Düşünceyi eyleme geçirmek


Çerkesya'da ırkçılık ve faşizmin kurbanı gençler, bugün oradan-buraya uzanan bu acıya yaklaşımımız; bizi "Çerkes" ekseninde netleştiğimiz kadar harekete geçiriyor. Kurbanın milliyetini ve dinini asla sorgulamayacağız elbette, ama örgütlülüğümüzde bir "Çerkes"likte varsa; faşizmin kanlı elleri arasında katledilen Çerkesler içinde asla susmayacağız. Bugün, istediğimiz adalet, istediğimiz eşitlik ve özgürlük dünyanın bütün halklarıyla birlikte Çerkes halkı için"de" değil midir? O halde, halkımız için istediğimiz değerleri, en başta bu halkın bireyleri olarak konuşmak, halkımızın uğradığı zulümü eleştirmek, halkımızın haklarını aramakla başlamalıyız yola, ama en başta; halkımız kavramını; hiçbir açık bırakmayacak şekilde netleştirmek gerekiyor.

Bir düşünce taşıyoruz, bu düşünce bugün yüreğimizden kalemimize, kalemimizden ağzımıza ulaşmış vaziyette. Bu düşünce; karanlığı, bulanıklığı, bilgi kirliliğini, sebepsizliği ve hedefsizliği reddediyor. Bu düşünce; artık kendini eyleme geçirecek yolları keşfetmiş, kendini eyleme geçirecek inancın temellerini bitirmiş vaziyettedir. Düşünceyi eyleme geçirmek, somut değerler üzerinde geleceğimize kazanımlar sağlamaktır. Bu yüzden şunu iyice içselleştirmeliyiz; netleştiğimiz kadar gerçekleştirebileceğimiz şeyler vardır.

Çok eskiye değil, biraz yakına dönük bakınca; üzerine politika yapılmayacak ama değerleri kendine "Çerkes" diyen herkesin değerleriyle örtüşen iki gencecik insan, -ki biri; halkı için mücadele eden bir aktivist- azgın bir faşizmin kurbanı oldular yakın tarihte. Aşine Timur ve Timur Kuashev.. Bu iki cinayet "anti faşist" değerler taşıyan bütün örgütler için ciddi birer vaka, aydınlatılması için mücadele verilmesi gereken dava ve faşizmin potresini çizmek için eşkaldir. Ama en çokta; "anti-faşist" değerler üzerinden "örgütlenen" "Çerkesler" için çok önemlidir. Hatta "yurtsever" "vatansever "milliyetçi" değerler üzerinden "örgütlenen" "Çerkesler" içinde önemlidir. Ama ne yazık ki; bu iki cinayet; üzerine politika yapacak kadar malzeme vermediğinden, bir çok kendini örgüt sanan topluluklarca görülmemektedir. Neden politika yapılamamaktadır? Çünkü; Çerkes kavramsal varlığının net bir tarifi verememek, bu iki cinayetin kurbanlarının salt Çerkes kimliğiyle bize ulaşan değeri, yurdumuzdan uzaklaşmamız ve genelde politika eksenini yaşadığımız coğrafya ile hizalamamız bu iki vakayı; sansasyonal bir politika yapamayacak diye üzerine durulmaz. 3 Çerkes'in bir CB adayı ile fotoğraf çektirmesi, 2 genceci Çerkesin faşistler tarafından öldürülmesinden daha korkunç gözükür. Diaspora Çerkeslerinin gündemini bombalayan son 2 hadise; 21 Mayısa HDP'nin gelişi ve Çerkesler Selahattin Demirtaş'ı destekliyor pankartıydı. Ama Aşine Timur'u linç ederek öldüren ırkçıları protestoya sadece 11 kişi gelmişti. Gelen 11 kişinin 11'i Çerkes de değildi.

Bu yakın zamandan verilen örnekler, "eyleme" dönüşecek "düşünce" üretemeyişimizin adeta tablolarıdır. KAFFED, eyleme dönüşecek hiçbir düşünce barındıramamaktadır. ÇERFED'i ise konuşmaya bile lüzum yoktur. Bu iki federasyonun güdümündeki kişi ve kurumlar ise; ya nefret dilini yükseltmekte ya da politik dansözlük yaparak herşeye kıvırmaktadır. Oysa, eyleme geçecek düşünce; düşüncesi etrafında toplanacağımız gerçekliğin netliği kadar güçlü olabilir. Biz bugün burada; Çerkes halkının, yakından uzağa bütün halklarla eşitçe; özgür ve adil bir dünyada yaşaması için bir düşünceyi eyleme geçirmek istiyoruz. Çerkesiz ve Çerkesliğin ne olduğu konusunda son derece samimi ve net vaziyetteyiz. Bizim Çerkesliğimiz; bizi ne Kürtlere, ne Türklere, ne Abhazlara, ne de başka halklara düşman yapıcı bir sebep değil, askine hepsiyle kardeş olmak için bir fırsattır. Bir kardeşlik ve dayanışma söylemiyle hem kendimiz ne olduğumuzu bilerek hem de karşımızdakini olduğu gibi kabul ederek bir mücadele verebileceğimizi düşünüyoruz. Bu düşünce; eyleme geçiyor. Eyleme geçen bu düşüncede;

Çerkes halkının her bireyinin uğradığı haksızlığı teşhir etmek, bununla ilgili mücadele vermek, peşini bırakmamak bizim Antifaşist değerler üzerinde örgütlenen tüm Çerkes örgütlerinin birinci ödevi olmalıdır. Çerkes halkının var kalabilmek için gerekli olan haklarını savunmak, bu uğurda mücadele vermek, örgütlülüğü yükseltmek ve politika yapmakta öyle. Ama tüm bunları yaparken; Nefret dilinin, savaş söylemlerinin büyük birer yanılgı olduğunu unutmamak, intikamdan öte adalet ve eşitlik istemek olduğunuda bilmek gerekir.





Share:

Penisli Devlet ve Kadın

Devlet, penisli devlet halinde; kadını tanımlıyor. Neymiş; kadın kahkaha atmayacakmış, kadın iffet sahibi, yemek yapan, doğuran, emziren olacakmış. Aynı penisli devlet; kürtajı da yasaklamış, tecavüzle hamile kalan kadına bile, o çocuğu "doğuracaksın" demişti. Hemcinsleri tarafından şiddete maruz kalan kadınları da sistemli olarak korumamış ve ölümü onlara "hak" biçmişti. Biz; kadın adına konuşmayacak kadar erkeğiz. Patriyarka'nın bize sağladığı her türlü ayrıcalığı kullanırken, bunu kullanamayan kadınlar için bir defa bile dövüşmeden, kendi içimizdeki diktatör erkeği durdurmadan, onu yokoluşa mahkum etmeden; erkekliğimizi yaşamın sokaklarından, ormanlarından, akarsularından, dağlarından çekmeden de; kadın adına konuşamayız. Eğer konuşursak; bu ikiyüzlülük, bir sol-siyaset ve propagandadan ötesi sayılabilir mi? İçimizdeki erkeğe karşı savaş açmak, onu yaşamımızda indirgediğimiz heryerden uzaklaştırmak, aklımızı ve erkekliğimizden eleklenerek bize sunulmuş tüm haklarımızı reddetmeliyiz. Penisli devlete karşı; en acımasız söylemler revadır, çünkü bu devlet; penisini hayatımıza dayamaktan ve bütün canlılığa tecavüz etmekten hiç geri durmuyor! Şimdi bu devletin, bir sulugözü; sözüm ona kendi iğrenç dünyasında yetişmiş bir kadın şablonu çizerken "kızmanın ötesinde en fazla acıyabilir"miş bize. Öyleyse; bizde bu penis kafalıya acımanın ötesinde en fazla savaş açabiliriz! diyoruz!

