerinin dışına çıkamadığı teyamülleri altüst etmiş, farklı bir biçimde hedefler oluşturabilen, organize olabilen ve tavır koyabilen noktadayız.. Birilerinden konuyla ilişkin özür ise asla dilemeyeceğiz, hatta o birileri; benim ve bazı arkadaşlarımın arkalarından konuştukları şeyler için bizlerden özür dilemeliler. Peki ben ya da herhangi bir dostum, birbirine samimiyet ve dostlukla bağlanmış insanlarımız için yapılan bu haksızlıklara karşı; bu haksızlığı yapanların, özürlerini dileseler bile –özürlerini—kabul edecek miyiz? Kısacası söyleyeyim size.. Evet,  edeceğiz... ama bir daha asla güvenmeyeceğiz. Onların gelişen süreçte, hareketin ivedikleşmesi için yapılan mücadele de imzaları bulunmadığı için çıkardıkları engelleri, kendi özürlülükleri olarak kabul edecek, görmezden gelecek ve yolumuza devam da edeceğiz.

Biz bir şeyin farkındayız! ve diyoruz ki; eylemlilik halimiz sürdürülebilirliği kadar tüm dinamizmi ile devam edecek. Bunu kimin hazmedip kimin lağvettiği, kimin kimin arkasından ne dedikodusu yaptığı ya da saptadığımız olası dedikoduların ne yoğunlukta olacağı hiç umurumuzda değil. Bize hiçbir suretle kesin bilgi olmadan verilen kişi karşı propagandaları etki değildir. Bizim insanla – insan arasındaki ilişkilerimiz; kişinin kendisiyle edindiğimiz tecrübeye dayalı ilerlemekte, somut delillerin kesin ve samimi tahlilleriyle sonuçlanmaktadır. Bu yüzden, yedeklenmiş ve kullanımda olan gücümüzün hiçbir kısmı insan – insan arasında gelişen soyut davranış çatışmalarına yönelmemekte ve gücümüz kendi varlığını; sonuca odaklayarak bir şekilde muhafaza edilmektedir. Dedim ya, “Bir şeyin farkındayız” İşte o “şey” bizim için bize karşı yönelecek tüm soyut iftira kampanyalarında somut olarak savunacağımız “şey”in silahı olarak elimizde ve yüreğimizde durmaktadır. Yüreğimizin ise doğru yolda tereddütsüz gittiği, aslında birilerinin çok iyi idrak edip belki de hazım edemediği istikrarımızın kaynağıdır. Bu saatten sonra, herkes atacağı adımı hesaplamalı ve hesabını yapamadığı adımları atmaktan sakınmalıdır. Her nasıl başlatılırsa başlatılsın, kişilerin kendi yaşam alışkanlıkları üzerinden itibarsızlaştırılmasına karşı tavrımız çok nettir ve tekrar edilmek gerekirse; alkol alma, sigara kullanma, barlara gitme, meyhanelere gitme vb. gibi çirkin söylemler ile kişiler itibarsızlaştırılmaya çalışıldığında bu bizim hiçbir surette kabul edemeyeceğimiz bir karalama kampanyasına dönüşmekte demektir. Bu durumda tavrımız, kampanyayı yürütenlerin niyetlerini tahlil etmek, elde ettiğimiz tahlili kendi içimizde konuşmak ve sonucu da halkımıza hiç çarpıtmadan açıklamak olacaktır.

Bir şeyin farkındayız efendiler;
Gücümüzün, inancımızın ve istikrarımızın farkındayız. Dinamizmizin reklam panosunu oluşturmayarak, hareketin içinden hareketi okuyarak önümüze koyduğumuz hedefler somuttur. Karşımıza çıkarılacak safsataların öngörüleri, kimlerin ne gibi politik dile ve dansözlüğe sahip oldukları hakkında kendimize yetecek kadar da bilgi sahibiyiz. Uyarırız ki; bizim kolektif hareketliliğimizin ve yol arkadaşlarımızın hakkında soyut olarak başlatılacak her iftira kampanyasına, somut olarak karşı koyacak materyal ve kuvvete sahibiz. Bunu bir koz olarak kullanmayı düşünmememiz, sizleri hedefimizin önünde engel olarak görmeyişimizdir. Ancak bu iyi niyetli düşüncemizi değiştirebilecek olanda bi tabii sizler olmaktasınız.




Share:

ah şu kızı güzel, erkeği faşist ÇERKESLER!



Bir Çerkes olarak şunu açıkça söylemeliyim ki; dünyanın bütün halklarının bütün kadınları güzel ve erkekleri genelde yobazdır. Kendini genelle değerlendirmeyenler elbette “istisna” ve biz mutlak suretle, kaideyi bozmaya and içmiş bir azınlığız.
Şimdi yukarıda yazdığım o yazıyı, bir Kürt olarak, bir Türk olarak, bir Arap ya da bir Haymatlos olarak yazmam neyi değiştirir ki?  Bence de...
Benim bakış açım, işte o açıya giren Çerkes ve Erkek profili, Çerkes ve Kadın profili, bir kedi, bir ağaç, bir amip yok. Benim bakış açımda, Erkek ve Kadın – İnsan ve Doğa var; basit, tekdüze, kategorilerden arındırılmış bir biçim, sade, saf gerçeğe yakın olmak isteyen, bunu arayan, buna yol açmaya çabalayan, bunun savaşımını veren; doğru ya da yanlış bir açı... 
Bazı dostlar; güzel insanlar, iyi ve hoş bir yarın isteyen; kimi “güneşi zaptedeceğiz” kimi “özgürlük sokakta” kimi “ne tanrı ne devlet” diye bağıran dünyanın en güzel insanları; benim canım insanlarım, çay masalarımın, en güzel heceleri; ahmetler, mehmetler, ethemler, ümit amca, ümit.. cemal abi, ya da cemal.. Sırıtırken ya da kızarken Melike, öfkeli Mihrimah; Yürüyen ansiklopedi Mimi, canım  otostopdaşım, yoldaşım Kadir ve elbette aynı değerlere sahip Gökhan, kardeşim..

Bunlar; Türk, Kürd, Laz, Çerkes, Arap ama Bunlar, İnsan evlatları, insanlar! Güzel bir yarına, güzel insanlarla, güzel sohbetlerle, güzel şeyler yapmak için ulaşmak isteyenler; İşsizler, işliler, ekonomikler, kirada oturanlar, evinde sığınmacı gibi yaşayıp, evin üyesi gibi hissetmemi isteyenler; Misal.. Murat, Caner, Başak, Misal Melike.. Misal Berfin ya da ne bileyim; Hereke’den Hayri abi.. Eskişehir’den canım ciğerim annelerim, babalarım..

Hepsinin, ama hepsinin bakış açısında; cılız bir erkek ve Çerkes bir devim. Gerçekten devrimci bir başka bir Çerkes için ise belkide kaba bir erkek, minik bir Çerkesim. Yok mu sanıyorsunuz başka devrimci, proleter, mavi yaka, bedel ödeyen, hak arayan Çerkes? Yok mu sanıyorsunuz feodaliteye, bir çeşit Emperyalizme karşı savaşmış bir Çerkes halkı? Çerkes halkından birileri yok mu sanıyorsunuz halkların kardeşliği için afedersiniz “kıçını yırtan”? Eğer keskin çizgilerle, altını çize çize yok diyorsanız, bence bize karşı faşist bir önyargıda bulunuyorsunuz.

Enternasyonal Sosyalist ya da Anarşist Enternasyonalle örgütlü ve en basit tabiri ile Anarşist mücadele içinde tesadüfen bile rastlayabileceğim Çerkes sayısı elbette Kürdler ve Türkler kadar olamaz. Zaten bilimin istatistiklerine de aykırı. Aynı süzgeç ve yüzgeçte, şartların bastırdığı ve insanların bırakın etnisitelerini; yaşamlarında dahi asimile eden bir sistemde yaşadığımız gerçeğiyle Çerkeslere bakmamız gerekiyor. En başta, sizin Çerkes diye hitap ettiğiniz kişiler tam olarak kimleri kapsıyor bunu konuşmalıyız. Birisi bana Çerkes dediğinde, ben  Adiğe olarak algılıyorum fakat genel olarak sözü geçen Çerkes sözcüğüne oturttuğunuz karakterde; Abhaz, Adiğe, Çeçen, Oset, İnguş, Lak, yer yer Karaçay ve Kumuk’lar da var. Bunların içinde kuşkusuz ki anadolu’da yaşayan en kalabalık kitle Adiğeler (söylemlere göre, 3,5 milyondan başlayıp – 6 milyon nüfusa kadar devam etmektedir.) Şimdi size, tüm bu etnik gruplara mı Çerkes diyorsunuz yoksa sadece Adiğelere mi? Velev ki, kültürel benzerlikler ve tarihsel dönemler olarak şartların yanyana zorladığı biçimde değerlendirip biz tümüne birden Çerkes diyoruz; şimdi soruyorum o zaman... Siz bu halkların tarihsel trajedilerine ne kadar hakimsiniz? Siz bu halklar ile ilgili ne kadar bilgi sahibisiniz kısacası. 1730larda kayıt altına alınmış tarihin bize gösterdiği nokta; kendi içindeki feodaliteye karşı ayaklanmaya başlayan bir halkın varlığına işaret ediyor. Kendi içindeki feodaliteye karşı mücadelesi de “Bzeyiko” savaşları olarak tarihteki yerini koruyor. Tarihin o döneminde, Elbruz dağlarının Batısından gelen tek şey ise; köle tüccarları ve din misyonerleri. Zaten kendi içindeki feodaliteye karşı savaşın patlak verme sebeplerinden biri de, bu halkın din ile insanları bir çeşit köle kampanyasına davet etmesi, osmanlı halifeliğinin din tüccarları tarafından zenginleştirilmiş Pşı’ların kurdukları egemenlikler ile osmanlı ya da başka coğrafyalara güzel kadın satımı, asker alımı gibi iğrenç vakalar ve o zaman Türklerin de Kürdlerin de feryatlarını işitmedikleri, kendi içindeki işbirlikçilere karşı kadınlarını ve çocuklarını koruyan dağlara çekilmiş bir halk kitlesi; yapa yalnız...  tüm bunlar ola gelirken, Elbruz dağlarının doğusundan gelen Çarlık orduları tarafından yaşadıkları topraklardan uzaklaştırılmak istenilen ve kendilerine “yabani, dağlı, barbar, ilkel” denilen bir halk. Bir tarafta, köleleştirenler.. diğer tarafta öldürenler, kendi içinde işbirlikçiler; osmanlı için Rusya askerleri, Rusya için Osmanlı toprakları; kendileri için doğup büyüdükleri, öldükleri, ekip biçtikleri ve sadece yaşadıkları bir yerdeler. O zamanlar sadece ingiliz tarihçiler, haberciler, falanlar, filanlar var. Kimseleri yok. 1864 diye tabir edilen ve çok eskiden gelip, çok sonralara ulaşacak bir savaşın içinde bir halk ve bunun günümüz Türkiyesine, tüm akrabaları öldürülmüş, halkı soykırıma uğramış, kendileri sürülmüş olarak gelen Çerkesler. Nerede indiler ve ne yaşadılar, hiçbiriniz bilmiyorsunuz (söz meclisten dışarı) Kefken’de Samsun’da, Trabzon’da indiler. Günlük ortalama açlıktan ve hastalıktan nasılda ölüyorlardı; siz bilmiyorsunuz. (sözüm meclisten içeri) Kendileri için, nasıl kirli anlaşmalar yapılıyordu, bu anlaşmalara uygun biçimlerde nerelere, nasıl ve neden gönderiliyorlardı. Siz duymuyordunuz (söz cihana...) ama onlar yaşıyorlardı bu tarihi. Tarihin en kirli sayfaları, bu coğrafyada Çerkesler için yazılıyordu kısacası. Tarih, 1860lardı. Henüz Ermeni Soykırımı yapılmadan 50 küsür sene önce. Bugün Kefken’de Kemik tarlası denilen yerde, yerüstünde bulunan o kafa tasları, insan kemikleri; işte bu kızı güzel, erkeği faşist dediğiniz halkın bu topraklardaki ilk tarihidir. İşte bu Sochi Olimpiyatları diye belki ilk defa adını duyduğunuz şehir; kızı güzel, erkeği faşist dediğiniz Çerkeslerin tarihindeki kanlı vadidir. Hadi kardeşliğimizi pekiştirelim; Siz ne zaman Sochi’ye hayır dediniz? Ne zaman Soykırım tanınsın, Kefken’de sürgün ve soykırım anıtı yapılsın dediniz?