Share:

Soru, İtiraz ve Talep..


Kendine soru sormadan, cevap vermeye alışma sakın; asıl cesaret kendine sorduğun sorulara cevap arayabilmekle başlıyor çünkü. Toplumumuzun genel hastalığı, kendine sormadığı soruların olmasıdır ve bütün sorunun esas kaynağıda burada başlamaktadır. Birileri, sanki bütün sorular sorulmuş ve sanki bütün cevaplar verilmiş gibi konuşuyor. Kalıplaşan cevaplar; işin kökeninde Adığe halkının diasporası, kendine hiç soru sormamış bir halktan ibaret. Hiç sormadığı sorulara ise nereden geldiği bilinmeyen onlarca cevabı var. Biz, sorusu olmayan bu cevaplara teslim olamayız. Sorusu olmayan cevaplar taşıyanlarda bu halkı asla temsil etmemeli, onların halkımızın için söylediği her sözün altında; aşağılık bir devşirme milliyetçiliği vardır. Devlet dini var. Devlet devrimciliği vardır. Devlet adaleti vardır; ama Devletin ne dini, ne devrim ne de adaleti yoktur. Devletin; doğası gereği çıkarları, ekonomisi olur. Peki yeterlilik arz eden sabit sorular mı var? Hayır.. Sorular asla sabit değildir ve asla elde olan sorular ile yetinilemez. Ancak; gerçek sorulara karşı aranan cevaplar, üstünde yürünmesi gereken yol hakkında daima ipucu verir. Mesela; halkı için ne istediğini sormalıdır evvela insan; zenginlik mi, fakirlik mi? ilim mi, bilim mi? Adalet mi, zorbalık mı? Özgürlük mü, kölelik mi? Eşitlik mi, eziklik mi? bunlar temel sorular.. Sonra ayrıştırmalı; zenginlik nedir diye sormalı; başka bir halkı sömürerek elde edilen altın mı? Petrol mü? senetler, çekler mi? Peki ya fakirlik; salt ekonomiksizlik midir? Ya adalet? Adalet neyin tarifidir; kendi için istediğini, başkası için hor görmek adalet sayılabilir mi mesela? Zorbalık.. zorbalık nedir? Bir halka dilini çok görmek, onunda en az senin kadar fedakarlığı olan bir kolektifte; onun bütün emeğini hiçe saymak zorbalık sayılmaz mı? Özgürlük nedir, kölelik nedir mesela; eşit derecede katkılarımız olduğu halde; kültürel desteğin tek bir halka akması, tek bir halkın dil biliminin gelişmesi, onun dilinde, onun elindeki iletişim kaynakları? bu sorular çok uzun cevaplar gerektirsede, aslında bir kaç kelime bütün bu soruların özetidir. Bütün bu sorulardan önceki temel sorumuz ise, tamam biz; adalet, özgürlük, eşitlik istiyoruz ama.. ya hakkaten biz kimiz? olmalıdır. Olayları kategorize ederken, Kürtlere Terörist - Türklere kahraman derken acaba biz hangi zihniyetle bunu seslendiriyoruz. Meydanlara çıkarken ve Çerkesler diye bağırırken, duvar yazılaması yaparken, makaleler, talepler oluştururken herşeyden önce ey arkadaşlar, Çerkeslik hakkında net bir cevap bulabiliyor muyuz? Sorular çok önemli. Doğru sorular ise zaruri, cevaplar ise tam anlamıyla hayat-memat meselesidir. Cevaplar; yolumuzu aydınlatacaktır. Soruları sorduktan sonra; bugüne kadar bizim adımıza, hiçbir sorusu olmayan ve içi cevap doldurulan birşeylere mutlaka itiraz edilmelidir. İtirazın, yedeğini hatalı almış bütün hareketlerimizin içinde koşturan, iyi-saf niyetlerle emekler veren, halkı için düşünen, çabalayan ama sorusu olmayan cevaplara mahkum edilen tüm Çerkes entelejansiyasının görevidir. Bu entelejansiyanın halkı için taşıdığı sorumluluklar büyük, gerekli ve başkasına bırakılmayacak kadar önemlidir. Yeteri kadar itiraz edilmediği için, en büyük örgüt dediğimiz KAFFED, kendi sorularıyla ayrışamıyor; cevapları netleştirip tekrar birleşemiyor. Birinci görevimiz; bu sorusu sorulmamış cevaplarla yanyana duran, net olmayan yapının içinde bir arada durmaya zorlanan farklılıkları ayrıştırmak, doğru sorular üzerinden netleşerek gerekirse tekrar kavuşturmaktır. Olacağından korkulan şey, olmakta bulunandan daha vahim değildir.. Yalan-yanlış bilgilerle; farklılıkları birbiriyle harmanlamak.. onları bir arada durmaya, gerçekleri saklayarak zorlamak; orada bulunan bütün halklar için bir utanç meselesidir. Bu ayıp yok edilmelidir. Bugün; farklılıkları tekleştirmek isteyen zihniyetle mücadele verirken eleştirdiğimiz şeyi, kafkas halkları üzerinden biz uygulayamayız. Normal şartlar altında; dayanışma göstermeyeceklerse; bu şartlar altında gösterdikleri dayanışmadan daha onurludur en azından. Orada bulunan her Adığe'nin; Abhaz, Çeçen, İnguş, Nogay, Kumuk, Oset halklarını Çerkesleştiren zihniyete itiraz etmesi gerekiyor. Onların kardeşliğini, onlarla dayanışmayı, onlarla işbirliğini ve farklılıkların birbirlerini kabul etmesini inkar etmeli demiyorum; oradaki farklılıkları tekleştirmek isteyen faşist düşünceyi inkar etmeli diyorum. Bu netleşme; sonucu ne olursa olsun sağlanmalıdır. Bu sağlanamadıkça; sağımızda bizi Türkleştirmek isteyen zihniyeti inkar ederken, solumuzda diğer halkları Çerkesleştirmek isteyen zihniyeti savunarak hep bir paradoks içinde olmaya mahkum edileceğiz. İtiraz sadece pan-kafkas zihniyete değil; itiraz aynı zamanda Türkiye'nin devlet ideolojisine de olmalıdır. İtiraz; nefret ağzını kullananlara karşı da olmalıdır. Bizler Türk-Kürt savaşının hiçbir tarafı değiliz. Bizler; 150 sene önce kaybettiği savaşla, kendi ülkesinde kılıçtan geçirilen, osmanlı-çarlık antlaşmalarıyla bu coğrafyaya sürülen, aç kalan, hastalıktan ölen ama yinede hayata tutunan Çerkes(Adığe) halkıyız. Bizim kendi sorunlarımız çözülebilmiş değil, hatta artmış bir vaziyette. Bu durumda, kanayan yaramızı tahlil etmek zorundayız. Diasporamızın kanayan en büyük yarası; asimilasyondur. Bir halkın kimliği dilidir. Bugün asimilasyonun sonuçlarıyla dilini unutan gençliğimizin en temel sebebi biat zihniyetidir. Biat zihniyeti; bugün halen bütün çirkinliğiyle, hiç utanılmadan dillendirilmekte, dayatılmaktadır. Bunu yapanların hemen hepsinin Çerkes olması ise en vahim durumdur. İçimizdeki biatçıları, Çerkes siyasi konumlanması içinden tasfiye etmek, onların gençliğimizin içinden söküp atmak zaruri bir durumdadır. Biat zihniyeti, Çerkes kültürünün en acımasız katilidir. Bugünlerde; Çerkes halkına kimlik veren dili için mücadele vermenin belirli şartları, bu şartları oluşturan gerçekliği vardır. 77 milyon insanın yaşadığı Türkiye'de 3-4 milyon civarı nüfusumuzun tek başına yapabileceği hiçbir şey yokken, bizimle aynı dertten muzdarip otokon anadolu halklarının mücadelesiyle ortaklaşmak; dilde, dinde, kültürde özgürlük, eşitlik ve adalet talep etmek; kanayan yaramızın şu şartlar altındaki tek çözümüdür. Esasta; bu çözüm yaramızın kanını durdursada o yarayı asla tedavide etmeyecektir. Yaramızın tedavisi; Çerkesya'dadır. Çerkesya'ya ulaşabilmenin tek yolu ise diasporada kültürel birlikteliğin siyasi duruşumuza yön vermesini engellemek, diasporayı ulusal menfaatleri etrafında politize etmek ve yurda dönüş konusunda yaşadığımız ülkelerde talep mekanızmaları oluşturacak siyaseti üretmekten geçer.