Sizde aynı soruları bize soracaksınız, bunun farkındayım ve söylemek istiyorum.. Daha 5 yıl önceye kadar meydanlarda, mitinglerde, eylemlerde, savaşlarda, bir yerlerde görmediğiniz şu 3 ok ve 12 yıldızlı bayrağı tutanlar varya; hiç kendi bayraklarını sallamadan, her halkın yangınına koşmakta olan insanlardı. İsimleri; Ümit, Yusuf, Mahir, Nazım, isimleri Ethem, Cemal, Feridun, Jineps’ti. İsimlerin ne önemi var? Biz güzel bir yarını sadece kendi halkımız yaşasın diye isteyecek kadar cimrileşmedik ki hiç. Yok mu o söyledikleriniz? Faşistler, Entellektüel Faşistler, Irkçılarımız? Biz önyargılı ve yalancı değiliz, varlar elbette. Ama en çok sizler kadar varlar. 3,5 milyon Çerkes, kolonyalist bir tarihte soykırımdan geçirilen ve sürgünle parçalanan şu halk; geldiği topraklarda, Filistinden, Samsuna, Kosova’dan Van’a kadar yerleştirilmiş şu millet. Tarihinin en parlak Haini diye lanse edilen Ethem’in Çerkesliği.. At hırsızları; İngiliz Peksimetine dahi muhtaçken yapayalnız kalmış, ailesinin bir kısmı balıkesir’e diğer bir kısmı Kfar Kama’ya kadar iskan edilmiş, paramparça bırakılmış ve hiç duyulmamış, hiç sorulmamış, acılarıyla, kanlarıyla; kendi kendine kendi kaderine terk ettiğiniz şu halk..

Güzel kadını da var elbette. En az güzel Kürd kadını kadar, güzel Türk kadını kadar güzel kadını var.
Faşist erkeği de var muhakkak, ama Kürd faşisti kadar, Türk faşisti kadar vardır en fazla..

Ne senden daha az,
ne de senden daha çok..

İnsan gibi yaşamak isteyeni de, insan gibi dövüşebileni de var.
Share:

TÜRKİYE, CUMHURİYET BAYRAMI, KAFKASYA VE ARAP BAHARI..


Soğuk geçecek bir kışa tüm hazırlıklar yapıldı, Sochi önümüzde, dernekler arkamızda, Türkiye demokratikleşiyor(!) Arap coğrafyasında hala bomba sıcaklığı var. Türkiye Demokratikleştikçe, öldürülen insanlara gıdım sesi çıkmayan siviltoplum kuruluşlarımız genel kurullarında elbiselerini değiştirip, model manken gibi sergiye çıkıyor, Cumhuriyet filan yaşına, Ethem'in hainliği arka plana, Kafkasya'da Lazlar Gürcistana, Çerkesler Çerkezya'ya, Oseter Osetistana göz kırpıyor! Gürcistan diyor ki; Gel soykırıma uğramışsın meğer, gel! buradan Adigey 100 km, buradan Abhazistan 10 metre, buradan Osetistan 10 metre, Karaçay Çerkes 90 km, Kabartey Balkar 80 km gel diyor. Kimi; Artwin'den gitmiyorken, kimi Münih'ten gitmiyor, kiminin istanbul'da reklam şirketi var, cirosu var, hayatı var gitmiyor. Kimi proleter gitmiyor, kimi falan gitmiyor. Bu arada, Türkiye son hız demokratikleşip, Arap coğrafyasına bomba sıcaklığı servis ediyor.. Arap coğrafyası demişiz; Türkmen'i, de var, Kürdü'de var, Çerkesi'de var. Var oğlu var; CIA'den Amerikalısı, Mossad'dan Yahudisi, KGB'den Rusu da var, Çeçeni bile var vahabiden.. bir tek insanlıktan nasibi yok oranın, oranın bir tek ağlamaktan bahtı yok; kendi cenaze namazını kılanları var, cenaze namazımı kılacak kimse olmazsa diye. Araplar sımsıcak, Türkiye buz gibi, Kafkasya orta ateşte..

Burada bayram havası, ardı sıran peşincek..
İstiklal de, savaş mağduru burjuvazi araplar; çocuklarına nostajlik tramvayı gösterip; şükür çekiyorlar! Parmakları var diye..
Suriye'de savaş mağduru yoksul araplar; çocuklarına silahı gösteriyorlar, vatan kurtulacak diye..
Suriye'de savaş dahili araplar; Allah'u ekber diye koşuyorlar, Allah'u ekber diye oturanlara!

Kafkasya'da orta ateşte; insanlık pişiriliyor!
Gürcistan gel diyor, soykırıma uğramışsın meğer, eğer geleceksen diyor bir de, ardını bir tek biz bilmiyoruz!
Abhazya da Laz, Gürcü, Adiğe, Apsuva; bari kışın patlamasa şu sıcaklık diyorlar.