Talebimiz gayet net olmalıdır ve bugün ben ve arkadaşlarımın talepleri çok açık ve nettir.

Eşitlik, Özgürlük ve Adalet; her biri dilimizi, kimliğimizi ve halkımızı düşünerek elde ettiğimiz taleplerdir.


Share:

Hasımlıkta, Hısımlıkta birer seçenek

Soykırıma uğramış, göç ettirilmiş, göç ettiği yerlerde yine yeniden savaşlara sokulmuş, aç kalmış, açlıktan ölmüş, hasta olmuş, hastalıktan ölmüş, ölmüş-öldürmüş, paramparça olmuş bir toplumun, bugün yeniden ve kendine yabancılaştırılmış bir siyasal zemine oturması öyle kolay şeyler değil. Herkes, etnik kimliği ile siyasal kimliğini mukayese ediyor ve birbirini hizalamaya çabalıyor ama ikisi aynı şeyler değil. Hele ki, etnik olarak aidiyet hissettiği kimlikte bile yabancılaşmış, henüz etnik olarak bile doğru-istikrarlı bir raya oturmamış bir toplumda, siyasal faaliyet yürütmek, yürütülen siyasal faaliyetleri analiz etmek; tezler oluşturmak ve kararlar vermek çok zorken, bu iki kimlik biçimini konuşmak pekte kolay değil. Fakat şu ısrarla anlaşılmalı ki; artık bir noktadan başlanmalı. Zor, ama ertelenemez bir durum; bunu yapacak olan; henüz hiçbir konuda kendini netleyememiş ve sınıf söylemleri, haber yorumlamaları, herşeye ama herşeye maydonoz olunmaları dışında başka hiçbir halta yaramayanlar değil. Bunu yapacak olanlar kuşkusuz ki netleşmiş olanlar. Varsınlar bu hali durumun izahatına istedikleri kadar kibir desinler, sonuçta gerçekliğin farkında olan ve kibirin ne demek olduğunu bilen her aklı selim; bu izahatin bir kibir olmadığını elbette fark edecektir. Ben, beni anlamaya çabalamayanlar, kendini ifade etmeyi beceremeyenlerle tartışmak zorunda olmadığımı arkadaşlarımın "saçma sapan" bir tartışmaya çekilmek istenmem ile ilgili beni uyarmalarıyla uyandım. Aynı şeyi; karşı taraf içinde tavsiye ederim. Ben sizi anlamak, anlamaya çalışmak, kendimi size ifade edebilmek zorunda olmadığım gibi, sizler de eksiksiz olarak aynı hakka sahipsiniz. Bu hakkı kullanmakta kullanmamakta; gereksiz yere enerjinizi harcamakta, harcamamakta sizin tasarrufunuz. Benim tasarrufum; bu andan itibaren faaliyet yürüttüğüm hareketlere yönelik her gerçek dışı söylemi; gerçekleri öne sürerek çürütmemden ibaret. Tartışmanın lüzumu yok, yazının en başındaki şartları göz önüne aldığımda, benim çok daha önemli işlerim olduğunu okuyan herkes anlayacaktır.

Mesele şudur; Hasımlıkta, Hısımlıkta birer seçenekten ibaret durumdadır ve ikisi içinde düşünmeye değer haller, tartışmalar yaşanmıştır. Biz bu seçenekleri elbette değerlendireceğiz, elbette en başta Çerkes Halkının içinde başlattığımız mücadelenin selametini kıstas koyarak, bize yaklaşan ve bizden uzaklaşan herşeyi değerlendireceğiz. Vereceğimiz hiçbir karar, global anlamda mutlak doğru olmamakla birlikte, vereceğimiz her kararın mutlaka bir izahati de olacaktır.  Evvela birbirimizle olan ilişkilerimizde net olmak, sorumluluğunu taşıdığımız (iddia ettiğimiz) halka; gerçeği ulaştırmak, bizleri oluşturan öznel, bize özgün farklılıklarımızı doğru tarif etmek, kim olduğumuzu ve ne istediğimizi net söylemekle başlamalıyız işe. Yalanın ve yanlışın, çarpıtmanın ve sahtekarlığın başını alıp gittiği; iletişim kaynaklarında olmayan şeylerin döndüğü ya da olan şeylerin farklı lanse edildiği bir yapıyı ne biz, ne de gerçeklik analitiği yapan hiç kimse ciddiye almaz.

Mesela bizim öznel, özgün varlığımız dediğimiz "Çerkeslik", ardına her ne koyarsak koyalım (misal HDP'li Çerkeslik, Demokratik Çerkeslik, Çerkes Milliyetçilik, Yoksullar için Çerkeslik, O için Çerkeslik, Bu için Çerkeslik) neyi tarif ediyor? Yani ister devrimci olsun, ister demokratik olsun, ister muhafazakar olsun ama hepsinden sonra gelen Çerkesliğimiz nedir? Yani işin özünde Milliyetçiliği, Muhafazakarlığı, devrimciliği, demokratlığı yapabileceğimiz onca farklı mecra varken, onca örgüt varken neden biz Çerkes öznesinde hareket etmeyi tercih etmişiz. Demek ki "Çerkes" bizim diğer tüm benzeri hareketlerden tek farkımız halinde. Mesela şu HDK-P'li Çerkesler de, Çerkeslik bir halk ve diğer tüm halklar ile dayanışma içerisinde bir siyaset geliştiren, bu gelişen siyasette Çerkes(Adiğe) halkının dilini (Adığabze) kültürünü(xabze) korumak, geliştirmek için çabalayan, kendini inkar eden ve asimile etmeye çabalayan sistemle mücadele ederek "var kalma" savaşı veren bir durum söz konusu. Mesela; Çerkesya'ya yaklaşımları var. Mesela; Çerkes halkı olarak diasporada sürekli vukusu gözüken ulusal çatlaklarını gidermeden, bir halk olarak diğer halklarla nasıl dayanışma içerisine girebileceğini sorur dururlar? İçlerinde salt Çerkesler yok, içlerinde elbette Abhazlar, Kürtler, Lazlar, Lezgiler de var ama hepsi Çerkes konusunda net durumdalar.  Dayanışma, tanışmayla başlamaz mı mesela? O halde; buyurun kimin milliyetçiliğini, kimin demokratlığını, kimin devrimciliğini, kimin muhafazakarcılığını yaptığınızı sizde bir defa kendinize sorun. Bir defa, başınızı kaldırın ve sizi etkileyen herşeye, her kişiye, her fikire bakın. Bu saydığım ve sonuna Çerkes koyduğumuz hiçbir hareket hakkında yorum yapmak istemiyorum, sadece koyduğumuz bu "Çerkes" kelimesinin neyi ifade ettiğini anlamak istiyorum. Bunu hepimizin anlaması gerekiyor, bizim içimizde, çevremizde, karşımızda, yanımızda olan; Ben Çerkes'im diye çıkarak; yapılan şeyler hakkında yapıcı-kırıcı her yorumlar yapan herkesin. Milliyetçimizin milliyetçiliğini, muhafazakarımızın muhafazakarlığını, devrimcimizin devrimciliğini, demokratımızın demokratlığını Başına sonuna koyduğu "Çerkes" öznesiyle düşünmesi gerekiyor. Çünkü tüm hepimizi, biricikleştiğimiz o isimler altında diğer tüm milliyetçiliklerden, demokratlıkladan, devrimciliklerden vs. ayıran tek unsur bu özne.  Bu özne konusunda netleşmedikten sonra, ebleh gibi başına kıçına eklediğimiz devrimciliğinde, demokratlığında, milliyetçiliğinde, de. de. de... hiçbir samimiyeti yok.