Zaman geçiyor!

Türkiye'de Cumhuriyet 90 yaşına demokrasiyle giriyor, ölülerimizin katilleri arasında bayram kutlanıyor, katiller çevre güvenlikte ellerinde hala silahlarıyla bizi koruyorlar! Rahat uyuyalım diye..

Günaydın!
Share:

Hantal Çerkes Hareketlerine ithafen..




Çerkes hantal hareketleri, kendi toplumu altında yetişen dinamik gençlerin eylemsel süreciyle birlikte umutlandı, elbette bu gençlerin; hantal hareketler olarak nitelendirdiğim gruplara karşı bir önyargı sahibi olmaması gerekiyor. Ancak bunu sağlayacak olan, gençlere bu umudu göstererek; yıllardır hareketlerde konuşlanmış, konuşan ve başka hiçbir halt yapamayan kişilerin bu gençlere karşı biz özeleştiri vermesiyle mümkündür. Pek naçizane affınıza sığınarak 26 yaşımı dolduran biri olarak elbette bende kendimi bu gençlerin içinde bir parça olarak göstermek durumundayım. Tüm yazdıklarım pratiken edinilmiş tecrübelerle kazanılmış birikimin teorik olarak karakterize edilmesi aslında. Bu yüzden, ister hoşunuza gitsin, ister gitmesin; Türkiye Diasporası toplumunda her yönde hareketler de konuşlanmış ve süreklilik arz edecek kadar çok konuşup herşeyi kendi bildiği gibi yapmak, herşeye kendi istediği gibi yön vermek isteyenlerin buna kulak vermesi gerekiyor.

Elbette ki, burada bahsini ettiğim gençlik; benim dahili olduğum aktif veya pasif eylem biçimlerinde yan yana geldiğim veyahutta eylem süreci veya sonrasında irtibata geçtiğimiz gençleri temsil etmektedir. Hiçbir tespitim, hiçbir analizim veya yazım tüm halkın her ferdini veya belirli bir yaş grubuda herkesi temsil edemeyeceği gibi, bu yazı da; diğer yazılarımda olduğu gibi bir takım gençleri muaf tutmaktadır. Yazılarımda muaf kalanlar ise, yaptıkları ve yapmadıklarıyla elbette kendini bize ve görmek isteyen herkese anlatmaktadır.

(Yukarıdaki temkinlilik, konular da bağımsız tartışmalar yaratmaktan öteye gidemeyenlere ithaf olur.)
Değişen dünyanın içinde dönüşen bir halk olduğumuzun mutlaka farkına varmalıyız ve dönüşümlerimizi geçmişimizdeki kültürel faktörlere yatkın fakat tamamiyle onların etkisinde kalmadan başarmalıyız. Değişen dünyayı fark etmemek elimizde değil ve dönüşmekten başka çaremizin olmadığı ise aşikar. Bunun çeşitli nedenleri var; bize özgün nedenleri ile birlikte tüm dünyaya yayılmış halkımızın ortak nedenleri de elbette. Dünyayı biz değiştirmiyoruz, bir çok faktör var dünyayı değiştiren iyi-kötü. Dönüşüme karşı koymakla, dönüşmemek mümkün değil; çünkü dünyadaki dönüşüm, tüm maneviyat kazanımları ve götürümleri ile birlikte aynı zaman da fiziksel olarak da bizleri buna zorlamaktadır. Bizim bunu algılayamamamız; bizim bunu algılayabilip kendi dönüşüm felsefemizi yapamamamız ya da kasten bir çeşit yobaz gelenekçiliğe mahkum etmeye çalışmamız kesinlikle ama kesinlikle bizi değişen dünyada dönüşmeyen bir halk yapmıyor.  Aksine, dönüşüm felsefemizi kendimiz koyamadığımız için; bizim yerimize dönüşümümüze yön verenlerin dönüşmemizi istedikleri şekilde dönüştürüyor. Modern asimilasyon metodları ile, onların istediği dönüşüme adapte olanlarımız, kapitalist rejimde geçici mevkiiler edinirken; direnenlerimiz ise birer birer sindiriliyor. Bzeyiko savaşlarından bu yana; modern kapitalizmin kökü insanlığın yüreğinde bir ur gibi kök salarken elbette bizi de es geçmedi. Herşeyi, bir anda ve en hızlı haliyle yaşayan toplumumuz içinde itibar kazanmış mevki sahibi birileri; sınıflar yaratıp aşağısında kalanların onurlu ya da onursuz kaderini tayin etme hakkına başladı. Birincisi, bu dönüşüm toplumsal ahengimizin kendi başına yönettiği bir dönüşüm değildi, tüm sinyalleri ve tarihsel materyalleriyle bu dönüşümü, o zamanların dünya kutuplarından olan Osmanlının yaptığını iddia edebilir, ardını savunabiliriz. Ancak ben konumuza Bzeyiko savaşlarından başlayarak dönüşümümüzün tarihini  yazmakla başlarsam, bu yazı hayli uzun ve geç ve elbette bir yerlerinden eksikler fışkıran bir yazı olarak kalır. Onursuz birilerinin kalpsiz dönüşüm projesi olan; Kapitalist Dönüşümün tarihiyle ilgili elbette isteyen bir yerlerden okuyacaktır.