Bugünlerde, yoğun bir siyasi koşuşturma içerisindeyiz; her gelen hoş geliyor. Sosyal medyada, Çerkeslik ağzıyla edilen tüm küfürlere, bizimle aynı fikirde olsun- olmasın; bireysel anlamda ciddi tepkilerde doğuyor. Bu; iyiye işaret. Herkes bizim gibi düşünmek zorunda değil, zaten küfür edilmeden getirilen eleştirilere yaklaşımımız da ders çıkarıcı vaziyette. Sağ olsun; Türk Devleti bekçiliğini yapanlara karşı, bizimle aynı fikirde olmasa da doğan bir tepki var. Gelen tehditler ise hiç önemli değil, zaten bedel ödemeyi göze almadan çıkılacak bir yolun içinde değiliz. Yüzümüze karşı edilen tehditler ise; tehdidi edenin hiçbir şey yapamayacak kadar korkak biri olduğunu anlamamız için yeter-artar sebepler. Asıl tehlikeli olan başka şeyler var, daha önce hiçbir şekilde irtibata geçmediğimiz, iyi-kötü fikrini belirtmeyen tehlikeler. Onlara karşıda; mutlak güvenliğimizi sağlayacağımız bir tedbir almamızın mümkün olmadığı aşikar, ancak gittiğimiz yolun doğru olduğunu düşünüyoruz ve bu düşünce; bizi tehlikelere karşı biraz daha cesaretlendiriyor. Çünkü bir çok konuda net vaziyetteyiz; kendi ne olduğunu bilmeyen, adını koyan ama açıklamasını yapamayan, bir de tüm bunlara karşın bizi hizalamaya çabalayan; arada bir de "işte karşıyız" - "karşılarındayız" diye mesajlar yayı(M)layanlar sağ olsunlar, kendi işlerine baksınlar. Biz, yanımızda olanı-da olmayanı-da, gittiğimiz yolu-da, ödenecek bedelleri de hesap ettik.

Başlık çok net; Hasımlıkta, Hısımlıkta birer seçenek; ama bu iki seçeneği de anlamlı kılacak tek şey; NETLEŞMEK.

Share:

Çerkesliğin "Anahtarı"

Bir sürü olay, bir sürü ses, bir sürü mantık.. bir sürü mantığının devamıdır ve yalnızca bir "sürü" olmaya alışmış Çerkeslerin de bu mantıksal etkiye, ciddi anlamda tepki vermeleri; üzerine düşünülmesi gereken bir vuku değildir. Asolan; bu "sürü"ye bir kurt dadamaktır. Kurt olmaktır hatta, zira bu "sürü"nün; temsili halk etmesi halkımız için bir yok oluştur. Kürt-Türk savaşının sebepleri ve sonuçları vardır, iki taraf vardır. İki tarafın bir tarafı "Türk"tür. Türk tarafının içinde ise provakatörlüğü, misyonerliği, tetikçiliği, toplumsal yaygaracılığı yapanların bir kısmı Çerkesler. Çerkesler bu "Türk-Kürt" savaşına neden Türk gözüyle bakıyor? Korku mudur yoksa? Şimdi, işgalci ve direnişçi konumunda olan bu iki taraf, savaşı durdurmuş ve müzakerelere başlamıştır. Kürt tarafı TBMM'e seçilmiş milletvekillerini sokmuş, Cumhurbaşkanı adayı çıkarmıştır. Yani; hakaret edilen halk, hakaret edilen savaşın bir tarafı, hakaret edilen bir şahıs; sizin göbekten bağlı olduğunuz devlet ideolojisinin kalbine; parlementosuna girmiş ve Cumhuriyetin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna aday bir kişi ile seçimlere hazırlanmaktadır. Yani; savaşın iki tarafıda birbirini tanımaktadır. Şimdi Kürt tarafının, devrimci tarafın; Kürt Özgürlük Hareketiyle ilgili, devlet ile müzakereler üretmesine ve ateşkes ilan etmesine devrimci bazı geleneklerle eleştiri vermesi normalsede, Çerkes tarafının (ki aslında bir taraf bile olamayan) bunu eleştirmesinin mantığı nedir? Hani bir taraf, "Bunlar Çerkes olamaz" diyor ya, hadi canım; sen nasıl Çerkes olabiliyorsun diyoruz. Mantıklı bir cevap yok. Ben size, onların gözünde canlandırdığı Çerkes profilini anlatayım bakın;

1 Yediği kaba pislemeyen
2 Hakkını aramayan
3 İtaat eden
4 Bölücülük yapmayan
5 Türkiye'nin ve Türk'ün bekasını Türklerden çok düşünen
6 Suya sabuna karışmayan
7 Ethem Paşa'nın Hain ilan edilmesiyle kendine dadanmış Çerkes kimliğini 8 özdeşleştirmiş devletin söylemleriyle EZİK
9 Derneklerde okey-iskambil oynayan,
10 dans etmesini bilen
11 Çerkes yemeklerinden anlayan
12 Çerkes kızları peşinde koşan
13 Kaşen bulabilen
14 en önemlisi: annesi ve babası çerkes olan

Bunlar kendi düğünlerinde bile Çerkesya Bayrağı açamamış, açsa da muhakkak yanında Türk bayrağı da bulundurmuştur. Türklüğü, Devletin Türklük İdeolojisini içselleştirmiş kişilerdir.

Şimdi şu HDP'li arkadaşlara bakalım;

Asimilasyon ve İnkarcı devlet geleneğini çürütmek, Gönen Manyas Çerkes Sürgünü, Türkçe Konuş Vatandaş kampanyalarını, Çerkesce isimlerin yasaklanmasını (nüfusta ve köylerde dahil) açığa çıkarmak istiyorlar.

Kaybolmakta olan dillerinin bekasını düşünüyor, Çerkeslerle birlikte Çerkesçenin de yaşayabileceği bir Türkiye'nin gelişimine, kendi ulusal kimlikleri ve ulusal sembolleriyle katılıyorlar.

Halkına karşı işlenen insanlık suçlarına anlık ve reel tepki koyabiliyorlar.

Kendi ulusal simgeleriyle, diğer halkların Adalet, Barış ve Dayanışma mesajı verdiği tüm etkinliklerine katılıyorlar.

geçenlerde Aşine Timur, Krasnodar'da faşistler tarafından linç edilmiş ve kaldırıldığı hastanede maalesef yaşama tutunamayarak vefat etmişti. Bizler de buna tepki vermiştik. O gün, HDP'li tüm Çerkesler bizlerleydi. Aynı zamanda Çerkesya Yurtsever'i aktivisti bir kadın arkadaşımızda bizimleydi. Tek bir dernek, tek bir "öz örgüt", tek bir inisiyatif gelmemişti. Kaldı ki; hepsinin temsili bir kişi gönderme olanağı vardı. HDP'li arkadaşlarımız varlardı, aktif olan hepsi bizimleydi.

yine geçenlerde, geçen yıla uzayan bir süreçte; Çerkes Soykırımının TBMM'ce tanınması için imza toplama kampanyası başlatılmıştı. O kampanyaya, yine (diğer) Çerkesya Yurtseveri kadın arkadaşımız, 1 başkan olmakla birlikte 2 Çeçen derneği üyesi arkadaşımız, 1 maltepe Çerkes Derneği üyesi başkanı ziyaret amaçlı, desteklerini bildirmek için gelmişlerdi. Yine bugün tüm enerjisiyle bize küfür, hakaret eden, bizi hizaya sokmak isteyen hiç kimse, hiçbir örgüt temsilcisi, hiçbir "öz örgüt" gelmemişti.

Gelmezler, gelmeye bilirlerde. Gelmemek için bahaneleri kendilerine de kalsın; gelmek istememiş olmaları bile bizim onları anlamamız için yeter. E-ama güzel kardeşim;  sen bizi hangi hakla hizaya sokuyorsun, hangi hakla Çerkes ulusunun sembolü olan bayrağı taşımamıza karar verebilecek konumdasın? Önce bir durup, ben bugüne kadar halkım için ne yapmışım, halkımın hali vakti yerinde mi diye düşünmüşüm diye sor sana zahmet.

Madem siz meseleyi "Çerkeslik tayin etme, Çerkeslik aforoz etme" noktasına taşımışsınız, madem siz bu hakkı kendinizde görüyorsunuz; biz bu meseleye bir bilim, bir hukuk, bir mantık yerleştirelim. Biz bu halkın temsiliyetini bir "ANAHTARA" bağlayalım.

Bundan böyle, Çerkes ulusal meselelerini konuşmayan, bunun için çözümler üretmeyen hiç kimse,
kendi özyurdunda gelişen olumlu-olumsuz konuları takip etmeyen, türk milliyetçiliği yapan hiç kimse,
Çerkesçenin bir akademi dili olması için çabalamayan, çabalayanlara taş atan hiç kimse
Çerkes tarihi bilmeyen hiç kimse

ÇERKES OLMASIN.

Çerkes demek; Çerkes anne-babanın oğlu/kızı olmak demek değildir. Hassasiyeti ve aidiyetiyle bu ulusa bağlı ve kendi ulusuna zarar veren, fayda getiren şeylere müdahil. Türk-Arap milliyetçiliği yapmayan, herşeye Çerkes gibi bakabilen, yemek yediği yeri kab olarak değerlendirmeyen, adaletli, mantıklı, bilimsel, gerçekçi bakabilen ve tarafını körü körüne minnet duygusuyla değil, tam anlamıyla adalet duygusuyla belirleyen bir insan olmak demektir. Ama en başta; İnsan olabilmek demektir.

#apiscanberk
Share:

Varlıklarını Türklüğe armağan edenler, sıra bekleyen denekler.

Biz kardeşlik bağları geliştirip, barış sürecini destekledikçe; içimizde savaş naraları atan faşistler zıpkın gibi çıkıyorlar. İnsanlık namına barışın ne denli gerekli bir durum olduğunu anlatmamü sanırım bu başlık altında o karanlığa boğulmuş cehalet emsalleri için fazla anlaşılmaz olur, bende madem öyle; "o çok sahiplendikleri Çerkesliğe" minimize olmuş bir şekilde anlatayım durumu. Yahu azgın bir savunucusu olduğunuz devletin en üst makamı olan parlemento, onunda üstünde sembolik bir değeri olan ve yasaları onayan köşk bile; Kürtlere ve barışa sizin gibi azgınca bakmıyor. Bugün cehaletinizin sizi konumlandırdığı yer; sizi o konuma taşıyan devletin bile durmadığı bir yer oluyor yani. Yani; vatanseviciliğiniz, vatanseviciliği öğrendiğiniz devletten bağımsız artık. 

Açık konuşun, neyin peşindesiniz? 

Çerkes halkının adını, bayrağını ve kültürünü; başka halklar ile birlikte dayanışma içerisinde herhangi bir karede gördüğünüz zaman içinize dolan öfkenin sebebi nedir? Neden bir tek o zaman Çerkesliğiniz bu kadar kıymete biniyor? Çerkes ulusal sorununa, diasporanın asimilasyona karşı kendine geliştirmeye çalıştığı politikaya ne katkınız olmuş. Çerkes halkı için; düğünden-dernekten başka nasıl bir hizmet vermişsiniz? Çerkesliğinizi belirlediğiniz yegane temel; Çerkes bir anne-babadan doğmanın dışında nedir? Vatanınız neresidir? Paralel vatan kavramını hangi madde ile beyninize kabul ettirebiliyorsunuz. Siz, Türk ırkçısı mısınız yoksa Çerkes milliyetçisi misiniz? İkisi birden olunabileceğine cidden inanıyor musunuz? 

Siz bile ne olduğunuzu bilmiyorsunuz,

kiminiz bir kafkas milletinden, kiminiz bir ekmek-kap-pislik üçgeninden bahsedip duruyor; halbuki gerçekte konuştuğunuz bu yavşamış ağzın gerçekte hiçbir karşılığı yoktur?
Önce ne olduğunuza bir karar verin, küfür ve hakaret etmeden fikrinizi açıklayabilecek kadar geliştirin kendinizi, o dar kafanızı hafifçe kaldırın ve dünyayı izleyin. Sizler; Çerkes Ulusal Problemine karşı eylemler koyan, siyasi mecralara (TBMM dahil olmak üzere) taşıyan, hayatından ödünler vererek, halkı için sürekli koşturan insanlara Çerkeslik konusunda hiza çekecek kapasitede ve yetkide değilsiniz. Zorunuza gidebilir, bu durumu aşmak için Çerkes Ulusunun sorunlarına karşı sizde bir sorumluluklar birliği geliştirip çalışmalar yapmalısınız. Öyle 21 mayıslarda denize karanfil atmakla, düğünlerde şeşen oynamakla, iki kelime Çerkesce konuşmakla; Çerkes halkının temsiliyeti sağlanmaz. Teknoloji Çağında, bir halkı (hele ki diasporayı) temsil etmek için gerekli öz-sorumluluk bilincinin gerektirdiği şeyleri öğrenmek çok zor değil. Aslında, orada yaşamınız boyunca Çerkes Ulusu için hiçbir şey yapmayan hayatınızda, annenizden doğarak elde etmiş olduğunuz Çerkes kimliğinizin size verdiğini sandığınız yetkiyle insanlara küfür ettiniz ya; sizi rezil edecek derecede Çerkes ulusunun sorunları için çabalayan insanlara Çerkeslik öğretmeye çalıştığınızı anlamadınız. Gerçi anlayamazsınız, kapasitenizi zorlar.