Biz, dönüşümümüzün halkımızın tarafıyla yön bulması için mücadele veren gençleriz! Ancak dünyanın egemen olsun ya da olmasın hiçbir halkıyla aramızda düşmanlıklar üreterek kaotik ya da felsefi anlamda hantallaşarak prim yapacak kişileri hiç değiliz. Kendi adımıza, kendi kimliğimizle kararlar verebilme yetimiz ise sorgulanamazdır. Biz, kimlikle karar veren başka yetilerin kimliklerini ortaya koyuşlarına değil, birlikte sahip olmaktan başka çaremiz olmayan kimliğin bir düşmanlaştırma veya itibarsızlaştırma aracı olmasına ise karşıyız. Bunu İnsan, İnsan bir Çerkes, İnsan bir Çerkes Erkeği-Kadı ve İnsan bir Çerkes genci olarak hakkımız görüyoruz. Bu konuda karşı bir taraf varsa onlarla asla uzlaşamayacağımızı da bilmelerini istiyorum.

Geçenlerde, Van depremzedeleri adına Sakarya'da dayanışma eylemi yapan 4 kişiden 2si Çerkes'ti. Birisi çok sevdiğimiz bir büyüğümüz olan ve genellikle hantallık yaratacak bürokratik örgütlenme biçimlerinde pek rastladığımız karar alışta gecikmeyen, gündemi arkadan takip etmeyen Ümit Örten; diğeri ise çok yakın dostum, yoldaşım olan ve daha önce bir çok ortak eylem yaptığımız; bürokratik hantallıklardan en çok dem vuran gençlerimizden Kadir Canbek'ti.. ve elbette diğer iki kişi ise, insanlıklarıyla çok yakın tanıdığım; bir böceğin dahi yaşam hakkı için inanılmaz mücadele verdiğine şahit olduğum, bir çok konuda dünyaya aynı baktığımız, çocuklara aşık Harika ve biraz önceki saydığım pek sevgili yoldaşlarımdan bir adım geride bile olmayan, hayatım boyunca güveneceğim, güvenebileceğim Ayşegül'dür. Hepsini tek tek ve bütün olarak çok sevmekle birlikte, hepsiyle birlikte çeşitli ve kimseyi ötelemeyen insanlık eylemleri yapmışlığım, bir çok konuda konuşmuşluğum.. anlaşamazsak bile konuşarak sonuca varmışlığım vardır..
Onların eylemine çeşitli sebepler ile yakışmayacak şekillerde karşı oluşlara rastladığımız zaman toplumun bizden ya da bizden olmayan yön vericileri tarafından, 149 yıllık periyotik olarak ve bugünler de farklı dozajda olsa bile nasıl etki yarattığını algılayabilmekteyiz. Bizim içimizde inanılmayacak derece de Kürt düşmanlığı yapanlar utana dursunlar bunları onursuzca dillendirdikleri için, bunu söyleyemeden eylem sırasındaki bir takım simgelere takılıp bunu malzeme yaparak arkadaşlarımıza saldırmaya çalışanları, onlara bilerek, duyarak ve hissederek bir sebep veya bağzı sebeplerden ötürü sessiz kalanları yazımızın devamına taşıyayım;

Sizlerde iyi biliyorsunuz ki; hantalsınız. Hantallığınız, parmağınızın klavyeye dokunuşundan ya da dokunmayışınızdan okunuyor. Siz okunduğunuzu ya bilmiyorsunuz ya da artık gerçekten bunu fark edecek algıyı yitirmişsiniz. Acısak gurur yapacak, acımasak zarar verecek moddasınız ve biz ne sizin o inmeyen burnunuzu incitmek ne de anlık eylem bilincinde zarar vermenize müsade edecek değiliz. Biliyor musunuz bilmiyorum ama, artık siz olsanız da - olmasanız da .. hatta biz olsakta, olmasakta; anlık eylem bilinci, bürokratik hantallıklar kafasını aşmış; tavır alabilen, tavır koyabilen; yatak/dikey  partili/kolektif örgütlü/örgütsüz insanlar var ve biz ya da siz görebilsekte, göremesekte, görmek istesekte, görmek istemesekte buna karşı engel olamayız! Değişen dünya ile birlikte, değişmeyen kafalar da tozlanmakta ve her geçen gün olgu/mantık kavramlarından bir adım uzaklaşarak; saçmalamak devrine başlamaktadır. Ben şahsen; çeşitli sebepler ile herşey apaçık doğruyken belirli teyammülleri bahane ederek insanlar üzerinde hipotek kurabilecek, bunu isteyen, bunu arzulayan ve gereksinimmiş gibi servis edenleri zerre kadar umursamıyorum. Sadece bunu umursayan yoldaşlarıma üzülüyorum. Sözde; bir çok yoldan yoldaşınız olduğunu düşündüğünüz, söylediğiniz kişiler; VAN ZULÜMÜNE İNSANLIK DESTEĞİ verdiler. Onlara sizin karşı olduğunuzu bildiğim insanlar tarafından bir mühür konmaya kalkışıldı. Orada hepimizin simgesi haline gelmiş bir şeyler üzerinden; sanki sadece "tek tarafa" ait bir şeymiş gibi konuşuldu. Ben oradaydım, onlar da oradaydı ve tanımadığımız birileri daha, tahmin edemeyeceğiniz kişiler de; ama orada olmayan birileri vardı ve orada olmayan birilerinin orada olan biten herşeyden muhakkak haberi de vardı, onlar sizdiniz.

Değişen dünyada, dönüşen birşeylere karşı; hantallar! Eylemsellik sürecinde aktif olarak periyotlar çizmiş, kendi argümanları tekrarlamaktan baş şişiren, konuşkan, göbekli, gözlüklü hantallar. Ben ve bağzıları; dönüşümün içindeyiz..! Sizin dönüşüme olan tahammülsüzlüğünüz ancak dünyada büyüyen dinamik mücadeleler de bizim halkımıza şerh koymaktan ibaret kalacaktır. Ancak bizim halkımız dahil olsun ya da olmasın, bizler bu dönüşümün bir parçası olacak, insanlık ve adalet eylemlerinde bu dönüşüme uygun eylemler koyarak sokaklara ineceğiz ve siz, oturduğunuz koltuklar da bir yerlerinizi morartırcasına yazacaksınız, bir yerleriniz ağrıyınca kalkacak,  televizyonu açacak, telefonla konuşacak, toplanacak; satırları sayılmaz, anlaşılmayan kargaşaya kapılacaksınız.