Bir de; sağa-sola sıkılmış kurşun asker gibi çıkan zerzavatologlar da bilmeli ki; dününü unutan, bugününü rezil eder. Bizim dünümüz ile bugünümüz arasındaki istikrar; sizin çamur gibi değişen şeklinizi ifşa edecek donanıma sahiptir. Açumij gibi zavallı bir bunağın hayal gücünü istismar etmeyiniz. Bizde o sırtını yaslayarak yayınlar yaptığı yerdeki diğer kurşun askerlerin durumunu, o bunağı rencide etmek pahasına ortaya süreriz. Gerçi o rezil olsa da umurunda olmaz ya; neyse.


Share:

Çerkesya'nın dışındaki Pan-Kafkasyacılık; Gerçekliğe aykırı.

Ilımlı milliyetçiler, milliyetçiler ve tüm bunların içinden küçük kavramsal farklılıklarla ayrılan ama kökeni milliyetten alan hareketler bir kenara dursun, zaten milliyetçiliğe bakış açımı daha evvel ki bir çok yazımda yazdım.  Bunlar; bunların içinde barınan tabanın fertleri için belki çok büyük ama dünya reel politikası için çok küçük ve dar düşüncelerdir.

Gelelim şu; islamcı, kemalist, sosyal demokrat ve kendine ısrarla sosyalistliği yakıştırmaya çabalayan bürokrasisi gelişmiş, hareketi dar örgütlerdeki pan-kafkas düşüncenin varlığına. Dünya reel-politiğine girebilmiş bi durum olmasa-da diaspora içindeki zaten ender hareket alan sosyo-kültürel dinamizmin siyasi gücünü zayıflatan bir yanılsamadır. Peki Pan-Kafkasyacılıktan kasıt ne? Hemen anlatayım; bu farklı etnisitelere sahip tüm kafkasya (ya-da daraltılmış Kuzey Kafkasya) halklarının birlik-beraberliğini amaçlayan; Araplardan-Afrikadan vs. yönalan oryantal bir yarı ideolojidir. Nem aldığı üst düşüncesine göre farklı Pan-Kafkas yaklaşımlar var; mesela İslami değerler üzerinden, kültürel değerler üzerinden, yaşadıkları coğrafyalara göre kendilerine empoze edilen (Kemalist, Baasist, vs.) değerler üzerinden. 

Pan-Kafkasyacılık; özellikle biz diasporadakiler için gerçekliğe aykırıdır ve politik hareketler içinde yavaşlatıcıdır. Belirli gerçek kazanımlar elde edebilen örgütleşmeler için ileride ayrıştırıcı ve zaman kaybettirici bir durumdur. İslamcı ve Kemalist hareketler içindeki Pan Kafkasyacılık; Türkiye'de devlet siyasetinin Çerkeslere karşı en büyük politikasıdır. Nihai olarak somutlaşamayacak bir ideayı halkımızın belleğine dayatarak fikirsel tüm üretimi; hayale çevirmektedir. Soyut hayaller üzerinden yürütülen siyasi çalışmaların somut kazanımları olmadığı gibi, somut hareketlere karşı da bir tehlikeye dönüşmektedir. Bu sebeplerden ötürü; kaynağı ne olursa olsun Pan-Kafkas düşünceye alternatif; halkların gerçek dayanışması oluşturulmalı, birlikteliğin halkların komşu yurtlara dayalı değil bütün dünyada ezene karşı dayanışma bilinciyle örülmelidir. Çerkes halkının Abhaz, Çeçen, Oset, Dağıstanlı, İnguş vs. halklarla Pan-Kafkas bir ütopya etrafında dayanışmasına ihtiyacı yoktur, zaten bu tür bilincin politik bir karşılığı da olmamıştır. Bu halkların dayanışması; Pan-Kafkas bir düşünceye muhtaç değildir, gördükleri zulüm, yaşadıkları şartlar onlar için dayanışma bilinci oluşturmaya yetecek kadar geniştir. Kaldı ki; Diasporada Pan-Kafkas düşüncede ısrarcılık, bu halkların yurtlarındaki mevcut algısına hitapta etmemektedir.

Bizi bir arada durmaya iten sebepler hayli çokken, bunların içindeki en geçersiz ve somut hiçbir karşılığı bulunmayanla hareket etmek ya art niyetlilik ya da tam anlamıyla bir bilinçsizliktir. Biz somut karşılığı olanlar etrafında birleşebiliriz, bunun içinde tüm yapılar içindeki pan-kafkas düşünceye karşı alternatif dayanışma bilincini yaymalı; dar coğrafya ütopyalarından geniş dünya dayanışmalarına yönelmeliyiz.

Share:

Çerkes Diasporasının apolitik duruşuna karşı bilinç ve öfke, Asimilasyon tezine karşı antitez.

Diaspora olup-olmadığımızı kimin reddedip kimin kabul ettiğini tartışmayacağız elbette, sadece net cevap vereceğiz; evet, reddedenlere rağmen biz kabul edenleriz ve bunun altını dolduracağımızdan eminiz. Diaspora olmak için gereken herşeye de sahibiz; İşgal edilen ve sömürülen topraklarımız, gördüğümüz fiziksel ve psikolojik zulümler tarihimiz, siyasi nedenlerle yaşadığımız baskılar ve elbette ekonomik nedenler. Tüm bunlar; bizim kendimizi diaspora olarak tanımlamamız için yeter-artar sebeplerdir. Birilerinin(içimizden birilerinin) bizi diaspora olarak kabul etmemesinin esasen 2 temel sebebi ve bu iki temel sebebin altında dallanıp-budaklanan sayısız tartışması vardır ancak hem bu iki temel hemde sayısız tartışma; bizim bir diaspora olduğumuz gerçeğini değiştiremez. Nedir bu iki temel; bizi diasporaya iten sebepler konusunda siyasi bir birliktelik yakalayamayışımızın duygusal dışavurumu; karamsarlık ve en acımasız olanı; asimilasyondur. Bu iki temeli anlayabilmek, anlamlandırabilmek, çözümlemek ve mücadele etmek ise kuşkusuz ki bizim için önemli meselelerdir. 

Siyasi birliktelik yakalayamayışımıza karşı öfkelenenlerle;

Bunun bir tesadüfle olamayacağını, herkesin rahatsız olması gerektiğini ama kimsenin öfkelenip-küsmeye hakkı olmadığını anlatmak, siyasi birliktelik için siyasi bir bilinç gerektiğini ve bunu da bizlerin yapabileceğini kabul ettirmek gerekiyor. Siyasileşmemizin önüne dikilen engelleri de anlamamız, bu engellere karşı bir mücadele stratejisi geliştirmemiz gerekiyor. Bu yüzden yöntem ve hedef konusunda, siyasi algı yaratmalıyız. Çerkes siyasiliği için farklı düşünce zümrelerinin birleştiği noktaları kestirmek; bu konuda net, anlaşılır bir tartışma yaratmak, tartışmanın sonuçlarına göre de önce kendi içimizde bir taraf olmalı sonra da kendi dışımızda taraflaşmalıyız. Hangi tarafta olacağımızı ise hedefimizin gereksinimleri belirlemelidir. Ancak şeffaflık bu konuda en büyük samimiyetimiz olduğu için, gizli saklı hiçbir yan bırakılmamalıdır.