Umuyorum ki;
Hantal kaldığınız yerlerde, dinamikleşir ve anlık eylem bilincine, mevcut olduğunuz kadarıyla dahilleşebilirsiniz. Ben ve arkadaşlarım, eylem isteminin mevcut şartlara göre nasıl değerlendirilebileceğini ve anlık yetiyi sizlere bir kaç defa gösterdik. Hiçbir şey yapamadığımızı sanıyorsunuzdur; ancak yaptığımız şeylere de şahit olacağınız zamanlar gelecektir.

Share:

Delimize sahip çıkalım!



Çulhanoğlu, bir yazı yazmış...

Yazıp saçmaladığı şeyler kendine kalsın, böyle adamların özgürlükçü sosyalistler ile anarşistlerin arasını açabilecek kapasitede olmadığı da belli. Zira bu topraklar üzerinde yükselen herhangi bir devrimci harekete dışarıdan biri olarak bile bakıldığında; görünmeyen tek şey kendisi ve partisidir.

Parti ismine nazaran saygı duyanları da nefret ettirmesi ise, esasta kendisinin kendi partisine mi darbe vurduruyor diye düşündürtmüyor değil;

Biz emekçileri ve yarının daha adil, daha özgür, daha eşit olabilmesi için mücadele verenleri  tabii ki TKP üyesi bile olsalar seviyoruz. Biz partilerin MYK üyelerine veya kendini bir şekilde yansıtma yapanlarını değil, partili dahi olsa yarın için özgürlük isteyen insanlarını seviyoruz.

Dostlar!

Bizler mücadele alanındayız, içimizdeki yalancılara karşı da mücadele edeceğiz elbette. Elbette herkes pak değil, ancak bu kirler, bu çamurlar; yapıştıkları yerlerden sökülecektir. Bugün kuvvetle yapıştıkları yerlerden mücadelemizi bölücü söylemlerine karşın bizler yine aynı yolun yolcusuyuz. Yarını bize zindan edenlere karşı, emek ve kimlik üzerinde birleşecek ve mücadeleye devam edeceğiz.

İktidar olmak istemiyoruz, yönetmekte istemiyoruz!
Adalet, Eşitlik ve Özgürlük istiyoruz ve bunu hep birlikte kazanacağız!

Birbirimizi mutlak eleştireceğiz!
Eleştirilerin olmadığı hareketler, gerilemeye mahkum kalırlar! Kendilerini zeki zannedip mücadelemizdeki yoldaşlarımızı aptal yerine koyanlara karşı kulağımız tıkalıdır.

Ancak herkes, içindeki delilere sahip çıksın! Mücadele alanlarımızda zehirlerini bırakanlar, bizi geriletmekten başka hiçbir şeye yaramaz..

Birbirimizi mutlak eleştireceğiz!
Ancak bunu güzel yarının mücadele birliğini zehirleyerek değil, daha güzel bir yarına ulaşabilmek adına yapmalıyız. Daha çok bilgi, daha çok öğrenim ve tecrübe kazanmak için, yanlışlardan arınıp; doğrulara kavuşmak için yapmalıyız.

Propaganda yapıp, kitleleri aptal yerine koyarak iktidar olmak içinse, zaten insanları aptal yerine koyup iktidar olanların tarihten beri insanlığa çektirdikleri zulümden ne farkı kalıyor?

Partimizi iktidara getirmek mi istiyoruz,
yoksa emeğin ve özgürlüğün dünyasını mı?

Parti iktidarında, mevkiili memur olmak; bir devrimcinin amaçları dışında değil midir?  Sosyalizm; bir parti başkanının BAŞBAKAN olma arzusuyla sınırlandırılabilir mi?

Dayanışmayla!

Share:

Herşeyin birşeye dönüşmesi..



Yaşadığımız zamanla ilgili düşüncelerimiz muhakkak ki kendimiz ve mücadelemizle ilgili bir değerdir; ancak sabit bir kompozisyon halinde; düşüncelerin farklı fiillerle aynı şeye ulaşması için süreklilik oluşturmak, bu sürekliliği herhangi bir şekilde kutsallaştırarak, dışında kalan şeyleri iğnelemek kadar da iğrenç birşey olabileceğini düşünmüyorum.  Bu yazıyı da tahmin edebileceğiniz üzere; BİZE VE KAVGAMIZA ARMAĞAN EDİYORUM.

Sevgili dostlarım, bizler iyi bir yarın için mücadele veriyoruz ve iyi bir yarının herhangi bir sınırı yok. İyiliğin sınırı, eşitliğin şartları, özgürlük belirli kompozisyonlar etrafında belirlenmiş fiillerin mutlak varlığı ve bir düşüncenin öyle ya da böyle bir şekilde egemenliği değildir. kötülüğün iyiliğe değdiği noktayla savaşacağız! Biz, iyiliğin ve özgürlüğün ne olduğunu dayatamayız, bize göre elbette bir iyi ve arzu edilen bir özgür yaşam var! ancak bizim gibi gitmek istemeyenler de var o iyilikle kavuşmaya! biz kötülüğün ve köleliğin ne olduğunu söyleyebilir ve onunla mücadele edebiliriz ve kötülükle, köleliği güçlendiren şeylerle savaşabiliriz. Bunun da bir sınırı yok!

Bizim kavgamız, kötülükle! Kölelikle!

Biz kötüyü ifşa ederek, iyiliğin propagandasını neşe ve huzur içinde insanlara teneffüz ettirerek mücadele vereceğiz. Gerekirse; bedenimize saldıranlara karşı kendimizi savunacak, gerekirse bizi mahkum edenleri yok etmeyi deneyeceğiz. Ancak bir iyilik sınırı çizip, dışında kalanlara kötü diyemeyiz..

Biz iyiliğin ne olduğunu elbette biliyoruz,
ancak iyiliğin nerede durduğunu asla göremeyiz!
Bize göre iyilik, kötülüğün olmaması kadar basit, kötülüğün yok edilmesi için verilecek mücadele takdire şayan, bunun için kötüye karşı küresel iyilik propgandaları yapmalı ve gerektiği zaman kendi tarzımız olmayan eylemler de bulunmalıyız!

MESELA; YÜRÜMELİYİZ!
Tek bir ateş yakmadan, tek bir slogan atmadan, tek bir politik sözcük etmeden. Hepimize lazım olan birşey için yürümeliyiz.

Komünist bayrakların yokluğu,
Sosyalist bayrakların yokluğu onları yok etmedi! Onları yok etmeyecek
ve Anarşist bir ağızla konuşulmadı diye, Anarşi susmayacak!

Ayaklar;
Sosyal olup Komüne yürüyecek..
Ayaklar, baş olup Anarşiyle sevişecek!

Yürünecek!
Tek bir politik sözcük edilmeden, tek bir bayrak taşınmadan, tek bir imza atılmadan..
hepimize lazım olan bir şey için yürünecek!

İyiliği; köylerden kentlere kadar her insan topluluğunun olduğu yerde dilimizi anlayan herkese anlatarak..

hayvanları, toprağı, suyu ve gökyüzünü severek..

Şarkılar söylerek,
Muhabbetler eşliğinde;

YÜRÜNECEK!
HEM DE, HEPİMİZE LAZIM OLAN BİR ŞEY İÇİN YÜRÜNECEK!
Share:

Devletin Fransızlaştıkları! -> VAN




2011 yılında Van'da gerçekleşen deprem hala tüm canlılığı ile hafızalarımızda oysa, üstelik canlılığını ilk günki kadar diri tutan bir de devlet politikası var başımız da. Yurtdışındaki afetlerde dahi hızır yardımını gönderen Türkiye, kendi sınırları içerisinde gerçekleşen bu büyük afette, gözümüzün içine baka baka sınıfta kalmıştır artık. Devlet, kendi vatandaşlarına fransızlık yaparken, Türkiye'nin vicdani tablosunu diğer ülkeler de gerçekleşen çeşitli afetler deki hızır hareketleriyle çizmeye çalışıyor. İç ve Dış durumları birbirine çelişen her yapı gibi; Türkiye hepimize samimiyetsizlikler ülkesi olarak kendini öğretiyor.

Fazla söze göre yok!

Van'da 2011 yılında gerçekleşen deprem de;

_______________________________________________
Ölü ve Yaralı Durumu
Hayatını kaybeden Vatandaşımız 644
Yaralanan Vatandaşımız 1.966
Enkazdan sağ kurtulan vatandaşımız 252

(A.F.A.D. resmi istatistikleri)

_______________________________________________

Yapısal hasarlar

28 Ekim günü sabah saatlerinde AFAD'dan yapılan açıklamada; Van ili Merkez ilçesi, köyleri ve Erciş ilçesi merkez mahallelerinde TSİ 09:30 itibariyle 10.621 binanın incelendiği; 5739 binanın hasarlı ve oturulmaz, 4882 binanın hasarlı ancak oturulabilir olduğu ve tespit çalışmalarına devam edildiği belirtildi. Deprem nedeniyle toplam 2262 bina yıkıldı.
_______________________________________________

Yeni olan şu; Depremin ocaksızlaştırdıkları, yaşadıkları konteynır kentinde de çok görüldü. Boşaltmaları istendi oraları, ancak gidecek bir yeri olmayan herkes gibi onlar da bir yere gidemediler oradan. Sonra elektriklerini kestiler; yılıp gitsinler diye.. insanlar, gidip açlıktan öleceklerine, orada kalıp açlıktan ölmeyi; toplumsal vicdanımızı sorgulamamız için tercih ettiler. Bugün oradalar, Orada bayrak var ancak devlet yok... Orada devlet, insanlara fransız kalıyor biraz! Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyenler, herkesi kendileri kadar varlıklı sanıp; gidecek evi olmayan insanlara bakarak;

"ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN" dercesine duyarsız kalıyor. Merak ediyoruz..

Van hangi devletin bir ilidir.
 Vergiler neden toplanır?
Devlet sadece asker ve polis midir?
Komşusu aç ike tok yatan, kimden değildir?

Share:

Sosyalizminde "Tu-kaka Çerkes" sendromu.


Bizler bir halkı topyekün olarak sadece ve sadece "kendi kaderini tayin etme hakkı" ile anarız. Hele ki omuzları, omuzlarımız yanında yükselen bir yapılarıyla iken, omuzumuzu omuzlarına dayamamak bizde "xaynape"tır.

Şahsım adına bu topraklardaki Sol hareketlerin içinde hep bir sıkıntı olduğunu düşünüyordum. Yalnız şunu da unutmamak gerekir ki; var olduğunu düşündüğüm sıkıntıdan dolayı devrimci tarihin hiçbir öznesine değil yıkıcı, geliştirici bir eleştiri bile getirmeden; geleceğin dünyasını o öznellerle beslenmiş yoldaş zihniyetler ile birlikte ellerimizle kuracağımız günün mücadelesini vermek isterim.