Asimilasyona, Sebeplerine ve doğurduğu sonuçlara karşı;

Asimilasyona karşı refleks kazanmalıyız ama bunu dikkatlice oluşturmalıyız. Yaşadığımız topraklarda ki asimilasyon sürecini, bunun doğurduğu sonuçlarda netleşmeliyiz. Asimilasyona karşı oluşan tezlere, acil anti-tezler oluşturmalı ve kendi toplumsal birliktelik tezlerimiz ile toplumsal yapımızı zehirleyenlere karşı mücadele vermeliyiz. Asimilasyon tezlerine karşı, antitez çıkarmamız; Pınarbaşı'ndaki Ahmet amcanın anlayabileceği sadelikte, tarihsel gerçeklikte ve siyasi kararlılıkta olmalıdır. Yani entelijansiyaya yönelik olmamalıdır. Zaten bunu yapacak zümre kuşkusuz ki entelijansiya ve çevre zümresidir. Bunu anlaması gereken zümre; Pınarbaşı'nın bir köyünde yaşayan Ahmet amca'lardır. 



Share:

Politik temel, siyaset ve talep


Çok bilmişlerimiz konuşa dursun, yaşamımız akıp sürüyor bizim. Hepimiz kendimizce bir yaşamın içinde hayata akılıp gidiyoruz-da. Ne birinin-diğerine yaşamıyla ilgili baskı kurma hakkı var ne-de diğerinin birine. Sıkça gördüğümüz şey; politikanın bir tarafıyla beslenmiş ve onu taklit etmeye kalkan çok akıllı 'abi'lerimiz; kendince bir reel politik gündeme tutunmuş; cürmühünü biçip düşeceği yerde yakacağı ateşi hesaplıyorlar. Hatta bazıları; beni, bizi veya bir zümreyi değil alenen tüm Çerkes Diaspora(*1)sını kendinden alçak görüp, dolaylı-da olsa aşağılamaya kadar vardırıyor olayı, yahu bunlar yabancı kimseler de değil, hepsi bizim burnumuzun ucundaki(*2) kimseler.  Varsın yansınlar, cürmühleri kadar yeri de yaksınlar artık. Bizim anlamamız gereken şey; onların ortalığa saçtıkları şeyler değil. Bizim anlamamız gereken şeyler; Politika, siyaset ve taleptir. Bunlar toplumsal varlığımızın yaşam dinamizmine yön verecek ihtiyaçlarımızdır. Bizim anlamamız gereken şey; Çerkesliğin salt bir siyasi malzeme, bir inanç olmadığıdır. Yaygaraya çıkarılan ve iki-de bir koparılan; "boşverin gomünizmi, solu-sağı memleketi" muhabbetlerinin içi bomboştur. Hele ki "siyaset yapmayalım, çerkeslik yapalım" söylemi hem kendi bomboş olmakla birlikte, hemde toplumu bomboş bir topluma çeviren söylemlerdir.  Herşeyden önce; mevcut durumumuzun politik analitiğini bilmeliyiz. Yani salt Çerkeslik söylemi ile sözde "sağa-sola" değmeyen bir Çerkeslik yapmak nedir?

Çerkesliğin bu tarafında, politize olmak neden önemlidir bunları düşünmeli, düşündürmeliyiz ve bir tarafımız olmalıdır. Ya sağ, ya sol bir tarafımız olmalıdır. Sağı-solu olmayanın yönü nedir bilmeliyiz. Bugüne değin; sağa-sola yaklaşımlarımız hangi talepler etrafında olmuştur ve toplumsal dirliğimize koyduğu hedef, kendine yer seçtiği tarafta yarattığı etki ve aldığı tepki nedir? Bunları konuşmalıyız. Halk olarak; salt tek tarafa yedeklenmiş bir düşünce yaratamayacağımı kabul etmeliyiz ama birden çok tarafa bir çok politik düşüncenin olması gerekliliğini de anlayabilmeli, cahilce söylemlerden kaçınmalıyız. Hem suya, hem sabuna temas etmeliyiz.  Bunlar; zaten süregelen politik hareketlerimizin bir sonraki kuşağa açacağı yollar olacaktır. Bunlar; bir sonraki nesil için temel sayılacaktır.

Siyaset yapmak, Siyasileşmek;

Zaten bize gelen politik bir geleneğin sürdürülmeyen kanallarıyla kendimizi konumlayışımız bir kenara; geleceğe bırakmak istediğimiz politik geleneğin referansı olmak durumundayız. Politika; siyaset üretmek için vardır. Siyasette elbette taleplerin kalbidir. Peki bizim yaşadığımız dünyadan taleplerimiz yok mu? Mesela; savaşa ve barışa, asimilasyona ve çevreye dair? Elbette kişisel olarak  birilerinin var, ama halka yönelik, halka dönük, halka hitap eden, halk için olan bir siyaset yapıyor muyuz? Yapmalı mıyız.. yaparsak ne olur, yapmazsak ne olur bunları konuştuk mu.. Çerkeslik bir siyaset merkezi midir bunu soranları bir kenara bırakın artık. Gerek anavatanda, gerek diasporada ne kadar siyasiyiz ve siyasileşmenin önemi nedir biliyor muyuz? Halkımızın siyasileşmesi gerekiyor. Benim, senin-onun değil; a platformunun b topluluğunun c derneğinin değil; halkın siyasileşmesi gerekiyor ve bunu ben, sen-o, a platformu b topluluğu ve c derneği tetikleyecektir.

Şimdi bizim; Politik temelimizi, bu konudaki hedefimizi, siyasi durumumuzu ve siyasi yönelgemizi alel acele netleştirmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de; siyasi radikalizm handikabına kapılıp tüm halkımızı entelijansiyaymış gibi düşünerek çocukça değil, gerçekçi ve çözümcü bir şekilde yapmalıyız.

(*1 Çerkes Diasporası: Diaspora kelimesinde Yunanca kelime kökeni referans alınmış olup; kendi coğrafi bölgesinin dışında kolonileşecek (Köyler, mahalleler vs. ) anlamı referans alınmıştır. *2 Burnumuzun ucu: Yazıda geçen meselelerin paylaşıldığı ortamda sıkça rastlanan ve bir çok kimseyi-kuruluşu hatta diasporanın neredeyse tümünü kendi düşüncesinden-varlığından alçakta gören kimselerdir. )
Share:

söylenecek şeyler var


Yaşadığımız dünyada söylenecek sözümüz var, söylüyoruz da. Yaşadığımız dünyayı ilgilendiren herşey bizi de ilgilendiriyor çünkü. Çünkü bugün, Irak'taki herşey tarafından etkileniyoruz aslında. Bugün Irak'taki katliamın mağduru olmayışımız, bizi o çirkin savaşın sonuçlarından kurtarmıyor.. bizi; o çirkin savaşın daha-da içine sokuyor. Bugün, dünyanın hiç adını duymadığımız bir toprak parçasında işlenen siyasi bir cinayet, bugün açlıktan ölen bir afrikalı, bugün kürdistan'da paramiliterler tarafından patlatılan bir bomba, bugün bizim uzağımızda yaşanan baskı, ayrımcılık.. bugün tanığı olmadığımız bir şiddet, zulüm.. hepsi bizim-de içinde yaşayacağımız geleceği olumsuz etkiliyor. Hepsi için söylenecek şeyler var.. eğer söylenecek şeyleri bir takım zırvalıklarla "susulacak şeyler'e" çevirirsek, bunun için çaba sarf edersek, herşeyi "bize, bizim olana, bize değene" indirgemeye çalışırsak bugün bu yaptığımızın bedelini yarın çok ağır bir biçimde ödeyeceğizdir. Asla unutmamamız gerekir ki; herşeyin bir karşılığı-bedeli vardır. Bizler; bugün dünyanın bize adımızı haykırarak hitap etmeyen herşeyiyle de sorumluyuz. Bizler; gelişen dünyanın parçasıyız ve olumlu-olumsuz herşeyden etkileniyoruz. Bunu bugün, kürsüleri işgal eden ve hiç-ama hiç susmadan sürekli konuşan birilerine anlatmanın imkansız olduğunun da farkındayız. Bugün tüm bu olumsuzluklara karşı ilerletmeye çalıştığımız mücadelemiz; kürsülerimizi işgal eden ve enerjimizi sömüren "o birilerine" yüzünden ağır-aksaktır. Şunun bilincindeyiz; onların asla ayak basamayacağı kürsüler kurmalıyız. O kürsüleri; toplumsal olumluluklar yaratarak değere bindirmeli, kazanımlarla taçlandırmalıyız. Somut ve gerçek üzerine; yarınımızı belirleyecek gücü bugünden ördürmeliyiz. Bunun için söylenecek şeyler var... biz; söylenecek şeyin öncülerine her geçen gün ulaşmaya çabalıyoruz. Bu çabalamaların bize doğurduğu sonuçlar bizim için çok önemli. Dostumuz-düşmanımız şunu anlamış vaziyette; hiç kimsede olmayan birşeye ne mutlu ki artık biz sahibiz ve o şey kuşkusuz ki; samimiyetle hareket eden, hedefi ve hedefine çizdiği yolu güçlendirmek için çabalıyan bir kadrodur. Bu kadronun bir lideri olmasa-da, gönüllü kolektivist biçimde çizdiği programı vardır. Biz bu gücün farkındayız.. tüm bu dostluğumuzun ortak söyleyeceği şeyler var.. bu çok önemli, bu örgütlülüğümüzün beyanıdır. Bizler, ortak söylenecek şeyler etrafında örgütlüyüz. Bu örgütlülük bizim artık kürsümüz olmaya-da başladı. Bu kürsü-de; enerjimizi sömüren ve sürekli ama sürekli konuşan hiç kimsenin yeri-de yok. Bunu-da artık dost-düşman bilmelidir. Bu kürsü; bugüne kadar susturulanların kürsüsü olma yolundadır. Bugüne kadar söylenmeyenler, artık bu kürsüde söylenmektedir ve söylenecektir-de. Bu kürsü, toplumsal (Çerkes özelinde) temsiliyetimizi hipotekleyenlere karşı ciddi bir mücadelenin kürsüsü oluyor. Bize sus diyenlere karşı-da sıkı bir tokat, bize sus diyenlere karşı en net cevap...

söylenecek şeyler var yoldaşlar..

ve o şeyler; bugün ötekileştirilmiş ve susturulan, susturulmak için çaba sarf edilenlerin yüreklerinde yankıdadır. Bizler; bu yiğitlerin yüreklerinde yankılanan herşeyi ağızlarına getireceğiz. Bizler; kürsülere hipotek koyanlara karşı özgür kürsülerimizi; söylenecek şeylere adayacağız. Bunun için dövüşeceğiz. Susturulmuşları bulacak ve özgür kürsülerimizde konuşturacağız. Bu bizim geleceğimiz için sorumluluğumuzdur. Bugün; içinde yaşadığımız dünyada olan herşeye karşı söylenecek sözümüz vardır. Bu yarın için ödevimizdir.

Share:

Çanlar çalmaya başladı

Hiçbirimizin istemediği fakat bir çoğumuzun ne yazık ki beklediği o günlere girilmiş gibi artık.. bu saatten sonra kararlılık, mücadelemizi sürdürmek ve yükseltmek için en çok ihtiyaç duyacağımız ilkemizdir. Kararlılığımızı mücadelemizle güçlendirmeli ve hedefimize doğru bu kararlı mücadele ile tereddüt etmeden gitmeliyiz. Bizi gündelik yaşamlarımızda bile şiddet kampanyaları ile korkutmaya çalışan muktedirler; bu şiddetin dozunu ne kadar arttırabileceklerini hem bize hem de tabanımıza gösteriyorlar. Çanlar çalıyor... Çanlar; elleri kana bulanmış faşistler için 'öldür!' diye çalıyor. Bizler, yaşamın onurlu taşıyıcılığını, bu onurumuzu oluşturan adil ve özgür bir dünya hayalimizi ve bu hayalimizi pratiğe dökerek, dünyanın bu coğrafyasını kandan beslenen emperyalist düzenden, bu düzenin sürdürücülerinden, tetikçilerinden temizleyerek kararlı bir biçimde sürdürmekte ısrarcı olmalıyız. Bizi; yaşamımızı elimizden almakla korkutuyorlar. Hatta içimize saldıkları bu korkuyu; arkadaşlarımızı gözlerimizin içine baka baka öldürerek tescilliyorlar. Kısacası; bizi öldürebileceklerini bize arkadaşlarımızı öldürerek gösterdiler. Sırayla hepimize gelecekmişçesine bir katliam, bir cinayet kampanyasının tam içine çekiyorlar arkadaşlar. Hem militarist örgütleri hem de besledikleri paramiliter grupları artık sokakta. Artık, toplumsal krizin çizgisindeyiz. Direnmek zorunda olduğumuzu, geleceğe bırakmak istediğimiz dünya için biliyoruz. Geleceğe bırakmak istediğimiz dünyanın nasıl olması gerektiği konusunda hepimizin farklı görüşleri olabilir, bu da kendi içimizde aşılacak bir problemdir. Fakat bu problem ölümcül ve hastalıklı değildir. Bizi birleştirecek ve kesin olduğumuz şey; geleceğe bırakmak istediğimiz dünyada neyin olacağı, neyin olmasını istediğimiz olamıyorsa; -ki olamıyor- neyin olmaması gerektiği, neyin olmasını istemediğimiz noktalar bizi bize zorluyor. Sokaklarda, adalet için, özgürlük ve eşitlik için haykıran insanları öldürmeye başladılar. Bütün bunları saklayacak olan, paramiliter katil sürülerini azdıracak olan vatan-bayrak niraları da artık ortada. Artık; bu ceberrut devlet; Tokat'taki yoldaşlarımıza karşı girişilen Linç girişimini, bütün şehirlerdeki faşistlere örnek gösterecek, herkesin böyle olmasını isteyecek kadar açık. Açık-açık bizi ya teslim olmaya -susmaya ya da ölüme davet ediyor. Sokaktaki gerilim yükseliyor dostlar. Şimdi bu mücadelemizin en çokta bireysel ve örgütsel kararlılığa ihtiyacı var. Çünkü, Çanlar, bizzat devlet aklı tarafından savaş için çaldırılıyor. Bizler de bu kirli savaşta; kendimizi müdaafa etmek zorunda kalacağız. Eğer bu, eğer bir davetiye ise; Nazım Hikmet'in Sacco ve Vanzetti için yazdığı şiirin şu mısralarıyla cevap veriyorum:

"
Burjuvazi,
kavgaya davet etti bizi
davetleri kabulümüzdür!
Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini,
biliriz öylece yaşamasını ölmesini
hepimiz – birimiz için,
birimiz – hepimiz için!..”

Share:

Çerkesçe

Translate

Çerkesler

Çerkesya

Çerkesya ya da Çerkezistan (Çerkesçe: Адыгэ Хэку,[1] Rusça: Черке́сия, Gürcüce: ჩერქეზეთი, Arapça: شيركاسيا[2]), Kuzey Kafkasya ve Karadenizin kuzeydoğu kıyısında yer alan bir bölge ve tarihsel bir ülkedir. Bu Çerkes halkının vatanıdır.

Etiketler