Ben tahakküm aygıtının, organlarının, yandaşlarının
Kapitalizmin, Burjuvazinin ve de Emperyalizmin tam istediği kıvamda olduğumuzu ne yazık ki görüyorum.. Efendim, Çerkes nüfusu 3 milyon imiş, 149 yıldır buralarda imiş, devletle organize bilmem neyler yaşamışlar imiş, ermeni katliamını bile çerkesler yapsın hadi, etmişler imiş..
(Kürd kardeşlerimin affına sığınarak, kesinlikle algısal veriyorum.) Şimdi sen 149 yıllık resmi istatistik ve tarihlere dayalı sığ bilginle nüfusunun 3 milyon olduğunu söylediğin bir halka o dille, bu dille ya da bir şekilde "Tu-KAKA" diyeceksin öyle mi? Kusura bakma da, senin bu istatistiğinin öbür ucu; 1048 yılında sözde pasin ovasında sözde bizans ordularını büyük bir mağlubiyete uğratarak Anadolu'da kalıcı Türk varlığının sebebi ya da başlangıcına imza atan İbrahim Yinal'dan sonra tam tamına 965 sene geçti.. sen 965 yıllık birlikte kalım ile 149 yıllık birlikte kalımın şartlarını birbiriyle kıyaslarken ya da hep burada bulunan coğrafyanın yerli halkı olan Kürdler ile, buraya bir dizi savaşlar sonrasında, soykırım yaşayarak sürgünle gelen bir halkı birbirleri ve son 80-100 yıllık tarihleriyle değerlendirirken.. acaba nerede haksızlık yapmış olabilirim diye düşünmüyorsan, eğer ideolojin resmi tarihin palavralarını referans alıp, bir halkı yapmadıklarıyla sığ, başka bir halkı yaptıklarıyla derin imgelere taşıyorsa.. ben iyi ki de sosyalist kalmakla yetinmemişim demektir. Ama itiraf edeyim; böyle sığ bakabilen, resmi tarihi tek kaynakla referans almayan, kıyaslamalarla istatistiklerinde daha bilimsel ve adil davrana bilen bir çok sosyalist dostuma da ayıp ettim be dostum..

şimdi senin tüm referanslarını doğru kabul etsek dahi!
Çerkeslerin okul açmayı talep etmek, Çıkan bir yasaya görüş bildirmek, Faşizmle mücadele için farklı örgütlenmelerde olmak hakları yok mu? Velev ki, yaşayan 3(!) milyon Çerkesin 2 milyon 900 bini türk ırkçılığı ve Kürd düşmanlığı yapıyor; Sosyalizmin neresinde, böyle bir durumda egemen olmayan bir halka karşı yaptırımlar hoş karşılanıyor. Ayrıca, sosyalizm sadece bir ulus hareketi midir, ulusların tek ulus üstünden yaptıkları sosyalist mücadeleye ne diyor haberin de vardır eminim.

Ben bir Çerkesim, 26 yaşımdayım, reyhanlı'da doğdum... yenişehir mahallesinde büyüdüm..! Benim babam Aleppo'da doğdu, dedem reyhanlı'ya geldiğinde amik bataklığına sırtında toprak taşıyarak doldurduğu bir yere ev yaparak yerleşti. Hayatı boyunca çalıştı, dedem hiç Türkçe bilmemekle birlikte, babam da Türkçe'yi Türkiye'de asker de öğrendi. Hiçbir zaman Kürd düşmanı, Türk ırkçısı olmadılar.. oradakilerin bağzıları kapitalist, bağzıları da proleterdir. Aynı Kürdlerin içindeki burjuvalar ile emekçiler gibi.. aradaki uçurumlar gibi uçurumlar da vardır.. DÇH'de Emek konusunda tüm yeryüzündeki mücadeleleri mücadelesi gören, Kimlik konusunda Çerkes kimliğini söyleyip, ezilmiş olan tüm halklarla kardeşlik söylemiyle dayanışıp bu halkında kendi adına konuşma inisiyatifi kullanmaya çalışan bir yapıdır. Bunu yapıp  yapamayacağı da kendi işidir, ancak siz böyle baştan eşeği çayıra salan sosyal faşistler yüzünden, Çerkes halkının içindeki gericiler Sosyalist Çerkeslere sizin bu itici ve gerçekdışı söylemerinizi servis ederek; İşte sosyalistler bunlar diyor. Sosyalistler Çerkeslere "Tu Kaka" diyor diye bize karşı propaganda yapıyorlar. Birgün başarılı oldukları için size teşekkür etmelerini istiyorsanız; Klavyede sınır yok.. yazın tu kaka'nızı!
Share:

bir tarafa karşı taraf olmakta büyük hata!

ben inanılmış ya da inanılmakta olan tanrılarla savaşmıyorum.. ben mini eteklilerle, türbanlılarla, etek giyenlerle yada pantolon giyenlerle savaşmıyorum.. ben ezanlarla, ben dualarla savaşmıyorum..

Ben faşizm ile savaşıyorum ve bazen bu faşizm denen hastalık sırtını uluslara, bazen dinlere, bazen erkeklere, bazen insanlara dayıyor..

Bazen ırkçılık,
bazen dincilik,
bazen ataerkillik
ya da türcülük yapıyor.. başka ulusları, dinleri, inançları, kadınları ve hayvanları, ağaçları ve dağları hedef alıyor.. 

işte ben bu yüzden; ırkçılığa karşı savaşıyorum ama Türklerin tamamını düşmanım olarak görmüyorum..
cemaatlere ve tarikatlara karşı savaşıyorum ama dinleri ve dindarların tamamını düşmanım olarak görmüyorum..
erkek terörüne karşı mücadele veriyorum ama bir erkeğim ve terörist değilim..
hayvan hakları ve doğa mücadelelerinde en öne geçmek istiyorum..

cemaate karşı ulusalcılık
dinciliğe karşı da ulusalcılık yapamam..
erkeğim diye kadınları öldüremem
kadın hakları mücadelesindeyim diye erkekleri de öldüremem..
hayvanları öldüremem.. 

ne ırklar ne de dinler, ne de giyimleri insanların.. bunlarla olmaz!
mücadelenin özü;
faşizmin her rengine zehir olmaktır.. 
bir rengine imtiyaz sağlamak değil..

türbanlı diye kadınları aşağılayanları, aşağılıyorum.. aşağılıklık etmeyin..
Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler